64general1
New member
- Katılım
- 14 Haz 2007
- Mesajlar
- 1,720
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
İnsanların Dini Duyguları Üzerinden Prim Yapıyorlar
Almanya mahkemelerinde devam eden Deniz Feneri yolsuzluk davasıyla ilgili her gün yeni bir gelişme yaşanırken, ismi bende saklı bir okurumdan gelen e-maili sizlerle paylaşmadan geçemedim. Yaşananlara bizzat şahit olan okurumun anlattıkları şöyle:
“Kamuoyunu günlerdir meşgul eden Almanya’daki, Avrupa Kanal 7 bünyesinde sözde Deniz Feneri yardım kuruluşuyla ilgili benim de söyleyecek birkaç sözüm var. Aslında ‘susayım’ dedim ama yaşananları okudukça kan beynime sıçradı. Özel sektörde çalışıyorum. Bundan 2 sene evvel Kadıköy’de bir çağrı merkezinde müşteri temsilcisi olarak çalıştım. Bu çağrı merkezi Almanya kökenli olup, şubesi Türkiye’de bulunan ama Almanya’da yaşıyan Türk vatandaşlarına telefon hattı bağlantısı hizmeti sunan bir kuruluştu.
Kurucusu da, işletmecisi de düşündüğünüz gibi muhafazakâr dindar insanlardı.
Zaten bu tarz insanlar hem birbirlerini buluyor hem de birbirlerini buluyor hem de birbirlerine inanılmaz destek oluyorlar. Neyse uzatmayayım.
Bizler, yani bu çağrı merkezinde çalışan elemanlar (Almanya’da yaşayanlar bizi Almanya’da zannediyorlardı.
Çünkü hepimiz çok iyi Almanca biliyorduk) başta Almanya olmak üzere Fransa, Belçika ve diğer Avrupa ülkelerine 2 yıl boyunca bu telefon hatlarının yanı sıra ayrıca Avrupa Kanal 7 televizyonunda her gün yarım saatte bir yayınlanan kendi reklam kuşakları olan Atlas Pazarlama reklamları (Atlas Pazarlama.de) (web sitesi kapatılmış) yayınlandıktan sonra telefonlarımız kilitleniyor ve hemen hemen her gün en az 100 müşteriye çeşitli ilahi cd’leri (bu cd’lerin içerisindeki kliplerde ölüler, kurukafalar kullanılıyor) dini içerikli yayın ve film cd’leri, Kuran ve Türkçe meali cd’leri, küçücük çocuklar için türlü türlü dini içerikli filmler, Kuran ve Namaz öğreniyorum cd’leri vs. satılıyordu.
Yazık ki yazık. İnanın Avrupa’da yaşayan bu Türk vatandaşlarımız belki birkaç Euro’nun hesabını yaparlarken, bu cd’ler için hiç acımadan en ucuzu 29.90 Euro, en pahalısı 80-100 Euro olan ve normal bir CD’nin piyasa fiyatı 50 ya da bilemediniz 100 kuruşken bunlardan gözlerini kırpmadan en az 100-200 Euro’luk sipariş veriyorlardı.
Şu kazanca bakar mısınız! Bir de üzerine 10 Euro posta ücreti alınıyordu. Ülkesinden ve sevdiklerinden uzakta yaşayan bu vatandaşların duygularını sömürüp üzerlerinden milyonlarca Euro kazanan bu Kanal 7 kurucuları aynı zamanda özellikle Ramazan ayı boyunca hemen arkasından Deniz Feneri reklamlarını da yayınlayıp, bu insanlardan bir de sözde yardım parası topluyordu.
İnanın bana, Alman hükümeti bu hırsızlığa ‘dur’ deyince Kanal 7 reklamları ve bizim çağrı merkezinde satışlar da durduruldu.
İnsanlar da anlamıyor, arayıp hala cd sipariş etmek istiyorlar. En kötüsü de vatandaşın birisinin telefonda bana ‘Kızım benim bankadaki hesabımdan her ay Deniz Feneri iç in 100 Euro kesiliyordu. Bu ay kesmemişler. Neden alınmadı bu para?’ diye sormasını inanın ben anlamakta zorlandım.
