Kubilay devrim şehidi koymuşLar adını
deniz geçmişte devrimciLerin ağa babaLarından
ne kadar çıkar üstü bir kavramdır bu devrim çözümLemesi zor
Bir yanda devrimci askerLer askere uzanan eLLer kırıLsın
Diğer yanda devrimci ağa babaLar askere mermi sıkar karısını kızını esir aLır
devrim yoLunda her şey mübahmıdır yoksa harbiden askere uzanan eLLer kırıLsın mı merak ettim
Kubilaya DEVRİM ŞEHİDİ adını koyan ATATÜRKTÜR .
Menemen vahşete seyirci kalan HALKLA BERABER topa tutulmaktan son anda vazgeçilmiştir onun yerine Nakşi tarikatı dervişlerinden olan elebaşıları idam edilerek gebertilmiştir.
Gebertilen Hainlerden bir taneside Türkiye Cumhuriyeti Meclisi Başkanlığı yapmış olan Bülen Arınç ın Dedesi Derviş Mehmettir.
///////////////////////////////////////////////////////////////////////
‘Boğazı kesilirken ahali alkışlıyordu’
Kubilay Olayı’nın ardından Menemen mahkumları hakkında idam kararı çıktı. Firariler yakalandı. Kubilay’ın otopsi belgesinde ölüm nedeni mavzer kurşunu olarak yazıldı. Zabıtlara geçen başka bir bilgi de katliamın ahali tarafından alkışlandığı bilgisiydi.
ADNAN GERGER
NTV-MSNBC
Güncelleme: 03:46 ET 09 Kasım 2006 Perşembe
ANKARA - Menemen mahkumları başlığı altındaki belgelerde isim listesi bulunuyor. İsim listesi, 1952 yılında herhangi bir soruşturma için olsa gerek işlem görmüş. Belge şöyle tanzim edilmiş:
Menemen Mahkûmları:
Ölüm cezasına mahkum olup infaz edilenler:
Erbilli Şeyh Esat oğlu Mehmet Ali Hoca, Manisa Hastane imamlığından mütekait Lâz İbrahim Hoca, Manisa’dan; Mutaf Süleyman, Manifaturacı Osman, Hafız Cemal, Tabur İmamı İlyas Hoca, Hacı Ali Paşazade Ragıp Bey, Şeyh Hafız Ahmet, Giritli İbrahim oğlu İsmail, Emrullah oğlu Mehmet Emin, Kahveci Mustafa, Tatlıcı Hüseyin, Topçu Hüseyin, Eskici Hüseyin Ali, Keçeci Himmet oğlu Süleyman Çavuş, Alaşehir’den Şeyh Ahmet Muhtar, Menemen’in Bozalan Köyünden; Koca Mustafa, Hacı İsmail, Hacı İsmail oğlu Hüseyin, Menemen’den; Cumayibalalı Veli oğlu Ramiz, çıtaklı Molla Hüseyin, Yahya oğlu Hüseyin, çingene Mehmet oğlu Hüseyin, Hayım oğlu Jozef, Şimilli Mehmet, Arnavut Yusuf oğlu Kamil, Boşnak Abbsa, Kerim oğlu İbrahim.
Bozalan Köyü’nden Görüceli Abdülkerim idama mahkum olup infazdan önce eceliyle ölmüştü.
Erbilli Şeyh Esat: İdama bedel 24 sene hapse mahkum olup hükmün tasdikinden önce eceliyle ölmüştür.
Menemen Mahkûmları’nın isim listesi yazılı olan belge Ş.1. (Şube Bir olmalı) Başkomiser U. Akıncı imzası taşıyor. Belgenin üzerinde el yazısıyla “İş bu örnekten bir adedi Sayın Genel Müd. Muavini Fahri Övünç tarafından istenmiş ve Ş.1 Mü. Hikmet (Soyisim tam olarak okunmuyor) tarafından verilmiştir 28.1.1952” notu da göze çarpıyor.”
