Davetiye metnine rağmen Hudson senaryolarına yalanlama geldi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı'na suikast gibi karanlık senaryoların ele alındığı toplantıya ev sahipliği yapan Amerika'daki Hudson Enstitüsü'nden çelişkili açıklamalar geliyor. Pazar gecesi eleştirilere cevap veren Enstitü Başkanı Ken Weinstein, bazı senaryoları içeren toplantıların rutin olarak düzenlendiğini belirtmiş, toplantıyı sızdıranların utanmaları gerektiğini ifade etmişti.
Ancak dün enstitünün Türkiye uzmanı Zeyno Baran, katılımcılara gönderilen davetiyede de yer alan senaryoların 'kesinlikle tartışılmadığını' savundu. "Türkiye'nin iç politikasını ilgilendiren hiçbir konu konuşulmamıştır. Tülay Tuğcu'ya suikast konusu kesinlikle gündeme gelmemiştir. Yanlış anlaşılmadan ötürü Tuğcu'dan özür dilerim." diyen Baran, 'toplantıya katılan yetkilileri bu tip spekülasyonların bir parçası olarak düşünmenin de yanlış olduğunu' söyledi. Senaryoda suikasta uğrayacağı ileri sürülen Anayasa Mahkemesi'nin emekli Başkanı Tuğcu, önceki gün üzüntüsünü dile getirmiş, Türk yetkililerden açıklama beklediğini vurgulamıştı.
Hudson Enstitüsü'nün düzenlediği kapalı toplantıda ele alınan korkunç senaryolar katılımcılara gönderilen davetiyede yer almasına rağmen, Amerikan düşünce kuruluşunun Türkiye uzmanı Zeyno Baran'dan günler sonra yalanlama geldi.
Anadolu Ajansı'na yazılı açıklama yapan Baran, basına yansıyan Türkiye ile ilgili senaryoların, geçtiğimiz haftaki toplantıda "kesinlikle tartışılmadığını" savundu. Ancak bu senaryoların daha önce katılımcılara Hudson Enstitüsü tarafından gönderilen davetiyede yer aldığını inkar etmedi.
Zaman'ın elde ettiği ve geniş bir özetini yayınladığı davetiye metninde,[Giriş, senaryo, sorular ve 'vahşi kart' gibi bölümlerden oluşan davetiyede yazılanlar özetle şöyle:
* 18 Haziran'da bir intihar bombacısı Beyoğlu'nda polis karakoluna saldırıyor. Polislerin yanı sıra turistlerin ve alışveriş yapanların da aralarında bulunduğu 50 kişi ölüyor, 200 kişi yaralanıyor.
* Eylemi terör örgütü PKK'nın yaptığı dedikoduları yayılıyor.
* Bir gün sonra İçişleri Bakanlığı, eylemcinin PKK tarafından Kuzey Irak'ta eğitim gördüğünü açıklıyor.
* Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt, PKK'nın büyük şehirlerde eylemleri sürdüreceğini söylüyor. Derhal Kuzey Irak'a askerî operasyon çağrıları yapıyor.
* Amerikan Dışişleri Bakanlığı, sükûnete davet ediyor.
* 23 Haziran'da İran, Suriye'ye malzeme taşıyan kamyonlarına ulusal sınırları içinde PKK tarafından saldırı düzenlendiğini açıklıyor. PKK'nın bu eylemi ABD talimatıyla gerçekleştirdiğini iddia ediyor. Tahran yönetimi kızgınlık içinde Türkiye'ye PKK'ya karşı bir harekâtta destek öneriyor.
* 24 Haziran'da Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'ya intihar saldırısı düzenleniyor. Tuğcu, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılıyor ve bir gün sonra vefat ediyor. Bombanın Beyoğlu'nda patlayanla aynı olduğu tespit ediliyor.
* 25 Haziran'da İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay, PKK'nın bu işe karıştığını açıklıyor.
* Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Irak'a askerî harekâta karar veriyor.
* Genelkurmay, Kuzey Irak'taki muayyen bölgelere saldırı kararı alıyor; hedef Türkiye'ye silah ve militan girmesini engellemek.
* 29 Haziran'da Türk ordusu 50 bin kişilik bir birlikle Kuzey Irak'a giriyor.
* Bağdat büyük tepki gösteriyor.
* Amerikan Dışişleri Bakanlığı bu harekâtın Türkiye'nin güvenliğini azaltacağını belirtiyor.
* Beyaz Saray, Türkiye'nin kendini savunma hakkı olduğunu kaydediyor.]
Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'ya suikast, terör örgütü PKK'nın İstanbul'da kanlı bir saldırı düzenlemesi ve K. Irak'a askerî harekât gibi karanlık senaryoların konuşulacağı, günler öncesinden katılımcılara bildirilmişti. Enstitü Başkanı Ken Weinstein da toplantıyı doğrularken, basına sızdıranları "ayıplamakla" yetinmişti.
Baran'ın açıklaması ise böyle tartışmalı bir toplantıya Türk askerî yetkililerin neden iştirak ettiği ve neler söylediklerine ilişkin Genelkurmay'dan resmî açıklama beklendiği bir döneme denk geldi. Hudson Enstitüsü'nce geçtiğimiz çarşamba günü gerçekleştirilen toplantıda PKK'ya destek verdikleri gerekçesiyle Iraklı Kürt liderlerle diyalogdan yana olmadığı bilinen Genelkurmay'dan yüksek rütbeli subaylar, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin oğlu Kubat Talabani ile aynı ortamda bulunmuştu.
Toplantıyı organize eden ve eşbaşkanlık yapan Zeyno Baran, açıklamasında "Bu toplantı sadece PKK terörünün Türkiye için hayati önemini ortaya koymak ve Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinin PKK nedeni ile daha da gerilmesini önlemek amaçlı yapılmıştır. Basına yansıyan senaryolar toplantıda kesinlikle tartışılmamıştır. İfade edildiği biçimde Türkiye'nin iç politikasını ilgilendiren hiçbir konu konuşulmamıştır." dedi.
Türk kamuoyunda oluşan hassasiyet ve gerginlik sebebiyle açıklama yaptığını vurgulayan Baran, Anayasa Mahkemesi Başkanı'na suikast konusunun kesinlikle gündeme gelmediğini de iddia ederek Tülay Tuğcu'dan özür diledi. Baran açıklamasında, "toplantıya katılan yetkililerin, ABD'nin yükselen PKK terörü konusunda somut adım atmasını, aksi takdirde Türkiye'nin K. Irak'ta PKK'ya uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak askerî operasyon yapmasının gerekeceğini vurguladığını" söyledi. Baran, toplantıya katılan Türk uzman ve yetkililerden en az bir ya da ikisinin K. Irak'taki bazı PKK'lı liderlerin şu aşamada Türkiye'ye teslim edilmesinin 22 Temmuz seçimlerinin sonucunu etkileyeceği ve AK Parti'nin işine yarayacağı yönünde konuştuğu iddialarına ise açıklık getirmedi.
Karanlık toplantı, komik yalanlama
Zeyno Baran'ın yazılı açıklamasını okuyunca gözlerime inanamadım. Çünkü Türkiye'nin, İsrail'e yakınlığıyla bilinen sağcı düşünce kuruluşu Hudson Institute'un düzenlediği tuhaf toplantının organizatöründen beklediği açıklama bu değildi.
Hatta ortaya çıkan gerçekler ışığında, Baran'ın bu toplantıya ilişkin bir açıklama yapmasına bile gerek yoktu.
Herkesin merakla izlediği bu olayı manşetlerine taşıyan gazeteler, en küçük şüpheye yer bırakmayacak şekilde bu toplantının mahiyetini ortaya koymuştu. Bütün yayınlar bir kenara konsa bile, haberleriyle Washington'daki en muteber Türk gazetecileri olduklarını ispatlayan Zaman temsilcisi Ali H. Aslan ile Milliyet temsilcisi Yasemin Çongar'ın haberleri, şüpheleri gidermek için yeterliydi.
Hadise, Washington'daki temaslarının ardından bir basın toplantısı düzenleyen Egemen Bağış'a, bu toplantıyla ilgili duyumlar üzerine yöneltilen bir soruyla ortaya çıktı. Bu gazeteci Hasan Mesut Hazar'dı. Aslında sorunun sahibi, AK Parti heyetinin temaslarını değerlendirdiği 15 Haziran Cuma günkü yazısında (Türkiye Gazetesi) bu toplantıdan söz etmişti. Hazar şöyle diyordu: "Washington'da İslamiyet'e savaş açmış, özelde sırf AK Parti ve Türkiye'nin karalanması için propaganda yürüten etkili kuruluşlar da bulunuyor. Mesela bunlardan birisinde hafta içinde bir toplantı yapıldı. Toplantıda bazı Türklerin de katkıda bulunduğu ilginç bir senaryo tartışıldı. Kapalı kapılar ardında üzerinde fikir jimnastiği yapılan senaryo şöyleydi: Türkiye'de bir yüksek mahkeme başkanına suikast yapılıyor. Bunun sonucunda ne gibi gelişmeler olur? Darbe ihtimali nedir? Seçimler ertelenir mi?" Egemen Bağış, toplantıyı ve konuşulan senaryoları 'iğrenç' diye niteledi.
