Dünyadaki Tarihi Yerler

Özgürlük Heykeli - New York - ABD





New York şehrinde, inşa edildiği 1886 yılından bu yana Amerika'nın simgesi olan anıtsal heykel ve gözlem kulesi. Dünyada en çok tanınan ikonlardan biridir.

Bakırdan yapılan Özgürlük Tanrıçası Heykeli, Fransa tarafından kuruluşunun 100. yılı nedeniyle ABD'ye (10 yıl gecikmeli olarak) hediye edilmiştir; kaidesi ise ABD'de yapılmıştır. 1884-1886 yılları arasında inşa edilen heykelin yaratıcısı Frederic Bartholdi'dir. Çelik iskeleti Gustave Eiffel, kaideyi Richard Morris Hunt yapmıştır. ABD'nin New York şehrindeki Özgürlük Adası'nda yer alır.

Özgürlük Heykeli, sağ elinde bir meşale, sol elinde ise bir tablet tutar. Tabletin üstünde 4 Temmuz 1776 tarihi (Bağımsızlık Bildirgesi'nin tarihi) yazılıdır. Meşalenin 7 sivri ucu 7 kıtayı veya 7 denizi simgeler. Heykelin yüksekliği 46 m, kaidesi ile beraber 93 m'dir. Ziyaretciler heykelin içinden meşaleye kadar 168 basamaklı bir merdivenden çıkabilirler. Özgürlük Heykel'nin meşale tutan sağ elinin yüksekliği 13 metredir. Meşalenin etrafındaki dehlizde 15 kişi birarada dolaşabilir. Özgürlük Heykeli'nin başının genişliği 2 metre, yüksekliği ise tacı ile birlikte 5 metredir.

Özgürlük Heykeli, ziyaretçilere açıktır. Ziyaret etmek isteyenler adaya bir feribotla ulaşırlar, merdivenleri tırmanarak meşaleye çıkabilir ve New York limanını seyredebilirler.

Özgürlük Heykeli'ne Singer dikiş makinelerinin kurucusu Isaac Singer'in dul eşi Isabelle Eugenie Boyer modellik etmiştir. Özgürlük Heykeli 1884 yılında Fransa'da tamamlandıktan 1 yıl sonra 350 parçaya bölünüp 214 sandık içinde New York limanına ulaştırılmıştır. Parçalar, 4 ay içinde kaidenin üzerinde yeniden birleştirilmiş ve 28 Ekim 1886 tarihinde binlerce izleyicinin önünde açılışı gerçekleşmiştir.
Özgürlük Heykeli, 1984'ten beri UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer almaktadır.

Özgürlük Heykeli'nin daha küçük boyutlarda bir kopyası Paris'tedir ve Atlantik Okyanusu'na doğru bakar. Dünyanın başka çeşitli yerlerinde de (Osaka, Priştina, Pekin, Nevada, South Dakota, Bordeux...) küçük kopyaları bulunmaktadır.



New York'taki Özgürlük Heykeli'nin parasını Sultan Abdülaziz ödemiştir.

Özgürlük Heykeli, 19. yüzyılın ortalarında Türk toprağı olan Mısır'a dikilmesi maksadıyla Fransızlar tarafından hazırlanmış ama sonradan yaşanan bazı şanssızlıklar yüzünden Mısır yerine Amerika yolunu tutmuştu. İşin daha da garip tarafı, heykelin masraflarının büyük kısmının, zamanın hükümdarı Sultan Abdülaziz tarafından bizzat ödenmiş olmasıydı.

‘New York' dendiği zaman, çoğumuzun hatırına ilk önce Manhattan'daki gökdelenler ve şehrin hemen önündeki adada yükselen, kaidesiyle beraber tam 93 metrelik ‘Özgürlük Heykeli' gelir.

1880'li senelerde Fransa'da yapılan Özgürlük Heykeli'nin masraflarının büyük kısmının bizden çıktığını, projesinin New York'a değil, o yıllarda Türk toprağı olan Mısır'a dikilmek üzere hazırlandığını ve son anda yaşanan bir talihsizlik neticesinde Amerika'ya gittiğini bilir misiniz?