“MÜRTECİLER, ESRAR ÇEKİP TEKBİR GETİRİYORLAR”
“T.C. Dahiliye Vekâleti Hususi Kalem Müdürlüğü” antetli ve “Vali Kazım” imzalı bir diğer belgenin üzerinde Menemen 24/12/930 tarih ve saat 17/40 notları düşülmüş. Vali Kazım Kubilay olayının ayrıntılarını bir raporla şöyle anlatıyor:
“Emirlerine sırasıyla cevap arzediyorum. Menemen jandarmasının 40 mevcutlu hapishanesi ve katilleri vardır. Birisi santraldadır. Hükûmet meydanının yüz metre karşısında bayrak diken ve esrar çekmiş bir halde tekbirlerle bağıran mürteciler aynı zamanda kasabadaki kuvvetlerinin 180 müsellah kişi olduğunu bağıra bağıra söylemişler. Bunlara karşı kullanacak kuvvetini görmeyen jandarma kumandanı Yüzbaşı Fahri Bey bizzat meydana atılmış ve müsellah şekillerin yanına kadar gelmiş, dağılmalarını istemiş, ihtar ve nasihat etmiş. İşin fenalaşacağını görmüş o esnada 8 sokak ağzı olan bu meydana yavaş yavaş işgüç adamları ve reçber gelmeye başlamış olduğundan hemen telefona gelerek mevki kumandanlığını haberdar etmiş ve kaza kaymakamına da hemen haber göndermiş ve bizzat posta ve telgraf müdürü dahi hem kaymakamın evine hemde en yakın/ bir nizamiye tabur kumandanının hanesine koşarak bizzat gördüğü vaziyeti haber vermiştir.
O esnada alayın askerleri talime çıkmak üzere hazırlanıyormuş, alay kumandanı müfrezelere emir vermiş ve bahusus kasabada şayi olan tevatire göre İzmir ve Bergama yollarının şakiler ve müsellah mürteciler tarafından tutulduğu hakkındaki şayia üzerine daha geniş tedbirler almaya başlanmış ilk müfreze şehit zabit vekili Kublay beyin müfrezesiymiş. Kublay bey müfrezesi ile otuz kırk metreye kadar gelmiş kendisi daha ileriye atlamış ve şakilerden ikisinin yakasına yapışmış. Boğuşunca hainlerden birisi ateş edip Kublay beyi yaralamış ve yarasının tesiriyle kırk metre açıktaki camiin havlusuna doğru çekilmiş. Müfrezesi şimdi bulunduğum telgrafhane binasının az ittisalindeki sokak başına kadar geldiği halde geri çekilmiştir. Bu çekilme hareketi müfrezenin korku ve talaşından mı yoksa bir tesir ve bir teheyyüçten veya kumandansız kalışındanmı bunları tetkik ve tespithatına rağmen fırka kumandanı Cavit Paşa’yı Manisa’dan telgraf başına davet ettim. Çünkü nizamiye alay kumandanı telefonla bendenize dediki müfreze kumandanı ahalinden bir kimse vurmamak ve yaralamamak için ateş ettirmemek ihtimali vardır. Tetkik neticesini bildireceğim. Bu gün tesadüfen kolordu kumandan vekili Mustafa paşa hazretleri dahi iki saat evvel geldiler. Vaziyet üzerine müzakere ettik, her iki kumandan maiyetlerini isticvab ile ve bu vaziyeti tesbit ile meşgul bulunuyorlar. Yarın İzmir’den geçerken bendenize uğrayacaklar. Ve tesbit ettikleri vaziyeti söyleyeceklerdir.
Müfreze herhangi sebeple olursa olsun bu suretle sahneden daha geriye çekilerek mevkii tedbil edince yaralı zabit yalınız kalmış ve bizzat mehti denilen derviş Mehmet tarafından hançerle boğazlanmıştır. Bunun daha acısı şudur ki sokak başlarında o anda mevcut duran seyirci insanlar temaşa etmişlerdir. Bu insanları tespit için çalışılıyor. Bu sırada ikinci yetişen nizamiye müfrezesi saldırmış ve bizzat zabit bile makinalı tüfek kullanarak hainleri yere sermiştir. Kumandan paşalar ilk müfrezenin bu elim vaziyetini müfrezenin kumanda ve idaresindeki zaaf ve noksanlara atfediyorlar. Ve bir de jandarma bölük kumandanının telefonla muzaheret istediği sırada Kublay Bey müfrezesinin sabit bir noktaya doğru gelip jandarma yüzbaşısıyla buluşamaması da bozuk bir nokta telakki olunuyor. Askerlerin umum ve manevi vaziyeti mucibi şükrandı. Bugün kumandan paşalarla buradaki müşterek tetkikatından sonr sarih bir rapor arzedecektim. Bugün Manisa’da müteaddit eşhaş geldiği gibi bu gecede civar köylerden gelmektedir.