Bunca bilgi, bir köşe yazısında duyum olarak yayınlanabilirdi. Ama haber olması için bağımsız kaynaklarca doğrulanması lazımdı. Nitekim temsilcimiz Ali H. Aslan kendi kaynaklarından toplantıyı doğrulatınca, 16 Haziran Cumartesi günü haber Zaman'da manşet oldu. Pazartesi günü kaleme aldığı 'Oyun ve Sorular' başlıklı yazısından, Yasemin Çongar'ın da en az iki kaynaktan doğrulattıktan sonra olayı haberleştirdiği anlaşılıyor.
Gazeteciler sadece konuşulanları değil, toplantıya katılanları da öğrendi. Buna göre, toplantıya Genelkurmay bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi'nin (SAREM) Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri ile Türkiye'nin Washington'daki savunma ataşesi Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu dahil askerî yetkililer katılmıştı. Ayrıca, ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı görevlileri, Türkiye ve K. Irak konusunda uzman ABD'li analizciler ve daha ilginci Mehmetçiğin başına çuval geçirme olayında rol aldığı iddiasıyla manşetlere çıkan Kuzey Irak'taki Kürt yönetiminin Washington Temsilcisi Kubad Talabani'nin de orada olduğu anlaşılıyordu.
Böylesi karanlık senaryoların baz alındığı toplantının deşifre olmasından rahatsız olanların yapacağı ilk iş, kuşkusuz yalanlama yoluna gitmek olacaktı. Gizlilik esasıyla yapılan toplantıya katılan konuşmacılar resmen bir açıklama yapmayacaklarına göre, daha somut bir belge gerekiyordu. Hangi senaryoların konuşulacağını açıkça anlatan davetiye metninin ortaya çıkması, yalanlama ihtimalini imkânsız hale getirdi. Davetiyenin ayrıntıları pazar günü Milliyet ve Zaman'daydı. Ayrıca Baran'ın davetlilere gönderdiği e-mail, SAREM yetkililerinin Hudson'a tesadüfen uğramadığını gösteriyordu. Üstelik bazı Amerikalı katılımcılar sırf SAREM katıldığı için ilgi duymuştu.
Bu arada bu toplantının, Genelkurmay'ın Hudson ile ilk teması olmadığını da not etmek gerekiyor. 2006'da Genelkurmay 2. Başkanı Ergin Saygun bu kuruma konuk olmuş ve burada bir konuşma yapmıştı.
Dolayısıyla kamuoyunda böyle bir toplantının yapıldığıyla ilgili şüphe kalmadığı için, başta karanlık senaryoda adı kurbanlar arasında geçen Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Tuğcu olmak üzere herkes, böyle bir toplantıya neden üst düzey TSK mensuplarının katıldığını merak ediyordu. Türk askerine çuval geçirilmesinde rol alanlarla Türk komutanlar nasıl aynı masayı paylaşıyordu? Kuzey Irak'taki PKK'lı teröristlerin Türkiye'ye teslim edilmesinden, şu aşamada AK Parti'ye yarayacağı için kim rahatsızlık duyuyordu?
Türkiye bu sorulara cevap beklerken, Zeyno Baran'ın, davetiye metninde açıkça yazıldığı ve katılımcılarca da teyit edildiği halde, "Basına yansıyan senaryolar toplantıda kesinlikle tartışılmamıştır. İfade edildiği biçimde Türkiye'nin iç politikasını ilgilendiren hiçbir konu konuşulmamıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanı'na suikast konusu kesinlikle gündeme gelmemiştir." şeklindeki sözlerinin bir değeri var mı?
Gerçi son dönemde moda oldu: Çirkin senaryoların müellifleri değil, bunları deşifre edenler suçlanıyor. Daha ortada fol yok yumurta yokken darbe ihtimalinin yüzde 50 olduğunu Newsweek gibi bir dergide yazarak Türkiye'nin imajını zedeleyen birinin, düzenlediği bu tuhaf toplantıyı deşifre edenleri "Türk milletine ait kurumları yıpratmakla" suçlaması, açıkçası insanı güldürüyor.
ABDÜLHAMİT BİLİCİ