Değişecek.......

€rd@ls10

Altın Üye
Altın Üye
Katılım
2 Ocak 2008
Mesajlar
16,867
Reaction score
0
Puanları
0
Bazen “sosyal değişimler”, doğanın değişimi gibi insan iradesiyle önlenemez hale gelir.

Nasıl yağmuru, kar yağışını, güneşin açmasını engelleyemezseniz bu tür sosyal değişimleri de engelleyemezsiniz.

Anlaşılıyor ki Türkiye öyle bir noktaya geldi.

Dünyadaki büyük değişimler, Türkiye’de sermayenin yapısındaki kaymalar, teknolojik patlamalar, insanlığın yeni bir çağa doğru yol alması, ülkede biriken sıkıntıların taşınamaz hale gelmesi ve medyanın “özgür” mecralara kavuşması bu büyük dönüşümü kaçınılmaz kıldı.

Rezilce iftiralar, yalanlar, küfürler, bu büyük hareketliliğin yanında sıçan kuyruğu gibi kalıyor, “kullanışlı” medyanın çaresiz alçaklıkları, sadece bu alçaklıklara imza atanların kişisel tarihlerini biraz daha kirletmekten başka işe yaramıyor.

Bu tür zavallılar medyada hep vardı, medyanın yapısı da buna uygundu ama gerçekleri yazan gazeteler çıktıktan sonra bu çapsız kıvranmalardan, gerçekleri yazan yazarların ailelerine, eşlerine iftiralar atıp küfretmelerinden bir sonuç çıkma ihtimali kalmadı.

Onlar yalanlarını yazarlar.

Biz de doğruları yazmayı sürdürürüz.

Balyoz belgeleri karşısında dilleri kulaklarına kaçan, gözleri körleşen tıynetsiz güruh sanıyor ki alçakça yalanlarla hedefi saptırabilirler.

Saptıramazlar.

Onlar ne söylerse söylesin insanlar onlara hep aynı soruyu sorarlar.

“Balyoz belgelerine ne diyorsun?”

Zaten, bütün sistemin büyük bir değişim noktasına doğru yaptığı son sıçramanın önünü Balyoz planları açtı.

Binlerce sayfa “fişleme” bulunuyor o belgelerde, renkli powerpoint sunumlar, harekât emirleri, konuşmalar bulunuyor.

Ordunun içinde birilerinin EMASYA planlarını, içtüzük maddelerini nasıl kötüye kullanabildiği, nasıl bir bölüm generalin aklını darbeye taktığı Balyoz belgeleriyle iyice ortaya çıktı.

Başbakan Erdoğan dün, “Balyoz Planı’nın yargıya gitmesinin umut yarattığını” söylerken Deniz Baykal’a da seslenerek, “bu darbe sadece AKP’ye karşı değil demokrasiye karşıdır” dedi.

Baykal’ın ve darbenin “kullanışlı” medyasının “darbeyi önemsizleştirme girişimleri”, ülkenin demokrasi ihtiyacının güçlenmesi nedeniyle bir işe yaramıyor zaten.

Balyoz Planı, çoktan dolan bir barajın kapaklarını açtı, şimdi geçmiş bütün kiriyle ortaya çıkıyor ve neden temizlenmemiz gerektiğini bize açıkça gösteriyor.

12 Eylül’ün askerî anayasasının fersudeliği, sistemin muhafızlığını yapan bir kısım hukukçunun arkasına sığındığı arkaik yasaların gereksizliği, siyaseti dar bir alana sıkıştıran yapının çürümüşlüğü herkes tarafından fark edilir hale geliyor.

Artık bu ülkenin büyük bir değişimin eşiğinde durduğu hissediliyor.

Birçok insanın “olumlu değişimlerin” AKP iktidarında gerçekleşmesinden rahatsızlık duyduğunu görüyoruz.

Bu insanlar, AKP’den hoşlanmadıkları için onun değişimleri gerçekleştirerek “güçlenmesinden” rahatsız oluyorsa, yapacakları iş, değişimleri önlemeye çalışmak gibi sonuçsuz bir itişmeye girmek değil, değişimleri AKP’den de fazla sahiplenmektir.

Siyaset sahnesinde kimse AKP’yi, “değişimlere karşı çıkarak” geriletemez.

Ama Neşe Düzel’le konuşan Mustafa Erdoğan’ın o çok etkileyici sözlerinde açıklığa kavuşan muhalif çizgiyi benimsemek, AKP’yi “değiştirdiği” için değil, “yeterince değiştirmediği” için eleştirmek bir muhalefeti güçlendirebilir Türkiye’de.

Ancak bu çizgi, gerçek bir muhalefeti yaratır.

Sürekli darbelerden yana çıkan, Ergenekon örgütünü savunan bir muhalefetin gidebileceği bir yer yok, değişimin bu tür bir muhalefeti de siyaset sahnesinden sileceğini bir iki seçim sonrasında görür bu ülke.

Türkiye, muhalefetsizlik ve gerçek bir medyanın olmayışı nedeniyle çok kötü, çok acı, çok vahşi olaylar yaşadı.

O olaylardan birini bugün manşetimizde de okuyacaksınız.

Poşu taktığı için askerler tarafından yakalanan ve kurşuna dizildikten sonra cesedi mayınla havaya uçurulan Kürt çobanın korkunç hikâyesi size yaşadığınız ülkede neler olduğunu da anlatacak.