Manisa ile Menemen arasındaki köylerden hangilerinin ve ne suretle alâkadar olduğunu İzmir’den zeval raporuyla ve şifre ile arzetmiştim. Vali muavini dün gece maslahat icabiyle burada kalmış idi. Bugün bendeniz buradayım. Bu gece İzmire avdet edeceğim. Yine vali muavini Saip bey gelecektir. İlk tahkikatın şumüllü ve nafiz bir nazarla tespiti haizi ehemmiyettir. İzmir polisi de buranın ilk tahkikatına yardım için bir kaç liyakatli sivil memur göndermiştir. Jandarma için dahi burada işlenecek noktalar vardır. Bir iki gün zarfında onları da isticvabi yapılacaktır. Yalınız şimdi kaza jandarmaı en faal adliye vezaifi karşısında bulunduğu cihetle bu işler hafifleyince onların da fezlekesi yapılacaktır. Bugün büyük ve heyecanlı bir ihtifal yapıldı. Bütün mebuslarla Cumhuriyet Halk Fırkası ve İzmir Belediyesi ve Türk Ocağı ile maarif zümresi namına heyetler ve çelenkler geldi. İnkılâp ve Cumhuriyetin fedakâr şehidi olan zabit vekili Kublay bey ile iki bekçinin cenaze merasimini hürmetle tetviç olundu efendim.” (Belge no: 13)
KUBİLAY OLAYI’NIN ÖZELEŞTİRİSİ
Seyirci kalanlar kimlerdi?
Kamuoyuyla ilk paylaşılan belgelerden bir tanesi de dönemin Genelkurmay Başkanlığı’na ait. “I.K.O.K. V. Mustafa” şeklinde imzalı olan belgenin üzerinde, “Büyük Erkânı harbiye riyasetinin 26/12/930 tarihli ve 6747 no tezkeresi sureti” notu bulunuyor. Şifreyle yazıldığı belirtilen belgede ilk kez Kubilay’ın hangi marka silahla vurularak şehit edildiği belirtiliyor olayın nasıl meydana geldiği daha ayrıntılı anlatılıyor. Ancak belgenin en önemli özelliği, Kubilay Olayı meydana gelirken yapılan yanlışlıkların ve hataların tespit edilerek gözler önüne serilmesi:
“24/12/930 tarih ve 75 no şifreye zeyildir.
24/12/930 günü saat 14.00’te Menemen’e geldim. Menemen Vakk’ai faciası hakkında bizzat yaptığım tahkikat üzerine vasıl olduğum netice şudur.
1- Bir zabitimizle iki bekçimizin şehadeti ve ahaliden bir kişinin hafif bir surette yaralanmasiyle neticelenen bu vak’anın failleri altı kişiden ibarettir ve hepsi de Manisalı’dır.
2- Dervişlik ve şeriat perdesi altına el altından ahaliyi iğfale beş gün evvel birden ortadan gaip olmuşlardır. Buradan evvelâ doğruca Manisa’nın şimalinde Paşa köyüne giderek köylüler vasıtasıyla silah ve cephane tedarik etmişler ve üç gün burada kaldıktan sonra Manisa Şimali garbisindeki yağcılar Köyü’ne uğrayarak yedi gün kalmışlar, bundan sonra yine bu civarda bulunan “Bozalan” köyüne gitmişler, burada da iki gün vakit geçirdikten sonra Çukur köy üzerinden gece yürüyüşü yapmak suretiyle 23/12/930 günü sabah namazına yakın Menemen mahallelerindeki camilerden birisine girmişlerdir.
3- Bu camide sabah namazı kılındıktan ve zikirler yapıldıktan sonra kendisine mehti süsü veren bu şair gurubu reisi camiden bir bayrak alarak avanesiyle birlikte ve camideki hakta arkasında olduğu halde saat yediye doğru müsellah hükümet binasiyla idarei hususiye binası karşısındaki caddenin meydanlığına gelmişler ve burada başlarına iki yüzden fazla ahaliyi toplayarak kendisinin peygamber olarak geldiğinden ve şeriati yerine getireceklerinden bahis nutuklar söylemeye başlamışlardır.