...alıntıdır...​
 
Emegıne saglık canım ..
 
ne güzel yerler gitmediğimiz yer bizim değildir diyiyorum gezmek yerine oraları ele gecirsek olmaz mı :)
 
Kelebekler Vadisi / Fethiye / Muğla





Kelebek Vadisi, Muğla ili, Fethiye ilçesi Ölüdeniz belde sınırları içerisinde bulunan doğal bir hazinedir. Kelebek Vadisi, Akdeniz kıyılarının güney batısındaki Babadağ'ın (Antik Kragos Dağı) eteklerinde, Ölüdeniz ‘den 3-4 mil uzaklıkta yeralır. Doğusundan akan şelaleye yatak olan 350 m yüksekliğinde dik kayalıklar vadi için özel bir koy yaratmıştır.

Kelebek Vadisi Turistik Özellikleri

Kanyon adını, temmuz-eylül ayları arasında görülen “Jarsey Tiger” adlı kelebeklerden almıştır. “Arctidae” familyasının en güzel üyelerinden olan “kaplan kelebeği” cinsinin yüzlerce kelebekle koloni halinde bulunması, özellikle haziran ve ekim aylarında izleyenleri hayran bırakıyor.

Sahip olduğu endemik türler nedeniyle dünya mirası olarak korunması önerilmiş 100 dağdan biri olan Babadağ'ın eteklerinde bulunan Kelebekler Vadisi, 8 Şubat 1995'de 1. derecede doğal SİT ilan edilmiş ve her türlü yapılaşmaya kapatılmıştır. 350 metreye ulaşan sarp kayalık duvarlarla çevrili olan Vadi ismini, barındırdığı 80'den fazla kelebek türünden ve özellikle kaplan kelebeğinden almıştır. Kaynağı Faralya köyünde bulunan ve 50 metre yükseklikten dökülen şelale, Vadi'nin ortasından geçen bir dere ile Akdeniz'e ulaşır.

Kamp ve doga turizminin Türkiye ve dünyadaki en iyi adreslerinden biri olarak gösterilen Kelebekler Vadisi'nde, her yil 1 Mart- 1 Kasim tarihleri arasinda hizmet veren isletmenin bilgisi disinda konaklamak mümkün degildir. Su ve elektrik enerjisi devlet tarafindan degil, isletme tarafindan saglanmaktadir. Bu sebeple Kelebekler Vadisi'ne günde 3 kere elektrik verilmektedir. Sicak su günes panelleri araciligiyla saglanmaktadir. Kumsal veya toprak zemin üzerine kurulan çadirlarda, bungalovlarda veya teraslarda kalisin yani sira, isletme ziyaretçilere dogal ve ekolojik açik büfe kahvalti ve aksam yemegi; ortak kullanima açik tuvalet ve duslar sunmaktadir. Vadi'nin izole yapisi nedeniyle, isletme, ziyaretçi ihtiyaçlarinin karsilanmasi için gerekli bütün düzenlemeleri yapmistir ve konuklarin güvenliginden sorumludur.

Vadide ilginç olarak adlandirilabilecek bir yasam tarzi sürmektedir. Iki türlü yerlesimci vardir. Birinci grup vadide kisi basi 35–40 YTL günlük konaklama bedeli ödeyen yerlesimciler ve ikinci grup olarak da vadiye gelerek konaklama ve yemek karsiligi hafif islerde çalisan gençler vardir.



Kelebek Vadisi Tarihi

Kelebek Vadisi’nin geçmisi MÖ IV. yüzyila kadar uzanir. Likya'nin "Perdicia" isimli yerlesim yerinin bazi kalintilari Kelebek Vadisi Kanyonu’nun hemen üstünde yer alir. Buradaki köy "Faralya" ismiyle anilmaktadir. Köyün günümüzdeki adiysa Uzunyurttur. Bizans ve Yunan uygarligindan Osmanli'nin son zamanlarina kadar sürdürülen, yamaçlarin teraslanmasiyla olusturulan bahçecilik kültürü bugüne kadar gelmistir.

