ehu ehu nun herkese teşekkürü :D

7fox

New member
hey benıde unutmayın ama aldıgı mtesekkurlerın yarısından cogunun ehu ehu den olması bıraz garıp :D dermısım super bı konu olmus ehu ehu acısından sevındırıcı ıns bıgun bızımde bole haberlerımız cıkar :D
 
ama kardeşim çoğu konulara gir bütün ama bütün konudaki herkese teşekkür etmiş .
yanı hanı bırını kaybetmek kolay kazanmak zordur butun yollar bıttıkten sonra kotu yola sapılır bakalım hanı belkı ıyı bı nıyetledır dıtelım ama dıkkat edınce bırascık abartmıs ehu ehu bırascık daha dıkkat o zaman dıelım
 

Madness

Banned
Dikkatimi çekti , sağolsun arkadaş her mesaja teşekkür ediyor. Umarım sıkılmaz bundan.. Bu bence onun gönlünün zenginliğini gösterir..
 

GameOver

»¿GaMeOveя™¿«
En Son Metal Müzik Haberleri

QUEEN + PAUL RODGERS: Yeni Albüm Çıkış Tarihi Açıklandı!

QUEEN + PAUL RODGERS yeni albümlerinden bir şarkıyı aylr öncesinden 1 Aralık Dünya AIDS gününde ücretsiz olarak fanlarıyla paylaşmışlardı ve albümleri hakkında fikir sahibi olmamıza yardımcı olmuştu bu şarkı. Grubun üstünde çlıştığı albümü "The Cosmos Rocks" da sona gelindi ve albüm EMI aracılığıyla 15 Eylül’de Avruplı dinleyicisiyle buluşacak.



U.D.O.: Live DVD/CD Detayları Belirlendi!

Eski Accept lideri Udo Dirkschneider 3 Mayıs’ta Tuttlingen, Stadthalle deki konserini Dvd ve “Live CD“ formatında çıkarıyor. Albüm "Mastercutor Alive" adında olacak ve 3 farklı formatta 26 Eylülde çıkacak.

Formatlar;
* Çift DVD, bonus materyal ve çift CD
* Tek DVD
* Çift CD

Şarkı Listesi;
Disc 1:

01. Mastercutor 02. 24/7 03. They Want War 04. The Bullet And The Bomb
05. Midnight Mover 06. Vendetta 07. Mission No. X 08. Midnight Highway
09. The Wrong Side Of Midnight 10. Breaker 11. Guitar Solo
12. Princess Of The Dawn 13. One Lone Voice 14. Winterdreams

Disc 2:

01. Living For Tonite 02. Thunderball 03. Drum Solo 04. Man And Machine 05. Animal House 06. Metal Heart 07. Holy 08. Balls To The Wall 09. Fast As A Shark 10. Burning 11. Outro 12. I'm A Rebel

Bonus materyal:

* Russia turundan (15 minutes)
* Kuzey America turundan (15 minutes)
* Beya Rusya konserinden (30 minutes)



Motörhead’in “Motörizer” Albümünden Örnekler İnternetten Dinlenilebilir Durumda!

Albümden Şarkı Örneklerini:

http://www.spv.de/scripts/produktinfoseite_d.asp?Eingabe=91630 adresinden dinleyebilirsiniz.

Albümün Çıkış Tarihleri; ABD: 26
Almanya: 29 Ağustos
Avrupa: 1 Eylül



Metallica; Death Magnetic Çıkış Tarihi Resmi Olarak Duyuruldu!

Metallica, 12 Eylül Cuma gününü dünya genelinde resmi çıkış tarihi olarak açıkladı. Ama bu tabi ki albümü internet ortamındn almak isteyenler için geçerli olacak. Şimdiye kadar hiçbir albümün tüm dünya genelinde aynı gün satılmaya başlanmadığı gerçeğine dayanarak;

Almanya, Avusturya ve İsviçre; 12 Eylül Cuma
Amerika; 16 Eylül Salı
Avrupa’nın Geri Kalanı; 15 Eylül
Tarihinde albümü alabilecek.

"Death Magnetic" resmi şarkı listesi:

01. That Was Just Your Life
02. The End Of The Line
03. Broken, Beat & Scarred
04. The Day That Never Comes
05. All Nightmare Long
06. Cyanide
07. The Unforgiven III
08. The Judas Kiss
09. Suicide & Redemption
10. My Apocalypse
 

GameOver

»¿GaMeOveя™¿«
Kadıköy'lü Glam Metal Gurubu 'Voodoo Medicine' Röportaj ve Biyografisi'

Voodoo Medicine; Vasatın Üstünde Rock Müzik ve Kaliteli Bir Gitarist! Grubun En Büyük Avantajı, Yerli Olarak Çok Az Alternatif Bulabildiğimiz Hard Rock/Glam Metal Türünde Müzik İcra Etmeleri. Grubun adresinden kendi bestelerine göz atmayı unutmayın!
------------
Kadıköy bazlı Voodoo Medicine, 2004 yılında Acid Reaction adlı gruptan tanışan Deniz Aydemir ve Tunç Pakman tarafından kurulan bir Glam/Hard Rock grubudur. Özellikle 80'lerin Glam gruplarından çok etkilenmişlerdir.

Kurulduğundan beri gerek coverlarıyla, gerek besteleriyle 80lerin bu glam ve hair metal tarzını yaşatmaya çalışmıştır. İlk olarak Tunç Pakman, Deniz Aydemir, Burak Öncel, Denizcem Demir ve Emrah Esener'li kadrosuyla Kadıköy Eski Okenos Barda uzun bir süre Bar Programı Yapmışlar ve Kadıköy'lülere Glam'i hatırlatmışlardır.
 

GameOver

»¿GaMeOveя™¿«
Overkill... Thrash Metal dünyasının en vahşileri!

Blitz, Overkill'in o eşsiz ve özgün sesi ile en "ön adam"ı olmayı kısa zamanda haketmişti. Çünkü bugün bir Overkill dediniz mi ağızlardan "Blitz gibi bir vokale ev sahipliği yapmış grup" laflarını duyarız. Elbette bunun böyle olmasında Blitz'in o eşsiz yırtıcı sesi önemli rol üstlenmiştir. Bobby "Blitz" Ellsworth, normalde bir bas gitaristtir. Overkill'de Verni'nin basist olması O'nu vokal yapmaya itmişti. İyi ki varsın Verni !

Elemanların koyu birer Motorhead fanı olmaları, grubun isminde büyük rol oynamıştı. Nitekim başlarda çok isim değişkliğe gidilmişti. Bunlardan en göze batanı "Virgin Killer" idi. Ancak Motorhead hayranlıkları onlarda bir ışık yaktı ve sanki bir thrash parçası olan Overkill parçası, grubun ismi oldu.

Grubun ilk dönemleri, punk yapmak ile geçmişti. Saf punk diyemeyiz çünkü Overkill de farklı olan birşeyler vardı. Bu farklılık ilk başlarda The Ramones, The Dead Boys gibi grupların parçalarını coverlamış bir grubun, ileride Maiden, Priest, Riot gibi grupların parçalarını "alışıla gelmişliğin" dışında çalmaları ile belli ediyordu kendini. Çünkü Overkill, bu usta grupların parçalarını oldukça "heavy dışı" çalıyordu. Nasıl desek, sanki biraz thrash gibi =) Evet. Overkill’i ilk başlarda saf punk yapmayarak tarzını belli etmişti zaten.

