Kürtler neden dağa çıkıyorlar?
Son günlerde bu soru dilden dile dolaşıyor. Aslında soru son 25 yıldır vardı. Ancak hiçbir zaman bu kadar popüler olmamıştı. Bu durumu Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a borçluyuz. Başbuğ, Genelkurmay başkanı koltuğuna oturmasına sayılı günler kala, 'Dağa çıkışları durdurmamız lazım' deyince medya leşgerlerinin oluşturduğu koro hep bir ağızdan 'Paşamız çok haklı' diye haykırıverdiler. Ancak dikkati çeken bir durum var ortada. Medyaya çıkan kanaat önderleri, 'paşaya selam' seremonisinden sonra sözlerini hep 'dağa çıkışları durdurmamız lazım' diyerek bitiriyorlar. İlginç ama gariptir... Ne dağa çıkışların sosyo-kültürel zeminini ne de dağı çekim haline getiren siyasal-politik atmosferi irdeliyorlar. Kanaatimizce bu durumu iki sebep doğurmaktadır. Ya kalem erbapları, kelam ustaları işi deştikçe batacaklarını düşünüyorlar... Ya da söyleyecek sözleri, edecek kelamları bulunmuyor. Öyle ya Boğaz'da viski yudumlayan bir 'kanaat önderi' nereden bilebilir ki 'yoksul ve asabi' Kürdün neden dağa çıktığını? Mademki konu gündemde, madem ki herkes dağa çıkışların durdurulmasından dem vuruyor, öyleyse bu konu üzerinde durmak 'dinen caiz' hale gelmiştir. Çünkü Kürt sorununda 'hakikati ifşa edecek sırrın' dağa çıkışlarda olduğunu düşünüyoruz.
Konuya bir soru sorarak başlayalım. Madem ki her şeyi özgürce tartışacağız değil mi? Soru şu: Bir Kürt genci dağa çıkmaya nasıl karar vermektedir? Amacımız yanıtsız sorular sormak değil. Bir Kürt genci dağa 'bilinç' oluşturduktan sonra çıkmaktadır. O zaman soru sormaya devam edelim: O bilinci doğuran hangi faktörlerdir? Bize göre iki faktördür.
1) Haksızlığa uğramışlığın yarattığı travma,
2) Haklı olduğuna dair geliştirdiği sezgi.
Birinci faktörü sosyo-kültürel ve siyasi şartlar ile tarihsel algılar belirlemektedir. Yani daha çok 'etkilenme' durumu belirleyici olmaktadır. Örneğin Dersimli gençlerin dağa çıkışlarında daha çok bir travma olarak anlatılan Dersim 38 Katliamı'nın hatıraları etkili olmaktadır. İkinci faktör (haklı olduğu inancı) ise, dağa çıkacak potansiyel adaylarda orda olması gerektiğine dair tasavvura sebep olmaktadır. Kuşkusuz dağ bilincinin oluşturulmasında yoksulluk, feodal değer yargılarının yarattığı baskı, kentleşmeye bağlı olarak yaşanan anomi (değerlerde aşınma, kültürel şok vs) gibi faktörler de etkili olmaktadır. Ancak biz bu faktörlerin iki temel faktörü besleyen destekleyici manivelalar olduğunu, başat değil tali vasatlar olduğunu düşünmekteyiz.
Sorularımızı sürdürelim. Her haklı olduğuna dair sezgi geliştiren, haksızlığın travmasına maruz kalan insan dağa gitmediğine göre dağa gideni diğerlerinden ayrı kılan nedir? Soruya dört seçenekli yanıt, hakikati aydınlatacaktır. Bir, taraf tutma tutumu. Yani taraflar arasında taraf olunarak mücadeleye müdahil olma arzusu. İki, kendisiyle aynı ideali paylaşanlarla (haksızlığa uğrayan ve haklı olduğuna inananlar kümesi) özdeşleşme, böylece hayatını anlamlı kılma isteği. Üç, dağın kendisine kazandıracağı statüyü edinme arzusu. Üçüncü seçeneği biraz daha açalım. Dağ bilinci oluşturan Kürt genci açısından 'dağ', 'kendisini onurlandıran, toplum içinde önemli ve değerli kılan' bir sosyal statü paylaşımıdır. Cenazelere katılan kalabalık kitlelerin haykırdığı sloganlar, yöresinin önemli ve etkili kişilerinin cenazelere giderek acıyı paylaşma edimleri bu algısının daha da pekişmesine neden olmaktadır. Bu üçüncü seçenek aynı zamanda toplumsal ekonun 'dağa çıkış'ın şifrelenmiş zihniyet kodudur. Dört, etkili sonuçlar doğuran dağdaki mücadelenin başarılı olacağı yönünde yarattığı çekim hali.
