- Katılım
- 23 May 2010
- Mesajlar
- 10,583
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
"DÜŞÜNEMİYORUM, O HALDE YOKUM !.. "
DÜŞÜNEMİYORUM, O HALDE YOKUM !..
Türkiye’de senelerdir Türk Dili törpülenmekte; yaşantımızda, çevremizde, eğitim hayatımızda Türk Dili’nin yok edilmesine yönelik oluşumlar hüküm sürmektedir. Buna rağmen, devletin elindeki “yasama, yürütme, yargı” erklerinden sonra en etkin konumda bulunan “basın” bu duruma gerek görsel gerekse yazılı alanda çok az yer vermektedir.(Caner ve Tülin’in evliliği, Deniz Seki’nin ve Armağan Çağlayan’ın ne giydikleri ne söyledikleri daha önemli olsa gerek…)
İstanbul’da, Bakırköy’de Carousel diye bir alış-veriş merkezi var.Dolaşırsanız dikkat edin başta kendi ismi olmak üzere içerideki mağazaların kaç tanesinin ismi Türkçe.Hatta orayı da boş verin çevrenize bakın blacksea cafe, beauty land, speedy night club vs… Bu durum maalesef Türkiye’nin dört bir yanında bu şekilde. Bir de gidin Avrupa’ya, Almanya’ya, İtalya’ya, Fransa’ya bakın; ya da orada yaşayanlara sorun caddelerde gezerken kaç kere bu tür örneklerle karşılaşıyorlarmış… Bu yalnız bizde böyle; çünkü bize yabancı isimlerin çok karizmatik olduğu(!) psikolojisi empoze edilmiş… Karadeniz kafe, gül bahçesi demek komiğimize gider olmuş…
Gordon Milne, senelerce Türkiye’de Beşiktaş ve Trabzonspor’da görev yaptı. Türkçe’yi gayet iyi konuşmasına rağmen; İngilizce haricinde herhangi bir basın toplantısını ya da demecini duyan, gören, hatırlayan var mı!.. Fatih terim, -başarıları, ülkeye getirileri tartışma götürmez- İtalya’da göreve başladıktan ne kadar süre sonra İtalyanca basın toplantıları düzenledi…
Bazıları, Türkçe’nin öğrenilmesinin çok zor olduğundan, diğer dillerin İtalyanca’nın, İngilizce’nin, Almanca’nın çok kolay öğrenildiğinden böyle olduğunu düşünmesinler.Türkiye’ye Afrika’dan gelen oyunculara bir bakın, nasıl Türkçe konuşuyorlar.Hatta bir tanesi televizyon programı bile yaptı. Kompela…Bir de Avrupa kökenlileri hatırlayalım…
Türkiye’de İngilizce eğitim furyası almış başını gidiyor. Başta özel okullar, Anadolu liseleri, ODTÜ, Bilkent, Boğaziçi… Üstüne üstlük yeni YÖK yasası ile; öncesinde hazırlık okutulan bölümlerde bilim derslerinin %30’unun İngilizce(Fransızca, Almanca) okutulma zorunluluğu getirildi…Burada amaç nedir?.. Bilim der ki; kişi anadilinde düşünür, tasarlar, yorumlar, yeni kavramlar üretir.Anadiliyle düşünmesi, araştırması, üretmesi, bilim yapması engellenen her millet yok olmaya mahkumdur…
Dünya’da hazırlık sınıfı diye bir kavram bizdeki şekliyle yok; hazırlık sınıfı yabancı bir ülkeden o ülkeye okumak için gelen öğrenciler için vardır.Her ülkenin eğitim dili kendi dilinden olduğu için, İngilizce bilse de işe yaramaz o ülkede; dolayısıyla o ülkenin dilini öğrenip derslere girebilmek için önce altı ay, bir sene hazırlık sınıfı okutulur.Bu demek oluyor ki dünyada sadece Türk öğrencisi kendi ülkesinde yabancı öğrenci konumuna düşürülüyor…