Atlamış gibi göründüğümüz ama aslında atlamadığımız bir kısım var ki o da grupta, ileride Anthrax gibi bir başka dev grubun gitaristi olacak olan elemanın, yani Dan Spitz'in grupta olması idi. Dan, grup henüz ciddi işler yapmaya başlamadan, 1981'de grubu terk etmişti. Ne diyelim, keşke gitmeseydin Dan, iyi ki gittin Dan =)

Aynı dönemlerde grup, Bobby'e eşlik edecek olan yeni vokalin [Rich Conte] gelmesinden sonra cover yapmayı bırakıp, kendi bestelerine yoğunlaşmaya başlamışlardı. Nitekim thrash metal camiasında Overkill'i thrash metalin ilk resmi gruplarından biri yapacak olan "ilk single çıkaran grup" sıfatı bu dönemde alındı. Çünkü bu zamanlarda, yani 1981'de, “Grave Robbers”, “Overkill” ve “Unleash The Beast Within” adları altında ilk Overkill parçaları kaydedildi ve piyasaya sürüldü. Bu dönemde camiayı sarsan Metallica ve Exodus'tan, ilk single çıkaran grup olmasıyla ayrılmıştı ve kendini üst saflara çekmişti. 82'de “Rotten The Cure” ile bu başarı devam etti. Bu gelişmeler devam ederken Conte gruptan ayrıldı ve Bobby yine tek tabanca olarak ortalığı sarsmaya devam etti. Konserlerle Amerika'yı sallayan Exodus ve Metallica’nın yanında Overkill de bu parçaları ile yerini çoktan edinmişti ve kısa sürede New Jersey ve New York’da üne kavuşmuştu. Onlar, sessiz ve derinden geliyorlardı...

82 bitmeden, Overkill’in logosu da çizildi. Zamanının "kan kırmızı" logolarına karşı bir tepki olarak, Overkill yazısı yeşillere büründü! Evet onlar, daha işin başında olgun ve sağlam olduklarını kanıtlıyorlardı.
Ve bu gelişmeler, büyük sesler getirmeden 85'e kadar devam etti. Nihayetinde grup 1985'te thrash metal camiasının kitabını yazmış Metallica'nın Kill'em All'undan oldukça uzak bir çizgide, Exodus'un bir teknik abidesi olan Bonded By Blood'undan oldukça daha sert bir "Feel The Fire"sı ile piyasada artık ben de varım demişti. Feel The Fire, daha ilk olmasına rağmen baştan aşağıya "Overkill tarzı" idi. Öyleki thrash metal deki hızlı solo kavramını belki de camiaya ilk sokan Feel The Fire daki o aşırı hızlı sololar ile kanıtlamıştı. Feel The Fire da kullanılan ses tonları da zaten ilk dinleyişte albümün farkını anlatıyordu bizlere. Evet Overkill, daha ilk albümden duruşunu ortaya koymuş nadir gruplardan birisi idi. Taş gibi bir albüm ile camianın bir anda gözdesi oldular.

Hemen ardından, 2 sene sonra gelecek olan ikinci albüm "Taking Over", Feel The Fire tadında, ancak yayını daha bir geri çekmiş bir grubun izlenimlerini yaşatıyordu kitlelere. Yay daha da gerilmişti ve grup iyilerin de iyisi olmak için kendisini fırlatmaya hazırlanmıştı. Bir sene sonrasında gelen "Under The Influence" albümü, grubun artık hamdım, piştim, oldum açılımının "oldum" kısmı haline geldiğini kanıtlamıştı.Ancak bu çok şiddetli depremvari sarsıntılar bitecek gibi durmuyordu.

Overkill Under The Influence den bir sene sonra "The Years Of Decay"i piyasaya sürdü. Albümün başarsından mı bahsetsek, Overkill in aşmışlık seviyelerinde gezindiğinden mi. Bambaşka bir sound, yepyeni bir ses gelmişti gruba. İçinde Who Tends Fire, albümle aynı adlı parça olan The Years Of Decay, Nothing To Die For gibi thrash şaheserlerini barındıran bir albüm idi. Başarı ve kariyer ve adından söz ettirme gücü kesinlikle artık onların elindeydi. Dönemin, rekorlar kırmada ve en iyisi olmada en acımasız gruplarının arasından kıvrak hareketlerle ve şaheser değerindeki albümler ile kendisini çıtanın en üstünde gezinen grupların arasına sokabilmiştir Overkill. Ancak bu daha hiçbirşey idi!

Aynı sene içinde garip bir olay meydana geldi. Grubun kurucu elemanlarından Rat Skates, garip bir şekilde ortadan kayboldu. Çoğusu Rat'in uzak bir ülkede kamyon şoförü olarak hayatına devam ettiğini ileri sürdü. Kimisi o uzak diyarlarda öldüğünü. Rat'in gitmesine mi bağlarız artık, Rat'ten sonra çok sık yaşanan eleman değişikliklerini, orasına girmeyelim. Ancak o gidince grup sanki tarz değiştirebilir denildi. Tam aksine dedirtecek albümler çıkageldi elbette.

Mark Archibole, Sid Falck, Tim Mallare, Merritt Gant, Rob Cannavino, Joe Comeau ve Sebastian Marino... Bu isimler Rat'in gitmesinden sonra gruba gelen elemanlar. Çoğusu da gitarist ve gitar teknisyeni aynı zamanda. Bu elemanlar Horrorscope,W.F.O. , The Killing Kind, I Hear Black albümlerinde görev aldılar. Ancak o elemanlara değinmek yerine albümlerin The Years Of Decay'den sonra gelen albümlerin yapılarına ve grubun başarı grafiğine bakmaya devam edeceğiz.

The Years Of Decay şaheserinden sonra "Horrorscope" piyasaya 1991'de sürülür. Çoğusu bu albümde bazı gariplikler hisseder. Ancak hissedilecek tek şey vardır o da thrash metal de farklılaşmaya çalışan grupların arasında işini en iyi yapan grup olma özelliğini de taşır Overkill. Çünkü Overkill Horrorscope ile ciddi manada eski Overkill albümlerine nazaran bir farklılık yakalamıştır. Tek başına Horrorscope parçası dahi yeter bu çizgiyi kavrayabilmeye.

Yaklaşık tarzda olan bir I Hear Black albümü 92'de, Horrorscope tan sonra piyasaya sürülür. Shades Of Gray parçası da Overkill in camiada ne denli farklı bir grup olduğunun kanıtıdır. Bu albümde daha bir Verni havası hissediyoruz.

1997 senesine gelene kadar Overkill, eski Overkill ile yeni Overkill arasında git gel yaşarken, 97 de bir facia meydana geldi 96'da Fuck You albümünden sonra gelen From The Underground And Below albümü piyasaya sürüldü ve çoğu thrash grubu gibi onlar da "acaba" diyerek "daha farklı olabilir mi" sorusunu da ekleyerek bu albümü çıkardılar. Albüm elbetteki eski Overkill tadında bir albüm değildi. Tam bir rezaletti. Ancak bu albümün dahi içinde kendine göre özgün parçaları vardı. Kulağa hoş gelebilecek ancak gruba yakışmayacak parçalar.

Bu deneyimden iki sene sonra yani 99'da, grup bir cover albümü yayınlar. Overkill'in "Coverkill" albümünün içinde kimler yoktuki.. Sex Pistols lar, Priest ler, Sabbath lar, Motorhead ler… Hatırlatmak fayda varki Coverkill albümü, daha sonraları grubun kalıcı üyesi olacak olan gitarist Dave Linsk ile yazılmıştır.

2000 deki “Blodletting” albümü eksilen gitaristler yüzünden yükünü tamamiyle Dave Linsk'e devretmişti. O artık Overkill'in yaratıcı yüzü idi.

Milenyumdan bu zamana, 2007 ye gelene kadar Overkill, From The Underground And Below faciası 2 yapmadı ve kitlelerini tamamıyle tatmin edici işlere imza attı. Yalnız fark edilecek derecede bir yumuşama mevcut gibi idi sanki grupta. Son çıkan Immortals albümünde bunu daha bariz görebiliyoruz. Ondan önceki ReliXIV, Killbox 13, Necroshine, Bloodletting, Wrecking Everything albümleri oldukça tatmin edici, Overkill in üstünde bir albümler silsilesi idi. Eskiye dair birşeyler bulamayanlar olsa da, yeniden güzide şeyler çıktığını savunanlar olsa da Overkill, yine Overkill idi. Yine kendi bildiklerini yapan, vahşiliklerinden ödün vermeyen bir grup olma yolunda buralara kadar geldiler.

