'Deniz Feneri'nden Erdoğan çıktı!'

İnsanların Dini Duyguları Üzerinden Prim Yapıyorlar



Almanya mahkemelerinde devam eden Deniz Feneri yolsuzluk davasıyla ilgili her gün yeni bir gelişme yaşanırken, ismi bende saklı bir okurumdan gelen e-maili sizlerle paylaşmadan geçemedim. Yaşananlara bizzat şahit olan okurumun anlattıkları şöyle:

“Kamuoyunu günlerdir meşgul eden Almanya’daki, Avrupa Kanal 7 bünyesinde sözde Deniz Feneri yardım kuruluşuyla ilgili benim de söyleyecek birkaç sözüm var. Aslında ‘susayım’ dedim ama yaşananları okudukça kan beynime sıçradı. Özel sektörde çalışıyorum. Bundan 2 sene evvel Kadıköy’de bir çağrı merkezinde müşteri temsilcisi olarak çalıştım. Bu çağrı merkezi Almanya kökenli olup, şubesi Türkiye’de bulunan ama Almanya’da yaşıyan Türk vatandaşlarına telefon hattı bağlantısı hizmeti sunan bir kuruluştu.

Kurucusu da, işletmecisi de düşündüğünüz gibi muhafazakâr dindar insanlardı.
Zaten bu tarz insanlar hem birbirlerini buluyor hem de birbirlerini buluyor hem de birbirlerine inanılmaz destek oluyorlar. Neyse uzatmayayım.

Bizler, yani bu çağrı merkezinde çalışan elemanlar (Almanya’da yaşayanlar bizi Almanya’da zannediyorlardı.
Çünkü hepimiz çok iyi Almanca biliyorduk) başta Almanya olmak üzere Fransa, Belçika ve diğer Avrupa ülkelerine 2 yıl boyunca bu telefon hatlarının yanı sıra ayrıca Avrupa Kanal 7 televizyonunda her gün yarım saatte bir yayınlanan kendi reklam kuşakları olan Atlas Pazarlama reklamları (Atlas Pazarlama.de) (web sitesi kapatılmış) yayınlandıktan sonra telefonlarımız kilitleniyor ve hemen hemen her gün en az 100 müşteriye çeşitli ilahi cd’leri (bu cd’lerin içerisindeki kliplerde ölüler, kurukafalar kullanılıyor) dini içerikli yayın ve film cd’leri, Kuran ve Türkçe meali cd’leri, küçücük çocuklar için türlü türlü dini içerikli filmler, Kuran ve Namaz öğreniyorum cd’leri vs. satılıyordu.
Yazık ki yazık. İnanın Avrupa’da yaşayan bu Türk vatandaşlarımız belki birkaç Euro’nun hesabını yaparlarken, bu cd’ler için hiç acımadan en ucuzu 29.90 Euro, en pahalısı 80-100 Euro olan ve normal bir CD’nin piyasa fiyatı 50 ya da bilemediniz 100 kuruşken bunlardan gözlerini kırpmadan en az 100-200 Euro’luk sipariş veriyorlardı.
Şu kazanca bakar mısınız! Bir de üzerine 10 Euro posta ücreti alınıyordu. Ülkesinden ve sevdiklerinden uzakta yaşayan bu vatandaşların duygularını sömürüp üzerlerinden milyonlarca Euro kazanan bu Kanal 7 kurucuları aynı zamanda özellikle Ramazan ayı boyunca hemen arkasından Deniz Feneri reklamlarını da yayınlayıp, bu insanlardan bir de sözde yardım parası topluyordu.


İnanın bana, Alman hükümeti bu hırsızlığa ‘dur’ deyince Kanal 7 reklamları ve bizim çağrı merkezinde satışlar da durduruldu.

İnsanlar da anlamıyor, arayıp hala cd sipariş etmek istiyorlar. En kötüsü de vatandaşın birisinin telefonda bana ‘Kızım benim bankadaki hesabımdan her ay Deniz Feneri iç in 100 Euro kesiliyordu. Bu ay kesmemişler. Neden alınmadı bu para?’ diye sormasını inanın ben anlamakta zorlandım.
Bu, beyin yıkamak gibi bir şey. Ben bunları şu an size anlatırken kahroluyorum.
O iş yerinden ayrıldım ama hâlâ vicdanım beni rahat bırakmıyor. En kötüsü de her seferinde insanlar bize ‘Kızım Allah razı olsun böyle güzel şeyler için’ diyorlardı.”