Efendim, İngilizce dünya dili, dünyaya adapte olabilme, gelişen ilerleyen yaşantıya ayak uydurabilme için gerekli bunlar…Elbetteki yabancı dil gerekli, öğrenmesi gerekenler –özellikle çevirileriyle bilime katkı sağlayacak olanlar- mutlaka öğrenmeli; ancak sistemi yöntemi bu değil.Dünyanın sömürgeleşmemiş ülkelerinde yabancı dil gece ve yaz kurslarında görsel-işitsel dil laboratuarlarında, okullarda ise takviyeli ve mesleki dil derslerinde öğrenilir…(1)
Nerede görülmüş ki bir ülkede bir öğretmen öğrencisine anadilinde dahi zor anlayabileceği bir konuyu yabancı dilde öğretiyor… Mesela bir öğretmen öğrencisine derin bir fizik kavramını İngilizce anlatıyor. Öğrenci, o anda o kelime sıfat mıydı, zarf mıydı onu mu düşünsün; yoksa konuyu öğrenmeye mi gayret etsin… Bu şekilde ne konu öğrenilir ne de yabancı dil…Bu yüzden aklı başında hiçbir ülkede yabancı dilde eğitim yapılmaz, yaptırılmaz… Türkiye ya olağanüstü dil öğretme teknikleri bulmuş dünyanın en ileri milleti; ya da Atatürk’ün gençliğe hitabesindeki betimlediği vahim durumdayız…
Atatürkçülüğün temel şartı Türk Dili’ne, Atatürk’ün “Türk kültürü ile çağdaşlaşmak” ana prensibine sahip çıkmaktır.Kimliğine, kültürüne, tarihine sahip çıkmak anlamına gelen milliyetçilik; dilinden, kültüründen, örfünden, töresinden, adetlerinden kuvvet alarak bilimi ile tekniği ile ileriye yürümek demektir.Türkçe’yi yok etmek gayretinde olup da milliyetçiyim diyen Türk milliyetçisi değil; ancak zamanında kılıçla kalkanla bu ülkeyi yok etmeye çalışıp da başaramayan ve nihayetinde kültürümüze, dilimize el atan Anglosaksonların milliyetçisidir…
İnsanın aklına “bu dünyada neden bizle uğraşsınlar ki; başka ülke mi yok?” sorusu geliyor… Ancak, bu durumda düşünülmelidir ki; şu an mevcut konumlarını belirli seviyeye taşıyan ülkeler, Osmanlı’nın yani Türkiye’nin zayıflamasıyla dünyada söz sahibi olabilme sıfatını kazanmışlardır. Biliyorlar ki; tekrar onların mevcut konumlarını sarsabilecek potansiyel, dünyaya adalet ilkeleri çerçevesinde asırlarca hükmeden, Türk milletinde mevcuttur…
Üniversite, bir toplumun düşünce ve bilgi lokomotifidir. Orada kendi dilimizi kullanmazsak, nasıl güçlü bir ülke olabiliriz? Bugün Türkiye güçlü bir ülke ve ulus olmak istiyorsa, dilini her alanda kullanmak, kullandırmak, geliştirmek zorundadır.Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.(2)Çünkü “düşünme ile dil, görme ile dil arasında sıkı bir ilişki vardır. Yaratıcı bir görme, yaratıcı düşünme, dilde de yaratıcı olur.(3)
Araştırmalar gelecek yüz yıl içerisinde -küresel kraliyetçilerden dolayı- dünyadaki mevcut dillerin %90’ının yok olacağına işaret etmektedir.Eğer bu dillerden birisinin de Türkçe olmasını istemiyorsak:
Yabancı dille eğitimi Türkiye’den tümüyle silip atmak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, her gerçek Atatürkçünün, her gerçek milliyetçinin, her gerçek solcunun, her gerçek sağcının, her gerçek din ve gönül ehlinin, her gerçek hümanistin, her gerçek laik ve çağdaşın, her gerçek eğitimcinin, her şerefli basın-yayın mensubunun, her gerçek dünya vatandaşı eğiliminin, her Türk bilimcinin birinci davası olmalıdır…
(1)Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU
(2)Mustafa Kemal ATATÜRK
(3)Prof. Dr. Takiyettin MENGÜŞOĞLU
Türkiye’de senelerdir Türk Dili törpülenmekte; yaşantımızda, çevremizde, eğitim hayatımızda Türk Dili’nin yok edilmesine yönelik oluşumlar hüküm sürmektedir. Buna rağmen, devletin elindeki “yasama, yürütme, yargı” erklerinden sonra en etkin konumda bulunan “basın” bu duruma gerek görsel gerekse yazılı alanda çok az yer vermektedir.(Caner ve Tülin’in evliliği, Deniz Seki’nin ve Armağan Çağlayan’ın ne giydikleri ne söyledikleri daha önemli olsa gerek…)
İstanbul’da, Bakırköy’de Carousel diye bir alış-veriş merkezi var.Dolaşırsanız dikkat edin başta kendi ismi olmak üzere içerideki mağazaların kaç tanesinin ismi Türkçe.Hatta orayı da boş verin çevrenize bakın blacksea cafe, beauty land, speedy night club vs… Bu durum maalesef Türkiye’nin dört bir yanında bu şekilde. Bir de gidin Avrupa’ya, Almanya’ya, İtalya’ya, Fransa’ya bakın; ya da orada yaşayanlara sorun caddelerde gezerken kaç kere bu tür örneklerle karşılaşıyorlarmış… Bu yalnız bizde böyle; çünkü bize yabancı isimlerin çok karizmatik olduğu(!) psikolojisi empoze edilmiş… Karadeniz kafe, gül bahçesi demek komiğimize gider olmuş…
Gordon Milne, senelerce Türkiye’de Beşiktaş ve Trabzonspor’da görev yaptı. Türkçe’yi gayet iyi konuşmasına rağmen; İngilizce haricinde herhangi bir basın toplantısını ya da demecini duyan, gören, hatırlayan var mı!.. Fatih terim, -başarıları, ülkeye getirileri tartışma götürmez- İtalya’da göreve başladıktan ne kadar süre sonra İtalyanca basın toplantıları düzenledi…
Bazıları, Türkçe’nin öğrenilmesinin çok zor olduğundan, diğer dillerin İtalyanca’nın, İngilizce’nin, Almanca’nın çok kolay öğrenildiğinden böyle olduğunu düşünmesinler.Türkiye’ye Afrika’dan gelen oyunculara bir bakın, nasıl Türkçe konuşuyorlar.Hatta bir tanesi televizyon programı bile yaptı. Kompela…Bir de Avrupa kökenlileri hatırlayalım…
Türkiye’de İngilizce eğitim furyası almış başını gidiyor. Başta özel okullar, Anadolu liseleri, ODTÜ, Bilkent, Boğaziçi… Üstüne üstlük yeni YÖK yasası ile; öncesinde hazırlık okutulan bölümlerde bilim derslerinin %30’unun İngilizce(Fransızca, Almanca) okutulma zorunluluğu getirildi…Burada amaç nedir?.. Bilim der ki; kişi anadilinde düşünür, tasarlar, yorumlar, yeni kavramlar üretir.Anadiliyle düşünmesi, araştırması, üretmesi, bilim yapması engellenen her millet yok olmaya mahkumdur…
Dünya’da hazırlık sınıfı diye bir kavram bizdeki şekliyle yok; hazırlık sınıfı yabancı bir ülkeden o ülkeye okumak için gelen öğrenciler için vardır.Her ülkenin eğitim dili kendi dilinden olduğu için, İngilizce bilse de işe yaramaz o ülkede; dolayısıyla o ülkenin dilini öğrenip derslere girebilmek için önce altı ay, bir sene hazırlık sınıfı okutulur.Bu demek oluyor ki dünyada sadece Türk öğrencisi kendi ülkesinde yabancı öğrenci konumuna düşürülüyor…