Camiada, thrash metal furyasında asla unutulmayacak ses olan Bobby, belki de en iyi kurucu en iyi idare edici eleman statüsünde olan basist Verni ile son zamanlarda çok iyi işler çıkaran Dave Linsk ile Overkill daha da iyi işler çıkaracağa benziyor. Onlar Coverkill de Changes gibi parçayı coverladılar Sabbath’tan. Horrorscope gibi bir albüme imza attılar. Ayn grup gücünü en aşağı noktalara çekip, ışığını ve sesini en yükseğe fırlattı. Onlar kesinlikle thrash metal in en saygın, en olgun ve en karanlık, en vahşi grubu oldular. Ölümüne thrash dediler ve bu laflarına layık oldular. Overkill... Camianın en iyilerinden... On binlerece insana "Fuck You" dedirtebilmiş bir grup. Ne diyelim, o yırtıcı Overkill havasını ülkemizde de teneffüs edebilme dileklerimizle... =)
 

GameOver

»¿GaMeOveя™¿«
Bilimkurgu Çılgınlığı: Voivod Biygrafisi

Yıl 1982: Thrash Metal camiası açısından hareketli olayların yaşandığı dönemler. Bu hareketli dönemden nasibini alan gruplardan biri de Voivod. Rush gibi bir grubun memleketinde, Kanada'nın Quebec eyaletinde kurulmuştur. Direk kemik kadro ile kurulan gruplardandır.

Vokalde Denis "Snake" Belanger, gitarda Denis "Piggy" D'Amour, davulda Michel "Away" Langevin ve bassgitar da Jean-Yves "Blacky" Theriault” dörtlüsü ortaya, çok uç noktalara da değinmiş, çok karmaşık konulara da imza atmış bir grubu çıkardılar.

Ama her yeni grupta olduğu gibi bu grup için de; 'Hangi tarz metal yapıyor?' sorusu akılları kurcalamaya çoktan başlamıştı.


Nitekim Voivod, ilk başlarda edindiği speed öğelerini thrashe kaydırmaya başlamış temellerinde yatan Pink Floyd, Rush, King Crimson gibi grupların tarzlarını da repertuarlarına ekleyerek progressive tadına gelmiş bir gruptur.

Biyografinin Tamamı ve Çok Özel Fotoğraflar Devamında!


O halde grup için ne demeli? Speed öğeli thrash-progressive grubu olan "Spethrashsive" grubu mu? :) Elbette hayır. Bu tür gruplarda [King Diamond,Metal Church türü] tarza pek takılmamak işin en doğrusu olacaktır. Bana kalırsa Voivod direk thrash grubudur. İçinde progressive öğelerini bulunduran thrash metal grubu...

Grubu iyi sindirmiş birisi de bu kanıya varacaktır diye düşünüyorum. Birleşik Devletler ve Sovyetler arasında devam edegelen soğuk savaş, elemanların gelecekleri ve ülkelerinin ve dünya düzeninin geleği hakkındaki kaygıları, ilk başlarda müziklerinin temel konusu idi. Nitekim 'War And Pain' bu anlamda Voivod'un ilk ve tek didaktik albümüdür. İlk ve tek olması da kendisini camiada metal resitali sunmuş profesyonel bir albüm olmasına yetmiştir. Sene 1984'tür... Aradan geçen 2 senede [sene 1986] elemanların kafa yapıları, ilerleyen dönemin getirilerine mi bakarak, yoksa ütopya insanları gibi gelecek teorileri mi kurarak [öyle birşey varsa yüzde doksan başarılı oldukları kesin] değişmeye başladı, bilinmez. Ancak bilinen birşey ortaya çıktıki Voivod artık tamamıyle bir bilimkurgu grubu olmuştu. Yani grup için baştan aşağıya "konsept grup" dememiz yanlış olmaz. Bu sene içinde çıkan 'Rrroooaaarrr' albümü de 'War And Pain' ile birlikte grubun, camiada ne kadar önemli bir konumda olduğunun göstergesidir. Çünkü bu iki albüm, zamanının Slayer'ı, Metallica'sı, Anthrax'ı gibi grupların her türlü yetenek savaşlarına, arkalardan yetişen bir grubun önemli iki albümü konumundadır. Ve kemik grup yapısının tam oturduğu 97 senesinde Voivod, Killing Technology ile isminin hakkını vermeye başladı.

Voivod; Nükleer savaştan ortaya çımış ütopik bir yaratığın ismi.

Ardından aynı gibi görünen ama aslında çok farklı bir soundun yakalandığını bizlere gösteren Dimension Hatross'un geleceği Killing Technology albümü, kurgu ve tarz açısından alışılagelmişliğin dışındadır kesinlikle. Kulağı thrash metalin o keskin sounduna alışmış bir insan için Voivod'un bu tarzı ilk başta çok feci bir şekilde itici gelebilir. Ancak thrash metal de farklılığı yakalayabilmiş bir grup olan Voivod kafa yapısında insanların anında dikkatini çekeceği bir albümdür KT. 88'de piyasaya sürülen Dimension Hatross, progressive öğelerinin aşırı derecede işlendiği bir thrash metal albümüdür. Albümde göze ilk çarpan parçalardan 'Macrosolutions To Megaproblemas' ilk sıradadır bende. 'Technocratic Manipulators' ve 'Cosmic Drama' ise oldukça başarılı yapıtlardır. Batman parçası da gözden kaçmayan ilginç parçalardan. Thrash metal de farklılığı yakalamış bir gruba göre, uç noktalara çekilme işinin biraz erken yaşandığı Voivod grubunda 'Nothingface' albümü yayınlanır 1989'da.


Albümde Pink Floyd'dan coverladıkları Astronomi Domine parçası ile grup, çıtasını istemeyerek de olsa çok yükseklere çıkarmıştır.

Albümün tarzı için saf thrash demek çok yanlış olur. Hiç thrash değil demek de çok acımasızca olur. Çünkü her iki unsurun bulunduğu,ancak birisinin daha ağır bastığı bir albümdür bu. Nitekim hafif kalan kısım thrash, ağır basan kısım ise progressivelik özelliğindedir. Thrash diyebilmemizin temel sebebi bana göre bass soundunun ve davul tonlarının gayet thrash tadında olmasıdır. Thrash temelli diyemememizin sebebi ise parçalardaki genel havadır. O genel havaya baktığımızda kesinlike ağır bir thrash havası hissedemeyiz. Daha çok progressivee kayılmış, özellikle bass soundunun thrash standartlarında olmasına rağmen Rush ın bass tarzına benzediği
bir albümdür Nothingface. Into My Hypercube, Sub-Effect ve Pre-Ignition albümün en bulanım parçalarındandır. Elbette kirli sound ve eski 80'ler havası vermesi açısından. Eski progressive havası evet. Bu albüm zamanının en çok satan albümü başarısını da elde etmiş bir albümdür. Albümün ekonomik getirisinin yanı sıra, grubun tanınması açısından önemli bir yıldır 89 yılı. Nitekim grup MCA ile çoktan anlaşma imzalamıştır. Bu albümden sonra kurucu sayılabilecek bass gitar elemanı Jean-Yves "Blacky" , gruptan ayrılır.

Grup, yeni bassçı almadan 1991'de Angel Rat albümünü yayınlar. Konsept açısından Ben Robot kitabındaki 3 robot kuralını ele alan grubun tarzı ise diğer albümlere oranla daha sönük sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

Kurgu ve içerikte sorun olmamasına rağmen. Belki de Nothingface başarısından sonra gelen bir albüm olduğu için talihsizlik yaşamış bir albümdür Angel Rat. Bana göre ise Voivod'un kötü bir dönemine denk geldiği ama buna rağmen kendilerine göre gayet başarılı oldukları bir albümdür. Talihsizliklerin devam ettiği 1993 senesinde grup 7.stüdyo albümü olan The Outer Limits'i çıkarır. Yine bir Pink Floyd coverı [The Nile Song] vardır bu albümde. Ancak bu sefer de grubun beyinlerinden birisi diyebileceğimizi vokal Belanger "Snake" gruptan ayrılır. 1995 senesi ise grubun eski Voivod dönemlerine dönebileceğinin sinyallerini veren albüm olan Negatron ile kanıtlanmış oldu.Aslında bu albümde hem eski hem yeni unsurlar vardır. Bir kere tamamıyle eski bir Voivod demek yanlış olur. Çünkü birçok parça aslında ileride çıkacak olan albümlerin habercisidir. Özellikle ileride gelecek olan Phobos gibi bir albümün miladı diye bakıyorum bu albüme. Bu albümde vokal ve bass açığını Eric Forest kapatmıştır.


