Devrimci ve milliyetçi
olabilmek
Milliyetçi olmadan antiemperyalist olunabilir mi?
Anadolu'da Türk varlığının yok edilmek üzere olduğu bir dönemde Atatürk, milliyetçi-halkçı bir politika ile Türk Milletini emperyalist devletlerin sömürgesinden kurtarmış ve milleti esas alan Türk milliyetçiliği ile bir milli devlet kurmuştur.
Doğu halklarının emperyalizmle mücadelesine örnek olmuş bir kurtuluş hareketi, emperyalizmle mücadeleye karşı ideoloji olarak milliyetçiliği esas almıştır. Atatürk'ün başlatmış olduğu milli devrimden etkilenen Asya ve Afrika halkları da, milliyetçilik temeli üzerine kurgulanmış milli sosyalizm anlayışıyla bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Bu da göstermektedir ki, antiemperyalizmin özünde milliyetçilik vardır. Milliyetçiliği esas alan tüm devrimci bağımsızlık hareketlerini incelediğimizde de mutlaka başarıya ulaştığını görüyoruz.
Tüm bu tarihi gerçeklere karşın, ülkemizdeki kimi enternasyonalist solcular, sosyalizm ve milliyetçiliğin yan yana getirilmesinden rahatsız oldukları gibi milliyetçi bir sosyalizmin olamayacağını iddia etmektedirler.
Oysa, Türkistan Komünist Partisi (TKP) Merkez Komite Üyesi ve milli komünizmin öncülerinden Turar Rıskulov, TKP'nin 3. Kongresinde; “Doğru anlaşılmış milliyetçilik, halkın yüzyıllar boyunca geliştirdiği, örf, adet ve geleneklerine tezat oluşturmaz. Aksine inkılapçı mücadeleyi, Doğu halkları içinde çok daha güçlü kılar. Bizim burada yapmak istediklerimiz, her şeyden önce bu milliyetçiliğe dayanmalıdır. Yoksa başarıyı yakalayamayız” diyordu.
Eğer birileri Rıskulov yoldaşdan daha komünist olduklarını ve bu işi daha iyi bildiklerini iddia ediyorlarsa biz bilemeyiz! Kaldı ki, bu görüşlerin bir benzerini milli komünizmin öncüleri olan Galiyev, Nerimanov ve Vahidov da benimsemektedir. Enternasyonalist sol adına çıkan birilerinin, her yıl anma töreni düzenlediği Mustafa Suphi'nin de, milliyetçi-devrimci bir dünya görüşüne sahip olduğunu buradan üzülerek söylemek zorundayız!
Rıskulov'un da belirttiği gibi, milliyetçilik sosyalizme tezat oluşturmaz. İnkılapçı (devrimci) mücadeleyi, Doğu halkları içinde çok daha güçlü kılar tezi: Mısır, Cezayir, Libya gibi Kuzey Afrika ülkesinde; Suriye, Irak Filistin gibi Arap ülkelerinde; Sun-Yat Sen liderliğindeki Çin, Vietnam, Laos, Kamboçya gibi Uzak Asya ülkelerinde; keza Latin Amerika'da da geçerliliğini göstermiştir.
Sonuç olarak şu ortaya şu çıkıyor ki; antiemperyalizmin özünde milliyetçilik vardır. Milliyetçi sosyalizm tam bağımsızlığa giden tek yoldur.
Dünyayı doğru okumak
Sosyalizm şiarı ile ortaya çıkan bu hareketlerin milliyetçi olması çok normaldir. Çünkü Batı; Asya, Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu'yu sömürerek zenginleşmiştir. Bu sosyalist hareketler sömürülmeye karşı milliyetçi duygularını sosyalist hareketle birleştirerek başarıya ulaşmışlardır.
Batının burjuva sınıfı, kendi proletaryasını sömürerek, zenginleşip kapitalist devlet olmamıştır. Batı burjuva sınıfı Doğu'yu sömürerek zengin olmuş, proleter sınıf ise bu sömürüye destek çıkarak zenginleşmiş, bir nevi proleter sınıf da burjuvalaşmıştır.
İşte Sultan Galiyev de bu gerekçe ile Batıda sosyalizmin kurulamayacağını söylüyor, bu nedenle Sovyet Rusya'yı Doğu halklarının bağımsızlık mücadelesine destek vermeye çağırıyordu.
Oysa Sovyet Rusya Doğu halklarına bu desteği esirgediği gibi, Orta Asya Türk devletlerinin kendi bağımsızlık çalışmalarına bile köstek olmuştur.
Ne diyordu Neriman Nerimanov: “… elbette, aleyhimde olanların dilleri ile ‘milliyetçi' adını kazanıyordum. Karşı tarafın milliyetçilik eğilimi oldukça, elbette diğer tarafında milliyetçi eğilimi olacaktır.” Nerimanov burada “karşı tarafın milliyetçi eğilimi” demekle Sovyet Rusya'yı kastetmiş ve Ruslar milliyetçilik yaparsa Orta Asya Türk devletlerinin de buna karşın milliyetçilik yapacağını söylemiştir.