Hatta Faralya köyünün en yaslilarinin ilk gençlik yillarindan, vadide yasayan gizemli kadin Despina'nin asirlik yasina ragmen köye, degis tokus için yük dolu çuvallari kanyon duvarlarindan nasil çikardigi hatirlanir. Despina, vadideki isletmecilerin halen kullandigi tek göz evin hanimiydi. Kumsaldaki kayanin üstüne oturup kanyon duvari arasindan denize batan günesi izlerken, belki de denize açilip bir daha dönmeyen denizci sevgilisini beklerdi. Günlerden bir gün köylüler artik onu göremez oldular.

1960'li yillara kadar vadide eski dönemlerde yer alan Rum yerlesimine ait kilise ve diger birkaç yapi yukaridaki köylülerce görülebilmekteydi.



Koleksiyoncu-fotografçi Rifat Kilar 70'li yillarin sonlarinda vadi kelebeklerinden etkilenerek buraya "Kelebekler Vadisi" demek lazim diyerek "Güdürümsu" diye bilinen koyun ismini, ilk defa farkli sekilde telaffuz etmis oldu. Arkadasi olan H. Deniz Bayramoglu 1987'de bu ismi kullanarak "Kelebek Vadisi"nin dogmasina neden olan isletmeyi baslatti. Amaç dogayla uyumlu bir yasam modelinin temellerini atmak ve bunu tüm dünyayla paylasmakti. Basta müzisyen Nezih Topuzlu ve H. Deniz Bayramoglu olmak üzere, dogasever bir grup vadiyi koruma misyonu üstlendi. Yogun bir kampanyayla gereken ilgiyi çekmekte gecikmediler. Bölgedeki imar yasaklarinin sürdürülebilir bir koruma için yetersiz oldugundan hareketle, aktif koruma adini verdikleri dogayla uyumlu farkli düsünce ve etkinlikleri bir araya getiren bir merkez olusturmaya çalistilar.

Yillar geçtikçe vadi, iyice taninmaya ve dolayisiyla kitle turizminin zararlarindan etkilenmeye baslasa da halen vadiyi koruma mücadelesi tüm hiziyla sürdürülmekte.​
 
Ahşap Kilise / Krelia / St. Peterburg







Hz. İsa'nın değişimine adanarak yapılan ahşap kilise St. Petersburg yakınlarındaki steplerde bulunuyor. Trenle ya da kışın soğuk havalarda donmuş göl üzerinden kar araçlarıyla ulaşılabilinen kilise 30 sene önce yapılmış.

...alıntıdır...​
 
Tuzdan Heykeller / K.i.r.a.kow / Polonya







Polonya’nın K.i.r.a.kow şehrinin 135 metre altında Wieliczka tuz ocaklarındaki heykeller her göreni şaşırtıyor. Dini amaçla tamamen tuzdan yapılan heykellerin sayısı 100′ü buluyor. Dine verilen değeri ayrıca yerin derinliklerindeki bir tuz kathedralle de kanıtlamışlardır.

Polonya'nın K.i.r.a.kow şehri yakınlarında bulunan 700 yıllık bir tuz madenidir. Bu madenin özelliği içerisinde yıllardır çalışanların tuz kayalarını oyarak yapmış olduğu bir çok heykelin bulunmasıdır. Unesco tarafından korunmaya alınmış olan bu madeni yılda 200.000 turist ziyaret etmektedir. Yerin 327 metre altına kadar uzanan galerilerde bulunan tuzdan heykellerin yanısıra, 101. metre'de bulunan geniş bir alan şapel olarak kullanılmıştır.







...alıntıdır...​
 
Avebury Dairesi / İngiltere







Avebury dairesi, Stonehenge kadar iyi bilinmemesine karşın daha ünlü kuzeninin boyut ve yapı olarak cüceleşmış hali olarak algılanabilir. 1665 yıllarında yazmış olan antik bilimci John Aubrey, Avebury için "bir katedralle karşılaştırıldığında köy kilisesi neyse, Stonhenge'in yanında Avebury de öyledir" demiştir. M.Ö.2700 yıllarında inşa edilmiş olan bu yer, yaklaşık 11.53 hektarlık bir alanı kaplar ve çapı çeyrek mildir; etrafına tekinin ağırlığı doksan tona yaklaşan Sarsen taşları dizilmiştir.