Bu arada grubun vokal kayıtlarında da bir değişiklik olmuş ve vokal, tarzı açısından oldukça sertleşmiştir. Brutal değil, sert! İşte sevindirici bir haber, evet :)

Ancak talihsizlikler hengamesi bu dönemde de vurur grubu.Eric,Almanya'da bir trafik kazası geçirmiş ve oldukça ciddi yaralar almıştır. Birçok konsere bastonla çıkmıştır. [Her şeye rağmen aşka bakın!] Ancak grup ne kadar samimi de olsa bu durumun kendilerini olumsuz yönde etkilediklerinin farkındadır. Eric tedavisi sırasında hem grup doğru dürüst işler çıkaramamıştır, hem de Eric in iyileşmesi ile yeni bir bel edinilmiştir. Nitekim Eric trafik kazası için gruba ilginç bir dava açmıştır. Gerçi Eric'in sigorta şirketi gruba dava açtı desek daha doğru ve daha ilginç olurdu evet :=) Tüm bu olaylardan sonra Voivod için çok farklı olayların yaşanmaya başlayacağı yılların miladı olan 98 senesine girilir. Grup toparlanmaya başlıyordu. "Belengaer ise gruba geri dönmüştü."

Tarih 2001 yılını gösterdiğinde grubun asıl fanı olan, grubu sessizden takip eden ve çocukluk yıllarından beri hastası olduğu, die-hard fan diyebileceğimiz Jason NEWSTED, o müzik adamı Voivod grubuna katılır.

Flotsam & Jetsam ve Metallica'daki o üstün kariyerinden sonra hayranı olduğu gruba girerek bir örnek teşkil etmiştir. Bugün veya dün. Kaç fan, bir zaman sonra hayranı olduğu grupta gitar çalma şerefine ulaşabilir!? Jason'ın gruba katılmasından önce bir albüm var ki, ona değinmeden milenyuma girmek de olmaz. O albümün ismi Kronik'ten de önce çıkmış olan 97 senesinin 9.stüdyo albümü olan Phobos albümüdür. Şimdi tekrardan geriye gidip bu albüme göz atalım. Bu albüm için çok tartışılır. Voivod'un bugüne kadar izlediği farklı yollar, çizdiği farklı çizgiler ve neredeyse her albümde yakaladığı başarı grafiği Phobos için de geçerli olmuş mudur tartışılır. Bana göre Phobos Voivod'un ve thrash camiasının, hazmedilmesi en ağır ve zor albümlerinden birisidir. Phobos'ta gitar tonları, davul tonları, gitar tarzları ve bass soundu tamamıyle değişmiş, durum çekilebilecek en uç noktaya çekilmiş, vokal oldukça yırtıcı ve rahatsız edici bir tarza bürünmüştür. Bunun altında ben elbette ilk olarak içeriğin yattığını savunuyorum. İçerik nedir de sound bu denli ağır bir hale geldi? Quantum, Bacteria, Neutrion, M-Body gibi isimleri duyunca şunları tahmin etmek zor olmasa gerek; bilim kurgu furyasının en ağır eleştrilere maruz kaldığı albüm. Ya da bilim kurgunun en ağır işlendiği albüm. Öyle ya da böyle Phobos'un bana göre kendisine özel bir tarzı var. Phobos Voivod'un en uçuk kaçık ve en kaotik havasına sahip. En karamsar, en karanlık ve puslu. 2001'e, Jason'ın gruba girmesi olayına tekrar dönecek olursak.

Aynı sene içinde hız kesmeden çalışmalara başlayan elemanlar 2000 yılındaki live albüm olacak konserden 3 yıl sonra yani 2003'te grubun aynı adlı albümünü yani Voivod'u piyasaya sürer. Jason'ın, grubun beyni olan elemanlarının yanında gruba olan etkisi ne denli büyüktür tartışılır. Ancak Jason'ın o alıştığımız özgün bass sound unu bu grubun bu albümünde de görmek mümkün. Nitekim F&J ın o ilk albümünü ve o ilk yapılan çılgınlıkları hatırlayın. Metallica'daki kariyerini ve yaptırımlarını hatırlayın. F&J dan sonra en zor geçirdiği dönem olan Metallica döneminden sonra tekrar rahatlama dönemi, Voivod dönemi olsa gerek. :) Voivod, hem ticari manada hem de beklenen albüm manasında oldukça başarılı bir albümdür. Ve şunu da hatırlatmak gerekirki hemen arından çıkacak olan [2006] ve yeni Voivod sound unun yakalandığı ve devam ettirileceği sinyallerini veren Katorz albümü ile de grup yeni bir döneme girmiş oldu. Yaklaşık 20 senelik kariyerlerinde oldukça zor dönemler geçirdiler. Ancak yapmak istediklerini her zaman en layıkıyle yaptılar. Bana göre Voivod, thrash metal camiasında farklı bir çizgi yakalamak isteyen birçok gruba esin kaynağı olmuştur. Zaman zaman kendilerini çok uç noktalar da çektiler. Ancak temelde hayranı oldukları NWOBHM ve thrash metal den asla kopmadılar. İlgi alanları ve konserleri ve hayran kaldıklar heavy metal insanları hep belli kalitede idi. Voivod; türünde, kendi türünde, camiada özgünlüğü en güzel şekilde tarif eden gruplardan birisidir. Grubun şuan stüdyoda oldukları ve Mart için albüm kayıtlarını bitirecekleri dedikoduları mevcut. Albümün isminin Debut olduğu da dedikodulardan birisi...
 

GameOver

»¿GaMeOveя™¿«
Bir Savatage Biyografisi; Okyanus Kadar Kudretli, Gece Gibi Kasvetli Bir Grup!

Gecenin Savaşçıları
Bu gece; burada güçlüsünüz
Dayan, inandığın şey için yumruğunu kaldır
Asla kaçmayacaksın!
Ve Rock burada olacak daima...

Savatage; Fight For The Rock Parçasından...


İşte böyle bir gruptur Savatage. İnandığı şey şey için her şeyi göze almış, savaşmış, meydan okumuş bir grup. Sessizce dağılmış olsalar bile, şimdiye dek yaptıkları hiç unutulmayacak.



1979'da başladıkları ve bizlere 11 stüdyo albümü sundukları Heavy Metal yolculukları devamında!


Savatage 81'de çıktıkları amatör konserlerde geniş bir kitle edindi. O zamanlar henüz albüm yokken ne çalarlardı orası kaynaklarda rastlayamadığım eksik bir bilgi olarak kaldı. Ancak 82'de bir radyo programı için kaydettikleri iki parça ve hemen sonraki yıl oluşturdukları "City Beneath The Surface" EPsi, albümden önce çalınmış parçalar olarak bilinmektedir. Bu EP sonradan Savatage dünyasında koleksiyon parçası olarak vücut bulmuştur.

Aynı sene de [1983] Savatage, ilk albümleri Sirens ile Heavy Metal camiasına adını sağlam temellere oturtarak yazdırdı. Nitekim Sirens albümü grubun ilk albümü olduğu göz önünde tutularak, diğerleriyle kıyaslandığında özgünlüğüyle kendisini ciddi manada benimsetmiş bir albümdür. Sirens ve Rage gibi iki güçlü ‘sound’a sahip parçaların bulunduğu albüm Savatage’ın sokaklara değindiği ilk parçası olan "Out On The Streets" i de barındırıyordu aynı zamanda. Yavaş yavaş geliyorlardı, evet.