Çarlık Rusyası'nın yıkımında Bolşeviklerin yanında olan Türk devletleri, milliyetçiliğe karşı olduğunu söyleyen Sovyet Rusya'nın bile milliyetçilik yaptığını söylemektedir.
Tüm bu açıklamalar bize dünyada küresel bir gerçekliğin ve eşitliğin olmadığını, dünyanın ezen ve ezilen olarak ikiye ayrıldığını göstermektedir. İkinci sonuç olarak şu ortaya çıkmaktadır: Sömürüye karşı ortaya çıktığını iddia eden bir sosyalist devlet, bizahati emperyalist bir devlete dönüşebilmektedir. Zaten öyle olmuş, Orta Asya Türk devletleri Sovyet Rusya'nın zulmü altında yaşamışlardır.
Hangi milliyetçilik?
Sovyet Rusya'yı, sonrasında Türklere karşı böyle bir harekete geçiren etmen ise, Sosyalist Türk devletlerinin milli eğilim ile tamamıyla Sovyet Rusya'dan kopması korkularıdır. Bu bile enternasyonalist solun saçmalığını göstermektedir. Hem mazlum uluslar kendi devletini kurabilir diyeceksiniz, hem de onları milli eğilimden dolayı kendinizden kopmakla suçlayacaksınız!
Bunun bir benzerini bir zamanlar sosyalist olan Bulgaristan'da ve Bosna-Hersek'te Müslüman kanı akıtan Sırp Miloseviç'de de gördük. Şimdi o enternasyonalist solculara sormak gerekiyor: Nerede bu enternasyonalizm, nerede insanlık?
Demek ki, herkes milliyetçilik yapıyor, hatta yapmıyorum diyenler bile milliyetçiliğin en alasını yapıyor. Şimdi birileri buradan milliyetçilik konusunda bir olumsuz anlam çıkarabilir. O zaman akla şu soru geliyor: Hangi milliyetçiliği savunalım ki, tüm insanlığa ve mazlum milletlere yardımı dokunsun?
Milliyetçi sosyalistlere düşen; ezen, sömüren bir milliyetçilik değil, ezilenlerin, mazlum milletlerin milliyetçiliğini savunmaktır. Mazlum milliyetçilik anlayışı, ezilen ve sömürülen milletler arasında emperyalizme ve kapitalizme karşı bir dayanışmaya yol açar ki, emperyalizme karşı mücadelede olmazsa olmaz bu dayanışma mutlaka olmalıdır.
Kemalizm burjuva devrimi değil, Ulusal Sol bir devrimdir
Sovyet Rusya bile Anadolu'da Mustafa Kemal önderliğinde, emperyalizme karşı verilen mücadeleyi sosyalist bir hareket görmeyip, bir burjuva hareketi gördüğü için yeterince destek vermemiştir.
Hatta Atatürk, Sakarya'da eğer mağlup olsaydı, Enver Paşa'nın kurduğu Halk Şuralar Fırkası Sovyet Rusya'dan sağladığı ordu ile Anadolu'ya girip, Yunanlıları mağlup ettikten sonra Türkiye'de Sovyet Rusya'ya bağlı Bolşevik bir devlet kurmayı planlıyordu.
Sovyet Rusya'nın Atatürk'e ve Kemalizme karşı bu tutumunun bir benzerini, bizim enternasyonalist solcularda da görmek mümkündür. Mustafa Suphi için anma töreni düzenleyen o enternasyonalist solcularımız, maalasef bir Mustafa Suphi kadar olamamaktadırlar.
Oysa Enver Paşa ile devamlı mücadele eden Mustafa Suphi, Türkiye'deki mücadelesini Bakü'de devam ettirerek, Enver Paşa'nın kurduğu TKP'yi ele geçirip, Enver Paşa'yı tavsiye etmiştir. Bundan sonra da Anadolu'da Mustafa Kemal önderliğindeki Kurtuluş Savaşı'na kayıtsız şartsız destek vereceğini Atatürk'e bildirmiştir.
Mustafa Suphi, Anadolu hareketini milliyetçilikten uzak göstermeye çalışan bir komünistin çabasını Mustafa Kemal Atatürk'e göndermiş olduğu Kasım 1920 tarihli mektubunda bakın nasıl eleştiriyor:
“Buralarda komünist namı adı altında eskiden beri faaliyette bulunan Dr. Fuat Bey'in Anadolu hareketini –milliyetçilikten muarra göstermek şartıyla- bir çoban hareketi olarak teşrihe çalışması ve esasen komünistlikle de alakası olmaması itibariyle teşkilatımızla münasebeti kat' olunmuştur.”
Mustafa Suphi başka ne diyordu: “Türkiye'deki bey ve paşaları burjuva sınıfından addetmiyoruz. Bilakis halk kütlelerinin en yakın yardımcıları olarak biliyoruz.” Eğer bizim enternasyonalist solcularımız Mustafa Suphi'yi biraz anlamaya çalışmış olsaydılar, Atatürk'e ve Kemalizme bu kadar kötü gözle mutlaka bakmayacaklardı!
