-“Bizi biliyorsunuz, ilkelerimiz ortada, Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Bizim ilkelerimizde herhangi bir kırılma hiçbir şekilde sözkonusu değildir”
-“ Ben Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum diyen insan, başı açıkta olsa Cumhuriyet Halk Partisinde yeri yoktur”
-“Ben Atatürk’ü seviyorum, Benim Anayasanın temel ilkelerini değiştirmeye niyetim yok. Laikliği ortadan kaldıralım demiyorum. Ailemin, köyümün, çevremin, mahallemin yaşam tarzı bu, ben böyle giyiniyorum bir mahsur var mı dediği zaman, ona hiçbir siyasi düşünceye girmeden ahlaki ve insani tavır olarak ne münasebet kardeşim başımla beraber, elbette senin burada yerin var demek benim ahlaki görevimdir”
-“Bütün kadınlar çarşafa girsin, Türkiye’de çarşafa girsin, Cumhurbaşkanının da, Başbakanın eşi de çarşaflı olsun, mecliste çarşaflılarla dolsun, çarşaf dışında hiçbir şey olmasın. Doğrusu budur demiyor bu kadınlar. Bu kadınlar sadece, ben size saygı gösteriyorum diyor. Beni böyle kabul eder misiniz diyor. Ya bacım, elbette, memnuniyetle diyoruz. Bunu demek kadar insanı bir şey olabilir mi?”
-“Önümüze gelmişse bu. Türkiye’nin 2008 noktasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin önüne, AKP’den hayal kırıklığına uğrayarak, geçen defa AKP’ye oy vermiş binlerce insan gelip şimdi biz CHP’ye gireceğiz demişlerse, bizim bunu saygıyla karşılamamız lazım. Sevinmemiz lazım”
-“Kimseyi kılığı kıyafetiyle mahkum etmeyelim. Bir sorgulayalım. Bak bu bana geldi, ben ona gitmedim. O, bana geldi dedi ki, ben şikayetçiyim AKP’den, oradan kopuyorum, buraya gelmek istiyorum. Kabul eder misin? Elbette kabul ederiz”
-“Bizde değişen bir şey yok. Ama bizim bu anlayışımız toplumun talepleri doğrultusunda. Toplumun talebi ne? AKP’den kopuyor. 8000 kişi AKP’den kopuyor kardeşim bir yerde. Bunun bir önemi yok mu? Bir anlamı yok mu?”
-“Şunu herkesin bilmesini istiyorum. Ben hiçbir zaman bunu bir açılım diye söylemedim. Bunu siyasal bir olay olarak düşünmenin ötesinde, bir ahlaki ve ilkesel bir tavır olarak gördüm. Size birisi gelip partinizin düşüncelerini, ilkelerini benimsiyorum diyorsa ve kılık kıyafetinden kaynaklanan bir engel düşünür müyüz diye soruyor ise, benim ona ‘sen git kıyafetini değiştir öyle gel’ demem, ne sosyal demokrasiye sığır, ne CHP’nin insana saygı anlayışına sığar. ne gerçek demokratlığa sığar, ne de laikliğin icabıdır”
-“Partimizde zaten pek çok başörtülü insan var. Üyelerimiz arasında var, üyelerimizin ailelerinde var. Bu bizim gerçeğimiz, Türkiye’nin gerçeği. Binlerce, onbinlerce insan var. Bize oy veren, sempati duyan yığınla başörtülü insan var”
-“ Vatandaşın kılığından, kıyafetinden dolayı, ya da daha önce AKP’de olmasından dolayı Cumhuriyet Halk Partisine girmek istemesine karşı çıkma hakkına ben sahip değilim”
-“Etnik kimlik insanın şerefidir, mahcubiyeti değil, şerefidir dedim. Etnik bilinci yadırgamamak lazımdır, buna saygı göstermek lazımdır. Ama bu bizim bir devlet olmamızı, bir toplum olmamızı, ulus olmamızı engellememelidir”
-“Güneydoğuda ya dinin gereğini yapacaksın, ya ırkının gereğini diyorlar. Biz böyle söyleyenlerin yanında değiliz. Siyasete ne dini sokmak istiyoruz, ne de ırkı. İkisini de aşalım, ikisine de saygımız var. İkisi de değerli. Ama siyaseti buna bina etmek doğru değil”
-“Başbakan geçenlerde çok sakıncalı iki söz söyledi. Bir; dedi ki böyle düşünmeyenler çekip gitsin. İlk ben atıldım, nasıl bir laf dedim ya, hiç kimseye Başbakanın terk et deme hakkı yoktur. Sen kim oluyorsun? Sen iktidarı terk edersin, o insanlar orada yaşamaya devam eder. İki; pompalı kullanmaya hak veren söylemi. Bu da olmaz dedik. Bütün bunlar bizim sosyal demokrat tavrımız”
-“Binlerce, onbinlerce insanın bir araya gelerek ortaya koyduğu, arkasında 100 binlerce, milyonlarca insan bulunan (Alevilik) konusuna Hükümet gibi yaklaşmak doğru değildir. Bunları ciddiye almak lazımdır. Toplumumuzun en önemli kesimlerinin başındadır. Onları dinlemek lazımdır, anlamak lazımdır”
İletişim Koordinatörlüğü (Ankara) - Genel Başkan Deniz Baykal CNNTÜRK’ün canlı yayınında Fikret Bila İle Murat Yetkin’in sorularını şöyle yanıtladı...
“Murat YETKİN- İyi günler. Bir Ankara Kulisi programında daha arkadaşım Fikret Bila’yla birlikte karşınızdayız. Bir konuğumuz var. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal. Hoşgeldiniz efendim.
Deniz BAYKAL- Teşekkür ediyorum.
Murat YETKİN- Deniz bey, geçtiğimiz hafta öyle bir hamle yaptınız ki herkesin ezberi dağıldı. Yani iktidarda, muhalefette, partinizin içinde, dışında, kamuoyunda kim varsa ezberi dağıldı. Geçtiğimiz Pazar günü İstanbul’da Sultangazi’de bir partiye katılım töreninde çarşaflı bir hanıma parti rozetini taktınız. Ve hani Orhan Pamuk’un bir kitap okudum hayatım, dünyam değişti der gibi bütün dünyadaki siyasi paradikva neredeyse değişti. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisinin özellikle son zamanlarda yayılan imajı hani dini simgeye ilişkin ne varsa buna karşı çıkan, müesses nizamın işte koruyucusu, üniversitelerde türbana karşı Anayasa Mahkemesine başvurmuş. Böyle bir görüntü var. Bunun tam tersine şimdi bir görüntüyle karşı karşıyayız. Bunu grup toplantınızda çok ayrıntılı izah ettiniz. Şimdi size bu konuda sorularımız olacak ama ben size şöyle bir soruyla başlamak istiyorum. O rozet taktığınız hanım gelse dese ki benim türbanlı kızım üniversiteye giremiyor. Bu sorunumu dile getirmenizi istiyorum. Ne diyeceksiniz?
Deniz BAYKAL- Şimdi varsayımlarla konuşmaya gerek yok.
Murat YETKİN- Böyle bir talep var toplumda.
Deniz BAYKAL- Siz diyorsanız ki, o gün Cumhuriyet Halk Partisine giren kişilerin böyle bir talebi var. Böyle bir talebin olması kaçınılmazdır. Böyle bir talep yapmadan gelmezler duygusu ve düşüncesi içinde bakıyorsanız yanılıyorsunuz. Ve bu işte en hassas nokta. Olayı bir bütünsellik içinde...
Murat YETKİN- Böyle bir varsayımı yok mu sayıyorsunuz? Yani böyle bir şey olamaz mı diyorsunuz? Çünkü toplumda böyle bir şey var.
Deniz BAYKAL- O toplumda o bekleyiş var bir süreden beri. Bu olay herkesi kendi kafasındaki kavramlar açısından belli bir modele itmişti. O model kenarından, köşesinden şimdi sorgulanıyor. Ve şuanda gözlemenize tamamen katılıyorum. Olağanüstü bir ilgi ve tartışma yaşanıyor. Herkes bu konuyla meşgul, yazıyor, çiziyor vs. falan. Halbuki bu olayın böyle bir büyük tartışmayı tahrik edecek bir tarafı kendi başına yok. Yani şu bakıma yok. Bizim partimizde zaten pek çok başörtülü insan var. Yığınla insan var. Üyelerimiz arasında var, üyelerimizin ailelerinde var. Bu bizim gerçeğimiz, Türkiye’nin gerçeği. Binlerce, onbinlerce insan var. Bize oy veren, sempati duyan yığınla başörtülü insan var. Yani bizim gezilerimizde arkadaşlarımız tam dikkatle böyle gözlem yapıyorlar ve bana da söylerler. A bak görüyor musun şurada birisi, burada birisi diye büyük ilgi ve destek gösteren insanlar...
Murat YETKİN- Efendim böyle diyorsunuz ama bir saptama yapayım müsaade ederseniz. Sözünüzü kesmek istemiyorum ama. Şimdi Hindistan yolunda Sayın Başbakana sormuşlar bunu gazetelerde, ajanslarda var görmüşsünüzdür. Diyor ki, peki youtube baksınlar diyor orada da işte örtülü diye toplantılardan, parti toplantılarından çıkarılanların görüntüleri var diyor mesela. Demiş bunu, onu ajansta geçmiş.
Deniz BAYKAL- Bizim parti toplantılarımızda, grup toplantılarımızdaki görüntüleri sizler çok iyi biliyorsunuz. Şimdi Başbakanla tartışırız. Burada seninle konuşuyoruz Muratçığım. Başbakanla zemininde konuşuruz, tartışırız onun niçin ne söylediğini biliyoruz. Grup toplantılarımızda yer alan insanlar Anadolu’nun gerçeğini yansıtan insanlar. Bu konuda bir tereddüdümüz yok. Bizim bir kompleksimiz yok. Bizim uzun süredir gerçeğimizde bu. Ne olmuş? Şimdi olayı bir kendi boyutlarıyla görelim. İstanbul’da bir ilçede, Sultangazi ilçesinde, hatta o Sultangazi ikinci aşama. Ondan önce Eyüp’te Alibeyköy’de...
Murat YETKİN- Biz ona arızi gözüyle baktık.
Deniz BAYKAL- Arızi olur mu canım? Yani o neyse o da o. Alibeyköy’de, İstanbul’da, Eyüp’te gene bir grup insan partiye girmek istediklerini oradaki arkadaşlarımıza söylediler. Onlarda bize sordular dediler ki, bunlar bir muhafazakar çevre, bugüne kadar AKP’ye destek olmuşlar. Hatta içinde AKP’nin üyeleri var, belediye meclis üyeleri var. İlçe yönetim kurulu üyeleri var. Bunlar girmek istiyorlar. Yaşamları da ona göre, Erzurum’dan göçmüş insanlar. Bize girmek, bizimle beraber olmak, Cumhuriyet Halk Partisinde siyaset yapmak istiyorlar ne düşünürsünüz dediler. Gayet tabi dedim. Başka türlü bir şey olur mu? Vatandaşın kılığından, kıyafetinden dolayı ya da daha önce AKP’de yer tutmuş olmasından dolayı Cumhuriyet Halk Partisine girmek istemesine karşı çıkma hakkına ben sahip değilim. Böyle bir şey olabilir mi? Elbette bizi biliyorsunuz, ilkelerimiz ortada, Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Bizim ilkelerimizde herhangi bir kırılma hiçbir şekilde sözkonusu değildir. Çok net, çok açık. Bu olaydan öncede değildi, olaydan sonrada değildi. Şimdi aynı noktadayız. Bunun farklı düşünülmesine hiçbir neden yoktur. O insanlarda onu biliyorlar. Kime geliyorlar? Herhangi bir böyle gösterişli işte çarşaflı, türbanlı birisinin Cumhuriyet Halk Partisine girme töreninden önce geliyorlar. Bildikleri Cumhuriyet Halk Partisine geliyorlar. Salonun üstüne de yazmışlar. Laik Cumhuriyetimize bilmem işte falan falan diye. Arkasına da Kürt, Türk kardeştir. Doğudan gelmiş insanlar. Anlayışlarını söylüyor. Başımızla beraber. Ne var yani? Onu orada öyle söyledik. Ve o büyük bir heyecan yaratmadı. Orada 4 tane çarşaflı insan vardı. Ama o çarşaflıların bir siyasi simge olarak taşınmadığı ortada. Cumhuriyet Halk Partisine girmeyi içine sindiriyor. Ve ben ayrıca soruşturdum. Bunların evlerinde de Atatürk’ün resminin asılı olduğunu öğrendim. Yani evlerinde Atatürk sevgisi, saygısı yaşayan bir aile bunlar. Ve gayet tabi dedik girdiler. Arkasından bu defa işte Sultangazi’de böyle bir talep önümüze getirildi. Elbette dedik. Orada da gene bir grup insan geldi.
Şimdi biz, sadece bu değil bakın. Bundan bir ay önce üniversite öğretim üyelerinden geniş bir grubu, ben bir bilim kurulu toplantısı sırasında partiye kaydettim. Yani ulaşım paneli yapıldı, su paneli yapıldı İstanbul’da. Bir bilimsel toplantı. İl organize etti. Depremle ilgili bilimsel bir toplantı. Bunlar hep üniversite öğretim üyeleri. İTÜ’den, diğer yerlerden öğretim üyeleri katkı verdiler. Onların bir kısmı çok mutlu oldular buradaki çalışmalardan ve Cumhuriyet Halk Partisine girme kararını aldılar. Bende orada törenle onlara bir şey yaptım.
