DeLiBeBe ve ANGEL artık yönetici

hayırlı olsun başarılar.
 


Arkadaşlar yıllardır insanlar vatanı kurtarmak için çok kez bir araya gelmişlerdir. Eminim ki siz de bir zamanlar bu tarz tartışmaların içerisinde mutlaka kendinizi bulmuşsunuzdur. Bu tartışmalarda konuşmacıların hepsi aklında olanı, etkisinde kaldığı siyasi görüşü, ekonomik sistemi karşıdakine kabul ettirmeye, diğerinin görüşünün yanlış olduğunu ona anlatmaya çalışır sürekli olarak. Peki bu kadar çok yol varken bir insan kendi yolunun kesin ve doğru olan yol olduğunu nasıl düşünebilir? İnsanlar neden her zaman başarıyı makro ölçekli engelleri ortadan kaldırmak olarak görmektedir? Ekonomi, siyaset, teknoloji, adalet gibi kavramlar ve bu kavramlarda muasır medeniyetlerin seviyesine ulaşmak gayesiyle atılan ve atılmakta olan adımların hepsi makro sorunları makro ölçekli çözüm metodlarıyla gidermeye çalışmaktan ibarettir. Hep mikro sorunların çözümü gözardı edilir. Halbuki temeli çürük olan bir binayı temelini sağlamlaştırmadığınız sürece ne yaparsanız yapın ayakta tutmanız namümkündür. Tıpkı plastik atomlarını kullanarak metal bir savaş uçağı kanadı yapmanızın mümkün olmadığı gibi. Peki nedir bu hayattaki yegane mikro sorun? Cevap gayet açıktır. Bu sorun insanın ta kendisidir. Dolayısıyla her ülkeyi bir bina olarak görürsek o binanın temeli insandır. Siz bir devlette hangi alanda olursa olsun, ilk olarak insanı değiştirmediğiniz sürece başarıya ulaşamayacaksınız. Yalanı, riyayı, rüşveti, hırsızlığı meşru gören, inandıklarından kopartılmış bir toplumun bu yalan denizi içerisinde kulaç atabileceğini nasıl düşünebilirsiniz? Geçen hhportal'da bir konu gördüm. Konu bir anket. Sorulan soru ise gerçekten ilgimi çekti girdim. Soru aynen şöyle: "Yerde para bulsanız ne yaparsınız?" Ankete katılanların %36.64'ü parayı cebe atacaklarını, %22.14'ü ise tutumlarının paranın miktarına göre değişeceği yönünde ankette oy kullanmışlar. Yani anketten çıkan sonuç eğer para mesela 150 TL gibi bir meblağ olsaydı Türkiye genelinin %58.78'i bu parayı cebe atacaklardı. İslami açıdan uygun olan cevaplar ise konuya katılanların sadece yaklaşık olarak %16'sını oluşturuyor. Şimdi bu foruma Türkiye genelinden her seviyede ve her yerden insanlar katılıyor. Bu oylama Türkiye Cumhuriyeti'nin bir aynasıdır.Türkiyedeki her iki kişiden birisinin çekinmeden kimsenin görmediğini zannettikleri ama aslında Allah'ın onları gördüğü heryerde bu işi yapabileceğini gösteriyor. Üstelik bu paranın miktarı belki 2000 TL olsaydı oylamaya katılanların belki %70'i parayı cebe atacakları yönünde görüş belirteceklerdi. Şimdi sormak istiyorum o yere düşen para sizin olsaydı ve siz onu çalan adamı karakolda bütün paranızı harcadıktan sonra görseydiniz, o adama da bu bahsettiğim konudaki kadar keyifli şekilde bakabilir miydiniz? O zaman kendimize yapılmasını istemediğiniz birşeyi neden hiç utanmadan bir başkasına yapabilmekteyiz? Bu durum aslında bize gösteriyor ki halkın %70'lik grubundan herhangi bir adam iktidara gelse memleketi kendi menfaati uğruna kimsenin görmediğini zannettiği noktalarda usulünce sömürecektir. Bunu bu şekilde düşünen adamlara diyorum ki o zaman hangi hükümet gelirse gelsin bu memleketi sömürdüğünde sizin itiraz etme hakkınız yoktur. İşte tam yazımın bu noktasında Hz Muhammed (sav)'in bir sözü aklıma geliyor ve hemen paylaşmak istiyorum:

