I- KONUYA GENEL BAKIŞ:
Tazminat isteyebilmek için, kuşkusuz, hukuka aykırı eylem sonucu bir "zarar" doğmuş olmalıdır. Ancak "zarar" kavramının "malvarlığı eksilmesi" tanımıyla sınırlı tutulmasını, bu eksilmenin haksız eylem öncesi ile sonrası arasındaki "fark" olarak görülmesini (fark kuramına bağlanmasını) ve denkleştirme adı altında tazminatın törpülenmesini, yasanın anlam ve amacına ve yaşam gerçeklerine aykırı buluyoruz.
Bize göre zarar, gene parasal bir değerlendirmeyi gerektirmekle birlikte, yalnızca bir malvarlığı ve kazanç eksilmesi değil, beden ve beyin gücü eksilmesi veya yitimidir. Bu, yaralanma ve sakatlanmalarda beden ve beyin gücünün geçici veya kalıcı olarak bir parça eksilmesi veya bütünüyle yok olmasıdır. Ölümlü olaylarda ise, ölen kişinin beden ve beyin gücüyle yakınlarına sağladığı destekten yoksun kalınmasıdır. Bu desteklik, aşağıdaki bölümlerde açıklanacağı üzere, yalnız parasal olmayıp, yardım ve hizmet ederek, bakıp gözeterek, bilgi ve deneyimlerinden yararlandırarak da gerçekleşebilmektedir.
Ölümlü olaylarda, zarar görenler, ölenin yakınlarıdır. Yakınlar, mirasçı olanlar ve mirasçı olmayanlar diye ikiye ayrıldığına göre, destekten yoksunluğun mirasçılıkla doğrudan veya dolaylı bir ilişkisi yoktur. Öteden beri bilim çevrelerinde (ekonomik ve toplumsal ilişkileri ve zaman içindeki değişimleri incelemeden ve gözlemlemeden) ard arda birbirlerini yineleyen ve Yargıtay`ın bazı eski kararlarına yansıyan görüşleri "zarar" ve "zararın giderimi" kavramlarıyla bağdaştıramıyoruz ve yaşam gerçeklerine aykırı buluyoruz. Örneğin, hukuka aykırı eylem sonucu desteğin ölümüyle, destekten yoksun kaldıklarını ileri süren mirasçıların, miras payı veya miras geliri nedeniyle ihtiyaçtan kurtuldukları ölçüde zararın azalacağı, giderek mirasın erken elde edilmesiyle beklenmedik bir zamanda zenginleşme durumunda herhangi bir zarardan söz edilemeyeceği biçimindeki görüşleri yasaya ve hukukun genel ilkelerine aykırı buluyoruz. Bu anlayıştakilerin, haksız eylem ile miras veya miras geliri arasında nasıl bir "nedensellik bağı" kurdukları anlaşılır gibi değildir. Ayrıca "denkleştirme" adı altında miras gelirlerinin tazminat tutarından indirilmek istenmesi de, haksız eylem sorumlularının daha az tazminat ödemeleri veya tazminat ödemekten büsbütün kurtulmaları gibi bir sonuç verecektir. Hani neredeyse bu anlayıştakilere göre, er veya geç elde edilecek mirasa veya miras gelirlerine, haksız eylemin neden olduğu ölüm yüzünden, vaktinden önce kavuşuldu diye haksız eylemi işleyenleri ödüllendirmek gerekecektir ki, bu görüşlerin hak ve adalet duygularıyla bağdaşmadığı açıktır.
Kimilerine göre de, ölenin yakınları varlıklı kişiler iseler, destek tazminatı isteyemeyeceklerdir. Dahası, ölenin yakınlarına, ölen destek dışındaki kişilerden bir miras kalmışsa ve bu mirasın gelirleri onların bakım ihtiyacını karşılamakta ise, tazminat istenemeyeceği veya zarardan indirim gerekeceği biçimindeki görüşleri ileri sürenlere söyleyecek söz bulamıyoruz. Bu tür görüşleri savunanlar ve yinelemeyi sürdürenler, toplumdaki değişimleri gözlemlemiş, kapsamlı bir araştırma ve inceleme yapmış olsalar, gerçek yaşamda olup bitenleri görecekler ve umarım ki bu tür yanlış görüşlere bağlı kalmaktan kurtulacaklardır.
Bugün artık bazı kavramları bir yana bırakmak, ölenin "bakım gücü" ve kalanların "bakım ihtiyacı" gibi tanımlamalarla yetinmemek gerekmektedir. Bizce bir hukuksal sorun kendi içine saplanıp kalmamalı, başka hukuk dallarından ve sosyal bilimlerin tümünden yararlanılarak çözümlenmeye çalışılmalıdır. Bu açılardan bakarak konumuzu bir soru çerçevesinde ele alıyoruz: Destekten yoksun kalma tazminatında yoksun kalınan nedir? Aşağıda bunu yanıtlamaya çalışacağız. Ancak, en son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim ki, bize göre, yoksun kalınan ölenin, malvarlığı değil, bedensel ve düşünsel destekliğidir.
II- ÖLENİN YAKINLARININ MADDİ TAZMİNAT İSTEKLERİ:
1- Ölüm nedeniyle tazminat isteklerinin hukuksal niteliği:
Haksız eylem sonucu yaralanan kişinin kendisi zarar görür ise de, ölen kişinin varlığı ortadan kalktığından, ölümle kendisinin zarar gördüğü söylenemez. Zarar gören, ölenin yakınlarıdır.
Ölenin yakınlarının zararı ne tür bir zarardır? Bugünkü hukuk düzenine egemen olan görüşlere ve yasal düzenlemeye göre zararın tek bir tanımı vardır. Bu tanıma göre: "Zarar, bir kimsenin malvarlığında istenci dışında meydana gelen azalmadır. Malvarlığının, zarar verici eylem olmasa idi bulunacağı durumla eylem sonucu aldığı durum arasındaki farktır. Zarar, malvarlığının aktifinin azalmasından, yoksun kalınan kazançtan veya pasifinin artmasından ileri gelebilir"1.
Görüldüğü gibi "zarar"dan anlaşılan eksilen beden veya yitirilen can değildir; canların ve bedenlerin ekonomik verimliliklerinin ortadan kalkması veya azalmasıdır. Kazanç sağlama olanaklarının tükenmesi veya eksilmesidir. Bu anlayış çerçevesinde ölenin yakınlarının isteyebilecekleri tazminat, yiten canın bedeli değil, ölen kişinin "parasal" desteğinin ortadan kalkması yüzünden uğranılan maddi zararların karşılığıdır. Şu kadar ki, eğer ölenin sağlığında "parasal" gücü yoksa, bir işi ve kazancı bulunmuyorsa, yakınlar için maddi tazminat söz konusu olamayacaktır. Bunun gibi, yakınların ölenin destekliğine gereksinimleri yoksa, gene tazminat isteyemeyeceklerdir. Bu anlayıştakilere göre, destek tazminatı diye adlandırılan bu tazminat türünün iki koşulundan birincisi "ölenin bakım gücü" olması, ikincisi yakınların "bakım ihtiyacının" bulunmasıdır. Ödenecek tazminatın konusu "malvarlığındaki eksilmenin ve yaşam düzeyindeki parasal düşüşün ortaya çıkardığı maddi zararın" giderilmesidir. Yiten ve yitirilen "can" önemli değildir.
2- Yasal dayanak:
Borçlar Yasası 45/2. maddesine göre: "Ölüm sonucu başka kimseler ölenin yardımından yoksun kalmışlarsa, onların bu zararlarını ödemek gerekir. "Madde metninde geçen "yardım" sözcüğünün bir çeviri hatası olduğu, İsviçre Borçlar Kanunu`nunda "destek" kavramının yer aldığı, buna göre maddenin "Ölüm yüzünden başka kimseler desteklerini yitirmişlerse bu zarar için de tazminat vermek gerekir" biçiminde düzeltilmesi gerektiği bilim çevrelerince saptanmış ve açıklanmış; böylece ölüm nedeniyle tazminat isteklerinin adı "destekten yoksunluk tazminatı" olmuştur2.
Yargıtay kararlarında "destekten yoksun kalma tazminatı" şöyle tanımlanmıştır:
"Ölüm nedeniyle B.K.45. maddesine dayanan destekten yoksun kalma tazminatı, yoksun kalanlarla ölenin yaşayabileceği olası süre içinde, ölenin çalışıp kazanabileceği süredeki kazanç tutarından davacılara ayırıp ilerde yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödenmesidir." (4. HD. 30.05.1965, 11420-488).
"B.K.45. maddesiyle hedef tutulan amaç, davacıların ölümle sonuçlanan olaydan önceki yaşayışlarının sosyal ve ekonomik seviyesini korumak için onlara yapılacak yardım miktarını tazminat olarak hükmetmektir" (4. HD. 16.11.1963, 8337-10030).
"Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğinin yitiren kimsenin bakım ihtiyaçlarının karşılanmasıdır" (15. HD.19.11.1974, 1144-1905).
"Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile desteğin, yani ölenin, yaşamaları olası süre içerisinde, ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırarak, yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödetilmesidir. Desteğinin yitiren kimsenin, ölümle sonuçlanan olaydan önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak bir paranın ödettirilmesidir" (HGK. 25.05.1984, E. 1982/9-301 K. 619).
Bu tanımlamalara göre şu üç konuya yanıt bulmaya çalışacağız:
1) Ölenin, başkalarına destek olması ne demektir?
2) Kimler desteğini yitirmiş sayılacaktır?
3) Tazminata konu olan zarar ne tür bir zarardır?
3- Destek kavramı:
Destek, yakınlarına veya yakın ilişkide bulunduğu başka kimselere sürekli ve düzenli bir biçimde yardım eden, eğer ölmeseydi ilerde yardım etmesi beklenen veya büyük bir olasılıkla yardım edecek olan kişidir. Bir Yargıtay kararında denildiği gibi: "Destek sayılabilmek için bakımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir. Ancak, ölüm gününe kadar desteklik etmemiş olmakla birlikte, ilerde bakım gücüne kavuşarak, eylemli ve düzenli olarak yardım etmesi beklenen kimse de destek sayılır"3.
Bakım ilişkisinin varlığı için iki koşul aranmaktadır: a) Düzenlilik, b) Süreklilik.
Bir başkasına bakmak, onun normal yaşama gereksinmelerini sürekli ve az çok düzenli bir biçimde gidermek için yardımda bulunmaktır. Yardım çeşitli biçimlerde olabilir:
a) Para vererek;
b) Yiyecek, elbise, mesken sağlayarak;
c) Eğitim masraflarını karşılayarak;
d) Hizmet ederek.
Ancak, destek sayılabilmek için ölenin mutlaka ölüm zamanında bir kimseye bakmakta bulunmasına gerek yoktur; ilerde kurulacak olan bakma ilişkisi de B.K. m. 45/2`nin uygulanması için yeterlidir. Başka bir deyişle, ölüm olmasaydı ilerde kurulacak ilişkinin bir bakma ilişkisi olacağı kesin ise, destekten yoksunluk tazminatı istenebilir4.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, iki tür desteklik söz konusudur: 1) Gerçek destek, 2) Varsayımsal destek.
