I.GİRİŞ
Öğreti ve uygulamadaki yerleşmiş adıyla destekten yoksun kalma tazminatı, Borçlar Kanununun 45 nci maddesinde düzenlenmiş olup; bir şahıs öldüğünde, ölenin sağlığında destek olduğu veya ileride destek olacağı kimseleri korumayı, desteklerinin ölümünden önceki sosyal ve ekonomik durumlarına uygun hayat sürdürebilmeleri için, ölüm sebebiyle mahrum kaldıkları yardımı , ölüme sebebiyet verenden tazmin edebilmelerini amaçlayan bir tazminat türüdür. Destekten yoksun kalma tazminatının, kapsam ve miktarlarının belirlenmesi oldukça güçtür. Desteğin ölümünden önce kurulmuş olan veya destek yaşasaydı, kurulması muhtemel olan bir bakım ilişkisinin tespit edilmesi, ardından bu bakım ilişkisinin destek yaşasaydı gelecekte göstereceği değişim neticesinde, destekten yoksun kalanın uğradığı zarar miktarının ve ödenecek tazminat miktarının tespit edilmesi, tahminlere ve varsayımlara dayalıdır. Bu nedenle, kanun koyucu tarafından, yalnızca B.K.nun 45 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bir cümle düzenlenmiş olan destekten yoksun kalma tazminatında, hak sahiplerinin zarar miktarlarının ve bu bağlamda tazminat miktarının belirlenmesinde mahkemelere önemli görevler düşmektedir. Bu çalışmada, gerek özel hukuk, gerekse idare hukuka alanında uygulaması olan destekten yoksun kalma tazminatının, hukuki mahiyeti, niteliği, dayanakları ve şartları ile tazminata ilişkin genel hususlar üzerinde durulacaktır.
II.DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATININ TANIMI, NİTELİĞİ VE DAYANAKLARI
A)GENEL OLARAK
Zarar veren bir olay, bir kişinin ölümü sonucunu doğurabilir. Böyle bir durumda, bazı kişiler onun ekonomik desteğinden, mali yardım ve bakımından yoksun kalabilirler. İşte; öldürülenin bu destek ve yardımından yoksun kalanlarının uğradıkları bu zarara, destek kaybından doğan zarar denir.
B.K.nun 45 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Bir adam öldüğü takdirde zarar ve ziyan, tedavi masraflarını ve çalışmaya muktedir olmamaktan mütevellit zararı ihtiva eder” ifadesi, mevcut ve yakın sürede olacak zararları belirlenmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, “ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir" denilerek istisna bir kuruma yer verilmiştir. Günümüze gelen şekliyle bu kavram, “Destekten Yoksun Kalma Tazminatıdır” . Bu tazminat haksız fiilden doğan tazminattan farklıdır. B.K.nun 41 nci maddesinde düzenlenen haksız fiilden doğan tazminatta, giderim hakkı sadece eylemden doğrudan doğruya zarar görene tanındığı halde; destekten yoksun kalma tazminatında ise, desteğini yitiren üçüncü kişi, zararlarının tazminini talep edebilir. Destek kaybından doğan zarar, niteliği itibariyle hem dolaylı bir zarar, hem de maddi bir zarardır. Ancak, dolaylı bir zarar olmasına rağmen, kanun koyucu, destekten yoksun kalanlara, uğradıkları zararın tazmini hususunda özle bir hükümle talep hakkı tanımıştır. Zarar veren olay sonucu, zarar verici olaydan doğrudan doğruya etkilenen kişi öldüğü için, onun zararı değil üçüncü kişilerin zararı söz konusu olmaktadır.
Bu bağlamda, destekten yoksun kalma zararı, ölüm zararının (tam bütünlük zararı) karşılığı demek değildir. Bu zarar aslında bir yansıma zararıdır. Ancak; öyle yansıma zararları vardır ki, kanun koyucu yerinde olarak bunların tazmini için özel kural getirir. Destekten yoksun kalma tazminatı da, yansıma zararının sonucudur.
B)TANIMI
Destekten yoksun kalma tazminatı, doktrinde ve uygulamada şu şekilde tanımlanmakta veya ifade edilmektedir: EREN’e göre; “Öldürülenin destek ve yardımlarından yoksun kalanların uğradıkları bu zarara, destek kaybından doğan zarar denir.”
TUNÇOMAĞ’a göre; “Bir kimsenin öldürülmesiyle, yardımcılarını kaybetmiş bulunan yakınlarına, ölüm sonucu uğradıkları zararlarını tazmin ettirme hakkı tanıyan...” tazminat türüdür".
GÜRBÜZ’e göre; “Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile desteğin yani ölenin yaşaması muhtemel süre içinde ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırmak suretiyle yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödenmesinden ibarettir".
ÖZTÜRKLER’e göre; “Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini kaybeden kimseye diğer bir deyimle ölen kimsenin yakınlarına, ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak bir miktar para ödenmesidir...”
KILIÇOĞLU’na göre bu zarar; “Ölüm nedeniyle ölenin değil, yasanın ifadesiyle, müteveffanın yardımından mahrum kalanların şahsından doğan bir zarardır.”
KARAHASAN’a göre; “Destekten yoksun kalma giderimi, üçüncü kişilere tanınmış bir haktır. Bu hak, ölenden geçen bir hak olmayıp, doğrudan doğruya desteğini yitirenlerin kişiliklerinden doğar. Ölenle ya da mal varlığı ile ilgisi bulunmadığını belirtmek için de istemin bağımsızlığından söz edilir.”
TURAL’a göre; “Destek tazminatı, ölen bir kazalı ile “fiili bir ilişkisi” olan kişilerin, haksız eylemden doğan zararları ağırlıklı tatminleridir."
Yargıtay, destekten yoksun kalma tazminatı çeşitli kararlarından şöyle tanımlamıştır:
“Ölüm nedeni ile Borçlar Yasasının 45 nci maddesine dayanan destekten yoksun kalma tazminatı; yoksun kalanlarla ölenin yaşayabilecekleri muhtemel süre içinde, ölenin çalışıp kazanabileceği süredeki kazancı tutarından davacılara ayırıp ileride yapabileceği yardımının tutarının peşin ve toptan ödetilmesinden ibarettir.”
“Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile desteğin, yani ölenin, yaşamaları muhtemel süre içerisinde, ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırmak suretiyle yapabileceği yardım tutarının, peşin olarak ve toptan ödetilmesinden ibarettir.”
C)NİTELİĞİ
Destekten yoksun kalma tazminatı, Borçlar Kanununun 41 nci maddesinde zarar görene tanınmış giderim hakkının istisnasını teşkil etmekte olup; bu hak, ölenden değil, desteğini yitirenlerin kişiliklerinden doğar. Bu nedenle tazminat talebinin bağımsızlığı üzerinde görüş birliği vardır.
Destekten yoksun kalma tazminatı talebinin bağımsız olması, tazminat alacağının, ölen ile yahut ölenin mal varlığıyla ilgisinin bulunmaması anlamına gelir. Bu tazminatı talep hakkı, ölüm sebebiyle desteğinden yoksun kalanlara, ölenden geçmiş, ölenin kişiliğine bağlı bir hak değildir. Aksine, doğrudan doğruya desteğini kaybedenin kişiliğinden doğan bir haktır ve ölenin mal varlığını girmez. Bu nedenle, ölen, sağ iken, destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkı üzerinde tasarrufta bulunamaz. Ancak, boks, güreş gibi spor karşılaşmalarında beden tamlığının ihlal edilmesi veya ölüm hallerinde, rıza sebebiyle sorumluluğa esas olmayacaktır.
Destekten yoksun kalma tazminatını talep hakkı, mirasçılık sıfatından da bağımsızdır. Destekten yoksun kalan, ölenin mirasçısı olup da, mirası reddetse dahi, ölüme sebep olan şahıstan tazminat talebinde bulunabilir. Çünkü, bu tazminatı talep hakkı, mirasçılık sıfatından doğmaz. Ancak, mirası reddetme sebebi, mal varlığının borca batık olması ise, desteğin bakım gücüne sahip olması şartı gerçekleşmemiş olacağından, destekten yoksun kalan, tazminat talebinde bulunamayacaktır. Keza, mirastan çıkarma veya mirastan yoksunluk hallerinde, ölenin, destekten yoksun kaldığını iddia eden şahsa bakma iradesi bulunmadığından, mirasçının tazminat talebinin reddi gerekecektir.
