Cumhuriyeti koruma ve kollama!
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en ağır "bölücü, gerici, küresel" tehdidi altında yoluna devam etmeye çalışıyor.
31 Ocak 2008 Perşembe 13:21
Yiğit BULUT - Vatan
Türkiye Cumhuriyeti"nin bir vatandaşı olarak şu cümleyi gönül rahatlığıyla söyleyebilir misiniz; "...Merak etme ATAM! Tesis ettiğin cumhuriyeti bugüne kadar çok iyi koruduk ve kolladık. Devrimlerine sonuna kadar sahip çıktık. Kurduğun cumhuriyet, ekonomik anlamda tam bağımsız, temelini attığın tesisler küresel sermayenin eline geçmedi, ne iç ne de dış borcumuz yok, kişi başına düşen gelirimiz dünya standardının bile üstünde ve en önemlisi ekonomik değerlerin bağımsızlığımızı garanti altına aldığı bir ortamda, Cumhuriyet değerleri de tam bir koruma altında..."
Söyleyebiliyor musunuz?
Ben “Yapamıyorum” ve en önemlisi bugüne kadar elimden geleni yapmama “gelen dalgaya” her alanda karşı durmaya çalışmama rağmen, birey olarak “neden daha iyisini” yapamadım diye kendimi suçluyorum. Neden oturduğum koltukları daha iyi doldurmak için uğraşmadım... Sorun gerçekten burada “herkes oturduğu koltuğu” gerektiği gibi doldursaydı, sabahları “Türkiye, İran olur mu” tadında buruk bir hava içinde uyanmazdık! Ha bu arada bunları yazarak eminim yine bazılarının "Ne bu saçmalık" dedirtecek kadar canını sıkacağım. Bu girişimimden dolayı sözde “Atatürk devrimlerine bağlı” diğer bir sınıftan daha açıkçası; “Cumhuriyeti, varolan değerlerimizden kopmak, geleceğimizi kanıtlanmamış AB tezine emanet etmek, bizim olanı küçük görmek, ileri gitmeyi Batı hayranlığı kavramı ile özdeşleştirmek” olarak algılayan yazar-çizer ağabeylerimden de haddimi aştığım için "özür dilemek" istiyorum: Cüretimden dolayı lütfen affetsinler!
Sevgili dostlar, "Cumhuriyet nedir? Bize ne getirdi? Ekonomik açıdan ne olması gerekirdi? Neleri başaramadık?" sorularından yola çıkarak, Atatürk"ün cumhuriyeti kurarken ortaya koyduğu tezin büyüklüğünü anlama açısından, son yıllarda içine düştüğümüz "algılamayı" ekonomi odaklı bir bakış açısıyla sorgulamak ve “geldiğimiz noktada büyüyen laiklik tartışması” ile bitirmek istiyorum.
Soru 1: Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir yapı üzerine kuruldu?
Cevap 1: Koskoca bir imparatorluğun dağıldığı, topraklarının işgal edildiği bir ortamda; ekonomik anlayışı tam bağımsızlık, siyasi çimentosu "Ne mutlu Türküm diyene" olan "yeni bir ülke" meydana getirildi.
Soru 2: Peki küreselleşen yeni dünya düzeninde "ekonomide bağımsız olmak", ilk günlerde hedeflendiği gibi mümkün mü?
Cevap 2: Yeni dünya düzeninde, dünya genelinde yayılan liberal tez sayesinde; yapı, sisteme hakim olanların, sisteme dahil olanların varlıklarını ele geçirmesi sürecine dönüştü. Dünya, küreselleşenler ve küreselleştirilenler olarak ikiye ayrıldı. Bu noktada ayrım ve farkındalık çok önemli. İlk gün hedeflendiği kadar "bağımsız" olmak mümkün, tek şart; sistemi doğru anlamak ve sisteme "entegre oluyorum" başlığı altında "yem olmamak". Örnek: Bize bankacılık sektörünün yüzde 100"ünü yabancılara açık diye baskı yapan Almanya"da bu oran yüzde 5.
