DaĞlica Baskininin Şok Raporu!!

T

Banned
Katılım
8 May 2006
Mesajlar
3,665
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
"Dağlıca'da şehit edilen askerlerin bir kısmı boğazından kesilerek şehit edilmiş..." İşte devletin istihbarat raporlarından şok Dağlıca baskını bilgileri.


Stratejik Boyut'tan Yetkin Yıldız'ın Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar'la yaptığı çok çarpıcı röportajın özeti:

Önce Şırnak'ın Beytüşşebap İlçesi'nde 12 vatandaşımız, ardından Gabar Dağı'nda 13 askerimiz ve son olarak da Hakkari'nin Dağlıca Bölgesi'nde 12 askerimiz şehit oldu. Yaşanan bu son olayları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu eylemler bir yerden düğmeye basıldığını ve bilinçli olarak terörün tırmandırıldığını gösteriyor. Tüm bunları ilk bakışta sadece bir PKK eylemi olarak düşünebilir ve PKK'yı hedef alan açıklamalar yapabiliriz; ancak daha dikkatli baktığımızda bu eylemlerin basit bir PKK eylemi olmadığını görüyoruz. Zaten PKK'nın geçmiş dönemdeki eylemlerine baktığımızda böyle kalabalık gruplarla, tabur basacak düzeyde büyük eylemlerinin olmadığını görüyoruz. Ayrıca sivillere yönelik de çok fazla eylemleri yoktu.

Bu saldırılarda bir istihbarat zafiyet var mı? Hem MİT'in hem de Genelkurmay'ın?

Burada iki önemli nokta var. Birincisi; evet, gerçekten çok ciddi bir istihbarat zafiyeti var. İkincisi de Türkiye'nin teröristle mücadele yöntemi son derece yanlış. Bunun ayrımını iyi yapmak lazım: 1) Terörle mücadele 2) Teröristle mücadele. Terörle mücadelenin boyutları daha farklı. O; sosyal, ekonomik ve siyasi tedbirleri içeriyor. Ama bizim sözünü ettiğimiz hadise teröristle mücadele. Türkiye uzunca bir süreden beri bu işi yanlış yürütüyor.

Genelkurmay'ın Terörle Mücadele Yöntemi Yanlış

Siz fino taşıttığınız askerle o mücadeleyi veremezsiniz. Biz bunları yazıp söylediğimiz zaman bizi neredeyse vatan haini ilan ettiler. Oysa bizim temel kaygımız, orada mümkün mertebe en az sayıda askerimizin şehit olması, esasen de hiç olmaması. Biz özellikle bunu sağlamaya yönelik yazılar yazıyoruz. Çünkü birileri bundan ders çıkarsın ve yanlışlardan dönülsün istiyoruz.

Bu söyleyeceklerimi kamuoyu çok fazla bilmez ama devletin istihbarat raporlarında yazılı: Orada şehit olan askerlerimizin bir kısmı boğazından kesilerek şehit edilmiş. Çünkü çoğu uykuda yakalanıyor. Ama bunları böyle ulu orta konuşamıyorsunuz. Fakat bunların konuşulması ve sorgulanması gerekiyor. O askerlerimiz neden uyuyorlar? Nasıl bir eğitimden geçiyorlar? Acaba silah sesi duyduklarında silahı bırakıp ellerini havaya mı kaldırıyorlar? Dağlıca saldırısı bu çerçevede belki çok lokal bir hadise gibi gözükebilir ama Türkiye'nin teröristle mücadele konseptinin yeniden sorgulanması açısından çok önemli bir hadisedir. Orada 200 civarında terörist elini kolunu sallayarak sınırdan geçiyor ve koca bir tabura baskın yapma cesaretini kendisinde görebiliyor. Askerlere "Teslim olun" çağrısında bulunabiliyor ve 8 askeri esir alıp gidebiliyor.

Şimdi bunun içerisinde ihanet var, istihbarat zaafı var, yanlış konuşlanma var. Allah aşkına oradaki karakolun kurulduğu yere bir bakın. "Ben karakolu buraya kurdum, gelin beni öldürün" dercesine pozisyon almış vaziyettesiniz.

Sanki davetiye çıkarıyorsunuz?

Tabiki davetiye çıkarıyorsunuz. Yukarıdan iki kaya atsanız 4 askeri şehit edersiniz. Bunun için çok ciddi bir planlamaya bile gerek yok. Mesela Mete Sayar, o dönemde Şırnak'ta Tugay Komutanı. Belli bölgelerdeki karakolların tamamını boşaltmış. Niye boşaltmış biliyor musunuz? Çünkü o karakollar hedef durumundaymış. Profesyonel ordu birkaç gündür sorgulanmaya başladı. Demek ki bazı şeyleri yanlış yapıyoruz. Düşünün; Dağlıca'da şehit olan askerlerin hepsi piyade. Yanaşık düzen eğitimi almış askerle bir nevi gerilla savaşı yapan teröristlere karşı bu mücadeleyi veremezsiniz. Eğer bağrımıza taş basıp ortadaki yanlışları sorgulamazsak; ileride daha büyük acılar yaşayabiliriz. Hepimiz evimize Türk bayrağı asıyoruz; öfkemizi, tepkimizi dışarı kusuyoruz. Ama bunlar sorunu çözmüyor. Elbette hassasiyetlerimizi ortaya koyacağız; fakat sorunu da tartışacağız ve tartışarak doğruyu bulacağız.

Geldiğimiz noktada şu bir gerçek: 23 yıldır sürdürülen, -belli dönemleri çıkartıyorum. Özellikle Doğan Güreş'in Genelkurmay Başkanı, Tansu Çiller'in Başbakan olduğu dönemdeki 2-3 yıllık süreyi cımbızla çekip bir kenara koyalım- teröristle mücadelenin büyük ölçüde yanlış yapıldığı ortada.

Doğan Güreş döneminde PKK ile mücadeledeki strateji doğru muydu? Ve bu genelkurmay başkanından mı kaynaklanıyor?

Evet. Onlar yöntem farklılığına gitmişlerdi. İki şey vardı. Birincisi, o dönemde nokta hedefler belirleyip onun üzerine gidiyorlardı. Mesela geçtiğimiz birkaç gün içinde PKK'nın Moskova'daki önemli bağlantı noktalarından birisini öldürdüler. Bunu bizim istihbarat elemanları mı yaptı yoksa başkaları mı yaptı onu bilmiyorum; ama belli ki bir hedef belirlenmiş ve o hedefi yok etmişler.