Doğal olarak Atatürk, Marksist-Leninist anlamda bir sosyalist değildi. Atatürk her ülkenin kendine özgü bir sol anlayışının olmasına inanan bir liderdi. Bu görüşünü Sovyet Misyon Sekreteri Upmal ile yapmış olduğu görüşmede şu sözlerle dile getirmiştir: “Türkiye'de, diğer ülkelere katiyen benzemeyen, ülkemizin şartlarına ve özelliklerine uyan özel bir komünizme ihtiyaç vardır.”
Okuduğunuz gibi Atatürk, Türkiye'ye özgü bir sosyalizmi kabul ediyor. İşte bu nedenle Türk devrimi olan Kemalizm, burjuva devrimi değil; sol, Ulusal Sol bir devrimdir.
Atatürk milliyetçi-halkçı bir politika ile kurduğu yeni Türk devletinde, devletçi ekonomi modelini uygulayarak, Türkiye'ye has Ulusal Sol İdeolojiyi benimsediğini ispat etmiştir.
Milliyetçi sosyalizm 6 Ok demektir
Türk Milletinin diriliş ideolojisi olan milliyetçilik, Atatürkçülüğün olmazsa olmaz ilkelerinden biridir, hatta diğer 5 ilke milliyetçilik ile bir anlam kazanır. Milliyetçilik yoksa diğer ilkeler de yok demektir.
Atatürk'ün ilkelerinden biri olan devrimcilik, milliyetçilik ile birlikte antiemperyalist bir mücadelenin içine girilmesini zorunlu kılmaktadır. Yoksa burjuva milliyetçiliği ile antiemperyalist bir mücadele verilmesi söz konusu değildir.
Bu nedenle devrimci bir milliyetçilik Atatürkçülüğün antiemperyalist yapısını yansıttığı gibi asıl itibariyle özünü yansıtmaktadır. Bu gerçeği devrimci liderlerden biri olan Mahir Çayan bile şu sözlerle dile getirmiştir: “Kemalizmi bugüne kadar ayakta tutan, ona ruh veren milli bağımsızlıkçı niteliğidir. Kemalizmin antiemperyalist niteliği bir tarafa bırakılırsa, ortada Kemalizm diye bir şey kalmaz.” Mahir Çayan'ın bu tespitini enternasyonalist solcularımıza hatırlatmak isteriz. Ne de olsa onlar Çayan'dan daha solcu oldukları için bunu kabul etmeyeceklerdir!
Mahir Çayan başka ne diyordu: “Kemalizm, emperyalizmin işgali altındaki bir ülkenin devrimci-milliyetçilerinin bir milli kurtuluş bayrağıdır …Kemalizm, küçük burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında antiemperyalist bir tavır alışıdır. Bu yüzden, Kemalizm soldur, milli kurtuluşçuluktur.” Çayan'ın (MDD'ci olduğu için) Kemalistleri küçük burjuva olarak nitelemesi haricindeki tüm tespiti doğrudur. Özellikle “Kemalizm soldur” sözü bizim için çok önemlidir.
Peki, Deniz Gezmiş ne diyordu: “Türkiye toplumunun tarihi geçmişinde sağlam olan, ulusal ve devrimci olan ne varsa onun mirasçısıyız.” Bugün milliyetçi sosyalistlere düşen de, ulusal (milli), devrimci bir strateji izlemektir. Bu da 6 Ok'la mümkündür.
Marksist-Leninist bir anlayışla tam 6 Ok'u tam manasıyla anlamak mümkün değildir. 68 kuşağı maalesef Marksizm- Leninizm'in yanında Atatürk'ü de anlamaya çalıştığı için, bir süre olumlu gelişmiş ise de bir süre sonra Atatürk'ten kopmaya ve eleştirmeye başlamıştır.
Ulusal solcular; Atatürk'ün; “Akıl ve bilim dışında size başka bir şey bırakmadım” sözünü yanlış ve yalan yorumlayanlar ile “6 Ok'un zamanı geçmiştir” diyen liberal takımına asla kanmamalıdır. Atatürk her daim 6 ilkenin yaşatılmasını istemiş ve doğmalarla bir tutulmamasını istemiştir.
Atatürk 1 Kasım 1937'deki Meclis konuşmasında; şöyle diyordu:
“Dünyaca malum olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır.”
Milliyetçi ve devrimci olan tüm Türklerin; Batının emperyalizmine karşı milliyetçilik, kapitalizmine karşı halkçılık ideolojisini benimsemesi halinde 6 Ok'u tam anlamıyla anlayıp emperyalizm ve kapitalizmle mücadele etmelidir.
Türk solundaki devrimcilik ve milliyetçilik
Atatürk önderliğinde yapılan milli inkılabın (devrimin) ilk safhası 1923 yılında başlamıştı. Yalnız bu inkılabın Türk Milleti'ne özgü, kendine has olması için inkılabın içinin doldurulması gerekiyordu. İşte bu noktada Kadro, 1932-1935 yılları arasında bu boşluğu doldurmaya çalıştı.