Sarsen, Wiltshire bölgesinde raslanan, kaya blokları ve geniş kütleler şeklinde görülen taşlardır. Avebury daireleri ve caddelerinde 600'ün üzerinde büyük taşlar vardı. Ama şimdi sadece birkaçı kaldı. Modern yapılanma Avebury'nin orijinal görkeminin yerini alan bir şeyler koydu ama kayıp taşlara rağmen hâlâ görülmeye değer etkileyici bir yerdir.

Böyle taş daireler İngiltere'nin hemen her yerine dağılmış olmasına karşın, genellikle ülkenin batı tarafında yer almaktadırlar. İlki yaklaşık M.Ö. 3000 yıllarında inşa edilmiştir. İçinde etrafında hendekler bulunan dairesel setler vardır ve bunlar da savunma amacı yönünden yararsız kılmaktadırlar. Bu yüzden dini amaçla inşa edilmiş olmaları daha muhtemeldir.

Çoğu durumlarda set ve hendek birkaç fitten yüksek olmaz. Ama hâlâ yeryüzü şekilleriyle ünlü Avebury'de hendeğin derinliği yaklaşık 10 metre civarındadır ve set de yaklaşık 6 metre yüksekliğindedir. Aubrey Burl, Prehistoric Avebury adlı kitabında hendekten 90.000 metreküp toprak kazıldığını tahmin etmiştir ki, bunun da anlamı hendeğin genişliğinin bir kilometreden fazla olduğudur. Bu, M.Ö. 2494-2345 yılları arasında Mısır'da 5. Hanedanlık firavunlarının yaptırdığı piramitlerin hacmi kadardır; Avebury'deki dairenin yapıldığı zamanlara yakın.

Hesaplamalara göre Avebury'deki sadece set ve hendeğin yapımı için 250 kişinin en az yirmi yıl çalışmışlardır. Bu, o zamanlarda bölgede yaşadığı tahmin edilen küçük topluluklar için çok önemli bir rakamdır.

Sarsen taşlarının dikilmesinin de aynı şekilde gerçekleştiği sanılmaktadır. Bu dev taşlar dikilmeden önce kilometrelerce uzaklıktan çekilmiş olmalılar. 1934'de, deneyimli bir usta ve oniki işçi, nispeten ufak olan sekiz ton ağırlığındaki bir taşı, büyük dairenin üzerinde bulunan iki caddeden birinin başına diktiler. Bu, tam beş gün sürdü.

Avebury'deki yapı tamamlandığında, İngiltere'deki en önemli megalitik yapılardan biri oldu ve bugüne kadar geldi.

...alıntıdır...​
 
Akropolis / Yunanistan





Eski Yunanlılar, yeni bir yere yerleşecekleri zaman, savunma kolaylığı olsun diye, çevresindeki topraklardan daha yüksekçe,sarp yamaçlı tepeleri seçmeye dikkat ederlerdi. Zamanla şehir, tepeden eteklerine doğru yayılırdı. İşte bu tepeye, “yukarı şehir” anlamına gelen “akropolis” adı verilirdi. Şehirler büyüyüp gelişmeye başlayınca, akro-polislerin üzerine bir de tapınak inşa etmek gelenek haline geldi. Bugün Akropolis adıyla anılan yer, Yunanistan’daki Atina Akropo-lisi’dir. Bu Akropolis, şehrin içinde, 270 metre yükseklikte bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Tepenin üstü 310 m. uzunlukta, 140 m. genişliktedir. Dümdüz sayılacak kadar da engebesizdir. İlk yerleşenler, tepeyi çepeçevre surlarla kuşatarak, burayı âdeta bir kale haline getirmişlerdi. Sonradan gelenler ise, Atina Akropolisi’ni Yunan mimarlık sanatının en güzel eserlerinden biri haline koydular.

Akropolis’teki belli başlı yapılar şunlardır: Parthenon, Erekhtheion, Nike Tapınağı, Propyleia (Girip Kapısı).