Fikret BİLA- Efendim şunu sorabilir miyim. Şimdi iki konu bu görüntüler vesilesiyle tartışılıyor. Birini Murat sordu işte üniversitelerde türban yasağına CHP karşı. O konuda tavrımı değişecek gibi bir soru gündeme geldi. Bir diğeri de şu; siyaset yapabilir CHP’de, CHP’nin ilkelerini, görüşlerini kabul etmiş olan herkesin bu hakkı vardır dediniz siz. Demokratik bir şekilde gelip CHP’de politika yapılabilir. Tabi CHP’de politika yapmak aynı zamanda politikanın değişik basamaklarında da görev almayı gerektirebilir. Öyle talepler gelebilir. Ben doğrusu sadece çarşaflılarla ilgili sormuyorum bunu. Çünkü çok az sayıda olduğunu biliyorum. Sanıyorum 8000 katılım oldu o gün CHP’ye 4 tane çarşaflı vardı ama başörtüsü bizim klasik geleneksel...
Deniz BAYKAL- Onlar çok daha yayın.
Fikret BİLA- Ananevi olarak başını örten insanlarımız var. Şimdi şununla bağdaştırarak soruyu sormak istiyorum. Ben hatırlıyorum bu konuyu çalışmış birisi olarak. 1970’ler ortasından itibaren rahmetli Ecevit ve sizin bir yenileme çalışmanız vardı 1976 CHP tüzüğüne kadar bu yansıdı. Ve orada bugün özetlenirken işte inançlara saygılı laiklik diye tarif ettiğimiz CHP’yi konum olarak işte din karşıdır, din düşmanıdır olmaktan çıkartıp da mütedeyyin insanlarla buluşturan bir politikayı izlemiştiniz.
Şimdi bu çerçevede bu tür insanların CHP’ye katılması ki zaten başörtülülerde var bunu biliyoruz. CHP’nin laiklik konusundaki duruşunu değiştirecek, basının değimiyle yeni bir açılım mı? Onlardan oy toplamaya dönük bir şov mu, gösterimi? Bu işin özü nedir yani bunu sormak istiyorum ben. Bunlar aday olursa ne olacak bu hanımefendiler. Görev almak isterlerse, milletvekili adayı olmak isterlerse?
Deniz BAYKAL- Şimdi bir defa şunu herkesin bilmesini istiyorum. Ben hiçbir zaman bunu bir açılım diye söylemedim. Bu konuda hareket ederken de bir açılım yapmakta olduğumuz duygusu içinde olmadım. Ve bunu da siyasal bir olay olarak düşünmenin ötesinde bunu bir ahlaki ve ilkesel bir tavır olarak gördüm. Yani size birisi gelip girmek istiyorum diyorsa, partinizin düşüncelerini, ilkelerini benimsiyorum diyor ise ve kendisinde kılık kıyafetinden kaynaklanan bir engel düşünür müyüz diye soruyor ise benim ona sen git kıyafetini değiştir öyle gel demem ne sosyal demokrasiye sığır, ne Cumhuriyet Halk Partisinin insana saygı anlayışına sığar. Ne gerçek demokratlığa sığar, ne de laikliğin icabıdır. Yani bakın bu olay vesilesiyle Türkiye tartışıyor. Bizim üzerimizden Türkiye kendisini sorguluyor. Aydınlarımız, yazar, çizer insanlar, bir kısmı gayet yararlı, çok önemli düşünceler söylüyorlar. Sizler dahil olmak üzere ilgiyle, zevkle okuyorum.
Şimdi bunlarla bir şeyi birlikte irdeliyoruz dikkat ederseniz. Kendi kendimizi sorguluyoruz, toplumumuzu sorguluyoruz. Yani laiklik aslında nedir? Bunu tartışıyoruz. Değişen bir toplumda kırsal bir bölgeden göçüp bir büyük kente, metropole gelen insanlar, beraberlerinde bir muhafazakarlık getiriyorlar, bir yoksulluk getiriyorlar. Belli adetler, gelenekler, görenekler, belli bir kılık kıyafet getiriyorlar. Bu insanların o büyük kente entegre olabilmeleri, entegrasyonlarının sağlanması, orada yer tutabilmeleri nasıl sağlanacak? Bu süreç içinde neler yapmak lazım. Parti olarak biz ne yapıyoruz? Türkiye’nin ne yapması lazım? Bu süreç içinde o insanlara nasıl bakmak lazım. Onları nasıl tasnif etmek lazım. Bütün bu sorular ortaya çıkıyor. Yani demokrasi nedir? Laiklik nedir? Değişen bir toplumda insanların konumu nedir? Siyasetle kıyafet ilişkisi nedir? Şimdi çok bunları tartıştığımız için bazı özdeşlikleri kabul ediyoruz. Yani kafamızda ister istemez bütün bu kıyafetler dinsel bir simge gibi anlaşılıyor. Şimdi bunu sorgulamak lazım. Sosyolojik bir gerçek. Hepimiz biliyoruz. Anadolu’daki kadınlarımızın, köylerdeki, kasabalardaki tarih boyunca ve şimdi kullandıkları kılık kıyafet tarzı yani işte yemeniler, yazmalar, başörtüleri, eşarplar. Bütün bunlar bir toplumsal örfün gereği. Dini bir anlayışın siyasallaştırılmasının bir temsilcisi değil. Bunu çok iyi biliyoruz. Öyle olanlarda var.
Fikret BİLA- Türban mesela?
Deniz BAYKAL- Öyle olanlar türbana geçti sonra. Şuanda kimi türban onun bir simgesi gibi. Şuanda da türban giymeyi ailesinin, anasının, babasının, ağabeysinin, eşinin, komşularının ya da o bölgenin yaşam tarzının meşru, doğal, ahlaki kıyafeti olarak kabul edip girmiş 18 yaşında, 20, 23 yaşındaki bir genç kızın da bir simge olarak kullandığı, toplumu bu gözle gördüğünü söylemekte haksızlık belki. Çünkü nereden biliyorum bunu? Ben o durumda olup da bize büyük ilgi gösteren pek çok insanı biliyorum.
Fikret BİLA- Türbanlı kesimde de efendim partiye?
Deniz BAYKAL- Evet. Türbanlı kesimden olup, yani bir gün beraber gidelim de hatta bu büyük kentlerdeki gezilerde bunlara birlikte tanık olalım. Etrafta türbanlı insanlar. Hayret ediyor bizim arkadaşlar. Özellikle bunlarla Bihlun hanım ilgilidir. A bak burada da çıktı, burada da çıktı, burada da çıktı diye. Otobüste görüyoruz bunu. Yani bu neyi gösteriyor? O insan ailesinin bir gereği. Çevresinin, komşularının...
Murat YETKİN- Çoğu baskıyla efendim. Ortada bir kadın sorunu yok, bir erkek sorunu var.
Deniz BAYKAL- Doğru, haklısın. Bu bir siyasi simge değil ise ve o haliyle geliyorsa ona sen hayır gelme, bana oy verme, partimde yer tutma. Benim Anayasanın temel ilkelerini değiştirmeye niyetim yok. Laikliği ortadan kaldıralım demiyorum. Ben Atatürk’ü seviyorum. Efendim ben Atatürk’ü sevmiyorum Humeyni’yi seviyorum diyen insan başı açıkta olsa Cumhuriyet Halk Partisinde yeri yoktur. Ben Atatürk’ü seviyorum, ailemin, köyümün, çevremin, mahallemin yaşam tarzı bu, ben böyle giyiniyorum bir mahsur var mı dediği zaman ona hiçbir siyasi düşünceye girmeden ahlaki ve insani tavır olarak ne münasebet kardeşim başımla beraber, elbette senin burada yerin var demek benim ahlaki görevimdir.
Fikret BİLA- Peki efendim bu parti içinde de bazı tepkilere sebep oldu. Bazı bayan milletvekilleri Necla Arat hocamız mesela tepki gösterdi. Atatürk’ün partisiyle acaba bu bağdaşır mı? Sosyal demokrasiyle bağdaşır mı diye. Parti içinde nasıl tepkiler aldınız, onları nasıl ikna ettiniz?
Murat YETKİN- İstanbul İl Başkanı da tombaladan çıkan dedi.
Deniz BAYKAL- Şimdi o tartışma talihsiz bir tartışma tabi. Bu kanaatimi ben arkadaşıma da ilettim. Bir defa şunu anlamamız lazım. Bu konu Türkiye’de tartışılıyor ve tartışılması da çok doğaldır. Ben bu tartışmayı ilgiyle izliyorum. Ben bu tartışmaya fırsat vererek ben Türkiye’nin kendisini sorgulamasına ve daha tutarlı, daha demokratik, daha laik, gerçek anlamda laik. Baskıcı, şekilci, karşısındakini husumetle karşılayan, dışlayan değil. Gerçek, laik, demokratik bir anlayışın ortaya çıkmasına yardımcı olacağını umut ediyorum. Nerede? Türkiye’de. İşte bu Türkiye’de bu tartışılıyor. Doğal olarak bizim içimizde de tartışılıyor. Ama bizim içimizdeki tartışmayı bundan ayırmak mümkün değil. Herkes iyi niyetle konuşuyor. Benimde iyi niyetle konuşulmasına itirazım yok. Söylesinler biz cevap verelim. Onlar bize anlatsınlar, biz onlardan etkilenelim, onlar bizden etkilensinler. Sonuçta ne çıkacaktır? Sonuçta şu çıkacaktır. Ya Cumhuriyet Halk Partisi çok doğal bir iş yapmış kardeşim. Maskeli balo vermiyor ki. Cumhuriyet Halk Partisi bir siyasi parti. Toplumu ne ise kendi ilkelerine ters düşmemek şartıyla. Kendi ilkesine ne ters düşer? Kılık kıyafet ters düşmez. Eğer o kılık kıyafeti kullanan insanın kafasında o bir siyasi simge değil ise. Eğer değilse o kılık kıyafeti sen anlayışla karşılarsın, saygıyla karşılarsın. Ve hepimiz biliriz ki, birbirimize katkı vererek bu değişen, modernleşen bir toplum ortamı içinde herkese fırsat vereceğiz.
Fikret BİLA- Ve kurallara uyarak diyorsunuz Sayın Baykal.
Deniz BAYKAL- Tabi. Bakın ben demin o şeyi söylüyordum size. Biz bu olayı sadece öyle kayıt töreni falan gibi değil. Başka bir sürü kayıtlar oluyor. Kimse onunla meşgul değil. Bu kayıt öncesinde, bu olayların öncesinde bizim İstanbul il başkanlığımızın bir süredir uyguladığı bu Cumhuriyet Halkevleri projesi var. Cumhuriyet Halkevleri projesi bu varoşlarda, gecekondu bölgelerinde, en ihmal edilmiş yerlerde bir yer tutuyoruz, oraya Cumhuriyet Halkevi yazıyoruz. Orada yaşayan insanları oraya emanet ediyoruz. Birde gönüllü kadınlar var. Doktorlar, avukatlar, öğretmenler. Bilgisayar öğretiyorlar, yabancı dil öğretiyorlar ya da kadın, çocuk sağlığı konusunda eğitim veriyorlar. Çay kaynıyor, oturacak yerleri var. Oraya kadınlar geliyor. Kim geliyor? O bölgedeki insanlar. Evinde bunalmış, erkek kahveye gidiyor, kahvede konuşuyor. Kadın ne yapıyor? Kadın tek başına orada. Sobayı yakamıyor doğalgazın durumu ortada. ÇHE’e geliyor.
Fikret BİLA- Kömür bekliyor.
Deniz BAYKAL- Kömür bekliyor yada. Oraya geliyor, orada sohbet, hanımlar. Dertleşiyorlar. Sonra geliyor gönüllüler hadi size bilmem ne yapalım diyor. Bir program var. O program etrafında nasıl mutlular. Çocuklarını getiriyorlar. Çocukları için orada, yanda bir kütüphane var.
Fikret BİLA- Bir eğitim programı gibi mi?
Deniz BAYKAL- Aynen eğitim programı. Orada çocukların ödevini yapmasına öğretmenler yardım ediyor.
Murat YETKİN- Bunu şimdiye kadar niye yapmadınız efendim?
Deniz BAYKAL- Yapılıyor efendim bu yeni değil.
Murat YETKİN- İstanbul İl Başkanının yeni başlattı dediniz de.
Deniz BAYKAL- Bir yıldır.
Murat YETKİN- Ha şimdi bu bir yılmış. Öncesi?