Türkiye, 1992-1995 yılları arasında, PKK'nın finans kaynağı pozisyonundaki bağlantı noktalarını bu tür nokta operasyonlarla çökertti ve teröristlere bu desteği sağlayanları ortadan kaldırdı. Az önce sözünü ettiğimiz hedef durumundaki karakolları boşaltma işi de o dönemde yapıldı. Askerler hedef olmaktan çıkartıldı ve dağdaki terörist gibi yemeye, onlar gibi dağda yaşamaya başladı. Çünkü bugünkü mevcut şartlarda sen hedefsin. PKK senin yerini biliyor ve tüm planlarını onun üzerine yapıyor. O zaman sende onlar gibi dağda dolaşmaya başladığın zaman PKK'lı teröristlerde tedirgin olmaya başlıyor ve her an nerde bir askerle karşılaşacağını bilmiyor.

Ancak yeni dönemde ortaya çıkan farklı bir durum daha var. Bölgede görev yapmış çok sayıda subay, astsubay ve askerle konuştum. Mesela PKK'lılar eskiden mavi bereli gördüklerinde kolay kolay onlara saldırmazlarmış. Kendileri daha elverişli durumda olsalar bile. Çünkü onlara saldırdıkları zaman daha çok kayıp vereceklerini biliyorlarmış.

Gabar Saldırısı ABD'nin Eğittiği PKK'lılar mı Yaptı?

Peki şimdi neden saldırıyorlar?

Gabar'daki saldırıyı bu açıdan çok önemli görüyorlar. Eğer bu cesareti gösteriyorlarsa burada başka bir şey var. Orada ne olabilir noktasında ortaya atılan iddialardan bir tanesi; Pasifik'teki Guana Adası'nda Amerika, kimine göre 3000, kimine göre 5000 civarındaki peşmergeyi eğitmiş. Onların içerisinde PKK'larında olduğu da söyleniyor. Bu son saldırıları da bu adada özel eğitimden geçirilmiş PKK'lıların yaptıkları iddia ediliyor. Ayrıca bunlar içerisinde Amerikalı, İngiliz, Rus gibi değişik uluslardan teröristlerin de olduğu söyleniyor. Bunu söylediğimiz zaman gülüyorlar; ama çağımızda terör de ihale ile yapılabilir hale geldi. Siz bir yerde bir hedef belirlediğiniz zaman anahtar teslimi bir şirketle anlaşıyorsunuz. Şirketler aracılığıyla terörle mücadele edebiliyorsunuz. Tersi yönden baktığınız zaman da bir şirketle anlaşıyorsunuz, hedeflerinizi söylüyorsunuz, belli bir ücret ödüyorsunuz; onlar da gelip eylemlerini yapıyorlar. PKK'nın da değişik uluslardan kişileri kiralayıp bu tür eylemlere yöneldikleri söyleniyor. Kaldı ki PKK zaten yapı itibariyle bir Kürt örgütü olmaktan çıktı. İçerisinde değişik uluslardan da teröristler var.

Örgütün içinde değişik uluslardan teröristlerde var diyorsunuz. Bu anlamda PKK kimlerin taşeronluğunu yapıyor?

Şu anda öne çıkan iki ülke var: Amerika ve İsrail. Ancak Öcalan'ın yakalanmasından sonra PKK'nın lider kadrosunun da çok homojen olmadığını biliyoruz. Değişik istihbarat örgütlerinin PKK içindeki unsurları kullandıklarını duyuyoruz. Burada zaman zaman Almanya'nın, İngiltere'nin ve Rusya'nın müdahalesi olabilir. Mesela biz ortaya çıkan her eylemde PKK ile birlikte Amerika'ya kahrolsun diyoruz; ama bizim hiç hesaba katmadığımız İran bile zaman zaman PKK içindeki bazı unsurları kullanıyor olabilir. İran'ın Türkiye'deki birçok faili meçhul cinayete karıştığı istihbarat raporlarında mevcuttur. Örneğin Rahip Santaro Cinayeti ile ilgili Rusya'ya ilişkin bir takım bağlantılar yapılmıştı. Dolayısıyla bu işlerde herkesin doğrudan ve dolaylı olarak bir şekilde parmağı olabilir. Çünkü Türkiye çok stratejik bir konumda.

Mahir Kaynak'ın bir yöntemi var. Ortaya çıkan bir eylem kime ne yarar getirir ve kime zarar verir? Bu soruyu sorduğumuzda ortaya çıkan tabloya göre yorum yapmak daha sağlıklı olabilir. Yeri gelir, Türkiye ile Amerika'nın ilişkilerinin bozulmasından yarar görenler bu işi yapabilir; yeri gelir, Türkiye'ye kendi projelerini dikte ettirmek isteyen Amerika devreye girebilir. Mesela şimdi Amerika ile karşı karşıyayız; ama Türkiye, İran ve Suriye ile kol kola geziyor. Acaba bu son terör olaylarında bu ülkelerin dolaylı bir dahili var mı? Bilemiyoruz. Ancak Türkiye, birden fazla ülkenin üzerinde hesap yaptığı ve cirit attığı bir ülke, bir coğrafya konumuna geldi.

Devlet İçinde PKK'nın Bitmesini İstemeyen Küçük Gruplar Var

PKK'nın uluslararası boyutunu bu şekilde özetledik. Peki Türkiye açısında değerlendirdiğimizde devletin içinde PKK'nın bitmesini istemeyenler olabilir mi?