İşte okurumun yaşadıkları ve anlattıkları böyle… Umarım bu olay, yardım etmek için çırpınan insanların, paralarının nereye gittiğini görmelerine yardımcı olurda bir daha bu tür sahtekârların barındığı derneklere yardım etmezler.

Bu Nasıl Müslümanlık?

Ramazan ayında her semtte iftar çadırları kurulur. Bunlar güya fakir fukaraya hizmet içindir. Ama çadırlarda sadece fakirler mi iftar açıyor. Tabii ki hayır.

İşte okurum Kazım Çiloğlu bununla ilgili güzel bir yazı yazmış. Çiloğlu’nun zaman zaman yazılarını yayımlıyorum. Hem bakış açısı, hem de yorumları çok güzel. İşte bu da onlardan biri…

“Her yıl iftar çadırları ve iftar yemeği verilenlerin sayısı katlanarak artıyor.
Medyada yer aldığına göre bu yıl, yerel yönetimlerce on ilde on bir milyon evet yanlış anlamadınız, on bir milyon kişiye iftar yemeği sunulacak!..

Yetmiş milyonluk ve yüzde doksan dokuzu (ki Başbakanın ifadeleridir) Müslüman olan bir ülkede, on bir milyon bir iftar yemeğine bile muhtaç fakir varsa bu nasıl Müslümanlık?

On bir ay bu fakir fukara ne yiyor?
Arayan var mı?
Nerede barınırlar
Soran var mı?
Hadi diyelim bu fakir fukara için iftar yemeği verdiniz.
Yani bunlar oruç tutuyorlar?
Peki, sahuru nerde yapar bu garipler?
Sahurun da çadırı var mı?
Ama görüyoruz ve izliyoruz ki bu çadırlara önüne gelen giriyor.
Vapurunu kaçıran…
İşten geç çıkan…
Canı çeken…

Ve elbette ki garibanlar. Onlar zaten bir köşeye ilişiveriyorlar. İşte bizim anlayamadığımız nokta tam burada.

Yerel yönetimler, halkın her kesiminden topladıkları vergi gelirleri ile fakir fukara dışında, gelip, geçene sundukları ve tutarları milyon YTL’leri geçen bu harcamaları yapıyorlar.

Bu çadırlarda muhtaç olmayıp, oruç açan ile milletin parasını oya çevirmek için ve dini siyasete alet etmek için çadırları alet etmek için çadırları siyasi vasıta olarak kullananların oruçları acaba kabul olur mu?..

Diyanet İşleri Başkanı bu olanları görmüyor mu?..
Bunun sonu bir gün gelip yetmiş milyona dayanacak anlaşılan.
Anlamadığımız ikinci nokta ise tüm bu belediyelerin çalışanlarına ödeyemedikleri ücretler ve hatta milyarlarca liralık dış borçlanmaları var ve ilk fırsatta bunları ödemeleri gerekiyor…

Ancak milyonlarca liralık ve birbiriyle yarışır şekilde, üstelik de amacına hizmet etmeyen ve Müslümanlığa yakışmayacak şekilde uluorta şovlarla verdikleri iftar yemeklerini ibretle ve hayretle izliyoruz.

Tekrar söyleyelim ki;

Eğer bu ülkede, bir iftar yemeğine muhtaç kişiler on bir milyona gelmişse, biz ve bizi yönetenler on bir ay hem Müslümanlıklarından hem de ülkenin bu duruma düşmesinden utanmalıdır.

Yok, bu çadırlar gelen geçene iftar vermek ve şirin gözüküp oy toplamak içinse bunu yapanların da, yemek yiyenlerin de başkalarının hakkını yediğini nasıl yok sayabiliriz ki?
Hem de en kutsal ayda!..”

Mehmet ŞEHİRLİ


Not: Kaynak Sözcü Gazetesi
 
Yandaş Medya Skandalı!.. -

Mehmet TEZKAN




Hiç merak ettiniz mi?
Son Deniz Feneri Derneği olayındaki gibi soygunların arkasından neden hep dinciler çıkar..

Dinle soymak..
Dini kullanarak cebi doldurmak..
Daha mı kolay!