4- Bundan sonraki harekât ilk defa şu vaziyeti gören bir jandarma yazıcı neferi derhal jandarma kumandanının evine giderek jandarma kumandanını “udaut-aıykrrr” (bir özel şifre olmalı) ve meseleyi anlatıyor. Jandarma kumandanı da giyinerek evinden çıkıyor ve doğruca vak’a mahalline gelerek bu şakilere bazı nasayihte bulunuyor. Sözlerinin hiçbir tesir hasıl etmediğini görünce dört jandarmasiyle hükûmet konağı içerisine girerek bir daha dışarı çıkmıyor. Bu sırada fırından ve derhal alay karargahına gelerek vaziyeti anlatıyor ve kışlaya yaklaştığı esnada talime çıkmak üzre bölüğünü hazırlamakta olan zabit vekili Koplay efendiye tesadüf ederek keyfiyetten haber eder. Ayni zamanda jandarma kumandanı telefonla alâydan kuvvet talep ediyor. Bu sırada talim için karargaha gelmekte olan alây kumandan muavini kaymakam “Neiis” bey de bu bölüğün hareketini tecil etmesi hakkında emir vererek karargâha geliyor. Bu esnada alây kumandanı da kışla yolunda kaza kaymakamına tesadüf ederek birlikte olarak kışlaya geliyorlar ve acele üç bölük daha ihsar olunarak muhtelif istikametlere sevkediliyor.
5- En evvel bölüğü ile giden ve efradına cephane tevziini bile unutan ihtiyat zabit vekili Koplay ef. bölüğünü az geride bırakarak şakilerin arasına giderek nutuk söyleyenin yakasına sarılıyor. Bu sırada diğer şakilerin birisi tarafından atılan ruvelâverle ağır surette yaralanıyor. Ve ellerinden kurtularak şakilerin bulunduğu mahallin yirmi metre kadar uzağında bulunan camiye kadar kaçıyor ve kendisine mehti süsü veren şerir reis arkasından koşarak zabiti tutuyor ve camiin binek taşına doğru sürükleyerek ve belinden bıçağını çıkararak binek taşı üstünde zabitin başını bir koyun gibi kesiyor ve başı elinde taşıdığının bayrağın ucuna takıyor ve yine nutkuna başlıyor. Şu vaziyet karşısında on adım geride bulunan bölük başlarındaki çavuşların kansızlığı cebaneti yüzünden hiçbir hareket ve canlılık göstermiyor ve alçakcasına firar ediyor. Yukarıda daha vak’a bidayetinde dört neferi ile Hükûmet Konağı içerisine girdiğini arzettiğim jandarma kumandanı da bu hale seyirci kalıyor. Yalnız şu hali gören namuslu bir bekçi derhal evine giderek silâhını alıyor ve vak’a mahalline gelerek tek başına şakiler üzerine ateşe başlıyor. Bu sırada diğer bölüklerde yetişerek müsademe başlıyor ve şakilerden üçü reisleri başında olmak üzre geberiyorlar birisi ağır surette yaralanıyor diğer ikisi ahali arasına karışarak firar ediyor. Bu firariler 24/12/930 günü Manisa’da yakalanmışlardır.
