CarlionE
New member
- Katılım
- 9 Tem 2007
- Mesajlar
- 629
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
arkadaşlar yüksek lisans ödevlerimizden birini paylaşmak istedim.arşivinizde bulunsun.
GİRİŞ
20.yy.ın başlarında cumhuriyetin ilk yıllarına kadar geçen süre içinde, Türk musikisi bestekarlığında dikkati çeken husus, geleneğin devamı ile yenilik denemelerinin iç içe, yan yana yürümüş olmasıdır. Bu zaman içerisinde, zaman zaman neyin, nasıl yapılması gerektiği hususunda bir takım hatalı değerlendirmelerden kaçınmak mümkün olmamıştır. 1940’lardan sonra ise kozmopolitik kültür politikası milli kültürü olabildiğince tahrip etmiş, bu tahribat 1950’den sonraki dönemde de devam etmiştir.
Cumhuriyet dönemi toplum yaşantısını etkilediği kadar, sanatsal yaşamı da etkilemiştir. Doğu ile batının sentezlenme çabaları bu dönemde başlamış, klasik müziğimizde bundan etkilenmiştir. Bu çalışmada müzik açısından gerçekleşen olumlu ve olumsuz gelişmeler, bu dönemdeki müzik egitiminin durumu ve müzik egitimi veren kuruluşlar açıklanmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda bu dönem bestecilerine kısa bir değinmeyle müzigimize ne gibi katkılarda bulundukları açıklanmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM
1. Cumhuriyetin İlk Yıllarına Kadar Ve Cumhuriyet Sonrası Türk Musikisi Öğretimi Ve İcrası Sahalarında Faaliyet Gösteren Eğitim Kurumları;
Cumhuriyet, Türk milleti için yeni bir hayat tarzının başlangıcı olduğu kadar Türk musikisi için de yeni bir dönemin başlangıcıdır.
Cumhuriyet döneminde Türk musikisini değerlendirebilmek için cumhuriyetten önce Türk musikisinin ne durumda olduğuna kısaca göz atmak gerekir.
19.yy.ın ilk çeyreğinde vuku bulan, Türk tarihinde olduğu kadar Türk musikisini de son derece etkileyen hadise “Vak’a-i Hayriye” yani yeniçeri ocağının kaldırılması ile; 1826’da Mehterhane de kaldırılmış ve yarine Mızıka-ı Hümayun kurulmuştur. Bu durum Türk musikisinin en mühim müesseselerinden birinin ortadan kalkmasına bir yandan da batı musikisi tedrisatının Türkiye’de resmen başlatılmasına sebep vermiştir.
1.1Mızıka-ı Hümayun,
Padişahın şahsına ve saraya bağlı bir teşkilattı. Batı ve Türk musikisi kısımları vardı. 1826’dan itibaren çok ihtimam edildi. Sonradan saray ve enderunun Türk musikisi sanatkarlarının da ehemmiyetli kısmı bu teşkilata alındı.Türk musikisi kısmı teşkil edildi ve gerçek bir konservatuvar olarak çalıştı. Mızıka-ı Hümayun’un İtalyan ve Türk kumandanları ise Giuseppe Donizetti Paşa, ki Mızıka-ı Hümayunun gerçek kurucusudur, Callisto Guatelli Paşa ve Bizani Bey idi. II. Abdulmecid devrinde 85 kişilik batı musikisi orkestrası ve o sayıya yakın da müzisyen mevcuttu.(Öztuna,1974;344)
Cumhuriyet devrinde bu teşkilat hüviyet değiştirerek “Cumhurbaşkanlığı Orkestrası ve Bandosu” olarak ikiye ayrılmış, fakat esaslar muhafaza edilmiştir.Türk musikisi sanatkarları ise “Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyeti” adı altında uzun yıllar görev yaptı. Bu sanatkarların en seçkinleri daha sonraki yıllarda Türkiye radyolarında görev almışlardır. (Özalp,2000,1.cilt;62)
20. yy.ın başlarında yeni bir müessese ortaya çıkar. Maarif nezareti 1914’te İstanbul’da “Darü’l-Elhan” adıyla bir devlet konservatuvarı açamıştır. Darü’l-Elhan’ın yanı sıra pek çok cemiyet ve hususi musiki mektebi de asrın başlarından cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Türk musikisi öğretimi ve icrası sahalarında faaliyet gösterir. Bunlar;
Gülşen-i Musiki Mektebi
Darü’t-talim-i Musiki Mektebi
Darü’l-feyz-i Musiki Mektebi
Darü’l-musiki-i Osmani Mektebi
Şark Musikisi Cemiyeti
Üsküdar Musiki Cemiyeti’dir.
Bu mektep ve cemiyetlerin dışında konaklarda, evlerde hususi dersler verildiği gibi orta dereceli bütün mekteplerde pek meşhur musikişinaslar, bestekarlar hocalık etmiştir.(Tura, 40)
1. 2. Darü’l-Elhan (Nağmeler Evi)
20. yy.ın başlarında 1914’te İstanbul’da Maarif Nezareti tarafından açıldı. Eski maarif nazırlarından, bestekar, Vezir Ziya Paşa müessesenin başına getirildi. Darü’l-Elhan’ın tiyatro ve musiki olarak iki kısmı vardı. Musiki kısmı da Türk ve batı musikileri olarak ikiye ayrılıyordu ve bu kısmın başında da Musa Süreyya Bey bulunmaktaydı. Bütün öğrenciler bir yıl hazırlık sınıfı okuduktan sonra bölümlere ayrılıyorlardı. Batı musikisi bölümünde kompozisyon, şan, Piyano, Alto, Viyolonsel, Flüt ve diğer orkestra sazları ile ilgili sınıflar vardı. Şark(Türk) Musikisi bölümü ise iki yıl süreliydi; Keman, Kemençe, Ney, Tanbur, Santur, Ud, Kanun ve teganni (şan) sınıfları vardı. Öğretim kadrosu ise şu kimselerden meydana gelmişti.(Özalp,2000,1.cilt;68)
Batı Musikisi:
Orkestra şefi ve keman Zeki Üngör, Cemal Reşid Bey
Piyano: Hege Efendi, Nezihe Hanım (Leyla Hanım’ın kızı), Radelya Hanım.
Viyolonsel: Muhiddin Sadık (Sadak)
Flüt: Kadri Bey
Bunlardan başka Veli Kanık, Musa Süreyya Bey, Seyfi Asal, Sezai Asal, Ali Sezin, Mesud Cemil gibi sanatkarlar da görev almışlardı.
Türk Musikisi:
Keman: Nuri Duyguer, Mustafa Sunar, Kevser Hanım
Ud: Sedat Öztoprak, Hayriye Örs, Faika Hanım, Zehra Hanım
Kanun: Muazzez Hanım (Yurcu)
Santur: Ziya Bey
Tanbur: Refik Fersan, Faize Hanım (Ergin)
Ney: Neyzen Emin Efendi
Kemençe: Ruşen Ferid Kam
Nazariyat ve Musiki Tarihi: Rauf Yekta Bey
Dini Bilgiler ve Usul: Hafız Ahmed Irsoy
Teganni (şarkı okuma): Hoca Ziya Bey, Zahide Hanım
Bu kadroya sonraları Kemani Reşad Erer ile Tanburi Dürrü Turan da katılmıştıır. .(Özalp,2000,1.cilt;68)
Darü’l-Elhan Türk musikisinin çökmesini önlemek, klasik eserlerimizin notalarını aslına uygun olarak yazmak ve musiki zevkini yaygınlaştırmayı amaç edinmiş ve yayınlara, araştırma çalışmalarına ağırlık vermiştir. 1924 yılından başlayarak “Darü’l-Elhan mecmuası” adında bir dergi yayınına başlamıştır. Eski musiki eserlerinin derlenmesine hız verilmiş, tevşihler, ilahiler, duraklar, ayinler, Bektaşi nefesleri ve 180 adet klasik eser hep bu yıllarda hazırlanmıştır. Daha sonra, Milli Eğitim Bakanlığının denetiminde bulunan bu okul, bütün özel musiki okullarıyla birlikte 9 aralık 1927 tarihinde Maarif Nezareti’nden ayrılmış ve İstanbul Şahremaneti’ne (Belediyesi) bağlanarak İstanbul Belediye konservatuvarı adı altında teni bir yönetmeliğe bağlı olarak eğitime başlamıştır. Ancak Türk musikisi öğretimine yer verilmemiş. Rauf Yekta Bey, Zekai-Zade Ahmet Bey, İsmail Hakkı Bey’den oluşan sadece üç kişilik bir tasnif heyeti kurulmuştur. Bu durum sonucunda Türk musikisinin boşluğunu radyo ve filmlerden dinlenen Arap Müziği doldurmaya başladı. Bu durum karşısında Türk Musikisi Bölümünün açılması zorunlu hale geldi ve yeni bir statü kazana bu okula 1943 yılında beş yıllık bir antlaşma ile H. Sadeddin Arel başkan olarak getirilmiştir.(Öztuna,1974;345)
Sadeddin Arel, Dr. Suphi Ezgi başta olmak üzere pek çok sanatkar ve ilim adamı toplanarak önemli çalışmalar yapmışlardır. Gerek Darü’l-Elhan, gerekse İstanbul Belediye konservatuvarı adını alan bu okulda yukarıda adı geçen kimselerden başka Rahmi Bey, Münir Nureddin Selçuk, Şefik Gürmeriç vb. değerli sanatkarlar yönetici, icra heyeti başkanı, araştırmacı, öğretmen, derleyici olarak büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.
