Cumhuriyeti kurarken...

Albayrak

Can Feda
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
4,439
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Aydınlığın karanlıkla savaşından...
"Atatürk, cumhuriyeti niçin demokrasiyle kurmadı?"

Yani, 1920'lerde bozkırın ortasına iki sandık konulacak, birine "cumhuriyet", birine de "şeriat" yazılacak, ahalinin gelip bu sandıklarda oy kullanması istenecek...

Bu kadar basit de, acaba niye yapmamış?

Bir taraftan vatanı düşman işgalinden kurtarmak, bir taraftan da karınlarını doyurmak için, cumhuriyeti demokrasiyle kurmayı ya akıl edememişler ya da işlerin çokluğundan vakit bulamamışlardır.

* * *
O nasıl cevap diyeceksiniz?
"Numaracı Cumhuriyetçiler"in anlayacağı cinsten bir cevap...
Soracaklar:
"Yani karınlarını doyurmak için demokrasiyi feda ettiler, öyle mi?"
"Aynen öyle!"

* * *
ATATÜRK'le birlikte, Erzurum, Sivas kongrelerine katıldıktan sonra Ankara'ya gelen Mazhar Müfit Kansu anılarında o günleri anlatır... (x)
Ankara'ya geldikleri sırada, Heyeti Temsiliye'nin Osmanlı Bankası'ndan ödünç aldığı 1000 lira tükenmek üzeredir, hesap işlerine bakan Mazhar Müfit Kansu, defterine "Ekmekçiye verecek paramız kalmadı" diye yazar. Lakin Mustafa Kemal Paşa, bankalardan ve özel kurumlardan, tüccardan kredi istememektedir. Kansu'nun bir kürkü vardır; Erzurumlu Nafiz Bey'e bunu satalım, der. Ocak ayında kürk satılır mı? Başka çare kalmayınca satılır. O gece Mazhar Müfit Bey sabaha kadar yatakta döner durur, uyku tutmaz, sabahın erken saatlerinde kapı çalınır, Müftü Efendi ziyarete gelmiştir. Hoş gelmiş, sefa gelmiştir de, mutlaka kahve içer; Mazhar Müfit Bey'in cezveye koyacak iki şekeri vardır, doğrusu iki şekeri, Müftü Efendi'nin kahvesine harcamak istemez, hatta bir emrivaki yapar:
"Müftü Efendi, kahve, sigara içmezsiniz değil mi?"
Müftü Bey, bıyık altından gülümser:
"İçmem, içmem!"
* * *
ANKARA eşrafı, Temsil Heyeti'nin ekmek alacak parası olmadığını öğrenmiş, topladıkları 1000 lirayı getirmişlerdir. Mazhar Müfit Bey, "Kasada paramız var" derken, Müftü Efendi getirdiği paraları masanın üzerine çıkarıp saymaya başlamış. Mustafa Kemal Paşa'ya gitmişler, "Kasa Mazhar Müfit'te" demiş, ona göndermiş, kasada da para 28 kuruş...
Eehhh, artık Müftü'ye kahve ikram etmek lazım!!!
* * *
MÜFTÜ gittikten sonra, Mazhar Müfit Bey, Paşa'ya koşar, 1000 lira geldiğini söyler, "Kul sıkışmayınca Hızır yetişmiyor" der, Atatürk "Şimdi, Hızır'ı filan bırak, masraf ve varidatı tanzim et!" der.
* * *
YOOOO, Paşa hazretleri ne derse desin, Mazhar Müfit Bey o gün Temsil Heyeti'ne ziyafet çekecektir.
"Çoktandır et yüzü gördüğümüz yok, şimdi emir verip on kıyye (okka) pirzola aldıracağım, ancak yeter, bir de irmik helvası, 16 kişiye ancak yeter."
Mustafa Kemal Paşa kaşlarını çatar:
"İsrafa başlamayalım!"
"Bir defaya mahsus, yarın yine çorbaya ve bulgur pilavına avdet ederiz, Paşam!"
* * *
İŞTE böyle, Mustafa Kemal ve arkadaşları vatanı kurtarmak için, böyle abuk sabuk işlerle de uğraşırlarken, cumhuriyeti demokrasiyle kurmayı unutmuşlardır...
"Numaracı Cumhuriyetçiler"in indinde günahları büyüktür.
Her ne kadar "İyi ki cumhuriyeti kurarken, demokrasiyi unutuvermişler!" diyenler varsa da...