İcra İflas Kanununun 82 nci maddesi uyarıca, destekten yoksun kalma tazminatının haczi mümkün değil ise de; devri yasaklayan bir kanun hükmü bulunmadığından, destekten yoksun kalma tazminatı alacağının devri mümkündür. Bu bağlamda, Borçlar Kanununun 123 ncü maddesi uyarınca destekten yoksun kalma tazminatının takası mümkün değildir.
D)DAYANAKLARI
1)Haksız Fiiller
Bir kimsenin eylemi nitecisinde, bir başka kişi ölür ise, ölüme sebebiyet veren, ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı, Borçlar Kanununun haksız fiillere uygulanacak hükümleri uyarınca sorumludur. Bu nedenle, destekten yoksun kalma tazminatının düzenlendiği B.K.nun 45/2 nci maddesi, haksız fiillere uygulanacak kanun hükümleri arasında yer almaktadır. Destekten yoksun kalma zararını giderim borcu, doğrudan haksız fiili işleyen kimseye ait olduğu gibi, bizzat haksız fiil işlememiş olmakla birlikte, başka bir kimsenin haksız fiilinden sorumlu olan kişiler için de mevcuttur. Yani, sorumluluğun sebep veya kusur sorumluluğu olmasının önemi yoktur. Sorumluluğu doğuran olay, B.K.nun 41 ncu maddesinde hüküm altına alınan şekilde gerçekleşebileceği gibi, B.K.nun 55 nci maddesinde hüküm altına alınmış olan istihdam edenin sorumluluğu, B.K.nun 56 ncı maddesinde hüküm altına alınmış olan, hayvan tutucusunun sorumluluğu, B.K. nun 58 nci maddesinde hüküm altına alınmış bulunan bina ve yapı eseri malikinin sorumluluğu, Medeni Kanunun 369 ncu maddesinde hüküm altına alınan ev başkanının sorumluluğu ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85 nci maddesinde hüküm altına alınmış olan araç işletenin sorumluluğunda olduğu şekilde de cereyan edebilir.
2) Sözleşme Hükümlerine Aykırı Hareketler
Sözleşme hükümlerine aykırı hareket edildiği iddiası ile destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunulup bulunulamayacağı hususu tartışmalı ise de; T.T.K. nun 806/2 nci maddesi uyarınca ölümle sonuçlanan kazalar, T.T.K. nun 1130/1 nci maddesine göre denizde yapılan yolcu taşıması sırasında ölümle sonuçlanan kazalar, Türk Sivil Havacılık Kanununun 120 nci maddesi uyarınca ölümle sonuçlanan hava kazaları sebebiyle, taşıma sözleşmesinin tarafı olmamalarına rağmen, desteğini kaybeden kişilerin, doğan zararlarının tazminini talep etmelerini mümkündür.
İşvereninin, işçisine göstermek zorunda olduğu gözetme borcuna aykırı hareketi sonucu işçinin ölümü halinde, ölen işçinin desteğinden yoksun kalanlar, B.K.nun 332/2 nci maddesi uyarınca işverenden uğradıkları zararın tazminini talep edebilirler.
3) Vekaletsiz İş Görme
B.K.nun 410 ve devamındaki maddelerde hüküm altına alınmış bulunan vekaletsiz iş görme çerçevesinde, vekaletsiz iş göreninin fiili neticesinde ölenin desteğinden yoksun kalanlar, vekaletsiz iş gören kişiden destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilirler.
III. DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATININ ŞARTLARI
A) DESTEK OLANIN ÖLMESİ
B.K.nun 45 nci maddesinde, “Bir adam öldüğü taktirde...” ifadesi kullanıldığından, destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkının doğabilmesi için, desteğin ölmesi gerekir. Bu tazminatın talep edilebilmesi için ilk şart olan desteğin ölümünün gerçekleşmiş olması şartı, destekten yoksun kalma tazminatını diğer tazminat çeşitlerinden ayıran en temel özelliktir. Bu konuda, desteğin belirleyici niteliği önem taşır. Kimin destek sayılması gerekeceğinin ortaya konulabilmesi için bu kavramın ne anlama geldiğinin ve kimlerin destek sayılabileceğinin belirlenmesi şarttır.
1) Destek Kavramı
B.K.nun 45/2 nci maddesinde, “... müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları...” şeklinden ifade edilen bu terim, İsviçre Borçlar Hukukuna aittir. İsviçre Borçlar Kanununun 45/3 ncü maddesinde “... desteklerini kaybetmişlerse...” ifadesi mevcut olmasına rağmen, tercüme hatası nedeniyle B.K.nun 45/2 nci maddesinde, “...müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları...” ifadesi yer almaktadır.
Destek, başkasının geçimini kısmen veya tamamen, sürekli ve düzenli olarak sağlayan veya ona ileride bakması kuvvetle muhtemel olan kişidir. Bir kimsenin, başkalarının desteği sayılabilmesi için, fiili bakım münasebetinin varlığı yeterlidir. Akrabalık, mirasçılık gibi kanuni ve akdi bir bakma mükellefiyeti aranmaz. Bir başka ifadeyle; kanunen veya sözleşmeden doğan bir ödev bulunmaksızın, bir kimsenin eylemli ve düzenli olarak ötekine yardım etmesi ve bu durumlardan, ileride yardımının sürüp gitmesinin beklenir bulunması sonucunun çıkarılması, ölenin destek sayılması için yeterlidir. Ayrıca, destek sayılabilmek için ölüm anına göre bakma ilişkisinin kurulmuş olması da aranmaz; olayların normal akışına göre, eğer ölüm meydana gelmemiş olsaydı, az çok yakın bir gelecekte bakma ilişkisinin kurulmasının beklenir olması de yeterlidir.
Burada bir kimsenin geçimini bütün olarak yüklenmek şartı da aranmaz. Bunun bir kısmını dahi üzerine alan kimse de destek sayılmaktadır.Aynı şekilde, sadece ölüm zamanına kadar yardımda bulunmuş olan kimse değil, olayların doğal gelişmesine göre yakın veya uzak zaman dilimi içerisinde diğerine bakan kimse de destek sayılarak, destek kavramına oldukça geniş bir anlam verilmiştir.
Yargıtay’da bir karında destek kavramının, hukuki bir ilişkiyi değil fiili bir durumu amaçladığını, hısımlık ilişkine ve nafaka hakkındaki hükümlere dayanmadığını belirterek, kanun gereğince bir kimseye yardım etmek zorunda bulunan kişinin değil, fiilen ve düzenli olarak, onun geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak biçimde yardım eden ve olayların normal akışına göre, eğer ölüm gerçekleşmeseydi, gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimsenin destek sayılacağına hükmetmiştir. Yine bir başka kararında da; mirasçısı olsun veya olmasın, ölenin akrabası olsun veya yabancısı olsun, ölüm sebebiyle ölenin yardımından mahrum kalmış olan herkesin, ölüme sebebiyet verenden B.K.nun 45 nci maddesi uyarınca tazminat isteyebileceğine hükmetmiştir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, destek kavramının dayanağı, hukuksal bir ilişki değil eylemli bir durum olduğundan, hısımlığa ve nafakaya ilişkin kanun hükümlerine dayanmaz. Dolayısıyla, bu bakımından destek kavramı, 4721 sayılı M..K.nun 364’ncü maddesine göre belirlenmez.
Doktrinde ve uygulamada kabul gören destek kavramı dikkate alındığında, iki tür desteğin söz konusu olduğu görülecektir. Bunlardan ilki olan fiili destek, ölüm anında kısmen veya tamamen diğer kimselerin bakımını fiilen üzerine almış olan ve ileride de bu durumu devam ettirilecek olan destektir. Farazi destek ise, ölümü anında ve daha önce davacıların bakımını kısmen veya tamamen karşılamadığı halde ileride üzerine alması muhakkak olan kimse demektir.
2. Destek Çeşitleri
Fiili ve farazi destek olmak üzere iki destek çeşidi vardır.
a) Fiili Destek
Destekten yoksun kalma talebinde buluna kişiye, ölümü anına kadar fiili ve düzenli bir şekilde bakan kimseye fiili destek denir. Bir başka ifadeyle, ölümü anında diğer kimsenin bakımını kısmen veya tamamen fiilen üzerine almış olan ve ileride de bu durumu devam ettirilecek olan desteğe fiili destek denir.