BOĞAZI KESİLİRKEN AHALİ ALKIŞLIYORDU
6- Şu mes’elede çok şayanı dikkat ve mühim gördüğüm noktalar Manisa’da ilk ön ayak olarak ortaya atılan ve şerirlerin Manisa iken bir esrarkeş kahvesinde daimî surette içtîma ederek orasını tekke haline getirdikleri ve son zamanlarda hepsinin sakal bırakmak suretiyle bütün bütün calibi şüphe vaziyet aldıkları ve bu hal Manisa zabıtasınca da malum olduğu halde Manisa’dan birdenbire gaybibetleri ve hatta bu gaybibetlerin aileleri tarafından hükûmete malumat verilmesi üzerine Manisa Hükûmeti’nin bunlar için hiçbir teşebbüste bulunmaması ve civar kazaların nazarı dikkatleri celbedilmemesi gerek Manisa’da gerekse haricinde teşkilâtların olup olmadığı hakkında tahkikat ve tetkikat yapılmayarak işin tesadüfe bırakılması, Manisa’dan ayrıldıktan sonra Paşa Köy, Yağcılar, Bozalan, Çukur Köy ve civarlarında on beş gün dolaşarak ahaliye bir takım telkinatta bulunmalarından hiç kimsenin haberdar olmamamısı 23/12/930 günü sabah namazına doğru musellehan ve birlikte sabah namazını kılarak ve camiden ellerine bir de bayrak alarak yine ahali ile camiden çıkışlarından ve sabahleyin Hükûmet Konağı önüne kadar gelişlerinden Menemen Hükûmeti’nin hiçbir suretle malumat almaması, Hükûmet önüne gelen şerirlerin etrafına toplanan ahaliden üçte ikisinin üzerinde tabanca bulunması ve şerirler tarafından söylenen nutukları bunlar tarafından alkışlanması yaralı düşen zabiti şerirler reisi tarafından binek taşında bıçakla boğazı kesilirken ahalinin bu hali yine alkışlarla karşılaması Menemen Kaymakamı beyin Hükûmet Konağı ciheyit askeriye tarafından işgal edildikten sonra ancak hükûmete gelmesi ve bu zamana kadar adeta seyirci vaziyetinde kalması ve bir silâh arkadaşı koyun gibi karşısında boğazlanırken Menemen Jandarma Kumandanı’nın dört neferi ile Hükûmet Konağı içerisine girerek kadın gibi saklanması.
JANDARMA KUMANDANI EKSİK BİLGİ VERDİ, İLK BÖLÜK CEPHANESİZDİ
7- Sevku idare hatalarına alâydan telefonla kuvvet talep eden jandarma kumandanı bu kuvvetin ne için ne maksadla ve ne gibi bir vaziyet karşısında talep edildiği hakkında alâyı tenvir etmemiştir. Jandarma kumandanın noksan olarak verdiği bu malumat alâyca gönderilen ilk bölüğün cephanesiz olarak yola çıkarılması kuvvetlerin vaziyeti hakim olmasına sebep olmuştur.
8- Zabitleri şakiler tarafından boğazlanırken bırakIp kaçmak alçaklığı, çavuşların derhal Menemen’den uzaklaştırılarak diğer alâylara sevkleriyle haklarında takibatı kanuniyede bulunulması lûzumu fırka kumandanlığına yazılmıştır. Tensibi tevletlerine iktiran ettiği takdirde yerlerine diğer alâylardan efrat celbedilmek suretiyle bölük efradının da burada tutulmayarak diğer alâylara dağıtılması mütalaasındayım. Bu husustaki iradelerinin iş’arı.
9- Bu vak’a hakkındaki kanaat ve ihtisasım: Vak’a yalnız altı serseri tarafından meydana getirilmiş olarak telakki edilmemelidir. Bu hal, bu serseriler, bu işte sabırsızlık göstererek vaktinden evvel ortaya atılmak suretiyle bir takım hain eller tarafından idare edilen bir teşkilatın vücudunu göstermektedir. Ben bu havalide için için işleyen bir yaranın mevcudiyetini sureti kat’iyede hissetmekteyim. Bu hususta büyük bir dikkat ve asabiyetle takibat ve tahkikatta bulunulması ve bu yarayı işletenlerin behemahal meydana çıkarılarak selameti memleket namına kamilen vücutlarının kaldırılması elzemdir, kanaatinde bulunduğumu arzederim efendim. 77 no’lıdır.” (Belge no: 14)
İRTİCA ŞAKİLERİNİN AKİDELERİ NAKŞİBENDİ TARİKATI
25/12/930 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na Vali Kazım tarafından İzmir’den gönderilen telgrafta, Menemen Olayı’yla ilgili gelişmeler aktarılıyor. Olayın perde arkasındakilerin tespit edildiği belirtilen telgrafta şöyle deniliyor:
”1- Bugün Menemen’de meşgul oldum. Ve tahkikat işleri üzerinde alâkadarlar ile müzakere eyledim. İrtica şakilerinin akideleri Nakşibendi tarikatı. Bugün Manisa’dan mahfuzen vuruduna intizar edilen Şeyh Hafız Hasan ve Şeyh Hacı Hakkı ve Hacı Hilmi efendiler maktul Derviş mehti üzerine nafiz idiler ve bunların tesir ve teşviki ile Menemen’e gönderilmişlerdir. Bugün yakalandığı Manisa vilayetinden bildirilen firarilerden nalıncı Hasan Menemen ile Manisa’nın irtibatını yaptığı ve bunun Balıkesir ve Menemen ve Manisa pazarlarına seyyar satıcı olarak gittiğini buradaki yaralı haber veriyor.