Deniz BAYKAL- Efendim ihtiyaçlar çıktıkça, yani kabul daha önce keşke başlatılsaydı ama bunu bir görelim, bunu bir vurgulayalım. Şimdi bu fevkalade önemli bir şey. Yani inanılır gibi değil. Gören herkes şaşırıyor. Buraya gelen kadınlar kim bunlar? Ne Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgisi var. Ne kılık kıyafet konusunda bir talep yok. Neyse o. Çarşaflısı da geliyor, türbanlısı da geliyor. Oraya gelende çağdaş Türk kadınları. Onlar bunların ihtiyaçlarını karşılıyor. Eşiyle kavgasını anlatıyor, reçete istiyor, çocuğuna bilmem ne istiyor. Yani bunun bir uzantısıdır. Yani kimse zannetmesin ki biz şov yapıyoruz ya da siyasi amaçla bir gösteri peşindeyiz. Bunun mizansenli hiçbir tarafı yoktur. Yani acaba bir tezgah mı kuruldu falan diye. Hiç böyle bir şey yok. Kendiliğinden. Gitti bütün medya üzerinde o insanların. Var mı, yok mu böyle insanlar? Gerçekten AKP’den mi geldiler, gerçekten Cumhuriyet Halk Partisine girecekler mi? Gerçekten Cumhuriyet Halk Partililer mi? Hepsi kontrol edildi. Bizim dışımızda. Ve görüldü ki böyle. Bu gerçek bir olay.
Şimdi önümüzde böyle bir gerçek olay. Biz onu yapay bir şekilde üretmediğimiz halde önümüze gelmişse biz bunu nasıl reddederiz canım. Bu olur mu, yakışır mı insanlığa? Yakışır mı sosyal demokratlığa? Efendim laiklik tehlikeye girer. Ya ağır olun niye tehlikeye girsin. Bu konuda en bilinçli parti biziz. Ne yaptığımızı biliyoruz. Bu insanlarda laikliği tehlikeye atmak için gelmiyor. Yani o kadınlar şunu söylemiyor Muratçığım. Ben bütün kadınlar çarşafa girsin istiyorum. Bundan sonra Türkiye’de çarşafa girsin, Cumhurbaşkanının eşi de çarşaflı olsun, Başbakanın eşi de çarşaflı olsun, mecliste çarşaflılarla dolsun, çarşaf dışında hiçbir şey olmasın. Doğrusu budur demiyor bu kadınlar. Bu kadınlar sadece ya ben size saygı gösteriyoruz diyor. Ne güzel okumuşsunuz, yetişmişsiniz, hepiniz ciddi görevler yapıyorsunuz. Beni de kabul edin.
Fikret BİLA- Sizde çarşafı çıkar demiyorsunuz.
Deniz BAYKAL- Beni de kabul edin diyor bu şekilde. Ne olur üstüme gelmeyin. Zaten öyle bir şeyi bizim söyleme hakkımız yok. O da diyor ki, beni böyle kabul eder misiniz? Ya bacım olur mu, elbette, memnuniyetle diyoruz. Bunu demek kadar insanı bir şey olabilir mi? Vay yok şu oldu, yok bilmem mizansendi. Hiçbir şey değil. Önümüze gelmişse bu Türkiye’nin 2008 noktasında Cumhuriyet Halk Partisinin önüne AKP’den hayal kırıklığına uğrayarak binlerce insan geçen defa AKP’ye oy vermiş gelip şimdi biz CHP’ye gireceğiz demişlerse bizim bunu saygıyla karşılamamız lazım. Sevinmemiz lazım ve onlara her türlü fırsat eşitliğini sağlamamız lazım. Bunu yapıyoruz.
Murat YETKİN- Deniz bey bir reklam arası verelim. Reklamlardan sonra bu sıcak konuya devam edeceğiz efendim.
Efendim Ankara Kulisi devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal konuğumuz ve kendisinin ben asla açılım demedim. Bunu bir ahlaki ve ilkesel bir tutum olarak gördüm dediği bu hani biz öyle demiş olalım. Türban, çarşaf açılımını konuşuyoruz.
Efendim dediniz ki ilk bölümde laiklik aslında nedir bunu sorguluyoruz. Peki şimdi geçtiğimiz dönem AKP’de laikliği sorguladı. Onların sorgulayışıyla sizin sorgulayışınızın farkı nedir? Bize onu anlatır mısınız?
Deniz BAYKAL- Laikliği değiştirmek isteyenlerin neyin peşinde olduklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu konuda bir tereddüt yok. Toplumun ya da bu tehdidi, bu tehlikeyi teşhis etmiş olanların bir tereddüdü yok. Biz şimdi laikliğe inanan insanlar olarak, laikliğe sahip çıkan insanlar olarak laikliğe yönelik bir tehdit oluşturmadığı halde biçimsel olarak, görünüş olarak bizim kafamızdaki varsayımlara ve kabullere göre laikliğe bunlar aykırıdır diye tasnif etmeye hazır olduğumuz kesimlerin belki de öyle olmayabileceğini, onların pekala laiklikle ilgili bir problemlerinin olmadığını, bizim onlara tepki göstermemizin haksız olabileceğini, yanlış olabileceğini, onları kılık kıyafetleriyle yargılamamız gerektiğini, kılığı kıyafetinden yola çıkarak onun siyasetine, laikliğe yönelik belli bir anlayış içinde olmak zorunda bulunduğunu düşünmememiz gerektiğini, bunun olabileceğini görmeye başlıyoruz. Şimdi bunun ortaya çıkması bunu gören insanların laikliğin tanımı bakımından birbirinden hiç farkı olmadığı halde henüz bunu böyle değerlendirmeyen insanlarla ters düşer vaziyete gelmesi doğal bir olay. Şimdi bunu yaşıyoruz. Yani birisi diyor ki, siyasi atraksiyon mu yapıyorsun? Bir şey değil. Bu bir tavır işi. Ben bir kişi dahi olsa, birisi bana gelip derse ki ya kusura bakma ben böyle giyiniyorum. Bunu değiştirmeye de niyetim yok. Ben böyle geldim. Doğduğum yer, ailem, çevrem. Ama ben size inanıyorum. Bak denedim, AKP’yi gördüm. AKP’den kopuyoruz biz. Niye kopuyoruz? Bugün işte yazmış Fikret beyde o mütedeyyin insanların kopuş nedenlerini. Onlardan dolayı kopuyoruz. Yani eşitlik, hak, adalet, yolsuzluk vs. her birisi, hukuksuzluk almış kendini düşünüyor, çevresini düşünüyor. Yani bunun Müslümanlıkla alakası yok. Din iman diyor. Din imanla alakası yok. Görmüşüm ben onları, yaşamışım. Kendi gerçeğimi biliyorum. Bakıyorum siz bir şeyler söylüyorsunuz. Söylediklerinizde yanlış bir şey yok. Aklımda yatıyor. Ama yani biz bugüne kadar sizler bizi istemezsiniz diye düşünüyorduk. Bize hep böyle söylediler. Acaba ister misiniz diye soruyor ise, sen kıyafetini değiştir de öyle gel kardeşim der miyim? Şunu anlamaya çalışırım. Senin Atatürk’le bir derdin var mı, yok mu kardeşim? Cumhuriyetle bir derdin var mı, yok mu? Yani laiklik anlayışımızla bir derdin var mı? Bunlarla meşgul değil. Bunları istemiyor. Sadece ben orada saygı görür müyüm? Beni sen adam yerine koyuyor musun? Vatandaş yerine koyuyor musun? Benimde senin gibi bir partili olmama izin veriyor musun? Beni benimsiyor musun diyor. Elbette benimsiyorum. Başka türlü olur mu? Birileri de diyor ki şimdi bize. Ya ne benimsiyorsun sen onu? Baksana sen onun kılığına, kıyafetine. Ben diyorum ki, anlıyorum senide yalnız herkesi kılığı kıyafetiyle mahkum etmeyelim. Bir sorgulayalım. Bak bu bana geldi, ben ona gitmedim. Ona bana geldi dedi ki, ben şikayetçiyim AKP’den, oradan kopuyorum, buraya gelmek istiyorum. Kabul eder misin? Elbette kabul ederiz.
Fikret BİLA- Efendim sizinde gitmeniz bence gerekiyor aslında. Ben CHP’nin kitle partisi olduğunu düşünüyorum.
Deniz BAYKAL- Tabi efendim, aslında öyle. Haklısınız.
Fikret BİLA- Belki onların sorunlarını orada dinlemek.
Deniz BAYKAL- Doğrudur. İşte bakın o şey, demin anlattığım o CHE evleri var ya o CHE evler aslında siyasi proje değil. Bizim bir sosyal, toplumsal sorumluluk projemiz. Yani biz ne parti adı söylüyoruz, ne bir şey söylüyoruz orada. Sadece o bölgedekilere el uzatıyoruz. Onları bütünleştirmeye çalışıyoruz, entegre etmeye çalışıyoruz. İstanbul’da herkes çok iyi biliyor 20 yıl, 25 yıl kalmış İstanbul’un içinde daha boğaz köprüsünü görmemiş, denizi görmemiş. Yani bu insanlara el uzatıp onlarla bir empati yaratmak, birbirimize değer verdiğimizi hissettirmek. Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Onlar sormaya başlıyor kim bunlar diye. Mesela ben gittim ilk kez oraya bir siyasetçi olarak bir ben gitmiş oldum bir parti yöneticisi olarak. Milletvekili arkadaşlar gidiyorlar, kadın milletvekili arkadaşlar gidiyor, erkekler gidiyor. İl örgütümüz gidiyor, gönüllüleri sokuyor oraya. Ve yavaş yavaş insanlar şunu görüyor. Ya bunlar iyi insanlar diyor. Ben sordum memnun musunuz buraya gelmekten her birisine. Niye memnunsunuz? Sordum sen nerelisin? Kimisi Gümüşhane’den kopmuş gelmiş. Kimisi Bayburt’tan gelmiş. Gümüşhane’de, Bayburt’ta Cumhuriyet Halk Partisinin bir algılanması vardır. Buraya gelmiş insan, şimdi gidin sorun bakalım nasıl bir algılanması vardır. Bunu nasıl yapacağız? O insan yani madem buraya girdin sen hemen her şeyini değiştir demek. O bir değişim süreci. Yani sosyolojik bir olay. Olaya böyle görmek lazım. Biz böyle görüyoruz. Bunları olabildiğince de yaygınlaştırmak lazım özellikle büyük kentlerde. Biz kömür götüremiyoruz, biz yiyecek paketi götüremiyoruz. Bari hiç olmazsa iyi niyetimizi, sevgimizi, onlara değer verdiğimiz anlayışımızı ve onları daha iyi bir yere birlikte taşımaya hazır olduğumuzu, onlarla el ele yürümeye hazır olduğumuzu gösterelim. Hayır onu da gösterme. E ne yapalım bunları? Bunları kendi kaderine terk edelim. Ne zamana kadar? Başlarına açıncaya kadar. Ya yapmayın. Bunu söylemeye hakkınız var mı?
Murat YETKİN- Kim diyor bunu?
Deniz BAYKAL- Kimse demiyor da bir mantıkla düşünüyorum.
Murat YETKİN- Varsayıyorsunuz.
Deniz BAYKAL- Varsayarak.
Fikret BİLA- Eleştiriler arasında o hava var.
Deniz BAYKAL- İşte onun için. Soyut olarak. Yani bunu daha bir sevecen, daha empati yapalım. Bir anlayalım. Yani Türkiye’de demokrasi ve laiklik deneyimiz bizi bu aşamada bu noktaya getirmediyse çok üzüntü verici. Biz bunu deniyoruz. Sana kıyamet koparılır. Ya koparılır, olur. Ben inanıyorum ki, bize itiraz edenler bir süre sonra bu itirazlarının doğru olmadığını görecekler. Nerede doğru olmadığını? Bakın bir; bu siyasi oportünizm işi değildir. Çünkü bize gelmiştir. Mizansen değildir ve biz bir büyük açılım yapıyoruz ey millet falan demiyoruz. Ama açılım kendiliğinden. A öyleymiş diye tespit ediyor onlar bizi. Ya biz onları böyle zannediyorduk böyle değilmiş diyor. Değildi. Bana bir yıl önce gelseydi böyle bir heyet ben gene aynı şeyi söylerdim. Bana bir yıl önce bunlar böyle gelmiş olsalardı ve örgütümüz demiş olsaydı ki ya böyle birileri gelmek istiyor. Başımızla beraber, gayet tabi gelsinler derdim.
Bizde değişen bir şey yok. Ama bizim bu anlayışımız toplumun talepleri doğrultusunda. Toplumun talebi ne? AKP’den kopuyor. 8000 kişi AKP’den kopuyor kardeşim bir yerde. Bunun bir önemi yok mu? Bir anlamı yok mu?
Murat YETKİN- Deniz bey, bizde değişen bir şey yok diyorsunuz ama sizde değişen şey var. Şimdi daha önce keşke başlatsaydık dediniz. Kılık kıyafetle yargılamamız gerektiğini görmeye başlıyoruz dediniz. Bu değişim.
Deniz BAYKAL- Bu kendim için değil, şahsen demiyorum onu ben. Yani toplum olarak. Yani iyi niyetli yazarlar, çizerler şimdi bu demin konuştuğumuz şeyi kendi içinde tartışıyor. Bildiğiniz, değer verdiğimiz, saygı duyduğumuz insanlar kuşku duyuyorlar. Ya öylemi, tutarsız değil mi, oydu buydu bir sürü laf. Hem kamusal alanda karşı çıkıyor, şimdi ne olacak, çelişki değil mi? Ya bunlar tamam bu başka bir olay.