Bakım, fiili ve düzenli olarak kendisine bakılan kişinin yaşama ihtiyaçlarını tamamen veya kısmen sağlamaya, onu zarurete düşmekten korumaya yönelik olmalıdır. Ayrıca, fiili bakım ilişkisinden, destek ölmeseydi, bakımının düzenli olarak devam edeceğinin anlaşılması gerekir. Bakma, eylemli ve düzenli olarak kendisine bakılan kimsenin geçimini kısmen yada tamamen sağlama, onu zaruretten koruma amacına yöneldiğinden; devamlı olarak bakımı amacı taşımayan, değişik nedenlerle yapılan bağışlar, verilen hediyeler destek sayılmayı gerektirmez.
Bakım amacıyla yapılan yardımlar, para şeklinde olabileceği gibi, ayni yardım veya hizmet şeklinde de olabilir. Nitekim Yargıtay’da bir kararında bu hususu vurgulamış ve boş zamanında ev işlerinde yardım, hastalık ve sıkıntılı zamanlarda yardıma koşmanın da maddi desteğin kapsamına girdiğine hükmedilmiştir.
Eşler birbirlerini için, ana ve baba çocukları için, çalışmakta olan çocuklar ana ve babaları için kardeşle birbirleri için ve özellikle kırsal kesimde yüksek oranda rastlanıldığı üzere, resmi nikahı olmaksızın beraber yaşayanlar birbirleri için fiili destek sayıldıklarından, bu hususların kısaca incelenmesinde yarar görülmüştür.
aa) Eş
21.11.2001 tarihinde kabul edilen Medeni Kanunun 185/3 ncü maddesi uyarınca, eşler birbirine yardımcı olmak zorundadırlar. Yeni Medeni Kanununun getirdiği sistemde aile reisliği kavramı bulunmadığı gibi, kocanın tek başına eşine ve çocuklarına bakma yükümlülüğü de yoktur. M.K.nun 186 ncı maddesine göre; “...birliği eşler beraberce yönetirler. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.” Maddenin lafzından da anlaşılacağı üzere, eşlerin birbirlerinin desteği olduklarını ispat etmeleri gerekmez.
Kural olarak, eşlerin birbirlerine bakma yükümlülükleri, boşanma ile son bulur. Ancak, boşanma neticesinde nafaka yükümlülüğü olmasa dahi, eşlerden birinin boşanmadan sonra da diğer eşe bakmaya devam etmesi her zaman mümkündür. Destek, yalnızca başkasına yaşama için gerekli ihtiyaçlar sağlayan ya da bu amaçla para veren kimse değildir. Yemekleri hazırlamak, eve bakmak gibi hizmetlerle çalışmasını başkalarına ayıran kimse de destektir. Dolayısıyla, ölen eşin ev hanımı olması veya çalışan eş olmasının tazminat talebi açısından bir önemi yoktur.
Yargıtay’da bir kararında haksız eylem sonucu karşı ölen kimsenin, karasının hayatta iken yapmakta olduğu yardımdan yoksun kalmış sayılabileceğine, bu yardımın da, ev hizmeti olduğuna hükmetmiştir.
bb) Ana-Baba
Ana ve babanın çocuklara karşı olan bakma ödevi, kanun hükümlerine dayanır. Buna ilişkin düzenlemeler, Medeni Kanunun; 185/2, 327/1, 328 ve 364/1 nci maddelerinde yapılmıştır. Anılan hükümler incelendiğinde, eşlerin, çocuklarına uygun biçimde bakma ödevi altında oldukları görülecektir. Dolayısıyla, anne ve baba çocuklarının fiili desteğidir. Yaşı küçük çocuğun, anne veya babası tarafından bakıldığını ispat etmesi gerekmez. Zira; kural olarak, çocuklar için bakım süresi 18 yaşın tamamlanması ile sınırlıdır. Öğrenim yapma ya da çocuğun sakat olması gibi durumlar da bakım süresi, bu yaştan sonra da devam eder.
Çocuğun evlilik dışı olması, üvey olması veya evlat edinilmiş olması anne ve babanın çocuğun fiili desteği olmaları durumunu ortadan kaldırmaz. Bu durumda, çocuğun tanınması, kişisel bütün sonuçlarıyla babalığa ya da edim babalığına hükmedilmesi ya da eylemli ve düzenli olarak bakıldığının kanıtlanması gerekir.
Çocuğun, destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilmesi için, desteğin ölümü anında doğmuş olması gerekmez. Ölüm anında ana rahminde bulunan çocuk da, sağ ve tam doğmuş olmak şartıyla tazminat isteminde bulunabilir.
cc) Çocuklar
Kural olarak, yetişmiş çocukların, elverişli ekonomik durumunda olsalar dahi, anne ve babalarına bakma yükümlülükleri yoktur. Zira, M.K. nunun 364/1 nci maddesi uyarınca, çocuk, kendisinin ödeme gücünü sahip bulunması ve anan babanın zaruret içinde olması halinde yardım nafakası ödemekle yükümlüdür. Ancak, yetişkin çocuk, ölüm anına kadar anne ve babasının düzenli ve devamlı bakımını yüklenmiş ise, aralarında fiili bakım ilişkisi kurulduğundan, anne ve babasının fiili desteği sayılır.
Bu konudaki esas güçlük, henüz yetişmemiş, eli kazanç tutmamış çocuğun ölümünde belirir. Bu durumda, ana babanın destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilmeleri , yaşamın ve olayların normal akışı içinde, ileride çocuklarının yardımlarına ihtiyaç duymalarına ve çocuğun da bakım gücüne kavuşabileceğinin umulur olmasına bağlıdır. Bu durumda, farazi desteklik söz konusu olur.
dd) Kardeşler
M.K.nun 364 ncü maddesine göre, herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan kardeşlerine nafaka vermekle yükümlü olup; kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Bu düzenleme uyarınca, kural olarak, kardeşlerin birbirine karşı bakım ödevi yoktur. Ancak, bir kardeşin diğer kardeşe eylemli ve düzenli olarak yardım etmesi halinde, bu kardeş diğerinin desteği sayılır. Bu halde, davacı kardeşin refah halinde bulunması şartı aranmaz. Kardeşler arasında fiili bakım ilişkisi olduğundan, hayatta kalan kardeş destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilir.
Ölen kardeşin, küçük olması ya da başka bir yerde yaşaması gibi nedenlerle ölümünden önce yardımının bulunmaması durumunda ise, sağ kalan kardeşin, ihtiyaç içinde bulunduğunu ya da ileride ihtiyaca düşeceğini ve ölenin bolluk içinde yaşadığını, hiç değilse ileride bolluğa erişmesinin beklenir olduğunu ispatlaması gerekir.
ee) Medeni Nikah Olmaksızın Birlikte Yaşayanlar
Medeni nikah bulunmaksızın, karı koca hayatı yaşayanlar arasında kurulmuş olan hayat birliği, ölüm gerçekleşmemiş olsaydı gelecekte de bu şekilde devam edeceğine dair ciddiyet ve süreklilik taşıyorsa, taraflar arasında bir fiili bakım ilişkisinin varlığından söz edilebilecektir.
ff) Nişanlılar
Nişanlılık, evlenmenin gerçekleşeceği hakkında kuvvetli bir karine teşkil ettiğinden, fiili bir bakım ilişkisi yok ise de; ölen nişanlının, ölüm vuku bulmasa da idi, olayların olağan akışına göre davacı nişanlıya bakmasının kuvvetle muhtemel olduğunun ispatı halinde, nişanlıların birbirlerinin farazi desteği olduğundan söz edilebilecektir.
b) Farazi Destek
Farazi destek, ölmeseydi, olayların olağan akışına göre, destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunan kişiye bakması kuvvetle muhtemel olan kişiye denir. Bir başka ifadeyle; ölüm meydana gelmeden önce veya ölüm, anında .bir kimsenin bakımını kısmen veya tamamen karşılamadığı halde, ileride üzerine almasına kesin gözüyle bakılan kişiye farazi destek denir . Özellikle, küçük çocuklar anne ve babaları için, nişanlılarda birbirleri için farazi destek sayılırlar.
B) DESTEĞİN BAKIM GÜCÜNE SAHİP OLMASI
Destekten yoksun kalma tazminatında, eylemli düzenli olarak yardım etme önem taşır. Desteğin yardımı ise bakma olarak belirir. Bakma, ihtiyaç içinde olan bir kimseye eylemli ve düzenli yardım etme olarak tanımlanır. Destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunulabilmesi için, desteğin bakım gücüne sahip olması gerektiğinden, şu anda veya ileride bakım gücü olmayan kişinin destek olduğundan söz etmek mümkün değildir. Ancak, buradaki bakma gücü, bakım mükellefiyeti değildir. Bakım mükellefiyeti olmayan bir kişi de destek olabilir.