Bu, beyin yıkamak gibi bir şey. Ben bunları şu an size anlatırken kahroluyorum.
O iş yerinden ayrıldım ama hâlâ vicdanım beni rahat bırakmıyor. En kötüsü de her seferinde insanlar bize ‘Kızım Allah razı olsun böyle güzel şeyler için’ diyorlardı.”
İşte okurumun yaşadıkları ve anlattıkları böyle… Umarım bu olay, yardım etmek için çırpınan insanların, paralarının nereye gittiğini görmelerine yardımcı olurda bir daha bu tür sahtekârların barındığı derneklere yardım etmezler.
Bu Nasıl Müslümanlık?
Ramazan ayında her semtte iftar çadırları kurulur. Bunlar güya fakir fukaraya hizmet içindir. Ama çadırlarda sadece fakirler mi iftar açıyor. Tabii ki hayır.
İşte okurum Kazım Çiloğlu bununla ilgili güzel bir yazı yazmış. Çiloğlu’nun zaman zaman yazılarını yayımlıyorum. Hem bakış açısı, hem de yorumları çok güzel. İşte bu da onlardan biri…
“Her yıl iftar çadırları ve iftar yemeği verilenlerin sayısı katlanarak artıyor.
Medyada yer aldığına göre bu yıl, yerel yönetimlerce on ilde on bir milyon evet yanlış anlamadınız, on bir milyon kişiye iftar yemeği sunulacak!..
Yetmiş milyonluk ve yüzde doksan dokuzu (ki Başbakanın ifadeleridir) Müslüman olan bir ülkede, on bir milyon bir iftar yemeğine bile muhtaç fakir varsa bu nasıl Müslümanlık?
On bir ay bu fakir fukara ne yiyor?
Arayan var mı?
Nerede barınırlar
Soran var mı?
Hadi diyelim bu fakir fukara için iftar yemeği verdiniz.
Yani bunlar oruç tutuyorlar?
Peki, sahuru nerde yapar bu garipler?
Sahurun da çadırı var mı?
Ama görüyoruz ve izliyoruz ki bu çadırlara önüne gelen giriyor.
Vapurunu kaçıran…
İşten geç çıkan…
Canı çeken…
Ve elbette ki garibanlar. Onlar zaten bir köşeye ilişiveriyorlar. İşte bizim anlayamadığımız nokta tam burada.
Yerel yönetimler, halkın her kesiminden topladıkları vergi gelirleri ile fakir fukara dışında, gelip, geçene sundukları ve tutarları milyon YTL’leri geçen bu harcamaları yapıyorlar.
Bu çadırlarda muhtaç olmayıp, oruç açan ile milletin parasını oya çevirmek için ve dini siyasete alet etmek için çadırları alet etmek için çadırları siyasi vasıta olarak kullananların oruçları acaba kabul olur mu?..
Diyanet İşleri Başkanı bu olanları görmüyor mu?..
Bunun sonu bir gün gelip yetmiş milyona dayanacak anlaşılan.
Anlamadığımız ikinci nokta ise tüm bu belediyelerin çalışanlarına ödeyemedikleri ücretler ve hatta milyarlarca liralık dış borçlanmaları var ve ilk fırsatta bunları ödemeleri gerekiyor…
Ancak milyonlarca liralık ve birbiriyle yarışır şekilde, üstelik de amacına hizmet etmeyen ve Müslümanlığa yakışmayacak şekilde uluorta şovlarla verdikleri iftar yemeklerini ibretle ve hayretle izliyoruz.
Tekrar söyleyelim ki;
Eğer bu ülkede, bir iftar yemeğine muhtaç kişiler on bir milyona gelmişse, biz ve bizi yönetenler on bir ay hem Müslümanlıklarından hem de ülkenin bu duruma düşmesinden utanmalıdır.
Yok, bu çadırlar gelen geçene iftar vermek ve şirin gözüküp oy toplamak içinse bunu yapanların da, yemek yiyenlerin de başkalarının hakkını yediğini nasıl yok sayabiliriz ki?
Hem de en kutsal ayda!..”