(x) Orhan Çekiç, Sivas'tan Ankara'ya, Cumhuriyet Yayınları.

Hasan PULUR
MİLLİYET
 
Hasan Pulur bu bulur bulur yazar sağolsun.
teşekkürler...........................
 
Atatürk'ün demokrasi anlayışını halk oylaması ile değerlendirmek ancak kusur aramaktır.Savaştan çıkmış heryeri yakılıp yıkılmış bir ülkede referandumla seçim sandıklarıyla uğraşılabileceğini düşünmek sadece olaya art niyetli bir yaklaşımdan öte geçmez.Atatürk demokrasi konusunda her lidere örnek olacak kadar duyarlı bir yaklaşıma sahipti.Atatürk halkçılıkla demokrasi prensibi ni aynı anlamda kullanmıştır. Bu prensibe göre: “İrade ve hakimiyet, milletin tümüne aittir ve ait olmalıdır.Demokrasi prensibi, milli hakimiyet şekline dönüşmüştür.. Demokrasi esasına dayanan hükümetlerde hakimiyet, halka, halkın çoğunluğuna aittir.Demokrasi prensibi,hakimiyetin millette olduğunu , başka yerde olmayacağını gerektirir.Bu suretle demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin kaynağına ve meşrutiyetine temas etmektedir.”
Halkçılık (veya demokrasi) ilkesi ile milli egemenlik arasında çok yakın ilişki olduğuna şüphe yoktur.Daha doğrusu, halkçılık, milli egemenlik ilkesinin tabii ve zorunlu bir sonucudur.Egemenliğin millette olduğu bir devlette hükümet sisteminin de elbette halkın kendi kendini yönetmesi, yani demokrasi olması gerekir.Atatürkçülük, sadece hükümdarın kişisel egemenliğini yıkmayı değil, onun yerine halk yönetimini yani demokrasiyi geçirmeyi amaçlamıştır.Atatürkçü düşünce sisteminde milli egemenliğin halkçılık ilkesiyle tamamlanması, ona demokratik içeriğini kazandırmıştır.
Atatürk demokrasi deyimini asıl anlamından saptırarak veya ona değişik içerikler yükleyerek değil, tam tersine, gerçek ve geleneksel anlamında, yani hürriyetçi siyasi demokrasiyi ifade etmek üzere kullanmıştır Atatürk bu konuda şöyle demektedir Demokrasi esas itibariyle siyasi mahiyettedir.Demokrasi bir sosyal yardım veya bir iktisadi teşkilat sistemi değildir.Demokrasi maddi refah meselesi de değildir…Bizim bildiğimiz demokrasi, bilhassa siyasidir; onun hedefi milletin idare edenler üzerindeki murakabesi sayesinde siyasi hürriyeti temin etmektir

Geçekten konuya ışık tutan bir yazı.Teşekkürler...
 
Bazı değerlerin ve kavramların anlamını bilenler için çok güzel bir anlatım.Ammma;Kurtuluş savaşımız ve bağımsızlığımız için ne bedeller ödendiğini anlayamayıp,Atatürk'ü kavramayı zorlanan,bırakın kavramayı ona ve diğer değerlerimize düşman olan yanlış güdülenmiş değerlerimizin bu tür makalelerin yazılmasına neler neden olduğunu anlamaları, sanırım biraz beyhude olacaktır.
 
taşındı.......
 
Geri
Üst