Devlet içinde terörün bitmesini istemeyen çok küçük gruplar olabilir. Ancak bunun bir devlet politikası olduğuna ben inanmıyorum. Ama küçük gruplar olabilir ve o grupların özgül ağırlıkları fazla olabilir ve devletin resmi politikalarını etkileyebilirler. Nasıl etkilerler? Geçmiş dönemde Susurluk olayı patladıktan sonra birçok şey ortaya çıktı. Ama biz o güne kadar bunların çoğuna ihtimal bile vermiyorduk. En somut örneklerden bir tanesi Yüksekova Çetesi. Birkaç askerin de içinde bulunduğu çete. Bir astsubayın ifadeleri sonunda ortaya çıkartıldı. O, Susurluk Komisyonu raporlarına da yansıdı. Kutlu Savaş'ın hazırladığı Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarında da var. O raporları incelediğimiz zaman yeri gelmiş bu devletin askeri helikopterleri ile uyuşturucu taşınmış; yeri gelmiş terörle mücadele için bölgeye gönderdiğimiz subayımız, astsubayımız bu tür pisliklere bulaşmış. Tespit edilenler, yargı önüne çıkartılanlar var; ancak çıkarılmayanlar da var. Ama bunların üzerine cesaretle gidemiyorsunuz. Çünkü gittiğiniz zaman maalesef Türkiye'de askerlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görülmez bir dokunulmazlığı var. Oysa siz sepetteki tüm elmaların sağlıklı kalmasını istiyorsanız, sepetin içindeki çürük elmaları ayıklamanız gerekiyor. Ama TSK böyle bir çalışmaya açık olmadığı için sizin o çürük elmaların ayıklanması adına yapacağınız iyi niyetli girişimler, TSK'yı yıpratma çabası olarak algılanabiliyor. O zaman da AT İZİ İT İZİNE KARIŞIYOR. Ortaya çıkan kaosta kimse derdini anlatamıyor. O nedenle zaman zaman böyle Susurluk gibi hadiseler olsa da üstü kapanıp gidiyor. Keşke şeffaf bir yönetim anlayışı egemen olsa da bu çürük elmalar temizlense. O zaman TSK çok daha sağlıklı bir yapıya kavuşur ve Doğu ve Güneydoğu'daki terörle mücadele daha etkin bir şekilde yürütülebilir.

Öyle bilgiler geliyor ki… Şu son hadiseleri saymazsanız uyuşturucu trafiğinin Afganistan'dan başlayan ve Türkiye üzerinden Ortadoğu'ya giden hat üzerindeki en kritik noktalarından birisi Hakkari'dir. Yüksekova civarıdır. Ve daha düne kadar o bölgede tek eylem olmazdı. Şırnak'ta olurdu, içerlerde olurdu; ama o noktada çok fazla eylem olmazdı. Çünkü bunun iki nedeni var: Birincisi; PKK'da orada eylem olmasını istemiyor. Çünkü uyuşturucu trafiğinin bizzat içinde. En ciddi gelir kaynaklarından birisi o. Eğer orada eylem yaparlarsa ve orada askeri yoğunlaşma olursa; o trafiğin zarar göreceğini biliyorlar. O nedenle de uyuşturucu trafiğini yönlendirdiği, yürüttüğü noktalarda pek eylemlere girişmiyorlar. Bu durum belki orada görev yapan bazı askerlerimizi de rahat ettiriyor. Çünkü eylem olmayınca onlarda orada rahatça görev yapabiliyorlar. İkinci neden: İçimizdeki bazı hainler, o bölgede PKK ile anlaşıp "siz bizi görmeyin, bizde sizi görmeyelim" gibi bir takım yazılı olmayan, yukarıya da bilgi verilmeyen gizli anlaşmalar yapabiliyorlar. Bu tür iddialar da söz konusu; ama bunları ispat etme şansımız yok. Ortaya koyduğunuz zamanda sizi ilişkin yapılacak değerlendirmeler zaten belli.

"İki hainden PKK'ya Mesaj" başlıklı yazınızda Dağlıca saldırısı ile ile ilgili "Başka ayrıntılar da var. Burada kesmek istiyorum. Çünkü; bölgede can siperhane görev yapan askerlerimizde moral bozukluğuna yol açmak istemem." demiştiniz. Neydi o yazmak istemediğiniz ayrıntılar?

Çok bilgi sahibiyiz bu konuda. Bizatihi bölgeye giden, orada konunun istihbarat yönünü araştıran, çalışan, katılan şahıslar var bana bilgi aktaran. Bunlar üçüncü şahıslar değil. Fakat az önce de belirttiğim gibi bu konuların ayrıntılarına girdikçe orada ne tür filmler döndüğü daha iyi ortaya çıkıyor; ama diğer taraftan da devam eden bir süreç var. Orada hakikaten teröristlerle fedakarca mücadele eden; canını, kanını ortaya koyan askerlerimiz var. Bazı kesimler, bunu kullanarak TSK'yı ya da bölgede savaşan insanların moralini bozmak için bunlar yazılıyormuş gibi bir hava yaymaya başladılar. Bende o nedenle çok fazla ayrıntıya girmek istemedim. Bunu sırf blöf olsun diye söylemedim. Nedeni o bölgedeki savaşan askerlerimizi yıpratmamak için.

İSRAİL ASKERİ KAÇIRILINCA GENELKURMAY BAŞKANI GÖREVDEN ALINDI

Dağlıca Baskını İsrail'de Yaşansaydı..?

1984 Eruh Baskını ile başlayan PKK ile mücadelede tam 23 yıl geçti. Ve biz hala PKK'yı bitiremedik. Size göre Ordumuz PKK ile mücadelede başarılı mı? Bunun sorgulanma vakti gelmedi mi? Çünkü biz gerilla taktiği uygulayan teröre karşı 23 yıldır düzenli ordu ile mücadele ediyoruz. Kocaman birliklerle dağda terörist arıyoruz.

Geldi de geçiyor bile. Çünkü her geçen gün orada birkaç şehit demek. Eğer siz gerekli tedbirleri almazsanız ve teröristle mücadelede doğru hedefleri ve doğru yöntemleri ortaya koymazsanız bu tür acıları yaşamaya devam ederiz. Bazen şunu söylüyorlar. Diyorlar ki “8 askerimiz kaçırıldı; ama Türkiye hiçbir şey yapmıyor, yerinde duruyor. İsrail iki askerini kaçırdığı zaman Lübnan'ı yerle bir etti” diyorlar Ve bundan dolayı da siyasi iktidarı suçluyorlar. Fakat gözden kaçırdıkları bir detay var. Lübnan'da iki İsrail askeri kaçırıldığı zaman İsrail Genelkurmay Başkanı görevden alındı. Orada İsrail'in 3 askeri ölmüş, 2 askeri kaçırılmıştı. Onlar ne yaptılar? Burada askeri yönetim zaafı var diye genelkurmay başkanını görevden aldılar. Ben size çok açık birşey söyleyeyim: Eğer Dağlıca baskını İsrail'de yaşansaydı genelkurmay başkanı o gün görevden alınırdı. Ama siz bunu Türkiye'de konuşamıyorsunuz. Konuşamazsanız da sağlıklı çözüm yollarına ulaşamazsınız. Bu memlekette iki tane tren kazası oldu diye Devlet Demir Yolları genel müdürü ve ulaştırma bakanının istifasını istedik. Peki bu son hadiseler tren kazasından çok daha basit hadiseler mi? Ama hiç kimse bunu telefuz etmedi.