Murat YETKİN- Şu soruya gelmek istiyorum. Şimdi bu hareketi yaparak ezberi bozdunuz. Hepimizin ezberi bozuldu. Partinizin içinde ezberleri bozulanlar oldu. Muhalefette oldu. Şimdi bir yandan dine düşman CHP yargısını kırma yolunda büyük bir adım bu. Diğer taraftan Cumhuriyet Halkevlerine CHE kısaltmasını veriyorsunuz, sola virgül atıyorsunuz. Şimdi bu adeta hani daha bir teorik çerçeveye yerleştirmek istersek hani Avrupa Sosyal Demokrasisi çizgisine daha yakın bir çizgiye sanki kayıyorsunuz Fransız ihtilali Jakobenliğinden doğrumu anlıyorum? Ya da ne olarak görmek lazım?
Deniz BAYKAL- Bu tabloyla ilgili pek çok yorum, değerlendirme yapılabilir. Bizim belli özlemlerimiz var.
Murat YETKİN- Yani inançla dalaşmayan, kavga etmeyen sosyolojik gerçeği alıp...
Deniz BAYKAL- Yani bizim sosyal, ekonomik özlemlerimiz var. Hele bu sosyal ekonomik özlemler Türkiye gibi kentleşen ve çok büyük ekonomik sorunlar, sıkıntılar yaşayan, yolsuzlukların, hukuk devletinin o daha oturamamış olmasının çok ciddi sıkıntılar yarattığı, böyle ne yaptığını da pek bilmeyen bir iktidarın elinde oradan buraya sürüklendiği bir tabloda pek çok sosyal sorun var, sıkıntı var, ekonomik konu var. Bütün bunlara yönelik özlemlerimiz ortada. Biz yani insanlarımız çok daha iyi eğitilsin, çok daha iyi sağlık ve sosyal güvenlik olanağına sahip olsun. İnsanlar daha özgür, daha kimliğini, inançlarını, etnik kökenini bir tartışma konusu yapmadan insan olarak, vatandaş olarak büyük toplumla bütünleşebilsin. Herkese fırsat eşitliği sağlansın. Türkiye’nin kaynakları daha verimli kullanılsın, hırsızlıklar, yolsuzlukların. Bunları söylüyoruz. Bu klasik sosyal demokrat programımız. Ama Türkiye’ye özgü ve bize özgü, bizim Türkiye’de bir laiklik mücadelesi vermiş bir siyasi parti geleneğinden geliyor olmamızın kaçınılmaz olarak getirdiği. Hem gelenekten getirdiği, hem de şuandaki tehdit, tehlike karşısında yaptığımız görevden dolayı, ki onun yapılması gerektiğinden hiç kuşku duymuyoruz. O tehlike, o tehdit karşısında aynı kararlılıkla bundan sonrada yürümeye devam edeceğiz. Hiç tereddüt yok. Herkes hazır olsun, sonra şaşırmasınlar. Yani ihtiyaç çıkarsa gene aynı şeyi yapacağız. Anayasanın değiştirilemez maddeleri değiştirilmek isteniyor. Ve ona karşı büyük tepki gösteriyoruz, göstereceğiz. Onun altında bu tip özlemler yatıyor. Yani Türkiye’nin laik kimliğini ortadan kaldırma arayışları yatıyor. Bunlara karşı o mücadeleyi götüreceğiz.
Şimdi böyle bir mücadele bizim daha öncede sadece olayı bir laiklik mücadelesinden ibaret görürken şimdi insanı da, yani laiklik karşısındaki sosyal, feodal bağlantıları, örf, adat, gelenek kuşatması içinde bulunan gerçek insanı da kavramaya başladığımızı, onun yüreğine, beynine değer verdiğimizi, onun sorunlarını çözmek için neler yapılabilir diye gayret gösterdiğimiz vatandaşlar görüyorlar. Ve bu bizi yeniden tarif ediyor. Yani bizde olan bir şey bu olaylar dolayısıyla ortaya çıkıyor. Yani Türkiye’nin şartlarına bağlı bir şey.
Şimdi AKP’den sıtkı sıyrılmamış olsa idi, herkes yerli yerinde duruyor olsaydı bizim önümüze böyle bir tablo gelmezdi. Gelmeyince de biz mizansen yapmadığımıza göre kendimizi ifade etmek imkanını bulamazdık. Şimdi ne oluyor? Bizim önümüze AKP’den ayrılıyor o kültürün içinden birileri, o söylüyor bize. Aslında dediğiniz gibi, demin söylediniz sizler siz yapmalıydınız bunu dediniz. Evet biz yapmalıydık. Ama şimdi o insanlar geliyor diyor ki bize. Biz gelmek istiyoruz ne diyorsunuz diyor. Yani ben eziliyorum bu soru karşısında. Ne yapabilirim, sana hayır diyebilir miyim ben?
Fikret BİLA- Efendim bir toplum kesimi daha var. O da diğer önemli sorunumuz. İşte bir Kürt sorunu hep tartışıp duruyoruz. İşte şu eleştiride yapılıyor. İşte bir tek orada AKP DTP karşısında politika yapabiliyor. Siyasi bağı bir tek o partinin var. Oysa sosyal demokrat partiler olarak CHP’nin bu bağı kurması gerekirdi. Tıpkı işte türbanlılar gibi, örtünen kesimlerle ilişkisi zayıf olduğu eleştirisi gibi. Şimdi bu siz açılım değil diyorsunuz ama öyle bir etki yaratacağı anlaşılıyor karşılıklı iletişimle. Burada bir adım sözkonusu. Acaba bu Kürt mevzunda CHP’nin yine oralarla bağlantı kurmak ve böyle bir açılım yapma düşüncesi var mı? Yani bu konuyu nasıl tarif ediyorsunuz? Bu Güneydoğu seçimi, orada yapılacak seçim, o bölgede AKP ile DTP arasında olmak zorunda mı? CHP bu bağı nasıl kuracak?
Deniz BAYKAL- Sizler çok iyi biliyorsunuz bu konularda Türkiye’de ilk sistemli gerçek açılımı, yani o açılımdı. Yapan parti Cumhuriyet Halk Partisidir 89 yılında. Raporumuz budur. O rapor çok önemli bir rapordur. Zamanlaması bakımından da önemlidir. Ne diyorduk orada? Orada diyorduk ki, Türkiye Cumhuriyeti bir ırk devleti değildir. Bakın bu çok net bir şekilde o zaman söylenmiştir. Herkesin kabulü oydu. Belli bir ırkın devletiyiz gibi kabul ediyorduk. Biz çıktık dedik ki, biz bir ırk devleti değiliz. Bir kan ve kafatası devleti değiliz. Biz değişik etnik sosyolojik özelliklere sahip insanların bir araya gelmesiyle oluşan bir milletiz. Ve bizim her birimizin kendi etnik kimliğimizi ortaya koymaya hakkımız vardır. Ve devletin kimsenin etnik kimliğini kendisine bir tehdit gibi algılaması mümkün değildir. Herkes etnik kimliği varsa o etnik kimliğine göre ana dilini öğrenme hakkı vardır. Ana dilinde yayın yapma hakkı vardır. Ana diliyle iftihar etmeye, ana dilini kullanmaya ve kendi kültürünü ortaya koymaya hakkı vardır. Devlet etnik kimlikleri teşvik edici bir tavır içinde olamaz. Devlet milletin devletidir. Milletimiz bir bütündür etnik farklılıklarına rağmen. O farklılıklar artık geride kalır. Sosyolojik bir olaydır. Ve kimse devlet etnik kimlikleri değiştirme hakkına sahip değildir. Yani asimilasyon yoktur. Asimilasyon hakkı yoktur.
Fikret BİLA- Ama özgürlükte vardır.
Deniz BAYKAL- Özgürlük vardır. Herkes özgürce bunu ifade eder ve kendi özel olanakları çerçevesinde kendi kimliğini geliştirebilir. Şimdi bu ciddi bir model. Bunu biz o zaman söyledik. Ve bunu söyledik diye DGM bize el koydu falan. O sıkıntıları yaşadık. Ama bugün geldiğimiz noktada bunun çok doğru bir program olduğu ortadadır.
Şimdi ben geçenlerde bu tartışmalar yaşanırken gene birkaç ay önce hem Şanlıurfa’ya, hem Diyarbakır’a gittim. Orada bir şey söyledim. O da büyük ilgi çekti. Ne dedik? Bir; etnik kimlik insanın şerefidir. Yani bir mahcubiyeti değil, şerefidir dedim. Şimdi bu çok önemli bir şey. Yani etnik bilinci yadırgamamak lazımdır, buna saygı göstermek lazımdır. Ama bu bizim bir devlet olmamızı, bir toplum olmamızı, ulus olmamızı engellememelidir. Bölücülük, şiddet, terör hasmımızdır. Biz bölünmek istemiyoruz. Hiçbir bir etnik kimliğin çoğunluğunun Türkiye’de bölünme talebi içinde olduğunu ben zannetmiyorum. Yani hepimiz bir büyük milli irade içindeyiz. Hepimiz beraber yürümek istiyoruz. Ama beraber yürürken devleti kendi kimliğimize göre tarif etmeye kalkmakta doğru değildir. Şiddet egemen olunca, ortada bir çatışma ve terör olunca artık siyaset ve demokrasi etkisini kaybediyor. Yani orada şimdi Güneydoğuda bir kısmı diyor ki, ya dinin gereğini yapacaksın, ya ırkının gereğini diyorlar.
Şimdi bizim burada sözümüz yok artık. Biz böyle söyleyenlerin yanında değiliz. Yani siyasete ne dini sokmak istiyoruz, ne de ırkı sokmak istiyoruz. İkisini de aşalım, ikisine de saygımız var. İkisi de değerli. Ama siyaseti buna bina etmek doğru değil diyoruz. Bunu anlatamıyoruz şimdi. Ama ben inanıyorum sosyal demokrasinin bu doğru mesajı zaman içinde anlaşılacaktır. Yani din ve ırk çatışması. Hele üstelikte bunu terörle dayatacağız. Bunun için terör yapacağız. Orada da bizim söyleyecek sözümüz yok.
Şimdi bizim yapacağımız bakın Başbakan geçenlerde çok sakıncalı iki söz söyledi. Bir; dedi ki böyle düşünmeyenler çekip gitsin. İlk ben atıldım, nasıl bir laf dedim ya, böyle bir şey olamaz. Bunu kesin kabul edemem. Hiç kimseye Başbakanın terk et deme hakkı yoktur. Sen kim oluyorsun? Sen iktidarı terk edersin, o insanlar orada yaşamaya devam eder. İki; pompalı kullanmaya hak veren söylemi. Bu da olmaz dedik. Bütün bunlar bizim sosyal demokrat tavrımız. Ama bunun orada yeterince anlaşılamamış olmasını ben demin anlattığım nedene bağlıyorum.
Murat YETKİN- Reklam arası vermek zorundayız, süremizi aşıyoruz. Reklamlardan sonra karşınızdayız.
Ankara Kulisi devam ediyor. Son bölümde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’a çok kısa bir soru soracağım. Çok kısa cevap verirseniz. Efendim bir; Aleviler ilk defa miting yaptılar ve bizi inanç haklarımız nerede diyorlar bir. Birde bugün size bir Ertuğrul Özkök tarafından bir soru sorulmuş. Eşcinsellerin durumu ne olacak? Partinize gelirler mi, gelmezler mi diye? Buyurun, lütfen kısa olsun.
Deniz BAYKAL- Yani bu Alevilerin konusu çok önemli bir konu, çok ciddi bir konu. Böyle son iki dakikaya sıkıştırılmamış olması gerekir. Onu uygun bir ortamda konuşuruz. Mitingden sonra hükümet adına bir açıklama yapıldı ve AKP tarafından bunlar uç talepler falan denildi. Ben binlerce, onbinlerce insanın bir araya gelerek ortaya koyduğu, arkasında 100 binlerce, milyonlarca insan bulunan bir konuya böyle yaklaşmak doğru değildir dedim. Daha sonra Sayın Bakanda yanlış oldu diye kabul etti. Bunları ciddiye almak lazımdır. Toplumumuzun en önemli kesimlerinin başındadır. Onları dinlemek lazımdır, anlamak lazımdır. Onlarla bir ciddi diyaloga iktidarın ihtiyacı var. Yani biz onlarla çok yakın ilişki içindeyiz, biliyoruz. O konuları takip ediyoruz.
Ertuğrul Özkök bugün...
Murat YETKİN- Soruya aracılık etmiş olduk.
Deniz BAYKAL- Bize hem bu girişim dolayısıyla desteğini veriyor eksik olmasın teşekkür ediyorum. Hem de bir somut soru sormuş. Yani ben siyaseti cinsellik sorunları ile hiç karıştırmama anlayışındayım. Yani hiçbir şekilde aklımın kenarından birlikte siyaset yaptığım insanların cinsellik konumu, durumu geçmez. Bunu düşünmeyi bile saygısızlık sayarım.
Murat YETKİN- Sayın Deniz Baykal, sorularımıza cevap verdiniz çok teşekkür ederiz.
Deniz BAYKAL- Bugün şehit binbaşının cenaze töreni var şimdi de oraya gideceğim.