Kadro'nun, Yakup Kadri hariç diğer dört üyesi Marksist-Leninist bir oluşumun içinden gelmektedir. Buna karşın Kadro, Marksist-Leninist ideolojiyi eleştirmiş ve yeni Türk devletinin kendine has bir devriminin olmasını sağlamaya çalışmıştır.
Kadro'nun en önemli özelliklerinden biri, Marksist anlayışa karşın Türk milliyetçiliğini ve Kemalizmi savunmasıdır. Bunun yanında devletçi bir ekonomi modeli benimsemesidir ki, bu devletçi anlayış Marksist-Leninist şablona uymadığı gibi liberal bir ideolojiye de uymamaktadır. Zaten Kadro'yu Kadro yapan özelliği de budur.
Kadro; “Sosyalist enternasyonalizmine karşı Milli Kurtuluş hareketlerinin ileri ve cemiyetçi milliyetçiliği, sınıf tezatlarına karşı tezatsız ve istimrarsız halkçılığımız her türlü emperyalizme karşı milletlerin kayıtsız ve şartsız istiklali davamız önümüzdeki devrin tarihinde cihanın seyrine ve insaniyetin mukadderatına kat' ileridir” diyerek, sosyalist enternasyonale karşı milliyetçiliğin ilerici yanı ile karşı çıkmaktadır.
“Bütün Milli Kurtuluş hareketlerinin ortasında bir abide gibi duran Kemalizm, bunların hem yol göstericisi hem de tabii mihberidir. Kadro inkılabımızın bu vasfını her fırsat düştükçe işlediği gibi, davanın cihanşümul inkişafını takip eylemeği de bir vazife bilmişti” diyen Kadro, Türkiye'ye özgü olan bir devrimin, tüm dünyanın mazlum milletlerine yol gösterici olduğunu söylemekte ve Kemalizmi evrensel bir dünya görüşü yapma uğraşındadır.
Kadro'nun ortaya koyduğu tezler liberal ve sosyalist çevrelerden tepki alır. Kapatılması için yoğun baskı yapılır. Kadro'nun ömrü 3 yıl sürmüştür. Devrimci ve milliyetçi fikriyata sahip Türk insanının bir fikir etrafında örgütlenmek için tam 25 yıl beklemesi gerekecektir.
1960'lı yıllarda Doğan Avcıoğlu etrafında toplanan Türk aydınları YÖN adlı haftalık gazete çıkaracaktır. Büyük bir halk kesimine hitap eden YÖN, büyük bir ses getirir. Teorisyenliğini Doğan Avcıoğlu'nun yaptığı YÖN; “Türk milliyetçileri birincisinin devamı olan İkinci Milli Kurtuluş Savaşı'nı mutlaka kazanacaklardır” diyerek devrimci-milliyetçi bir yayın olduğunu ortaya koymakta ve “Milliyetçi mücadelenin ancak sosyalist güçlerin öncülüğünde yürütüldüğü takdirde başarıya ulaşabileceğini” söyleyerek milliyetçiliğin sosyalist ellerde antiemperyalist bir anlam kazanacağını ifade etmektedir.
YÖN, Kadro'nun ortaya koymuş olduğu Kürt milletinin olmadığı yönündeki tezlere benzer bir tezle, Kürtlerin varlığını inkar etmeden; “Tek bir milletiz ve tek karış toprağımızı asla feda etmeyiz. Türkiye toprakları üzerinde ayırıcı ve bölücü emeller besleyen gafiller varsa, bir an önce akıllarını başlarına devşirmeleri” yönündeki yazıları ile üniterliği bozucu faaliyetlere karşı olduğunu açık açık yazabilmiştir.
YÖN'ün Atatürkçü, milliyetçi ve sosyalist yayınlarına karşın devrimci gençlik, kaynağını Batıdan alan Marksist-Leninist fikriyat ile Kemalist olmaya çalışınca doğal olarak sapmalar görüldü. Ve tamamıyla Kemalizm düşmanı bir sosyalist gençlik yetişti.
Artık TÜRKSOLU var
68 gençliğinin içine düşmüş olduğu yanlışlardan ders alan TÜRKSOLU, devrimci ve Türk milliyetçisi bir anlayış ile Marksizm-Leninizme karşı Türkiye'ye öYzgü bir sosyalist anlayış ile Kemalizmin ve Atatürkçülüğün gerçek savunuculuğunu yapmaktadır.
Kadro ve YÖN'ün yanlışlarını hiç çekinmeden eleştiren TÜRKSOLU, bu iki oluşumun devamcısı olarak Kürtçülüğe, Şeriatçılığa, işbirlikçiliğe, sömürüye karşıdır.
Devrimciliğinden ve milliyetçiliğinden utanmayan; Atatürkçü, Kemalist, devrimci veya Ulusal Solcu olarak kendini niteleyen tüm Türk milliyetçilerini TÜRKSOLU'nda bir olmaya davet ediyoruz.