2) Derviş Mehmet Manisa’nın Paşa köyüne girdiği zaman orada kendisini Mehtiiresul ünvanile ilân etmiş, köylüler de tebrik etmiş ve silâh ve mühimmatını orada tedarik etmiş ve misafir kalmıştır. Menemen’in Bozalan köyünde de aynı veçhile Mehtiiresul ilan etmiş ve dört gece misafir ve izaz edilmiş ve bunları işbu köy halkı ve ihtiyar heyeti hükümete haber vermemiştir. Müddeiumumilik bunları celbedecektir.
3) Bu sabah tutulan zabıt varakasında yaralı diyor ki; mehtinin istinaf edeceği kuvveti ayak takımı ve kopuklar idi ve muvaffak olamazsam cenazem çıkacaktır.
4) Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup Derviş Mehmet bunları Manisa’da alıştırmış ve bununla da tasarrufunu arttırıyormuş.
5) Bu çetenin hepsi Sehab-ı Kehfin namlarını taşımakta olup yaralının namı Mernuş imiş.
6) Tahkikat şebetesi büyüdüğü cihetle gösterilen lüzuma binaen polisten dört kişilik tahkik heyeti yardım için Menemen’e gönderilmiştir.
7) Muğtat makamlara arz edilmiştir.” (Belge no:15)
SIKIYÖNETİM İLANI
Sıkıyönetim ilanını, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’ne “Aceledir” koduyla 4 Ocak 1931 tarihinde gönderiyor. Tarihi belge şöyle düzenleniyor:
“Hülâsa: Menemen kazasiyle Manisa ve Balıkesir kerkez kazalarında idare-i örfiye ilânı h...
Menemen kazasiyle Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında idare-i örfiye ilânı hakkında icra vekilleri heyetince müttehaz karar üzerine idare-i örfiyenin tatbikatına başlanmasının 2’nci Ordu Müfettişliği’ne ve 1 ve 2’nci Kolordu kumandanlıklarına yazıldığına ve 2’nci Ordu Müfettişi Fahrettin Paşa hazretlerinin idare-i örfiye amirliğine tayin kılındığına ve Menemen’de ifayı vazife etmek üzere Birinci Kolordu Kumandan Vekili Mustafa Paşa’nın riyaseti altında bir idare-i örfiye divanı harbi teşkil edildiğine dair Milli Müdafaa Vekâletkinden varit olan 3-1-931 tarih ve 2061 no’lu tezkerenin sureti leffen irsal ve tebliğ olunur efendim.
İzmir, Balıkesir, Manisa vilayetlerine ve U. Jandarma Kumandanlığı’na, Emniyet İşleri U. Müdürlüğü’ne yazılmıştır.” (Belge no: 14)
Sıkıyönetim ilanıyla ilgili kararnameyse 7 Ocak 1931 tarihinde yayınlanıyor. Atatürk’ün “Reisicumhur Gazi M. Kemal” olarak imzaladığı kararnamede, sıkıyönetimin 5 Ocak 931 tarihinde ve 5 numaralı teklifiyle Bakanlar Kurulu’nun 7 Ocak 931 tarihli toplantısında ilan edildiği belirtiliyor.
KUBİLAY’IN OTOPSİ RAPORU: MAVZER KURŞUNUYLA ŞEHİT EDİLDİ
Menemen Sıkıyönetim Komutanlığı’nın İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği ilk belgelerden bir tanesi Şehit Kubilay’ın otopsi raporu oluyor. 8 Ocak 931 tarihinde üst yazıyla gönderilen, 23 Ocak 930 tarihli otopsi raporunda Şehit Kubilay’ın kurşun yarası tanımlanıyor ve boğazının, keskin ağızlı, bir tarafı künt, oluklu ve takriben yirmibeş santimetre uzunluğunda bir bıçak ile kesildiği anlatılıyordu. İçişleri Bakanlığı da Başbakanlık’a gönderdiği yazıda, Sıkıyönetim Komutanlığı’ndan aldığı şifreli bilgide, Şehit Kubilay’ın mavzer kurşunuyla şehit edildiğinin belirlendiğini anlatıyor.