Bakma, yardım görenin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde olabileceği gibi kısmen de olsa yeterlidir. Burada önemli olan nokta, ölüm meydana gelmeseydi, yaşamın normal akışı içinde desteğin yardımının ileride de beklenir olması halidir. Bakmanın belli bir ölçüsü veya şekli söz konusu değildir. Kısmen veya tamamen bir kimsenin gereksinimi karşılamak şeklinde olabileceği gibi, para, erzak veya elbise, öğrenim olanağı sağlamak, iş temin etmek, iş yerinin kira bedelini karşılamak gibi şekillerde de olabilir. Hizmet olarak yardımda bulunuyor olmak da destek sayılmak için yeterlidir. Zira, yapılan hizmetlerle başkalarına bu hizmetler karşılığında para ödenmesi önlenir. Bu nedenle, evli kadın, yaptığı ev hizmetleri nedeniyle kocasının ve çocuklarının desteği sayılır.
Bakma, sürekli ve düzenli olmalıdır. Bu niteliği taşımayan ara sıra yapılan yardımlar, bağışlar ile verilen hediye veya paralar destek sayılmayı gerektirmez. Düzenlilik ve devamlılık, özellikle, ölenin kanuni bakım yükümlüğü altında bulunmadığı kişiler için önem taşır. Çünkü, bu iki unsurdan birinin eksik olması halinde, yardımının ölümünden sonra devam edip etmeyeceği kestirilemez.
Düzensiz ve devamlılık arz etmeyen bakım yardımından faydalananlar, destek sözcüğünün taşıdığı, kendisine ve yardımlarına güvenilecek kişi anlamı ile bağdaşmayacak şekilde, yardımları yapan tarafından gelecekte de yardım yapılmaya devam edileceği hususunda güven duygusuna sahip olamazlar. Bu nedenle, ara sıra ve düzensiz yapılan bakım yardımları sebebiyle, destekten yoksun kalma tazminatı istenemez. Dolayısıyla, bakma, devamlılık arz etmelidir ve ölüm anında devam eden bir yardımın, ileride de devam edeceği hususunda kuvvetli bir olasılık olması gerekir.
Bakım gücü ise, desteğin, bakım yardımını sağlayabilecek maddi imkanlara sahip olmasını ifade eder. Buradaki bakım gücü, mükellefiyet anlamına gelmez . Destek kavramı, anlamı itibariyle bakım gücünü de içerir. Ancak yardım gücü ve olanağının başka kaynaklardan sağlanmasının, bir başka ifadeyle bu yardımın başka bir kişiye dayanmasının bir önemi yoktur. Örneğin, kadının, kocasından aldığı haçlık ile ana babasına yardımı destek niteliğindedir. Fakat bu konudaki önemli nokta, bakım gücünü gayri ahlaki kaynaklara dayanmamasıdır. Bu olmadığı sürece, desteğin, kendisinin çalışarak veya başkasından aldığı para ile yardım etmesi önemli değildir.
Destekten yoksun kalma tazminatı istemiyle açılan davalarda, ölenin, hayatta iken kendisine devamlı ve düzenli olarak baktığını ve bakım gücünü ispat yükümlülüğü davacıya aittir. Ölen, davacıya karşı kanunen nafaka yükümlülüğü altında ise, bakma mükellefiyetinin ispatı kolaydır. Ancak, ölen ile davacı arasında, ölüm anına kadar fiili bakım ilişkisini kurulmamış ise, bir başka ifadeyle farazi desteklik söz konusuysa, davacının, ölüm olamasaydı, ölenin bakım gücüne sahip olacağını ve aralarında fiili bakım ilişkisinin kurulacağını ispatlaması gerekir. Yargıtay’da kararlarında, bakım gücü araştırıldıktan sonra tazminat miktarının belirlenmesi gerektiğine hükmetmiştir.
C) DAVACININ BAKIM İHTİYACI İÇİNDE BULUNMASI
Destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkının doğumunun diğer bir şartı da, davacının yani destekten yoksun kalanın bakım ihtiyacı içerisinde olmasıdır. Desteğin yardımı olmaksızın sosyal seviyesine uygun şekilde geçimini sağlayamayacak kişi, bakım ihtiyacı içinde sayılır. Destekten yokun kalma tazminatı için, yardım gören kimsenin, devamlı ve gerçek bir ihtiyacı içinde bulunması gerekir. Eğer, bu kişi ölen desteğin devamlı ve düzenli bakım yardımlarına ihtiyaç duymuyor ise, destekten yoksunluk zararından söz edilemez.
Destekten yoksun kaldığını iddia eden kişinin bakım ihtiyacı içerisinde olması, sefalete düşmesini değil, sosyal durumuna uygun bir hayat sürebilme imkanından yoksun kalmasını ifade eder. Eğer, ölenin eylemli olarak baktığı kişi, ölüm yüzünden. bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa; ihtiyaç bulunmak koşulu gerçekleşmiş sayılır. Bura önemli olan, davacının ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir . Bakım ihtiyacının tespitinde, destekten yoksun kalanın içerisinde bulunduğu hayat standardı ölçü olarak alınır. Burada amaç, desteğin ölümü ile neticelenen eyleminin mali sonuçlarından destekten yoksun kalanı korumaktır. Yargıtay da, bakım ihtiyacının, davacının zaruret ve sefalete düşmesini değil, sosyal seviyesine uygun olan hayat tarzını devam ettirmek için gerekli imkanlardan yoksun kalmasını ifade ettiğine hükmetmiştir.
Destekten yoksun kaldığı iddiasıyla tazminat isteminde bulunan kişinin, zaruret haline düşmesi yerine, sosyal seviyesine uygun bir hayat sürememesi hususunun bakım ihtiyacının tespitinde esas alınması gerekirse de; desteğin ölümüne kadar süren lüks, israflı bir yaşantının devam ettirilmemesi, destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkına gerekçe olamaz. Çünkü, aşırı harcamalar, normal yaşama ihtiyaçlarının dışında kalır. Öte yandan, zarar gören, mesleğinden veya mal varlığından elde ettiği gelir ile desteğin ölümünden sonra, sosyal seviyesine uygun bir yaşam sürdürüyorsa, yine zarar görenin bakım ihtiyacı içinde olduğundan söz edilemez. Yargıtay’da bir kararında bu hususu şöyle ifade etmiştir: “ ... Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğin ölümünden önce destekten yoksun kalanın sosyal ve ekonomik durumunun, desteğin ölmesinden sonra da aynı düzeyde kalmasını sağlamaktır. Davacılardan, babanın, desteğin ölümünden sonra da ekonomik durumunda bir değişiklik olmadığı ve özellikle bakım ihtiyacı içine düşmediği anlaşılmakla, bakım ihtiyacı içinde olma koşulu gerçekleşmemiştir...” Ancak ölüm anına kadar yardıma muhtaç olduğu halde, ölümden sonra destekten yoksun kalana miras geliri düşmesi veya başka bir yerden yüklü miras kalması halinde, bu durumun, destekten yoksun kalanı ihtiyaçtan kurtardığı oranda artık destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunulmamalıdır. Fiili bakım ilişkisinin mevcudiyeti halinde, bakım ihtiyacı, ölen desteğin ölüm anına kadar destekten yoksun kalana yaptığı ayni ve nakdi yardım tutarına göre takdir edilir.
D) BİR ZARARIN DOĞMASI
B.K.nun 45/2 nci maddesinde; “...Müteveffanın yardımından mahrum kalanlar...” denmek suretiyle, destekten yoksun kalma tazminatının zarar unsuru ifade edilmiştir. Maddede sözü geçen “zarar” kavram tanımlanmamış ise de; zarar, desteğini yitirenin zararlandırıcı olaydan önceki sosyal ve ekonomik yaşayış düzeyini, olaydan sonraki dönemde de destek olmasa bile, aynı derecede tutabilmek için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir şeklinde tanımlanabilir.
Zarar ile bakım ihtiyacı arasında da sıkı bir bağlantı vardır. Zira, destekten yoksun kalanın bakım ihtiyacı yoksa, bir zararın mevcudiyetinden de söz edilemez. Maddi zarar, bir kimsenin, iradesi dışında malvarlığında meydana gelen azalmadır. Malvarlığının, zarara sebebiyet veren olayın meydana gelmesinden önceki ve sonraki durumu arasındaki fark, maddi zararı meydana getirir. Bir kimsenin ölümü sonucu, ölenin desteğinden yoksun kalanların uğradıkları zarar da maddi zarar olarak kabul edilir.