Parthenon.— Atina Akropolisi’nin altın çağı, ünlü devlet adamı Perikles’in zamanında başlamıştır. Pe-rikles, devletin yönetimini eline aldığı ilk yıllarda, siyasetle uğraşmaktan göz açmaya bile vakit bulamamıştı. Devletin işleri yoluna girdikten sonra, başka şeylerle de uğraşmaya vakit bulabildi. M.ö. 447 yılında, bir tapınak yapılmasını emretti. Heykeltıraş Pheidiası’da bu işle görevlendirdi. Pheidias hemen o yıl işe koyuldu. Kendisine yardımcı olarak da, Iktinus, Mnesikles ve Kallikrates adındaki mimarları seçti. Dört sanatkâr, Atina’nın en güzel mimarlık eserini yapmak istiyorlar, görenlerin binlerce yıl sonra bile hayranlık duyabileceği büyük bir şaheser yaratmak için, canla, başla çalışıyorlardı.

M.ö. 438 yılında, Partheon’un açılışı yapıldı. Gerçekten de, tapınağın oranları oka-dar mükemmeldi ki, yüzyıllar boyunca mimarlar bu oranları kendilerine örnek aldılar. Yapının boyu 75 m., eni 33 m., yüksekliği de 21,5 m. idi.

Tapınağın içine, gene Pheidas’ın bir şaheseri olan, ünlü Athena Parthenos heykeli konmuştu. Heykelin boyu, yaklaşık olarak 13 m. kadardır; sağ elinde de, Zafer Tanrıçası Nike’nin heykelini tutuyordu. Nike’nin boyu iki metreyi buluyordu. Athena Parthenos heykelinin bedeni fildişinden, giysileri ise som altından yapılmıştı. Parthenon, Dor mimarlık tarzının en güzel örneklerinden biri olarak bilinegelmiştir.

Erekhtheion.— M.ö. 420-393 yılları arasında yapılan bu tapınak, adını Atina’lı Kral Erekhteus’tan almıştır. Erekhteus tapınaktaki odalardan birini kendi ibadetine ayırmıştı. Tapınakta tanrılarla kahramanlar için ayrılmış, başka özel yerler de vardı. Tapınak, 12×20 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştu. Erekhtheion, İyon tarzı mimarlığın en güzel örneklerinden biridir.

Nike Tapınağı.— Akropolis’teki tapınakların en küçüğüdür. M.ö. 426 yılında yapılmıştır. Kabartma heykelleri çok ünlüdür. Eskiden, odaların birinde, akıl ve sanat tanrıçası Athena’nın bir heykeli de vardı.

Propyleia.— Akropolis’in batısında, şahane bir giriş kapısıdır. M.ö. 437-432 yılları arasında, mimar Mnesikles tarafından yapılmıştır. Propyleia, yapışılından tam 2.200 yıl sonra bile, Berlin’deki Brandenburg Kapısı’ na esin kaynağı olacak kadar güzel bir mimarlık şaheseriydi.

Akropolis’in hemen dışında, Dionysos Tiyatrosu ile, ünlü konuşmacı Herodes Atticus’ un yaptırdığı Odeion vardır.

Akropolis en parlak çağını Roma İmparatorluğu zamanında yaşamıştır. Sonraları ise, birçok saldırılara uğramıştır. Bizanslılar V. yüzyılda değerine paha biçilmez pek çok heykeli İstanbul’a kaçırmışlardır. 1458 yılında da, Akropolis Türkler’in eline geçmiştir.

1645 yılında, Propyleia’ya bir yıldırım düşmüş, tapınağın içinde saklanmakta olan barutların patlamasına yol açmıştır. O tarihten beri, bu güzel eser bir yıkıntı halindedir. 1687 yılında, Parthenon da buna benzer bir felâkete uğramıştır. Venedikliler’in kuşatması sırasında, Türkler Parthenon’un içine barut depo etmişlerdi. Bir düşman subayı, bunu bile bile, tapınağı topa tutarak, bu büyük sanat eserini havaya uçurdu. Böylece Parthenon bugünkü yıkık-dökük haline geldi. Bu olay sırasında 300 kişinin öldüğü söylenir.

XVIII. ve XIX. yüzyıllarda, yabancı uyruk-îli derma (koleksiyon) meraklıları, en değerli heykelleri Batı ülkelerine taşıdılar. Bugün Akropolis’in hazine değerindeki heykellerinden pek çoğu, Londra’da, British Mu-seum’da bulunmaktadır. İngiltere’nin o zamanki Türkiye elçisi Lord Elgin, padişahtan özel bir ferman koparmayı başararak, bütün bu eserleri göz göre göre kendi yurduna götürmüştür. Bunun üzerine, British Muse-um’daki salonlardan birine Lord Elgin’in adı verilerek, eserler buraya yerleştirilmiştir. Paris’teki Louvre Müzesi’nde, daha başka birçok Avrupa ülkelerinin müzelerinde de, Akropolis’ten götürülmüş eserler vardır.