Türkiye'de en korumasız olan siyasilerdir. İstediğiniz gibi küfredebilir, istediğiniz gibi kızabilir, ağzınıza gelen herşeyi söyletebilirsiniz. Parlamentoyu, siyasileri, iktidarı herkesin yıpratma hakkı vardır; ama sivil ve bürokratik elit kesime karşı söyleyebileceğiniz hiçbir şey yoktur. Onların görünmeyen, adı konmayan dokunulmazlıkları vardır. Ve Türkiye malesef ona yaslanmıştır. 23 yılda bu mücadeleyi iyi yapmadığımız ortada. Türkiye yaklaşık 6 yıldır profesyonel orduyu tartışıyor. Mesela diğer taraftan bizim genelkurmaya şunu sormak istiyorum: 6 yıldır bu işi konuşurken 6 yıldır bu işi neden sonuçlandırmadınız? Eğer bütün projelerinizi hazırladınız ve siyasi iktidar size engel olduysa çıkın bunun kavgasını verin. Vereceğiniz bu kavgada ben inanıyorum ki Türkiye'nin tamamı, TSK'nın yanında ve arkasında olur. Ama siz hem ruh olarak hem de fizik olarak böyle bir savaşa hazır olmayan insanları bölgeye göndererek bu savaşı sürdürmezsiniz.

Leyla Zana'nın Derin Devletle İrtibatı var mı?

Son dönemdeki çıkışlarına da baktığım zaman görüyorum ki Leyla Zana, acaba devletin derin dehlizlerinde irtabat kurduğu isimlerden biri mi? Bunu Leyla Zana'yı İmralı ve Kandil'den bağımsız düşündüğümüz zaman... Çünkü ne zaman bu ülke karıştırılmak istensense Leyla Zana figürünü görmeye başladık. O nedenle de kafamda Leyla Zana ile ilgili çok fazla soru işareti var.

MİT Küçük İşlerle Uğraşıyor

İstihbarat Türkiye'de yeniden yapılandırılmalı mı?

Kesinlikle yeniden yapılandırılmalı. Türkiye'de MİT'in yapılandırılması iç istihbarat şeklinde. Oysa sadece iç istihbarat olarak hizmet etmesi, temel gayesi değildi. Yurtdışı ayakları zayıf. Hem içeride hem de dışarıda MİT'in operasyonel gücü olması lazım. Geçmişte zaman zaman ülkücü kesimden Abdullah Çatlı gibi isimleri kullandılar ama bunu çok fazla geliştiremediler.

Amerika'da iç istihbarat daha çok FBI aracılığı ile yürütülür. CIA ise dışarıya dönüktür. İsrail'de MOSSAD dışarıya dönüktür. MİT'in yeniden yapılandırmaya ihtiyacı var. İkiye ayrılabilir ya da ilave bir kuruluş oluşturularak biri iç istihbarat, diğeri de dış istihbarat olarak görev yapabilir. Yani CIA ve FBI gibi bir model oluşturulabilir. Sanırım bu yapılanmaya da ihtiyaç var gibi gözüküyor. Bir de MİT'de, yıllardır iç istihbarata ağırlık veren, öğretim üyelerini, gazetecileri ve siyasetçileri takip eden bir anlayış vardı. Küçük iç siyasetle uğraşıyorlar.

Siz bir yazınızda PKK'yı ve İmralı Sakinini Türkiye'nin başına bela eden zaten istihbarat kuruluşlarımız içindeki kimi vatanseverler değiller mi diye sormuştunuz? Burada kimi kastettiniz?

Abdullah Öcalan'ın 1980 öncesinde, siyasal bilgiler fakültesinde öğrenci olduğu dönemde teşkilatla irtibatlı olduğu konusunda birçok görüş ortaya çıktı. Bu artık neredeyse deşifre oldu. Öcalan'ın ilk karısı olan Kesire'nin babasının MİT'te çalıştığı artık biliniyor. Hatta o kadar çok iddia var ki? Bu iddialardan birisinde sıkıyönetim döneminde Kesire'nin Diyarbakır'da bir hastaneye getirilip doğum yaptığı söyleniyor. Eğer doğum yaptıysa Abdullah Öcalan'ın bir oğlu ya da kızı var. Tabi bu iddilar ne derece doğru onu bilmiyorum. Ama Öcalan'ı ağırlıklı olarak CIA ve MOSSAD kullanıyor. Tabi zamanında biz de kullandık.

Terör örgütünün içinde bizim çok sayıda elemanımızın olması gerekiyor. Fakat bu olmadı. Öcalan'a bir-iki defa suikast girişimi oldu; fakat başarılı olmadı. Birisi Mehmet Eymür zamanında yapılan meşhur mercedes operasyonuydu. Demek ki yeterince içeriye sızamıyorlar. Eğer başınızda bu denli büyük bir terör sorunu varsa istihbaratınızın da iyi olması gerekir.

MİT sınır ötesi operasyon konusunda ne düşünüyor? Bu konuda bir bilginiz var mı?

Sınır ötesi operasyon konusuna MİT'in çok sıcak bakmadığını düşünüyorum.

Gerek Başbakan Erdoğan, gerekse Başbakan Yardımcısı Çemil Çiçek ve hükümetin bakanları, terörle ilgili sorularda devletin tüm kurumlarının bu konuta tam bir mutabakat içinde olduğunu söylüyorlar. Gerçekten de böyle mi? Hükümet-asker-MİT arasında tam bir mutabakat var mı?

Mutabakat yok ama iyi niyet var. Özellikle tezkereden sonra tezkerenin kullanımı konusunda hükümet ile askerin tam bir görüş birliği içinde olduğunu düşünmüyorum.

Neden?