Yüz binlerce kişi parayı o derneğe niye verdi? Yoksullara, muhtaçlara, felaketzedelere, çocuklara yardım eli uzansın diye..
Sevap..
Çoğu Müslüman sevap işlemek için para verdi.. Yardımım yerine ulaşsın da sevap haneme bir çentik atılsın diye. Ama paranın bir bölümü cumburlop olmuş.. Yani cebe inmiş!
Bir toplu soygun daha..

Cebe indirilen 7 milyon euro dert değil.. Bu tür olaylarda önemli olan, işe kimlerin karıştığıdır..
Bu kez soygunun göbeğinde yandaş medya var.. (Telaş bundan.)
Millete ahlak dersleri veren Kanal 7 televizyonu.. Ne kadar da temiz, ne kadar da pırıl pırıl kanaldı.. Mütedeyyin vatandaşların izlediği cici mi cici..
Şimdi o mütedeyyin vatandaşların parasını iç ettiği iddia ediliyor..
Çaldığı..
Suç yolsuzluk, rüşvet falan değil..
Resmen hırsızlık..

Çetenin reisi kim? Henüz bilmiyoruz.. Ama her taşın altından bu kanalın patronlarından Zekeriya Kahraman çıkıyor..
Paraları getir götür işinde eski Kanal 7 çalışanı, bugünkü RTÜK Başkanı Zahit Akman kuryelik yapmış..

Bu sadece iddia..
İşin doğrusu ne!
Kararı Alman hâkimler verecek!

Kanal 7 yorumcusu (AKP yandaşı medyanın baş yazarı) Fehmi Koru televizyona çıkıp şu olayı bir güzel yorumlasa da biz de anlasak..

Çünkü.. Eğer iddia doğruysa, derneğin Almanya’da topladığı paraların bir kısmı Kanal 7’ye aktarılmışsa Fehmi Koru da o şirketten ücret alıp yorum yaptığına göre..


Haram para..
Günah para..
Çalıntı para haberi olmadan onun da cebine girmiştir..

Korkutucu olan dolandırıcılık değil.. Yandaş medyanın tavrı.. Sanki Almanya’da böyle bir dava yok.. Alman savcının iddianamesi de yok.. Böyle bir olay yok..

Niye?
Mesela yandaş medyanın amiral gemisi Sabah’ın Deniz Feneri Derneği ile bir bağlantısı olabilir mi?
Onlara da çıkma yapılmış mıdır!

Yooo.. O zaman niye koruyor!
Yeni Şafak’ın, Star’ın, Bugün’ün, Zaman’ın..
Bağlantıları yoksa neden kollama ihtiyacı duyuyorlar!

Birader dayanışması mı?
Ucu bizim iktidara, AKP’ye dokunur korkusu mu?
Almanya’da görülmekte olan bir davayı bile yazamıyorlar, nasıl demokrat bunlar!

Lafta..

Sabah’ta Hıncal Uluç isyan etti.. Bakın geçen gün ne yazdı: “Almanya’da görülen Deniz Feneri davasında adı geçenler, Zahit Akman, Kanal 7 ve Yeni Şafak yanıtlar vermişler.. Güzel gazetecilik. İtham edilenlere söz hakkı verilmeli, en kısa zamanda..
Güzel de, biz orijinal haberi vermedik ki, tekziplerini böyle hassasiyetle yayınlıyoruz? Okur merak etmez mi niye bu açıklamalar diye.”

Yeni özgürlükçü, demokrat, yandaş gazetecilik anlayışı.. Yolsuzluk da olsa, hırsızlık da olsa ucu ‘bizimkiler’e dokunuyorsa yazma, görme, duyma, bilme..
Dün yine Sabah’ın sürmanşetinde haber.. Başbakan bağırıyor.. Doğan medyasını suçluyor.. Hakaret ediyor..
Niye?
Haberi okudum, tek satır yok.. Başbakan Deniz Feneri’yle ilgili iddialarda adının geçmesine tepki göstermiş..

Deniz Feneri ne!
İddia ne!
Başbakan niye kızdı!

Yandaş medyayı takip edenler bilmiyor.. Çünkü yazmıyorlar.. Olay buydu diye iki satır bile koymuyorlar..
Ha babam tekzip yayınlıyorlar..

Çünkü, iktidardan fena halde korkuyorlar!
Çünkü Alman savcının iddiası buydu deseler, tezgâhı anlatmış olacaklar..