XIX. yüzyılın sonlarından itibaren, Akropolis’in onarımıyla uğraşılmaya başlanmıştır. 1878′de bir Akropolis Müzesi kurulmuş, birçok değerli eser buraya taşınmıştır. Ayrıca, Erekhtheion’la Propyleia da kısmen onarılmış, Parthenon’un bazı sütunları düzeltilmiştir.

...alıntıdır...​
 
Hatila Vadisi / Artvin / Türkiye





Türkiye’deki 34 Milli Park alanından birisi olan Hatila Vadisi Milli Park sahası, merkez ilçe sınırları içerisinde, Hatila Vadisi'ndeki Hatila Deresi ve birçok yan derelerini içerir.

Hatila Vadisi Milli Parkı, Artvin ili merkez ilçe sınırları içerisinde Çoruh Nehrinin ana kollarından birisi olan Hatila Vadisi ve birçok yan derelerini içermektedir.

Vadi yaklaşık 25 km. uzunluğunda olup, birçok yan dereyle beslenmektedir.

Ulaşım:
Artvin il merkezinden 10 kmlik stabilize bir yol ile ulaşılır.



Kaynak Değerleri:
Vadi boyunca değişik kayaç türleri görülmekle birlikte, bu kayaçların hemen hepsi derinlik volkanizmasının ürünüdür. Hatila Vadisinin genel karakteri; V tipi, dar tabanlı, genç vadi özelliğindedir.

Vadi boyunca litolojik farklılıklardan kaynaklanan eğim kırıkları ortaya çıkmıştır. Bu eğim kırıkları, akarsuda şelalelerin oluşumunu sağlamıştır.

Vadi yatağının derine doğru aşınmasının daha kuvvetli olması sebebiyle vadi yamaçlarının eğimi %80, hatta bazı kesimlerde %100 e ulaşmıştır. Yamaçların gerek fiziksel parçalanma ve kütle hareketleri, gerekse yan dere ve seyelanlarla işlenmesi sonucu vadide çok haşin bir topoğrafya ortaya çıkmıştır. Bu topoğrafya, vadinin orta kesimlerinde kanyon ve boğaz tipi vadi oluşumunu sağlamıştır.

Vadinin orta ve yukarı ağzında çok zengin ve yoğun olan vejetatif örtü, bünyesinde çok çeşitli bitki türlerini barındırmaktadır. Bu türler içerisinde dikkati çeken belirgin özellik bitki örtüsünün genel olarak Akdeniz iklim karakterini yansıtmasıdır. Dolayısıyla buradaki bitki örtüsü relikt bir özellik gösterir. Ayrıca bitki türleri içerisinde endemik karakterde olanlar da vardır. Bu türlerin sayısı 500 ü geçmektedir.

Hatila Vadisi zengin bir fauna da içermektedir. Bu fauna içerisinde en çok rastlanan yaban türleri; ayı, domuz, tilki, porsuk, yaban keçisi, sansar, çakal, atmaca, kartal, dağ horozu, Hopa engereği ile akarsularda alabalıktır. Hatila Vadisinin gerek ilginç jeolojik ve jeomorfolojik yapısı ve gerekse özgün bitki toplulukları yöreye ülkemizde nadir rastlanan bir alan özelliğini vermektedir. Ayrıca bu doğal öğelerin birleşimi sonucu eşsiz peyzaj güzellikleri ortaya çıkmakta ve bu durum da zengin rekreasyonel potansiyel arz etmektedir.

Görünecek Yerler:
Milli parka ismini veren Hatila Vadisi ile yan kollarındaki küçük vadiler, zengin bitki çeşitliliği ve yaban hayatı ile ziyaretçileri etkileyecek niteliktedir.

Mevcut Hizmetler:
Milli park sahası içerisinde ziyaretçilerin günübirlik ve kamp kullanımı için belirlenmiş yerler bulunmaktadır.