Soru 3: Değişen ve küreselleşen dünyada bana göre "sözde büyür görünen" Türkiye, "İyi yolda ilerliyor" denebilir mi?
Cevap 3: Türkiye"de bazıları özellikle "propaganda" yapma derdinde olanlar. Türkiye"nin iyi yolda olduğunu ve ekonomisinin büyüdüğünü düşünüyorlar veya en azından böyle düşündüklerini iddia ediyorlar. "Mükemmel" olduğu iddia edilen yapının üzerine kurulduğu üç temel ayak var; ithal tüketim ile büyüme, sıcak para, borçlanma-borç öteleme. Peki Türkiye"nin rakibi sayılabilecek ülkelerde durum nasıl? Söz konusu ülkeler büyüme ve sağlam ekonomiye geçiş programlarını üç temel ayak üzerine bina ediyorlar; borç konsolidasyonu, üretim ve doğrudan sermaye. Durum çok net: Türkiye "Aman ne güzel borçlanıyorum" diye sevinirken, diğerleri borçlarını akılcı planlar ile konsolide edip, en azından yeniden borçlanmadan (borcu sabit kılmak bile konsolide etmektir) doğrudan sermaye girişini özendiren tedbirler alıyorlar. Türkiye ise yeniden borçlanarak, üretim yerine ithalatı tetikleyerek, konsolidasyonu tabu haline getirerek adeta sahte bir gebelik yaşamaya devam ediyor.
Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en ağır "bölücü, gerici, küresel" tehdidi altında yoluna devam etmeye çalışıyor. Sorun sadece bir düzenleme değil. Herkes bir yerden çekiyor ve ilk defa “bu kadar yol aldılar”. Bu ülkeyi “olduğu gibi” seven ve “Korumak istiyorum” diyen herkese hatırlatmak istiyorum; ""Ne yapacaksak şimdi zamanıdır, yıllar sonra bir şansımız daha olmayacak!"
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en ağır "bölücü, gerici, küresel" tehdidi altında yoluna devam etmeye çalışıyor.
31 Ocak 2008 Perşembe 13:21
Yiğit BULUT - Vatan
Türkiye Cumhuriyeti"nin bir vatandaşı olarak şu cümleyi gönül rahatlığıyla söyleyebilir misiniz; "...Merak etme ATAM! Tesis ettiğin cumhuriyeti bugüne kadar çok iyi koruduk ve kolladık. Devrimlerine sonuna kadar sahip çıktık. Kurduğun cumhuriyet, ekonomik anlamda tam bağımsız, temelini attığın tesisler küresel sermayenin eline geçmedi, ne iç ne de dış borcumuz yok, kişi başına düşen gelirimiz dünya standardının bile üstünde ve en önemlisi ekonomik değerlerin bağımsızlığımızı garanti altına aldığı bir ortamda, Cumhuriyet değerleri de tam bir koruma altında..."
Söyleyebiliyor musunuz?
Ben “Yapamıyorum” ve en önemlisi bugüne kadar elimden geleni yapmama “gelen dalgaya” her alanda karşı durmaya çalışmama rağmen, birey olarak “neden daha iyisini” yapamadım diye kendimi suçluyorum. Neden oturduğum koltukları daha iyi doldurmak için uğraşmadım... Sorun gerçekten burada “herkes oturduğu koltuğu” gerektiği gibi doldursaydı, sabahları “Türkiye, İran olur mu” tadında buruk bir hava içinde uyanmazdık! Ha bu arada bunları yazarak eminim yine bazılarının "Ne bu saçmalık" dedirtecek kadar canını sıkacağım. Bu girişimimden dolayı sözde “Atatürk devrimlerine bağlı” diğer bir sınıftan daha açıkçası; “Cumhuriyeti, varolan değerlerimizden kopmak, geleceğimizi kanıtlanmamış AB tezine emanet etmek, bizim olanı küçük görmek, ileri gitmeyi Batı hayranlığı kavramı ile özdeşleştirmek” olarak algılayan yazar-çizer ağabeylerimden de haddimi aştığım için "özür dilemek" istiyorum: Cüretimden dolayı lütfen affetsinler!