1948’de beş yıllık mukavelesi biten Arel ‘den sonra Dr. Nevzad Atlığ icra heyeti şefi olarak getirilmiş ve 1962 yılında çıkan yangın sonucu bütün belgeler yok oldu ve bina Tepebaşı’na taşınmıştır.
1. 3. Terakki-i Musiki Mektebi:
Kanuni Nazım Bey ve Fahri Kopuz’un öncülüğü ile açıldı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetimi altında öğretimini sürdürdü ise de uzun ömürlü olamadı. Adı geçen bakanlığın emri ile 1927 yılında kapandı. .(Özalp,2000,1.cilt;74)
1. 4. Gülşen-i Musiki Mektebi:
Abdulkadir Töre tarafından 1925 yılında Cerrahpaşa semtinde açılmış ve 9 yıl sonra kapanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetiminde bulunan okul eğitim ve konser hazırlama gibi iki kol halinde çalışıyordu. Union Francaise’de her on beş günde bir vermiş olduğu konserler, o zamanlar çok takdir edilmiştir. Bu okulda 1934 yılında kapatılmıştır. Bu mektepte yetişenler arasında Ekrem Karadeniz vardır. .(Özalp,2000,1.cilt;74)
1. 5. Darü’t-talim-i Musiki Mektebi:
Özel musiki okullarının en uzun ömürlü ve en önemli olanlarından biridir. Fahri Kopuz, Reşat Erer, Âmâ Nazim Bey, Neyzen İhsan Aziz Bey’in öncülüğünde 1916 yılında Şehzadebaşı’nda öğrenime açıldı. Bu cemiyette H. Sadeddin Arel bir süre nazariyat dersleri vermiştir. Dr. Suphi Ezgi de görev almıştır.
Darü’t-talim-i Musiki’de Cevdet Çağla, Ferit Alnar, Zühtü Bardakoğlu, Nazım Bey’in iki kızı Naime ve Nebile Hanımlar, Hanende Arap Cemal, Hafız Memduh, Celal Tokses, Safiye Ayla, Zeki Çağlarman gibi sanatkarlar görev yapmıştır. Bu topluluk fasıl musikisine bir yenilik ve disiplin getirmiştir.
1931 yılında kapanan bu cemiyet daha sonra Fahri Kopuz tarafından yeniden açılmışsa da Kopuz’un 1939 yılında Ankara Radyosu’na tayin edilmesi ile faaliyetine tekrar son vermek zorunda kalmıştır. Nota yayını, plak çalışmaları, ciddi ve düzenli konser çalışmaları, musiki eğitimi, yurt içi ve yurt dışında önemli kültür merkezlerinde yapılan turnelerle Türk Musikisine değerli hizmetlerde bulunmuştur. .(Özalp,2000,1.cilt;75)
1. 6. Darü’l-feyz-i Musiki Mektebi:
1915 yılında Ali Şamil Paşa’nın konağında Edhem Bey tarafından kuruldu. Saz sanatkarlarından Udi Sami Bey, Lavtacı Hacı Tahsin, Kemani Naim Bey, Neyzen ve nıfsiyezen Cemil Bey bulunuyordu. Ses hayatini ise baş hanende olarak Yeniköylü Hasan Efendi’nin çıraklarından 30-40 fasıl bilen Edhem Nuri Bey yönetiyordu. Daha sonra bunların arasına Selahaddin Pınar, Ata Bey Kadıköylü Tanburi Fuad Sorguç da katılmıştır. Darü’l-feyz-i Musiki sonradan Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne dönüşmüştür. .(Özalp,2000,1.cilt;76)
1. 7. Darü’l-musiki-i Osmani Mektebi:
1908’de İstanbul’un Koska semtinde Şehzade Ziyaeddin Efendi’nin himayesinde bir cemiyet olarak kuruldu; 1912 yılında okul durumuna getirildi. İlk kurulduğu sırada kadrosunda Kanuni Hacı Arif Bey, Udi Sami Bey, Kemani Aleksan Ağa, Muallim İsmail Hakkı Bey, Neyzen Tevfik gibi sanatkarlar bulunuyordu. Balkan savaşı yıllarında kapanmıştır. Bu okul sonraları Darü’t Talim-i Musikinin temelini oluşturmuştur. Kapandığı sıralarda elemanlarının çoğu İstanbul Opereti’ne geçmiştir. .(Özalp,2000,1.cilt;77)
1. 8. Üsküdar Musiki Cemiyeti:
Bu cemiyet, Telgrafçı Ata Bey adı ile anılan musiki sever bir kimse tarafından 1908 yılında kendi evinin bir bölümünde Anadolu Musiki Mektebi olarak öğrenime açıldı. Darü’l-feyz-i Musiki ile birleştikten ve bir çok değişikliklerden sonra “Üsküdar Musiki Cemiyeti” adını aldı. Bugün de aynı başarı ile hizmetini sürdürmektedir. Başlangıçtan bu güne kadar Ali Rıfat Çağtay, Hoca Ziya Bey, Udi Sami Bey, Klarnetçi İbrahim Efendi, Fuat Sorguç, Besim Şerif Bey, Selahaddin Pınar, Zühtü Bardakoğlu, Osman Güvenir, Emin Ongan, Necati Tokyay, Halil Can gibi sanatkarlar bu cemiyette çalışmalar vermişlerdir. Türk Sanat Musikisi’nin pek çok ünlü adı buradan yetişmiştir. (Özalp,2000;76)
1. 9. Şark Musikisi Cemiyeti:
Bu cemiyet Leon Hancıyan, Tanburi Hikmet Bet, Piyanist Cemal Bey, Kemal Niyazi Seyhun, Enise Can, Laika Karabey, Fulya Akaydın, Zahide Hanım, Nezahat Hanım, Udi Hayriye Örs tarafından kurulmuştur. (Özalp,2000,1.cilt;76)
1.10.Diğer eğitim kurumları;
Bunlardan başka Cumhuriyetten önce İstanbul’da daha pek çok dershane açılmış, tanınmış musikişinaslar buralarda ders vermiştir. Bu cemiyetler;
Darü’l Musiki
Beşiktaş Musiki Cemiyeti
Zühre-i Musiki Cemiyeti
Mahfil-i Musiki
İttihad-ı Musiki
Kasımpaşa Nahiye Müzik kolu
Şehzade Ziyaeddin Efendinin Özel Meşkhanesi.(Özalp,2000,1.cilt;78)
2.Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan Cemiyet ve Halkevleri de şunlardır;
1948’de Laika Karabey Tarafından kurulan “İleri Türk Musikisi Konservatuvarı” Sadeddin Arel’in hocalığı ve yayın organı olan “Musiki Mecmuası” ile değerli hizmetlerde bulunmuştur. Musikimizi bilimsel olarak öğretmiş, kaliteli yayınlar yapmış ve çok sayıda sanatçının yetişmesine aracı olmuştur.
Kızıltoprak Musiki Cemiyeti
İzmir Musiki Cemiyeti (1925-1933)
Ankara Anadolu Cemiyeti (1925)
Bursa Musiki Cemiyeti
Darü’l-Musiki
Eyub Musiki Mektebi
Ankara Musiki Cemiyeti
Ankara Üniversitesi Korosu
Anadolu Musiki Cemiyeti .(Özalp,2000,1.cilt;79)
İstanbul Belediyesinin himayesine sığınmış olan Türk musikisinin öğretimini yapan başka resmi kuruluş olmadığından bu musiki cemiyetleri ve koroların çalışmaları sayesinde müzik eğitiminin devamı sağlanmıştır.
Yine bu dönemde; Atatürk, Türk musikisinin ulusal ince duygularını, düşüncelerini anlatan yüksek deyişleri ve sözleri toplayarak, onları biran önce son musiki kurallarına göre işlemek suretiyle Türk musikisinin yükselebileceğini söylemiştir. Buna ilk adım olarak Ankara Musiki Muallim Mektebi 1924 yılında açılmış ve bunu takiben de 25 Haziran 1934 tarihinde Milli Musiki ve Temsil Akademisi kurulmuştur(Özalp,2000;80)
Bu kuruluş ulusal musikimizi incelemek ve bilimsel temellere oturtmak amacındaydı. Bunun için 1936 yılında Alman müzik adamı Hindemith getirtilmiş ve 20 Mayıs 1940 tarihinde Ankara Devlet Konservatuvarı kurulmuştur. Ancak milli musiki kavramına yer verilmemiştir. (Özalp,2000,1.cilt;80)
Son yılların en önemli musiki hareketlerinden biri de İstanbul Türk Musikisi Konservatuvarı’nın kurulmasıdır, ki sonradan İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesine katılmıştır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Kültür Bakanlığı’na bağlı kurulan çeşitli illerdeki koroları da bunların içinde sıralayabiliriz.
İKİNCİ BÖLÜM
2.1.Cumhuriyet Döneminde Gelişen Olaylar
20.yy.ın başından günümüze kadar geçen zaman dilimi içinde Türk musikisi adına yapılmış olan gelişmeler, olumlu ya da olumsuz çabalar da dikkati çeker.