Konaklama:
Milli park, Artvin il merkezine 10 km. uzaklıkta olup, Artvin'de konaklamak mümkündür.



...alıntıdır...​
 
Ihlara Vadisi - Aksaray - Niğde







Uzunluğundaki vadide, dere yatağına dağılmış zümrüt yeşili ağaçlar ve örtücü kuşların su sesine karışan "konseri" ile tarihin gizemli sesi sizi doyumsuz bir lezzete çağırıyor... Bu çağrıyı duyup, Ihlara' ya koşarsanız eğer, merdiven inip çıkarken ya da Melendiz Çayı' na paralel patika yolu aşarken, terlemekten kaygılanabilirsiniz. Ancak, bu kaygı sizi durdurmayacak. Çünkü, 60-70 yaşını çoktan devirmiş turistlerin bile gençlere taş çıkartırcasına bu parkuru tamamladığını görünce vadinin havasının ne denli enerji verdiğine tanık olarak yola koyulacaksınız.

Kapadokya bölgesinde gezi yapan turist gruplarının vazgeçilmez duraklarından biri de "Ihlara Vadisi"dir. Melendiz Çayı' nın ortasından geçtiği vahşi doğa, cazibesiyle turistleri kendisine hayran bırakıyor. Sarp kayalıklara oyulmuş kiliseler, mağaralar ve bıçak gibi keskin kayalar görkemli yapısıyla bölgede daha önce gördüklerinizi unutturacak nitelikte. 14 km. uzunluğundaki Ihlara Vadisi' nin ortalama 4 kilometresi gezilebiliyor.





Vadiyi bir uçtan öteki uca Melendiz Çayı boyunca geçebilirsiniz. Uzunluğu yaklaşık 10 kilometre. Derinliği ise 80 metre. Bu kadar uzun bir yolu yürümek istemiyorsanız, köyü geçtikten sonra vadiye tepeden bakan lokantanın bulunduğu yere gidip, merdivenle aşağıya inebilirsiniz. Yüz metre derindeki vadiye merdivenle inip çıkmanın da biraz yorucu olacağını hatırlatalım. Kanyonun her iki yamacında kayalara yaklaşık 100 kilise oyulmuştur. Kiliseler çoğunlukla 11. yüzyılda inşa edilmiştir.





Aksaray, Hristiyanlığın daha ilk yıllarında önemli bir din merkezi olmuştur. Kayseri' li Basilus ve Nazianzos' lu Gregorius gibi mezhep kurucuları 4. yy. da burada yetişmişlerdir. Mısır ve Suriye sisteminden ayrı bir manastır hayatının kurallarını bunlar tespit etmişlerdir. Böylece Yunan ve Slav sistemi doğmuştur.

Mısır ve Suriyeli rahiplerin dünya ile olan ilişkilerini kesmelerine rağmen Basilus ve Gregorius' un rahipleri dünya ile olan ilişkilerini kesmiyorlardı. Bu yeni anlayışın yeri Belisırma idi.

Gregorius, teslis inancına yeni bir izah getirerek Hz. İsa' nın Tanrılığı tartışmasında İznik toplantısı görüşlerine kuvvet kazandıran fikirler ileri sürdü. Böylece Hristiyanlık tarihinde öncü Gregorius' un yetiştiği kayalık bölge (Belisırma, Ihlara, Gelveri) Manastır ruhuna uygun, kayalara oyulan kiliseler topluluğu halinde geldi. Arap akınlarına karşı, Hasandağı' ndaki müdafaa kaleleri karşı koyunca bu kiliseler faal ibadet merkezi durumlarını devam ettirdiler. Ihlara Vadisi' ndeki kayalara oyulmuş bu freskli kiliseler, korunarak yeryüzünde eşine rastlanmayan bir tarih hazinesi olarak zamanımıza kadar gelmiştir.

Hristiyanlığın ilk yıllarından itibaren kayaların rahatlıkla kazılmasıyla meydana getirilen bu freskli kiliseler ve iskan yerleri 14 km. boyunca Ihlara' dan Selime' ye kadar devam eden "IHLARA VADİSİ" içerisinde yer alırlar.







...alıntıdır...​
 
Emğine sağlık
 
eLine sağLık eftalya baya uğraşmışsın saoL
 
Geri
Üst