Gerçek destek, öldüğü güne kadar başkasına sürekli ve düzenli bir biçimde bakan ve çeşitli yardımlarda bulunan kişidir. Hizmet ederek destek olmanın dışında, eğer ölenin o güne kadar bir işi, kazancı, geliri ve malvarlığı olmamışsa, parasal olanakları yoksa, (öğretide benimsenen deyimle, bakım gücü bulunmuyorsa) destek olduğu savı kabul edilmemektedir. Örneğin, ileri yaştaki ve emeklilik çağındaki kimseler, eğer ayrıca kazançları ve malvarlıkları yoksa, maddi destek sayılmamaktadırlar. Biz, uygulamada destek kavramının dar ve sınırlı yorumunu yanlış buluyoruz ve diyoruz ki: Kişiler hangi yaşta olurlarsa olsunlar, bir kazançları ve malvarlıkları bulunmasa da beden güçleriyle birbirlerine hizmet ederek destek olurlar; hizmet etmek (örneğin ev kadınlarının ev hizmetleri) maddi destek sayıldığına göre, çocuk-yaşlı, kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın en azından asgari ücretler düzeyinde destek tazminatı hesaplanmalıdır5.
Varsayımsal destek, ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların olağan akışı içerisinde ilerde kurulacak bakma ilişkisi uyarınca destek olması beklenen kimsedir. Çocukların ana ve babalarına destekliği buna örnektir6. Nişanlıların da gelecekte birbirlerine destek olacakları genel kabul görmekte, ancak bu konuda sakıngan davranılmaktadır. Bizce, evlenme hazırlığı içinde oldukları kanıtlanabilen nişanlılar veya sözlüler birbirlerinin varsayımsal desteği sayılmalıdırlar. Bunlardan başka, zorunlu hizmet karşılığı eğitim bursu veren kamu kurumu veya özel şirket ya da iş adamı, ilerde hizmet vererek borcunu ödeyecek olan (burs verdiği) öğrencisini yitirdiğinde varsayımsal desteğinden yoksun kalmış kabul olunmalıdır.
4- Ölenin bakım ve destek sağlama gücü:
Bu konuda parasal güç ve malvarlığı eksilmesi anlayışıyla sınırlı dar yorumlara karşı olduğumuzu yukarda "insanın değeri" kavramına ağırlık vererek değişik biçimlerde açıklamıştık. Bir kez daha belirtelim ki, insanlar, çok ayrık durumlar dışında, her yaşta üretkendirler. Kişi, gene hangi yaşta olursa olsun, kendisinden başka, birlikte yaşadığı kişilere "maddi" destektir. Yaşlı bir kişi, çalışıp kazanç elde etmiyor olsa bile, bedensel varlığıyla eşine, çocuklarına, torunlarına günlük yaşam içerisinde her an, her zaman "maddi" destek olabilir. Bunun gibi, küçük bir çocuk ev işlerinde annesine ve babasına yardım ederek, çarşı pazar alışverişine giderek, kendinden küçük kardeşine bakarak, kırsal kesimden ise tarlada çalışarak, hayvanları otlatarak "maddi destek" sağlayabilir. İnsanlar, yaşları, meslekleri, toplum içindeki yerleri, yaşam biçimleri ne olursa olsun bedensel ve düşünsel etkinlikleriyle yaşadıkları sürece kendilerine, yakınlarına, dostlarına ve en beklenmedik yerde ve zamanda dara düşenlere, zorda kalanlara, tehlike içinde bulunanlara ve hatta ülkelerine yarar ve destek sağlayabilirler. Haksız eylem sonucu yokedilen bir insanın "can" ını böyle değerlendirmek gerekir.
Bu anlayış çerçevesinde ölenin "bakım gücü"nü "parasal" olanakla sınırlı tutmanın doğru olmadığı inancındayız. Asıl güç "bedensel ve düşünsel" güçtür. Bu gücün başkalarına sağladığı yardımdır, destektir. Bu nedenle, ölenin parasal gücü ve malvarlığı olmasa bile, bedensel varlığından yoksun kalınması başlı başına bir "destekten yoksunluk" olarak değerlendirilmelidir. Öte yandan, destekten yoksun kalanların, aynı zamanda mirasçı olmaları nedeniyle, parasal kaynakları kesilmemiş olsa bile, ölenin beden ve beyin gücüyle o malvarlığına katkılarından yoksun kalınması da başlı başına bir "destek tazminatı" istenmesini haklı kılmalıdır.
Bakım gücünü, ölenin malvarlığından ve parasal olanaklarından bağımsız sayan görüşlerin Yargıtay kararlarında da sıkça yer aldığını gözlemlemekteyiz. Bu konuda önemli saydığımız şu ayrıntıları belirtmekte yarar görüyoruz:
a) Ölenin parasal gücü:
Başkalarına maddi destek sağlayabilmenin koşulları arasında, kuşkusuz, en başta gelen paralı ve varlıklı biri olmaktır. Öğretide ve Yargıtay kararlarında desteğin "bakım gücü"nden söz edilirken anlaşılması gereken, ayrık durumlar dışında, genellikle "parasal güç"tür. Bu bağlamda destek tanımı da "ölenin gelir ve kazancından pay ayırarak yakınlarına yardım etmesi" biçiminde olup, ölümle bu yardımın ortadan kalkması, destekten yoksun kalanların "malvarlıklarında" eksilme olarak nitelenmekte; bu eksilmenin giderilmesi için hak sahiplerinin ölümden önceki "sosyal ve ekonomik düzeylerinin" korunmasını sağlayacak miktarda bir tazminatın ödetilmesi gerekeceği sonucuna varılmaktadır. Burada, destekten yoksun kalanların "sosyal ve ekonomik düzeylerini" koruyacak olan tazminat miktarı, ölenin yakınlarına yaptığı ve ilerde yapacağı yardımın süresi ve miktarı kadar olacaktır. Bir Yargıtay kararında tanımlandığı gibi: "Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile ölenin yaşayabilecekleri olası süre içinde, ölenin gelir ve kazancından pay ayırarak yapabileceği yardım tutarının toptan ve peşin ödetilmesi olup, desteğini yitiren kimsenin, ölümle sonuçlanan olaydan önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak kadar bir tazminata hükmedilmelidir"7.
Parasal güce dayanan destek tazminatı miktarı, ölen desteğin çok zengin biri olması durumunda çok yüksek olacak; yoksul ve asgari ücretli birinin yakınları ise daha az tazminat alacaklardır.
Bu arada şunu önemle belirtelim ki, tazminat hesabına konu olan parasal güç, ölenin beden ve beyin gücüyle sağlığında elde etmekte olduğu ve ilerde elde etmesi olası kazançlardır; bunun dışında, destekten yoksun kalanların aynı zamanda mirasçı olmaları durumunda, ölenden kalan taşınmazlar ve bunların gelirleri, bankalardaki paralar, değerli kağıtlar, yaşam sigortaları, şirket kâr payları, sosyal güvenlik kurumlarının ölüm dalından bağladığı aylıklar ve ölenden mirasçılara kalan çeşitli gelirler tazminat hesabına katılmayacağı gibi, bunlar (sanıldığının aksine) hesaplanacak tazminat tutarlarından da indirilmeyecektir. Çünkü bunların hemen tamamı çalışmadan (beyin ve beden gücü harcamadan) kişinin malvarlığına eklendiğinden, haksız eylem ve ölüm sonrasında da kesilmeyip mirasçılara geçeceği gibi, haksız eylem ile ölenin mirası arasında nedensellik bağı bulunmadığından, miras gelirlerinin tazminat hesabında gözetilmesi ve zarar tutarından indirilmesi düşüncesi son derece yanlış ve haksız bir uygulama olacaktır. Görüldüğü gibi, çalışmadan ve emek harcamadan elde edilebilme özellikleri nedeniyle "gelir"lerin haksız eylemden kaynaklanan "maddi zarar"ın oluşmasına hemen hiç katkıları bulunmamakta; bu yüzden (kural olarak ve genellikle) "kazanç" ögesine katılmayıp, maddi tazminat hesaplamalarında dikkate alınmamaları gerekmektedir. Yukarda da belirttiğimiz gibi, ölüm nedeniyle destekten yoksunluk tazminatının ölçüsü, ölenin beden ve beyin gücüyle "çalışarak" elde ettiği kazançlardır. Çünkü ölümle, desteğin "bedensel varlığından" yoksun kalınmaktadır.
b) Ölenin yoksulluğa düşmüş veya iflas etmiş olması, terekenin borca batık bulunması, destek tazminatı istenmesine engel değildir:
Tereke borca batıksa, ölenin bakım gücünü yitirmiş olması nedeniyle destekten yoksunluk tazminatı istenemeyeceği görüşüne katılmıyoruz. Burada varsayıma yer vermek gerekir. Ölen kişinin belki ilerde iflastan kurtulup, yeniden çalışmaya ve kazanç elde etmeye başlama olasılığı hesaba katılmalıdır. Bu gerçekleşmese bile, yakınlar (eşi, çocukları) onun beden gücünden yoksun kalmışlardır. Bir kimsenin hiç çalışmadan yaşamını sürdürmesi düşünülemeyeceğinden, eskisi gibi olmasa da, mutlaka bir iş bulup çalışacağı, bir yerlerden para kazanacağı ve herhangi bir biçimde yakınlarına maddi destek sağlayacağı (ailesini geçindireceği) kabul olunmalı; asgari ücretten de olsa bir destek tazminatı hesaplanmalı; böylece haksız eylem sorumlularının tazminat ödemekten kurtulmaları gibi adaletsiz bir durum yaratılmamalıdır.