Efendim, İngilizce dünya dili, dünyaya adapte olabilme, gelişen ilerleyen yaşantıya ayak uydurabilme için gerekli bunlar…Elbetteki yabancı dil gerekli, öğrenmesi gerekenler –özellikle çevirileriyle bilime katkı sağlayacak olanlar- mutlaka öğrenmeli; ancak sistemi yöntemi bu değil.Dünyanın sömürgeleşmemiş ülkelerinde yabancı dil gece ve yaz kurslarında görsel-işitsel dil laboratuarlarında, okullarda ise takviyeli ve mesleki dil derslerinde öğrenilir…(1)
Nerede görülmüş ki bir ülkede bir öğretmen öğrencisine anadilinde dahi zor anlayabileceği bir konuyu yabancı dilde öğretiyor… Mesela bir öğretmen öğrencisine derin bir fizik kavramını İngilizce anlatıyor. Öğrenci, o anda o kelime sıfat mıydı, zarf mıydı onu mu düşünsün; yoksa konuyu öğrenmeye mi gayret etsin… Bu şekilde ne konu öğrenilir ne de yabancı dil…Bu yüzden aklı başında hiçbir ülkede yabancı dilde eğitim yapılmaz, yaptırılmaz… Türkiye ya olağanüstü dil öğretme teknikleri bulmuş dünyanın en ileri milleti; ya da Atatürk’ün gençliğe hitabesindeki betimlediği vahim durumdayız…
Atatürkçülüğün temel şartı Türk Dili’ne, Atatürk’ün “Türk kültürü ile çağdaşlaşmak” ana prensibine sahip çıkmaktır.Kimliğine, kültürüne, tarihine sahip çıkmak anlamına gelen milliyetçilik; dilinden, kültüründen, örfünden, töresinden, adetlerinden kuvvet alarak bilimi ile tekniği ile ileriye yürümek demektir.Türkçe’yi yok etmek gayretinde olup da milliyetçiyim diyen Türk milliyetçisi değil; ancak zamanında kılıçla kalkanla bu ülkeyi yok etmeye çalışıp da başaramayan ve nihayetinde kültürümüze, dilimize el atan Anglosaksonların milliyetçisidir…
İnsanın aklına “bu dünyada neden bizle uğraşsınlar ki; başka ülke mi yok?” sorusu geliyor… Ancak, bu durumda düşünülmelidir ki; şu an mevcut konumlarını belirli seviyeye taşıyan ülkeler, Osmanlı’nın yani Türkiye’nin zayıflamasıyla dünyada söz sahibi olabilme sıfatını kazanmışlardır. Biliyorlar ki; tekrar onların mevcut konumlarını sarsabilecek potansiyel, dünyaya adalet ilkeleri çerçevesinde asırlarca hükmeden, Türk milletinde mevcuttur…
Üniversite, bir toplumun düşünce ve bilgi lokomotifidir. Orada kendi dilimizi kullanmazsak, nasıl güçlü bir ülke olabiliriz? Bugün Türkiye güçlü bir ülke ve ulus olmak istiyorsa, dilini her alanda kullanmak, kullandırmak, geliştirmek zorundadır.Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.(2)Çünkü “düşünme ile dil, görme ile dil arasında sıkı bir ilişki vardır. Yaratıcı bir görme, yaratıcı düşünme, dilde de yaratıcı olur.(3)
Araştırmalar gelecek yüz yıl içerisinde -küresel kraliyetçilerden dolayı- dünyadaki mevcut dillerin %90’ının yok olacağına işaret etmektedir.Eğer bu dillerden birisinin de Türkçe olmasını istemiyorsak:
Yabancı dille eğitimi Türkiye’den tümüyle silip atmak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, her gerçek Atatürkçünün, her gerçek milliyetçinin, her gerçek solcunun, her gerçek sağcının, her gerçek din ve gönül ehlinin, her gerçek hümanistin, her gerçek laik ve çağdaşın, her gerçek eğitimcinin, her şerefli basın-yayın mensubunun, her gerçek dünya vatandaşı eğiliminin, her Türk bilimcinin birinci davası olmalıdır…
(1)Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU
(2)Mustafa Kemal ATATÜRK
(3)Prof. Dr. Takiyettin MENGÜŞOĞLU