Öğreti ve uygulamadaki yerleşmiş adıyla destekten yoksun kalma tazminatı, Borçlar Kanununun 45 nci maddesinde düzenlenmiş olup; bir şahıs öldüğünde, ölenin sağlığında destek olduğu veya ileride destek olacağı kimseleri korumayı, desteklerinin ölümünden önceki sosyal ve ekonomik durumlarına uygun hayat sürdürebilmeleri için, ölüm sebebiyle mahrum kaldıkları yardımı , ölüme sebebiyet verenden tazmin edebilmelerini amaçlayan bir tazminat türüdür. Destekten yoksun kalma tazminatının, kapsam ve miktarlarının belirlenmesi oldukça güçtür. Desteğin ölümünden önce kurulmuş olan veya destek yaşasaydı, kurulması muhtemel olan bir bakım ilişkisinin tespit edilmesi, ardından bu bakım ilişkisinin destek yaşasaydı gelecekte göstereceği değişim neticesinde, destekten yoksun kalanın uğradığı zarar miktarının ve ödenecek tazminat miktarının tespit edilmesi, tahminlere ve varsayımlara dayalıdır. Bu nedenle, kanun koyucu tarafından, yalnızca B.K.nun 45 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bir cümle düzenlenmiş olan destekten yoksun kalma tazminatında, hak sahiplerinin zarar miktarlarının ve bu bağlamda tazminat miktarının belirlenmesinde mahkemelere önemli görevler düşmektedir. Bu çalışmada, gerek özel hukuk, gerekse idare hukuka alanında uygulaması olan destekten yoksun kalma tazminatının, hukuki mahiyeti, niteliği, dayanakları ve şartları ile tazminata ilişkin genel hususlar üzerinde durulacaktır.
II.DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATININ TANIMI, NİTELİĞİ VE DAYANAKLARI
A)GENEL OLARAK
Zarar veren bir olay, bir kişinin ölümü sonucunu doğurabilir. Böyle bir durumda, bazı kişiler onun ekonomik desteğinden, mali yardım ve bakımından yoksun kalabilirler. İşte; öldürülenin bu destek ve yardımından yoksun kalanlarının uğradıkları bu zarara, destek kaybından doğan zarar denir.
B.K.nun 45 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Bir adam öldüğü takdirde zarar ve ziyan, tedavi masraflarını ve çalışmaya muktedir olmamaktan mütevellit zararı ihtiva eder” ifadesi, mevcut ve yakın sürede olacak zararları belirlenmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, “ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir" denilerek istisna bir kuruma yer verilmiştir. Günümüze gelen şekliyle bu kavram, “Destekten Yoksun Kalma Tazminatıdır” . Bu tazminat haksız fiilden doğan tazminattan farklıdır. B.K.nun 41 nci maddesinde düzenlenen haksız fiilden doğan tazminatta, giderim hakkı sadece eylemden doğrudan doğruya zarar görene tanındığı halde; destekten yoksun kalma tazminatında ise, desteğini yitiren üçüncü kişi, zararlarının tazminini talep edebilir. Destek kaybından doğan zarar, niteliği itibariyle hem dolaylı bir zarar, hem de maddi bir zarardır. Ancak, dolaylı bir zarar olmasına rağmen, kanun koyucu, destekten yoksun kalanlara, uğradıkları zararın tazmini hususunda özle bir hükümle talep hakkı tanımıştır. Zarar veren olay sonucu, zarar verici olaydan doğrudan doğruya etkilenen kişi öldüğü için, onun zararı değil üçüncü kişilerin zararı söz konusu olmaktadır.
Bu bağlamda, destekten yoksun kalma zararı, ölüm zararının (tam bütünlük zararı) karşılığı demek değildir. Bu zarar aslında bir yansıma zararıdır. Ancak; öyle yansıma zararları vardır ki, kanun koyucu yerinde olarak bunların tazmini için özel kural getirir. Destekten yoksun kalma tazminatı da, yansıma zararının sonucudur.
B)TANIMI
Destekten yoksun kalma tazminatı, doktrinde ve uygulamada şu şekilde tanımlanmakta veya ifade edilmektedir: EREN’e göre; “Öldürülenin destek ve yardımlarından yoksun kalanların uğradıkları bu zarara, destek kaybından doğan zarar denir.”
TUNÇOMAĞ’a göre; “Bir kimsenin öldürülmesiyle, yardımcılarını kaybetmiş bulunan yakınlarına, ölüm sonucu uğradıkları zararlarını tazmin ettirme hakkı tanıyan...” tazminat türüdür".
GÜRBÜZ’e göre; “Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile desteğin yani ölenin yaşaması muhtemel süre içinde ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırmak suretiyle yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödenmesinden ibarettir".
ÖZTÜRKLER’e göre; “Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini kaybeden kimseye diğer bir deyimle ölen kimsenin yakınlarına, ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak bir miktar para ödenmesidir...”
KILIÇOĞLU’na göre bu zarar; “Ölüm nedeniyle ölenin değil, yasanın ifadesiyle, müteveffanın yardımından mahrum kalanların şahsından doğan bir zarardır.”
KARAHASAN’a göre; “Destekten yoksun kalma giderimi, üçüncü kişilere tanınmış bir haktır. Bu hak, ölenden geçen bir hak olmayıp, doğrudan doğruya desteğini yitirenlerin kişiliklerinden doğar. Ölenle ya da mal varlığı ile ilgisi bulunmadığını belirtmek için de istemin bağımsızlığından söz edilir.”
TURAL’a göre; “Destek tazminatı, ölen bir kazalı ile “fiili bir ilişkisi” olan kişilerin, haksız eylemden doğan zararları ağırlıklı tatminleridir."
Yargıtay, destekten yoksun kalma tazminatı çeşitli kararlarından şöyle tanımlamıştır:
“Ölüm nedeni ile Borçlar Yasasının 45 nci maddesine dayanan destekten yoksun kalma tazminatı; yoksun kalanlarla ölenin yaşayabilecekleri muhtemel süre içinde, ölenin çalışıp kazanabileceği süredeki kazancı tutarından davacılara ayırıp ileride yapabileceği yardımının tutarının peşin ve toptan ödetilmesinden ibarettir.”
“Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile desteğin, yani ölenin, yaşamaları muhtemel süre içerisinde, ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırmak suretiyle yapabileceği yardım tutarının, peşin olarak ve toptan ödetilmesinden ibarettir.”
C)NİTELİĞİ
Destekten yoksun kalma tazminatı, Borçlar Kanununun 41 nci maddesinde zarar görene tanınmış giderim hakkının istisnasını teşkil etmekte olup; bu hak, ölenden değil, desteğini yitirenlerin kişiliklerinden doğar. Bu nedenle tazminat talebinin bağımsızlığı üzerinde görüş birliği vardır.
Destekten yoksun kalma tazminatı talebinin bağımsız olması, tazminat alacağının, ölen ile yahut ölenin mal varlığıyla ilgisinin bulunmaması anlamına gelir. Bu tazminatı talep hakkı, ölüm sebebiyle desteğinden yoksun kalanlara, ölenden geçmiş, ölenin kişiliğine bağlı bir hak değildir. Aksine, doğrudan doğruya desteğini kaybedenin kişiliğinden doğan bir haktır ve ölenin mal varlığını girmez. Bu nedenle, ölen, sağ iken, destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkı üzerinde tasarrufta bulunamaz. Ancak, boks, güreş gibi spor karşılaşmalarında beden tamlığının ihlal edilmesi veya ölüm hallerinde, rıza sebebiyle sorumluluğa esas olmayacaktır.
Destekten yoksun kalma tazminatını talep hakkı, mirasçılık sıfatından da bağımsızdır. Destekten yoksun kalan, ölenin mirasçısı olup da, mirası reddetse dahi, ölüme sebep olan şahıstan tazminat talebinde bulunabilir. Çünkü, bu tazminatı talep hakkı, mirasçılık sıfatından doğmaz. Ancak, mirası reddetme sebebi, mal varlığının borca batık olması ise, desteğin bakım gücüne sahip olması şartı gerçekleşmemiş olacağından, destekten yoksun kalan, tazminat talebinde bulunamayacaktır. Keza, mirastan çıkarma veya mirastan yoksunluk hallerinde, ölenin, destekten yoksun kaldığını iddia eden şahsa bakma iradesi bulunmadığından, mirasçının tazminat talebinin reddi gerekecektir.