Yargıtay da terekenin borca batık olması nedeniyle mirasın reddedilmiş olmasının, destekten yoksun kalma tazminatı istenmesine engel olmadığını kabul etmiş ve bir kararında: "Davacılar ölenin eşi ve çocuklarıdır. Davacıların, terekenin borca batık olması nedeniyle ölenin mirasını reddetmiş olmaları, bu davanın (destekten yoksun kalma tazminatı isteğinin) incelenip hasıl olacak sonuca göre karar verilmesine engel yasal bir neden değildir" açıklaması yapılmıştır (4. HD. 21.05.1992, 3944-6778 (YKD. 1992/9-1351).
c) Ölenin bedensel ve düşünsel gücü:
Bilindiği gibi, destekten yoksunluk, mirasçılık sıfatından ayrı ve bağımsız bir hak olup, eğer destekten yoksun kalanlar aynı zamanda mirasçı iseler, ölenden kalan malvarlıkları ve miras gelirlerinin destek zararlarını karşılayacağı ve bu nedenle maddi tazminat isteyemeyecekleri biçimindeki görüşlerin yanlışlığı bugün kabul edilmiş; haksızlığa ve haksız eylem sorumlularının tazminat ödemekten kurtulmalarına yol açan bu yanlış ve zararlı anlayış artık terk edilmiştir. Her malvarlığının mutlaka bir yöneteni vardır. Malvarlığının sahibi aklını ve bedenini kullanarak onu yönetir, artırır, eksiltir; ticaret veya sanayi işletmesi ya da çiftlik kendiliğinden gelir getirmez; bilgi, deneyim birikimi ile girişim becerileri o malvarlıklarının kazanılmasını ve elde tutulmasını sağlamıştır. Ölümle malvarlıklarının ve işletmelerin yönetim gücünden yoksun kalınmıştır. Bu nedenle tazminat hesabının ölçüsü, ölen kişinin "beden ve beyin gücünden yoksun kalınması" olacaktır. Yargıtay`ın son kararları bu yöndedir8.
d) Ölenin çalışma gücünden yoksunluk:
Haksız eylemle yokedilen ölenin malvarlığı ve sabit gelirleri değil, onun "insan" olarak varlığı ve çalışma gücü olduğundan, bu gücün sağlığında çalışarak elde ettiği veya eğer yaşasaydı ilerde işinde ve mesleğinde ilerleme derecesine göre elde edebileceği kazançlar araştırılacak ve destekten yoksunluk hesapları bu kazançlara göre değerlendirilecektir. Haksız eylemin neden olduğu zararlar ile ölenin mirası ve gelirleri arasında "nedensellik bağı" bulunmadığından, bunlar tazminat hesabında gözetilmeyecek; yalnızca ölenin beyin ve beden gücüyle "çalışarak" sağladığı ya da ilerde sağlayabileceği kazançlar üzerinden destek tazminatı hesaplanacaktır.
Eğer ölenden ticarethane, şirket, fabrika, atölye, çiftlik, taşınmaz gelirleri gibi yönetilmeyi ve sürekli izlenmeyi gerektiren iş ve işyerleri kalmışsa, bunlar hak sahiplerini zenginleştirmiş olsa bile, bunlar miras ve miras geliri olarak tazminat hesabına katılmayacak; tazminatın kazanç unsuru, ölenin çalışma gücünden yoksunluğun derecesine göre belirlenecektir. Ölenin yaptığı işleri, ölüm sonrasında bir başkası üstlenmişse, bu kişi yakınlardan biri olup da kendisine bir ücret ödenmese dahi, ödenmesi gereken ücret ilgili meslek kuruluşlarından veya ticaret odasından sorularak tazminat hesabı buna göre yapılacaktır.
Ölen kişi, olay öncesinde çalışıp kazanç elde eden biri olmasa dahi, eğer ölmeseydi, genç ise her an durumuna uygun bir iş bulup çalışabileceği olasılığına göre; yaşlı ve emeklilik çağında bir kimse ise, bilgi birikimleri ve deneyimleri ile yakınlarına her an yardım ederek maddi destek olacağı görüşüyle; okul çağında bir çocuk ise ilerde çalışma yaşamına atıldığında yakınlarına maddi destek sağlayacağı varsayımıyla elde edebileceği kazançlar araştırılacak ve hak sahiplerinin destek zararları buna göre hesaplanacaktır.
e) Hizmet ederek destek sağlama gücü:
Yargıtay kararlarında benimsendiği üzere, yalnız para vererek değil, hizmet ederek de destek olunabileceğinden, ölen desteğin düzenli hizmetlerinin de parasal değerlendirmesi yapılmalı, bunun için hesaplamaya esas bir kazanç birimi belirlenmelidir. Bu konuda Yargıtay kararlarında şu görüşlere yer verilmiştir9:
Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte olmasında zorunluk yoktur. Çünkü ölenin "hizmet edebilme" güç ve yeteneği de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder (4. HD. 20.03.1986, 1585-2553, YKD. 1986/7-959).
Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. Davacı, ölen annesinin çocuklarına baktığını, ev işlerini gördüğünü ileri sürerek destekten yoksunluk tazminatı ödetilmesini istemiştir. Gerçekten, hizmet edimlerinden yoksun kalma durumunda da, bunun karşılığı olarak maddi tazminatın ödetilmesi, Borçlar Yasası`nın 45. maddesine uygun düşer. Öyle ki, desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunmasında zorunluk yoktur. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir (15. HD. 26.12.1975, 4177-5185, YKD. 1976/7-2029).
Yalnızca maddi yardım değil, aynı zamanda hizmet etmek suretiyle de destek olunabilir. Davacıların öldürülen çocuğunun ev ve tarla işlerinde çalışarak düzenli ve devamlı bir şekilde davacılara yardım ettiği tanık beyanlarıyla sabit olmuştur. Yardımların, mutlaka para veya eşya vererek değil, hizmet etmek suretiyle gerçekleşebileceği gözetilmelidir. (4. HD. 02.12.1988, 6744-10354, Yasa HD. 1989/1-79, no: 33).
Ölenin, davacının çocuğuna bakması yoluyla yaptığı hizmet edimleri destek sayılmasını gerektirir. (15. HD. 02.07.1975, 2313-3366, YKD. 1976/9-1346).
Küçük çocuğuna, kaza sonucunda ölen annesinin baktığını ve ölüm sebebiyle destek kaybına uğradığını ileri süren evladın tazminat talebi kabul edilmelidir (4. HD. 18.04.2000, 1691-3562, İBD. 2001/2-580).
Ev hizmetlerini yapan kadının ölümü halinde, koca bu hizmetlerden yoksun kaldığından, tazminat isteme hakkı vardır (4. HD. 03.10.1966, 4939-8581)10.
Hiçbir işde çalışmasa bile ev kadını aileye destek sağlar. Ölen kişi herhangi bir geliri ve kazancı bulunmaması nedeniyle aile bütçesine katkısı olmayan bir ev kadınıdır. Ne var ki hiçbir işde çalışmasa dahi ev kadını aileye destek sağladığı, aile içi işlevinin bulaşık ve çamaşır yıkamaktan ibaret bulunmadığında kuşku yoktur. O halde kadının ölümü ile ailenin yoksun kaldığı destek çamaşır ve ütü gibi yalın ev işlerinin parasal karşılığından ibaret sayılmamalı, işlevin tümü değerlendirmeye tabi tutulmalıdır (4. HD. 22.09.1987,5458-6726)11.
Ölen kadının kendi ev hizmetlerini yaparak sağlayacağı desteğin belirlenmesi ve uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre uygun bir karar verilmesi gerekir (19. HD. 31.05.1995, 9854-4744)12.
Yalnız ev işlerini gören kadın da kocasının desteği sayılır. Yardımdan yararlanan kimsenin tazminata hak kazanabilmesi için desteğin ölümünden dolayı yoksulluğa düşmesi gerekli değildir. Durumuna uygun yaşama tarzında para ile belirlenebilen bir zarara uğraması yeterlidir. Bir kocanın karısının ölümü sebebiyle BK`nun 45. maddesinin 3. bendine dayanılarak tazminat istemesi halinde, sözü geçen şartın gerçekleşip gerçekleşmediğinin tayini için, ölüm nedeniyle bulunduğu durumla, karısı zamansız ölmese idi bulunacağı durumun karşılaştırılması gerekir (4. HD. 13.04.1976, 3029-3914)13.
Desteğin ev kadını olması destekten yoksun kalanların aleyhine bir durum yaratmaz. Destek ev hizmetleriyle de diğer aile bireylerinin yaşamını kolaylaştıracağından ve onlara katkı yapacağından bundan yoksun kalan hak sahiplerinin tazminat isteme hakları vardır (4. HD. 14.05.1998, 323-3373, Yasa, HD., 1996/1-61, no: 23).
Davacıların ölen desteği ev kadını olup, ayrı bir gelirinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacıların yoksun kaldıkları destek tazminatı hesaplanırken aylık net asgari ücret esas alınmalıdır (4. HD. 26.06.2001, 4162-6826)14.
Davacının emekli öğretmen ve emekli eşi olması, desteğin ise hiçbir iş`de çalışmayıp dul maaşı ile geçimini sağlayan bir kimse bulunması nedeniyle, davacının desteğe ihtiyacı olmadığı gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir. Desteğin yaşı itibariyle, bir ev kadını olarak elde edebileceği geliri belirlenmeli, bunun mümkün olmaması halinde, desteğin asgari ücret düzeyinde geliri olabileceği benimsenerek, bu miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir (4. HD. 06.04.2000, 1095-3151)15.
5- Destekten yoksunluk:
Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilmenin koşulları ve buna ilişkin Yargıtay kararlarından seçtiğimiz örnekler şöyledir:
a) Ölenin, düzenli ve sürekli (parasal veya bedensel) yardımından yoksun kalanlar destek tazminatı isteyebilirler:
Destekten yoksun kalma tazminatına hükmolunması için davacının bu ölüm olayı ile ölenin düzenli ve sürekli yardımından yoksun kalmış bulunması gerekir (10. HD. 01.06.1976, 75/10082-76/4265, YKD. 1976/8-1169).
Destekten yoksun kalma davalarında, ödence alacaklısı, ölenin eylemli olarak ve düzenli bir biçimde sağlığında geçimini kısmen veya tamamen sağladığı kimsedir. Bu tür davalarda, olayların olağan akışına göre, eğer ölüm olayı olmasaydı az çok yakın bir gelecekte de bu yardımın sağlanması durumu söz konusu olmalıdır (10. HD. 24.03.1975, 1017-1657, YKD. 1976/9-1315).
Davalının haksız eylemi sonucu ölenin, davacıların eylemli desteği olduğu sabit olduğuna göre, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı isteme hakları vardır (4. HD. 16.09.1980, 7095-9564, Yasa HD. 1980/10-1442, no: 546).
Destekten yoksun kalındığının kabul edilebilmesi için, ölüm gerçekleşmemiş olsa idi herhangi bir karşılık beklemeksizin eşya, hizmet, para yoluyla yardım ve bakımın devam edeceğinin güçlü olasılık içinde ve yardımın sürekli ve düzenli olması gerekir" (19. HD. 09.12.1993, 1310-8420, YKD. 1994/11-1816).
Destekten yoksun kalma ödencesinin koşullarından biri, ölenin destek olduğunun veya olabileceğinin gerçekleşmesidir (4. HD. 30.01.1986, 85/9525-86/710, YKD. 1986/9-1283).
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölümün sonucu olarak ölen kişinin yardım ve desteğinden yoksun kalan kimselerin muhtaç duruma düşmelerini önlemek için sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat çeşididir (11. HD. 27.04.1982, 1762-1988, YKD. 1982/7-954).
Destek sayılabilmek için bakımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir (HGK. 21.04.1982, 1979/4-1528 E. - 1982/412 K., YKD. 1982/8-1076).
b) İlerde bakım gücüne kavuşacağı ve yakınlarına yardım edeceği kesin olan kişinin ölümüyle, onun varlığından yoksun kalanlar da destek tazminatı isteyebilirler:
Varsayımlı destek, ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların normal akışı içinde ileride kurulacak bakma ilişkisi uyarınca bakması beklenir kimsedir. Varsayımlı desteğin ölümü durumunda, destek süresinin başlangıcı, desteğin bakım gücüne kavuşacağı beklenen (olası) güne göre belirlenir. Ölen çocuk ise, ana ve babanın, yapmakla zorunlu oldukları yetiştirme ve bakım giderlerinin zarar tutarından indirilmesi gerekir (15. HD. 29.12.1975, 4543-5216, YKD.1976/5-721).