Hemen ardından onlar da diğer bir çok heavy metal grubu gibi albüm serisini devam ettirmeye başlamışlardı. 84'te Atlantic Records ile anlaşan grup aynı sene içinde The Dungeons Are Calling albümünü piyasaya sürdü. Tabi önce albüm piyasaya sürüldü, bundan sonra AR ile anlaşma geldi. Bir EP albümü oldu diyebiliriz bu albüm için. Albüme sonradan Sirens parçasının live versiyonu ve 81'deki EP si olan City Beneath The Surface parçası eklendi. Atlantic Records ile yapılan ilk çalışma bir heavy metal resitali olan Power Of The Night albümü idi. O albüm ki aynı adlı parçaya ev sahipliği yapmış ve bize dünya üzerine benzeri ya da coverı yapılamayacak bir parça getirmişti; Power Of The Night. Skull Session ve Stuck On You da albümünen göze çarpan parçaları idi. Savatage heavy metal camiasında ben de varım dedi bu albümle. Criss ve Jon Olivia kardeşlerin performansları ise daha üçüncü albümle göz doldurmaya başlamıştı. Tabi davulcu Steve Wacholz ve bassçı Keith Collins in katkılarını da unutmamak lazım. Bu albümle ilk turne programı da 85'te başlamış oluyordu.

1986 yılında ise Keith Collins gruptan ayrılır yerine Johnny Lee Middleton gelir. Grup bu yılda Fight For The Rock albümünü yayınlar. Albüm kapağı da gayet ilginçtir. Albümün turnesi grubu Amerika dışına iter ve Avrupa turnesi başlar. Grup Motorhead’in alt grubu olarak çıkar konserlere. O zamanların ünlü isimlerinde ise aranjör Paul O’Neil yapımcılığını üstlenir Savatage'ın.


87 yılı ise Savatage için bir dönüm noktası gibidir. Çünkü grup burada ilk olarak klasik müzik unsurlarını repertuarına eklemiştir. Ve ortaya Hall Of The Mountain King gibi müthiş ötesi bir şaheser çıkarmıştır. Elbette aranjör Paul O’Neil in Atlantic Records ile olan anlaşması gruba olan katkılardan birisidir. İlk klip ise albüme aynı adlı parçaya çekildi. Savatage sektörde artık stratejik olarak da vardı.

88'de pişme noktasına gelen grup Dio ve Megadeth ile avrupayı turlarken, gruba turne zamanında çok katkısı dokunmuş Chris Caffery gelir. Ustaca riff ler ile 24 Hours Ago parçası gibi bir usta işine imzasını atmıştır. Bu parçaya da bir klip çekilmiştir. Aynı senede grup MTV'nin Headbanger's Ball programına katılmıştır. O zamanın MTV si de günümüz zihniyetinde miydi bilemeyeceğim.
Caffery resmi olarak 89 yılında gruba katılmış olur.Ve sanki Savatage daha yeni bu işe girmiş ve süper ötesi bir iş çıkarmış gibi, o kalitede olan Gutter Ballet albümünü yayınlar. Bu albüm Savatage'ın bu işte ne kadar ustalaştığının kanıtıdır. Çünkü Gutter Ballet hem teknik hem duygu bazında mükemmeliyeti yakalamış bir albümdür. Ve artık piyano grubun vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir. When The Crowds Are Gone ve Summer's Rain gibi en duygusal parçalar Criss Olivia’nın ve Jon Olivia’nın o mükemmel uyumu içinde daha bir kusursuz hale gelmiştir. Tüyleri diken diken edici iki parça evet.Savatage insanın kalbinin en hassas noktasını iyi biliyor.

İki mükemmel klip de 1990'da Gutter Ballet ve When The Crowds Are Gone'a gelir.Savatage Gutter Ballet ile heavy metal fanlarının kalbini çalmayı kesinlikle başarmıştır. Her güzide grubun bir noktada bir çöküş dönemi olmuştur.Savatage için ne yazıkki o döneme girildiği yıllardı 1990 senesi.Nitekim Testament ve King Diamond ile 9 aylık turnede gitarist Caffery gruptan ayrılır.

91'de grup "Streets" i çıkarır. Bu Savatage’ın ciddi manada ilk "Rock Opera"sı dır. Albüm için; "Streets; A Rock Opera" denmiştir. Konsept bir albümdür ve feyzini sokakların acımasızlığından alan grup bu konsepte sokaklarda yaşamını uyuşturucu satarak ve kullanarak geçiren bir adamın bir zaman sonra müziğe yönelmesini, sonradan tekrardan sokaklara konu edinir. Albümün en önemli parçalarından Jesus Saves de bu açıkça görülmektedir. Jesus Saves ve New York City Don’t Mean Nothing parçalarına klipler çekilmiştir ancak sadece Jesus Saves yayınlanmıştır.

Ve ardından gelen bir dünya turu...

Grubunu ailesi gibi gören Jon Olivia 1992 senesinde vokalistlik açıdan sorunlar yaşadığını dile getirir ve çalışmalarda bir adım geri gider. Ancak grubun yine beyni olarak çalışır. Gruba Savatage'ın yeni yüzü diyebileceğimiz bir yetenek abidesi ve insanın tüylerini diken diken edecek bir sese sahip olan, teknik açıdan da Savatage için bir nimet olan Zachary Stevens gelmiştir. Zach, Savatage'ın yeni albümleri için biçilmiş bir kaftandır adeta. Olivia'nın o kalbinin en derininden gelen çığlıklarının yanında Zach'ın sesi, yine insanın en hassas duygularına işleyebilecek özellikte bir kararlılığa ve yorum işçiliğine sahiptir. Zach'ın yorumu ve ses tonu Savatage'ın yeni güçlü sounduna adeta tuz biber gibidir.

Ve 1993...


Heavy Metal fanları o yılı asla unutmayacak. O yılda yaşanan acılar asla unutulmayacak. Nitekim her yerinden yetenek fışkıran kardeş Olivia Criss, ayyaş bir itin arabasının altında can vermiştir. Criss Olivia bu yılın sonlarında Edge Of Thorns'ta çalmıştı. Öyle gitar partisyonlarına sahipti ki bu albümde. Artık aşmışlığın zirvelerinde geziniyordu.

O, 80'lerin rock sembollerinden biriydi.

Zeppelin'de Bonham öldüğünde elemanlar grubu asla dağıtmadılar. Metallica Cliff'in ölümünün acısını kalplerine işleyerek "O olsa devam etmemizi isterdi" deyip yollarına devam etti. Savatage için de aynı kararlılık geçerli idi. Jon Olivia grubu bitirip O'nun tüm yaptıklarını bir "anı" olarak bırakacağıma, o anıyı canlı tutarım dedi ve grubu yenileyerek davaya devam etti. Nitekim Heavy Metal acı ve sevincin bir arada yaşandığı ve yaşatıldığı bir kültür idi. Heavy Metal in "ölüm" oyunları bu tür gruplar için kamçı oldu.

Daha önceleri turnede beraber çalan Testament grubunun usta gitaristi Alex Skolnick Savatage'a katıldı ve Handful Of Rain albümü 1994'te piyasaya sürüldü. Bu albüm için bir Alex ve Zach şovu desek yanlış olmaz. Zach heavy metal yorumunun doruk noktalarını yaşarken Alex, Criss in yerini manevi manada doldurmasa da yetenek bazında doldurabiliyordu. Zaten Alex in gitar tekniği ve tonu Criss'inkine çok benziyordu. Grup böylesine acı bir dönemden sonra böylesine usta işi olan Handful Of Rain'i çıkarmıştı. Ayrıca albümde heavy metal camiasında bir ilk yaşanıyordu.Jon Olivia vokalde Zach'a eşlik ediyordu. Stare Into The Sun ve Watching You, Savatage ruhunu kanıtlayacak parçalardır. Ardından albümün yapımında pek katkısı olmayan davulcu Wacholz gruptan ayrıldı.Yerine Jeff Plate geldi.

Grup aynı sene içinde Japonya'da bir konser verir ve bunu albüm haline getirir. Yine aynı sene içinde Jon un ve Caffery’nin yan projesi ‘Doctor Butcher’ için albüm çekilmişti. 1995'te Alex Skolnick kendisi için bir Jazz kariyeri oluşturma peşine düşmüştü. Çoğusu Alex in Savatage'da yeterince ünlü olamadığı için jazz müziğe yöneldiğini savunur. Ancak Alex, Testament da kendisini yeterince kanıtlamıştır. Handful Of Rain gibi bir albümde de müthiş işler çıkarmıştır. Jazz O'nun için bir hobidir. Bu gelişmeler süregelirken Olivia ve Caffery, yanlarına Al Pitrelli yi alarak Dead Winter Dead'i çıkarırlar. Bu da ikinci bir rock opera kaydıdır.Ve konusu Bosna savaşı ile ilgilidir. Sarajevo parçası en göze batan parçalardan biridir. Savatage duygunun en yoğun olduğu albümü piyasaya sürmüştür yine. Dramatik bir albümdür. Çok da ustaca çalınmıştır.

