Rien
Banned
- Katılım
- 13 Tem 2007
- Mesajlar
- 4,381
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 119

Deniz kaplumbağalarının dişileri haziran-ağustos ayları içinde deniz kenarlarındaki uygun kumsallara yuva kazıp yumurta bırakırlar. İki ayda olgunlaşan yumurtalar, güneş battıktan sonra, sıcaklığın düşmesiyle, yumurtadan yeni çıkan yavru kaplumbağalar yuvanın tabanından tavanına doğru kumları eşeleyerek yüzeye ulaşırlar. Yaklaşık 5 cm boyunda olan kaplumbağa yavruları, birdenbire tehlikeli bir dünya ile karşı karşıya kalmış ve onlar için bir ölüm kalım yarışı başlamıştır. Herşeyden önce yumurtadan çıktıkları sahil kesiminden denize giden yolu bulmak zorundadırlar. Yollarını kaybederlerse, kızgın güneş altında ölüm onları beklemektedir. Gece karanlığında yuvadan çıkan yavru kaplumbağalar karada bulundukları sürece deniz ufkundaki ışık parıltısına doğru yol alırlar. Karanlık kumsalda düşe kalka güçlükle ilerleyen deniz kaplumbağaları özellikle kum yengeçleri ve tilkilerden kurtularak denize ulaştıklarında, yaşama şansına sahiptirler. Bu yavru kaplumbağalar hemen kendilerine bir rota belirleyip, akıntı ve dalgalarla mücadele ederek, büyük balık ve deniz kuşlarının saldırıları altında belirgin özelliği olmayan uçsuz bucaksız okyanusta yol almaya başlarlar. Bu işi belki 100 kaplumbağa yavrusundan sadece 1 tanesi gerçekleştirir. Erişkin olduktan sonra, yumurtlamak için yumurtadan çıktıkları sahillere geri dönerler; işte onlara kılavuzluk eden biyolojik pusula ve harita, insanları her zaman hayrette bırakmıştır. İnsanların bile yönlerini belirlemekte zorluk çektiği koca okyanusta, kaplumbağalar yönlerini nasıl buluyorlar?

Bu sorudan yola çıkan bilim adamları, deniz kaplumbağalarının rotalarını tayin etmede rol oynayabilecek çevre işaretlerini araştırdılar. Bunlar; güneşin ve yıldızların durumu, polarize ışıklar, kokular, rüzgarın yönü, kırdan dalgaların sahilde meydana getirdiği düşük frekanslı sesler ve dünyanın manyetik alanı olabilirdi. Bu çerçevede araştırmalarını sürdürdüler.
Yetişkin kaplumbağaların cesametleri çok büyük olduğu için, yavru deniz kaplumbağaların da birtakım tecrübeler neticesinde dünyanın manyetik alanını kavrayabildikleri tesbit edildi. Özellikle manyetik alanın hava şartlarından etkilenmemesi ve gün boyunca sabit kalması kaplumbağaların yön bulmasında tercih edilecek iyi bir bilgi kaynağıdır.
Bilim adamları, yavru kaplumbağaların okyanusta izledikleri rotayı belirlemek için, yüzen bir kafes içinde, şamandıra bağlanmış kaplumbağaları açık denize bırakmışlardır. Yavrular düzenli bir şekilde kıyıdan 15 mil kadar daima dalgaların geldiği yönde açıklara yüzmüşler. Ancak araştırmacılar, rüzgarsız ve sıcak bir günde denizin üstünde dalga hareketleri durgunlaştığında, yavru kaplumbağaların hareketlerinin şaşırtıcı bir şekilde değiştiğini, karışık daireler çizerek düzensiz hareketler yapmaya başladıklarını gözlemişlerdir. Araştırmacılar, teknelerinde bu davranışları yorumlamaya çalışırken, birdenbire imbatın çıktığı ve sakin okyanus sathında dalgaların oluştuğu müşahede edilmiştir. Bu dalgalar kıyıya doğru yöneldiği anda, yavrular aniden dönerek, açık denize doğru yüzmüşlerdir. Daha sonraki müşahedelerde de yavrular sürekli dalgalara doğru yüzmüşlerdir. Karanlık laboratuar şartlarında dalga tankları içinde suni dalgalar meydana getirilerek deneyler tekrarlandığında aynı neticeler alınmıştır. Bu ise, yavruların etrafı görememelerine rağmen yön belirlemede dalgaları kullandıklarını göstermekteydi. 1989 yılında Florida sahillerinde Hugo Kasırgasından sonra rüzgar karadan denize doğru esmiş, araştırıcılar bunu fırsat bilerek yavruları kıyıdan 5 mil açığa bıraktıklarında yavruların yaklaşan dalgalara doğru yüzdüğü görülmüştür. Bu neticeler, yavruların göçlerinde, hiç değilse başlangıçta, dalgaların çıkış yönlerini kullandıklarını göstermiştir. Bütün bu denemeler yavru kaplumbağaların bir tür pusulaya sahip olduklarını gösteriyor.