Ölüm gününe kadar desteklik etmemiş olmakla birlikte, ilerde bakım gücüne kavuşarak eylemli ve düzenli destek sağlaması beklenen kimse de destek kabul edilir (HGK. 21.04.1982, 79/4-1528 E. 82/412 K. (YKD. 1982/8-1076).
Ölen çocuğun, gelecekte ana-babasına bakacağı, yaşamın ve olayların normal akışı içinde beklenebiliyorsa, çocuk onlar için destektir (4. HD. 20.03.1986, 1585-2553, YKD. 1986/7-958).
Anne ve babanın çocukları kaç tane olursa olsun, maddi durumları ne derecede bulunursa bulunsun ve hatta mahkemenin kabulü gibi gelecekleri kurumlarca güvence altına alınmış olsa dahi, bir gün yoksulluğa düşüp düşmeyeceklerini ve çocuklarının maddi yardımına muhtaç olup olmayacaklarını önceden kestirmek ve bu konuda kesin yargıya varmak mümkün değildir. Davacı annenin ev kadını olması ve davacı babanın da, herhangi bir sebepten dolayı emeklilikten önce işinden ayrılma zorunda kalabileceği gözönünde tutulursa, ilerde çocuklarının maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü hayatın olağan akışına uygun düşer. (HGK. 17.10.1973, 1971/4-899 E. 798 K.)16
c) Destekten yoksunluk, mirasçılık sıfatından ayrı ve bağımsız bir haktır:
Destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Bu nedenledir ki akrabalık, mirasçılık, kanuni veya akdi bir bakma yükümlülüğü asla aranmaz (4. HD. 16.09.1980, 7095-9564, Yasa HD.1980/10-1442, no: 546).
Yoksun kalınan yardımın sağlanması amacını taşıyan bu tazminatta, mirasçı olmak ve ölen yönünden nafaka yükümlüsü bulunmak gerekli değildir. Bugün yapılmasa dahi ilerde yapılacağı kesin ise tazminata hükmetmek gerekir (11. HD. 30.01.1975, 74/4701-75/575, YKD. 1975/6-96).
Destekten yoksunluk tazminatı, nitelikçe, üçüncü kişilere desteğin gelir ve yardımından yoksun kalmaları nedeniyle tanınmış bağımsız bir hak olup, mirasçılık sıfatı ve miras hukuku ile bir ilgisi yoktur. Çünkü bu hak mirasçılık sıfatından değil, eylemli olarak destek olanın ölümü nedeniyle, onun gelir ve yardımından yoksun kalma ya da farazi destek olma olgusundan kaynaklanmaktadır. Görülüyor ki, Borçlar Yasası`nın 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı, hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve hısımlığa veya yasanın nafakaya ilişkin hükümlerine dayanmaz. Bir kimseye, sadece eylemli ve düzenli olarak, geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların akışına göre, eğer ölüm olmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde, estek sayılabilmek için bakımın (yardımın) eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir (HGK. 25.05.1984, E. 1982/9-301 - K. 1984/619, YKD. 1986/5-630).
Destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya hayatta kalanların kişiliklerinde doğan bir haktır; bu hak onlara ölenden geçmiş değildir. Destekten yoksun kalma tazminatı ile ölenin mirası arasında da herhangi bir ilgi kurulamaz. (4. HD. 12.12.1957, 7163-7371)17
d) Mirasın reddedilmiş olması veya mirastan feragat edilmesi, destek tazminatı istenmesine engel değildir:
Davacılar ölenin eşi ve çocuklarıdır. Terekenin borca batık olması nedeniyle ölenin mirasını reddetmiş olmaları, destekten yoksun kalma ve manevi tazminat davasının incelenip esas hakkında karar verilmesine engel değildir. Mahkemenin, davacıların mirası reddetmelerinden dolayı davayı reddetmesi yanlıştır (4. HD. 21.05.1992, 3944-6778) (YKD.1992/9-1351).
Mirasın reddedilmesi, destekten yoksun kalma tazminatının istenmesine engel değildir. Borçlar Yasası 45. maddesi 2. fıkrasının açık hükmüne göre, ölüm sonucu diğer kimseler ölenin yardımından yoksun kaldıkları takdirde, kendilerine maddi tazminat verilmesi gerekir. Ölüm sonucu ölenin yardımını kaybedenlerin haklarını düzenleyen bu maddede yardımdan amaç, bir kimseye hatta yasaca zorunlu olmasa bile düzenli yardımda bulunmaktır. Mahkemece yukarda anılan madde hükmünden yalnız ölenin mirasçılarının yararlanabileceği anlayışından hareketle ve mirasın reddedilmiş bulunması nedenine dayanılarak maddi tazminata ilişkin isteğin reddedilmesi yasaya aykırıdır. (4. HD. 18.10.1973, 10302-8845)18
e) Ölüm nedeniyle hak sahiplerine sosyal güvenlik kurumlarınca gelir bağlanmış olması, destekten yoksun kalma tazminatı istenmesine engel değildir:
Borçlar Kanunu`nun 45. maddesinin 2. fıkrası hükmü ile düzenlenen destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya zarar görenin tazminat isteyebileceğine ilişkin kuralın bir istisnasıdır. Bu hüküm ile olaydan dolaylı olarak zarar görene de tazminat isteme hakkı tanınmıştır. Bu istem, Borçlar Kanunu`nun 41, 45/1, 47, 48, 49, 55, 56, 58 ve diğer maddelerinde düzenlenen tazminat istemleri ile eşdeğerde olmadığı gibi, eylemin karşılığı olan bir ceza da değildir. Ölümün sonucu olarak, ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek, yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyinde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat biçimidir. Tazminatın saptanmasında göz önünde bulundurulacak hususlardan biri de, destekten yoksun kalanın, desteğin ölümünden önce onun geniş yardımları sonucu sürdürdüğü aşırı masrafları gerektiren, savurgan bir yaşam şeklinin devam ettirilmesi değil, toplum içindeki sosyal durumuna uygun yaşantısını sürdürebilmesi için desteğinin olanakları içinde yapabileceği para ile değerlendirilebilir yardımın belirlenmesidir.
Ölenin yardım ettiği ve bakıp gözettiği kişilerin bu ölüm nedeni ile malvarlıklarında çoğalma olabilir. Ölen T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerinden ise hayatta kalan yakınlarına 5434 Sayılı Yasanın öngördüğü dul ve yetim maaşı bağlandığı gibi toptan ödeme de yapılmış olabilir. Bu dul ve yetim maaşları veya yapılan toptan ödeme, destekten yoksun kalma tazminatı gibi hayatta kalanın şahsına bağlıdır, ölenin terekesine dahil değildir; mirasın reddedilmiş olması, maaşların alınmasına engel olmaz. İşte bu ortak nitelikleri itibariyle destekten yoksun kalma tazminatı saptanırken dul ve yetim maaşlarının peşin sermaye değerlerinin veya toptan ödeme yapılmış ise ödenmiş bu paranın nazara alınıp alınmayacağı çözümlenmesi gereken sorundur.
(...) Çoğunluğun benimsediği görüş, T.C. Emekli Sandığı Kanunu`nun 129. maddesinde bir hesaba sayılmanın öngörülmediği, aksine madde metninin açık olduğu ve zarar veren kişinin T.C. Emekli Sandığı`nın ödediği paranın, kendisinin ödemek zorunda kalacağı tazminattan indirilmesini isteyemeyeceği biçiminde belirlenmiştir. Gerçekten, haksız eylem onucu ölen kişi, yaşamı süresince çalışmış ve maaşından düzenli olarak belirli bir miktar para kesilerek Sandığa yatırılmıştır. Zarar verenin bu paradan yararlanması söz konusu olamaz. O halde zarar veren, verdiği zararın tamamını açılan davada ödemelidir.
Sonuç: Ölenin bakmakta olduğu veya ilerde bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın, diğer deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında, T.C. Emekli Sandığınca bağlanan gelirlerin indirilmemesi gerekir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme BGK. 06.03.1978 gün 1/3 sayılı kararı.)
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölümün sonucu olarak ölen kişinin yardım ve desteğinden yoksun kalan kimselerin muhtaç duruma düşmelerini önlemek için sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat türüdür. Sosyal Sigortalar Kurumu`nun ölenin eş ve çocuklarına bağladığı dul ve yetim maaşlarının peşin sermaye değerinin destekten yoksun kalma tazminatından indirilmeyeceği Yargıtay`ın kökleşmiş içtihatları gereğidir (11. HD. 27.04.1982, 1762-1988, YKD. 1982/7-954).
Sosyal Sigortalar Kurumu emeklisi iken trafik kazasında yaşamını yitiren kişinin eşine, ölüm sigortası kolundan bağlanan dul aylığı, destekten yoksun kalma tazminatından indirilmez. Çünkü her iki olgu arasında yasal bağlantı bulunmadığı gibi nedensellik bağı da yoktur (4. HD. 23.05.1989, 1308-4696, Yasa H.D.1989/9-1232, no: 522).
f) Ölenin yakınlarının varlıklı kimseler olmaları, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir:
Davacıların maddi durumlarının ve gelirlerinin pek fazla ve yeterli derecede bulunması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir. Nitekim destekten yoksun kalma, yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sıkıntılarında yardıma koşması maddi desteğin kapsamında kabul edilmelidir. (19. HD. 06.10.1992, 2629-4737, YKD. 1993/2-249)19
Ana ve babanın ihtiyaçları olmasa dahi, evladın onlara yardım etmesi, yaşamın alışılmış gereklerine göre doğal ve ahlaki bir ödevdir. Bu yardımın mutlaka geçimlerini sağlamaya yönelik olması da gerekmez. Yoksun kalınan yardım miktarının belirlenmesinde, davacıların yalnız içinde bulundukları hayat standardına göre değil, yardım yapacak olanın kazancının artması ve ödeme olanağının fazlalaşması unsurları da dikkate alınmalıdır (11. HD. 18.05.1974, 1820-1686, YKD. 1975/12-53).
Destekten yoksun kalma tazminatına hükmedebilmek için, davacının yardıma muhtaç durumda olması şart değildir. Bir başka deyişle, zengin bir kimseye, örneğin, oğlunun belli zamanlarda verdiği veya ilerde vermesi olası yardımlardan, hatta olağan hediyelerden yoksun kalması dahi bir zarar oluşturur. Geçim sıkıntısı olmayan bir kimsenin, bir yakınını kaybetmesinden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı isteyemeyeceğinin kabulü, Borçlar Kanunu`nun 45`inci maddesi 2`nci fıkrası hükmünün amacına aykırı düşer. (11. HD. 06.12.1974, 3301-3477, YKD.1976/3-346)20
Tazminat isteyebilmek için, kuşkusuz, hukuka aykırı eylem sonucu bir "zarar" doğmuş olmalıdır. Ancak "zarar" kavramının "malvarlığı eksilmesi" tanımıyla sınırlı tutulmasını, bu eksilmenin haksız eylem öncesi ile sonrası arasındaki "fark" olarak görülmesini (fark kuramına bağlanmasını) ve denkleştirme adı altında tazminatın törpülenmesini, yasanın anlam ve amacına ve yaşam gerçeklerine aykırı buluyoruz.