İcra İflas Kanununun 82 nci maddesi uyarıca, destekten yoksun kalma tazminatının haczi mümkün değil ise de; devri yasaklayan bir kanun hükmü bulunmadığından, destekten yoksun kalma tazminatı alacağının devri mümkündür. Bu bağlamda, Borçlar Kanununun 123 ncü maddesi uyarınca destekten yoksun kalma tazminatının takası mümkün değildir.
D)DAYANAKLARI
1)Haksız Fiiller
Bir kimsenin eylemi nitecisinde, bir başka kişi ölür ise, ölüme sebebiyet veren, ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı, Borçlar Kanununun haksız fiillere uygulanacak hükümleri uyarınca sorumludur. Bu nedenle, destekten yoksun kalma tazminatının düzenlendiği B.K.nun 45/2 nci maddesi, haksız fiillere uygulanacak kanun hükümleri arasında yer almaktadır. Destekten yoksun kalma zararını giderim borcu, doğrudan haksız fiili işleyen kimseye ait olduğu gibi, bizzat haksız fiil işlememiş olmakla birlikte, başka bir kimsenin haksız fiilinden sorumlu olan kişiler için de mevcuttur. Yani, sorumluluğun sebep veya kusur sorumluluğu olmasının önemi yoktur. Sorumluluğu doğuran olay, B.K.nun 41 ncu maddesinde hüküm altına alınan şekilde gerçekleşebileceği gibi, B.K.nun 55 nci maddesinde hüküm altına alınmış olan istihdam edenin sorumluluğu, B.K.nun 56 ncı maddesinde hüküm altına alınmış olan, hayvan tutucusunun sorumluluğu, B.K. nun 58 nci maddesinde hüküm altına alınmış bulunan bina ve yapı eseri malikinin sorumluluğu, Medeni Kanunun 369 ncu maddesinde hüküm altına alınan ev başkanının sorumluluğu ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85 nci maddesinde hüküm altına alınmış olan araç işletenin sorumluluğunda olduğu şekilde de cereyan edebilir.
2) Sözleşme Hükümlerine Aykırı Hareketler
Sözleşme hükümlerine aykırı hareket edildiği iddiası ile destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunulup bulunulamayacağı hususu tartışmalı ise de; T.T.K. nun 806/2 nci maddesi uyarınca ölümle sonuçlanan kazalar, T.T.K. nun 1130/1 nci maddesine göre denizde yapılan yolcu taşıması sırasında ölümle sonuçlanan kazalar, Türk Sivil Havacılık Kanununun 120 nci maddesi uyarınca ölümle sonuçlanan hava kazaları sebebiyle, taşıma sözleşmesinin tarafı olmamalarına rağmen, desteğini kaybeden kişilerin, doğan zararlarının tazminini talep etmelerini mümkündür.
İşvereninin, işçisine göstermek zorunda olduğu gözetme borcuna aykırı hareketi sonucu işçinin ölümü halinde, ölen işçinin desteğinden yoksun kalanlar, B.K.nun 332/2 nci maddesi uyarınca işverenden uğradıkları zararın tazminini talep edebilirler.
3) Vekaletsiz İş Görme
B.K.nun 410 ve devamındaki maddelerde hüküm altına alınmış bulunan vekaletsiz iş görme çerçevesinde, vekaletsiz iş göreninin fiili neticesinde ölenin desteğinden yoksun kalanlar, vekaletsiz iş gören kişiden destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilirler.
III. DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATININ ŞARTLARI
A) DESTEK OLANIN ÖLMESİ
B.K.nun 45 nci maddesinde, “Bir adam öldüğü taktirde...” ifadesi kullanıldığından, destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkının doğabilmesi için, desteğin ölmesi gerekir. Bu tazminatın talep edilebilmesi için ilk şart olan desteğin ölümünün gerçekleşmiş olması şartı, destekten yoksun kalma tazminatını diğer tazminat çeşitlerinden ayıran en temel özelliktir. Bu konuda, desteğin belirleyici niteliği önem taşır. Kimin destek sayılması gerekeceğinin ortaya konulabilmesi için bu kavramın ne anlama geldiğinin ve kimlerin destek sayılabileceğinin belirlenmesi şarttır.
1) Destek Kavramı
B.K.nun 45/2 nci maddesinde, “... müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları...” şeklinden ifade edilen bu terim, İsviçre Borçlar Hukukuna aittir. İsviçre Borçlar Kanununun 45/3 ncü maddesinde “... desteklerini kaybetmişlerse...” ifadesi mevcut olmasına rağmen, tercüme hatası nedeniyle B.K.nun 45/2 nci maddesinde, “...müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları...” ifadesi yer almaktadır.
Destek, başkasının geçimini kısmen veya tamamen, sürekli ve düzenli olarak sağlayan veya ona ileride bakması kuvvetle muhtemel olan kişidir. Bir kimsenin, başkalarının desteği sayılabilmesi için, fiili bakım münasebetinin varlığı yeterlidir. Akrabalık, mirasçılık gibi kanuni ve akdi bir bakma mükellefiyeti aranmaz. Bir başka ifadeyle; kanunen veya sözleşmeden doğan bir ödev bulunmaksızın, bir kimsenin eylemli ve düzenli olarak ötekine yardım etmesi ve bu durumlardan, ileride yardımının sürüp gitmesinin beklenir bulunması sonucunun çıkarılması, ölenin destek sayılması için yeterlidir. Ayrıca, destek sayılabilmek için ölüm anına göre bakma ilişkisinin kurulmuş olması da aranmaz; olayların normal akışına göre, eğer ölüm meydana gelmemiş olsaydı, az çok yakın bir gelecekte bakma ilişkisinin kurulmasının beklenir olması de yeterlidir.
Burada bir kimsenin geçimini bütün olarak yüklenmek şartı da aranmaz. Bunun bir kısmını dahi üzerine alan kimse de destek sayılmaktadır.Aynı şekilde, sadece ölüm zamanına kadar yardımda bulunmuş olan kimse değil, olayların doğal gelişmesine göre yakın veya uzak zaman dilimi içerisinde diğerine bakan kimse de destek sayılarak, destek kavramına oldukça geniş bir anlam verilmiştir.
Yargıtay’da bir karında destek kavramının, hukuki bir ilişkiyi değil fiili bir durumu amaçladığını, hısımlık ilişkine ve nafaka hakkındaki hükümlere dayanmadığını belirterek, kanun gereğince bir kimseye yardım etmek zorunda bulunan kişinin değil, fiilen ve düzenli olarak, onun geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak biçimde yardım eden ve olayların normal akışına göre, eğer ölüm gerçekleşmeseydi, gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimsenin destek sayılacağına hükmetmiştir. Yine bir başka kararında da; mirasçısı olsun veya olmasın, ölenin akrabası olsun veya yabancısı olsun, ölüm sebebiyle ölenin yardımından mahrum kalmış olan herkesin, ölüme sebebiyet verenden B.K.nun 45 nci maddesi uyarınca tazminat isteyebileceğine hükmetmiştir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, destek kavramının dayanağı, hukuksal bir ilişki değil eylemli bir durum olduğundan, hısımlığa ve nafakaya ilişkin kanun hükümlerine dayanmaz. Dolayısıyla, bu bakımından destek kavramı, 4721 sayılı M..K.nun 364’ncü maddesine göre belirlenmez.
Doktrinde ve uygulamada kabul gören destek kavramı dikkate alındığında, iki tür desteğin söz konusu olduğu görülecektir. Bunlardan ilki olan fiili destek, ölüm anında kısmen veya tamamen diğer kimselerin bakımını fiilen üzerine almış olan ve ileride de bu durumu devam ettirilecek olan destektir. Farazi destek ise, ölümü anında ve daha önce davacıların bakımını kısmen veya tamamen karşılamadığı halde ileride üzerine alması muhakkak olan kimse demektir.
2. Destek Çeşitleri
Fiili ve farazi destek olmak üzere iki destek çeşidi vardır.
a) Fiili Destek
Destekten yoksun kalma talebinde buluna kişiye, ölümü anına kadar fiili ve düzenli bir şekilde bakan kimseye fiili destek denir. Bir başka ifadeyle, ölümü anında diğer kimsenin bakımını kısmen veya tamamen fiilen üzerine almış olan ve ileride de bu durumu devam ettirilecek olan desteğe fiili destek denir.