Olmaz!
Ucu Zülfiyâra dokunabilir!


http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10330
 
iftira! iftira! iftira! her seferinde aynı senaryo bunlarda.hakkında dünya kadar yolsuzluk,üsulsuzluk iddiaları olan bir iktidar ve başbakan var.kardeşim hepsi mi iftira yahuuu bu adam insan değilmi yanlış yapamazmı yoldan çıkamazmı ne bu adam melek mi? iftira naraları atacağınıza bu iddiaları çürütecek fikirlerinizi ortaya atsanızda tartışabilsek değil mi?
 
gerçekler çıkıyor ortaya
birileri hemen iftira diyor.
oysa o birileri ergenokon sanıklarını
çoktan idam etti bile....

işte müslüman ülkenin müslüman liderleri.

artık uyan ey türkiye
bunlar müslüman felen değil..
 
CHP öyle yalanlar uyduruyor ki kendisi bile inanıyor..sadece muhalefet olsun diye insanları karalaması çok çirkince...Ama bizim de başka bi beklentimiz yok baykaldan...millet kendini savunsun diye yollamamış meclise onu...işi gücü polemik..ömrü böyle tükendi..tarih onu zavallı aciz yöneticiler listesine koydu bi kere
 
thumb_421147827.jpg


Başbakan Erdoğan “tanımıyorum” demişti ama Deniz Feneri davasının bir sanığı ile yanyana çekilmiş fotoğrafı var..

Deniz Baykal’ın bugünkü basın toplantısında ilginç bir kısım vardı. Deniz Feneri davasının sanıklarından Mehmet Gürhan’ın Başbakan Erdoğan’la birlikte çekilmiş fotoğrafı gösterdi.

PEKİ NEYDİ O FOTOĞRAF ?

Erdoğan, Deniz Feneri iddianamesinde kendisine para gönderdiği iddia edilen tutuklu Mehmet Gürhan’ı tanımadığını söylemişti. Ancak davada kanıt olarak gösterilen bir fotoğrafta, tutuklu sanık Mehmet Gürhan ile Başbakan Erdoğan yan yana poz vermiş. Fotoğrafın Kanal 7’nin Almanya temsilciliğinde çekildiği belirtiliyor.

ERDOĞAN “TANIMIYORUM” DEMİŞTİ

Başbakan Erdoğan, gündeme gelen iddialara önceki gün, “Tayyip Erdoğan ne böyle bir para almıştır, ne de böyle bir paranın sahibi ile tanışmıştır” diyerek sert tepki göstermişti.

Erdoğan, “Başbakan Erdoğan Deniz Feneri’nden para mı almıştır? Eğer bunu ispat edemezseniz, ahlaki değerler noktasında nasibini almamış birisiniz. Tayyip Erdoğan ne böyle bir para almıştır, ne böyle bir paranın sahibiyle tanışmıştır” demişti.

BAYKAL O FOTOĞRAFI HATIRLATTI

Konunun üzerine giden ve bugünkü basın toplantısında sanık Mehmet Gürhan’ın Başbakan Erdoğan’la birlikte çekilmiş fotoğrafını gösteren CHP lideri Deniz Baykal şunları söyledi:

“İddianamede ‘Sanıklardan Mehmet Gürhan, Firdevs Şahin’den yardıma muhtaçlar için Başbakan Erdoğan’a verilmek üzere paraları aldığını tasdik etmiştir’ deniliyor. Bu dünyanın her yerinde bomba haberdir. Gürhan parayı Başbakan’a vereceğini 7 kere doğruluyor.

Başbakan, ‘Ben Gürhan’ı tanımıyorum’ dedi. İki gazetemiz Evrensel ve Cumhuriyet, Başbakan’la Gürhan’ın yan yana bulunduğunu gösteren fotoğraları yayınladı..”

Fotoğraf daha önce Cumhuriyet ve Evrensel gazeteleri ile Gazeteport’ta yayınlanmıştı. Ancak büyük gazetelerde yayınlanmadığı için geniş yankı bulmamıştı. Baykal da “Türkiye’de bu fotoğraf ana medyada niye yayınlanmıyor?” diye sordu.

kaynak
 
tayyipvillatapusuvm0.jpg


Villa değeri 1 000 000 YTL ( 1 000 000 000 000 TL) Bir Trilyon Türk Lirası...

Sahipleri

Ahmet Burak Erdoğan

Necmettin Bilal Erdoğan

gemi5qq5.jpg


Değeri 2 500 000 YTL ( 2 500 000 000 000 TL) İki Trilyon Beş Yüz Milyar Türk Lirası

Sahibi

Necmettin Bilal Erdoğan



GÜZEL KAPAK OLMUŞŞŞ :):)
 
Kamunun hakkını yiyenlerin dini-imanı olur mu?