Turksolu.org / Yunus Yılmaz
olabilmek
Milliyetçi olmadan antiemperyalist olunabilir mi?
Anadolu'da Türk varlığının yok edilmek üzere olduğu bir dönemde Atatürk, milliyetçi-halkçı bir politika ile Türk Milletini emperyalist devletlerin sömürgesinden kurtarmış ve milleti esas alan Türk milliyetçiliği ile bir milli devlet kurmuştur.
Doğu halklarının emperyalizmle mücadelesine örnek olmuş bir kurtuluş hareketi, emperyalizmle mücadeleye karşı ideoloji olarak milliyetçiliği esas almıştır. Atatürk'ün başlatmış olduğu milli devrimden etkilenen Asya ve Afrika halkları da, milliyetçilik temeli üzerine kurgulanmış milli sosyalizm anlayışıyla bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Bu da göstermektedir ki, antiemperyalizmin özünde milliyetçilik vardır. Milliyetçiliği esas alan tüm devrimci bağımsızlık hareketlerini incelediğimizde de mutlaka başarıya ulaştığını görüyoruz.
Tüm bu tarihi gerçeklere karşın, ülkemizdeki kimi enternasyonalist solcular, sosyalizm ve milliyetçiliğin yan yana getirilmesinden rahatsız oldukları gibi milliyetçi bir sosyalizmin olamayacağını iddia etmektedirler.
Oysa, Türkistan Komünist Partisi (TKP) Merkez Komite Üyesi ve milli komünizmin öncülerinden Turar Rıskulov, TKP'nin 3. Kongresinde; “Doğru anlaşılmış milliyetçilik, halkın yüzyıllar boyunca geliştirdiği, örf, adet ve geleneklerine tezat oluşturmaz. Aksine inkılapçı mücadeleyi, Doğu halkları içinde çok daha güçlü kılar. Bizim burada yapmak istediklerimiz, her şeyden önce bu milliyetçiliğe dayanmalıdır. Yoksa başarıyı yakalayamayız” diyordu.
Eğer birileri Rıskulov yoldaşdan daha komünist olduklarını ve bu işi daha iyi bildiklerini iddia ediyorlarsa biz bilemeyiz! Kaldı ki, bu görüşlerin bir benzerini milli komünizmin öncüleri olan Galiyev, Nerimanov ve Vahidov da benimsemektedir. Enternasyonalist sol adına çıkan birilerinin, her yıl anma töreni düzenlediği Mustafa Suphi'nin de, milliyetçi-devrimci bir dünya görüşüne sahip olduğunu buradan üzülerek söylemek zorundayız!
Rıskulov'un da belirttiği gibi, milliyetçilik sosyalizme tezat oluşturmaz. İnkılapçı (devrimci) mücadeleyi, Doğu halkları içinde çok daha güçlü kılar tezi: Mısır, Cezayir, Libya gibi Kuzey Afrika ülkesinde; Suriye, Irak Filistin gibi Arap ülkelerinde; Sun-Yat Sen liderliğindeki Çin, Vietnam, Laos, Kamboçya gibi Uzak Asya ülkelerinde; keza Latin Amerika'da da geçerliliğini göstermiştir.
Sonuç olarak şu ortaya şu çıkıyor ki; antiemperyalizmin özünde milliyetçilik vardır. Milliyetçi sosyalizm tam bağımsızlığa giden tek yoldur.
Dünyayı doğru okumak
Sosyalizm şiarı ile ortaya çıkan bu hareketlerin milliyetçi olması çok normaldir. Çünkü Batı; Asya, Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu'yu sömürerek zenginleşmiştir. Bu sosyalist hareketler sömürülmeye karşı milliyetçi duygularını sosyalist hareketle birleştirerek başarıya ulaşmışlardır.
Batının burjuva sınıfı, kendi proletaryasını sömürerek, zenginleşip kapitalist devlet olmamıştır. Batı burjuva sınıfı Doğu'yu sömürerek zengin olmuş, proleter sınıf ise bu sömürüye destek çıkarak zenginleşmiş, bir nevi proleter sınıf da burjuvalaşmıştır.
İşte Sultan Galiyev de bu gerekçe ile Batıda sosyalizmin kurulamayacağını söylüyor, bu nedenle Sovyet Rusya'yı Doğu halklarının bağımsızlık mücadelesine destek vermeye çağırıyordu.
Oysa Sovyet Rusya Doğu halklarına bu desteği esirgediği gibi, Orta Asya Türk devletlerinin kendi bağımsızlık çalışmalarına bile köstek olmuştur.
Ne diyordu Neriman Nerimanov: “… elbette, aleyhimde olanların dilleri ile ‘milliyetçi' adını kazanıyordum. Karşı tarafın milliyetçilik eğilimi oldukça, elbette diğer tarafında milliyetçi eğilimi olacaktır.” Nerimanov burada “karşı tarafın milliyetçi eğilimi” demekle Sovyet Rusya'yı kastetmiş ve Ruslar milliyetçilik yaparsa Orta Asya Türk devletlerinin de buna karşın milliyetçilik yapacağını söylemiştir.