Sanıyorum askerlerin beklentisi, tezkeredeki yetkinin tamamen kendilerine devredilmesi zamanını ve zeminini kendilerinin belirlemesi yönündeydi. Ancak hükümet bu duruma "siyasi otorite benim, ben karar veririm" dedi.
 
Bunlar acı ama gerçekler malesef durumumuz bu umarım büyüklerde bunun farkındadır ve gerekeni en yakın zamanda yaparlar yoksa sonumuz pek hayır görünmüyo
 
BU yazarlar bu işi iyi biliyorlarsa biz de terörle ve teröristle mücadele ihalesini bu arkadaşlara verelim de sorunu bitirsinler......
 
Bu ne art niyet be?Bir asker,bir üsteğmenin köpeğini sevdi fırsat kollayan iktidar takımı orduya saldırdı.Hükümetin iktidarın hiç bir suçu yok fino seven asker yüzünden bütün suçlu genelkurmay başkanı asalım onu vatan da kurtulsun millette böylelikle.Ya birader ne anlayış böyle sizdeki.O köpek taşıdığı iddia edilen asker hakkını arayamıyorda sizemi düşüyor o askerin hakkını aramak?TSK da hiç bir rütbeli eğer askerin isteği yoksa zorla özel bir isteğini yaptırtamaz.Askeri mahkemeler bu tür davalara bakmaktadır ve iç hizmet kanunundanda haberiniz yok.Bütün derdiniz şu orduyuda bir pasivize etseniz de herşeyi elinize bir geçirseniz sanırım başka hiç bir derdiniz kalmayacak.
Arkadaşa bir taş atıyor 4 asker şehit ediyor.Bir taşla iki kuşu duymuştumda 4 şehit olayına ilk kez rastlıyorum.Ama kafaya bir hedef aldınızmı ne pahasına olursa olsun mantık falan aramaz saldırırsınız şuursuzca,öyleki mermere düşün su taneleri gibi görürsünüz saldırılarınızı nasılsa bir gün bıktıracaksınız öyle düşünürsünüz herhalde.
 
Bende 28 senedir askerliğin içinde olmasam inanacagım dediklerine...
 
28 senedir hiç ordu evlerine yolun düşmemiş anlaşılan yada askeri Tatil köylerine
Sana benden tavsiye madem mesleğin içindesin Gülcihan askeri kampına bi uğra orda askerlere rakı servisini yaptırabilir bi Garibanın oğlu vatan korumak için gittiği askeriyede senin kokteylini hazırlarken Diğer bir askere Rakıya önce buzu koyduğu için fırça atabilirsin

Bu ne böyle işmi olur dersende bi albay tarafından yönetilen mahkemeden emre itaatsizlik suçuyla ceza alabilirsin

Ama yok ben 28 senedir terörle mücadele edenlerdenim diyosan saygı duyarım
Ama şu bi gerçekki rütbli rütbesiz pek çok kişiyi isyan ettirir askeriyedeki komutanların kişisel işleri için Askeriyenin imkanlarını dahada kötüsü bizzat askerleri kullanması
 
Sizin derdiniz zaten rakı gibi bahanelerle orduya ve milletin hayatına müdahale edebilmek.Tamam içirtmeyin rakı falan gücünüzde yetiyorsa kapatın ordu evlerini ve kamplarını ve yine gücünüz yetiyorsa verirsiniz otel harcırahı da göreve gönderirsiniz personeli.Ben o kadarlık askeri hayatımda bir kez kamp sıram geldi ona gittim.Ondada gözünüz varsa bilemem.Ben havacıyım ve F-16 makinistiyim.nerelere gidip,nerelerde kalıyoruz bir bilsen.Yazın güneşin altında kışın ayazda alarm durumunda beklersin de bir an ayrılamazsın uçak başından.Sıgınagın lambasının ısısıyla ısınmaya çalışırsın.Sen hiç böyle pozizyonda demek isterdim başlangıçta bana "sen hiç askerlik yaptın mı?"dediğin gibi ama benim öle bir şansım yok.Rütbeliyiz ama bir küçücük odada 40 kişi bizde yattık hemde aylarca,sabah 3'te kalkarsın uçak başına çıkarsın mesala bu körfez krizindeki Erzurum'da ve kışın oluyorsa,aç aç gidersin uçak başına ve kar ve tipiden kaybolmuştur Uçak sığınağı ve Uçaga ulaşabilmek için o karları kürümek zorundasın ve o uçağı uçuşa hazırlamak zorundasın gerekli olan en kısa sürede ve o soğukta o uçağa dokunsan elinin derisi değdiği metale yapışır.Pilot gelir Uçağı çalıştırırsın Sığınak boru gibidir öyle bir akım oluşturur ki ve o akımla o sabahın köründe -35 se ısı -50 lere çıkıverir ve o ısıda görevini yapmak zorundasın.Her neyse uzatmıyayım böyle binlerce güçlüklerimiz vardır bizlerin ama sen çıkar dersin ki rakı içiyorsunuz o yüzden suçlarsınız ve askerin bir kaç olanagına göz koyarsınız.İşte biz o zaman yıkılırız.Askeri tesisler sadece Türk ordusu için geçerli değildir. Sen bir yabancı ordunun tesisini görsen ne yapardın bilmiyorum.Onlara iş yerlerinde öyle olanak sağlanır ki şaşar kalırsın.Ama onlar da bilmiyorum sizler gibi ordusuyla bu kadar uğraşan varmıdır bilmiyorum.
 
Tekrar oku istersen yazdıklarımı kimseyi rakı içiyor diye suçlamıyorum
Rakı servisini askerlere yaptırmalarını yanlış bulduğum için yazdım onu yoksa
İster rakı iç ister yapıştır bi üçlü iç kimene
Askerin görevi vatanı korumaksa Rakı servisini yaptıracak başka adamlar tutulmalıdır
Benim anlatmak istediğim nokta bu
Dipnot:Ben sana askerlik yaptınmı diyede sormadım nerden çıkardın bunu Herhalde başkalarıyla karıştırıyorsun beni
Hoş başkalarıda sormamış öyle bi soru bu konuda ama (=
 
arkadaşlarr aranızda kavga etmeye gerek yok hem ne olursa olsun sonucda bu vatanı askerler koruyor
bizim iyi yada kötü bu askeriiyemiz olmasa bu vatan bize kalmazdı hem askerlik cok kolay bi meslekmi onlar robotmu tabiki onlarında sosyal olabilmeye herkezden cok hakları ve ihtiyaçları var zira
askeri egitimler ve gorevler insan psikolojisini normalden fazla zorladıgı bi gercek deilmi ?
bu arada bi birlige bi terorist askerin basını nasıl keser ne kadar gercektir nobet yokmu hem yaralı askerin solediklerine pekde uymuyo deilmi sonucda geleceklerini biliyorduk demişdi?
 