Enstrümantal parça olan Christmas Eve, albümün hit parçası haline dönüştü. One Child için klip çekildi. Dead Winter Dead başarılı bir albüm oldu.

96'da grup yeni bir turneye çıkmak yerine fanların çok tepkisini çekecek bir albüme imza attı. Trans Siberian Orchestra’sı ile birlikte bir albüm kaydına girdiler. Christmas Eve And Other Stories adlı bu albüm, Savatage fanlarından fazlaca tepki aldı. Her şeye rağmen Christmas Eve And Other Stories çok başarılı bir albüm oldu.

1997 yılında ise yine konsept bir albüm ile karşısına çıktılar kitlelerin. Bir İspanyol denizcinin okyanusta kaybolmasını anlatan albüm idi The Wake Of Magellan. Paragonse Of Innocence ve Blackjack Guillotine parçaları albümün en güzide parçaları idi. Albüm Alman listelerinde 11. sırada yerini aldı. 98'de ise Savatage TSO riskine devam etti ve bu sefer TSO’nun kolları sıvaması ile Beethoven's Last Night çalışması başladı. Bu çalışma öyle usta bir işti ki; Heavy Metal ile klasik müziğin nasıl bir uyum içinde olabileceğini, olduğunu gözler önüne seren bir çalışmadır. Fanların ilk TSO olayından sonra düşünmedikleri tek şey bu olsa gerek. Çünkü TSO - Savatage birleşimi her iki müzik türüne de aşina bir insan için bulunmaz bir nimetti. Beethoven's Last Night kesinlikle dünyanın en ustaca hazırlanmış çalışmalarından birisi idi. Zeka ve duygunun birleşimi.

2000 yılında albüm resmi olarak piyasaya sürülür ve Zach ve Pitrelli gruptan ayrılır. Savatage Atlantic Records'tan ayrılır ve Nuclear Blast'e geçer.

Son albüm.Savatage'ın son albümü Poets and Madmen 2001'de piyasaya sürülür. TSO ile belki de son demlerini yaşadılar. Bu işe girişleri kadar sesli olmadı bitirişleri. Hüzünlü, buruk oldu. Bir Heavy Metal devi sessizce ayrılıyordu camiadan. Sonraları Jon çok dramatik laflar etti. Grup hakkında ne söylediği belli olmayan cümlelerdi onlar. Savatage O'nun için kaybedilmiş bir aşk gibiydi sanki. Kaybetmiş ve sonra neler hissettiğini dahi doğru düzgün dile getirememiş. Bizler ise Savatage'ın o insanın bam teline dokunan parçaları ile eskiyi yad etmekle, o ustaca hazırlanmış coşturucu parçalar ile coşmakla yetineceğiz. Yetiniyoruz.
 

| PoSeiDoN |

gσd σŦ тнє &#1109
helal olsun be

işte böle insanlar olunca isnan çok duygulanıyo
 

GameOver

»¿GaMeOveя™¿«
Sacred Reich Biyografisi

Emperyalizmin ülkeler üzerinde despotça süregeldiği bir dönemde, bırakın dışarıyı, içeride dahi komünizmin esintileri ile uygulanan bir yönetim anlayışı ile egoizmin doruklarında iken, yapılan her türlü psikolojik savaşın tam ortasında kurulmuş bir grup vatandaşlar topluluğudur Sacred Reich. Katılığın ve gerçekliğin tuzvari yakıcılığının vücut bulmuş halidir Sacred Reich.

Döneminin "dünya barışı sağlayıcısı" Amerikasını daha önce hiç olmadığı kadar nefret kasırgası altında bırakan bir thrash çılgını gruptur Sacred Reich. Kati sürede, ağır ve açık bir dilde eleştirel bir yapıya sahip bir gruptur Sacred Reich.

Biyografiyi okumak için devamına tıklayın !


85 de bir araya gelen ilk ve son dörtlü : "Phil Rind [vokal-gitar] , Jason Rainey [gitar] , Wiley Arnett [gitar] , Greg Hall [davul] "

Döneminin en önemli özelliği elbette thrash metal furyasının muazzam boyutlara ulaşmasıdır. Metallica thrash metalin kitabını yazarken, Overkill, Exodus, Slayer… bu durumu pekiştirirken, Sacred Reich körfez bölgesinde birçok grubun vuku bulduğu yerde oluştu. Daha önce birçok grup aşırı politik ve olgun bir tavır ile birçok noktada birçok albümde politik konulara değinmişti.

87 de piyasaya sürdükleri ilk albüm olan ‘Ignorance’ ile tarzının daha ilk albümde en iyisini icra etmiş bir grup profili ile karşı karşıya kalıyoruz. Müzikalite açısından grup hakkında bilgi edinmek isteyenler direk ‘Layed to Rest’ performansını dinlesinler. İçinde yaşadığı ülkenin "ak" ı ile "kara"sını gayet iyi bilen grup bir sene sonrasında ‘Surf Nicaragua’ ile bu tutumunun ve tavrının dozunu artırmıştır. Günümüz Amerikasının o psikolojik propagandası dediğimiz unsurlara sahip olmasını müthiş sertlikte ve cesarette dile getirmekten çekinmeyen Reich, Hollywood’un özellikle bu güçteki en büyük silah olduğuna da dikkat çekiyor. Tarihinde şerefli bir savaş dahi kazanamamış bir ülkenin "onursal başkanları" nasıl olur da böylesine bir yüzsüzlük ve pişkinlikle "rambo" kahramanlıkları ile insanların karşılarına çıkarlar, bunun ölçüsünü yapan ve sorgusunu dile getiren bir grup olma özelliğine sahiptir Sacred. Bu albümde aynı adlı şarkı olan "Surf Nicaragua" daki şu cümlelere bakınız ;

Demokrasi icin savasiyorsun
Ve American tarzi icin
Ama ulkende degilsin
" Burada ne isim var ?" diye sorsan da kendi kendine
Artik cok gec
Managua´dasin

Aynı şekilde şu dizeler grup elemanlarının her şeyin bilincinde insanlar olduklarını kanıtlamıyor mu ?

Öğrendiğimiz dersleri ne çabuk unuttuk
Vietnam’dan bahsediyorum
Önce danışmanlar gider
Ardından askerler
Beş para etmez bir savaş daha
Ve ufukta yeni bir yenilgi

Sacred Reich konumu ve duruşu itibariyle de thrash metal camiasında çok büyük bir öneme sahiptir. Thrash Metal gibi "nefretle büyümüş yoğun enerji" türünde bu nefreti apolitik bir tutumla değil de muazzam ölçüde politik bir tavır ile icra etmeleri, camianın diğer gruplarının da cesaret verici cesur bir yürek konumuna çıkmalarına sebebiyet vermiştir. Kesinlikle Sacred Reich, thrash metal in apolitik ya da medyatik olamayacağının en büyük kaynağıdır. Thrash Metal bir din ise kutsal kitabı Sacred Reich gibi grupların tutumları ve tavırlarıdır. Sacred Reich bu noktada diğer nadir gruplar gibi çok büyük bir öneme sahip. Ve Reich'in 90 lar dönemi. "Amerikan rüyası" adı altına girmiş ne kadar düşünce sistemi varsa yerden yere vurmaktan kaçınmayan grup ‘The American Way’ adlı albüm ile camiada bir şok dalgası daha yaratmıştır.

