- Katılım
- 25 Haz 2005
- Mesajlar
- 9,652
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
Adam son nefesini verirken oğlunu yanına çağırıp bir kese altın uzatmış:
“Oğlum” demiş:
- Sana harcayamayacağın kadar mal ve mülk bıraktım. Bir kese de şu altınları bırakıyorum. Ben öldükten sonra gez dolaş, kim ‘Dünyanın en delisi’ ise git onu bul, bu bir kese altını ona ver, bu benim sana son vasiyetimdir.
Hayırlı evlat cenazeden sonra yollara düşüp her tarafta “Dünyanın en delisini” aramaya başlamış.
Yolu bir gün bir köye düşmüş. Köy meydanında büyük bir kalabalık, meydanın ortasında da bir taht. Tahtın üzerinde bir adam.
Adamın etrafında yağdanlıklar, dalkavuklar.
El pençe divan durmuşlar, kimi sırtını sıvazlıyor, kimi ayaklarını yıkıyor.
Adam da hayatından bir memnun, bir memnun ki, hiç sormayın.
Biraz sonra köy halkı bir başka adamı getirip bir güzel soymuş, adamı bir eşeğe ters bindirip yüzüne gözüne katran karaları çalmışlar.
Eşek meydana toplanmış kalabalığın önünden geçiyor, kalabalık da eşeğe ters bindirilmiş adamın yüzüne tükürüyormuş.
Delikanlı bu işe çok şaşırmış, olup bitenin kendisine anlatılmasını istemiş. Anlatmışlar:
- Biz her on yılda bir yeni reisimizi seçeriz. Şu taht var ya, işte onun üzerinde oturan adam yeni reisimizdir.
Delikanlı sormuş:
- Peki şu eşeğe ters bindirip yüzüne katran karası sürüp aşağıladığınız kim?
- O da eski reis!
- Peki onun günahı ne?
Köylü cevap vermiş:
- Bizde âdet böyle!
Delikanlı elindeki altın dolu keseyi tahtında oturan yeni reise sunup “Al” demiş:
- Bu altınlar senin hakkın. Çünkü on yıl sonra seni bu eşeğe bağlayıp yüzüne tüküreceklerini bildiğin halde oturmuş keyif çatıyorsun. Babamın kastettiği, ‘Dünyanın en deli adamı’ senden başkası olamaz!..
Valla ben bu deli adamı bizim siyasetçilere benzettim . Bir bakmışsın halkın gözünde kahraman , bir bakmışsın halkın gözünde şaklaban .
“Oğlum” demiş:
- Sana harcayamayacağın kadar mal ve mülk bıraktım. Bir kese de şu altınları bırakıyorum. Ben öldükten sonra gez dolaş, kim ‘Dünyanın en delisi’ ise git onu bul, bu bir kese altını ona ver, bu benim sana son vasiyetimdir.
Hayırlı evlat cenazeden sonra yollara düşüp her tarafta “Dünyanın en delisini” aramaya başlamış.
Yolu bir gün bir köye düşmüş. Köy meydanında büyük bir kalabalık, meydanın ortasında da bir taht. Tahtın üzerinde bir adam.
Adamın etrafında yağdanlıklar, dalkavuklar.
El pençe divan durmuşlar, kimi sırtını sıvazlıyor, kimi ayaklarını yıkıyor.
Adam da hayatından bir memnun, bir memnun ki, hiç sormayın.
Biraz sonra köy halkı bir başka adamı getirip bir güzel soymuş, adamı bir eşeğe ters bindirip yüzüne gözüne katran karaları çalmışlar.
Eşek meydana toplanmış kalabalığın önünden geçiyor, kalabalık da eşeğe ters bindirilmiş adamın yüzüne tükürüyormuş.
Delikanlı bu işe çok şaşırmış, olup bitenin kendisine anlatılmasını istemiş. Anlatmışlar:
- Biz her on yılda bir yeni reisimizi seçeriz. Şu taht var ya, işte onun üzerinde oturan adam yeni reisimizdir.
Delikanlı sormuş:
- Peki şu eşeğe ters bindirip yüzüne katran karası sürüp aşağıladığınız kim?
- O da eski reis!
- Peki onun günahı ne?
Köylü cevap vermiş:
- Bizde âdet böyle!
Delikanlı elindeki altın dolu keseyi tahtında oturan yeni reise sunup “Al” demiş:
- Bu altınlar senin hakkın. Çünkü on yıl sonra seni bu eşeğe bağlayıp yüzüne tüküreceklerini bildiğin halde oturmuş keyif çatıyorsun. Babamın kastettiği, ‘Dünyanın en deli adamı’ senden başkası olamaz!..
Valla ben bu deli adamı bizim siyasetçilere benzettim . Bir bakmışsın halkın gözünde kahraman , bir bakmışsın halkın gözünde şaklaban .