"Amelleriniz yöneticilerinizdir, onlar sizlerin eseridir. (bkz. Acluni, I, 146, II, 127)"

Nasıl bir toplumsanız öyle yönetilirsiniz. Çok doğru değil mi? Bunu hakettiğimiz açık değil mi? Kimsenin inkar edemeyeceği kadar açık bir konu bu. Bir toplumu ayakta tutan o toplumun amelleridir. Bu ameller o toplumun ahlak anlayışıyla şekillenir. Ahlak ise dinin koyduğu duvarlar arasında top oynarken, süt içerken, annesinden ninniler ve masallar dinlerken büyüyen bir çocuktur. Din olmazsa, ahlak olmaz. Ahlak olmazsa, ameller bozuk olur. Amellerin bozuk olduğu bir toplum da bahsettiğim yoldan başka hiçbir çözüm metoduyla başarıya ulaşamaz.

Hiç düşündünüzmü o yerden yere vurulan Osmanlı Devleti'nin toplumu nasıl bir toplumdu? Hemen örneğimi vereyim o zaman: Antoine Laurent Castellan 1811 yılında yayınladığı "Lettres sur la Grece L'Hellespont et Constantinople" isimli eserinde şöyle bir olay anlatıyor:

“Dostlarımdan biri anlattı: İçinde bin kuruş bulunan bir torba ile İstanbul’dan Beyoğlu’na dönüyordum. Tophane iskelesi’ne çıkarken torbam yırtıldı. İçindeki bütün paralar da dökülüp rıhtımın üstüne dağıldı, bazıları da denize yuvarlandı. Ben "eyvah!" bile diyemeden hemen oradaki halk, paraların üstüne üşüştü. Herkes bulabildiği kadar topluyordu. Ben şaşkınlıktan donmuş bir vaziyette ne yapacağımı bilemiyor, sadece bu hareketleri büyük bir endişe içinde takip ediyordum. Ne göreyim! Herkes, topladığı paraları deniz kenarında kalan torbama koyuyordu. Bunun üzerine içim biraz ferahladı. Hattâ kayıkçılar da, suya dalıp, denizin dibine gitmiş olan kuruşları çıkarmışlardı. Bütün bunlara karşı cömertlik göstermek istedimse de vazîfelerini yapmış olduklarından bahsederek her biri bir tarafa çekildi. Zaten o kadar kalabalıktılar ki, hepsine bahşiş yetişmezdi. Toplanan bütün paralar torbaya konduktan sonra bir hamal da onu yüklenip doğru evime kadar götürdü. Eve girdikten sonra büyük bir merak içinde paramı hemen saymaya başladım. Birçok ziyâna uğramış olduğumu zannediyordum ki, bin kuruşumun da tam olarak torbada olduğunu görünce hayretler içinde kaldım. Gözlerime inanamadım; bir daha saydım. Evet tek bir kuruşum bile eksik değildi.”

Evet yazımı burada sonlandırmak istiyorum. Bütün bunlar üzerine tabi ki son karar sizindir hakim bey...
 
İki arkadaşımıza da başarılar diliyorum..
 
Tebrikler.. Başarılar dilerim..
 
Hayırlı olsun. Allah kolaylık versin.
 
Delibebe hayırlı olsun. Yeni nickin garip olmuş :)
sevindim senin adına. En iyi şekilde bölümü yöneteceğine inanıyorum.
 
yeni görevinizde başarılar arkadaşlar hayırlı olsun ..
 
Her an bende başvurabilirm kafamda ki tilkiler zorluyor :)
 
Geri
Üst