Başlıktaki soruya kim ne cevap verir bilemem ama soruya Kur’an’ın verdiği cevap açık ve nettir:


Kamunun hakkını yiyenlerin dini olmaz, olamaz. Hatta namazlı niyazlı olsalar da onların dini imanı olmaz.



Evet, Kur’an aynen böyle diyor.



Ne var ki, Kur’an’ın böyle dediğini Müslümanlar öğrenmesin diye elli bin şeytanlık sergileyenler Kur’an’ın bu hayat veren söyleminin üstünü örtüyorlar, örttüler.



Bunun gibi daha nicelerini.



Allah şu Almanlardan razı olsun, onların sayesinde yüzyılın en büyük ve en imansız kamu hakkı talanlarından birinin içyüzünü enine boyuna öğreniyoruz.



Allah ile aldatanlar, din simsarı bu vurgun çetesini utanıp arlanmadan, ‘İslamî Kızılay’ diye adlandırabiliyorlar.



Din bunların babalarının çiftliği. İstedikleri gibi parselliyor, sonra da istediklerine istedikleri kadar veriyorlar. Bu millet, meydanlara çıkıp bunlara, “Ona buna dinsiz imansız diye sataşmayın, Kur’an’ın açık beyanlarına göre esas dinsiz sizsiniz!” diye bağırmadıkça bu ülkenin iflahı mümkün değildir.



Esas kurtuluş işte o sesin yükseldiği gün gerçekleşecektir yoksa bunların soygun propagandalarıyla aforozlarına duyuru mekânlığı yapan sözde camilerin sayısını artırmakla değil.



Bugünkü camiler, İslam’ın mâbedi olarak değil, Allah ile aldatanların, kendilerinden olmayanları din dışı ilan etmelerinin dokunulmaz mekânları olarak kullanılıyor.



İşin finansmanına devlet bütçesinden ayrılan iki katrilyonun (8 bakanlık bütçesi kadar) büyük kısmını da o camilerde hakaret ve aforoza mâruz bırakılan kesim vergi olarak ödüyor.



Günlerdir, ana gündem olarak neyi izliyoruz? Bir ucu Almanya’da, öbür ucu, Türkiye’nin RTÜK gibi bir kurumunun başındaki kişinin ceplerinde seyreden bir kovuşturmayı.



Allah ile aldatanlar tarafından din-iman nutukları atılarak 40 küsur milyon Euro civarında para Müslüman halktan çarpılarak ustalıklı yöntemlerle paylaşılmış. Allah ile aldatma kullanılarak gerçekleştirilmiş böyle korkunç bir soygun, mesela engizisyon tarihinde bile kaydedilmemiştir.



Benzerleri yine Allah ile aldatanlar eliyle ve yine ‘yüzde doksan dokuzbuçuğu Müslüman olan (!) Türkiye’nin ‘dinci’ yurttaşları tarafından gerçekleştirilmiş. Ünlü Mercümek, Yimpaş, Kombassan, İhlas, Jet-Pa, Avrupa’daki Türkleri camide kandırıp soyma olayları bunların öne çıkanları. Üstü henüz açılmamış daha neler var!



Din adına öne çıkan, gündem olan konular, özellikle son otuz yıldır hep bu soygun-vurgun olayları oldu. Bu ahlaksız vurgunları yapanlar, bir yandan iki kadeh rakı içenleri din-iman dışı ilan ederken, öte yandan insanı ‘Allah’ın düşmanı’ durumuna düşürecek zulümleri işleyenleri din adına avukatlık mevkiinde tutmanın şeytanî saltanatını kurmuş bulunuyorlar.



Bu şeytanî saltanat bir biçimde yıkılmadıkça bu ülkede kimse huzur ve refah özlemesin.



“Dine-imana ambargo koyup milleti soyan, kamu hak ve imkânlarının yerinde kullanılmasını engelleyenlerin Kur’an açısından durumları nedir?” diye ne soran var ne de böyle bir soruya cevap veren.



Biz bu soruyu ona buna değil, bizzat Kur’an’a sorduk ve çok sarsıcı bir cevap aldık.



Önümüzdeki hafta başından itibaren bu cevabın ayrıntılarını size ileteceğiz.



Yaşar Nuri Öztürk
 
Geri
Üst