Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Ölümün alnından öperiz biz. "Sen ne mübarek arkadaş ve refakatçisin." deriz ölüme: Varsın başkaları sana diken nazarıyla baksın, sen gülün ta kendisisin. Bırak bazıları sana "kara yüz" yakıştırmasında bulunsun, sen bizim için, bizi aydınlık ülkelere uçuran ışıktan iki kanatsın.
Bakma sana "soğuk yüz" dediklerine; sen bizim için müjde çiçekleriyle kar gibi beyaz ve berraksın. Onlar sana "çukur" ya da "dehliz" derler; fakat biz seni "ebedi saadet saraylarına açılan koridor" olarak tanırız. "Ayıran" da derler sana; hâlbuki sen, haddizatında ebedi âleme intikal etmiş binlerce ahbaba, dost ve yârana kavuşturansın. Başta, simalarına meleklerin hayran olduğu nebilere, sonra sahabeye, salihlere, şehitlere, hısım ve akrabaya bizi ulaştıransın. Cemalullah'a yaklaştıransın!..
Evet, ayıransın da; fakat elemli, sıkıntılı ve ayrılık hasreti yüklü şu dünya talimgahından, hayatların en hasına intikal ettiren bir terhis tezkeresisin. Sen bizi gönderene Zât'a (cc) dönme anında, bedenimizi nura gark edecek bir ebed şerbetisin. Ve sen bir son değil, sonla sonsuzluğu uç uca getiren bir ufuk ve Cemal'e açılan gözlere çekilen bir sürmesin.
Ölüm düşüncesi, hem caydırıcı hem de teşvik edici yönleriyle bir yandan günahlarımız, sorumluluklarımız ve Rabbimiz'e karşı yaptıklarımızdan hesap verme endişesiyle bizi iki büklüm ederken, bir yandan da cennet düşüncesi ve öteler iştiyakıyla kalblerimizi hoplatıp bizi canlandırmakta, şahlandırmakta ve davranışlarımıza olumlu etki etmektedir. Ölümü sıkça hatırlamakla, kabirleri ve hastaneleri ziyaret etmekle iç gerilimimizi, maneviyatımızı muhafaza etmiş, şeytanın ve günahların zararından korunmuş oluruz.
Her gününü son günüymüş gibi yaşayan, Allah (c.c.) sevgisini kaybetmekten korkan bir mü'min gibi yaşarsak; neden korkalımki sonsuz saadete açılan bir kapıdan?
Hayat gibi ölümü de Allah yaratmaktadır. Ölüm, Allah’ın “Mümît” isminin tecellî etmesidir. Ölüm, ruhun beden ile ilişkisinin kesilmesidir. Ölüm, O'nun emri ile meydana gelmektedir. “Ölümü de hayatı da yaratan odur.”1 Ölüm, yok olmak, kaybolmak, kavuşmamak üzere ayrılmak değildir. Ruh ve beden geldikleri âlemlere dönmektedirler. Beden toprağa, ruh emir ve iradeye dönmektedir. “Herkesin dönüşü de onun huzurunadır.”2;
“Biz senden önce de hiçbir beşer için dünyada ebedîlik kılmadık. Şimdi sen ölürsen onlar dünyada bâkî mi kalacaklar?”3 “Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!”4 “Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”5 gibi âyet-i kerimeler, her canlının bir gün ölümü tadacağını, ondan kurtulmanın mümkün olmadığını açık bir dille ifade etmektedirler.
Bu âlemde iki şeyin çaresi yoktur: İhtiyarlık ve ölüm.
Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm), şöyle buyurmuştur: “Ölüm, mü’minin hediyesidir.”6 Ölümün yüzü soğuktur. Perdenin önünden bakan herkes için bu böyledir. Bu özelliğinden dolayı, herkes ondan uzak durmaya çalışmaktadır. Kaçmaya çalıştıkça da ona daha fazla yaklaşmaktadır. Alınan her nefes, tüketilen her saniye, ölüm tarafına doğru atılmış bir adımdır. Ona bir adım daha yaklaşmaktır.
Hayatını, hayatı verenin yolunda ve O'nun istediği tarzda harcayanlar için bu korkuların hepsi yersizdir. Tehlike ise, sahibinden kaçmış âsîler içindir.
Ancak büyük insanlar, ölümü gülerek karşılamışlardır. Yusuf (as) zindandan çıkıp, Mısır’a sultan olmuş; anne-baba ve kardeşleri ile buluşmuş; sonra, “Müslüman olarak canımı al ve beni sâlih kullarına kat” 7 diye duâ etmiştir. Hayatının en mutlu ve güzel ânında ölümünü istemiştir. O, dünya hayatının arkasını görmüştür. Buradaki hayatından daha mutlu bir hayatın orada var olduğunu görmüştür. Onun için kabri ve ondan sonraki hayatı istemiştir.
Ölümün yüzü buz gibidir. Dost ve sevdiklerinden ayrılmak demektir. Peygamberimiz (asm) onu “mü’minin hediyesi” diye tarif etmektedir. Yüzü soğuk ve ayrılık ifade eden bir şey nasıl hediye olabilir?
Dış görünüşü ayrılık gibi olsa da ölüm, daha önce ayrıldıklarına kavuşma hareketidir. İnsan, asıl vatanı olan Cennet’ten ayrılmıştır. Asıl baba yurdu orasıdır. Her insan baba yurdunu özler. Oraya gitmek ister. Baba yurdu olan Cennet’e gidebilmek için ölüm köprüsünden geçmek mecburiyeti vardır. Başka bir yolla oraya gitmek mümkün değildir.
Bir insan için en büyük ikram, Allah’ın cemalini görmektir. Bu da Cennet’te mümkün olacaktır. Oraya ulaşmak için ölüm hendeğini atlamak gereklidir. Ölüm, ayrılık tarafına koşmak değil, ikrama doğru koşmaktır. Ezel ve Ebed Sultanına doğru yola çıkmaktır. O’nun dâvetine uymaktır.
Varlıklar içinde en çok Peygamberimizi (a.s.m.) sevmek zorundayız. Çünkü varlık sebebimiz O’dur (asm). En hayırlı ümmet8 olan onun ümmeti olma bahtiyarlığına erişmek büyük bir şereftir. Bir mü’min için, hiçbir dünyalı onun kadar sevimli olamaz. O ise şimdi kabrin arka tarafındadır. Binlerce sahabe ve evliya ile birliktedir. Onların tarafına gitmek ayrılık değildir. En büyük ayrılık onlardan uzak kalmaktır. Dağ ve taşın, kurt ve kuşun tanıyıp hürmet ettiği, şanı yüce Rasûl’e kavuşmanın tek yolu, ölüm denen tüneli atlamaktan geçmektedir.
Sonucunda böyle güzelliklerin olduğu bir ölüm kötü olamaz. Soğuk olamaz. İnsanlar onun mahiyetini bilmedikleri için ondan ürkmektedirler.