Murat YETKİN- Siz oraya yetişeceksiniz. Bizde oraya gideceğiz. Bir başka Ankara Kulisinde yeniden karşınızda olmak umuduyla hoşçakalın”
kaynak
-“ Ben Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum diyen insan, başı açıkta olsa Cumhuriyet Halk Partisinde yeri yoktur”
-“Ben Atatürk’ü seviyorum, Benim Anayasanın temel ilkelerini değiştirmeye niyetim yok. Laikliği ortadan kaldıralım demiyorum. Ailemin, köyümün, çevremin, mahallemin yaşam tarzı bu, ben böyle giyiniyorum bir mahsur var mı dediği zaman, ona hiçbir siyasi düşünceye girmeden ahlaki ve insani tavır olarak ne münasebet kardeşim başımla beraber, elbette senin burada yerin var demek benim ahlaki görevimdir”
-“Bütün kadınlar çarşafa girsin, Türkiye’de çarşafa girsin, Cumhurbaşkanının da, Başbakanın eşi de çarşaflı olsun, mecliste çarşaflılarla dolsun, çarşaf dışında hiçbir şey olmasın. Doğrusu budur demiyor bu kadınlar. Bu kadınlar sadece, ben size saygı gösteriyorum diyor. Beni böyle kabul eder misiniz diyor. Ya bacım, elbette, memnuniyetle diyoruz. Bunu demek kadar insanı bir şey olabilir mi?”
-“Önümüze gelmişse bu. Türkiye’nin 2008 noktasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin önüne, AKP’den hayal kırıklığına uğrayarak, geçen defa AKP’ye oy vermiş binlerce insan gelip şimdi biz CHP’ye gireceğiz demişlerse, bizim bunu saygıyla karşılamamız lazım. Sevinmemiz lazım”
-“Kimseyi kılığı kıyafetiyle mahkum etmeyelim. Bir sorgulayalım. Bak bu bana geldi, ben ona gitmedim. O, bana geldi dedi ki, ben şikayetçiyim AKP’den, oradan kopuyorum, buraya gelmek istiyorum. Kabul eder misin? Elbette kabul ederiz”
-“Bizde değişen bir şey yok. Ama bizim bu anlayışımız toplumun talepleri doğrultusunda. Toplumun talebi ne? AKP’den kopuyor. 8000 kişi AKP’den kopuyor kardeşim bir yerde. Bunun bir önemi yok mu? Bir anlamı yok mu?”
-“Şunu herkesin bilmesini istiyorum. Ben hiçbir zaman bunu bir açılım diye söylemedim. Bunu siyasal bir olay olarak düşünmenin ötesinde, bir ahlaki ve ilkesel bir tavır olarak gördüm. Size birisi gelip partinizin düşüncelerini, ilkelerini benimsiyorum diyorsa ve kılık kıyafetinden kaynaklanan bir engel düşünür müyüz diye soruyor ise, benim ona ‘sen git kıyafetini değiştir öyle gel’ demem, ne sosyal demokrasiye sığır, ne CHP’nin insana saygı anlayışına sığar. ne gerçek demokratlığa sığar, ne de laikliğin icabıdır”
-“Partimizde zaten pek çok başörtülü insan var. Üyelerimiz arasında var, üyelerimizin ailelerinde var. Bu bizim gerçeğimiz, Türkiye’nin gerçeği. Binlerce, onbinlerce insan var. Bize oy veren, sempati duyan yığınla başörtülü insan var”
-“ Vatandaşın kılığından, kıyafetinden dolayı, ya da daha önce AKP’de olmasından dolayı Cumhuriyet Halk Partisine girmek istemesine karşı çıkma hakkına ben sahip değilim”
-“Etnik kimlik insanın şerefidir, mahcubiyeti değil, şerefidir dedim. Etnik bilinci yadırgamamak lazımdır, buna saygı göstermek lazımdır. Ama bu bizim bir devlet olmamızı, bir toplum olmamızı, ulus olmamızı engellememelidir”
-“Güneydoğuda ya dinin gereğini yapacaksın, ya ırkının gereğini diyorlar. Biz böyle söyleyenlerin yanında değiliz. Siyasete ne dini sokmak istiyoruz, ne de ırkı. İkisini de aşalım, ikisine de saygımız var. İkisi de değerli. Ama siyaseti buna bina etmek doğru değil”
-“Başbakan geçenlerde çok sakıncalı iki söz söyledi. Bir; dedi ki böyle düşünmeyenler çekip gitsin. İlk ben atıldım, nasıl bir laf dedim ya, hiç kimseye Başbakanın terk et deme hakkı yoktur. Sen kim oluyorsun? Sen iktidarı terk edersin, o insanlar orada yaşamaya devam eder. İki; pompalı kullanmaya hak veren söylemi. Bu da olmaz dedik. Bütün bunlar bizim sosyal demokrat tavrımız”
-“Binlerce, onbinlerce insanın bir araya gelerek ortaya koyduğu, arkasında 100 binlerce, milyonlarca insan bulunan (Alevilik) konusuna Hükümet gibi yaklaşmak doğru değildir. Bunları ciddiye almak lazımdır. Toplumumuzun en önemli kesimlerinin başındadır. Onları dinlemek lazımdır, anlamak lazımdır”
İletişim Koordinatörlüğü (Ankara) - Genel Başkan Deniz Baykal CNNTÜRK’ün canlı yayınında Fikret Bila İle Murat Yetkin’in sorularını şöyle yanıtladı...
“Murat YETKİN- İyi günler. Bir Ankara Kulisi programında daha arkadaşım Fikret Bila’yla birlikte karşınızdayız. Bir konuğumuz var. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal. Hoşgeldiniz efendim.
Deniz BAYKAL- Teşekkür ediyorum.
Murat YETKİN- Deniz bey, geçtiğimiz hafta öyle bir hamle yaptınız ki herkesin ezberi dağıldı. Yani iktidarda, muhalefette, partinizin içinde, dışında, kamuoyunda kim varsa ezberi dağıldı. Geçtiğimiz Pazar günü İstanbul’da Sultangazi’de bir partiye katılım töreninde çarşaflı bir hanıma parti rozetini taktınız. Ve hani Orhan Pamuk’un bir kitap okudum hayatım, dünyam değişti der gibi bütün dünyadaki siyasi paradikva neredeyse değişti. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisinin özellikle son zamanlarda yayılan imajı hani dini simgeye ilişkin ne varsa buna karşı çıkan, müesses nizamın işte koruyucusu, üniversitelerde türbana karşı Anayasa Mahkemesine başvurmuş. Böyle bir görüntü var. Bunun tam tersine şimdi bir görüntüyle karşı karşıyayız. Bunu grup toplantınızda çok ayrıntılı izah ettiniz. Şimdi size bu konuda sorularımız olacak ama ben size şöyle bir soruyla başlamak istiyorum. O rozet taktığınız hanım gelse dese ki benim türbanlı kızım üniversiteye giremiyor. Bu sorunumu dile getirmenizi istiyorum. Ne diyeceksiniz?
Deniz BAYKAL- Şimdi varsayımlarla konuşmaya gerek yok.
Murat YETKİN- Böyle bir talep var toplumda.
Deniz BAYKAL- Siz diyorsanız ki, o gün Cumhuriyet Halk Partisine giren kişilerin böyle bir talebi var. Böyle bir talebin olması kaçınılmazdır. Böyle bir talep yapmadan gelmezler duygusu ve düşüncesi içinde bakıyorsanız yanılıyorsunuz. Ve bu işte en hassas nokta. Olayı bir bütünsellik içinde...
Murat YETKİN- Böyle bir varsayımı yok mu sayıyorsunuz? Yani böyle bir şey olamaz mı diyorsunuz? Çünkü toplumda böyle bir şey var.
Deniz BAYKAL- O toplumda o bekleyiş var bir süreden beri. Bu olay herkesi kendi kafasındaki kavramlar açısından belli bir modele itmişti. O model kenarından, köşesinden şimdi sorgulanıyor. Ve şuanda gözlemenize tamamen katılıyorum. Olağanüstü bir ilgi ve tartışma yaşanıyor. Herkes bu konuyla meşgul, yazıyor, çiziyor vs. falan. Halbuki bu olayın böyle bir büyük tartışmayı tahrik edecek bir tarafı kendi başına yok. Yani şu bakıma yok. Bizim partimizde zaten pek çok başörtülü insan var. Yığınla insan var. Üyelerimiz arasında var, üyelerimizin ailelerinde var. Bu bizim gerçeğimiz, Türkiye’nin gerçeği. Binlerce, onbinlerce insan var. Bize oy veren, sempati duyan yığınla başörtülü insan var. Yani bizim gezilerimizde arkadaşlarımız tam dikkatle böyle gözlem yapıyorlar ve bana da söylerler. A bak görüyor musun şurada birisi, burada birisi diye büyük ilgi ve destek gösteren insanlar...
Murat YETKİN- Efendim böyle diyorsunuz ama bir saptama yapayım müsaade ederseniz. Sözünüzü kesmek istemiyorum ama. Şimdi Hindistan yolunda Sayın Başbakana sormuşlar bunu gazetelerde, ajanslarda var görmüşsünüzdür. Diyor ki, peki youtube baksınlar diyor orada da işte örtülü diye toplantılardan, parti toplantılarından çıkarılanların görüntüleri var diyor mesela. Demiş bunu, onu ajansta geçmiş.
Deniz BAYKAL- Bizim parti toplantılarımızda, grup toplantılarımızdaki görüntüleri sizler çok iyi biliyorsunuz. Şimdi Başbakanla tartışırız. Burada seninle konuşuyoruz Muratçığım. Başbakanla zemininde konuşuruz, tartışırız onun niçin ne söylediğini biliyoruz. Grup toplantılarımızda yer alan insanlar Anadolu’nun gerçeğini yansıtan insanlar. Bu konuda bir tereddüdümüz yok. Bizim bir kompleksimiz yok. Bizim uzun süredir gerçeğimizde bu. Ne olmuş? Şimdi olayı bir kendi boyutlarıyla görelim. İstanbul’da bir ilçede, Sultangazi ilçesinde, hatta o Sultangazi ikinci aşama. Ondan önce Eyüp’te Alibeyköy’de...
Murat YETKİN- Biz ona arızi gözüyle baktık.
Deniz BAYKAL- Arızi olur mu canım? Yani o neyse o da o. Alibeyköy’de, İstanbul’da, Eyüp’te gene bir grup insan partiye girmek istediklerini oradaki arkadaşlarımıza söylediler. Onlarda bize sordular dediler ki, bunlar bir muhafazakar çevre, bugüne kadar AKP’ye destek olmuşlar. Hatta içinde AKP’nin üyeleri var, belediye meclis üyeleri var. İlçe yönetim kurulu üyeleri var. Bunlar girmek istiyorlar. Yaşamları da ona göre, Erzurum’dan göçmüş insanlar. Bize girmek, bizimle beraber olmak, Cumhuriyet Halk Partisinde siyaset yapmak istiyorlar ne düşünürsünüz dediler. Gayet tabi dedim. Başka türlü bir şey olur mu? Vatandaşın kılığından, kıyafetinden dolayı ya da daha önce AKP’de yer tutmuş olmasından dolayı Cumhuriyet Halk Partisine girmek istemesine karşı çıkma hakkına ben sahip değilim. Böyle bir şey olabilir mi? Elbette bizi biliyorsunuz, ilkelerimiz ortada, Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Bizim ilkelerimizde herhangi bir kırılma hiçbir şekilde sözkonusu değildir. Çok net, çok açık. Bu olaydan öncede değildi, olaydan sonrada değildi. Şimdi aynı noktadayız. Bunun farklı düşünülmesine hiçbir neden yoktur. O insanlarda onu biliyorlar. Kime geliyorlar? Herhangi bir böyle gösterişli işte çarşaflı, türbanlı birisinin Cumhuriyet Halk Partisine girme töreninden önce geliyorlar. Bildikleri Cumhuriyet Halk Partisine geliyorlar. Salonun üstüne de yazmışlar. Laik Cumhuriyetimize bilmem işte falan falan diye. Arkasına da Kürt, Türk kardeştir. Doğudan gelmiş insanlar. Anlayışlarını söylüyor. Başımızla beraber. Ne var yani? Onu orada öyle söyledik. Ve o büyük bir heyecan yaratmadı. Orada 4 tane çarşaflı insan vardı. Ama o çarşaflıların bir siyasi simge olarak taşınmadığı ortada. Cumhuriyet Halk Partisine girmeyi içine sindiriyor. Ve ben ayrıca soruşturdum. Bunların evlerinde de Atatürk’ün resminin asılı olduğunu öğrendim. Yani evlerinde Atatürk sevgisi, saygısı yaşayan bir aile bunlar. Ve gayet tabi dedik girdiler. Arkasından bu defa işte Sultangazi’de böyle bir talep önümüze getirildi. Elbette dedik. Orada da gene bir grup insan geldi.
Şimdi biz, sadece bu değil bakın. Bundan bir ay önce üniversite öğretim üyelerinden geniş bir grubu, ben bir bilim kurulu toplantısı sırasında partiye kaydettim. Yani ulaşım paneli yapıldı, su paneli yapıldı İstanbul’da. Bir bilimsel toplantı. İl organize etti. Depremle ilgili bilimsel bir toplantı. Bunlar hep üniversite öğretim üyeleri. İTÜ’den, diğer yerlerden öğretim üyeleri katkı verdiler. Onların bir kısmı çok mutlu oldular buradaki çalışmalardan ve Cumhuriyet Halk Partisine girme kararını aldılar. Bende orada törenle onlara bir şey yaptım.