Mehmet ŞEHİRLİ
Not: Kaynak Sözcü Gazetesi
Almanya mahkemelerinde devam eden Deniz Feneri yolsuzluk davasıyla ilgili her gün yeni bir gelişme yaşanırken, ismi bende saklı bir okurumdan gelen e-maili sizlerle paylaşmadan geçemedim. Yaşananlara bizzat şahit olan okurumun anlattıkları şöyle:
“Kamuoyunu günlerdir meşgul eden Almanya’daki, Avrupa Kanal 7 bünyesinde sözde Deniz Feneri yardım kuruluşuyla ilgili benim de söyleyecek birkaç sözüm var. Aslında ‘susayım’ dedim ama yaşananları okudukça kan beynime sıçradı. Özel sektörde çalışıyorum. Bundan 2 sene evvel Kadıköy’de bir çağrı merkezinde müşteri temsilcisi olarak çalıştım. Bu çağrı merkezi Almanya kökenli olup, şubesi Türkiye’de bulunan ama Almanya’da yaşıyan Türk vatandaşlarına telefon hattı bağlantısı hizmeti sunan bir kuruluştu.
Kurucusu da, işletmecisi de düşündüğünüz gibi muhafazakâr dindar insanlardı.
Zaten bu tarz insanlar hem birbirlerini buluyor hem de birbirlerini buluyor hem de birbirlerine inanılmaz destek oluyorlar. Neyse uzatmayayım.
Bizler, yani bu çağrı merkezinde çalışan elemanlar (Almanya’da yaşayanlar bizi Almanya’da zannediyorlardı.
Çünkü hepimiz çok iyi Almanca biliyorduk) başta Almanya olmak üzere Fransa, Belçika ve diğer Avrupa ülkelerine 2 yıl boyunca bu telefon hatlarının yanı sıra ayrıca Avrupa Kanal 7 televizyonunda her gün yarım saatte bir yayınlanan kendi reklam kuşakları olan Atlas Pazarlama reklamları (Atlas Pazarlama.de) (web sitesi kapatılmış) yayınlandıktan sonra telefonlarımız kilitleniyor ve hemen hemen her gün en az 100 müşteriye çeşitli ilahi cd’leri (bu cd’lerin içerisindeki kliplerde ölüler, kurukafalar kullanılıyor) dini içerikli yayın ve film cd’leri, Kuran ve Türkçe meali cd’leri, küçücük çocuklar için türlü türlü dini içerikli filmler, Kuran ve Namaz öğreniyorum cd’leri vs. satılıyordu.
Yazık ki yazık. İnanın Avrupa’da yaşayan bu Türk vatandaşlarımız belki birkaç Euro’nun hesabını yaparlarken, bu cd’ler için hiç acımadan en ucuzu 29.90 Euro, en pahalısı 80-100 Euro olan ve normal bir CD’nin piyasa fiyatı 50 ya da bilemediniz 100 kuruşken bunlardan gözlerini kırpmadan en az 100-200 Euro’luk sipariş veriyorlardı.
Şu kazanca bakar mısınız! Bir de üzerine 10 Euro posta ücreti alınıyordu. Ülkesinden ve sevdiklerinden uzakta yaşayan bu vatandaşların duygularını sömürüp üzerlerinden milyonlarca Euro kazanan bu Kanal 7 kurucuları aynı zamanda özellikle Ramazan ayı boyunca hemen arkasından Deniz Feneri reklamlarını da yayınlayıp, bu insanlardan bir de sözde yardım parası topluyordu.
İnanın bana, Alman hükümeti bu hırsızlığa ‘dur’ deyince Kanal 7 reklamları ve bizim çağrı merkezinde satışlar da durduruldu.
İnsanlar da anlamıyor, arayıp hala cd sipariş etmek istiyorlar. En kötüsü de vatandaşın birisinin telefonda bana ‘Kızım benim bankadaki hesabımdan her ay Deniz Feneri iç in 100 Euro kesiliyordu. Bu ay kesmemişler. Neden alınmadı bu para?’ diye sormasını inanın ben anlamakta zorlandım.