BOZALANLI HÜSEYİN’İN İFADESİ
3212-5/3 no’lu Polis Arşiv Belgesi, Kubilay Olayı’nı gerçekleştirenlerden Bozalan Köyü’nden Hüseyin’in ifadesinden oluşuyor. “Zabit Varakası” başlığı altında ifade tutanağın altında, “A.43.Ku M.İhsan, J.J.K. İbrahim, Menemen J.BL.K. Niyazi, Polis ser Komiseri Ruhi, Mahkum Bozalanlı İsmail o (oğlu) Hüseyin Barmak izi, Manisanın akkedik köyünden hayrettin oğlu Nazif, Hukumet H. Abdultaip, Kaymakam a. Bahri, Merkez Bl. K. Rifat” şeklinde imzalar bulunuyor:
“Menemen örfi divan harbınca ölüm cezasına mahkûm edilen Şubat 931 tarihinde hûküm infazı sırasında firara muaffak olan ve 16 Şubat 931 akşamı Manisa’nın akkedik karyesinde Mustafa isminde bir şahsın hanesinde tutularak Manisa’nın Muradiye Karakolu vasıtasiyle Menemen’e getirilen Bozalan Köyü’nden Hacı İsmail oğlu Hüseyin, firar hadisesi etrafında vaki suale, ‘Ben bidayatte kışla tevkif hanesinde bulunuyordum, bir gün beni ve birçok arkadaşımla birlikte divanı harbin bulunduğu mektep tevkif hanesine getirdiler. Ayrı gice vakıt ve saatini tayin edemediğim bir sırada beni daha birkaç arkadaşımla kelepçeli olarak bir otomobile bindirdiler ve kasabaya getirdiler. Otomobil içerisinde elimdeki kelepçenin gevşek ve kolaylıkla bir elimi çıkarabileceğimi yaptığım tecrübeden anladım, bunun üzerine otomobilden indirilirken elimi kelepçeden çıkardım. Fakat bunu kimseye hissettirmeksizin birkaç adım ilerledim. Yanımda üç mahafız neferle etrafta kalabalığı bakmaksızın kaçmaya başladım. Üzerine atılan bir el silahdan da müteessir olmayarak kendimi kasabanın haricine attım. Kasaba solundaki ovayı takiben Kakliç Ovası’na indim, buradan izimi değiştirerek Uluca Deresi’ni takiben ismini bilmedigim dağlara çıktım ve bir elimde kalmış olan kelepçenin kilidini taşlan kırmak suretiyle diğer elimden de çıkarıp attım. Karanlık olduğu için attığım yeri bilmiyorum, sabah olunca yürüyüşüme devam ettim, yalnız Çaltı civarında Manisa’nın uzun burnundaki boş bir dam içersinde ot toplayarak bir gece yattım. İki gün bu suretle yürüdükten sonra Manisa’nın akkedik ve civarı dağlarına bilhassa Güreletepe ve ormanlarında on iki gün dolaşdım. Dün akşam gürele çayını geçerken suyun ceryanına kapılarak boğulmaya ramak kalmışken bir çalıya tutunmak suretiyle kendimi kurtardım. Kasabadan çıkalıdan beri mütamediyen ot yemiş ve kimseden ekmek istemeye cesaret edememiş bulunduğumdan bu bitap vaziyetimle daha ileriye gidemeyeceğimi hissederek akşam ezanında Akkedik köyünün haricindeki evlerden birine müracaat ettim. Beni kabul ederek içeriye aldılar, ayni zamanda karnımı da doyurdular fakat şüpheli vaziyetimi gördükleri için kim olduğumu ve nereden geldiğimi ve nereye gitmek istediğimi benden sordular. Köylü üstümü başımı yokladıklarında iki gün evvel Kürele Ormanları’nda, sahipsiz bulduğum üzerimdeki ceketin cebinde bana ait olmayan bir vesika buldular. Bunun üzerine beni bağlayarak Manisa’nın Muradiye Karakolu’na teslim ettiler.
