12 Eylül’deki refarandumda “Hayır” oyu kullanacak olanların gerekçesi çok nettir; Türkiye, “laiklik karşıtlarının odağı” olarak damgalanmış bir partiden bir an önce kurtulsun!..
Yalnız bu değil, AKP’den illallah eden kitlelerin yüzlerce mantıklı gerekçesi var… İşte kendini sanatçı, besteci, yazar, aydın, ilerici, hızlı devrimci sayan, ancak AKP’nin dümen suyundan kurtulamayanlardan bin kat daha fazla aydınlanmaya, özgürlüğe ve demokrasiye inananların “hayırrrrrr” gerekçeleri;
- Referandumu bir güvenoylamasına dönüştürecek olan AKP şımarmasın…
- Tek parti faşizminin yasaları yaşama geçmesin…
- Ülkeye 8 yıldır kan kusturan bir iktidara artık yeter denilsin…
- Türkiye’ye takıyye değil demokrasi egemen olsun…
- Yolsuzluklara, özelleştirme yağmasına set çekilsin…
- Taraf olmayanları bertaraf etmek isteyenlere fırsat verilmesin!..
- Kimse anasını da alıp bir yerlere kaçmak zorunda kalmasın!..
- Sosyal kaosa yol açan ekonomik buhran bir an önce dursun…
- Terörü bitirecek, huzur getirecek bir anlayış ülkeye hâkim olsun…
- İşsizliği ve yoksulluğu yok edecek sosyal demokrat bir yönetim göreve gelsin…
12 Eylül’deki referandumda “Hayır” oyu kullanacakların bunlara benzer daha çok gerekçesi var… Toplumun büyük bölümü 26 maddelik yasa değişikliğinin içeriğini pek anlamasa da, herkes biliyor ki bu referandum AKP ile bir hesaplaşma gününe dönüştürülmüştür…
Ancak son dönemdeki kimi çatlak seslerin tepkileri de gösteriyor ki, “Evet” çıkmazında çırpınanlar, ülkenin baskı altında tutulması stratejisine ne yazık ki alet oluyorlar!..
Onlar spiker olarak her gün evlerimizdeler!.. Albümleri arabalarımızda çalar, filmleri televizyonlarımızda oynar, kin kustukları gazeteleri ne yazık ki işyerlerimize girer…
Onlar ne yazık ki Truva atları gibi içimizdeler!..
26 madde içindeki tuzakları anlamayan “şöhret”lerin oynadığı rol, tek parti faşizmini egemen kılmak isteyenlerin mücadelesi kadar tehlikelidir!..
Onları iyi tanıyınız… Biliniz ki, onlar kendi çıkarları için, rantiye değirmenleri için kiralanmış taşeronlardır!..
Biliniz ki, onlar toplumu kumpasa alan, ülkede korku imparatorluğu yaratanların yüzündeki maskelerdir!..
Biliniz ki, onlar halkı yanıltmak için vitrine çıkarılmış konu mankenleridir!..
İşte bilinçli ya da bilinçsiz olarak referandum tuzağına düşen, üstelik sosyo-ekonomik konumlarını toplumu aldatmak için kullananların listesi:
- Yandaş medyanın köşelerinden nemalananlar…
- Kalemlerini topluma karşı silah olarak kullananlar…
- Kanal kanal dolaşıp AKP uşaklığı yapanlar…
- Hükümet televizyonlarında tellallık üstlenenler…
- TRT 6’dan nemalanan türkücüler…
- Ulusalcılıktan cemaatçiliğe zıplayan parlak spikerler!!..
- Rejime küfrederek Nobel alanlar…
- THY uçaklarıyla halay çekmeye gidenler…
- Ve de minik serçelikten devekuşluğuna terfi edenler…
Evet, devekuşu çok sevimli bir canlıdır… Ama eminim onlar bile bu ülkenin giderek irtica, yolsuzluk, vurgun, yağma, kaos, korku ve faşizm ortamına sürüklendiğini görseler, kafalarını kumdan çıkarmak için çok atik davranırlar…
Üstelik serçeden bile atik!..
Özerklik Satrancı!..
“Bizim tek devlet, tek millet, tek bayrakla bir sorunumuz yok. Bizim devletin üniter yapısıyla da bir sorunumuz yok. İstedikleri kadar tek tek tek kalabilirler…”
Yukarıdaki konuşmayı İmralı’da yatan PKK lideri Abdullah Öcalan yaptı… Hem de 2009 yılının ekim ayının son günlerinde… Yani on ay önce…
Peki on ayda ne değişti de PKK üniter yapıdan vazgeçip eyalet düşüne kapıldı?..
Öcalan’ın kafasını kimler karıştırdı?..
AKP, “demokratik açılım” adını verdiği planı 13 ay önce devreye koydu… Peki, 10 ay önce avukatlarıyla görüşürken üniter yapıyı savunan Öcalan, nasıl oldu da devletin onunla diyalog başlatmasının hemen ardından ülkeyi bölme hevesine kapıldı?..