Bu, beyin yıkamak gibi bir şey. Ben bunları şu an size anlatırken kahroluyorum.
O iş yerinden ayrıldım ama hâlâ vicdanım beni rahat bırakmıyor. En kötüsü de her seferinde insanlar bize ‘Kızım Allah razı olsun böyle güzel şeyler için’ diyorlardı.”
İşte okurumun yaşadıkları ve anlattıkları böyle… Umarım bu olay, yardım etmek için çırpınan insanların, paralarının nereye gittiğini görmelerine yardımcı olurda bir daha bu tür sahtekârların barındığı derneklere yardım etmezler.
Bu Nasıl Müslümanlık?
Ramazan ayında her semtte iftar çadırları kurulur. Bunlar güya fakir fukaraya hizmet içindir. Ama çadırlarda sadece fakirler mi iftar açıyor. Tabii ki hayır.
İşte okurum Kazım Çiloğlu bununla ilgili güzel bir yazı yazmış. Çiloğlu’nun zaman zaman yazılarını yayımlıyorum. Hem bakış açısı, hem de yorumları çok güzel. İşte bu da onlardan biri…
“Her yıl iftar çadırları ve iftar yemeği verilenlerin sayısı katlanarak artıyor.
Medyada yer aldığına göre bu yıl, yerel yönetimlerce on ilde on bir milyon evet yanlış anlamadınız, on bir milyon kişiye iftar yemeği sunulacak!..
Yetmiş milyonluk ve yüzde doksan dokuzu (ki Başbakanın ifadeleridir) Müslüman olan bir ülkede, on bir milyon bir iftar yemeğine bile muhtaç fakir varsa bu nasıl Müslümanlık?
On bir ay bu fakir fukara ne yiyor?
Arayan var mı?
Nerede barınırlar
Soran var mı?
Hadi diyelim bu fakir fukara için iftar yemeği verdiniz.
Yani bunlar oruç tutuyorlar?
Peki, sahuru nerde yapar bu garipler?
Sahurun da çadırı var mı?
Ama görüyoruz ve izliyoruz ki bu çadırlara önüne gelen giriyor.
Vapurunu kaçıran…
İşten geç çıkan…
Canı çeken…
Ve elbette ki garibanlar. Onlar zaten bir köşeye ilişiveriyorlar. İşte bizim anlayamadığımız nokta tam burada.
Yerel yönetimler, halkın her kesiminden topladıkları vergi gelirleri ile fakir fukara dışında, gelip, geçene sundukları ve tutarları milyon YTL’leri geçen bu harcamaları yapıyorlar.
Bu çadırlarda muhtaç olmayıp, oruç açan ile milletin parasını oya çevirmek için ve dini siyasete alet etmek için çadırları alet etmek için çadırları siyasi vasıta olarak kullananların oruçları acaba kabul olur mu?..
Diyanet İşleri Başkanı bu olanları görmüyor mu?..
Bunun sonu bir gün gelip yetmiş milyona dayanacak anlaşılan.
Anlamadığımız ikinci nokta ise tüm bu belediyelerin çalışanlarına ödeyemedikleri ücretler ve hatta milyarlarca liralık dış borçlanmaları var ve ilk fırsatta bunları ödemeleri gerekiyor…
Ancak milyonlarca liralık ve birbiriyle yarışır şekilde, üstelik de amacına hizmet etmeyen ve Müslümanlığa yakışmayacak şekilde uluorta şovlarla verdikleri iftar yemeklerini ibretle ve hayretle izliyoruz.
Tekrar söyleyelim ki;
Eğer bu ülkede, bir iftar yemeğine muhtaç kişiler on bir milyona gelmişse, biz ve bizi yönetenler on bir ay hem Müslümanlıklarından hem de ülkenin bu duruma düşmesinden utanmalıdır.
Yok, bu çadırlar gelen geçene iftar vermek ve şirin gözüküp oy toplamak içinse bunu yapanların da, yemek yiyenlerin de başkalarının hakkını yediğini nasıl yok sayabiliriz ki?
Hem de en kutsal ayda!..”
Mehmet ŞEHİRLİ
Not: Kaynak Sözcü Gazetesi