‘Kimseden ekmek almaya teşebbüs etmedim, esasen kimse de görmedim’ demesi üzerine merkumun ayaklarında görülen gayri tabiligin esbabı, hükûmet tabibi Abdülbahri Bey’e sorulduktan sonra çıplak ayakla yürümek neticesi husule geldiği anlaşılmış, dün ve bu akşam yemek ve ekmek yediğini söylemiş olduğuna nazaran ağzının muayenesinde daha evvelki müddet zarfında ot yediğine dair bir alâyı görülmemiş olduğu tabib mumaileyh tarafından beyan edilmiştir.
Ormanda bularak aldığını söyledigi çeketin sahibi kim olduğunu kendisinden soruldukta ceket sahibini tanımadığını söylemesi üzerine ceketin cebinde zuhur eden orman rusatiyesinden çeketin sahibi olduğu mahallinde tesbit edilerek mahkumla birlikte Menemen’e sevk edilen Filorna muhacirlerinden Akkedik köyünden Müslim Hayrettin oğlu Nazif Bilcelp ceketini ne yaptığını soruldukta iki gün evvel odun kesmek üzere merkebimle Kürele ormanına gitmiştim, odunumu kesip merkebime yüklettikten sonra ceketimi bıraktığım mahalleye geldigimde ceketimi bulamadım. Her ne kadar aradımsa da bulamayınca biri tarafından çalındığına kani olarak köyüme avdet ettim. Esasen hasta olduğum için ceketimin çalındığını kimseye söylemeye lüzum görmedim. İki gün sonra bu adam tutulmuş üzerindeki ceketin cebinde çıkan odun vesikası ile cekedin bana ait olduğu anlaşılmıştır. Ben bu adamı tanımam, hiç görmedim, görmüş olsaydım derhal gelip köy muhtarına haber verirdim çünki böyle bir idam mahkumunun Menemen’den kaçtığını her tarafta arandığını hatta bekçilerle köyümüzün ormanlarını taharri ettirilmekte olduğunu biliyorduk demesi üzerine imza ettirilip iş bu zabıt varakası tanzim kılındı.” (Belge no:16)
ŞEHİT KUBİLAY’DAN GERİ KALANLAR
Şehit Kubilay’ın kesilmiş başının takıldığı sancağın, Ankara’ya gelişi ve Etnografya Müzesi’ne konuluşuyla Şehit Kubilay’ın kanlı elbiseleriyle gömüldüğüne ve kanlı şapkasının Riza Bey isminde öğretmen arkadaşından alınarak Etnoğrafya Müzesi’ne teslim edildiğine ait bilgilerin yer aldığı Milli Eğitim Bakanı Esat Sagay’ın İçişleri Bakanlığı’na yazdığı belgeler de bulunuyor.
Yine belgeler arasında, 21 Mart 938 tarihinde Şehit Kubilay’ın anıtında yapılan anma törenine o ana kadar görülmemiş kalabalık halkın katılmasıyla ilgili İzmir Valiliği’nin raporu yer alıyor.
12 Mart 1946 tarihinde İçişleri Bakanı Hilmi Uran, Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderdiği bir yazıda da şunlar belirtiliyordu:
“Menemen İrtica Hadisesi sırasında İzmir Valiliği’nce elde edilmiş olan ve üzerlerinde sırma ile âyetler yazılı bulunan bir sancak ile, ipek işlemeli bir bayrağın ve yine üzerlerinde ipek işlemelerle Arapça yazılar bulunan iki perde ile eski bir kılıncın halen İzmir Emniyet Müdürlüğü’nde muhafaza edilmekte olduğu anlaşılmış ve bunların İzmir İnkılâp Müzesi’nde muhfazası daha uyğun olacağı düşünülerek adı geçen ile yazılmıştır. Bilgilerine saygılarımla arz ederim.”
ATATÜRK, KUBİLAY’IN ARDINDAN NE DEDİ?
Kan Demir’in Şehit Kubilay adlı kitabına göre, Atatürk, Kubilay’ın ardından şunları söylemişti:
“Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyet’in mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey temiz kanı ile Cumhuriyet’in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”
Reisicumhur Gazi M. Kemal
http://www.ntvmsnbc.com/news/390016.asp