Bize göre zarar, gene parasal bir değerlendirmeyi gerektirmekle birlikte, yalnızca bir malvarlığı ve kazanç eksilmesi değil, beden ve beyin gücü eksilmesi veya yitimidir. Bu, yaralanma ve sakatlanmalarda beden ve beyin gücünün geçici veya kalıcı olarak bir parça eksilmesi veya bütünüyle yok olmasıdır. Ölümlü olaylarda ise, ölen kişinin beden ve beyin gücüyle yakınlarına sağladığı destekten yoksun kalınmasıdır. Bu desteklik, aşağıdaki bölümlerde açıklanacağı üzere, yalnız parasal olmayıp, yardım ve hizmet ederek, bakıp gözeterek, bilgi ve deneyimlerinden yararlandırarak da gerçekleşebilmektedir.
Ölümlü olaylarda, zarar görenler, ölenin yakınlarıdır. Yakınlar, mirasçı olanlar ve mirasçı olmayanlar diye ikiye ayrıldığına göre, destekten yoksunluğun mirasçılıkla doğrudan veya dolaylı bir ilişkisi yoktur. Öteden beri bilim çevrelerinde (ekonomik ve toplumsal ilişkileri ve zaman içindeki değişimleri incelemeden ve gözlemlemeden) ard arda birbirlerini yineleyen ve Yargıtay`ın bazı eski kararlarına yansıyan görüşleri "zarar" ve "zararın giderimi" kavramlarıyla bağdaştıramıyoruz ve yaşam gerçeklerine aykırı buluyoruz. Örneğin, hukuka aykırı eylem sonucu desteğin ölümüyle, destekten yoksun kaldıklarını ileri süren mirasçıların, miras payı veya miras geliri nedeniyle ihtiyaçtan kurtuldukları ölçüde zararın azalacağı, giderek mirasın erken elde edilmesiyle beklenmedik bir zamanda zenginleşme durumunda herhangi bir zarardan söz edilemeyeceği biçimindeki görüşleri yasaya ve hukukun genel ilkelerine aykırı buluyoruz. Bu anlayıştakilerin, haksız eylem ile miras veya miras geliri arasında nasıl bir "nedensellik bağı" kurdukları anlaşılır gibi değildir. Ayrıca "denkleştirme" adı altında miras gelirlerinin tazminat tutarından indirilmek istenmesi de, haksız eylem sorumlularının daha az tazminat ödemeleri veya tazminat ödemekten büsbütün kurtulmaları gibi bir sonuç verecektir. Hani neredeyse bu anlayıştakilere göre, er veya geç elde edilecek mirasa veya miras gelirlerine, haksız eylemin neden olduğu ölüm yüzünden, vaktinden önce kavuşuldu diye haksız eylemi işleyenleri ödüllendirmek gerekecektir ki, bu görüşlerin hak ve adalet duygularıyla bağdaşmadığı açıktır.
Kimilerine göre de, ölenin yakınları varlıklı kişiler iseler, destek tazminatı isteyemeyeceklerdir. Dahası, ölenin yakınlarına, ölen destek dışındaki kişilerden bir miras kalmışsa ve bu mirasın gelirleri onların bakım ihtiyacını karşılamakta ise, tazminat istenemeyeceği veya zarardan indirim gerekeceği biçimindeki görüşleri ileri sürenlere söyleyecek söz bulamıyoruz. Bu tür görüşleri savunanlar ve yinelemeyi sürdürenler, toplumdaki değişimleri gözlemlemiş, kapsamlı bir araştırma ve inceleme yapmış olsalar, gerçek yaşamda olup bitenleri görecekler ve umarım ki bu tür yanlış görüşlere bağlı kalmaktan kurtulacaklardır.
Bugün artık bazı kavramları bir yana bırakmak, ölenin "bakım gücü" ve kalanların "bakım ihtiyacı" gibi tanımlamalarla yetinmemek gerekmektedir. Bizce bir hukuksal sorun kendi içine saplanıp kalmamalı, başka hukuk dallarından ve sosyal bilimlerin tümünden yararlanılarak çözümlenmeye çalışılmalıdır. Bu açılardan bakarak konumuzu bir soru çerçevesinde ele alıyoruz: Destekten yoksun kalma tazminatında yoksun kalınan nedir? Aşağıda bunu yanıtlamaya çalışacağız. Ancak, en son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim ki, bize göre, yoksun kalınan ölenin, malvarlığı değil, bedensel ve düşünsel destekliğidir.
II- ÖLENİN YAKINLARININ MADDİ TAZMİNAT İSTEKLERİ:
1- Ölüm nedeniyle tazminat isteklerinin hukuksal niteliği:
Haksız eylem sonucu yaralanan kişinin kendisi zarar görür ise de, ölen kişinin varlığı ortadan kalktığından, ölümle kendisinin zarar gördüğü söylenemez. Zarar gören, ölenin yakınlarıdır.
Ölenin yakınlarının zararı ne tür bir zarardır? Bugünkü hukuk düzenine egemen olan görüşlere ve yasal düzenlemeye göre zararın tek bir tanımı vardır. Bu tanıma göre: "Zarar, bir kimsenin malvarlığında istenci dışında meydana gelen azalmadır. Malvarlığının, zarar verici eylem olmasa idi bulunacağı durumla eylem sonucu aldığı durum arasındaki farktır. Zarar, malvarlığının aktifinin azalmasından, yoksun kalınan kazançtan veya pasifinin artmasından ileri gelebilir"1.
Görüldüğü gibi "zarar"dan anlaşılan eksilen beden veya yitirilen can değildir; canların ve bedenlerin ekonomik verimliliklerinin ortadan kalkması veya azalmasıdır. Kazanç sağlama olanaklarının tükenmesi veya eksilmesidir. Bu anlayış çerçevesinde ölenin yakınlarının isteyebilecekleri tazminat, yiten canın bedeli değil, ölen kişinin "parasal" desteğinin ortadan kalkması yüzünden uğranılan maddi zararların karşılığıdır. Şu kadar ki, eğer ölenin sağlığında "parasal" gücü yoksa, bir işi ve kazancı bulunmuyorsa, yakınlar için maddi tazminat söz konusu olamayacaktır. Bunun gibi, yakınların ölenin destekliğine gereksinimleri yoksa, gene tazminat isteyemeyeceklerdir. Bu anlayıştakilere göre, destek tazminatı diye adlandırılan bu tazminat türünün iki koşulundan birincisi "ölenin bakım gücü" olması, ikincisi yakınların "bakım ihtiyacının" bulunmasıdır. Ödenecek tazminatın konusu "malvarlığındaki eksilmenin ve yaşam düzeyindeki parasal düşüşün ortaya çıkardığı maddi zararın" giderilmesidir. Yiten ve yitirilen "can" önemli değildir.
2- Yasal dayanak:
Borçlar Yasası 45/2. maddesine göre: "Ölüm sonucu başka kimseler ölenin yardımından yoksun kalmışlarsa, onların bu zararlarını ödemek gerekir. "Madde metninde geçen "yardım" sözcüğünün bir çeviri hatası olduğu, İsviçre Borçlar Kanunu`nunda "destek" kavramının yer aldığı, buna göre maddenin "Ölüm yüzünden başka kimseler desteklerini yitirmişlerse bu zarar için de tazminat vermek gerekir" biçiminde düzeltilmesi gerektiği bilim çevrelerince saptanmış ve açıklanmış; böylece ölüm nedeniyle tazminat isteklerinin adı "destekten yoksunluk tazminatı" olmuştur2.
Yargıtay kararlarında "destekten yoksun kalma tazminatı" şöyle tanımlanmıştır:
"Ölüm nedeniyle B.K.45. maddesine dayanan destekten yoksun kalma tazminatı, yoksun kalanlarla ölenin yaşayabileceği olası süre içinde, ölenin çalışıp kazanabileceği süredeki kazanç tutarından davacılara ayırıp ilerde yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödenmesidir." (4. HD. 30.05.1965, 11420-488).
"B.K.45. maddesiyle hedef tutulan amaç, davacıların ölümle sonuçlanan olaydan önceki yaşayışlarının sosyal ve ekonomik seviyesini korumak için onlara yapılacak yardım miktarını tazminat olarak hükmetmektir" (4. HD. 16.11.1963, 8337-10030).
"Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğinin yitiren kimsenin bakım ihtiyaçlarının karşılanmasıdır" (15. HD.19.11.1974, 1144-1905).
"Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile desteğin, yani ölenin, yaşamaları olası süre içerisinde, ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırarak, yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödetilmesidir. Desteğinin yitiren kimsenin, ölümle sonuçlanan olaydan önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak bir paranın ödettirilmesidir" (HGK. 25.05.1984, E. 1982/9-301 K. 619).
Bu tanımlamalara göre şu üç konuya yanıt bulmaya çalışacağız:
1) Ölenin, başkalarına destek olması ne demektir?
2) Kimler desteğini yitirmiş sayılacaktır?
3) Tazminata konu olan zarar ne tür bir zarardır?
3- Destek kavramı:
Destek, yakınlarına veya yakın ilişkide bulunduğu başka kimselere sürekli ve düzenli bir biçimde yardım eden, eğer ölmeseydi ilerde yardım etmesi beklenen veya büyük bir olasılıkla yardım edecek olan kişidir. Bir Yargıtay kararında denildiği gibi: "Destek sayılabilmek için bakımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir. Ancak, ölüm gününe kadar desteklik etmemiş olmakla birlikte, ilerde bakım gücüne kavuşarak, eylemli ve düzenli olarak yardım etmesi beklenen kimse de destek sayılır"3.
Bakım ilişkisinin varlığı için iki koşul aranmaktadır: a) Düzenlilik, b) Süreklilik.
Bir başkasına bakmak, onun normal yaşama gereksinmelerini sürekli ve az çok düzenli bir biçimde gidermek için yardımda bulunmaktır. Yardım çeşitli biçimlerde olabilir:
a) Para vererek;
b) Yiyecek, elbise, mesken sağlayarak;
c) Eğitim masraflarını karşılayarak;
d) Hizmet ederek.
Ancak, destek sayılabilmek için ölenin mutlaka ölüm zamanında bir kimseye bakmakta bulunmasına gerek yoktur; ilerde kurulacak olan bakma ilişkisi de B.K. m. 45/2`nin uygulanması için yeterlidir. Başka bir deyişle, ölüm olmasaydı ilerde kurulacak ilişkinin bir bakma ilişkisi olacağı kesin ise, destekten yoksunluk tazminatı istenebilir4.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, iki tür desteklik söz konusudur: 1) Gerçek destek, 2) Varsayımsal destek.