İstanbul’da denenen ve Türk Musikisi konservatuarı olan Darülelhan daha sonra İstanbul belediyesine devredilmişti. İşte bu sıralarda “radyoculuk çok gecikmeden ülkemize girmişti. 1926 yılından başlayarak yayın hayatına giren Türkiye Radyoları musikimizin tanıtılması, halka iyi örneklerin sunulması, sistemli bir şekilde sanatkar yetiştirilmesi konularında çalışmalarda ve hizmetlerde bulunmuştur.
Ancak Türk musikisi öğretimine resmen son verilmesinin ardından dahiliye vekaleti 3 Kasım 1924 günkü emriyle Türkiye Radyosunun yayınlarından da Türk Musikisini yasakladı. Bu durum sonucunda kendi radyosunda kendi musikisini bulamayan halk Arap musikisini dinlemeye başlar. Yalçın Tura bu konu hakkında şunları ifade eder; “Gerek Arap radyoları gerek 1936’dan 1948’e kadar Türkiye’ye sokulan Mısır filmleri Türk Halkının musiki ihtiyacını görmeye devam etmiş ve milletimizin musiki zevkinin büyük ölçüde tahribine sebep olmuştur.” Mısır Filmlerinin Arapça sözlü musikileri, Türkçe sözler katarak düzenlemeye aynı tarz ve üslupta zenginleştirilmeye başlanılmış ve bu da 1970’lerden sonra arabesk modasının köklerini atmıştır. (Tura,42 )
Bu dönemde alaturkacılarla alafrangacılar, doğucularla batıcılar,halk musikicileri ile aydın kesimin sanat musikisi taraftarları arasındaki ikilik, çatışma kimi zaman sert ve şiddetli kimi zaman sessiz ve derinden ama asla sönmeden, uzlaşmaya barışmaya varmadan günümüze dek devam etmiştir. (Tura, 43)
Yine bu dönemde çoğu kez asılsız bilgilerle Türk musikisine isnat edilen yabancı kökenler meselesi vardır. Osmanlı münevverinin rağbet gösterdiği, halkınsa hiç itibar etmediği “alaturka” musikinin, Arab’dan, Acem’den, Bizans’dan alınmış, yabancı kaynaklı olduğu ileri sürülmüştür. Türk musikisine yöneltilen hücumlardan biri de, onun tek sesli oluşudur. Bu hususta birtakım kimseler tarafından ikide bir de, bir eksiklik bir gerilik bir medeniyetsizlik alametiymiş gibi öne sürülmüştür. Cumhuriyetle birlikte bir kısım aydınlar, Türk musikisinin bir tarafa atılıp, batı tarzında yeni bir musikinin yaratılmasını savunur ve devlet imkanlarını bu yolda seferber ederler. (Tura,43)
Bütün bunlara rağmen XX.yy.da Türk musikisi için olumlu gelişmeler de olmuştur. En önemlilerinden biri Türk Musikisi nazariyatının incelenmesi ile ilgili yayınlardır.
2.2.Türk Musikisi nazariyatının incelenmesi ile ilgili yayınlar ve metodlar;
Şeyh Celaleddin Efendi, Hüseyin Fahreddin Dede ve Şehy Ataullah Efendi’nin başlattığı Rauf Yekta Bey’in yaptığı yayınlarla tanıttığı daha sonra H. Sadeddin Arel ve Dr. Subhi Ezgi ile ilerlettiği Türk musikisi nazariyatı incelemeleri en önemli gelişmelerdir. Bu çalışmalar sayesinde musikimizin nazari yönü belirlendi; mevcut klasik bilgiler çağdaş ilmin ışığında gözden geçirilerek sistemleştirildi. Böylece “Arel-Ezgi-Uzdilek” sistemi doğmuş oldu. Bu görüşün dışında Abdulkadir Töre ve yakın zamanlarda Kemal İlerici daha değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. (Özalp,2000,2.cilt;24)
Bu çalışmalara paralel olarak hayli nazariyat kitabı da yayınlanmıştır. Sadeddin Arel’in ders notları, Suphi Ezgi’nin beş ciltlik eseri, Kazım Uz’un “Musiki Islahatı”, değişik musiki dergilerinde yayınlanan yazılar, Feridun Darbaz ile Zeki Yılmaz’ın eserleri, Kemal İlerici’nin “Bestecilik Bakımından Türk Musikisi ve Armonisi” adındaki eserlerdir. (Özalp,2000;24)
Yazarlık gelenekleri içinde gelişen bir de “Güfte Mecmuaları” vardır. Bu yüzyılda bu konuda da hayli ilerlemeler olmuş ve çeşitli eserler yayınlanmıştır. Çok sayıda musiki dergileri çıkarılmıştır. Bunların bazıları çok kısa ömürlü olduğu halde bazıları oldukça uzun süreli olmuştur. Güfte mecmuası olarak Ahmet Avni Konuk’un eski harflerle çıkardığı “Hanende”, Ali Galip Türkkan’ın “Gıda-i Ruh”, Şerif İçli’nin güfte kitapları ile yakın tarihte yayınlanan Etem Ruhi Üngör ile Sadun Aksüt’ün antolojisi en önemlilerindendir. Musiki dergilerinden Şeyh M. Baha Pars’ın çıkardığı “Alem-i Musiki”, Mildan Niyazi’nin “Nota Mecmuası, Türk Musiki Dergisi, Musiki Mecmuası, Musiki ve Nota, Kök, Ahenk, Mızrap v.b. sayılabilir. (Özalp,2000,2.cilt;24)
20.yy.ın başından beri bu sanata eğilme gereği duyanların çabaları sonucu Türk musikisi sazları üzerine metotlar yazılmaya başlanmıştır.
Ali Salahi Bey’in Ud metodu (1910), Ziya Santur’un Santur metodu (1910-1947), aynı kişinin Ney metodu (1947), Abdulkadir Töre’nin Keman metodu (1913-1921), Fahri Kopuz’un Ud metodu (1920), Suphi Ezgi’nin Tanbur metodu bu çalışmalar arasında sayılabilir. (Özalp,2000,2.cilt;25)
Daha yakın zamanlarda Mutlu Torun, Cinuçen Tanrıkorur, Nevzat Sümer, Hurşit Ungay, Süleyman Erguner değerli çalışmalar yapmışlardır.
Bu zaman süresi içinde nota yayınları da önemli bir yer tutar. Bunların en önemlileri Udi Sami Bey’in on beş günde bir çıkardığı “Osmanlı Musikisi Dosyası”, Udi Arşak’ın derlediği ve Onnik Zadoryan’ın yayınladığı yirmi bir fasiküllük külliyat, İskender Kutmani’nin yayınları, Sadeddin Heper’in “Mevlevi Ayinleri”, İstanbul Belediye Konservatuvarının nota yayınları, Kubbealtı Enstitüsü’nün nota yayınları, Musiki ve Nota yayınlarıdır. (Özalp,2000,2.cilt;25)
Notacı Hacı Emin Efendi, 1886 yılından başlayarak 1-256 sıra numaralı notaları ihtiva eden üç defter yayınlamıştır. Muallim İsmail Hakkı Bey nota yayınına 1897 yılında başlayarak “Mahzen-i Esrar-ı Musiki Fasılları” adında fasiküller çıkardı ise de tam değildir. Daha sonra bunlara ek olarak “Mahzen-i Esrar-ı Musiki Zeyli” adını verdiği bir defter daha yayınlamıştır. Yine İsmail Hakkı Bey “Musiki-i Osmani” adına on yedi adet olan bazı defterler yayınlamıştır. Udi Sami Bey’in 1910-1914 yıllarında bazı fasıl formları bastırmıştır.ali Rıza Şengel de “Terakki-i Musiki Mektebi” adına şubat 1924’te fasıl defterleri bastırmaya başlamıştır. Darüttalim-i Musiki Cemiyeti 1928 yılından itibaren beş defterlik fasıllarla birlikte tek notalar bastırmıştır. (Özalp,2000,2.cilt;26)
Yine bu yüzyılın içinde Piyanist Esad Efendi, Said Halim Paşa, Abdülkadir Töre, Ali Rıfat Çağatay, Mustafa Nezihi Albayrak, Ali Rıza Şengel, Leon Hanciyan, İsmail Hakkı Bey, Şerif İçli ve daha başkaları nota koleksiyonları yapmıştır. (Özalp,2000,2.cilt;26)
Bu dönem devletçe Türk musikisi öğretimi en üst seviyede yeniden başlatılmış, Devlet Klasik Türk Müziği Korosu kurulmuştur.
19.yy.ın ikinci yarısında, bilhassa Hacı Arif Bey’in “Nev-zemin” eserleriyle eskiye nispetle daha hafif denebilecek daha kolay anlaşılır bir yol açılmış ve rağbet görmeye başlamıştır. Yani 19.yy.da Hacı Arif Bey’le başlayan Neoklasizm akımı 20.yy.da da devam etmiştir. Bilhassa şarkı formunun ön plana geçmesiyle klasik şekillere iltifat eden bestekarlar git gide azalmaya başlamıştır, aksak ve aksak semai usulleri çok ağırlaştırılarak kullanıldığı daha ciddi şarkı türleri dışında formda hiçbir gelişme olmamıştır. Bugün artık klasik manada şarkı pek az yazılmakta daha çok “fantezi” denebilecek şekillere rağbet edilmektedir. Beste, semai, kar besteleyen bestekar hemen hemen kalmamıştır. (Tura, )
Bu dönem; Cumhuriyet’ten önce özellikle Dede Efendi ve Zekai Dede tarafından yapılmış olan dini musikinin eserlerini devralmış ve pek ilerleme göstermemiştir. Dini musiki Mevlevihanelerde , tekkelerde icra edilmesinin dışında bir gelişme sergilememiştir. Dini musiki alanında yapılan en büyük çalışma dini eserlerin araştırılıp tespit edilmesidir.