Özgürlük heykeli ile teorikte ülke ve dünya özgürlüğünü savunanların özde başkanların ve soylarının çıkarlarının beslendiği bir albüm kapağı ile gündemde ikinci bir şok dalgası yaratmışlardır. Heykel ve altında devletine bel bağlamış ve özü sözü nereden geldiği belli olmayan binlerce farklı ırktan, köle haline gelmiş insanlar. Tüm bu acı gerçekliğe dıştan gelen tepkilerin en büyüklerinden biri içten "thrash metal tarzı" ile gelmiştir, Amerikan tarzı hayata bir darbe daha inmiştir. Hoş içten içe iyice sona yaklaşan bir ülkede böyle bir durumda elini taşın altına koyanların, punk kültürü ile "özdeşleşme" ithamlarına maruz kalan thrash metal elemanları olması da işin düşünülmesi ve değinilmesi gereken bir başka noktasıdır.

Grup 6 stüdyo albümü ile piyasadan "rüzgar gibi geçmiştir." Tıpkı bir efsane edasıyla. Underground thrash metalcilerin aksine gayet olgun ve cesur bir tavır ile zamanlarının yanlışlıklarına gayet ciddi bir şekilde cevaplar veren bir gruptur. Camiada bıraktıkları etkiler şüphesiz büyüktür. Rüzgar gibi geçmeleri, çalıp, haykırıp bırakmaları grubu bence kesinlikle bir efsane yapmıştır. Kesinlikle bir yerde olması gereken olmuştur. Sacred Reich gibi haysiyetli vatandaşlardan oluşmuş birçok grup görebilmemiz dileklerimle.

THRASH TILL DEATH !!!
 

GameOver

»¿GaMeOveя™¿«
Anthrax Biyografisi; Anthrax, 'Big One Of Four !!!'

81'de kuruldu. Konser deneyimi olan Scott Ian ve Dan Lilker tarafından. Elbetteki her grup gibi onların da idolleri vardı. Onlar da bir Yeni Dalga İngiliz Heavy Metali hayranı idiler. Onlar da Motley,Maiden,Manowar delisi idiler.

İkili grup haline gelecek kapasitede olamamakla suçlanıp iki eleman tarafından yarı yolda bırakıldılar. İsimleri lazım değil :=) Çünkü Anthrax gibi bir thrash delisi grubun geleceği için pek de etkili olamayan bir hamle gerçekleştirdiler.
Grup piyasaya çıkma dönemlerinde,Metallica'nın da menajerliğini yapan Jon Zazula tarafından ilgi görmeye başladı. Jon Zazula menajerlik işinde iyiydi. Eşi ile birlikte bir dönem sonra Megaforce Records'u kurarak aynı anda Metallica ve Anthrax ile resmi bağ kurdu. İleriki zamanda bu iki grupla içli dışlı olması, grupları aynı turnelere yollaması, bu iki thrash devi arasında bir dostluk bağı da oluşturmadı değil.

Biyografiyi okumak için devamına tıklayın !


Velhasıl kelam,gruplar şirkete bağlandı. Anthrax bu dönemin sonlarında 84!te ilk single ını "Soldiers Of Metal" ile gerçekleştirmiş oldu. Grup Overkill gibi camiada single çıkararak piyasaya giren gruplardan biri oldu. Aynı dönemde Metallica ve Exodus konserler ile piyasayı alt üst ediyorlardı. Tabi elemanlardan dem vurmak lazım. Şu an dahi davulda bulunan ilk davulcu elemanları olan Charlie Benante ve uzun süre grupla çalışmış Danny Spitz gruba büyük katkılar sağlayanlardı. Elbette Scott'ın riff ilahlığına da değineceğiz... Soldiers Of Metal ile piyasada 3000 adet satış yapan grup artık albüm çıkarmalıydı. Fistful Of Metal albümü piyasaya sürüldü.

Elbetteki albümden önce Soldiers Of Metal ve henüz eski kadroya sahiplerken çaldıkları Sin, Antichrist, Haunting Dog parçaları ile Metallica ve Raven'in de bulunduğu turneye çıkmışlardı. Tabiki turnede en çok ilgiyi gören parça şüphesiz 3000 satan parça idi. Anthrax'ın en önemli özelliği son derece didaktik konulara değinmeleri olmuştur. Tabiki Scott'ın her yerinden riff fışkırması etkeni ile birlikte. :=) F.O.M. de bu yönde bir albümde. Piyasada gayet mistik, derin, karanlık, psikopatik konulara değinen grupların aksine gayet açık ve sert bir üslupla toplumsal konulara değiniyorlardı. Thrash Metal in zaten en önemli özelliği gayet açık ve net olmasıdır. Bu budur, şu şudur geber seni lanet olası biz buyuz ! :=) Albüm sound olarak ise bilindik hızlı, sert, komplike thrash metal albümlerindendi. Yani elemanlar höt diye farklı bir tarzla giriş yapalım demek yerine, geleneği bozmamış, camiaya olan saygısını göstermiştir.

Bu arada F.O.M'in suyunun kaynadığı dönemlerde Dan gruptan ayrılır, davulcu Charlie'nin yeğeni gruba dahil olur. Frank Bello 2004 e kadar grubun değişmez basisti olur. Hiç bahsetmedğimiz vokalist Neil Turbin hayranlarına olan şımarık tutumlarından dolayı gruptan şutlanır. Yerine Megaforce grubunun vokalisti Joey Belladona gelir. Yeni kadro ile Armed And Dangerous piyasaya sürülür. Albüm EP niteliğindedir. Albümün turnesini Overkill ve Angel Steel ile yaparlar. Bu turneye ve albüme şahit olan Island Records gruba hayran kalır. Megaforce tan soyutlanır ve Anthrax dünyasına girer :=)

Tam bu sırada insanlar gündelik işleri ile uğraşırlarken Anthrax hız kaybetmeden Spreading The Disease i çıkarırlar.


Bir EP albüm ve bir normal thrash albümünden sonra birden pata küte zart diye bu denli özgün bir albüm çıkarmak baya bir şok etkisi yarattı insanlarda. Lone Justice teki gibi bariz bass vuruşları ön plana çıkmıştı. Grup belki de bass'ını ilk bu albümde bu denli vurgulu kullanmaya başladı. Ve tabi ikinci klip de burada geldi: -ilk klip F.O.M. - Deathrider- Madhouse !!! İçerik yine on numara, sound ciddi manada güçlü bir thrash sound'u. Grubun sayısına 3 diyebiliriz. 3.albüm ile on ikiden vurdular :=)

Hani olur ya bir çıkış yaparsın, o albüm orada kalır. Ondan sonra daha müthiş bir albüm gelememiştir. Tabi istisnalar da vardır. O istisnalardan biri de Anthrax'tır. Çünkü S.T.D. den sonra grup Among The Living gibi bir canavar yaratır. Grup sound açısından acayip derecede bir değişime girmiş. Kesinlikle mükemmel bir farklılık yakalanmış. Thrash Metal camiasında bu denli değişim çok az gruplar tarafından "başarı" ile sonuçlanmıştır. İşte onlardan birisi Anthrax. Albüm son derece doğal.Son derece yapıcı. Doğallık kesinlikle back vokallerin performanslarından geliyor derim. Sanki sokaktan üç beş adam toplayıp "gelin şu şarkıda tam şu sırada şu şekilde bağırın" denmiş :=) O denli samimi ve gelişigüzel bir back vokal performansı olmuş. Neredeyse her parçada mevcut. Ve Scott !!!

O Scott'ki tam bir riff canavarı. Thrash Metal de en komplike riff yazarlığına imzasını atmış bir eleman. Ciddi manada uzun, karmaşık, eğlenceli riff ler. En güzel örneği A.T.L. albümüdür işte. Scott camiada bu konumuyla gerçekten nadir elemanlardan birisidir. Riff delisi psikopat manyak seni :=) Ve tabi her grupta olduğu gibi bu grupta da etkilenim parçalara yansımıştır. Öyleki “Among The Living” şarkısı Stephen King’in The Stand kitabından, “I am the Love” parçası Judge Dreadd adında bir çizgifilm karakterinden, “Efilnikufesin N.F.L” parçası ise Blues Brothers lideri John Belushe’nin aşırı dozdan ölümünden esinlenmişti. Ve ardından yine artık ahbap oldukları Metallica ile turneye çıkarlar. NFL, Caught In Mosh, Among The Living, Indians... Anthrax's Bombs hell yeah !!! Bu thrash çılgınlığından sonra yine gayet olgun bir albüm çıkarılır. State of Euphoria! Sene 1988'dir. Yani birçoğumuz henüz yeni doğmuşken grup bu deli albümü çıkarır :=) İçinde Be All, End All ve Who Cares Wins gibi iki kusursuz parçaya imzalı bir albüm. Özellikle Who Cares Wins in klibi konusunun ne olduğu hakkında direk bilgiler verebilir.