Öyle bir ülke, öyle bir anlayış artık bu çağda varlığını sürdüremez.

Kürtleri yakalayıp yakalayıp öldüren bir devlet olmaz.

Türkiye büyük bir değişim dönemine giriyor.

Dürüst ve yürekli herkesin bu değişim için hareketlenmesi, AKP’yi duraksadığı noktada ileri itmesi gerekiyor.

Bu ülke değişecek.

Böyle bir ülke olmaz çünkü.

Değişimin önünü tıkayan büyük bir kayayı hep birlikte iterek kımıldattık, ortaya saçılan kirli böcekler o büyük kayanın altından çıkıyor zaten.

Böcekleri ezip kayayı itin.

Hayat, berrak bir su gibi çağıldayarak akacak.
Ahmet Altan - 03.02.2010
 
değişimi kabullenememek zaten sorun olan :utan

zamanla alışılacak .
 
tabi tabi....değişeceğiz...bölünecez...parçalanacaz...kaynaklarımız sömürülecek...
siz istediğiniz kadar bunlara paranoya deyin...değişecez ama yapmayın....paranoya değil ki bunlar...değişim....
 
Eski hal muhal, ya yeni hal yada izmihlal !
 
altan bırak bu ayaklarıda deniz fenerinide yaz
tabi ikiyüzlü kaypak bir ordu düşmanı değilsen
vatan haini değilsen
 
altan bırak bu ayaklarıda deniz fenerinide yaz
tabi ikiyüzlü kaypak bir ordu düşmanı değilsen
vatan haini değilsen

koskoca T.C. tarihinde aklınızda kalan bir deniz feneri olayı mı?nedir siz ve sizin gibi düşünenlerin yapmak istedikleri?kim hangi kurumda olursa olsun eğer dolandırıcılık yapıyorsa orada hukuka uygunsuzluk varsa gereken cezayı almalıdır ama kurum zedelenmemelidir.O bahsettiğin kurumun fakir,fukaraya çok büyük yardımları olmuştur.Tabiki milletimizin yaptığı yardımlarla oluyor bu iş.Bunun aracılığını da Deniz Feneri yapıyordu.Ama bu olaydan sonra büyük darbe yedi.
 
altan bırak bu ayaklarıda deniz fenerinide yaz
tabi ikiyüzlü kaypak bir ordu düşmanı değilsen
vatan haini değilsen


Unutmadık söylediklerini unutturmayız da
Bir çift güzel kadın memesine memleketi satarım diyen yazarımız
Bir diğer namı Gazcı Kardeşlerin memeci olanı

Ahmet ALTAN ın bir şiiri vardır bilirmisiniz hiç okudunuz mu bilmem AMA YAZARIMIZIN İŞİ BAŞTAN ÇÖZDÜĞÜ HEMEN BAKIN NE DİYOR. şiirin adı
K.

Biri suçlandiginda digerlerinin onun suçlu olduguna hemen inanmasidir. Hatta, kendilerine bir suçlu gösterilmesini istekle beklemeleridir. Biri suçlandiginda bütün dostlari, tanidiklari, hatta Dava romaninda oldugu gibi akrabalari hemen suçlayanlarin yaninda yer alir, bu suçlamadan kendilerine bir zarar gelip gelmeyecegini hesap ederler.
Suçlanan terkedilir.
Kimse korumaz onu.
Kimse sahip çikmaz.
Esas suçlularin satodakiler olabilecegini aklimiza bile getirmeyiz.
Soyadlarimiz hemen silinebilecek bir tek harfe indirgenmistir.
Herhangi bir sabah bizim de kapimiz çalinabilir, neyle suçlandigimiz söylenmeden biz de suçlanabiliriz ve biz, bizi suçlayanlara yaranmaya, yok olurken bile onlara kendimizi begendirmeye ugrasiriz.
Bir suçlu bulunduguna, suçluyu saptama hakkinin da yalnizca iktidarin görünmeyen sahiplerine ait olduguna olan inancimizdir bizi güçsüz kilan.
Her sabah yeni bir suçluyla uyaniyoruz.
Her sabah bir baska Joseph K.'nin resimleri var gazetelerde.
Satonun bulundugu tepenin eteklerindeki küçük köyde yasiyoruz, iktidarin asil sahipleri asla gözükmüyor, her sabah kapimizin altindan bir suçlunun resmi atiliyor ve onlarin suçlu olduguna, suçlu olduklari söylendigi için inaniyoruz.
Evlerimizden suçluyu parçalamak için çikiyoruz, birbirimize 'Suçluymus' diyoruz, suçlunun öldürülmesini istiyoruz, efendilerimize suçlunun öldürülmesi için yalvariyoruz.
Çünkü, suçlular suçlandiklari için suçludur.
Çünkü biz kaybolmakta olan bir memleketin sahipsiz sehirlerinde eski simyacilarin kükürt kokularini içimize çekerek yasiyor, görünmeyen efendilerin karanlik gücüne boyun egiyoruz.
Çünkü biz Joseph K.'yiz.
Soyadlarimiz artik tek bir harf.
Silinmeye hazir bekliyor.

Ahmet Altan

çÖZMÜŞ değil mi işi
SUÇLANANLAR SUÇLANDIKLARI İÇİN SUÇLUDURLAR. (diyor)

İşi öğrendiğine göre artık oda suçlayacak ki suçlananlar suçlandıkları için suçlu olsunlar.

Heyhat...
 
Geri
Üst