Abdülkadir Töre (1873-1946), Ali Rıza Şengel (1880—1953), Hüseyin Saadettin Arel (1880—1955), Kazım Uz (1872—1938) gibi bestekar ve müzikologlar bir hayli dini eserin notalarını toplamış ve bunları defterler halinde tespit etmişlerdir. Ayrıca İstanbul Belediye Konservatuarında Rauf Yekta (187[ 1935),Ali Rifat Çağatay (1867—1935), Ahmet Irsoy (1869-1942), Dr. Suphi Ezgi (1869-1962)den meydana gelen bir heyet tarafından 13 fasikül "Mevlevi Ayinleri", üç fasikül "Tevşih ve İlimler", iki fasikül "Bektaşi Nefesleri' ve bir fasikül de "Temcid, Na't, Salad ve Durak" olmak üzere toplam 19 fasikül dini eser yayınlanmıştır.
Bu yüzyılda bestelenen dini eserlerin sayısı ise geçen yüzyıllara gire bir hayli azdır. Ahmed Irsoy, Ahmad Avni Konuk (1871—1938), Saadettin Kaynak gibi bazı bestekarlar mahdut sayıda dini eser bestelemişlerdir.
Bu dönem Rum ve Ermenilerin sahibi olduğu gazinolarda yeni bir saray ve halk müziği karışımının ortaya çıkışı, bazı ileri gelen müzisyenleri çekerken bazılarını da uzaklaştırmıştır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3.1.Cumhuriyet Dönemi Bestecileri ve Müzisyenleri
Halid Lemi Atlı
Subhi Zühtü Ezgi
Ahmed Rasim Bey
Hacı Arif Bey
Ali Rıfat Çağatay
Neyzen Tevfik
Rakım Erkutlu
Kazım Uz
Abdulkadir Töre
Udi Nevres Bey
Tanburi Cemil Bey
Rauf Yekta Bey
Nasibin Mehmed Yürü
Neyzen Emin Dede
Dürrü Turan
Hüseyin Sadeddin Arel
Fahri Kopuz
Kemal Niyazi Seyhun
Suphi Ziya Özbakan
Fehmi Tokay
Rahmi Bey
Sedat Öztoprak
Salih Murat Uzdilek
Şerif Muhiddin Targan
Refik Fersan
Sadettin Kaynak
Zeki Arif Ataergin
Cevdet Kozanoğlu
Sadi Işılay
Şerif İçli
Münir Nureddin Selçuk
Haydar Tatlıyay
Dramalı Hasan
Yesari Asım Arsoy
Cevdet Çağla
Mesud Cemil
Rusen Ferit Kam
Süleyaman Erguner
Selahaddin Pınar
Neveser Kökdeş
Mustafa Nafiz Irmak
Ferit Alnar
Emin Angan
Rüştü Sardağ
Vecdi Seyhun
İsmail Baha Sürelsan
Bekir Sıtkı Sezgin
LaikaKarabey
Vecihe Daryal
Arif Sami Toker
Asdik Ağa
Levon Hanciyan
Aleko Bacenos
Bimen Şen
Artaki Candan
Yorgo Bacenos
İsmail Hakkı Bey
Avni Anıl
Alaeddin Yavaşça
3.1. LEMİ ATLI
19. yüzyılın büyük şarkı bestekarlarının hemen önünde yetişmiş ve musiki tarihimizin 60 senelik gelenekleri içinde büyümüştür. Hacı Arif Bey ve Şevki Bey bestekarlığı zincirinin son halkasıdır. (Özalp,2000,2.cilt;88)
3.2. SUBHİ EZGİ
Sayılı müzikologlarımızdan biridir. Rauf Yekta Bey’in ve H.Saadeddin Arel’in çalışmalarına katılmış, eski “edvar”kitapları ve yazma eserleri inceleyerek elden geçirmiştir. Bu çalışmalara Salih Murat Uzdilek’in de katılmasıyla birlikte musikimizin ses fiziği bölümü bir düzene sokulmuş ve “Arel- Ezgi- Uzdilek” sistemi doğmuştur. Ezgi’yi bir icracı olarak değil de bir müzikolog olarak görmek daha doğrudur. Bu doğrultuda önemli eserler bırakmıştır. (Özalp,2000,2.cilt;93)
3.3. TANBURİ CEMİL BEY
Tanburi Cemil Bey, tanbur ve kemençe sazlarına yeni bir çalış tekniği ve tavır getirmiştir. Klasik üsluba hayran ve oldukça hakim olan Tanburi Cemil Bey her eserinde bu üslubu gösterdiği gibi, coşkun bir romantizmi bol bol sergilemiştir. Yaptığı taksimlerde, az sayıda bestelediği saz semaileri ve peşrevlerde adeta nazariyat öğretir. (Özalp,2000,2.cilt;173)
3.4. RAUF YEKTA BEY
Bestekar, sazende, müzikolog ve öğretmen olarak musikimizi sağlam temellere oturtmak, temelindeki matematiksel ve fiziksel dayanakları bulmak için çalışmalar sergilemiştir. Geleneklere ve kurallara bağlı olarak, dini ve din dışı formlarda 50 kadar musiki eseri vermiştir. Özellikle saz musikimize önemli eserler kazandırmıştır. (Özalp,2000,2.cilt;161)
3.5. HÜSEYİN SAADEDDİN AREL
Büyük müzikologlarımızdan biri olan Arel, Rauf yekta Bey’in başlattığı bilimsel çalışmaları daha ileri bir düzeye götürmüş ve sağlam temellere oturtmuştur. Önemli eserler vermiş ve kültür dergileri çıkarmıştır. Çeşitli musiki okullarında dersler vermiştir. Kendi tonal sistemimizin gereğine göre yapılabilen çok sesliliğe taraftar olmuş ve bu esasa göre eserler bestelemiştir. Batı ve Türk Musikisi dalında 2000 kadar eser ortaya koymuştur. (Özalp,2000,2.cilt;185)
3.6. SAADEDDİN KAYNAK
Kaynak musikimizin büyük ustalarının hayatta bulunduğu yıllarda geleneklere bağlı sanatkarlardan dersler almış, yeteneği ve merakı ile bilgisini geliştirmiştir. Bu doğrultuda musikimizdeki beste formlarının geleneklerine uymuş, büyük, küçük her formda sanatlı ve güzel eserler vermiştir. Bol aranağmeli, ûsül ve makam geçkili eserler vermiştir. (Özalp,2000,2.cilt;228)
3.7. CEVDET ÇAĞLA
20. yüzyıl Türk Musikisi’nin en dikkate değer bestekarlarından birisidir. Geleneksel şarkı bestekarları arasında kendisine sağlam bir yer edinmiş, ustalıklı, başarılı, ifadeli eserler bestelemiştir. Klasik geleneklere bağlı kalmakla beraber, eserlerinde zevkli, yadırganmayan bazı yenilikler uygulamıştır. (Özalp,2000,2.cilt;270)
3.8. MESUD CEMİL
Musikimize en büyük hizmeti, bu sanatın icrasına getirdiği disiplin ve temiz icrasıdır. Saz ve söz musikimizde yıllarca bunu uygulamış, eserlerin asıllarına sadık kalınmasının sürekliliğini sağlamıştır.
1938 yılında Ankara Radyosu’nda göreve başladıktan sonra kurmuş olduğu ekiple önemli hizmetlerde bulunmuştur. Zamanın ihtiyaçlarına göre şekil değiştirmiş olan toplu programları bir düzene sokmuş “ince saz” ve “küme faslı”nı yeniden düzenlemiştir. Klasik
Musiki eserlerimizin yeni bir anlayış içinde yorumlamak için “klasik koro”yu kurarak en güzel eserlerimizi nüanse etmiştir. (Özalp,2000,2.cilt;237)
3.9. FERİT ALNAR
Kanun icrasında bir çığır açmış,bu sazdaki seçkin icrasını erişilmesi güç bir virtüöziteye ulaştırmıştır. İlk kez Kanuni Hacı Arif Bey’in uyguladığı mızrap tekniğine, hocası Vital efendi’den elde ettiği hafif tırnak fiskeleriyle süslediği bol tremololu icra tekniğini ekleyerek daha başarılı, daha sanatlı bir düzeye ulaştırmıştır.
Batı musikisini iyi bilen ve Türk musikisi sanatının içinden yetişmiş bir kimse olarak ustalıklı bir geçki tekniği getirmiştir. Ve kanun sazı için bir konçerto bestelemiştir.
SONUÇ
Osmanlı Devletinin altın çağını yaşadığı 15. ve 16 yy.da içindeki bütün müesseselerdeki gelişim göze çarpar ancak bununla birlikte bu yüzyıllar ve sonraki yüzyıllarda klasik Türk musikisine ait elimize geçen yazılı kaynaklar pek fazla değildir.