Gerçek destek, öldüğü güne kadar başkasına sürekli ve düzenli bir biçimde bakan ve çeşitli yardımlarda bulunan kişidir. Hizmet ederek destek olmanın dışında, eğer ölenin o güne kadar bir işi, kazancı, geliri ve malvarlığı olmamışsa, parasal olanakları yoksa, (öğretide benimsenen deyimle, bakım gücü bulunmuyorsa) destek olduğu savı kabul edilmemektedir. Örneğin, ileri yaştaki ve emeklilik çağındaki kimseler, eğer ayrıca kazançları ve malvarlıkları yoksa, maddi destek sayılmamaktadırlar. Biz, uygulamada destek kavramının dar ve sınırlı yorumunu yanlış buluyoruz ve diyoruz ki: Kişiler hangi yaşta olurlarsa olsunlar, bir kazançları ve malvarlıkları bulunmasa da beden güçleriyle birbirlerine hizmet ederek destek olurlar; hizmet etmek (örneğin ev kadınlarının ev hizmetleri) maddi destek sayıldığına göre, çocuk-yaşlı, kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın en azından asgari ücretler düzeyinde destek tazminatı hesaplanmalıdır5.
Varsayımsal destek, ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların olağan akışı içerisinde ilerde kurulacak bakma ilişkisi uyarınca destek olması beklenen kimsedir. Çocukların ana ve babalarına destekliği buna örnektir6. Nişanlıların da gelecekte birbirlerine destek olacakları genel kabul görmekte, ancak bu konuda sakıngan davranılmaktadır. Bizce, evlenme hazırlığı içinde oldukları kanıtlanabilen nişanlılar veya sözlüler birbirlerinin varsayımsal desteği sayılmalıdırlar. Bunlardan başka, zorunlu hizmet karşılığı eğitim bursu veren kamu kurumu veya özel şirket ya da iş adamı, ilerde hizmet vererek borcunu ödeyecek olan (burs verdiği) öğrencisini yitirdiğinde varsayımsal desteğinden yoksun kalmış kabul olunmalıdır.
4- Ölenin bakım ve destek sağlama gücü:
Bu konuda parasal güç ve malvarlığı eksilmesi anlayışıyla sınırlı dar yorumlara karşı olduğumuzu yukarda "insanın değeri" kavramına ağırlık vererek değişik biçimlerde açıklamıştık. Bir kez daha belirtelim ki, insanlar, çok ayrık durumlar dışında, her yaşta üretkendirler. Kişi, gene hangi yaşta olursa olsun, kendisinden başka, birlikte yaşadığı kişilere "maddi" destektir. Yaşlı bir kişi, çalışıp kazanç elde etmiyor olsa bile, bedensel varlığıyla eşine, çocuklarına, torunlarına günlük yaşam içerisinde her an, her zaman "maddi" destek olabilir. Bunun gibi, küçük bir çocuk ev işlerinde annesine ve babasına yardım ederek, çarşı pazar alışverişine giderek, kendinden küçük kardeşine bakarak, kırsal kesimden ise tarlada çalışarak, hayvanları otlatarak "maddi destek" sağlayabilir. İnsanlar, yaşları, meslekleri, toplum içindeki yerleri, yaşam biçimleri ne olursa olsun bedensel ve düşünsel etkinlikleriyle yaşadıkları sürece kendilerine, yakınlarına, dostlarına ve en beklenmedik yerde ve zamanda dara düşenlere, zorda kalanlara, tehlike içinde bulunanlara ve hatta ülkelerine yarar ve destek sağlayabilirler. Haksız eylem sonucu yokedilen bir insanın "can" ını böyle değerlendirmek gerekir.
Bu anlayış çerçevesinde ölenin "bakım gücü"nü "parasal" olanakla sınırlı tutmanın doğru olmadığı inancındayız. Asıl güç "bedensel ve düşünsel" güçtür. Bu gücün başkalarına sağladığı yardımdır, destektir. Bu nedenle, ölenin parasal gücü ve malvarlığı olmasa bile, bedensel varlığından yoksun kalınması başlı başına bir "destekten yoksunluk" olarak değerlendirilmelidir. Öte yandan, destekten yoksun kalanların, aynı zamanda mirasçı olmaları nedeniyle, parasal kaynakları kesilmemiş olsa bile, ölenin beden ve beyin gücüyle o malvarlığına katkılarından yoksun kalınması da başlı başına bir "destek tazminatı" istenmesini haklı kılmalıdır.
Bakım gücünü, ölenin malvarlığından ve parasal olanaklarından bağımsız sayan görüşlerin Yargıtay kararlarında da sıkça yer aldığını gözlemlemekteyiz. Bu konuda önemli saydığımız şu ayrıntıları belirtmekte yarar görüyoruz:
a) Ölenin parasal gücü:
Başkalarına maddi destek sağlayabilmenin koşulları arasında, kuşkusuz, en başta gelen paralı ve varlıklı biri olmaktır. Öğretide ve Yargıtay kararlarında desteğin "bakım gücü"nden söz edilirken anlaşılması gereken, ayrık durumlar dışında, genellikle "parasal güç"tür. Bu bağlamda destek tanımı da "ölenin gelir ve kazancından pay ayırarak yakınlarına yardım etmesi" biçiminde olup, ölümle bu yardımın ortadan kalkması, destekten yoksun kalanların "malvarlıklarında" eksilme olarak nitelenmekte; bu eksilmenin giderilmesi için hak sahiplerinin ölümden önceki "sosyal ve ekonomik düzeylerinin" korunmasını sağlayacak miktarda bir tazminatın ödetilmesi gerekeceği sonucuna varılmaktadır. Burada, destekten yoksun kalanların "sosyal ve ekonomik düzeylerini" koruyacak olan tazminat miktarı, ölenin yakınlarına yaptığı ve ilerde yapacağı yardımın süresi ve miktarı kadar olacaktır. Bir Yargıtay kararında tanımlandığı gibi: "Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile ölenin yaşayabilecekleri olası süre içinde, ölenin gelir ve kazancından pay ayırarak yapabileceği yardım tutarının toptan ve peşin ödetilmesi olup, desteğini yitiren kimsenin, ölümle sonuçlanan olaydan önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak kadar bir tazminata hükmedilmelidir"7.
Parasal güce dayanan destek tazminatı miktarı, ölen desteğin çok zengin biri olması durumunda çok yüksek olacak; yoksul ve asgari ücretli birinin yakınları ise daha az tazminat alacaklardır.
Bu arada şunu önemle belirtelim ki, tazminat hesabına konu olan parasal güç, ölenin beden ve beyin gücüyle sağlığında elde etmekte olduğu ve ilerde elde etmesi olası kazançlardır; bunun dışında, destekten yoksun kalanların aynı zamanda mirasçı olmaları durumunda, ölenden kalan taşınmazlar ve bunların gelirleri, bankalardaki paralar, değerli kağıtlar, yaşam sigortaları, şirket kâr payları, sosyal güvenlik kurumlarının ölüm dalından bağladığı aylıklar ve ölenden mirasçılara kalan çeşitli gelirler tazminat hesabına katılmayacağı gibi, bunlar (sanıldığının aksine) hesaplanacak tazminat tutarlarından da indirilmeyecektir. Çünkü bunların hemen tamamı çalışmadan (beyin ve beden gücü harcamadan) kişinin malvarlığına eklendiğinden, haksız eylem ve ölüm sonrasında da kesilmeyip mirasçılara geçeceği gibi, haksız eylem ile ölenin mirası arasında nedensellik bağı bulunmadığından, miras gelirlerinin tazminat hesabında gözetilmesi ve zarar tutarından indirilmesi düşüncesi son derece yanlış ve haksız bir uygulama olacaktır. Görüldüğü gibi, çalışmadan ve emek harcamadan elde edilebilme özellikleri nedeniyle "gelir"lerin haksız eylemden kaynaklanan "maddi zarar"ın oluşmasına hemen hiç katkıları bulunmamakta; bu yüzden (kural olarak ve genellikle) "kazanç" ögesine katılmayıp, maddi tazminat hesaplamalarında dikkate alınmamaları gerekmektedir. Yukarda da belirttiğimiz gibi, ölüm nedeniyle destekten yoksunluk tazminatının ölçüsü, ölenin beden ve beyin gücüyle "çalışarak" elde ettiği kazançlardır. Çünkü ölümle, desteğin "bedensel varlığından" yoksun kalınmaktadır.
b) Ölenin yoksulluğa düşmüş veya iflas etmiş olması, terekenin borca batık bulunması, destek tazminatı istenmesine engel değildir:
Tereke borca batıksa, ölenin bakım gücünü yitirmiş olması nedeniyle destekten yoksunluk tazminatı istenemeyeceği görüşüne katılmıyoruz. Burada varsayıma yer vermek gerekir. Ölen kişinin belki ilerde iflastan kurtulup, yeniden çalışmaya ve kazanç elde etmeye başlama olasılığı hesaba katılmalıdır. Bu gerçekleşmese bile, yakınlar (eşi, çocukları) onun beden gücünden yoksun kalmışlardır. Bir kimsenin hiç çalışmadan yaşamını sürdürmesi düşünülemeyeceğinden, eskisi gibi olmasa da, mutlaka bir iş bulup çalışacağı, bir yerlerden para kazanacağı ve herhangi bir biçimde yakınlarına maddi destek sağlayacağı (ailesini geçindireceği) kabul olunmalı; asgari ücretten de olsa bir destek tazminatı hesaplanmalı; böylece haksız eylem sorumlularının tazminat ödemekten kurtulmaları gibi adaletsiz bir durum yaratılmamalıdır.
