MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
“En büyük devlet büyüğü” savcı oldu...
Ana muhalefet lideri de avukat...
Bunların hepsine alışmıştık, ama...
Yandaş medyanın “yargıçlığa” soyunması, gerçeklere ulaşma hakkımızı elimizden almaya başladı!
***
Bir savcının eline bir ihbar mektubu ulaştığında ne yapması gerektiği, yasalarımızda yazıyor:
Eğer o mektubu ciddiye alırsa soruşturma başlatacak.
Bunu yaparken gizliliğe önem verecek.
Mektuptaki iddiaların doğruluğuna kanaat getirdiğinde ise... Şüphelileri sorgulayacak.
Kanaati netleşirse, dava açacak!
***
Gelin görün ki; günümüz Türkiye’sinde süreç böyle işlemiyor:
Adamın biri “Sayın Savcım” la başlayan, imzasız bir mektup yazıyor.
Yani; kendi suçlamalarının arkasında, adıyla sanıyla duramıyor.
Sadece suçlayıp, kendi kör karanlığına sığınıyor.
Peki; sonra ne oluyor?
İsimsiz ihbar mektubunu alan savcı, daha yukarıda anlattığım süreci başlatmaya bile fırsat bulamadan, bu “çok özel” ihbar mektubu, aynı anda bütün gazetelerin haber merkezlerine ulaşıyor.
Tıpkı dünkü gazetelerde yer alan “meçhul subaydan ikinci mektup” örneğinde olduğu gibi...
Adam, mektubun en altına “dağıtım” bölümü açıp, karşısına “medya kuruluşları” yazıyor.
Yani mektubu savcıya yazıyor ama; ona, ihbarının araştırılması için bile zaman bırakmıyor.
Kendi dünya görüşüne yakın üç-dört gazete, televizyon seçerek, servis yapıyor!
Böylece araştırılmamış “ham iddialar” , gerçekmiş gibi televizyonlara, gazetelere taşınıyor...
“Yandaş” olmayan medya ise, “geride kalmamak” için, bu haberleri diğerlerinden alıp büyütüyor!
Sonuçta...
İddia sahibiyle savcı arasında gizli kalması gereken “elektronik posta iletisi” , “hukuk süzgeci” nden geçmeden, hatta savcının eline geçmeden 70 milyona mal oluyor...
***
İşin ilginci; bu “infaz” ı gündeme getirdiğinizde, “Sen bilginin ya da belgenin nasıl sızdığına değil de, içeriğine bak” diyorlar...
Bakamam...
Bırakın; önce savcılar işlerini yapsınlar!
Siz de gazetecilik mesleğinin “double check” (iki kere gözden geçirme, kontrol etme) kuralını hatırlayın!
Doğrulatamadığınız bir iddiayı haber yapıp büyüterek... Ülkenin, kurumların ve kişilerin kaderleriyle oynamayın!
Onur cellatlığı yapmayın...
Sırf işinize geliyor diye; kirli tezgâhlara alet olmayın!
***
RİSK!
Domuz gribi aşısı konusunda “en büyük devlet büyüğü” yle ters düşen Sağlık Bakanı, “Kendisi risk grubunda değil, istemezse aşı yaptırmayabilir” demeye başladı...
Oysa “en büyük devlet büyüğü” , “risk grubu” nda...
Bunu da ben değil, kendisine ait sağlık raporları söylüyor.
Hatırlayın: Geçen yıl Medical Park Hastanesi’nin açılışına katıldı ve internet üzerinde sağlık bilgilerini izleyebileceği numaranın olduğu kartı gazetecilere gösterdi. Hürriyet muhabirleri de kartın üzerindeki bu numarayı alarak test sonuçlarına ulaştı. Buna göre kendisi, “Tip-2 diyabet” yani “kronik şeker hastası” ydı.
***
Yoksa bir “mucize” oldu da; tamamen iyileştirilmesi tıbben mümkün olmayan bu hastalıktan kurtuldu mu?
***
GÜNÜN SÖZÜ
Ben de “Sayın Savcım” la başlayan isimsiz bir ihbar mektubu yazıp, bunu sırf yandaş medyaya göndersem...
O gazeteleri ve televizyonları yöneten arkadaşlar, tuzağıma düşmeyeceklerini iddia edebilirler mi?
***
Karayılan, daha mı masum?
PKK’nın elebaşılarından Murat Karayılan, Türkiye’yi bir kez daha tehdit etmiş:
“Eğer Ankara Apo’yla diyaloğu reddederse çarpışmaya devam edeceğiz.”
***
Bu adam, Kandil’deki ininde elini kolunu sallayarak dolaşıyor!
Televizyon kanallarına özel röportaj veriyor...
Bu röportajlar, bizim televizyonlarımızda bile uzun uzun yayınlanıyor...
İyi de... On yıl önce Apo’nun yakasına (başka eller aracılığıyla da olsa) yapışan devlet, neden bu adamı ve diğer çete başlarını paketleyip getirmiyor?
O ve diğer arkadaşları Apo’dan daha mı masum ki? Neden devletimiz yargılayıp, hesap sormuyor?
***
Bu soruları takip etmesi gereken asıl soru, “Yoksa bulmak mı istemiyor mu” olmalı ama...
Buna ihtimal bile vermek istemiyorum!