KAYNAKÇA
1. ÖZTUNA Yılmaz, Türk Musikisi Ansiklopedisi,İstanbul,1969
2. ÖZALP Nazmi,Türk Muskisi Tarihi,İstanbul,2000
3. TURA Yalçın,Türk Muskisi’nin Mes’eleleri,İstanbul,
İİYİ FORUMLAR
GİRİŞ
20.yy.ın başlarında cumhuriyetin ilk yıllarına kadar geçen süre içinde, Türk musikisi bestekarlığında dikkati çeken husus, geleneğin devamı ile yenilik denemelerinin iç içe, yan yana yürümüş olmasıdır. Bu zaman içerisinde, zaman zaman neyin, nasıl yapılması gerektiği hususunda bir takım hatalı değerlendirmelerden kaçınmak mümkün olmamıştır. 1940’lardan sonra ise kozmopolitik kültür politikası milli kültürü olabildiğince tahrip etmiş, bu tahribat 1950’den sonraki dönemde de devam etmiştir.
Cumhuriyet dönemi toplum yaşantısını etkilediği kadar, sanatsal yaşamı da etkilemiştir. Doğu ile batının sentezlenme çabaları bu dönemde başlamış, klasik müziğimizde bundan etkilenmiştir. Bu çalışmada müzik açısından gerçekleşen olumlu ve olumsuz gelişmeler, bu dönemdeki müzik egitiminin durumu ve müzik egitimi veren kuruluşlar açıklanmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda bu dönem bestecilerine kısa bir değinmeyle müzigimize ne gibi katkılarda bulundukları açıklanmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM
1. Cumhuriyetin İlk Yıllarına Kadar Ve Cumhuriyet Sonrası Türk Musikisi Öğretimi Ve İcrası Sahalarında Faaliyet Gösteren Eğitim Kurumları;
Cumhuriyet, Türk milleti için yeni bir hayat tarzının başlangıcı olduğu kadar Türk musikisi için de yeni bir dönemin başlangıcıdır.
Cumhuriyet döneminde Türk musikisini değerlendirebilmek için cumhuriyetten önce Türk musikisinin ne durumda olduğuna kısaca göz atmak gerekir.
19.yy.ın ilk çeyreğinde vuku bulan, Türk tarihinde olduğu kadar Türk musikisini de son derece etkileyen hadise “Vak’a-i Hayriye” yani yeniçeri ocağının kaldırılması ile; 1826’da Mehterhane de kaldırılmış ve yarine Mızıka-ı Hümayun kurulmuştur. Bu durum Türk musikisinin en mühim müesseselerinden birinin ortadan kalkmasına bir yandan da batı musikisi tedrisatının Türkiye’de resmen başlatılmasına sebep vermiştir.
1.1Mızıka-ı Hümayun,
Padişahın şahsına ve saraya bağlı bir teşkilattı. Batı ve Türk musikisi kısımları vardı. 1826’dan itibaren çok ihtimam edildi. Sonradan saray ve enderunun Türk musikisi sanatkarlarının da ehemmiyetli kısmı bu teşkilata alındı.Türk musikisi kısmı teşkil edildi ve gerçek bir konservatuvar olarak çalıştı. Mızıka-ı Hümayun’un İtalyan ve Türk kumandanları ise Giuseppe Donizetti Paşa, ki Mızıka-ı Hümayunun gerçek kurucusudur, Callisto Guatelli Paşa ve Bizani Bey idi. II. Abdulmecid devrinde 85 kişilik batı musikisi orkestrası ve o sayıya yakın da müzisyen mevcuttu.(Öztuna,1974;344)
Cumhuriyet devrinde bu teşkilat hüviyet değiştirerek “Cumhurbaşkanlığı Orkestrası ve Bandosu” olarak ikiye ayrılmış, fakat esaslar muhafaza edilmiştir.Türk musikisi sanatkarları ise “Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyeti” adı altında uzun yıllar görev yaptı. Bu sanatkarların en seçkinleri daha sonraki yıllarda Türkiye radyolarında görev almışlardır. (Özalp,2000,1.cilt;62)
20. yy.ın başlarında yeni bir müessese ortaya çıkar. Maarif nezareti 1914’te İstanbul’da “Darü’l-Elhan” adıyla bir devlet konservatuvarı açamıştır. Darü’l-Elhan’ın yanı sıra pek çok cemiyet ve hususi musiki mektebi de asrın başlarından cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Türk musikisi öğretimi ve icrası sahalarında faaliyet gösterir. Bunlar;
Gülşen-i Musiki Mektebi
Darü’t-talim-i Musiki Mektebi
Darü’l-feyz-i Musiki Mektebi
Darü’l-musiki-i Osmani Mektebi
Şark Musikisi Cemiyeti
Üsküdar Musiki Cemiyeti’dir.
Bu mektep ve cemiyetlerin dışında konaklarda, evlerde hususi dersler verildiği gibi orta dereceli bütün mekteplerde pek meşhur musikişinaslar, bestekarlar hocalık etmiştir.(Tura, 40)
1. 2. Darü’l-Elhan (Nağmeler Evi)
20. yy.ın başlarında 1914’te İstanbul’da Maarif Nezareti tarafından açıldı. Eski maarif nazırlarından, bestekar, Vezir Ziya Paşa müessesenin başına getirildi. Darü’l-Elhan’ın tiyatro ve musiki olarak iki kısmı vardı. Musiki kısmı da Türk ve batı musikileri olarak ikiye ayrılıyordu ve bu kısmın başında da Musa Süreyya Bey bulunmaktaydı. Bütün öğrenciler bir yıl hazırlık sınıfı okuduktan sonra bölümlere ayrılıyorlardı. Batı musikisi bölümünde kompozisyon, şan, Piyano, Alto, Viyolonsel, Flüt ve diğer orkestra sazları ile ilgili sınıflar vardı. Şark(Türk) Musikisi bölümü ise iki yıl süreliydi; Keman, Kemençe, Ney, Tanbur, Santur, Ud, Kanun ve teganni (şan) sınıfları vardı. Öğretim kadrosu ise şu kimselerden meydana gelmişti.(Özalp,2000,1.cilt;68)
Batı Musikisi:
Orkestra şefi ve keman Zeki Üngör, Cemal Reşid Bey
Piyano: Hege Efendi, Nezihe Hanım (Leyla Hanım’ın kızı), Radelya Hanım.
Viyolonsel: Muhiddin Sadık (Sadak)
Flüt: Kadri Bey
Bunlardan başka Veli Kanık, Musa Süreyya Bey, Seyfi Asal, Sezai Asal, Ali Sezin, Mesud Cemil gibi sanatkarlar da görev almışlardı.
Türk Musikisi:
Keman: Nuri Duyguer, Mustafa Sunar, Kevser Hanım
Ud: Sedat Öztoprak, Hayriye Örs, Faika Hanım, Zehra Hanım
Kanun: Muazzez Hanım (Yurcu)
Santur: Ziya Bey
Tanbur: Refik Fersan, Faize Hanım (Ergin)
Ney: Neyzen Emin Efendi
Kemençe: Ruşen Ferid Kam
Nazariyat ve Musiki Tarihi: Rauf Yekta Bey
Dini Bilgiler ve Usul: Hafız Ahmed Irsoy
Teganni (şarkı okuma): Hoca Ziya Bey, Zahide Hanım
Bu kadroya sonraları Kemani Reşad Erer ile Tanburi Dürrü Turan da katılmıştıır. .(Özalp,2000,1.cilt;68)
Darü’l-Elhan Türk musikisinin çökmesini önlemek, klasik eserlerimizin notalarını aslına uygun olarak yazmak ve musiki zevkini yaygınlaştırmayı amaç edinmiş ve yayınlara, araştırma çalışmalarına ağırlık vermiştir. 1924 yılından başlayarak “Darü’l-Elhan mecmuası” adında bir dergi yayınına başlamıştır. Eski musiki eserlerinin derlenmesine hız verilmiş, tevşihler, ilahiler, duraklar, ayinler, Bektaşi nefesleri ve 180 adet klasik eser hep bu yıllarda hazırlanmıştır. Daha sonra, Milli Eğitim Bakanlığının denetiminde bulunan bu okul, bütün özel musiki okullarıyla birlikte 9 aralık 1927 tarihinde Maarif Nezareti’nden ayrılmış ve İstanbul Şahremaneti’ne (Belediyesi) bağlanarak İstanbul Belediye konservatuvarı adı altında teni bir yönetmeliğe bağlı olarak eğitime başlamıştır. Ancak Türk musikisi öğretimine yer verilmemiş. Rauf Yekta Bey, Zekai-Zade Ahmet Bey, İsmail Hakkı Bey’den oluşan sadece üç kişilik bir tasnif heyeti kurulmuştur. Bu durum sonucunda Türk musikisinin boşluğunu radyo ve filmlerden dinlenen Arap Müziği doldurmaya başladı. Bu durum karşısında Türk Musikisi Bölümünün açılması zorunlu hale geldi ve yeni bir statü kazana bu okula 1943 yılında beş yıllık bir antlaşma ile H. Sadeddin Arel başkan olarak getirilmiştir.(Öztuna,1974;345)
Sadeddin Arel, Dr. Suphi Ezgi başta olmak üzere pek çok sanatkar ve ilim adamı toplanarak önemli çalışmalar yapmışlardır. Gerek Darü’l-Elhan, gerekse İstanbul Belediye konservatuvarı adını alan bu okulda yukarıda adı geçen kimselerden başka Rahmi Bey, Münir Nureddin Selçuk, Şefik Gürmeriç vb. değerli sanatkarlar yönetici, icra heyeti başkanı, araştırmacı, öğretmen, derleyici olarak büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.