Yargıtay da terekenin borca batık olması nedeniyle mirasın reddedilmiş olmasının, destekten yoksun kalma tazminatı istenmesine engel olmadığını kabul etmiş ve bir kararında: "Davacılar ölenin eşi ve çocuklarıdır. Davacıların, terekenin borca batık olması nedeniyle ölenin mirasını reddetmiş olmaları, bu davanın (destekten yoksun kalma tazminatı isteğinin) incelenip hasıl olacak sonuca göre karar verilmesine engel yasal bir neden değildir" açıklaması yapılmıştır (4. HD. 21.05.1992, 3944-6778 (YKD. 1992/9-1351).
c) Ölenin bedensel ve düşünsel gücü:
Bilindiği gibi, destekten yoksunluk, mirasçılık sıfatından ayrı ve bağımsız bir hak olup, eğer destekten yoksun kalanlar aynı zamanda mirasçı iseler, ölenden kalan malvarlıkları ve miras gelirlerinin destek zararlarını karşılayacağı ve bu nedenle maddi tazminat isteyemeyecekleri biçimindeki görüşlerin yanlışlığı bugün kabul edilmiş; haksızlığa ve haksız eylem sorumlularının tazminat ödemekten kurtulmalarına yol açan bu yanlış ve zararlı anlayış artık terk edilmiştir. Her malvarlığının mutlaka bir yöneteni vardır. Malvarlığının sahibi aklını ve bedenini kullanarak onu yönetir, artırır, eksiltir; ticaret veya sanayi işletmesi ya da çiftlik kendiliğinden gelir getirmez; bilgi, deneyim birikimi ile girişim becerileri o malvarlıklarının kazanılmasını ve elde tutulmasını sağlamıştır. Ölümle malvarlıklarının ve işletmelerin yönetim gücünden yoksun kalınmıştır. Bu nedenle tazminat hesabının ölçüsü, ölen kişinin "beden ve beyin gücünden yoksun kalınması" olacaktır. Yargıtay`ın son kararları bu yöndedir8.
d) Ölenin çalışma gücünden yoksunluk:
Haksız eylemle yokedilen ölenin malvarlığı ve sabit gelirleri değil, onun "insan" olarak varlığı ve çalışma gücü olduğundan, bu gücün sağlığında çalışarak elde ettiği veya eğer yaşasaydı ilerde işinde ve mesleğinde ilerleme derecesine göre elde edebileceği kazançlar araştırılacak ve destekten yoksunluk hesapları bu kazançlara göre değerlendirilecektir. Haksız eylemin neden olduğu zararlar ile ölenin mirası ve gelirleri arasında "nedensellik bağı" bulunmadığından, bunlar tazminat hesabında gözetilmeyecek; yalnızca ölenin beyin ve beden gücüyle "çalışarak" sağladığı ya da ilerde sağlayabileceği kazançlar üzerinden destek tazminatı hesaplanacaktır.
Eğer ölenden ticarethane, şirket, fabrika, atölye, çiftlik, taşınmaz gelirleri gibi yönetilmeyi ve sürekli izlenmeyi gerektiren iş ve işyerleri kalmışsa, bunlar hak sahiplerini zenginleştirmiş olsa bile, bunlar miras ve miras geliri olarak tazminat hesabına katılmayacak; tazminatın kazanç unsuru, ölenin çalışma gücünden yoksunluğun derecesine göre belirlenecektir. Ölenin yaptığı işleri, ölüm sonrasında bir başkası üstlenmişse, bu kişi yakınlardan biri olup da kendisine bir ücret ödenmese dahi, ödenmesi gereken ücret ilgili meslek kuruluşlarından veya ticaret odasından sorularak tazminat hesabı buna göre yapılacaktır.
Ölen kişi, olay öncesinde çalışıp kazanç elde eden biri olmasa dahi, eğer ölmeseydi, genç ise her an durumuna uygun bir iş bulup çalışabileceği olasılığına göre; yaşlı ve emeklilik çağında bir kimse ise, bilgi birikimleri ve deneyimleri ile yakınlarına her an yardım ederek maddi destek olacağı görüşüyle; okul çağında bir çocuk ise ilerde çalışma yaşamına atıldığında yakınlarına maddi destek sağlayacağı varsayımıyla elde edebileceği kazançlar araştırılacak ve hak sahiplerinin destek zararları buna göre hesaplanacaktır.
e) Hizmet ederek destek sağlama gücü:
Yargıtay kararlarında benimsendiği üzere, yalnız para vererek değil, hizmet ederek de destek olunabileceğinden, ölen desteğin düzenli hizmetlerinin de parasal değerlendirmesi yapılmalı, bunun için hesaplamaya esas bir kazanç birimi belirlenmelidir. Bu konuda Yargıtay kararlarında şu görüşlere yer verilmiştir9:
Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte olmasında zorunluk yoktur. Çünkü ölenin "hizmet edebilme" güç ve yeteneği de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder (4. HD. 20.03.1986, 1585-2553, YKD. 1986/7-959).
Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. Davacı, ölen annesinin çocuklarına baktığını, ev işlerini gördüğünü ileri sürerek destekten yoksunluk tazminatı ödetilmesini istemiştir. Gerçekten, hizmet edimlerinden yoksun kalma durumunda da, bunun karşılığı olarak maddi tazminatın ödetilmesi, Borçlar Yasası`nın 45. maddesine uygun düşer. Öyle ki, desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunmasında zorunluk yoktur. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir (15. HD. 26.12.1975, 4177-5185, YKD. 1976/7-2029).
Yalnızca maddi yardım değil, aynı zamanda hizmet etmek suretiyle de destek olunabilir. Davacıların öldürülen çocuğunun ev ve tarla işlerinde çalışarak düzenli ve devamlı bir şekilde davacılara yardım ettiği tanık beyanlarıyla sabit olmuştur. Yardımların, mutlaka para veya eşya vererek değil, hizmet etmek suretiyle gerçekleşebileceği gözetilmelidir. (4. HD. 02.12.1988, 6744-10354, Yasa HD. 1989/1-79, no: 33).
Ölenin, davacının çocuğuna bakması yoluyla yaptığı hizmet edimleri destek sayılmasını gerektirir. (15. HD. 02.07.1975, 2313-3366, YKD. 1976/9-1346).
Küçük çocuğuna, kaza sonucunda ölen annesinin baktığını ve ölüm sebebiyle destek kaybına uğradığını ileri süren evladın tazminat talebi kabul edilmelidir (4. HD. 18.04.2000, 1691-3562, İBD. 2001/2-580).
Ev hizmetlerini yapan kadının ölümü halinde, koca bu hizmetlerden yoksun kaldığından, tazminat isteme hakkı vardır (4. HD. 03.10.1966, 4939-8581)10.
Hiçbir işde çalışmasa bile ev kadını aileye destek sağlar. Ölen kişi herhangi bir geliri ve kazancı bulunmaması nedeniyle aile bütçesine katkısı olmayan bir ev kadınıdır. Ne var ki hiçbir işde çalışmasa dahi ev kadını aileye destek sağladığı, aile içi işlevinin bulaşık ve çamaşır yıkamaktan ibaret bulunmadığında kuşku yoktur. O halde kadının ölümü ile ailenin yoksun kaldığı destek çamaşır ve ütü gibi yalın ev işlerinin parasal karşılığından ibaret sayılmamalı, işlevin tümü değerlendirmeye tabi tutulmalıdır (4. HD. 22.09.1987,5458-6726)11.
Ölen kadının kendi ev hizmetlerini yaparak sağlayacağı desteğin belirlenmesi ve uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre uygun bir karar verilmesi gerekir (19. HD. 31.05.1995, 9854-4744)12.
Yalnız ev işlerini gören kadın da kocasının desteği sayılır. Yardımdan yararlanan kimsenin tazminata hak kazanabilmesi için desteğin ölümünden dolayı yoksulluğa düşmesi gerekli değildir. Durumuna uygun yaşama tarzında para ile belirlenebilen bir zarara uğraması yeterlidir. Bir kocanın karısının ölümü sebebiyle BK`nun 45. maddesinin 3. bendine dayanılarak tazminat istemesi halinde, sözü geçen şartın gerçekleşip gerçekleşmediğinin tayini için, ölüm nedeniyle bulunduğu durumla, karısı zamansız ölmese idi bulunacağı durumun karşılaştırılması gerekir (4. HD. 13.04.1976, 3029-3914)13.
Desteğin ev kadını olması destekten yoksun kalanların aleyhine bir durum yaratmaz. Destek ev hizmetleriyle de diğer aile bireylerinin yaşamını kolaylaştıracağından ve onlara katkı yapacağından bundan yoksun kalan hak sahiplerinin tazminat isteme hakları vardır (4. HD. 14.05.1998, 323-3373, Yasa, HD., 1996/1-61, no: 23).
Davacıların ölen desteği ev kadını olup, ayrı bir gelirinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacıların yoksun kaldıkları destek tazminatı hesaplanırken aylık net asgari ücret esas alınmalıdır (4. HD. 26.06.2001, 4162-6826)14.
Davacının emekli öğretmen ve emekli eşi olması, desteğin ise hiçbir iş`de çalışmayıp dul maaşı ile geçimini sağlayan bir kimse bulunması nedeniyle, davacının desteğe ihtiyacı olmadığı gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir. Desteğin yaşı itibariyle, bir ev kadını olarak elde edebileceği geliri belirlenmeli, bunun mümkün olmaması halinde, desteğin asgari ücret düzeyinde geliri olabileceği benimsenerek, bu miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir (4. HD. 06.04.2000, 1095-3151)15.
5- Destekten yoksunluk:
Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilmenin koşulları ve buna ilişkin Yargıtay kararlarından seçtiğimiz örnekler şöyledir:
a) Ölenin, düzenli ve sürekli (parasal veya bedensel) yardımından yoksun kalanlar destek tazminatı isteyebilirler:
Destekten yoksun kalma tazminatına hükmolunması için davacının bu ölüm olayı ile ölenin düzenli ve sürekli yardımından yoksun kalmış bulunması gerekir (10. HD. 01.06.1976, 75/10082-76/4265, YKD. 1976/8-1169).
Destekten yoksun kalma davalarında, ödence alacaklısı, ölenin eylemli olarak ve düzenli bir biçimde sağlığında geçimini kısmen veya tamamen sağladığı kimsedir. Bu tür davalarda, olayların olağan akışına göre, eğer ölüm olayı olmasaydı az çok yakın bir gelecekte de bu yardımın sağlanması durumu söz konusu olmalıdır (10. HD. 24.03.1975, 1017-1657, YKD. 1976/9-1315).
Davalının haksız eylemi sonucu ölenin, davacıların eylemli desteği olduğu sabit olduğuna göre, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı isteme hakları vardır (4. HD. 16.09.1980, 7095-9564, Yasa HD. 1980/10-1442, no: 546).
Destekten yoksun kalındığının kabul edilebilmesi için, ölüm gerçekleşmemiş olsa idi herhangi bir karşılık beklemeksizin eşya, hizmet, para yoluyla yardım ve bakımın devam edeceğinin güçlü olasılık içinde ve yardımın sürekli ve düzenli olması gerekir" (19. HD. 09.12.1993, 1310-8420, YKD. 1994/11-1816).
Destekten yoksun kalma ödencesinin koşullarından biri, ölenin destek olduğunun veya olabileceğinin gerçekleşmesidir (4. HD. 30.01.1986, 85/9525-86/710, YKD. 1986/9-1283).
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölümün sonucu olarak ölen kişinin yardım ve desteğinden yoksun kalan kimselerin muhtaç duruma düşmelerini önlemek için sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat çeşididir (11. HD. 27.04.1982, 1762-1988, YKD. 1982/7-954).
Destek sayılabilmek için bakımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir (HGK. 21.04.1982, 1979/4-1528 E. - 1982/412 K., YKD. 1982/8-1076).
b) İlerde bakım gücüne kavuşacağı ve yakınlarına yardım edeceği kesin olan kişinin ölümüyle, onun varlığından yoksun kalanlar da destek tazminatı isteyebilirler:
Varsayımlı destek, ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların normal akışı içinde ileride kurulacak bakma ilişkisi uyarınca bakması beklenir kimsedir. Varsayımlı desteğin ölümü durumunda, destek süresinin başlangıcı, desteğin bakım gücüne kavuşacağı beklenen (olası) güne göre belirlenir. Ölen çocuk ise, ana ve babanın, yapmakla zorunlu oldukları yetiştirme ve bakım giderlerinin zarar tutarından indirilmesi gerekir (15. HD. 29.12.1975, 4543-5216, YKD.1976/5-721).