Yavru kaplumbağalar aynı zamanda okyanus tabanında şeritler halinde bulunan, manyetik alan dalgalarını da kullanmaktadırlar. Araştırıcılar, yavru kaplumbağaları manyetik alanı olan karanlık bir tecrübe tankına koydular. Bütün yavrular aynı yönde yüzüyorlardı. Manyetik alan kaldırılınca yüzme istikametlerini bırakıp geriye dönüyorlardı.
Yavru kaplumbağaların yumurtadan çıktıklarında algıladıkları ışık, ufuktaki ışık parıltısına uygun bir ışık sinyali ile benzerlik gösterdiğinde iç pusulaları çalışıyordu. Işık yeterli değilse yavrular manyetik alanda gayesiz yüzüp duruyorlardı.

Hayranlık uyandıran yön bulma kabiliyetlerini tesadüfle izah etmek mümkün değildir. Çünkü erişkin kaplumbağalar eski sahillerini tekrar bulamazlarsa, belki de yumurtlayamayacak ve neslini devam ettiremeyeceklerdir. Oysa yapılan markalama çalışmaları bilim adamlarını hayretler içinde bırakmaktadır. Deniz kaplumbağaları için başlangıçta yapılan kısa mesafeli göçler, uzun yıllar sürecek okyanus aşırı yolculuğun ilk adımını teşkil etmektedir. Ascension adasında Chelonia mydas (Yeşil Kaplumbağa)lar üzerinde yapılan markalama çalışmaları enteresandır. Issız ve diğer kara parçalarından oldukça uzak olan bu ada, kaplumbağaların yumurtlama alanıdır. Öyleki II. Dünya Savaşı’nda yakıt ikmali için bu adaya uğramak zorunda kalan pilotlar yön bulmanın zorluğunu belirtmek için aralarında şöyle espri yapıyorlar ve “Şayet Ascension adasını ıskalarsan, eşin emeklilik maaşına hak kazanır”diyorlardı. Pilotların bile bulmakta zorlandıkları bu adayı kaplumbağalar kolaylıkla buluyordu. Markalanan kaplumbağaların başka hiçbir yere yumurta bırakmadığı tesbit edilmiştir. Bu kaplumbağalar adaya yumurta bıraktıktan sonra, Brezilya açıklarındaki beslenme alanlarına giderler ve her iki veya üç yılda bir bu adaya yaptıkları yolculuğu tekrarlarlar.
Georgia Üniversitesi’nde yapılan son araştırmalar neticesinde, Ascension adasındaki kaplumbağaların mitokondrial DNA’sının, diğer Chelonia cinsi kaplumbağalardan farklı olduğunu göstermişlerdir. Bu genetik araştırma söz konusu kaplumbağaların düzenli bir şekilde yumurtadan çıktıkları yere dönüp yuva yapmaları ve diğer topluluklarla karışmamalarına yeni bir delil olarak gösterilebilir.