Fikret BİLA- Efendim şunu sorabilir miyim. Şimdi iki konu bu görüntüler vesilesiyle tartışılıyor. Birini Murat sordu işte üniversitelerde türban yasağına CHP karşı. O konuda tavrımı değişecek gibi bir soru gündeme geldi. Bir diğeri de şu; siyaset yapabilir CHP’de, CHP’nin ilkelerini, görüşlerini kabul etmiş olan herkesin bu hakkı vardır dediniz siz. Demokratik bir şekilde gelip CHP’de politika yapılabilir. Tabi CHP’de politika yapmak aynı zamanda politikanın değişik basamaklarında da görev almayı gerektirebilir. Öyle talepler gelebilir. Ben doğrusu sadece çarşaflılarla ilgili sormuyorum bunu. Çünkü çok az sayıda olduğunu biliyorum. Sanıyorum 8000 katılım oldu o gün CHP’ye 4 tane çarşaflı vardı ama başörtüsü bizim klasik geleneksel...
Deniz BAYKAL- Onlar çok daha yayın.
Fikret BİLA- Ananevi olarak başını örten insanlarımız var. Şimdi şununla bağdaştırarak soruyu sormak istiyorum. Ben hatırlıyorum bu konuyu çalışmış birisi olarak. 1970’ler ortasından itibaren rahmetli Ecevit ve sizin bir yenileme çalışmanız vardı 1976 CHP tüzüğüne kadar bu yansıdı. Ve orada bugün özetlenirken işte inançlara saygılı laiklik diye tarif ettiğimiz CHP’yi konum olarak işte din karşıdır, din düşmanıdır olmaktan çıkartıp da mütedeyyin insanlarla buluşturan bir politikayı izlemiştiniz.
Şimdi bu çerçevede bu tür insanların CHP’ye katılması ki zaten başörtülülerde var bunu biliyoruz. CHP’nin laiklik konusundaki duruşunu değiştirecek, basının değimiyle yeni bir açılım mı? Onlardan oy toplamaya dönük bir şov mu, gösterimi? Bu işin özü nedir yani bunu sormak istiyorum ben. Bunlar aday olursa ne olacak bu hanımefendiler. Görev almak isterlerse, milletvekili adayı olmak isterlerse?
Deniz BAYKAL- Şimdi bir defa şunu herkesin bilmesini istiyorum. Ben hiçbir zaman bunu bir açılım diye söylemedim. Bu konuda hareket ederken de bir açılım yapmakta olduğumuz duygusu içinde olmadım. Ve bunu da siyasal bir olay olarak düşünmenin ötesinde bunu bir ahlaki ve ilkesel bir tavır olarak gördüm. Yani size birisi gelip girmek istiyorum diyorsa, partinizin düşüncelerini, ilkelerini benimsiyorum diyor ise ve kendisinde kılık kıyafetinden kaynaklanan bir engel düşünür müyüz diye soruyor ise benim ona sen git kıyafetini değiştir öyle gel demem ne sosyal demokrasiye sığır, ne Cumhuriyet Halk Partisinin insana saygı anlayışına sığar. Ne gerçek demokratlığa sığar, ne de laikliğin icabıdır. Yani bakın bu olay vesilesiyle Türkiye tartışıyor. Bizim üzerimizden Türkiye kendisini sorguluyor. Aydınlarımız, yazar, çizer insanlar, bir kısmı gayet yararlı, çok önemli düşünceler söylüyorlar. Sizler dahil olmak üzere ilgiyle, zevkle okuyorum.
Şimdi bunlarla bir şeyi birlikte irdeliyoruz dikkat ederseniz. Kendi kendimizi sorguluyoruz, toplumumuzu sorguluyoruz. Yani laiklik aslında nedir? Bunu tartışıyoruz. Değişen bir toplumda kırsal bir bölgeden göçüp bir büyük kente, metropole gelen insanlar, beraberlerinde bir muhafazakarlık getiriyorlar, bir yoksulluk getiriyorlar. Belli adetler, gelenekler, görenekler, belli bir kılık kıyafet getiriyorlar. Bu insanların o büyük kente entegre olabilmeleri, entegrasyonlarının sağlanması, orada yer tutabilmeleri nasıl sağlanacak? Bu süreç içinde neler yapmak lazım. Parti olarak biz ne yapıyoruz? Türkiye’nin ne yapması lazım? Bu süreç içinde o insanlara nasıl bakmak lazım. Onları nasıl tasnif etmek lazım. Bütün bu sorular ortaya çıkıyor. Yani demokrasi nedir? Laiklik nedir? Değişen bir toplumda insanların konumu nedir? Siyasetle kıyafet ilişkisi nedir? Şimdi çok bunları tartıştığımız için bazı özdeşlikleri kabul ediyoruz. Yani kafamızda ister istemez bütün bu kıyafetler dinsel bir simge gibi anlaşılıyor. Şimdi bunu sorgulamak lazım. Sosyolojik bir gerçek. Hepimiz biliyoruz. Anadolu’daki kadınlarımızın, köylerdeki, kasabalardaki tarih boyunca ve şimdi kullandıkları kılık kıyafet tarzı yani işte yemeniler, yazmalar, başörtüleri, eşarplar. Bütün bunlar bir toplumsal örfün gereği. Dini bir anlayışın siyasallaştırılmasının bir temsilcisi değil. Bunu çok iyi biliyoruz. Öyle olanlarda var.
Fikret BİLA- Türban mesela?
Deniz BAYKAL- Öyle olanlar türbana geçti sonra. Şuanda kimi türban onun bir simgesi gibi. Şuanda da türban giymeyi ailesinin, anasının, babasının, ağabeysinin, eşinin, komşularının ya da o bölgenin yaşam tarzının meşru, doğal, ahlaki kıyafeti olarak kabul edip girmiş 18 yaşında, 20, 23 yaşındaki bir genç kızın da bir simge olarak kullandığı, toplumu bu gözle gördüğünü söylemekte haksızlık belki. Çünkü nereden biliyorum bunu? Ben o durumda olup da bize büyük ilgi gösteren pek çok insanı biliyorum.
Fikret BİLA- Türbanlı kesimde de efendim partiye?
Deniz BAYKAL- Evet. Türbanlı kesimden olup, yani bir gün beraber gidelim de hatta bu büyük kentlerdeki gezilerde bunlara birlikte tanık olalım. Etrafta türbanlı insanlar. Hayret ediyor bizim arkadaşlar. Özellikle bunlarla Bihlun hanım ilgilidir. A bak burada da çıktı, burada da çıktı, burada da çıktı diye. Otobüste görüyoruz bunu. Yani bu neyi gösteriyor? O insan ailesinin bir gereği. Çevresinin, komşularının...
Murat YETKİN- Çoğu baskıyla efendim. Ortada bir kadın sorunu yok, bir erkek sorunu var.
Deniz BAYKAL- Doğru, haklısın. Bu bir siyasi simge değil ise ve o haliyle geliyorsa ona sen hayır gelme, bana oy verme, partimde yer tutma. Benim Anayasanın temel ilkelerini değiştirmeye niyetim yok. Laikliği ortadan kaldıralım demiyorum. Ben Atatürk’ü seviyorum. Efendim ben Atatürk’ü sevmiyorum Humeyni’yi seviyorum diyen insan başı açıkta olsa Cumhuriyet Halk Partisinde yeri yoktur. Ben Atatürk’ü seviyorum, ailemin, köyümün, çevremin, mahallemin yaşam tarzı bu, ben böyle giyiniyorum bir mahsur var mı dediği zaman ona hiçbir siyasi düşünceye girmeden ahlaki ve insani tavır olarak ne münasebet kardeşim başımla beraber, elbette senin burada yerin var demek benim ahlaki görevimdir.
Fikret BİLA- Peki efendim bu parti içinde de bazı tepkilere sebep oldu. Bazı bayan milletvekilleri Necla Arat hocamız mesela tepki gösterdi. Atatürk’ün partisiyle acaba bu bağdaşır mı? Sosyal demokrasiyle bağdaşır mı diye. Parti içinde nasıl tepkiler aldınız, onları nasıl ikna ettiniz?
Murat YETKİN- İstanbul İl Başkanı da tombaladan çıkan dedi.
Deniz BAYKAL- Şimdi o tartışma talihsiz bir tartışma tabi. Bu kanaatimi ben arkadaşıma da ilettim. Bir defa şunu anlamamız lazım. Bu konu Türkiye’de tartışılıyor ve tartışılması da çok doğaldır. Ben bu tartışmayı ilgiyle izliyorum. Ben bu tartışmaya fırsat vererek ben Türkiye’nin kendisini sorgulamasına ve daha tutarlı, daha demokratik, daha laik, gerçek anlamda laik. Baskıcı, şekilci, karşısındakini husumetle karşılayan, dışlayan değil. Gerçek, laik, demokratik bir anlayışın ortaya çıkmasına yardımcı olacağını umut ediyorum. Nerede? Türkiye’de. İşte bu Türkiye’de bu tartışılıyor. Doğal olarak bizim içimizde de tartışılıyor. Ama bizim içimizdeki tartışmayı bundan ayırmak mümkün değil. Herkes iyi niyetle konuşuyor. Benimde iyi niyetle konuşulmasına itirazım yok. Söylesinler biz cevap verelim. Onlar bize anlatsınlar, biz onlardan etkilenelim, onlar bizden etkilensinler. Sonuçta ne çıkacaktır? Sonuçta şu çıkacaktır. Ya Cumhuriyet Halk Partisi çok doğal bir iş yapmış kardeşim. Maskeli balo vermiyor ki. Cumhuriyet Halk Partisi bir siyasi parti. Toplumu ne ise kendi ilkelerine ters düşmemek şartıyla. Kendi ilkesine ne ters düşer? Kılık kıyafet ters düşmez. Eğer o kılık kıyafeti kullanan insanın kafasında o bir siyasi simge değil ise. Eğer değilse o kılık kıyafeti sen anlayışla karşılarsın, saygıyla karşılarsın. Ve hepimiz biliriz ki, birbirimize katkı vererek bu değişen, modernleşen bir toplum ortamı içinde herkese fırsat vereceğiz.
Fikret BİLA- Ve kurallara uyarak diyorsunuz Sayın Baykal.
Deniz BAYKAL- Tabi. Bakın ben demin o şeyi söylüyordum size. Biz bu olayı sadece öyle kayıt töreni falan gibi değil. Başka bir sürü kayıtlar oluyor. Kimse onunla meşgul değil. Bu kayıt öncesinde, bu olayların öncesinde bizim İstanbul il başkanlığımızın bir süredir uyguladığı bu Cumhuriyet Halkevleri projesi var. Cumhuriyet Halkevleri projesi bu varoşlarda, gecekondu bölgelerinde, en ihmal edilmiş yerlerde bir yer tutuyoruz, oraya Cumhuriyet Halkevi yazıyoruz. Orada yaşayan insanları oraya emanet ediyoruz. Birde gönüllü kadınlar var. Doktorlar, avukatlar, öğretmenler. Bilgisayar öğretiyorlar, yabancı dil öğretiyorlar ya da kadın, çocuk sağlığı konusunda eğitim veriyorlar. Çay kaynıyor, oturacak yerleri var. Oraya kadınlar geliyor. Kim geliyor? O bölgedeki insanlar. Evinde bunalmış, erkek kahveye gidiyor, kahvede konuşuyor. Kadın ne yapıyor? Kadın tek başına orada. Sobayı yakamıyor doğalgazın durumu ortada. ÇHE’e geliyor.
Fikret BİLA- Kömür bekliyor.
Deniz BAYKAL- Kömür bekliyor yada. Oraya geliyor, orada sohbet, hanımlar. Dertleşiyorlar. Sonra geliyor gönüllüler hadi size bilmem ne yapalım diyor. Bir program var. O program etrafında nasıl mutlular. Çocuklarını getiriyorlar. Çocukları için orada, yanda bir kütüphane var.
Fikret BİLA- Bir eğitim programı gibi mi?
Deniz BAYKAL- Aynen eğitim programı. Orada çocukların ödevini yapmasına öğretmenler yardım ediyor.
Murat YETKİN- Bunu şimdiye kadar niye yapmadınız efendim?
Deniz BAYKAL- Yapılıyor efendim bu yeni değil.
Murat YETKİN- İstanbul İl Başkanının yeni başlattı dediniz de.
Deniz BAYKAL- Bir yıldır.
Murat YETKİN- Ha şimdi bu bir yılmış. Öncesi?