gene başladık birbirimize girmeye onların istedikleride bu ama gerçekten hükümeti bi yana koyalım zaten onlardan çaçık olmaz ma ordunuda kabahati var ayrıca gerçektende karakolar hiç bişi yaramadıgı sadece askerleri hedef haline getirdigi bir gerçek osman pamukoglunu nunutulanlar dışında birşey yok kitabını okusunlar bize osman paşa gibi bir komutan gerek
 
Bişeye deinmeyi unutmuş, ben hala orada görev yapan özel timin ordan neden alındıgını anlamıs deilim yani hala ordayım.
 
boğazları kesililerek şehit edilmişlerse sızma olmuştur, sızma 3-5 kişilik çapulcu gurubu ile olur, 2 çapulcu görünmeyen bir yerde emniyet alır, kalan üçüde ses çıkarmamak için 50m yukarıda hakim bölgede bulunan mevziye sürünerek en az 1,5 saatte ulaşır!!!
baskın yaklaşık 250 çapulcu ile yapılmış, sayı üstünlüğünü elde etmiş olan çapulcular sızma yapmaz, zaten yaralı kurtulan askerlerin anlattıklarına göre önce taciz ateşi açılmış, taciz ateşi yiyen bir askeri birlikte kimse uyumaz,
uyumazsa sızma olmaz, sızma olmazsa boğazları kesilmez,
askerlerimizin eğitimsizlikten veya mevzide uyuya kalmaktan şehit edilmedikleri açık ve net!!! eğer boğazları kesilmiş ise bunu büyük ihtimal bir köstebek ile gerçekleştirilmiş olabilir, yada o 8 şeref yoksunu askerin bu işte parmağı olabilir, senaryolar böyle çoğaltılabilir ama eğitimsizlikten veya uyumaktan olmadığı kesin!!!
lütfen artık Türk askerine verilen eğitimi yargılamayın.
 
Anlayamadığım askerlerimizin boğazının kesik olması uykuda olduklarına nasıl kanıt teşkil ediyor.Var mı böyle bir mantık.Öldürüldükten sonra boğazları kesilmiş olamazmı?Peki baskından yaralı kurtulan mehmetçiklerimiz herşeyi yalan söylüyorlar ama derdi TSK yı karalamak olan bir yazar taslağı doğru söylüyor.
Artık terörle mücadele etmesi gerekenlerin marifetleri konusunda kelle-sayın olayına girmiycem,BOP rezaletinede,terörün Terörle mücadelenin ABD'ye havale edilmesinede.Ama bu kadar bilgili bu yazar terörün 25 yılını güya değerlendirirken kafası ezilen bu yılanın neden son 5 yılda güçlendiğinide anlatmıyor.
AB üyesi olunacak diyerek verilmeyen taviz kalmadı.Türkiye Cumhuriyeti’nin bir belediyesi olan Diyarbakır belediyesinin TC içişleri bakanlığına bağlı belediye başkanı sanki özerk bir eyaletin valisi gibi başına buyruk ve umursamaz şekilde davranabiliyor..polisle çatışmaya girip “hevsel bahçeleri’ne kadar takip edilen kürd teröristleri yakalamaya giden güvenlik güçlerine operasyonun derhal kesilmesi yönünde talimat verme cesareti gösterebiliyor.Osman Baydemir isimli bu pislik devletin askerine polisine saldıran ama cezasını bulan teröristin leşi için ambulans tahsis ediyor ve ambulansın önünde PKK paçavrası asılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti yöneticileri bu dönemde daha önce örgütçü çalışmaları sebebiyle hapse girmiş Zana ve yandaşlarını başbakanlık konutunda kabul ediyor. Bir bakıma onlara iade i itibarda bulunup geçen günler için özür dileniyor.Hükümet bunları siyasi bir muhatap gibi kabul ediyor.Türklük şuuru taşımayan insanlar topluluğu AKP’nin liderinin geliştirdiği Türkiyelilik tezi her geçen gün başımıza yeni çoraplar örmeye başladı. Gün geçmiyor ki güneydoğu da askerimiz polisimiz şehit olmasın .Yollar mayınlanıyor,kışlalara taciz ateşi açılıyor ,yollardan asker kaçırılıyor.Bu olanlar karşısında insanlara hümanist yanını göstermek konusunda hiçbir fırsatı kaçırmayan Amerikanvari bir şekilde çocukları seven , onları kucaklayıp gofret dağıtan şirinlik abidesi insan (?) Hala bu terör ortamını görmezden gelip “ kürd sorunu” diye yeni şeyler telaffuz ediyor.artık Anlaşılması gereken bir şey var. Kürd sorunu diye bir şey yok. Ülkemizin güneydoğusunda kürd terörü var.
Hala diyalogdan bahsediliyor.Kansız , kendini bilmez bir kaç aydın grubu sözde örgüte koşulsuz silah bırak çağrısı yapıyor.Amaç aslında farklı. Örgüt silah bırakacak mücadelesini siyasi arenaya taşıyacak , yarın bir gün güneydoğu federasyon olsun özerk bir yapıya kavuşsun diye istekte bulunacak. Türk milletinin her şeyi Türk ordusu bunların üzerine gidince de silahsız insanlara karşı TC silah kullanıyor diye yaygaralar koparılıp AB ye şikayete gidilecek.
Geçtiğimiz günlerde genelkurmay başkanı orgeneral Hilmi Özkök bile “ kısıtlanmış yetkilerimiz rağmen terörle mücadele ediyoruz” açıklamasını yaptı.
Ohal in 2002 yılında kaldırılması ile beraber güneydoğuda terör örgütüne yönelik olarak yürütülen çalışmalar ve psikolojik baskı tamamen ortadan kalktı.
AKP’nin iktidara gelmesi ile beraber yapılan sözde demokratik açılımlar ve AB uğruna verilen sınırsız ödünler sebebiyle neredeyse PKK dokunulmaz bir hale sokuldu. Türkiye yi bölmeyi amaçlayan AB bu ülkenin demirbaşı TSK’nın çok fazla siyasete karıştığını belirterek AKP ye uyum yasaları adı altında askeri pasifize eden yasalar çıkarttı. Askerlerin kısıtlanan bazı yetkilerine bir bakalım.
Ohal döneminde ohal yasasının 9. Ve 11. Maddeleri ne göre askerlerin yetkileri şöyleydi.

a) Bölgenin belirli yerlerinde yerleşimi yasaklamak veya boşaltmak.

b) Bölge içerisinde haberleşme araçlarının tümünden faydalanmak ve bunlara gerektiğinde el koymak.

c) Kamunun güvenliğini bozabileceği izlenimi taşıyan kişileri bölge dışına çıkartmak.