1948’de beş yıllık mukavelesi biten Arel ‘den sonra Dr. Nevzad Atlığ icra heyeti şefi olarak getirilmiş ve 1962 yılında çıkan yangın sonucu bütün belgeler yok oldu ve bina Tepebaşı’na taşınmıştır.
1. 3. Terakki-i Musiki Mektebi:
Kanuni Nazım Bey ve Fahri Kopuz’un öncülüğü ile açıldı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetimi altında öğretimini sürdürdü ise de uzun ömürlü olamadı. Adı geçen bakanlığın emri ile 1927 yılında kapandı. .(Özalp,2000,1.cilt;74)
1. 4. Gülşen-i Musiki Mektebi:
Abdulkadir Töre tarafından 1925 yılında Cerrahpaşa semtinde açılmış ve 9 yıl sonra kapanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetiminde bulunan okul eğitim ve konser hazırlama gibi iki kol halinde çalışıyordu. Union Francaise’de her on beş günde bir vermiş olduğu konserler, o zamanlar çok takdir edilmiştir. Bu okulda 1934 yılında kapatılmıştır. Bu mektepte yetişenler arasında Ekrem Karadeniz vardır. .(Özalp,2000,1.cilt;74)
1. 5. Darü’t-talim-i Musiki Mektebi:
Özel musiki okullarının en uzun ömürlü ve en önemli olanlarından biridir. Fahri Kopuz, Reşat Erer, Âmâ Nazim Bey, Neyzen İhsan Aziz Bey’in öncülüğünde 1916 yılında Şehzadebaşı’nda öğrenime açıldı. Bu cemiyette H. Sadeddin Arel bir süre nazariyat dersleri vermiştir. Dr. Suphi Ezgi de görev almıştır.
Darü’t-talim-i Musiki’de Cevdet Çağla, Ferit Alnar, Zühtü Bardakoğlu, Nazım Bey’in iki kızı Naime ve Nebile Hanımlar, Hanende Arap Cemal, Hafız Memduh, Celal Tokses, Safiye Ayla, Zeki Çağlarman gibi sanatkarlar görev yapmıştır. Bu topluluk fasıl musikisine bir yenilik ve disiplin getirmiştir.
1931 yılında kapanan bu cemiyet daha sonra Fahri Kopuz tarafından yeniden açılmışsa da Kopuz’un 1939 yılında Ankara Radyosu’na tayin edilmesi ile faaliyetine tekrar son vermek zorunda kalmıştır. Nota yayını, plak çalışmaları, ciddi ve düzenli konser çalışmaları, musiki eğitimi, yurt içi ve yurt dışında önemli kültür merkezlerinde yapılan turnelerle Türk Musikisine değerli hizmetlerde bulunmuştur. .(Özalp,2000,1.cilt;75)
1. 6. Darü’l-feyz-i Musiki Mektebi:
1915 yılında Ali Şamil Paşa’nın konağında Edhem Bey tarafından kuruldu. Saz sanatkarlarından Udi Sami Bey, Lavtacı Hacı Tahsin, Kemani Naim Bey, Neyzen ve nıfsiyezen Cemil Bey bulunuyordu. Ses hayatini ise baş hanende olarak Yeniköylü Hasan Efendi’nin çıraklarından 30-40 fasıl bilen Edhem Nuri Bey yönetiyordu. Daha sonra bunların arasına Selahaddin Pınar, Ata Bey Kadıköylü Tanburi Fuad Sorguç da katılmıştır. Darü’l-feyz-i Musiki sonradan Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne dönüşmüştür. .(Özalp,2000,1.cilt;76)
1. 7. Darü’l-musiki-i Osmani Mektebi:
1908’de İstanbul’un Koska semtinde Şehzade Ziyaeddin Efendi’nin himayesinde bir cemiyet olarak kuruldu; 1912 yılında okul durumuna getirildi. İlk kurulduğu sırada kadrosunda Kanuni Hacı Arif Bey, Udi Sami Bey, Kemani Aleksan Ağa, Muallim İsmail Hakkı Bey, Neyzen Tevfik gibi sanatkarlar bulunuyordu. Balkan savaşı yıllarında kapanmıştır. Bu okul sonraları Darü’t Talim-i Musikinin temelini oluşturmuştur. Kapandığı sıralarda elemanlarının çoğu İstanbul Opereti’ne geçmiştir. .(Özalp,2000,1.cilt;77)
1. 8. Üsküdar Musiki Cemiyeti:
Bu cemiyet, Telgrafçı Ata Bey adı ile anılan musiki sever bir kimse tarafından 1908 yılında kendi evinin bir bölümünde Anadolu Musiki Mektebi olarak öğrenime açıldı. Darü’l-feyz-i Musiki ile birleştikten ve bir çok değişikliklerden sonra “Üsküdar Musiki Cemiyeti” adını aldı. Bugün de aynı başarı ile hizmetini sürdürmektedir. Başlangıçtan bu güne kadar Ali Rıfat Çağtay, Hoca Ziya Bey, Udi Sami Bey, Klarnetçi İbrahim Efendi, Fuat Sorguç, Besim Şerif Bey, Selahaddin Pınar, Zühtü Bardakoğlu, Osman Güvenir, Emin Ongan, Necati Tokyay, Halil Can gibi sanatkarlar bu cemiyette çalışmalar vermişlerdir. Türk Sanat Musikisi’nin pek çok ünlü adı buradan yetişmiştir. (Özalp,2000;76)
1. 9. Şark Musikisi Cemiyeti:
Bu cemiyet Leon Hancıyan, Tanburi Hikmet Bet, Piyanist Cemal Bey, Kemal Niyazi Seyhun, Enise Can, Laika Karabey, Fulya Akaydın, Zahide Hanım, Nezahat Hanım, Udi Hayriye Örs tarafından kurulmuştur. (Özalp,2000,1.cilt;76)
1.10.Diğer eğitim kurumları;
Bunlardan başka Cumhuriyetten önce İstanbul’da daha pek çok dershane açılmış, tanınmış musikişinaslar buralarda ders vermiştir. Bu cemiyetler;
Darü’l Musiki
Beşiktaş Musiki Cemiyeti
Zühre-i Musiki Cemiyeti
Mahfil-i Musiki
İttihad-ı Musiki
Kasımpaşa Nahiye Müzik kolu
Şehzade Ziyaeddin Efendinin Özel Meşkhanesi.(Özalp,2000,1.cilt;78)
2.Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan Cemiyet ve Halkevleri de şunlardır;
1948’de Laika Karabey Tarafından kurulan “İleri Türk Musikisi Konservatuvarı” Sadeddin Arel’in hocalığı ve yayın organı olan “Musiki Mecmuası” ile değerli hizmetlerde bulunmuştur. Musikimizi bilimsel olarak öğretmiş, kaliteli yayınlar yapmış ve çok sayıda sanatçının yetişmesine aracı olmuştur.
Kızıltoprak Musiki Cemiyeti
İzmir Musiki Cemiyeti (1925-1933)
Ankara Anadolu Cemiyeti (1925)
Bursa Musiki Cemiyeti
Darü’l-Musiki
Eyub Musiki Mektebi
Ankara Musiki Cemiyeti
Ankara Üniversitesi Korosu
Anadolu Musiki Cemiyeti .(Özalp,2000,1.cilt;79)
İstanbul Belediyesinin himayesine sığınmış olan Türk musikisinin öğretimini yapan başka resmi kuruluş olmadığından bu musiki cemiyetleri ve koroların çalışmaları sayesinde müzik eğitiminin devamı sağlanmıştır.
Yine bu dönemde; Atatürk, Türk musikisinin ulusal ince duygularını, düşüncelerini anlatan yüksek deyişleri ve sözleri toplayarak, onları biran önce son musiki kurallarına göre işlemek suretiyle Türk musikisinin yükselebileceğini söylemiştir. Buna ilk adım olarak Ankara Musiki Muallim Mektebi 1924 yılında açılmış ve bunu takiben de 25 Haziran 1934 tarihinde Milli Musiki ve Temsil Akademisi kurulmuştur(Özalp,2000;80)
Bu kuruluş ulusal musikimizi incelemek ve bilimsel temellere oturtmak amacındaydı. Bunun için 1936 yılında Alman müzik adamı Hindemith getirtilmiş ve 20 Mayıs 1940 tarihinde Ankara Devlet Konservatuvarı kurulmuştur. Ancak milli musiki kavramına yer verilmemiştir. (Özalp,2000,1.cilt;80)
Son yılların en önemli musiki hareketlerinden biri de İstanbul Türk Musikisi Konservatuvarı’nın kurulmasıdır, ki sonradan İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesine katılmıştır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Kültür Bakanlığı’na bağlı kurulan çeşitli illerdeki koroları da bunların içinde sıralayabiliriz.
İKİNCİ BÖLÜM
2.1.Cumhuriyet Döneminde Gelişen Olaylar
20.yy.ın başından günümüze kadar geçen zaman dilimi içinde Türk musikisi adına yapılmış olan gelişmeler, olumlu ya da olumsuz çabalar da dikkati çeker.
İstanbul’da denenen ve Türk Musikisi konservatuarı olan Darülelhan daha sonra İstanbul belediyesine devredilmişti. İşte bu sıralarda “radyoculuk çok gecikmeden ülkemize girmişti. 1926 yılından başlayarak yayın hayatına giren Türkiye Radyoları musikimizin tanıtılması, halka iyi örneklerin sunulması, sistemli bir şekilde sanatkar yetiştirilmesi konularında çalışmalarda ve hizmetlerde bulunmuştur.