Ölüm gününe kadar desteklik etmemiş olmakla birlikte, ilerde bakım gücüne kavuşarak eylemli ve düzenli destek sağlaması beklenen kimse de destek kabul edilir (HGK. 21.04.1982, 79/4-1528 E. 82/412 K. (YKD. 1982/8-1076).
Ölen çocuğun, gelecekte ana-babasına bakacağı, yaşamın ve olayların normal akışı içinde beklenebiliyorsa, çocuk onlar için destektir (4. HD. 20.03.1986, 1585-2553, YKD. 1986/7-958).
Anne ve babanın çocukları kaç tane olursa olsun, maddi durumları ne derecede bulunursa bulunsun ve hatta mahkemenin kabulü gibi gelecekleri kurumlarca güvence altına alınmış olsa dahi, bir gün yoksulluğa düşüp düşmeyeceklerini ve çocuklarının maddi yardımına muhtaç olup olmayacaklarını önceden kestirmek ve bu konuda kesin yargıya varmak mümkün değildir. Davacı annenin ev kadını olması ve davacı babanın da, herhangi bir sebepten dolayı emeklilikten önce işinden ayrılma zorunda kalabileceği gözönünde tutulursa, ilerde çocuklarının maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü hayatın olağan akışına uygun düşer. (HGK. 17.10.1973, 1971/4-899 E. 798 K.)16
c) Destekten yoksunluk, mirasçılık sıfatından ayrı ve bağımsız bir haktır:
Destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Bu nedenledir ki akrabalık, mirasçılık, kanuni veya akdi bir bakma yükümlülüğü asla aranmaz (4. HD. 16.09.1980, 7095-9564, Yasa HD.1980/10-1442, no: 546).
Yoksun kalınan yardımın sağlanması amacını taşıyan bu tazminatta, mirasçı olmak ve ölen yönünden nafaka yükümlüsü bulunmak gerekli değildir. Bugün yapılmasa dahi ilerde yapılacağı kesin ise tazminata hükmetmek gerekir (11. HD. 30.01.1975, 74/4701-75/575, YKD. 1975/6-96).
Destekten yoksunluk tazminatı, nitelikçe, üçüncü kişilere desteğin gelir ve yardımından yoksun kalmaları nedeniyle tanınmış bağımsız bir hak olup, mirasçılık sıfatı ve miras hukuku ile bir ilgisi yoktur. Çünkü bu hak mirasçılık sıfatından değil, eylemli olarak destek olanın ölümü nedeniyle, onun gelir ve yardımından yoksun kalma ya da farazi destek olma olgusundan kaynaklanmaktadır. Görülüyor ki, Borçlar Yasası`nın 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı, hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve hısımlığa veya yasanın nafakaya ilişkin hükümlerine dayanmaz. Bir kimseye, sadece eylemli ve düzenli olarak, geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların akışına göre, eğer ölüm olmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde, estek sayılabilmek için bakımın (yardımın) eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir (HGK. 25.05.1984, E. 1982/9-301 - K. 1984/619, YKD. 1986/5-630).
Destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya hayatta kalanların kişiliklerinde doğan bir haktır; bu hak onlara ölenden geçmiş değildir. Destekten yoksun kalma tazminatı ile ölenin mirası arasında da herhangi bir ilgi kurulamaz. (4. HD. 12.12.1957, 7163-7371)17
d) Mirasın reddedilmiş olması veya mirastan feragat edilmesi, destek tazminatı istenmesine engel değildir:
Davacılar ölenin eşi ve çocuklarıdır. Terekenin borca batık olması nedeniyle ölenin mirasını reddetmiş olmaları, destekten yoksun kalma ve manevi tazminat davasının incelenip esas hakkında karar verilmesine engel değildir. Mahkemenin, davacıların mirası reddetmelerinden dolayı davayı reddetmesi yanlıştır (4. HD. 21.05.1992, 3944-6778) (YKD.1992/9-1351).
Mirasın reddedilmesi, destekten yoksun kalma tazminatının istenmesine engel değildir. Borçlar Yasası 45. maddesi 2. fıkrasının açık hükmüne göre, ölüm sonucu diğer kimseler ölenin yardımından yoksun kaldıkları takdirde, kendilerine maddi tazminat verilmesi gerekir. Ölüm sonucu ölenin yardımını kaybedenlerin haklarını düzenleyen bu maddede yardımdan amaç, bir kimseye hatta yasaca zorunlu olmasa bile düzenli yardımda bulunmaktır. Mahkemece yukarda anılan madde hükmünden yalnız ölenin mirasçılarının yararlanabileceği anlayışından hareketle ve mirasın reddedilmiş bulunması nedenine dayanılarak maddi tazminata ilişkin isteğin reddedilmesi yasaya aykırıdır. (4. HD. 18.10.1973, 10302-8845)18
e) Ölüm nedeniyle hak sahiplerine sosyal güvenlik kurumlarınca gelir bağlanmış olması, destekten yoksun kalma tazminatı istenmesine engel değildir:
Borçlar Kanunu`nun 45. maddesinin 2. fıkrası hükmü ile düzenlenen destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya zarar görenin tazminat isteyebileceğine ilişkin kuralın bir istisnasıdır. Bu hüküm ile olaydan dolaylı olarak zarar görene de tazminat isteme hakkı tanınmıştır. Bu istem, Borçlar Kanunu`nun 41, 45/1, 47, 48, 49, 55, 56, 58 ve diğer maddelerinde düzenlenen tazminat istemleri ile eşdeğerde olmadığı gibi, eylemin karşılığı olan bir ceza da değildir. Ölümün sonucu olarak, ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek, yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyinde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat biçimidir. Tazminatın saptanmasında göz önünde bulundurulacak hususlardan biri de, destekten yoksun kalanın, desteğin ölümünden önce onun geniş yardımları sonucu sürdürdüğü aşırı masrafları gerektiren, savurgan bir yaşam şeklinin devam ettirilmesi değil, toplum içindeki sosyal durumuna uygun yaşantısını sürdürebilmesi için desteğinin olanakları içinde yapabileceği para ile değerlendirilebilir yardımın belirlenmesidir.
Ölenin yardım ettiği ve bakıp gözettiği kişilerin bu ölüm nedeni ile malvarlıklarında çoğalma olabilir. Ölen T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerinden ise hayatta kalan yakınlarına 5434 Sayılı Yasanın öngördüğü dul ve yetim maaşı bağlandığı gibi toptan ödeme de yapılmış olabilir. Bu dul ve yetim maaşları veya yapılan toptan ödeme, destekten yoksun kalma tazminatı gibi hayatta kalanın şahsına bağlıdır, ölenin terekesine dahil değildir; mirasın reddedilmiş olması, maaşların alınmasına engel olmaz. İşte bu ortak nitelikleri itibariyle destekten yoksun kalma tazminatı saptanırken dul ve yetim maaşlarının peşin sermaye değerlerinin veya toptan ödeme yapılmış ise ödenmiş bu paranın nazara alınıp alınmayacağı çözümlenmesi gereken sorundur.
(...) Çoğunluğun benimsediği görüş, T.C. Emekli Sandığı Kanunu`nun 129. maddesinde bir hesaba sayılmanın öngörülmediği, aksine madde metninin açık olduğu ve zarar veren kişinin T.C. Emekli Sandığı`nın ödediği paranın, kendisinin ödemek zorunda kalacağı tazminattan indirilmesini isteyemeyeceği biçiminde belirlenmiştir. Gerçekten, haksız eylem onucu ölen kişi, yaşamı süresince çalışmış ve maaşından düzenli olarak belirli bir miktar para kesilerek Sandığa yatırılmıştır. Zarar verenin bu paradan yararlanması söz konusu olamaz. O halde zarar veren, verdiği zararın tamamını açılan davada ödemelidir.
Sonuç: Ölenin bakmakta olduğu veya ilerde bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın, diğer deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında, T.C. Emekli Sandığınca bağlanan gelirlerin indirilmemesi gerekir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme BGK. 06.03.1978 gün 1/3 sayılı kararı.)
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölümün sonucu olarak ölen kişinin yardım ve desteğinden yoksun kalan kimselerin muhtaç duruma düşmelerini önlemek için sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat türüdür. Sosyal Sigortalar Kurumu`nun ölenin eş ve çocuklarına bağladığı dul ve yetim maaşlarının peşin sermaye değerinin destekten yoksun kalma tazminatından indirilmeyeceği Yargıtay`ın kökleşmiş içtihatları gereğidir (11. HD. 27.04.1982, 1762-1988, YKD. 1982/7-954).
Sosyal Sigortalar Kurumu emeklisi iken trafik kazasında yaşamını yitiren kişinin eşine, ölüm sigortası kolundan bağlanan dul aylığı, destekten yoksun kalma tazminatından indirilmez. Çünkü her iki olgu arasında yasal bağlantı bulunmadığı gibi nedensellik bağı da yoktur (4. HD. 23.05.1989, 1308-4696, Yasa H.D.1989/9-1232, no: 522).
f) Ölenin yakınlarının varlıklı kimseler olmaları, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir:
Davacıların maddi durumlarının ve gelirlerinin pek fazla ve yeterli derecede bulunması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir. Nitekim destekten yoksun kalma, yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sıkıntılarında yardıma koşması maddi desteğin kapsamında kabul edilmelidir. (19. HD. 06.10.1992, 2629-4737, YKD. 1993/2-249)19
Ana ve babanın ihtiyaçları olmasa dahi, evladın onlara yardım etmesi, yaşamın alışılmış gereklerine göre doğal ve ahlaki bir ödevdir. Bu yardımın mutlaka geçimlerini sağlamaya yönelik olması da gerekmez. Yoksun kalınan yardım miktarının belirlenmesinde, davacıların yalnız içinde bulundukları hayat standardına göre değil, yardım yapacak olanın kazancının artması ve ödeme olanağının fazlalaşması unsurları da dikkate alınmalıdır (11. HD. 18.05.1974, 1820-1686, YKD. 1975/12-53).
Destekten yoksun kalma tazminatına hükmedebilmek için, davacının yardıma muhtaç durumda olması şart değildir. Bir başka deyişle, zengin bir kimseye, örneğin, oğlunun belli zamanlarda verdiği veya ilerde vermesi olası yardımlardan, hatta olağan hediyelerden yoksun kalması dahi bir zarar oluşturur. Geçim sıkıntısı olmayan bir kimsenin, bir yakınını kaybetmesinden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı isteyemeyeceğinin kabulü, Borçlar Kanunu`nun 45`inci maddesi 2`nci fıkrası hükmünün amacına aykırı düşer. (11. HD. 06.12.1974, 3301-3477, YKD.1976/3-346)20