Deniz BAYKAL- Efendim ihtiyaçlar çıktıkça, yani kabul daha önce keşke başlatılsaydı ama bunu bir görelim, bunu bir vurgulayalım. Şimdi bu fevkalade önemli bir şey. Yani inanılır gibi değil. Gören herkes şaşırıyor. Buraya gelen kadınlar kim bunlar? Ne Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgisi var. Ne kılık kıyafet konusunda bir talep yok. Neyse o. Çarşaflısı da geliyor, türbanlısı da geliyor. Oraya gelende çağdaş Türk kadınları. Onlar bunların ihtiyaçlarını karşılıyor. Eşiyle kavgasını anlatıyor, reçete istiyor, çocuğuna bilmem ne istiyor. Yani bunun bir uzantısıdır. Yani kimse zannetmesin ki biz şov yapıyoruz ya da siyasi amaçla bir gösteri peşindeyiz. Bunun mizansenli hiçbir tarafı yoktur. Yani acaba bir tezgah mı kuruldu falan diye. Hiç böyle bir şey yok. Kendiliğinden. Gitti bütün medya üzerinde o insanların. Var mı, yok mu böyle insanlar? Gerçekten AKP’den mi geldiler, gerçekten Cumhuriyet Halk Partisine girecekler mi? Gerçekten Cumhuriyet Halk Partililer mi? Hepsi kontrol edildi. Bizim dışımızda. Ve görüldü ki böyle. Bu gerçek bir olay.
Şimdi önümüzde böyle bir gerçek olay. Biz onu yapay bir şekilde üretmediğimiz halde önümüze gelmişse biz bunu nasıl reddederiz canım. Bu olur mu, yakışır mı insanlığa? Yakışır mı sosyal demokratlığa? Efendim laiklik tehlikeye girer. Ya ağır olun niye tehlikeye girsin. Bu konuda en bilinçli parti biziz. Ne yaptığımızı biliyoruz. Bu insanlarda laikliği tehlikeye atmak için gelmiyor. Yani o kadınlar şunu söylemiyor Muratçığım. Ben bütün kadınlar çarşafa girsin istiyorum. Bundan sonra Türkiye’de çarşafa girsin, Cumhurbaşkanının eşi de çarşaflı olsun, Başbakanın eşi de çarşaflı olsun, mecliste çarşaflılarla dolsun, çarşaf dışında hiçbir şey olmasın. Doğrusu budur demiyor bu kadınlar. Bu kadınlar sadece ya ben size saygı gösteriyoruz diyor. Ne güzel okumuşsunuz, yetişmişsiniz, hepiniz ciddi görevler yapıyorsunuz. Beni de kabul edin.
Fikret BİLA- Sizde çarşafı çıkar demiyorsunuz.
Deniz BAYKAL- Beni de kabul edin diyor bu şekilde. Ne olur üstüme gelmeyin. Zaten öyle bir şeyi bizim söyleme hakkımız yok. O da diyor ki, beni böyle kabul eder misiniz? Ya bacım olur mu, elbette, memnuniyetle diyoruz. Bunu demek kadar insanı bir şey olabilir mi? Vay yok şu oldu, yok bilmem mizansendi. Hiçbir şey değil. Önümüze gelmişse bu Türkiye’nin 2008 noktasında Cumhuriyet Halk Partisinin önüne AKP’den hayal kırıklığına uğrayarak binlerce insan geçen defa AKP’ye oy vermiş gelip şimdi biz CHP’ye gireceğiz demişlerse bizim bunu saygıyla karşılamamız lazım. Sevinmemiz lazım ve onlara her türlü fırsat eşitliğini sağlamamız lazım. Bunu yapıyoruz.
Murat YETKİN- Deniz bey bir reklam arası verelim. Reklamlardan sonra bu sıcak konuya devam edeceğiz efendim.
Efendim Ankara Kulisi devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal konuğumuz ve kendisinin ben asla açılım demedim. Bunu bir ahlaki ve ilkesel bir tutum olarak gördüm dediği bu hani biz öyle demiş olalım. Türban, çarşaf açılımını konuşuyoruz.
Efendim dediniz ki ilk bölümde laiklik aslında nedir bunu sorguluyoruz. Peki şimdi geçtiğimiz dönem AKP’de laikliği sorguladı. Onların sorgulayışıyla sizin sorgulayışınızın farkı nedir? Bize onu anlatır mısınız?
Deniz BAYKAL- Laikliği değiştirmek isteyenlerin neyin peşinde olduklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu konuda bir tereddüt yok. Toplumun ya da bu tehdidi, bu tehlikeyi teşhis etmiş olanların bir tereddüdü yok. Biz şimdi laikliğe inanan insanlar olarak, laikliğe sahip çıkan insanlar olarak laikliğe yönelik bir tehdit oluşturmadığı halde biçimsel olarak, görünüş olarak bizim kafamızdaki varsayımlara ve kabullere göre laikliğe bunlar aykırıdır diye tasnif etmeye hazır olduğumuz kesimlerin belki de öyle olmayabileceğini, onların pekala laiklikle ilgili bir problemlerinin olmadığını, bizim onlara tepki göstermemizin haksız olabileceğini, yanlış olabileceğini, onları kılık kıyafetleriyle yargılamamız gerektiğini, kılığı kıyafetinden yola çıkarak onun siyasetine, laikliğe yönelik belli bir anlayış içinde olmak zorunda bulunduğunu düşünmememiz gerektiğini, bunun olabileceğini görmeye başlıyoruz. Şimdi bunun ortaya çıkması bunu gören insanların laikliğin tanımı bakımından birbirinden hiç farkı olmadığı halde henüz bunu böyle değerlendirmeyen insanlarla ters düşer vaziyete gelmesi doğal bir olay. Şimdi bunu yaşıyoruz. Yani birisi diyor ki, siyasi atraksiyon mu yapıyorsun? Bir şey değil. Bu bir tavır işi. Ben bir kişi dahi olsa, birisi bana gelip derse ki ya kusura bakma ben böyle giyiniyorum. Bunu değiştirmeye de niyetim yok. Ben böyle geldim. Doğduğum yer, ailem, çevrem. Ama ben size inanıyorum. Bak denedim, AKP’yi gördüm. AKP’den kopuyoruz biz. Niye kopuyoruz? Bugün işte yazmış Fikret beyde o mütedeyyin insanların kopuş nedenlerini. Onlardan dolayı kopuyoruz. Yani eşitlik, hak, adalet, yolsuzluk vs. her birisi, hukuksuzluk almış kendini düşünüyor, çevresini düşünüyor. Yani bunun Müslümanlıkla alakası yok. Din iman diyor. Din imanla alakası yok. Görmüşüm ben onları, yaşamışım. Kendi gerçeğimi biliyorum. Bakıyorum siz bir şeyler söylüyorsunuz. Söylediklerinizde yanlış bir şey yok. Aklımda yatıyor. Ama yani biz bugüne kadar sizler bizi istemezsiniz diye düşünüyorduk. Bize hep böyle söylediler. Acaba ister misiniz diye soruyor ise, sen kıyafetini değiştir de öyle gel kardeşim der miyim? Şunu anlamaya çalışırım. Senin Atatürk’le bir derdin var mı, yok mu kardeşim? Cumhuriyetle bir derdin var mı, yok mu? Yani laiklik anlayışımızla bir derdin var mı? Bunlarla meşgul değil. Bunları istemiyor. Sadece ben orada saygı görür müyüm? Beni sen adam yerine koyuyor musun? Vatandaş yerine koyuyor musun? Benimde senin gibi bir partili olmama izin veriyor musun? Beni benimsiyor musun diyor. Elbette benimsiyorum. Başka türlü olur mu? Birileri de diyor ki şimdi bize. Ya ne benimsiyorsun sen onu? Baksana sen onun kılığına, kıyafetine. Ben diyorum ki, anlıyorum senide yalnız herkesi kılığı kıyafetiyle mahkum etmeyelim. Bir sorgulayalım. Bak bu bana geldi, ben ona gitmedim. Ona bana geldi dedi ki, ben şikayetçiyim AKP’den, oradan kopuyorum, buraya gelmek istiyorum. Kabul eder misin? Elbette kabul ederiz.
Fikret BİLA- Efendim sizinde gitmeniz bence gerekiyor aslında. Ben CHP’nin kitle partisi olduğunu düşünüyorum.
Deniz BAYKAL- Tabi efendim, aslında öyle. Haklısınız.
Fikret BİLA- Belki onların sorunlarını orada dinlemek.
Deniz BAYKAL- Doğrudur. İşte bakın o şey, demin anlattığım o CHE evleri var ya o CHE evler aslında siyasi proje değil. Bizim bir sosyal, toplumsal sorumluluk projemiz. Yani biz ne parti adı söylüyoruz, ne bir şey söylüyoruz orada. Sadece o bölgedekilere el uzatıyoruz. Onları bütünleştirmeye çalışıyoruz, entegre etmeye çalışıyoruz. İstanbul’da herkes çok iyi biliyor 20 yıl, 25 yıl kalmış İstanbul’un içinde daha boğaz köprüsünü görmemiş, denizi görmemiş. Yani bu insanlara el uzatıp onlarla bir empati yaratmak, birbirimize değer verdiğimizi hissettirmek. Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Onlar sormaya başlıyor kim bunlar diye. Mesela ben gittim ilk kez oraya bir siyasetçi olarak bir ben gitmiş oldum bir parti yöneticisi olarak. Milletvekili arkadaşlar gidiyorlar, kadın milletvekili arkadaşlar gidiyor, erkekler gidiyor. İl örgütümüz gidiyor, gönüllüleri sokuyor oraya. Ve yavaş yavaş insanlar şunu görüyor. Ya bunlar iyi insanlar diyor. Ben sordum memnun musunuz buraya gelmekten her birisine. Niye memnunsunuz? Sordum sen nerelisin? Kimisi Gümüşhane’den kopmuş gelmiş. Kimisi Bayburt’tan gelmiş. Gümüşhane’de, Bayburt’ta Cumhuriyet Halk Partisinin bir algılanması vardır. Buraya gelmiş insan, şimdi gidin sorun bakalım nasıl bir algılanması vardır. Bunu nasıl yapacağız? O insan yani madem buraya girdin sen hemen her şeyini değiştir demek. O bir değişim süreci. Yani sosyolojik bir olay. Olaya böyle görmek lazım. Biz böyle görüyoruz. Bunları olabildiğince de yaygınlaştırmak lazım özellikle büyük kentlerde. Biz kömür götüremiyoruz, biz yiyecek paketi götüremiyoruz. Bari hiç olmazsa iyi niyetimizi, sevgimizi, onlara değer verdiğimiz anlayışımızı ve onları daha iyi bir yere birlikte taşımaya hazır olduğumuzu, onlarla el ele yürümeye hazır olduğumuzu gösterelim. Hayır onu da gösterme. E ne yapalım bunları? Bunları kendi kaderine terk edelim. Ne zamana kadar? Başlarına açıncaya kadar. Ya yapmayın. Bunu söylemeye hakkınız var mı?
Murat YETKİN- Kim diyor bunu?
Deniz BAYKAL- Kimse demiyor da bir mantıkla düşünüyorum.
Murat YETKİN- Varsayıyorsunuz.
Deniz BAYKAL- Varsayarak.
Fikret BİLA- Eleştiriler arasında o hava var.
Deniz BAYKAL- İşte onun için. Soyut olarak. Yani bunu daha bir sevecen, daha empati yapalım. Bir anlayalım. Yani Türkiye’de demokrasi ve laiklik deneyimiz bizi bu aşamada bu noktaya getirmediyse çok üzüntü verici. Biz bunu deniyoruz. Sana kıyamet koparılır. Ya koparılır, olur. Ben inanıyorum ki, bize itiraz edenler bir süre sonra bu itirazlarının doğru olmadığını görecekler. Nerede doğru olmadığını? Bakın bir; bu siyasi oportünizm işi değildir. Çünkü bize gelmiştir. Mizansen değildir ve biz bir büyük açılım yapıyoruz ey millet falan demiyoruz. Ama açılım kendiliğinden. A öyleymiş diye tespit ediyor onlar bizi. Ya biz onları böyle zannediyorduk böyle değilmiş diyor. Değildi. Bana bir yıl önce gelseydi böyle bir heyet ben gene aynı şeyi söylerdim. Bana bir yıl önce bunlar böyle gelmiş olsalardı ve örgütümüz demiş olsaydı ki ya böyle birileri gelmek istiyor. Başımızla beraber, gayet tabi gelsinler derdim.
Bizde değişen bir şey yok. Ama bizim bu anlayışımız toplumun talepleri doğrultusunda. Toplumun talebi ne? AKP’den kopuyor. 8000 kişi AKP’den kopuyor kardeşim bir yerde. Bunun bir önemi yok mu? Bir anlamı yok mu?
Murat YETKİN- Deniz bey, bizde değişen bir şey yok diyorsunuz ama sizde değişen şey var. Şimdi daha önce keşke başlatsaydık dediniz. Kılık kıyafetle yargılamamız gerektiğini görmeye başlıyoruz dediniz. Bu değişim.
Deniz BAYKAL- Bu kendim için değil, şahsen demiyorum onu ben. Yani toplum olarak. Yani iyi niyetli yazarlar, çizerler şimdi bu demin konuştuğumuz şeyi kendi içinde tartışıyor. Bildiğiniz, değer verdiğimiz, saygı duyduğumuz insanlar kuşku duyuyorlar. Ya öylemi, tutarsız değil mi, oydu buydu bir sürü laf. Hem kamusal alanda karşı çıkıyor, şimdi ne olacak, çelişki değil mi? Ya bunlar tamam bu başka bir olay.