Ve Anthrax birçok yeni grupların hayalleri gibi dünyanın en iyi ve en büyük heavy metal grupları ile turnelere çıkma şansını İngiltere'deki “Headbangers’ Ball” festivaline katılmak ile elde etmişti. Evet ! Grup Iron Maiden,Motley Crue,WhiteSnake,Halloween, King X ve her zamanki gibi Metallica gibi dev isimlerle bir festivalde parçalarını canlı canlı çalıp ortalığı kasıp kavuruyordu! Grup artık Avrupa turnelerine de rahatlıkla başlamışlardı. Amerika'dan Avrupa'ya bomba gibi geçiş bu festival ile başlamıştı.

89'da grup Persistence Of Time için çalışmalara başladı. Albüm 90'da çıktı. İşte burası çok önemli. Bu albümün tarzına ve sound una baktığımızda, 90 larda vuku bulan thrash camiası gruplarının albümleri birçok değişime uğramıştı. Birçok farklı mükemmel sound lar yakalanmıştı. Metallica devleşmiş adeta, buna yeni birini eklemiş, Pantera 90'lar Pantera'sı diyebilmemize sebebiyet veren konuma yükselmiş, Testament Practice 'What You Peach' ile duruşunu belli edercesine bu döneme girmiş, Slayer 'Seasons In The Abyss' ile bazı kitleleri sus pus etmiş idi. Bu 90 lar sendromu mudur, 90 lar dönemi ya da tarzı mıdır. Ne denilirse denilsin. Persistence Of Time bu ne denilirse denilirsin diye tabir ettiğimiz 1990 yılına gayet uyumlu bir şekilde giriş yapmıştır.

Bir klip de bu albümde Got The Time ile gelmiştir. Aynı parçada yine bir bass şov vardır.
Bir yıl sonra Attack Of The Killer Bees EP'si yapılmıştır. Ve Anthrax için sular kaynamaya başlamıştı. Bu sefer iç açıcı olmayan bir hal ile. Grup bu EP albümde ismi lazım olmayan bir rep grubu ile çalışmıştır. Bir parça çalınmış ve bir sonraki turne bu rep grubuyla yapılmıştır. Bu sebeple midir bilinmez Island Records ile yolları ayrılır. Grup daha kapsamlı bir şirket olan Electra ile anlaşır. Yine bu "rep" şoku ile ilgili midir bilinmez Joey Belladona da gruptan soğur. Yerine Armored Saint’in vokalisti John Bush gelir. Bu kadroyla grup iki konser albümü yayınlar: Music Of Mass Destruction ve The Island Years.

John Bush lu kadro ile yapılan “The Sound of White Noise”, “Stomp 442” ve “Volume 8” albümleri hem Elektra nın reklam politikasının güçsüz kalması hem de sert çocukların milliyeti thrash camiasındaki "rep düet" şoku ile gölgede kaldı. Anthrax düşüşe demiyelim de, yanlış ve garip bir yola bu dönemde girmeye başladı. 94-95 dönemleri. Her ne kadar çoğu kesim bu üç albüm ile Anthrax'ın asıl çizgisini yakaladığından bahsetse de, grup bunlardan çok,yaptıkları işlerle konuşuluyordu. Bu hem thrash camiasından hem de heavy metal dünyasından acayip derecede büyük eksi botlar almalarına sebebiyet vermişti. Birçoğu grubu saçmalamkla,birçoğu bu saçmalıklar ile grubun eski deli thrash dönemini de yok saymakla kalmamış, grup Metallica ile birlikte camianın en şok edici grubu olma yolunda büyük yol katetmişti.


Bu noktada bazı durumları analiz etmek ince ayar gerektirir. Anthrax bugün dört büyük thrash metal grubu ile birlikte anılıyorsa, bu ince ayar mutlaka yapılmalıdır. Geride thrash camiasında acayip derecede farklılık ve yeniliğie imza atmış bir grup geçmişi, günümüzüde ise yapılan yanlışlıkların bolluğu ile dolu bir grup profili. Ben şuna inanırım ; bir grupsun, gençsin, güçlü ve heyecanlısın. Zamanında içinde bulunduğun ortamın değerlerini ve tarzını en iyi şekilde kullanmış ve yaşamışsındır. Ancak bir zaman gelir mutlaka yanlışların olur. Bir zaman gelir kafa yapın değişmiştir. Bir zaman önce söylediklerinle çelişen davranışlarda bulunmuşsundur. Bu noktada kesinlikle hoşgörülü ve anlayışlı olmak gerekir. Çoğusu bu hassasiyete sahip değildir. Grubu yerden yere vurur. Kimisi ise geçmişlerinin camiaya bıraktığı armağanlarla yetinir. Ancak bana göre en doğrusu şudur ki ; insanların kafa yapıları, değişen dünya düzeni ve kavramlar sistemi ile bariz ölçüde değişebilir.


Chuck Billy bugün anasının karnından doğduğu gibi değildir. Kafa yapısı değişmiş, bazı tecrübeler kazanmak için çok uç noktalara yaklaşmıştır. Elbette Anthrax'ın yaklaştığı uç nokta da değil, direk sakat ve gereksiz bir noktadır. Ancak bu bence Anthrax'ı Big Four platformundan uzaklaştırmamalıdır. Dün deli gibi yaşadığımız bir grubu yaptıkları "kişisel" yanlışlıklardan dolayı bugün çöpe atıyorsak, nicedir o deli gibi yaşadığımız Anthrax günleri. Nicedir bu grubun fanlığı. Elemanların kişisel yanlışlıkları gruba yansıdı evet. Grup mahvolacağı kadar oldu. Ancak bu onları bağlayan bir unsur olmaktan çıkıp fanları da bağlarsa, ortada ne Big One Of Four kalır ne thrash metal kalır. Bu şekilde düşünüp grubu ve eserlerini yok etmek yerine, yine bu açıdan yaklaşıp hoşgörü ve "göz kapar" tarzı ile değerlendirirsek, Anthrax ölene kadar vazgeçilmezler arasında yerini sağlamlaştırır. Ancak bazı kavramları anlamamakta ısrar edip, grubu çöpe atarsa, ne grup kaybeder ne de başkası. Direk kendisi kaybeder. Çünkü grubun yanlışı kendinedir. Sizin bu yanlışı üsteleyip grubu dibe çekmeniz de kendinizedir. Bu yüzden Anthrax için "fırıldak,fırlama,salak aptal,dongoz thrash metal devi" diyebilmek önemlidir. Ve bir tebessüm, biraz kırgınlık ve kızgınlıkla olayı kapatmak, Among The Living, Who Cares Wins, NFL, Got The Time gibi parçalarla thrash metaldeki doyumsuzluğumuzu gidermek en iyisidir.

Thrash till Death ise Anthrax's World diyorum...
 

GameOver

»¿GaMeOveя™¿«
Yerli Heavy Metal Grubu Conchadors'tan yeni EP !

İlk demosunu 2005 ortalarında çıkaran yerli Conchadors grubu yeni Ep'sini dinleyicilere sundu.

Toplam 7 Parçanın yer aldığı çalışma grubun sound'unu en iyi yansıtan kayıt olarak da düşünülebilir.
Heavy Metal tabanlı müziklerini ortaya koyan Conchadors;
www.conchadors.com adresinden hakkındaki bilgilere,
www.myspace.com/conchadorsband ve www.herkesdinlesin.com/conchadors adreslerinden de parçaları dinleyebilirsiniz.

Ayrıca webzine ve dergiler [email protected] adresine mail atarlarsa promolar yollanacaktır.

Grubun kadrosu:
Anıl Ekizoğlu - Vokal
Altuğ Ekizoğlu - Gitar
Gökhan Gültekin - Bas
A.Volkan Günakın - Bateri
 

HTML

Üst