PKK’nin ramazan ayını gerekçe göstererek eylemsizlik kararı alması, tam da bu sırada Kandil’deki PKK yöneticisi Murat Karayılan’ın “Devlet önderliğimizle anlaştı” demesi ne anlama geliyor acaba?..
Ortada bir gerçek var; birileri Öcalan’a bir söz verdi… Bu sözün içeriği çok yakın dönemde kamuoyuna sızacaktır… Zaten Öcalan’ın 3 Eylül’de örgütün yayın organları üzerinden duyurulan şu konuşması da bunu kanıtlıyor:
“Görüşmeler devam ederse ben burada aklımı, mantığımı kullanarak rol alabilirim. Kamuoyuyla da yaptığım bu görüşmeleri açıkça paylaşırım, bütün gelişmelerden de kamuoyunu bilgilendiririm.”
İkinci gerçek şu; iktidar devletin stratejik kurumları aracılığıyla referandum öncesi İmralı ile satranç oynamaya kalkıştı… Hedef şuydu; referandum öncesi Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalınarak “evet” oyu alınabilir miydi?..
AKP’nin hamlesi sonuç vermedi… Karayılan devletin Öcalan’la yürüttüğü diyaloğu kamuoyuna açıklayarak hükümetin planını bozdu!..
PKK bununla da yetinmedi, satranç tahtasında önemli bir hamle de yaptı…
Yani Öcalan’la yürütülen diyalogda devletin taviz vereceği görüldü ve PKK şiddeti en alt seviyeye indirirken siyasal beklentilerine de tavan yaptırdı!..
PKK’nin son üç ay içinde durup dururken “demokratik özerlik” adını verdiği bir planı açıklamasının nedeni işte budur…
Peki bu plan sonuç verir mi?.. Türkiye’nin şu koşullarında Türk Bayrağı’nın yanına PKK flaması asılması, örneğin BDP’lilerin dillendirdiği gibi Tunceli’de “Dersim eyaleti” kurulması gibi beklentiler bir düş olmaktan ileri gidemez…
PKK, çözüm kıskacındaki iktidarın Habur skandalı, demokratik açılım fiyaskosu ve Öcalan’la diyalogla süren tavizlerini görünce satranç oynamak istedi, o kadar!..
Diyaloğun tarafları referanduma kadar hamlelerini sürdürecek, 13 Eylül sabahı ise satranç tahtası depoya atılacaktır!..
Eylemsizlik sürecinin sona ereceği 21 Eylül’den sonra ise… Muhtemeldir ki PKK yine silaha sarılacaktır…
kaynak
Yalnız bu değil, AKP’den illallah eden kitlelerin yüzlerce mantıklı gerekçesi var… İşte kendini sanatçı, besteci, yazar, aydın, ilerici, hızlı devrimci sayan, ancak AKP’nin dümen suyundan kurtulamayanlardan bin kat daha fazla aydınlanmaya, özgürlüğe ve demokrasiye inananların “hayırrrrrr” gerekçeleri;
- Referandumu bir güvenoylamasına dönüştürecek olan AKP şımarmasın…
- Tek parti faşizminin yasaları yaşama geçmesin…
- Ülkeye 8 yıldır kan kusturan bir iktidara artık yeter denilsin…
- Türkiye’ye takıyye değil demokrasi egemen olsun…
- Yolsuzluklara, özelleştirme yağmasına set çekilsin…
- Taraf olmayanları bertaraf etmek isteyenlere fırsat verilmesin!..
- Kimse anasını da alıp bir yerlere kaçmak zorunda kalmasın!..
- Sosyal kaosa yol açan ekonomik buhran bir an önce dursun…
- Terörü bitirecek, huzur getirecek bir anlayış ülkeye hâkim olsun…
- İşsizliği ve yoksulluğu yok edecek sosyal demokrat bir yönetim göreve gelsin…
12 Eylül’deki referandumda “Hayır” oyu kullanacakların bunlara benzer daha çok gerekçesi var… Toplumun büyük bölümü 26 maddelik yasa değişikliğinin içeriğini pek anlamasa da, herkes biliyor ki bu referandum AKP ile bir hesaplaşma gününe dönüştürülmüştür…
Ancak son dönemdeki kimi çatlak seslerin tepkileri de gösteriyor ki, “Evet” çıkmazında çırpınanlar, ülkenin baskı altında tutulması stratejisine ne yazık ki alet oluyorlar!..
Onlar spiker olarak her gün evlerimizdeler!.. Albümleri arabalarımızda çalar, filmleri televizyonlarımızda oynar, kin kustukları gazeteleri ne yazık ki işyerlerimize girer…
Onlar ne yazık ki Truva atları gibi içimizdeler!..
26 madde içindeki tuzakları anlamayan “şöhret”lerin oynadığı rol, tek parti faşizmini egemen kılmak isteyenlerin mücadelesi kadar tehlikelidir!..