Ancak Türk musikisi öğretimine resmen son verilmesinin ardından dahiliye vekaleti 3 Kasım 1924 günkü emriyle Türkiye Radyosunun yayınlarından da Türk Musikisini yasakladı. Bu durum sonucunda kendi radyosunda kendi musikisini bulamayan halk Arap musikisini dinlemeye başlar. Yalçın Tura bu konu hakkında şunları ifade eder; “Gerek Arap radyoları gerek 1936’dan 1948’e kadar Türkiye’ye sokulan Mısır filmleri Türk Halkının musiki ihtiyacını görmeye devam etmiş ve milletimizin musiki zevkinin büyük ölçüde tahribine sebep olmuştur.” Mısır Filmlerinin Arapça sözlü musikileri, Türkçe sözler katarak düzenlemeye aynı tarz ve üslupta zenginleştirilmeye başlanılmış ve bu da 1970’lerden sonra arabesk modasının köklerini atmıştır. (Tura,42 )
Bu dönemde alaturkacılarla alafrangacılar, doğucularla batıcılar,halk musikicileri ile aydın kesimin sanat musikisi taraftarları arasındaki ikilik, çatışma kimi zaman sert ve şiddetli kimi zaman sessiz ve derinden ama asla sönmeden, uzlaşmaya barışmaya varmadan günümüze dek devam etmiştir. (Tura, 43)
Yine bu dönemde çoğu kez asılsız bilgilerle Türk musikisine isnat edilen yabancı kökenler meselesi vardır. Osmanlı münevverinin rağbet gösterdiği, halkınsa hiç itibar etmediği “alaturka” musikinin, Arab’dan, Acem’den, Bizans’dan alınmış, yabancı kaynaklı olduğu ileri sürülmüştür. Türk musikisine yöneltilen hücumlardan biri de, onun tek sesli oluşudur. Bu hususta birtakım kimseler tarafından ikide bir de, bir eksiklik bir gerilik bir medeniyetsizlik alametiymiş gibi öne sürülmüştür. Cumhuriyetle birlikte bir kısım aydınlar, Türk musikisinin bir tarafa atılıp, batı tarzında yeni bir musikinin yaratılmasını savunur ve devlet imkanlarını bu yolda seferber ederler. (Tura,43)
Bütün bunlara rağmen XX.yy.da Türk musikisi için olumlu gelişmeler de olmuştur. En önemlilerinden biri Türk Musikisi nazariyatının incelenmesi ile ilgili yayınlardır.
2.2.Türk Musikisi nazariyatının incelenmesi ile ilgili yayınlar ve metodlar;
Şeyh Celaleddin Efendi, Hüseyin Fahreddin Dede ve Şehy Ataullah Efendi’nin başlattığı Rauf Yekta Bey’in yaptığı yayınlarla tanıttığı daha sonra H. Sadeddin Arel ve Dr. Subhi Ezgi ile ilerlettiği Türk musikisi nazariyatı incelemeleri en önemli gelişmelerdir. Bu çalışmalar sayesinde musikimizin nazari yönü belirlendi; mevcut klasik bilgiler çağdaş ilmin ışığında gözden geçirilerek sistemleştirildi. Böylece “Arel-Ezgi-Uzdilek” sistemi doğmuş oldu. Bu görüşün dışında Abdulkadir Töre ve yakın zamanlarda Kemal İlerici daha değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. (Özalp,2000,2.cilt;24)
Bu çalışmalara paralel olarak hayli nazariyat kitabı da yayınlanmıştır. Sadeddin Arel’in ders notları, Suphi Ezgi’nin beş ciltlik eseri, Kazım Uz’un “Musiki Islahatı”, değişik musiki dergilerinde yayınlanan yazılar, Feridun Darbaz ile Zeki Yılmaz’ın eserleri, Kemal İlerici’nin “Bestecilik Bakımından Türk Musikisi ve Armonisi” adındaki eserlerdir. (Özalp,2000;24)
Yazarlık gelenekleri içinde gelişen bir de “Güfte Mecmuaları” vardır. Bu yüzyılda bu konuda da hayli ilerlemeler olmuş ve çeşitli eserler yayınlanmıştır. Çok sayıda musiki dergileri çıkarılmıştır. Bunların bazıları çok kısa ömürlü olduğu halde bazıları oldukça uzun süreli olmuştur. Güfte mecmuası olarak Ahmet Avni Konuk’un eski harflerle çıkardığı “Hanende”, Ali Galip Türkkan’ın “Gıda-i Ruh”, Şerif İçli’nin güfte kitapları ile yakın tarihte yayınlanan Etem Ruhi Üngör ile Sadun Aksüt’ün antolojisi en önemlilerindendir. Musiki dergilerinden Şeyh M. Baha Pars’ın çıkardığı “Alem-i Musiki”, Mildan Niyazi’nin “Nota Mecmuası, Türk Musiki Dergisi, Musiki Mecmuası, Musiki ve Nota, Kök, Ahenk, Mızrap v.b. sayılabilir. (Özalp,2000,2.cilt;24)
20.yy.ın başından beri bu sanata eğilme gereği duyanların çabaları sonucu Türk musikisi sazları üzerine metotlar yazılmaya başlanmıştır.
Ali Salahi Bey’in Ud metodu (1910), Ziya Santur’un Santur metodu (1910-1947), aynı kişinin Ney metodu (1947), Abdulkadir Töre’nin Keman metodu (1913-1921), Fahri Kopuz’un Ud metodu (1920), Suphi Ezgi’nin Tanbur metodu bu çalışmalar arasında sayılabilir. (Özalp,2000,2.cilt;25)
Daha yakın zamanlarda Mutlu Torun, Cinuçen Tanrıkorur, Nevzat Sümer, Hurşit Ungay, Süleyman Erguner değerli çalışmalar yapmışlardır.
Bu zaman süresi içinde nota yayınları da önemli bir yer tutar. Bunların en önemlileri Udi Sami Bey’in on beş günde bir çıkardığı “Osmanlı Musikisi Dosyası”, Udi Arşak’ın derlediği ve Onnik Zadoryan’ın yayınladığı yirmi bir fasiküllük külliyat, İskender Kutmani’nin yayınları, Sadeddin Heper’in “Mevlevi Ayinleri”, İstanbul Belediye Konservatuvarının nota yayınları, Kubbealtı Enstitüsü’nün nota yayınları, Musiki ve Nota yayınlarıdır. (Özalp,2000,2.cilt;25)
Notacı Hacı Emin Efendi, 1886 yılından başlayarak 1-256 sıra numaralı notaları ihtiva eden üç defter yayınlamıştır. Muallim İsmail Hakkı Bey nota yayınına 1897 yılında başlayarak “Mahzen-i Esrar-ı Musiki Fasılları” adında fasiküller çıkardı ise de tam değildir. Daha sonra bunlara ek olarak “Mahzen-i Esrar-ı Musiki Zeyli” adını verdiği bir defter daha yayınlamıştır. Yine İsmail Hakkı Bey “Musiki-i Osmani” adına on yedi adet olan bazı defterler yayınlamıştır. Udi Sami Bey’in 1910-1914 yıllarında bazı fasıl formları bastırmıştır.ali Rıza Şengel de “Terakki-i Musiki Mektebi” adına şubat 1924’te fasıl defterleri bastırmaya başlamıştır. Darüttalim-i Musiki Cemiyeti 1928 yılından itibaren beş defterlik fasıllarla birlikte tek notalar bastırmıştır. (Özalp,2000,2.cilt;26)
Yine bu yüzyılın içinde Piyanist Esad Efendi, Said Halim Paşa, Abdülkadir Töre, Ali Rıfat Çağatay, Mustafa Nezihi Albayrak, Ali Rıza Şengel, Leon Hanciyan, İsmail Hakkı Bey, Şerif İçli ve daha başkaları nota koleksiyonları yapmıştır. (Özalp,2000,2.cilt;26)
Bu dönem devletçe Türk musikisi öğretimi en üst seviyede yeniden başlatılmış, Devlet Klasik Türk Müziği Korosu kurulmuştur.
19.yy.ın ikinci yarısında, bilhassa Hacı Arif Bey’in “Nev-zemin” eserleriyle eskiye nispetle daha hafif denebilecek daha kolay anlaşılır bir yol açılmış ve rağbet görmeye başlamıştır. Yani 19.yy.da Hacı Arif Bey’le başlayan Neoklasizm akımı 20.yy.da da devam etmiştir. Bilhassa şarkı formunun ön plana geçmesiyle klasik şekillere iltifat eden bestekarlar git gide azalmaya başlamıştır, aksak ve aksak semai usulleri çok ağırlaştırılarak kullanıldığı daha ciddi şarkı türleri dışında formda hiçbir gelişme olmamıştır. Bugün artık klasik manada şarkı pek az yazılmakta daha çok “fantezi” denebilecek şekillere rağbet edilmektedir. Beste, semai, kar besteleyen bestekar hemen hemen kalmamıştır. (Tura, )
Bu dönem; Cumhuriyet’ten önce özellikle Dede Efendi ve Zekai Dede tarafından yapılmış olan dini musikinin eserlerini devralmış ve pek ilerleme göstermemiştir. Dini musiki Mevlevihanelerde , tekkelerde icra edilmesinin dışında bir gelişme sergilememiştir. Dini musiki alanında yapılan en büyük çalışma dini eserlerin araştırılıp tespit edilmesidir.