Bakım, fiili ve düzenli olarak kendisine bakılan kişinin yaşama ihtiyaçlarını tamamen veya kısmen sağlamaya, onu zarurete düşmekten korumaya yönelik olmalıdır. Ayrıca, fiili bakım ilişkisinden, destek ölmeseydi, bakımının düzenli olarak devam edeceğinin anlaşılması gerekir. Bakma, eylemli ve düzenli olarak kendisine bakılan kimsenin geçimini kısmen yada tamamen sağlama, onu zaruretten koruma amacına yöneldiğinden; devamlı olarak bakımı amacı taşımayan, değişik nedenlerle yapılan bağışlar, verilen hediyeler destek sayılmayı gerektirmez.
Bakım amacıyla yapılan yardımlar, para şeklinde olabileceği gibi, ayni yardım veya hizmet şeklinde de olabilir. Nitekim Yargıtay’da bir kararında bu hususu vurgulamış ve boş zamanında ev işlerinde yardım, hastalık ve sıkıntılı zamanlarda yardıma koşmanın da maddi desteğin kapsamına girdiğine hükmedilmiştir.
Eşler birbirlerini için, ana ve baba çocukları için, çalışmakta olan çocuklar ana ve babaları için kardeşle birbirleri için ve özellikle kırsal kesimde yüksek oranda rastlanıldığı üzere, resmi nikahı olmaksızın beraber yaşayanlar birbirleri için fiili destek sayıldıklarından, bu hususların kısaca incelenmesinde yarar görülmüştür.
aa) Eş
21.11.2001 tarihinde kabul edilen Medeni Kanunun 185/3 ncü maddesi uyarınca, eşler birbirine yardımcı olmak zorundadırlar. Yeni Medeni Kanununun getirdiği sistemde aile reisliği kavramı bulunmadığı gibi, kocanın tek başına eşine ve çocuklarına bakma yükümlülüğü de yoktur. M.K.nun 186 ncı maddesine göre; “...birliği eşler beraberce yönetirler. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.” Maddenin lafzından da anlaşılacağı üzere, eşlerin birbirlerinin desteği olduklarını ispat etmeleri gerekmez.
Kural olarak, eşlerin birbirlerine bakma yükümlülükleri, boşanma ile son bulur. Ancak, boşanma neticesinde nafaka yükümlülüğü olmasa dahi, eşlerden birinin boşanmadan sonra da diğer eşe bakmaya devam etmesi her zaman mümkündür. Destek, yalnızca başkasına yaşama için gerekli ihtiyaçlar sağlayan ya da bu amaçla para veren kimse değildir. Yemekleri hazırlamak, eve bakmak gibi hizmetlerle çalışmasını başkalarına ayıran kimse de destektir. Dolayısıyla, ölen eşin ev hanımı olması veya çalışan eş olmasının tazminat talebi açısından bir önemi yoktur.
Yargıtay’da bir kararında haksız eylem sonucu karşı ölen kimsenin, karasının hayatta iken yapmakta olduğu yardımdan yoksun kalmış sayılabileceğine, bu yardımın da, ev hizmeti olduğuna hükmetmiştir.
bb) Ana-Baba
Ana ve babanın çocuklara karşı olan bakma ödevi, kanun hükümlerine dayanır. Buna ilişkin düzenlemeler, Medeni Kanunun; 185/2, 327/1, 328 ve 364/1 nci maddelerinde yapılmıştır. Anılan hükümler incelendiğinde, eşlerin, çocuklarına uygun biçimde bakma ödevi altında oldukları görülecektir. Dolayısıyla, anne ve baba çocuklarının fiili desteğidir. Yaşı küçük çocuğun, anne veya babası tarafından bakıldığını ispat etmesi gerekmez. Zira; kural olarak, çocuklar için bakım süresi 18 yaşın tamamlanması ile sınırlıdır. Öğrenim yapma ya da çocuğun sakat olması gibi durumlar da bakım süresi, bu yaştan sonra da devam eder.
Çocuğun evlilik dışı olması, üvey olması veya evlat edinilmiş olması anne ve babanın çocuğun fiili desteği olmaları durumunu ortadan kaldırmaz. Bu durumda, çocuğun tanınması, kişisel bütün sonuçlarıyla babalığa ya da edim babalığına hükmedilmesi ya da eylemli ve düzenli olarak bakıldığının kanıtlanması gerekir.
Çocuğun, destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilmesi için, desteğin ölümü anında doğmuş olması gerekmez. Ölüm anında ana rahminde bulunan çocuk da, sağ ve tam doğmuş olmak şartıyla tazminat isteminde bulunabilir.
cc) Çocuklar
Kural olarak, yetişmiş çocukların, elverişli ekonomik durumunda olsalar dahi, anne ve babalarına bakma yükümlülükleri yoktur. Zira, M.K. nunun 364/1 nci maddesi uyarınca, çocuk, kendisinin ödeme gücünü sahip bulunması ve anan babanın zaruret içinde olması halinde yardım nafakası ödemekle yükümlüdür. Ancak, yetişkin çocuk, ölüm anına kadar anne ve babasının düzenli ve devamlı bakımını yüklenmiş ise, aralarında fiili bakım ilişkisi kurulduğundan, anne ve babasının fiili desteği sayılır.
Bu konudaki esas güçlük, henüz yetişmemiş, eli kazanç tutmamış çocuğun ölümünde belirir. Bu durumda, ana babanın destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilmeleri , yaşamın ve olayların normal akışı içinde, ileride çocuklarının yardımlarına ihtiyaç duymalarına ve çocuğun da bakım gücüne kavuşabileceğinin umulur olmasına bağlıdır. Bu durumda, farazi desteklik söz konusu olur.
dd) Kardeşler
M.K.nun 364 ncü maddesine göre, herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan kardeşlerine nafaka vermekle yükümlü olup; kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Bu düzenleme uyarınca, kural olarak, kardeşlerin birbirine karşı bakım ödevi yoktur. Ancak, bir kardeşin diğer kardeşe eylemli ve düzenli olarak yardım etmesi halinde, bu kardeş diğerinin desteği sayılır. Bu halde, davacı kardeşin refah halinde bulunması şartı aranmaz. Kardeşler arasında fiili bakım ilişkisi olduğundan, hayatta kalan kardeş destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilir.
Ölen kardeşin, küçük olması ya da başka bir yerde yaşaması gibi nedenlerle ölümünden önce yardımının bulunmaması durumunda ise, sağ kalan kardeşin, ihtiyaç içinde bulunduğunu ya da ileride ihtiyaca düşeceğini ve ölenin bolluk içinde yaşadığını, hiç değilse ileride bolluğa erişmesinin beklenir olduğunu ispatlaması gerekir.
ee) Medeni Nikah Olmaksızın Birlikte Yaşayanlar
Medeni nikah bulunmaksızın, karı koca hayatı yaşayanlar arasında kurulmuş olan hayat birliği, ölüm gerçekleşmemiş olsaydı gelecekte de bu şekilde devam edeceğine dair ciddiyet ve süreklilik taşıyorsa, taraflar arasında bir fiili bakım ilişkisinin varlığından söz edilebilecektir.
ff) Nişanlılar
Nişanlılık, evlenmenin gerçekleşeceği hakkında kuvvetli bir karine teşkil ettiğinden, fiili bir bakım ilişkisi yok ise de; ölen nişanlının, ölüm vuku bulmasa da idi, olayların olağan akışına göre davacı nişanlıya bakmasının kuvvetle muhtemel olduğunun ispatı halinde, nişanlıların birbirlerinin farazi desteği olduğundan söz edilebilecektir.
b) Farazi Destek
Farazi destek, ölmeseydi, olayların olağan akışına göre, destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunan kişiye bakması kuvvetle muhtemel olan kişiye denir. Bir başka ifadeyle; ölüm meydana gelmeden önce veya ölüm, anında .bir kimsenin bakımını kısmen veya tamamen karşılamadığı halde, ileride üzerine almasına kesin gözüyle bakılan kişiye farazi destek denir . Özellikle, küçük çocuklar anne ve babaları için, nişanlılarda birbirleri için farazi destek sayılırlar.
B) DESTEĞİN BAKIM GÜCÜNE SAHİP OLMASI
Destekten yoksun kalma tazminatında, eylemli düzenli olarak yardım etme önem taşır. Desteğin yardımı ise bakma olarak belirir. Bakma, ihtiyaç içinde olan bir kimseye eylemli ve düzenli yardım etme olarak tanımlanır. Destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunulabilmesi için, desteğin bakım gücüne sahip olması gerektiğinden, şu anda veya ileride bakım gücü olmayan kişinin destek olduğundan söz etmek mümkün değildir. Ancak, buradaki bakma gücü, bakım mükellefiyeti değildir. Bakım mükellefiyeti olmayan bir kişi de destek olabilir.