Çarlık Rusyası'nın yıkımında Bolşeviklerin yanında olan Türk devletleri, milliyetçiliğe karşı olduğunu söyleyen Sovyet Rusya'nın bile milliyetçilik yaptığını söylemektedir.
Tüm bu açıklamalar bize dünyada küresel bir gerçekliğin ve eşitliğin olmadığını, dünyanın ezen ve ezilen olarak ikiye ayrıldığını göstermektedir. İkinci sonuç olarak şu ortaya çıkmaktadır: Sömürüye karşı ortaya çıktığını iddia eden bir sosyalist devlet, bizahati emperyalist bir devlete dönüşebilmektedir. Zaten öyle olmuş, Orta Asya Türk devletleri Sovyet Rusya'nın zulmü altında yaşamışlardır.
Hangi milliyetçilik?
Sovyet Rusya'yı, sonrasında Türklere karşı böyle bir harekete geçiren etmen ise, Sosyalist Türk devletlerinin milli eğilim ile tamamıyla Sovyet Rusya'dan kopması korkularıdır. Bu bile enternasyonalist solun saçmalığını göstermektedir. Hem mazlum uluslar kendi devletini kurabilir diyeceksiniz, hem de onları milli eğilimden dolayı kendinizden kopmakla suçlayacaksınız!
Bunun bir benzerini bir zamanlar sosyalist olan Bulgaristan'da ve Bosna-Hersek'te Müslüman kanı akıtan Sırp Miloseviç'de de gördük. Şimdi o enternasyonalist solculara sormak gerekiyor: Nerede bu enternasyonalizm, nerede insanlık?
Demek ki, herkes milliyetçilik yapıyor, hatta yapmıyorum diyenler bile milliyetçiliğin en alasını yapıyor. Şimdi birileri buradan milliyetçilik konusunda bir olumsuz anlam çıkarabilir. O zaman akla şu soru geliyor: Hangi milliyetçiliği savunalım ki, tüm insanlığa ve mazlum milletlere yardımı dokunsun?
Milliyetçi sosyalistlere düşen; ezen, sömüren bir milliyetçilik değil, ezilenlerin, mazlum milletlerin milliyetçiliğini savunmaktır. Mazlum milliyetçilik anlayışı, ezilen ve sömürülen milletler arasında emperyalizme ve kapitalizme karşı bir dayanışmaya yol açar ki, emperyalizme karşı mücadelede olmazsa olmaz bu dayanışma mutlaka olmalıdır.
Kemalizm burjuva devrimi değil, Ulusal Sol bir devrimdir
Sovyet Rusya bile Anadolu'da Mustafa Kemal önderliğinde, emperyalizme karşı verilen mücadeleyi sosyalist bir hareket görmeyip, bir burjuva hareketi gördüğü için yeterince destek vermemiştir.
Hatta Atatürk, Sakarya'da eğer mağlup olsaydı, Enver Paşa'nın kurduğu Halk Şuralar Fırkası Sovyet Rusya'dan sağladığı ordu ile Anadolu'ya girip, Yunanlıları mağlup ettikten sonra Türkiye'de Sovyet Rusya'ya bağlı Bolşevik bir devlet kurmayı planlıyordu.
Sovyet Rusya'nın Atatürk'e ve Kemalizme karşı bu tutumunun bir benzerini, bizim enternasyonalist solcularda da görmek mümkündür. Mustafa Suphi için anma töreni düzenleyen o enternasyonalist solcularımız, maalasef bir Mustafa Suphi kadar olamamaktadırlar.
Oysa Enver Paşa ile devamlı mücadele eden Mustafa Suphi, Türkiye'deki mücadelesini Bakü'de devam ettirerek, Enver Paşa'nın kurduğu TKP'yi ele geçirip, Enver Paşa'yı tavsiye etmiştir. Bundan sonra da Anadolu'da Mustafa Kemal önderliğindeki Kurtuluş Savaşı'na kayıtsız şartsız destek vereceğini Atatürk'e bildirmiştir.
Mustafa Suphi, Anadolu hareketini milliyetçilikten uzak göstermeye çalışan bir komünistin çabasını Mustafa Kemal Atatürk'e göndermiş olduğu Kasım 1920 tarihli mektubunda bakın nasıl eleştiriyor:
“Buralarda komünist namı adı altında eskiden beri faaliyette bulunan Dr. Fuat Bey'in Anadolu hareketini –milliyetçilikten muarra göstermek şartıyla- bir çoban hareketi olarak teşrihe çalışması ve esasen komünistlikle de alakası olmaması itibariyle teşkilatımızla münasebeti kat' olunmuştur.”
Mustafa Suphi başka ne diyordu: “Türkiye'deki bey ve paşaları burjuva sınıfından addetmiyoruz. Bilakis halk kütlelerinin en yakın yardımcıları olarak biliyoruz.” Eğer bizim enternasyonalist solcularımız Mustafa Suphi'yi biraz anlamaya çalışmış olsaydılar, Atatürk'e ve Kemalizme bu kadar kötü gözle mutlaka bakmayacaklardı!
