Barış derken düşmanlık yaratılıyor
Barış derken düşmanlık yaratılıyor
Sevgili okurlar; son birkaç aydır aralıksız tartıştığımız Kürt açılımı sonunda bazı PKK’lıların Türkiye’ye dönüşleriyle zirve yaptı. Ortaya çıkan görüntüler, açılıma kayıtsız destek verenlerin dışında ılımlı bakanları bile şaşırttı. Başbakan “Böyle olursa sil baştan yaparız” diyecek kadar öfkelendi.
Bin kere de yazsam
PKK’lıların zafer görüntülerine tekrar değinirim ama bin kere yazsam da ısrarımdan vazgeçmeyeceğim bir konuyu tekrar dile getirmek istiyorum. Çünkü yüzlerine liberal maskesi takan ve AKP’nin adeta vurucu gücü haline gelen faşist bir kesim “barış” adı altında Türkiye’de onarılması olanaksız bir düşmanlığı körüklüyor sürekli.
Barış: Sihirli kelime
Bu maskeliler sürekli barıştan söz ediyor. O kadar çok söylüyorlar ki bu kelimeyi, halkın önemli bir bölümü de beyni yıkanmış gibi, lafın önünü arkasını düşünmeden barış kavramı karşısında elini kolunu bağlı hissediyor. Oysa bu maskelilerin sözünü ettiği barışın bildiğimiz barışla hiçbir ilgisi yok. Barış, Türkiye sevgisizliğinin kod adı adeta.
Düşman kim oluyor?
Barış, düşmanlar arasında olur. Türkiye’nin düşmanı kim? Kiminle savaştık ve şimdi “barış süreci” yaşıyoruz. Basit gibi görünen bu durumu lütfen herkes zihninde canlandırsın. PKK teröründen hiç söz etmeden sadece barıştan konuşmak acaba ne anlama geliyor? PKK terörle insanları öldürürken, bunu görmeyip Türkiye’yi suçlamak ve Türkiye’yi barışa çağırmak hakaretlerin en büyüğüdür.
Teröristle halk aynı değil
Bir kere daha yazmak istiyorum. PKK teröristlerinin başta kendi halkları olmak üzere ayrım yapmadan herkese uyguladıkları terör eylemleri sonunda binlerce kişi hayatını kaybetti. Binlerce şehit cenazesi kalktı bu ülkede. Her cenazede terör lanetlendi ama tek bir Kürt vatandaşın burnu bile kanamadı.
Düşmanlık yok
Bu demektir ki, yüzyıllardır birlikte yaşayan Türk ve Kürt halkları arasında hiçbir düşmanlık ve husumet yok. Sadece Kürtler Türkler de değil, Anadolu’da yaşayan ve kendisini hangi kimlikten görürse görsün hiç kimse arasında bir düşmanlık yok. Türk ve Kürt halkları terörü biliyor, teröristi ayırabiliyor.
Bu yeterli değil
Ancak, yüreklerinde bilemediğim bir nedenle “Türkiye sevgisizliği” oluşan aslında küçük bir faşist grup, Türk ve Kürt halklarının tüm provokasyonlara rağmen düşman olmamalarından kaygılanıyor belli ki. Ve medyanın AKP’ye boyun eğen tavrından yararlanarak, ellerine geçirdikleri sayfa ve ekranlardan, terörü hiç ağızlarına almadan “barış” çığlıkları atıyorlar.
Terörün acı bilançosu
PKK terörü 1984’te Eruh baskınıyla başladı. Örgüt önce askeri karakollara saldırdı. Ardından “TC’ye bağlılar” diyerek Kürt köylerini basmaya, halkı köy meydanına toplayıp kurşuna dizmeye başladı. Bu kanlı baskınlarda hamile kadınların, üç aylık bebeklerin, 90 yaşında dedelerin, ninelerin gözünün yaşına bakılmadı.
Masum insanlar hedef oldu
PKK Güneydoğu’da köyleri ve karakolları basarken, Batı’daki büyük kentlerde de bombalı eylemler yaptı. Alışveriş merkezlerinin bombalanması, kalabalık caddelerde patlatılan bombalar yüzlerce kişinin canını aldı. PKK teröristleri kimi suikastlarla de toplumda bir tedhiş havası yaratmayı başardılar. Mafya tipi örgütlenmelerle birçok kentte esnaf haraca bağlandı.
Terörle mücadele
Şunu bilmemiz gerekiyor: PKK’nın terör eylemleri Türkiye’nin güvenlik sorunudur. Bu bir iç meseledir. Bu nedenle terörle mücadeleyi de kolluk kuvvetleri yürüttü. Ordu’nun bu mücadelede görev aldığı dönem sadece olağanüstü hal dönemidir. Bu dönemin başlatılmasına, uzatılmasına karar veren de TBMM idi. Bugün AKP yönetiminde olan pek çok isim olağanüstü halin uzatılmasına hiç karşı çıkmamışlardı.