Bakma, yardım görenin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde olabileceği gibi kısmen de olsa yeterlidir. Burada önemli olan nokta, ölüm meydana gelmeseydi, yaşamın normal akışı içinde desteğin yardımının ileride de beklenir olması halidir. Bakmanın belli bir ölçüsü veya şekli söz konusu değildir. Kısmen veya tamamen bir kimsenin gereksinimi karşılamak şeklinde olabileceği gibi, para, erzak veya elbise, öğrenim olanağı sağlamak, iş temin etmek, iş yerinin kira bedelini karşılamak gibi şekillerde de olabilir. Hizmet olarak yardımda bulunuyor olmak da destek sayılmak için yeterlidir. Zira, yapılan hizmetlerle başkalarına bu hizmetler karşılığında para ödenmesi önlenir. Bu nedenle, evli kadın, yaptığı ev hizmetleri nedeniyle kocasının ve çocuklarının desteği sayılır.
Bakma, sürekli ve düzenli olmalıdır. Bu niteliği taşımayan ara sıra yapılan yardımlar, bağışlar ile verilen hediye veya paralar destek sayılmayı gerektirmez. Düzenlilik ve devamlılık, özellikle, ölenin kanuni bakım yükümlüğü altında bulunmadığı kişiler için önem taşır. Çünkü, bu iki unsurdan birinin eksik olması halinde, yardımının ölümünden sonra devam edip etmeyeceği kestirilemez.
Düzensiz ve devamlılık arz etmeyen bakım yardımından faydalananlar, destek sözcüğünün taşıdığı, kendisine ve yardımlarına güvenilecek kişi anlamı ile bağdaşmayacak şekilde, yardımları yapan tarafından gelecekte de yardım yapılmaya devam edileceği hususunda güven duygusuna sahip olamazlar. Bu nedenle, ara sıra ve düzensiz yapılan bakım yardımları sebebiyle, destekten yoksun kalma tazminatı istenemez. Dolayısıyla, bakma, devamlılık arz etmelidir ve ölüm anında devam eden bir yardımın, ileride de devam edeceği hususunda kuvvetli bir olasılık olması gerekir.
Bakım gücü ise, desteğin, bakım yardımını sağlayabilecek maddi imkanlara sahip olmasını ifade eder. Buradaki bakım gücü, mükellefiyet anlamına gelmez . Destek kavramı, anlamı itibariyle bakım gücünü de içerir. Ancak yardım gücü ve olanağının başka kaynaklardan sağlanmasının, bir başka ifadeyle bu yardımın başka bir kişiye dayanmasının bir önemi yoktur. Örneğin, kadının, kocasından aldığı haçlık ile ana babasına yardımı destek niteliğindedir. Fakat bu konudaki önemli nokta, bakım gücünü gayri ahlaki kaynaklara dayanmamasıdır. Bu olmadığı sürece, desteğin, kendisinin çalışarak veya başkasından aldığı para ile yardım etmesi önemli değildir.
Destekten yoksun kalma tazminatı istemiyle açılan davalarda, ölenin, hayatta iken kendisine devamlı ve düzenli olarak baktığını ve bakım gücünü ispat yükümlülüğü davacıya aittir. Ölen, davacıya karşı kanunen nafaka yükümlülüğü altında ise, bakma mükellefiyetinin ispatı kolaydır. Ancak, ölen ile davacı arasında, ölüm anına kadar fiili bakım ilişkisini kurulmamış ise, bir başka ifadeyle farazi desteklik söz konusuysa, davacının, ölüm olamasaydı, ölenin bakım gücüne sahip olacağını ve aralarında fiili bakım ilişkisinin kurulacağını ispatlaması gerekir. Yargıtay’da kararlarında, bakım gücü araştırıldıktan sonra tazminat miktarının belirlenmesi gerektiğine hükmetmiştir.
C) DAVACININ BAKIM İHTİYACI İÇİNDE BULUNMASI
Destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkının doğumunun diğer bir şartı da, davacının yani destekten yoksun kalanın bakım ihtiyacı içerisinde olmasıdır. Desteğin yardımı olmaksızın sosyal seviyesine uygun şekilde geçimini sağlayamayacak kişi, bakım ihtiyacı içinde sayılır. Destekten yokun kalma tazminatı için, yardım gören kimsenin, devamlı ve gerçek bir ihtiyacı içinde bulunması gerekir. Eğer, bu kişi ölen desteğin devamlı ve düzenli bakım yardımlarına ihtiyaç duymuyor ise, destekten yoksunluk zararından söz edilemez.
Destekten yoksun kaldığını iddia eden kişinin bakım ihtiyacı içerisinde olması, sefalete düşmesini değil, sosyal durumuna uygun bir hayat sürebilme imkanından yoksun kalmasını ifade eder. Eğer, ölenin eylemli olarak baktığı kişi, ölüm yüzünden. bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa; ihtiyaç bulunmak koşulu gerçekleşmiş sayılır. Bura önemli olan, davacının ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir . Bakım ihtiyacının tespitinde, destekten yoksun kalanın içerisinde bulunduğu hayat standardı ölçü olarak alınır. Burada amaç, desteğin ölümü ile neticelenen eyleminin mali sonuçlarından destekten yoksun kalanı korumaktır. Yargıtay da, bakım ihtiyacının, davacının zaruret ve sefalete düşmesini değil, sosyal seviyesine uygun olan hayat tarzını devam ettirmek için gerekli imkanlardan yoksun kalmasını ifade ettiğine hükmetmiştir.
Destekten yoksun kaldığı iddiasıyla tazminat isteminde bulunan kişinin, zaruret haline düşmesi yerine, sosyal seviyesine uygun bir hayat sürememesi hususunun bakım ihtiyacının tespitinde esas alınması gerekirse de; desteğin ölümüne kadar süren lüks, israflı bir yaşantının devam ettirilmemesi, destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkına gerekçe olamaz. Çünkü, aşırı harcamalar, normal yaşama ihtiyaçlarının dışında kalır. Öte yandan, zarar gören, mesleğinden veya mal varlığından elde ettiği gelir ile desteğin ölümünden sonra, sosyal seviyesine uygun bir yaşam sürdürüyorsa, yine zarar görenin bakım ihtiyacı içinde olduğundan söz edilemez. Yargıtay’da bir kararında bu hususu şöyle ifade etmiştir: “ ... Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğin ölümünden önce destekten yoksun kalanın sosyal ve ekonomik durumunun, desteğin ölmesinden sonra da aynı düzeyde kalmasını sağlamaktır. Davacılardan, babanın, desteğin ölümünden sonra da ekonomik durumunda bir değişiklik olmadığı ve özellikle bakım ihtiyacı içine düşmediği anlaşılmakla, bakım ihtiyacı içinde olma koşulu gerçekleşmemiştir...” Ancak ölüm anına kadar yardıma muhtaç olduğu halde, ölümden sonra destekten yoksun kalana miras geliri düşmesi veya başka bir yerden yüklü miras kalması halinde, bu durumun, destekten yoksun kalanı ihtiyaçtan kurtardığı oranda artık destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunulmamalıdır. Fiili bakım ilişkisinin mevcudiyeti halinde, bakım ihtiyacı, ölen desteğin ölüm anına kadar destekten yoksun kalana yaptığı ayni ve nakdi yardım tutarına göre takdir edilir.
D) BİR ZARARIN DOĞMASI
B.K.nun 45/2 nci maddesinde; “...Müteveffanın yardımından mahrum kalanlar...” denmek suretiyle, destekten yoksun kalma tazminatının zarar unsuru ifade edilmiştir. Maddede sözü geçen “zarar” kavram tanımlanmamış ise de; zarar, desteğini yitirenin zararlandırıcı olaydan önceki sosyal ve ekonomik yaşayış düzeyini, olaydan sonraki dönemde de destek olmasa bile, aynı derecede tutabilmek için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir şeklinde tanımlanabilir.
Zarar ile bakım ihtiyacı arasında da sıkı bir bağlantı vardır. Zira, destekten yoksun kalanın bakım ihtiyacı yoksa, bir zararın mevcudiyetinden de söz edilemez. Maddi zarar, bir kimsenin, iradesi dışında malvarlığında meydana gelen azalmadır. Malvarlığının, zarara sebebiyet veren olayın meydana gelmesinden önceki ve sonraki durumu arasındaki fark, maddi zararı meydana getirir. Bir kimsenin ölümü sonucu, ölenin desteğinden yoksun kalanların uğradıkları zarar da maddi zarar olarak kabul edilir.