..::MUSTAFA MUTLU::..
Ana muhalefet lideri de avukat...
Bunların hepsine alışmıştık, ama...
Yandaş medyanın “yargıçlığa” soyunması, gerçeklere ulaşma hakkımızı elimizden almaya başladı!
***
Bir savcının eline bir ihbar mektubu ulaştığında ne yapması gerektiği, yasalarımızda yazıyor:
Eğer o mektubu ciddiye alırsa soruşturma başlatacak.
Bunu yaparken gizliliğe önem verecek.
Mektuptaki iddiaların doğruluğuna kanaat getirdiğinde ise... Şüphelileri sorgulayacak.
Kanaati netleşirse, dava açacak!
***
Gelin görün ki; günümüz Türkiye’sinde süreç böyle işlemiyor:
Adamın biri “Sayın Savcım” la başlayan, imzasız bir mektup yazıyor.
Yani; kendi suçlamalarının arkasında, adıyla sanıyla duramıyor.
Sadece suçlayıp, kendi kör karanlığına sığınıyor.
Peki; sonra ne oluyor?
İsimsiz ihbar mektubunu alan savcı, daha yukarıda anlattığım süreci başlatmaya bile fırsat bulamadan, bu “çok özel” ihbar mektubu, aynı anda bütün gazetelerin haber merkezlerine ulaşıyor.
Tıpkı dünkü gazetelerde yer alan “meçhul subaydan ikinci mektup” örneğinde olduğu gibi...
Adam, mektubun en altına “dağıtım” bölümü açıp, karşısına “medya kuruluşları” yazıyor.
Yani mektubu savcıya yazıyor ama; ona, ihbarının araştırılması için bile zaman bırakmıyor.
Kendi dünya görüşüne yakın üç-dört gazete, televizyon seçerek, servis yapıyor!
Böylece araştırılmamış “ham iddialar” , gerçekmiş gibi televizyonlara, gazetelere taşınıyor...
“Yandaş” olmayan medya ise, “geride kalmamak” için, bu haberleri diğerlerinden alıp büyütüyor!
Sonuçta...
İddia sahibiyle savcı arasında gizli kalması gereken “elektronik posta iletisi” , “hukuk süzgeci” nden geçmeden, hatta savcının eline geçmeden 70 milyona mal oluyor...
***
İşin ilginci; bu “infaz” ı gündeme getirdiğinizde, “Sen bilginin ya da belgenin nasıl sızdığına değil de, içeriğine bak” diyorlar...
Bakamam...
Bırakın; önce savcılar işlerini yapsınlar!
Siz de gazetecilik mesleğinin “double check” (iki kere gözden geçirme, kontrol etme) kuralını hatırlayın!
Doğrulatamadığınız bir iddiayı haber yapıp büyüterek... Ülkenin, kurumların ve kişilerin kaderleriyle oynamayın!
Onur cellatlığı yapmayın...
Sırf işinize geliyor diye; kirli tezgâhlara alet olmayın!
***
RİSK!
Domuz gribi aşısı konusunda “en büyük devlet büyüğü” yle ters düşen Sağlık Bakanı, “Kendisi risk grubunda değil, istemezse aşı yaptırmayabilir” demeye başladı...
Oysa “en büyük devlet büyüğü” , “risk grubu” nda...
Bunu da ben değil, kendisine ait sağlık raporları söylüyor.
Hatırlayın: Geçen yıl Medical Park Hastanesi’nin açılışına katıldı ve internet üzerinde sağlık bilgilerini izleyebileceği numaranın olduğu kartı gazetecilere gösterdi. Hürriyet muhabirleri de kartın üzerindeki bu numarayı alarak test sonuçlarına ulaştı. Buna göre kendisi, “Tip-2 diyabet” yani “kronik şeker hastası” ydı.
***
Yoksa bir “mucize” oldu da; tamamen iyileştirilmesi tıbben mümkün olmayan bu hastalıktan kurtuldu mu?
***
GÜNÜN SÖZÜ
Ben de “Sayın Savcım” la başlayan isimsiz bir ihbar mektubu yazıp, bunu sırf yandaş medyaya göndersem...
O gazeteleri ve televizyonları yöneten arkadaşlar, tuzağıma düşmeyeceklerini iddia edebilirler mi?
***
Karayılan, daha mı masum?
PKK’nın elebaşılarından Murat Karayılan, Türkiye’yi bir kez daha tehdit etmiş:
“Eğer Ankara Apo’yla diyaloğu reddederse çarpışmaya devam edeceğiz.”
***
Bu adam, Kandil’deki ininde elini kolunu sallayarak dolaşıyor!
Televizyon kanallarına özel röportaj veriyor...
Bu röportajlar, bizim televizyonlarımızda bile uzun uzun yayınlanıyor...
İyi de... On yıl önce Apo’nun yakasına (başka eller aracılığıyla da olsa) yapışan devlet, neden bu adamı ve diğer çete başlarını paketleyip getirmiyor?
O ve diğer arkadaşları Apo’dan daha mı masum ki? Neden devletimiz yargılayıp, hesap sormuyor?
***
Bu soruları takip etmesi gereken asıl soru, “Yoksa bulmak mı istemiyor mu” olmalı ama...
Buna ihtimal bile vermek istemiyorum!
..::MUSTAFA MUTLU::..