Abdülkadir Töre (1873-1946), Ali Rıza Şengel (1880—1953), Hüseyin Saadettin Arel (1880—1955), Kazım Uz (1872—1938) gibi bestekar ve müzikologlar bir hayli dini eserin notalarını toplamış ve bunları defterler halinde tespit etmişlerdir. Ayrıca İstanbul Belediye Konservatuarında Rauf Yekta (187[ 1935),Ali Rifat Çağatay (1867—1935), Ahmet Irsoy (1869-1942), Dr. Suphi Ezgi (1869-1962)den meydana gelen bir heyet tarafından 13 fasikül "Mevlevi Ayinleri", üç fasikül "Tevşih ve İlimler", iki fasikül "Bektaşi Nefesleri' ve bir fasikül de "Temcid, Na't, Salad ve Durak" olmak üzere toplam 19 fasikül dini eser yayınlanmıştır.
Bu yüzyılda bestelenen dini eserlerin sayısı ise geçen yüzyıllara gire bir hayli azdır. Ahmed Irsoy, Ahmad Avni Konuk (1871—1938), Saadettin Kaynak gibi bazı bestekarlar mahdut sayıda dini eser bestelemişlerdir.
Bu dönem Rum ve Ermenilerin sahibi olduğu gazinolarda yeni bir saray ve halk müziği karışımının ortaya çıkışı, bazı ileri gelen müzisyenleri çekerken bazılarını da uzaklaştırmıştır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3.1.Cumhuriyet Dönemi Bestecileri ve Müzisyenleri
Halid Lemi Atlı
Subhi Zühtü Ezgi
Ahmed Rasim Bey
Hacı Arif Bey
Ali Rıfat Çağatay
Neyzen Tevfik
Rakım Erkutlu
Kazım Uz
Abdulkadir Töre
Udi Nevres Bey
Tanburi Cemil Bey
Rauf Yekta Bey
Nasibin Mehmed Yürü
Neyzen Emin Dede
Dürrü Turan
Hüseyin Sadeddin Arel
Fahri Kopuz
Kemal Niyazi Seyhun
Suphi Ziya Özbakan
Fehmi Tokay
Rahmi Bey
Sedat Öztoprak
Salih Murat Uzdilek
Şerif Muhiddin Targan
Refik Fersan
Sadettin Kaynak
Zeki Arif Ataergin
Cevdet Kozanoğlu
Sadi Işılay
Şerif İçli
Münir Nureddin Selçuk
Haydar Tatlıyay
Dramalı Hasan
Yesari Asım Arsoy
Cevdet Çağla
Mesud Cemil
Rusen Ferit Kam
Süleyaman Erguner
Selahaddin Pınar
Neveser Kökdeş
Mustafa Nafiz Irmak
Ferit Alnar
Emin Angan
Rüştü Sardağ
Vecdi Seyhun
İsmail Baha Sürelsan
Bekir Sıtkı Sezgin
LaikaKarabey
Vecihe Daryal
Arif Sami Toker
Asdik Ağa
Levon Hanciyan
Aleko Bacenos
Bimen Şen
Artaki Candan
Yorgo Bacenos
İsmail Hakkı Bey
Avni Anıl
Alaeddin Yavaşça
3.1. LEMİ ATLI
19. yüzyılın büyük şarkı bestekarlarının hemen önünde yetişmiş ve musiki tarihimizin 60 senelik gelenekleri içinde büyümüştür. Hacı Arif Bey ve Şevki Bey bestekarlığı zincirinin son halkasıdır. (Özalp,2000,2.cilt;88)
3.2. SUBHİ EZGİ
Sayılı müzikologlarımızdan biridir. Rauf Yekta Bey’in ve H.Saadeddin Arel’in çalışmalarına katılmış, eski “edvar”kitapları ve yazma eserleri inceleyerek elden geçirmiştir. Bu çalışmalara Salih Murat Uzdilek’in de katılmasıyla birlikte musikimizin ses fiziği bölümü bir düzene sokulmuş ve “Arel- Ezgi- Uzdilek” sistemi doğmuştur. Ezgi’yi bir icracı olarak değil de bir müzikolog olarak görmek daha doğrudur. Bu doğrultuda önemli eserler bırakmıştır. (Özalp,2000,2.cilt;93)
3.3. TANBURİ CEMİL BEY
Tanburi Cemil Bey, tanbur ve kemençe sazlarına yeni bir çalış tekniği ve tavır getirmiştir. Klasik üsluba hayran ve oldukça hakim olan Tanburi Cemil Bey her eserinde bu üslubu gösterdiği gibi, coşkun bir romantizmi bol bol sergilemiştir. Yaptığı taksimlerde, az sayıda bestelediği saz semaileri ve peşrevlerde adeta nazariyat öğretir. (Özalp,2000,2.cilt;173)
3.4. RAUF YEKTA BEY
Bestekar, sazende, müzikolog ve öğretmen olarak musikimizi sağlam temellere oturtmak, temelindeki matematiksel ve fiziksel dayanakları bulmak için çalışmalar sergilemiştir. Geleneklere ve kurallara bağlı olarak, dini ve din dışı formlarda 50 kadar musiki eseri vermiştir. Özellikle saz musikimize önemli eserler kazandırmıştır. (Özalp,2000,2.cilt;161)
3.5. HÜSEYİN SAADEDDİN AREL
Büyük müzikologlarımızdan biri olan Arel, Rauf yekta Bey’in başlattığı bilimsel çalışmaları daha ileri bir düzeye götürmüş ve sağlam temellere oturtmuştur. Önemli eserler vermiş ve kültür dergileri çıkarmıştır. Çeşitli musiki okullarında dersler vermiştir. Kendi tonal sistemimizin gereğine göre yapılabilen çok sesliliğe taraftar olmuş ve bu esasa göre eserler bestelemiştir. Batı ve Türk Musikisi dalında 2000 kadar eser ortaya koymuştur. (Özalp,2000,2.cilt;185)
3.6. SAADEDDİN KAYNAK
Kaynak musikimizin büyük ustalarının hayatta bulunduğu yıllarda geleneklere bağlı sanatkarlardan dersler almış, yeteneği ve merakı ile bilgisini geliştirmiştir. Bu doğrultuda musikimizdeki beste formlarının geleneklerine uymuş, büyük, küçük her formda sanatlı ve güzel eserler vermiştir. Bol aranağmeli, ûsül ve makam geçkili eserler vermiştir. (Özalp,2000,2.cilt;228)
3.7. CEVDET ÇAĞLA
20. yüzyıl Türk Musikisi’nin en dikkate değer bestekarlarından birisidir. Geleneksel şarkı bestekarları arasında kendisine sağlam bir yer edinmiş, ustalıklı, başarılı, ifadeli eserler bestelemiştir. Klasik geleneklere bağlı kalmakla beraber, eserlerinde zevkli, yadırganmayan bazı yenilikler uygulamıştır. (Özalp,2000,2.cilt;270)
3.8. MESUD CEMİL
Musikimize en büyük hizmeti, bu sanatın icrasına getirdiği disiplin ve temiz icrasıdır. Saz ve söz musikimizde yıllarca bunu uygulamış, eserlerin asıllarına sadık kalınmasının sürekliliğini sağlamıştır.
1938 yılında Ankara Radyosu’nda göreve başladıktan sonra kurmuş olduğu ekiple önemli hizmetlerde bulunmuştur. Zamanın ihtiyaçlarına göre şekil değiştirmiş olan toplu programları bir düzene sokmuş “ince saz” ve “küme faslı”nı yeniden düzenlemiştir. Klasik
Musiki eserlerimizin yeni bir anlayış içinde yorumlamak için “klasik koro”yu kurarak en güzel eserlerimizi nüanse etmiştir. (Özalp,2000,2.cilt;237)
3.9. FERİT ALNAR
Kanun icrasında bir çığır açmış,bu sazdaki seçkin icrasını erişilmesi güç bir virtüöziteye ulaştırmıştır. İlk kez Kanuni Hacı Arif Bey’in uyguladığı mızrap tekniğine, hocası Vital efendi’den elde ettiği hafif tırnak fiskeleriyle süslediği bol tremololu icra tekniğini ekleyerek daha başarılı, daha sanatlı bir düzeye ulaştırmıştır.
Batı musikisini iyi bilen ve Türk musikisi sanatının içinden yetişmiş bir kimse olarak ustalıklı bir geçki tekniği getirmiştir. Ve kanun sazı için bir konçerto bestelemiştir.
SONUÇ
Osmanlı Devletinin altın çağını yaşadığı 15. ve 16 yy.da içindeki bütün müesseselerdeki gelişim göze çarpar ancak bununla birlikte bu yüzyıllar ve sonraki yüzyıllarda klasik Türk musikisine ait elimize geçen yazılı kaynaklar pek fazla değildir.
KAYNAKÇA
1. ÖZTUNA Yılmaz, Türk Musikisi Ansiklopedisi,İstanbul,1969
2. ÖZALP Nazmi,Türk Muskisi Tarihi,İstanbul,2000
3. TURA Yalçın,Türk Muskisi’nin Mes’eleleri,İstanbul,
İİYİ FORUMLAR