Doğal olarak Atatürk, Marksist-Leninist anlamda bir sosyalist değildi. Atatürk her ülkenin kendine özgü bir sol anlayışının olmasına inanan bir liderdi. Bu görüşünü Sovyet Misyon Sekreteri Upmal ile yapmış olduğu görüşmede şu sözlerle dile getirmiştir: “Türkiye'de, diğer ülkelere katiyen benzemeyen, ülkemizin şartlarına ve özelliklerine uyan özel bir komünizme ihtiyaç vardır.”
Okuduğunuz gibi Atatürk, Türkiye'ye özgü bir sosyalizmi kabul ediyor. İşte bu nedenle Türk devrimi olan Kemalizm, burjuva devrimi değil; sol, Ulusal Sol bir devrimdir.
Atatürk milliyetçi-halkçı bir politika ile kurduğu yeni Türk devletinde, devletçi ekonomi modelini uygulayarak, Türkiye'ye has Ulusal Sol İdeolojiyi benimsediğini ispat etmiştir.
Milliyetçi sosyalizm 6 Ok demektir
Türk Milletinin diriliş ideolojisi olan milliyetçilik, Atatürkçülüğün olmazsa olmaz ilkelerinden biridir, hatta diğer 5 ilke milliyetçilik ile bir anlam kazanır. Milliyetçilik yoksa diğer ilkeler de yok demektir.
Atatürk'ün ilkelerinden biri olan devrimcilik, milliyetçilik ile birlikte antiemperyalist bir mücadelenin içine girilmesini zorunlu kılmaktadır. Yoksa burjuva milliyetçiliği ile antiemperyalist bir mücadele verilmesi söz konusu değildir.
Bu nedenle devrimci bir milliyetçilik Atatürkçülüğün antiemperyalist yapısını yansıttığı gibi asıl itibariyle özünü yansıtmaktadır. Bu gerçeği devrimci liderlerden biri olan Mahir Çayan bile şu sözlerle dile getirmiştir: “Kemalizmi bugüne kadar ayakta tutan, ona ruh veren milli bağımsızlıkçı niteliğidir. Kemalizmin antiemperyalist niteliği bir tarafa bırakılırsa, ortada Kemalizm diye bir şey kalmaz.” Mahir Çayan'ın bu tespitini enternasyonalist solcularımıza hatırlatmak isteriz. Ne de olsa onlar Çayan'dan daha solcu oldukları için bunu kabul etmeyeceklerdir!
Mahir Çayan başka ne diyordu: “Kemalizm, emperyalizmin işgali altındaki bir ülkenin devrimci-milliyetçilerinin bir milli kurtuluş bayrağıdır …Kemalizm, küçük burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında antiemperyalist bir tavır alışıdır. Bu yüzden, Kemalizm soldur, milli kurtuluşçuluktur.” Çayan'ın (MDD'ci olduğu için) Kemalistleri küçük burjuva olarak nitelemesi haricindeki tüm tespiti doğrudur. Özellikle “Kemalizm soldur” sözü bizim için çok önemlidir.
Peki, Deniz Gezmiş ne diyordu: “Türkiye toplumunun tarihi geçmişinde sağlam olan, ulusal ve devrimci olan ne varsa onun mirasçısıyız.” Bugün milliyetçi sosyalistlere düşen de, ulusal (milli), devrimci bir strateji izlemektir. Bu da 6 Ok'la mümkündür.
Marksist-Leninist bir anlayışla tam 6 Ok'u tam manasıyla anlamak mümkün değildir. 68 kuşağı maalesef Marksizm- Leninizm'in yanında Atatürk'ü de anlamaya çalıştığı için, bir süre olumlu gelişmiş ise de bir süre sonra Atatürk'ten kopmaya ve eleştirmeye başlamıştır.
Ulusal solcular; Atatürk'ün; “Akıl ve bilim dışında size başka bir şey bırakmadım” sözünü yanlış ve yalan yorumlayanlar ile “6 Ok'un zamanı geçmiştir” diyen liberal takımına asla kanmamalıdır. Atatürk her daim 6 ilkenin yaşatılmasını istemiş ve doğmalarla bir tutulmamasını istemiştir.
Atatürk 1 Kasım 1937'deki Meclis konuşmasında; şöyle diyordu:
“Dünyaca malum olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır.”
Milliyetçi ve devrimci olan tüm Türklerin; Batının emperyalizmine karşı milliyetçilik, kapitalizmine karşı halkçılık ideolojisini benimsemesi halinde 6 Ok'u tam anlamıyla anlayıp emperyalizm ve kapitalizmle mücadele etmelidir.
Türk solundaki devrimcilik ve milliyetçilik
Atatürk önderliğinde yapılan milli inkılabın (devrimin) ilk safhası 1923 yılında başlamıştı. Yalnız bu inkılabın Türk Milleti'ne özgü, kendine has olması için inkılabın içinin doldurulması gerekiyordu. İşte bu noktada Kadro, 1932-1935 yılları arasında bu boşluğu doldurmaya çalıştı.