Ohal in kaldırılması ve buna paralel olarak yukarıda bahsi geçen yetkilerin kısıtlanması sebebiyle terör örgütüyle etkin mücadele yapılamamakta. Askeri kuvvetlerin terör örgütüyle mücadelesinde görev almasını sağlayan tek mevzuat il idaresi yasası. Buna göre de sadece kolluk kuvvetlerinin genel güvenliği sağlarken sahip olduğu yetkileri kullanabiliyor. AKP hükümetinin en son icraatı 5397 numaralı takip ve dinleme yasasında ise istihbarat yetkisi sadece jandarmaya o da sorumluluk sahası olan kırsal kesimde veriliyor
Ohal döneminde dağda karşılaşılan teröriste yönelik beklenilmeden silah kullanma yetkisi vardı.
Şimdiki yasalara göre ise askerin , teröristin silahlı olup olmadığına bakması gerekiyor.daha sonra teslim ol çağrısı yapması ve daha sonra ayağa ateş etme yetkisi var.Dağda ele geçen bir teröristin en çok 12 saat içinde savcı önüne çıkarılması gerekiyor. Ohal döneminde 7 gün olan gözaltı süresi şimdi 4 gün ile sınırlı.hakim kararı olmadan kırsalda bir evde örgüte ait bilgi ve belgeler olsa bile arama yapılamıyor.
Daha önce var olan ve AKP iktidarının kaldırdığı terörle mücadele yasasına göre bölücülük propagandası ağır yaptırımlar öngörmekteydi. Ancak bunun kaldırılması sebebiyle şimdi sokaklarda rahatlıkla örgüt propagandası yapılmakta, paçavraları rahatlıkla taşınmaktadır
Bugün hala AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn buyuruyor ;''TCK 301'inci madde hiçbir gecikme olmaksızın değiştirilmeli'' diye ve adım gibi biliyorumki bu maddede değiştirilecek.
Artık elimizi vicdanımıza koyup doğrları konuşalım çünkü giden bizim evlatlarımız ateş bizi yakıyor.
 
Birisi askere takar birisi hükümete,düşmanlarda parmaklarına zili,istedikleride bu değilmi.
 
Dağlıca'da şehit edilen askerlerin bir kısmı boğazından kesilerek şehit edilmiş..." İşte devletin istihbarat raporlarından şok Dağlıca baskını bilgileri.

-yaff böyle saçma bi rapor olurmu...şimdi terörist hiç çatışmasa ve koşa koşa gitse yatakhaneye ve orda uyuyanların boğazını kesse en az 10 dakika zaman geçer.... çatışma oluyor sonra kimi esir kimi şehit ve taburdan destek gelmiyor böyle saçma bişii olabilirmi askerlik yapmamış olsam yutardım ani müdahale manga komutanıydım ve birçok mevzuyu daha iyi biliyorum....

-öncelikle ilk mermi sıkıldığında alarm verilir ....yani yatan kimse kalmaz 3 dakika içinde herkesde silahını şarjörünü almış ve çatışmaya hazır olur....
-gerekli yerler özel çevrimler sayesinde çabucak haber edilir...
-benim görüşüm şu karakolda büyük ihanet var ve seçmece karpuz gibi boğazları kesilerek askerlerimiz şehit edildiğine göre esir olanlar da seçilerek esir edilmiştir yani danışıklı döğüş ve büyük ihanet...
- askerdeyken bölücülerin bir kısmı ırkçıydı bir kısmı yobazdı evet bizzat şahit oldum...bölücü yobazların tipik davranışı bütün askerler yemek duasını okurken onlar ya bişi demez yada nöbetçi komutan yoksa farklı bir dua okur orduya inanmazlar ulusa inanmazlar onlarda ümmete inanır severek askerlik yapmazlarrr.....
 
boğazları kesmişlerde bu 8 kişiyi niye götürmüşler cok garip işler var ya hadı hayırlısı
 
Dağlıca Saldırısının Kodları

Soner Yalçın - Oda TV


Terörist PKK’nın Dağlıca saldırısı askeri yönden iyi incelenirse, bu saldırının ne gibi siyasal sonuçlar doğuracağını tahmin edebiliriz:

PKK’nın 200-250 kişilik bir grupla saldırısı 1995’den beri yani 12 yıldır yoktu.

Bunun nedenlerini şöyle özetleyebiliriz:

Gayri nizami harpte böyle kalabalık grupla saldırı pek olmaz.

Bu tür saldırılarda can kaybınız fazla olabilir, takibiniz kolaylaşır vs.

Ayrıca Genelkurmay açıklamasını baktığımızda da, çatışmada 34 ve sonraki takip günlerinde de aynı gruptan 18 PKK’lı öldürülmüştür.

Saldıran PKK’nın bu kadar kayıp vermesinin bir nedeni olmalı?

Geçtiğimiz dönemlerde PKK merkezi yönetimi, bu kadar kayıp veren grup sorumlusunu ağır cezalara çarptırıyordu.

Elemanlarının üçte birini kaybeden örgüt komutanı neredeyse “kahraman” muamelesi görüyor!

Meseleyi daha iyi anlamamız için bir soru daha sormamız gerekiyor:

Gayri nizamı harpte dört saat boyunca bir saldırı olmaz!

En fazla bir saati aşmaz bu tür saldırılar. Peki bu niye dört saat sürdü?

İşte meselenin dönüm noktasına geldik:

PKK’nın bu saldırıdaki birinci amacı Mehmetçik’i rehin almaktı!