Sevgili dostlar, "Cumhuriyet nedir? Bize ne getirdi? Ekonomik açıdan ne olması gerekirdi? Neleri başaramadık?" sorularından yola çıkarak, Atatürk"ün cumhuriyeti kurarken ortaya koyduğu tezin büyüklüğünü anlama açısından, son yıllarda içine düştüğümüz "algılamayı" ekonomi odaklı bir bakış açısıyla sorgulamak ve “geldiğimiz noktada büyüyen laiklik tartışması” ile bitirmek istiyorum.
Soru 1: Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir yapı üzerine kuruldu?
Cevap 1: Koskoca bir imparatorluğun dağıldığı, topraklarının işgal edildiği bir ortamda; ekonomik anlayışı tam bağımsızlık, siyasi çimentosu "Ne mutlu Türküm diyene" olan "yeni bir ülke" meydana getirildi.
Soru 2: Peki küreselleşen yeni dünya düzeninde "ekonomide bağımsız olmak", ilk günlerde hedeflendiği gibi mümkün mü?
Cevap 2: Yeni dünya düzeninde, dünya genelinde yayılan liberal tez sayesinde; yapı, sisteme hakim olanların, sisteme dahil olanların varlıklarını ele geçirmesi sürecine dönüştü. Dünya, küreselleşenler ve küreselleştirilenler olarak ikiye ayrıldı. Bu noktada ayrım ve farkındalık çok önemli. İlk gün hedeflendiği kadar "bağımsız" olmak mümkün, tek şart; sistemi doğru anlamak ve sisteme "entegre oluyorum" başlığı altında "yem olmamak". Örnek: Bize bankacılık sektörünün yüzde 100"ünü yabancılara açık diye baskı yapan Almanya"da bu oran yüzde 5.
Soru 3: Değişen ve küreselleşen dünyada bana göre "sözde büyür görünen" Türkiye, "İyi yolda ilerliyor" denebilir mi?
Cevap 3: Türkiye"de bazıları özellikle "propaganda" yapma derdinde olanlar. Türkiye"nin iyi yolda olduğunu ve ekonomisinin büyüdüğünü düşünüyorlar veya en azından böyle düşündüklerini iddia ediyorlar. "Mükemmel" olduğu iddia edilen yapının üzerine kurulduğu üç temel ayak var; ithal tüketim ile büyüme, sıcak para, borçlanma-borç öteleme. Peki Türkiye"nin rakibi sayılabilecek ülkelerde durum nasıl? Söz konusu ülkeler büyüme ve sağlam ekonomiye geçiş programlarını üç temel ayak üzerine bina ediyorlar; borç konsolidasyonu, üretim ve doğrudan sermaye. Durum çok net: Türkiye "Aman ne güzel borçlanıyorum" diye sevinirken, diğerleri borçlarını akılcı planlar ile konsolide edip, en azından yeniden borçlanmadan (borcu sabit kılmak bile konsolide etmektir) doğrudan sermaye girişini özendiren tedbirler alıyorlar. Türkiye ise yeniden borçlanarak, üretim yerine ithalatı tetikleyerek, konsolidasyonu tabu haline getirerek adeta sahte bir gebelik yaşamaya devam ediyor.
Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en ağır "bölücü, gerici, küresel" tehdidi altında yoluna devam etmeye çalışıyor. Sorun sadece bir düzenleme değil. Herkes bir yerden çekiyor ve ilk defa “bu kadar yol aldılar”. Bu ülkeyi “olduğu gibi” seven ve “Korumak istiyorum” diyen herkese hatırlatmak istiyorum; ""Ne yapacaksak şimdi zamanıdır, yıllar sonra bir şansımız daha olmayacak!"