Kadro'nun, Yakup Kadri hariç diğer dört üyesi Marksist-Leninist bir oluşumun içinden gelmektedir. Buna karşın Kadro, Marksist-Leninist ideolojiyi eleştirmiş ve yeni Türk devletinin kendine has bir devriminin olmasını sağlamaya çalışmıştır.
Kadro'nun en önemli özelliklerinden biri, Marksist anlayışa karşın Türk milliyetçiliğini ve Kemalizmi savunmasıdır. Bunun yanında devletçi bir ekonomi modeli benimsemesidir ki, bu devletçi anlayış Marksist-Leninist şablona uymadığı gibi liberal bir ideolojiye de uymamaktadır. Zaten Kadro'yu Kadro yapan özelliği de budur.
Kadro; “Sosyalist enternasyonalizmine karşı Milli Kurtuluş hareketlerinin ileri ve cemiyetçi milliyetçiliği, sınıf tezatlarına karşı tezatsız ve istimrarsız halkçılığımız her türlü emperyalizme karşı milletlerin kayıtsız ve şartsız istiklali davamız önümüzdeki devrin tarihinde cihanın seyrine ve insaniyetin mukadderatına kat' ileridir” diyerek, sosyalist enternasyonale karşı milliyetçiliğin ilerici yanı ile karşı çıkmaktadır.
“Bütün Milli Kurtuluş hareketlerinin ortasında bir abide gibi duran Kemalizm, bunların hem yol göstericisi hem de tabii mihberidir. Kadro inkılabımızın bu vasfını her fırsat düştükçe işlediği gibi, davanın cihanşümul inkişafını takip eylemeği de bir vazife bilmişti” diyen Kadro, Türkiye'ye özgü olan bir devrimin, tüm dünyanın mazlum milletlerine yol gösterici olduğunu söylemekte ve Kemalizmi evrensel bir dünya görüşü yapma uğraşındadır.
Kadro'nun ortaya koyduğu tezler liberal ve sosyalist çevrelerden tepki alır. Kapatılması için yoğun baskı yapılır. Kadro'nun ömrü 3 yıl sürmüştür. Devrimci ve milliyetçi fikriyata sahip Türk insanının bir fikir etrafında örgütlenmek için tam 25 yıl beklemesi gerekecektir.
1960'lı yıllarda Doğan Avcıoğlu etrafında toplanan Türk aydınları YÖN adlı haftalık gazete çıkaracaktır. Büyük bir halk kesimine hitap eden YÖN, büyük bir ses getirir. Teorisyenliğini Doğan Avcıoğlu'nun yaptığı YÖN; “Türk milliyetçileri birincisinin devamı olan İkinci Milli Kurtuluş Savaşı'nı mutlaka kazanacaklardır” diyerek devrimci-milliyetçi bir yayın olduğunu ortaya koymakta ve “Milliyetçi mücadelenin ancak sosyalist güçlerin öncülüğünde yürütüldüğü takdirde başarıya ulaşabileceğini” söyleyerek milliyetçiliğin sosyalist ellerde antiemperyalist bir anlam kazanacağını ifade etmektedir.
YÖN, Kadro'nun ortaya koymuş olduğu Kürt milletinin olmadığı yönündeki tezlere benzer bir tezle, Kürtlerin varlığını inkar etmeden; “Tek bir milletiz ve tek karış toprağımızı asla feda etmeyiz. Türkiye toprakları üzerinde ayırıcı ve bölücü emeller besleyen gafiller varsa, bir an önce akıllarını başlarına devşirmeleri” yönündeki yazıları ile üniterliği bozucu faaliyetlere karşı olduğunu açık açık yazabilmiştir.
YÖN'ün Atatürkçü, milliyetçi ve sosyalist yayınlarına karşın devrimci gençlik, kaynağını Batıdan alan Marksist-Leninist fikriyat ile Kemalist olmaya çalışınca doğal olarak sapmalar görüldü. Ve tamamıyla Kemalizm düşmanı bir sosyalist gençlik yetişti.
Artık TÜRKSOLU var
68 gençliğinin içine düşmüş olduğu yanlışlardan ders alan TÜRKSOLU, devrimci ve Türk milliyetçisi bir anlayış ile Marksizm-Leninizme karşı Türkiye'ye öYzgü bir sosyalist anlayış ile Kemalizmin ve Atatürkçülüğün gerçek savunuculuğunu yapmaktadır.
Kadro ve YÖN'ün yanlışlarını hiç çekinmeden eleştiren TÜRKSOLU, bu iki oluşumun devamcısı olarak Kürtçülüğe, Şeriatçılığa, işbirlikçiliğe, sömürüye karşıdır.
Devrimciliğinden ve milliyetçiliğinden utanmayan; Atatürkçü, Kemalist, devrimci veya Ulusal Solcu olarak kendini niteleyen tüm Türk milliyetçilerini TÜRKSOLU'nda bir olmaya davet ediyoruz.
Turksolu.org / Yunus Yılmaz