Bu nedenle:

Gayri nizami harpte yapılmaması gerekenleri yapıp tüm riskleri göze aldılar.

Neredeyse bir intihar saldırısı düzenlediler. Büyük kayıplara rağmen amacına da oluştular.

Peki bu kadar kayıplarına rağmen Mehmetçik’in rehin alınması neden önemliydi?

Deniyor ki, PKK bu dönemde yani kışa girmeden önce militanlarına ve tabanına moral vermek için bu tür saldırılarda hep bulunur.

Tamam, doğru. Ama daha önce Şırnak’ta 13 Mehmetçik’i şehit etmişti zaten.

Şimdi sert kış şartlarında barınacağı koşulları yaratmak için daha rahat hareket edeceği bir döneme ihtiyacı vardı.

Oysa: TSK’nın Kuzey Irak’a girme tezkeresinin TBMM’den geçtiği bir dönemde böyle bir saldırı yapmıştı.

Neden?

Açıklayalım:

Saldırıdan sonra Türkiye kamuoyunda ve Türk siyasetinde ne gibi dalgalanmaların olacağını PKK’nın tahmin etmediğini söylemek 30 yıllık bu kanlı örgütü pek bilmemek olur.

Saldırıya organize edenler bunun askeri ve siyasal sonuçlarını mutlaka düşünürler.

ABD’nin, İran’ın Kuzey Irak yönetiminin tavrının ne olacağını bile değerlendirirler.

Bu nedenle, Başbakan Erdoğan Başkan Bush görüşmesinden sonra Sabah Gazetesi’nde Umur Talu'nun sorduğu: “Peki Bush Türkiye’den ne istedi?” (7.11.2007) sorusunun anlamı büyüktür.

Soru aslında gerçekçi yanıttır.

İşte meselenin bam teli burasıdır:

Kuzey Irak yönetimi son aylarda merkezi Bağdat Hükümeti’nden bir kuruş para alamamaktadır.

Kuzey Irak yönetiminin kendi yağıyla kavrulması için bölgedeki petrole ihtiyacı vardır.

Diğer yanda Amerika’nın büyük petrol şirketleri de, artık Kuzey Irak’tan petrol çıkarmak için ABD yönetimine baskı yapmaktadırlar.

Yani K.Irak yönetimi ile ABD petrol şirketlerinin amacı birdir.

ABD yönetimi bu petrolün çıkarılmasına karşı değildir. Ama…

Ama bu petrolün taşınmasında sorun vardır.

Kerkük-Yumurtalık boru hattının devreye girmesi gerekmektedir.

Bunun için Türkiye’ye ihtiyaçları vardır.

Türkiye bu görüşmelerin yapılacağı masaya hiç oturmamıştır; oturmak istememiştir.

Çünkü Türkiye açısından bölgede çözülmesi gereken sorunlar vardır, Kerkük referandumu, Musul meselesi, PKK varlığı gibi…

Gelelim sonuca:

Dağlıca saldırısında amaç Mehmetçik’i rehin alarak meseleyi askeri platformdan siyasal platforma taşımaktı.

Acıdır ama gerçektir:

PKK, ABD’den “izin almadan” Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmeyeceğini biliyordu.

Bu nedenle 5 Kasım Washington toplantısının gündemini PKK belirlemiştir dersek hata yapmış olmayız..

PKK’nın aklı ve eylem planını kimden aldığını artık siz tahmin edin!

PKK gibi aynı coğrafi şartlarda yani dağlarda barınan, El-Kaide’nin Irak’taki yan örgütü El-Ensar’ı, 2003 Mart ayında Peşmerge’nin yardımlarıyla yok eden ABD Ordusu, isterse PKK’yı bir kaşık suda boğar.

PKK Amerika’nın taşeronudur; artık bunun bilmeden reel siyaset yapılamaz.

Dağlıca saldırısı Türkiye’yi zorla Barzani’yle aynı masaya oturtma planının bir parçasıdır.

Yakında:

Kuzey Irak’tan petrol çıkarılmaya başlandığı ve bunun Kerkük-Yumurtalık boru hattı ile taşınacağı söylenip yazılırsa lütfen hemen Dağlıca saldırısını düşünün!

Yaralılardan birini daha şehit verdiğimiz o 13 şerefli Mehmetçik’i aklınıza getirin…
 
Bu yzarın yorumlarını nasıl olurda TSK ya çamur atmak olarak algılarsınız analizin ne kadar gerçekçi oldugunu amacın TSK yı karalamak olmadıgı açıkça ortada çarpıtmayın adamda bundan bahsetmiş zaten TSK nın hataları asla eleştirilemez yani hiç hatası yokmu eleştiri olmazsa dogru sonuçlardanda uzaklaşılırYapmayın arkadaşlar konu saptırılıyor yazarın dedigi fino meselesi ufacık bir örnek hepimiz askerlik yaptık bir komutan bana özel işini yaptıracak bende sen bana bunu yaptıramazsın diye mahkeme açaçagım ha bu na gülünür ancak bunu yapsa yapsa paşa torunları çocukları yapar kimseyi kandırmayalım Böyle bir şeye yeltenen asker bir daha ömür boyu asker olur bunlar bizim gerçeklerimizdir.
Doguda batıya oranla bu daha azdır ama batıda askerlik yapanlar bilirler jandarma ve komando hariç diger askerlerin hepsi özel hizmetlerde kullanılır.
Burada yanlış olan komutanlarımıza hizmet edilmesi degil elbetteki bir hizmet görecektir ama bu asker olmamalıdır sivil olmalıdır yanlış burdadır.Batıda bu kadar gereksiz askeri doguya çeksen güney dogunun bütün daglarına bir metrede bir asker dikersin.
Bu gerçegi söylemenin neresi yanlış anlamış degilim bizim profosyonel orduya ihtiyacımız oldugu açıktır ben bir ay acemi birligi egitimi gördüm ben bir aylık egitimle ne kadar faydalı olabilirim TSKya bu ülkeye benim gibi 1000 tane asker getirecegine 10 tane bordo bereli getir bak neler oluyor.O çok zor denen kandile benim gibi askerle gidecegine 100 tane bordo bereli vereceksin dagın eteklerinden başlayıp zirveye kadar birtane kayıp vermeden tertemiz ederler.
Sizce bunu düşünmek TSK ya çamursa diyecek bişeyim yok
 
Geri
Üst