Can alıcı bir soru daha soralım. Öyle ya Türkiye dağa çıkışları konuşmuyor mu? O zaman sansürsüz, korkusuz düşünmekte yarar var. Dağa çıkışlar nasıl bir demografik seyir izledi? 1978-1984 arası katılımlar daha çok üniversiteli gençliğe dayalı olarak gelişti. 1984 sonrası ağırlıklı olarak köylü gençlik dağlara akın etti. 1988-1999 yılları arasında tıpkı ilk periyotta olduğu gibi yine ağırlıklı olarak üniversiteli gençlik yönünü dağlara çevirdi. Ancak köylü gençlik de azımsanmayacak oranı oluşturdu. 1999-2005 yılları arası daha çok kozmopolitik bir toplumsal yapı dağlara çıktı. Her kesimden, her sınıftan, her eğitim durumundan bireyler eşit ağırlıklı olarak dağlı oldu. Burada duralım ve bir soru daha soralım. Dağa çıkışlar sürüyor mu? Başbuğ isyan ettiğine göre, sürüyor. O halde hangi yaş kategorileri ve demografik gruplar dağa çıkmaktadır?
Sorunun birinci kısmından başlayalım. Daha çok 18-20 yaş arası gençler dağa çıkmaktadır. Peki ama niye? Önce insanın yapacağı tercihlerde etkili bir vasat olan kişiliğe dair bazı tespitler yapalım. Süreklilik kazanmış davranış olarak tanımlayabileceğimiz kişilik, 0 ila 7 yaş arasında şekillenmektedir. Dolayısıyla şu an dağa çıkanların kişiliklerinin şekillendiği yıllar 1988 ila 1997 arasına tekabül etmektedir. Peki o yıllarda neler oldu? Binlerce faili meçhul cinayet, binlerce köylerin boşaltılması, ağır işkence vakaları, savaşın en çatışmalı hali... değil mi? O zaman şu an dağa çıkan yeni kuşağı kişiliği çatışmalı ortamda oluşan savaş kuşağı olarak tanımlamak olası. Bu meselenin bir yönü. Diğer yönü bu gençler savaşın yarattığı mağduriyeti içeren anlatılarla büyüdüler. Büyüklerinden köylerinin nasıl boşaltıldığını, kendilerine nasıl işkence yapıldığını, çatışmalı ortamın nasıl geliştiğini dinleyerek öfkelendiler. Şimdi bu kuşağın neden dağa çıktığı daha anlaşılır bir hale geldi mi? Demek ki dağa çıkışın 'anlamlı ve anlaşılır' bir arka zemini varmış.
Şimdi sorumuzun ikinci bölümünü yanıtlayalım. Dağa çıkanların yüzde 70'i yoksul aile çocuklarıdır. Ancak yoksulluk farkındalığı zannedildiği gibi temel belirleyici parametre değildir. Bunu unutmayalım. Daha da çarpıcı olanı dağa çıkanların ağırlıklı bir kesimini lise mezunlarının oluşturmasıdır. Demek ki neymiş, 'cehalet' dağa çıkışlarda etkili bir faktör değilmiş. Konuyla ilgili bazı veriler daha verelim. Ancak vereceğimiz verilerin bir saha araştırması sonucunu yansıtmadığını, yıllardır sorunu yakından izleyen bir gazetecinin toplum içinde yürüttüğü gözlemden edindiği sonuçlar olduğunu özellikle vurgulayalım. Gözlem ve kanaatlerimize göre, dağa çıkanların yüzde 50'sini lise mezunları, yüzde 30'unu ilkokul mezunları, yüzde 20'isini üniversite mezunları oluşturmaktadır. Tabi bu veriler Türkiye için geçerlidir.
Şimdi en can alıcı soruyu soralım. Dağa çıkışlarda PKK'nin yürüttüğü cephe faaliyetleri mi daha çok etkili olmaktadır yoksa kendiliğinden çıkışlar mı? Siz sormadınız ama biz sormakta bir sakınca görmedik. Yanıtı merak ediyorsunuz değil mi? O zaman sözü fazla uzatmadan söyleyelim. PKK'nin cephe faaliyetlerinden ziyade kendiliğinden çıkışlar daha etkilidir. Sizi daha da şaşırtacak diğer gözlemlerimizi de paylaşalım. Türkiye'nin batısından dağa gidenlerin sayısı Bölge illerinden dağa gidenlerin sayısından daha az değildir. Daha da şaşırtacak bir veri daha verelim. AKP'nin belediye kazandığı illerde dağa çıkışlarda büyük bir artış yaşanmaktadır.
Sözün özü şudur: Mademki siz bu tartışmayı başlattınız. Biz de kafalarınızdaki şablonları değil gerçek verileri tartışmanız için bu gözlemlerimiz belki sizde ufuk açar, belki sizi hidayete erdirir diye düşündük. Evet dağa çıkışları tartışalım. Bizce sorunun çözümüne katkısı da olur. Çünkü dağa çıkışlar kadar Kürt sorununu daha özlü, daha çarpıcı anlatacak bir 'anlatının' bulunamayacağı kanaatindeyiz. Çünkü o alanın kendisi PKK'nin komplo teorileriyle değil, toplumsallıkla açıklanacağının en özlü ifadesidir.
CENGİZ KORKMAZ