Onları iyi tanıyınız… Biliniz ki, onlar kendi çıkarları için, rantiye değirmenleri için kiralanmış taşeronlardır!..
Biliniz ki, onlar toplumu kumpasa alan, ülkede korku imparatorluğu yaratanların yüzündeki maskelerdir!..
Biliniz ki, onlar halkı yanıltmak için vitrine çıkarılmış konu mankenleridir!..
İşte bilinçli ya da bilinçsiz olarak referandum tuzağına düşen, üstelik sosyo-ekonomik konumlarını toplumu aldatmak için kullananların listesi:
- Yandaş medyanın köşelerinden nemalananlar…
- Kalemlerini topluma karşı silah olarak kullananlar…
- Kanal kanal dolaşıp AKP uşaklığı yapanlar…
- Hükümet televizyonlarında tellallık üstlenenler…
- TRT 6’dan nemalanan türkücüler…
- Ulusalcılıktan cemaatçiliğe zıplayan parlak spikerler!!..
- Rejime küfrederek Nobel alanlar…
- THY uçaklarıyla halay çekmeye gidenler…
- Ve de minik serçelikten devekuşluğuna terfi edenler…
Evet, devekuşu çok sevimli bir canlıdır… Ama eminim onlar bile bu ülkenin giderek irtica, yolsuzluk, vurgun, yağma, kaos, korku ve faşizm ortamına sürüklendiğini görseler, kafalarını kumdan çıkarmak için çok atik davranırlar…
Üstelik serçeden bile atik!..
Özerklik Satrancı!..
“Bizim tek devlet, tek millet, tek bayrakla bir sorunumuz yok. Bizim devletin üniter yapısıyla da bir sorunumuz yok. İstedikleri kadar tek tek tek kalabilirler…”
Yukarıdaki konuşmayı İmralı’da yatan PKK lideri Abdullah Öcalan yaptı… Hem de 2009 yılının ekim ayının son günlerinde… Yani on ay önce…
Peki on ayda ne değişti de PKK üniter yapıdan vazgeçip eyalet düşüne kapıldı?..
Öcalan’ın kafasını kimler karıştırdı?..
AKP, “demokratik açılım” adını verdiği planı 13 ay önce devreye koydu… Peki, 10 ay önce avukatlarıyla görüşürken üniter yapıyı savunan Öcalan, nasıl oldu da devletin onunla diyalog başlatmasının hemen ardından ülkeyi bölme hevesine kapıldı?..
PKK’nin ramazan ayını gerekçe göstererek eylemsizlik kararı alması, tam da bu sırada Kandil’deki PKK yöneticisi Murat Karayılan’ın “Devlet önderliğimizle anlaştı” demesi ne anlama geliyor acaba?..
Ortada bir gerçek var; birileri Öcalan’a bir söz verdi… Bu sözün içeriği çok yakın dönemde kamuoyuna sızacaktır… Zaten Öcalan’ın 3 Eylül’de örgütün yayın organları üzerinden duyurulan şu konuşması da bunu kanıtlıyor:
“Görüşmeler devam ederse ben burada aklımı, mantığımı kullanarak rol alabilirim. Kamuoyuyla da yaptığım bu görüşmeleri açıkça paylaşırım, bütün gelişmelerden de kamuoyunu bilgilendiririm.”
İkinci gerçek şu; iktidar devletin stratejik kurumları aracılığıyla referandum öncesi İmralı ile satranç oynamaya kalkıştı… Hedef şuydu; referandum öncesi Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalınarak “evet” oyu alınabilir miydi?..
AKP’nin hamlesi sonuç vermedi… Karayılan devletin Öcalan’la yürüttüğü diyaloğu kamuoyuna açıklayarak hükümetin planını bozdu!..
PKK bununla da yetinmedi, satranç tahtasında önemli bir hamle de yaptı…
Yani Öcalan’la yürütülen diyalogda devletin taviz vereceği görüldü ve PKK şiddeti en alt seviyeye indirirken siyasal beklentilerine de tavan yaptırdı!..
PKK’nin son üç ay içinde durup dururken “demokratik özerlik” adını verdiği bir planı açıklamasının nedeni işte budur…
Peki bu plan sonuç verir mi?.. Türkiye’nin şu koşullarında Türk Bayrağı’nın yanına PKK flaması asılması, örneğin BDP’lilerin dillendirdiği gibi Tunceli’de “Dersim eyaleti” kurulması gibi beklentiler bir düş olmaktan ileri gidemez…
PKK, çözüm kıskacındaki iktidarın Habur skandalı, demokratik açılım fiyaskosu ve Öcalan’la diyalogla süren tavizlerini görünce satranç oynamak istedi, o kadar!..
Diyaloğun tarafları referanduma kadar hamlelerini sürdürecek, 13 Eylül sabahı ise satranç tahtası depoya atılacaktır!..
Eylemsizlik sürecinin sona ereceği 21 Eylül’den sonra ise… Muhtemeldir ki PKK yine silaha sarılacaktır…
kaynak