PKK’ya büyük darbe
1990’ların sonunda, terörle mücadele büyük oranda başarıya ulaşmıştı. Başta örgütün lideri Abdullah Öcalan olmak üzere üst düzey bazı yöneticiler yakalandı. PKK etkisini kaybetti. Olağanüstü halin de kalkmasına rağmen bölgede terör neredeyse “0” düzeyine indi. İşte bölge halkının sıkıntılarının tamamen giderilmesi için atılacak adımlar ne yazık ki bu dönemde heba edildi.
Terör hortluyor
2006’ya gelindiğinde PKK terörü yeniden hortladı. Bu kez arkasına AKP’ye biat etmiş bir grup liberal maskeli faşisti alan PKK, olayın akışını değiştirerek “barış ve demokrasi” taleplerini ileri sürmeye başladı. Maskeli faşistlerin Türkiye sevgisizliği ile birleşen müthiş bir propaganda ve beyin yıkama sürecine girdik.
Her şey duygusal
Aslına bakarsanız PKK ve maskeli liberaller her normal insanın duygularına hitap ederek “Analar ağlamasın, akan kan dursun, barış gelsin” sloganlarını sürekli kullanmaya başladı. Necati Doğru’nun yazdığı gibi Türk halkı “kalleşçe” bir soru bombardımanına tutuldu. Yukarıda çok özetle anlattığım PKK terörünü unutan, pek çok kişi hümanist duygularla “Evet, gerçekten, artık bitsin bu kan” görüşünü sahiplendi.
Kavramlar karmakarışık
Bilgi ve tarih bilgisi eksikliği,
12 Eylül rejiminin yarattığı köşe dönmeci ve egoizme dayanan bireysellik halkın önemli zaafıydı. Bu nedenle kavramlar karıştı, PKK’nın “barış” sloganı, kendilerini Türkiye ile savaşan ordu gibi göstermesi bu zaafiyetin etkisiyle zihinlere işledi.
Geldiğimiz nokta
Şimdi manzara ortada. En vahşi terör eylemlerinde bile yanıbaşındaki bir Kürt’e teessüf etmeyi dahi aklına getirmeyen insanlar, bir taraftan “savaşın” mağlubu gibi değerlendirilirken, diğer yandan da aşağılık duygusuna itildi. Ama en önemlisi PKK teröristleri ve liberal maskeli faşistler iki halkı düşman olma noktasına getirdiler.
İşte bu büyük tehlike
Aylardır Kürt açılımı konusunda anlatmaya çalıştığım işte budur. Terörün en azgın olduğu dönemde bile akan kanın durması, Güneydoğu’nun yoksulluğu ile alt edilmesi, teröre rağmen kimi güvenlik güçlerinin uyguladığı kötü muamelenin ortadan kaldırılması, bölge halkına psikoloik nedenlerle terörist muamelesi yapmaya kalkanların önlenmesi için yazılar yazdım, ekranlarda konuştum. Ne yazık ki yanlış politikalar, PKK’nın Türkiye sevgisizlerinin desteği ile yürüttükleri propaganda Türkiye’yi en büyük tehlike ile karşı karşıya getirmek üzere.
Açılımları desteklemek
Sevgili okurlar; Türkiye’nin kendi içinde huzur, çevresiyle barış içinde yaşaması en büyük dileğimiz ve görevimiz. Bu nedenle AKP iktidarının yürüttüğü açılımları desteklediğimi ama uygulamaların mutlaka sorgulanması gerektiğini defalarca yazdım. Son gelişmeler bu konudaki kuşkularımın ne kadar haklı olduğunu ortaya koydu.
Daha çok konu var
Özellikle Kürt açılımı konusunda değinilecek pek çok konu var. Örneğin, Genelkurmay’ın tavrını, PKK’nın dönüş şovunun nedenlerini ve etkilerini, Türkiye’nin naif insanlarının, yazarlarının nasıl etkilendiğini, Kürt siyasetçilerin iktidar kavgasını da yazmak istiyorum. Ancak hepsi bir yazıya sığmıyor, ayrıca sayfaya da tabii. Bunlarla ilgili görüşlerimi önümüzdeki günlerde aktaracağım.
Son birkaç not
Hafta sonunun açılımlar dışındaki en önemli olayı Genelkurmay’daki bir albayın hazırladığı ileri sürülen belgenin, bu kez gerçeğinin ortaya çıktığının ileri sürülmesiydi. Eğer bu doğruysa gündem çok ciddi sarsılacaktır. Kesinlik bekliyorum, özellikle Genelkurmay’ın durumunu da bunun ışığında yazacağım.
Hepinize iyi haftalar dilerim...
KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...26.10.2009&Newsid=267085&Categoryid=4&wid=142