Murat YETKİN- Şu soruya gelmek istiyorum. Şimdi bu hareketi yaparak ezberi bozdunuz. Hepimizin ezberi bozuldu. Partinizin içinde ezberleri bozulanlar oldu. Muhalefette oldu. Şimdi bir yandan dine düşman CHP yargısını kırma yolunda büyük bir adım bu. Diğer taraftan Cumhuriyet Halkevlerine CHE kısaltmasını veriyorsunuz, sola virgül atıyorsunuz. Şimdi bu adeta hani daha bir teorik çerçeveye yerleştirmek istersek hani Avrupa Sosyal Demokrasisi çizgisine daha yakın bir çizgiye sanki kayıyorsunuz Fransız ihtilali Jakobenliğinden doğrumu anlıyorum? Ya da ne olarak görmek lazım?
Deniz BAYKAL- Bu tabloyla ilgili pek çok yorum, değerlendirme yapılabilir. Bizim belli özlemlerimiz var.
Murat YETKİN- Yani inançla dalaşmayan, kavga etmeyen sosyolojik gerçeği alıp...
Deniz BAYKAL- Yani bizim sosyal, ekonomik özlemlerimiz var. Hele bu sosyal ekonomik özlemler Türkiye gibi kentleşen ve çok büyük ekonomik sorunlar, sıkıntılar yaşayan, yolsuzlukların, hukuk devletinin o daha oturamamış olmasının çok ciddi sıkıntılar yarattığı, böyle ne yaptığını da pek bilmeyen bir iktidarın elinde oradan buraya sürüklendiği bir tabloda pek çok sosyal sorun var, sıkıntı var, ekonomik konu var. Bütün bunlara yönelik özlemlerimiz ortada. Biz yani insanlarımız çok daha iyi eğitilsin, çok daha iyi sağlık ve sosyal güvenlik olanağına sahip olsun. İnsanlar daha özgür, daha kimliğini, inançlarını, etnik kökenini bir tartışma konusu yapmadan insan olarak, vatandaş olarak büyük toplumla bütünleşebilsin. Herkese fırsat eşitliği sağlansın. Türkiye’nin kaynakları daha verimli kullanılsın, hırsızlıklar, yolsuzlukların. Bunları söylüyoruz. Bu klasik sosyal demokrat programımız. Ama Türkiye’ye özgü ve bize özgü, bizim Türkiye’de bir laiklik mücadelesi vermiş bir siyasi parti geleneğinden geliyor olmamızın kaçınılmaz olarak getirdiği. Hem gelenekten getirdiği, hem de şuandaki tehdit, tehlike karşısında yaptığımız görevden dolayı, ki onun yapılması gerektiğinden hiç kuşku duymuyoruz. O tehlike, o tehdit karşısında aynı kararlılıkla bundan sonrada yürümeye devam edeceğiz. Hiç tereddüt yok. Herkes hazır olsun, sonra şaşırmasınlar. Yani ihtiyaç çıkarsa gene aynı şeyi yapacağız. Anayasanın değiştirilemez maddeleri değiştirilmek isteniyor. Ve ona karşı büyük tepki gösteriyoruz, göstereceğiz. Onun altında bu tip özlemler yatıyor. Yani Türkiye’nin laik kimliğini ortadan kaldırma arayışları yatıyor. Bunlara karşı o mücadeleyi götüreceğiz.
Şimdi böyle bir mücadele bizim daha öncede sadece olayı bir laiklik mücadelesinden ibaret görürken şimdi insanı da, yani laiklik karşısındaki sosyal, feodal bağlantıları, örf, adat, gelenek kuşatması içinde bulunan gerçek insanı da kavramaya başladığımızı, onun yüreğine, beynine değer verdiğimizi, onun sorunlarını çözmek için neler yapılabilir diye gayret gösterdiğimiz vatandaşlar görüyorlar. Ve bu bizi yeniden tarif ediyor. Yani bizde olan bir şey bu olaylar dolayısıyla ortaya çıkıyor. Yani Türkiye’nin şartlarına bağlı bir şey.
Şimdi AKP’den sıtkı sıyrılmamış olsa idi, herkes yerli yerinde duruyor olsaydı bizim önümüze böyle bir tablo gelmezdi. Gelmeyince de biz mizansen yapmadığımıza göre kendimizi ifade etmek imkanını bulamazdık. Şimdi ne oluyor? Bizim önümüze AKP’den ayrılıyor o kültürün içinden birileri, o söylüyor bize. Aslında dediğiniz gibi, demin söylediniz sizler siz yapmalıydınız bunu dediniz. Evet biz yapmalıydık. Ama şimdi o insanlar geliyor diyor ki bize. Biz gelmek istiyoruz ne diyorsunuz diyor. Yani ben eziliyorum bu soru karşısında. Ne yapabilirim, sana hayır diyebilir miyim ben?
Fikret BİLA- Efendim bir toplum kesimi daha var. O da diğer önemli sorunumuz. İşte bir Kürt sorunu hep tartışıp duruyoruz. İşte şu eleştiride yapılıyor. İşte bir tek orada AKP DTP karşısında politika yapabiliyor. Siyasi bağı bir tek o partinin var. Oysa sosyal demokrat partiler olarak CHP’nin bu bağı kurması gerekirdi. Tıpkı işte türbanlılar gibi, örtünen kesimlerle ilişkisi zayıf olduğu eleştirisi gibi. Şimdi bu siz açılım değil diyorsunuz ama öyle bir etki yaratacağı anlaşılıyor karşılıklı iletişimle. Burada bir adım sözkonusu. Acaba bu Kürt mevzunda CHP’nin yine oralarla bağlantı kurmak ve böyle bir açılım yapma düşüncesi var mı? Yani bu konuyu nasıl tarif ediyorsunuz? Bu Güneydoğu seçimi, orada yapılacak seçim, o bölgede AKP ile DTP arasında olmak zorunda mı? CHP bu bağı nasıl kuracak?
Deniz BAYKAL- Sizler çok iyi biliyorsunuz bu konularda Türkiye’de ilk sistemli gerçek açılımı, yani o açılımdı. Yapan parti Cumhuriyet Halk Partisidir 89 yılında. Raporumuz budur. O rapor çok önemli bir rapordur. Zamanlaması bakımından da önemlidir. Ne diyorduk orada? Orada diyorduk ki, Türkiye Cumhuriyeti bir ırk devleti değildir. Bakın bu çok net bir şekilde o zaman söylenmiştir. Herkesin kabulü oydu. Belli bir ırkın devletiyiz gibi kabul ediyorduk. Biz çıktık dedik ki, biz bir ırk devleti değiliz. Bir kan ve kafatası devleti değiliz. Biz değişik etnik sosyolojik özelliklere sahip insanların bir araya gelmesiyle oluşan bir milletiz. Ve bizim her birimizin kendi etnik kimliğimizi ortaya koymaya hakkımız vardır. Ve devletin kimsenin etnik kimliğini kendisine bir tehdit gibi algılaması mümkün değildir. Herkes etnik kimliği varsa o etnik kimliğine göre ana dilini öğrenme hakkı vardır. Ana dilinde yayın yapma hakkı vardır. Ana diliyle iftihar etmeye, ana dilini kullanmaya ve kendi kültürünü ortaya koymaya hakkı vardır. Devlet etnik kimlikleri teşvik edici bir tavır içinde olamaz. Devlet milletin devletidir. Milletimiz bir bütündür etnik farklılıklarına rağmen. O farklılıklar artık geride kalır. Sosyolojik bir olaydır. Ve kimse devlet etnik kimlikleri değiştirme hakkına sahip değildir. Yani asimilasyon yoktur. Asimilasyon hakkı yoktur.
Fikret BİLA- Ama özgürlükte vardır.
Deniz BAYKAL- Özgürlük vardır. Herkes özgürce bunu ifade eder ve kendi özel olanakları çerçevesinde kendi kimliğini geliştirebilir. Şimdi bu ciddi bir model. Bunu biz o zaman söyledik. Ve bunu söyledik diye DGM bize el koydu falan. O sıkıntıları yaşadık. Ama bugün geldiğimiz noktada bunun çok doğru bir program olduğu ortadadır.
Şimdi ben geçenlerde bu tartışmalar yaşanırken gene birkaç ay önce hem Şanlıurfa’ya, hem Diyarbakır’a gittim. Orada bir şey söyledim. O da büyük ilgi çekti. Ne dedik? Bir; etnik kimlik insanın şerefidir. Yani bir mahcubiyeti değil, şerefidir dedim. Şimdi bu çok önemli bir şey. Yani etnik bilinci yadırgamamak lazımdır, buna saygı göstermek lazımdır. Ama bu bizim bir devlet olmamızı, bir toplum olmamızı, ulus olmamızı engellememelidir. Bölücülük, şiddet, terör hasmımızdır. Biz bölünmek istemiyoruz. Hiçbir bir etnik kimliğin çoğunluğunun Türkiye’de bölünme talebi içinde olduğunu ben zannetmiyorum. Yani hepimiz bir büyük milli irade içindeyiz. Hepimiz beraber yürümek istiyoruz. Ama beraber yürürken devleti kendi kimliğimize göre tarif etmeye kalkmakta doğru değildir. Şiddet egemen olunca, ortada bir çatışma ve terör olunca artık siyaset ve demokrasi etkisini kaybediyor. Yani orada şimdi Güneydoğuda bir kısmı diyor ki, ya dinin gereğini yapacaksın, ya ırkının gereğini diyorlar.
Şimdi bizim burada sözümüz yok artık. Biz böyle söyleyenlerin yanında değiliz. Yani siyasete ne dini sokmak istiyoruz, ne de ırkı sokmak istiyoruz. İkisini de aşalım, ikisine de saygımız var. İkisi de değerli. Ama siyaseti buna bina etmek doğru değil diyoruz. Bunu anlatamıyoruz şimdi. Ama ben inanıyorum sosyal demokrasinin bu doğru mesajı zaman içinde anlaşılacaktır. Yani din ve ırk çatışması. Hele üstelikte bunu terörle dayatacağız. Bunun için terör yapacağız. Orada da bizim söyleyecek sözümüz yok.
Şimdi bizim yapacağımız bakın Başbakan geçenlerde çok sakıncalı iki söz söyledi. Bir; dedi ki böyle düşünmeyenler çekip gitsin. İlk ben atıldım, nasıl bir laf dedim ya, böyle bir şey olamaz. Bunu kesin kabul edemem. Hiç kimseye Başbakanın terk et deme hakkı yoktur. Sen kim oluyorsun? Sen iktidarı terk edersin, o insanlar orada yaşamaya devam eder. İki; pompalı kullanmaya hak veren söylemi. Bu da olmaz dedik. Bütün bunlar bizim sosyal demokrat tavrımız. Ama bunun orada yeterince anlaşılamamış olmasını ben demin anlattığım nedene bağlıyorum.
Murat YETKİN- Reklam arası vermek zorundayız, süremizi aşıyoruz. Reklamlardan sonra karşınızdayız.
Ankara Kulisi devam ediyor. Son bölümde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’a çok kısa bir soru soracağım. Çok kısa cevap verirseniz. Efendim bir; Aleviler ilk defa miting yaptılar ve bizi inanç haklarımız nerede diyorlar bir. Birde bugün size bir Ertuğrul Özkök tarafından bir soru sorulmuş. Eşcinsellerin durumu ne olacak? Partinize gelirler mi, gelmezler mi diye? Buyurun, lütfen kısa olsun.
Deniz BAYKAL- Yani bu Alevilerin konusu çok önemli bir konu, çok ciddi bir konu. Böyle son iki dakikaya sıkıştırılmamış olması gerekir. Onu uygun bir ortamda konuşuruz. Mitingden sonra hükümet adına bir açıklama yapıldı ve AKP tarafından bunlar uç talepler falan denildi. Ben binlerce, onbinlerce insanın bir araya gelerek ortaya koyduğu, arkasında 100 binlerce, milyonlarca insan bulunan bir konuya böyle yaklaşmak doğru değildir dedim. Daha sonra Sayın Bakanda yanlış oldu diye kabul etti. Bunları ciddiye almak lazımdır. Toplumumuzun en önemli kesimlerinin başındadır. Onları dinlemek lazımdır, anlamak lazımdır. Onlarla bir ciddi diyaloga iktidarın ihtiyacı var. Yani biz onlarla çok yakın ilişki içindeyiz, biliyoruz. O konuları takip ediyoruz.
Ertuğrul Özkök bugün...
Murat YETKİN- Soruya aracılık etmiş olduk.
Deniz BAYKAL- Bize hem bu girişim dolayısıyla desteğini veriyor eksik olmasın teşekkür ediyorum. Hem de bir somut soru sormuş. Yani ben siyaseti cinsellik sorunları ile hiç karıştırmama anlayışındayım. Yani hiçbir şekilde aklımın kenarından birlikte siyaset yaptığım insanların cinsellik konumu, durumu geçmez. Bunu düşünmeyi bile saygısızlık sayarım.
Murat YETKİN- Sayın Deniz Baykal, sorularımıza cevap verdiniz çok teşekkür ederiz.
Deniz BAYKAL- Bugün şehit binbaşının cenaze töreni var şimdi de oraya gideceğim.
Murat YETKİN- Siz oraya yetişeceksiniz. Bizde oraya gideceğiz. Bir başka Ankara Kulisinde yeniden karşınızda olmak umuduyla hoşçakalın”
kaynak