Cengiz Aytmatov ( Чыңгыз Айтматов )

Ata Kızı

Angel Of Revenge
Moderatör
Katılım
23 May 2010
Mesajlar
10,583
Reaction score
0
Puanları
0
Cengiz Aytmatov ( Чыңгыз Айтматов )

(Kırgızca: Чыңгыз Айтматов (Çıňğız Aytmatov), Rusça: Чингиз Торекулович Айтматов)
(d. 12 Aralık 1928, Kırgızistan - ö. 10 Haziran 2008, Almanya).
Kırgız edebiyatçı, gazeteci, çevirmen ve siyasetçi.

200pxtschingisajtmatowvo5.jpg


Kişisel Yaşamı
12 Aralık 1928 tarihinde Kuzeybatı Kırgızistan'daki Talas eyaletinin Şeker köyünde doğdu. Babası Törekul Aytmatov, annesi Nagima Hamzayevna Aytmatova'dır. Adı, Cengiz Han'dan esinlenerek konulmuştur.

Gençliği sıkıntılı bir döneme denk gelmişti. O dönemde zaten yeni yerleşmeye başlayan siyasal sistem, bir de savaşla mücadele etmek zorundaydı. Çok genç yaşta çalışmaya başladı; çünkü İkinci Dünya Savaşı'nın SSCB üzerindeki etkileri gençleri de etkiliyordu, yetişkinler savaşta olduklarından, gençlere büyük iş düşüyordu. On dört yaşında köyündeki sekreterliğe girdi. Burada tarım makinelerinin sayımı, vergi tahsildarlığı gibi işlerde çalıştı.

Köyünden, Kazakistan'a giderek Cambul Veterinerlik Teknik Okulu'nda okudu. Daha sonra şimdiki Kırgızistan'ın başkenti olan Bişkek'e giderek burada Frunze Tarım Enstitüsü'nde öğrenimine devam etti. Ardından Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne geçti ve 1956 ile 1958 yılları arasında Moskova'da okudu.

Yazmaya bu yıllarda Pravda gazetesinde başladı. Ardından, yazdığı eserleriyle üne kavuştu ve 1957 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne üye kabul edildi. 1963'te Lenin Ödülü'nü aldı. Yapıtları yüz ellinin üstünde dile çevrildi. Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Kırgızistan'ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra ülkesini Lüksemburg'da büyükelçi olarak temsil etti.

Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanının film çekimleri için gittiği Rusya'nın Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da 16 Mayıs 2008 rahatsızlanarak böbrek yetmezliği teşhisiyle tedavi için Almanya'ya getirilmişti. Almanya'nın Nürnberg kentindeki Klinikum Nord'da tedavi gören Cengiz Aytmatov, komaya girmişti.10 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg'de yaşamını yitirdi.


Eserleri II. Dünya Savaşı sonrası yazarları arasında yer alan Aytmatov, Cemile'den önce bir kaç kısa hikaye ve Yüzyüze`yi yazdı. Ancak yazarın kendini kanıtlamasını sağlayan kitap Cemile oldu; Louis Aragon Cemile`yi "dünyanın en güzel aşk hikayesi" olarak tanımlamıştır.

Eserlerinde mitolojiye oldukça yakın durdu; ancak onunki antik anlamından farklı olarak mitolojiyi çağdaş bir zeminde sentezlemek ve yeniden yaratmaktı. Eserlerinde mitlere, efsanelere ve halk hikayelerine göndermeler yapmıştır.


Siyasal Yaşamı
Cengiz Aytmatov; edebi çalışmalarına ek olarak, Avrupa Birliği, NATO, UNESCO ve Benelüks ülkelerinin Kırgız delegeliğini üstlenmiştir. Ayrıca Kırgızistan Dışişleri eski Bakanı Askar Aytmatov'un babasıdır.


Yapıtlarından Bazıları

Dağlar Devrildiğinde-Ebedi Nişanlı (Son romanı - 2007)
Darağacı - Dişi kurdun Rüyaları (Плаха, 1988)
Gün Olur Asra Bedel ,(Kırgız Türkçesi Кылым карытар бир күн),(Rusça И дольше века длится день, 1980),
Fuji-Yama (Восхождение на Фудзияму, Fuji Dağının Tepesi 1973)
Beyaz Gemi (Kırgız Türkçesi, Ак кеме : Ak Keme) (RusçaБелый пароход, 1970)
Selvi Boylum Al Yazmalım , (1970)
Elveda, Gülsarı! (Прощай, Гульсары, 1966)
Dağlar ve Steplerden Masallar (Повести гор и степей, 1963)
İlk Öğretmenim (Первый учитель, 1962)
Cemile (Kırgız Türkçesi Жамийла, Rusça Джамиля, 1958)
Yüzyüze (Лицом к лицу, 1957)
Zorlu Geçit (1956)
Toprak Ana
Cengiz Han'a Küsen Bulut
Çocukluğum
Kırmızı Elma
 
Beşir AYVAZOĞLU (12 Haziran, Zaman)

Cengiz Aytmatov


Bir ay kadar önce bir belgesel çekimi için Tataristan'ın başkenti Kazan'a giden Cengiz Aytmatov orada hastalanmış ve böbrek yetmezliği teşhisi konularak bir ambulans uçakla Almanya'nın Nürnberg şehrindeki Klinikum Nord'a kaldırılmıştı. Sağlık haberlerini beklerken ölüm haberini aldık ve çok üzüldük.
Aytmatov'la son olarak geçen yılın sonlarında Elazığ'da görüşmüştük. Fırat Üniversitesi tarafından kendisine fahri doktora unvanı ve Elazığ Belediyesi tarafından yeni açılan bir parka isminin verilmesi dolayısıyla düzenlenen törenlere katılmak üzere gelmişti ve sağlıklı görünüyordu. Tabii, ona kitaplarını imzalatanlar kâğıda alerjisi olduğunu, kâğıtla her temasında nefes darlığına uğradığını bilemezlerdi; ben de mütercimi ve manevi kızı Güzel Sarıgül Şonbaeva'nın dün bu sayfada çıkan yazısından öğrendim. Öyle anlaşılıyor ki, Aytmatov, kâğıtlarla iç içeliği zorunlu kılan yazarlık hayatının bir kısmını aynı zamanda bir işkence gibi yaşamış. Söz konusu yazıdaki şu cümlelere dikkatinizi çekmek isterim: "Fakat bu durumunu asla bir bahane olarak öne sürmez, sevenlerini, okurlarını kırmamak uğruna kendisine uzatılan yüzlerce kitabı yüksünmeden saatlerce imzalardı. Sonra da nefes darlığıyla boğuşarak, ama yaşının ilerlemişliğine ve bitkinliğine rağmen etrafındakilere sezdirmeden, el ayak çekilince otel odasına kapanırdı. Saatlerce gözyaşlarına karışan hapşırmalar arasında kendine gelmeye çalışırdı."

Cengiz Aytmatov ismi Türkiye'de 1970'lerde Cemile ve Toprak Ana adlı hikâyeleriyle duyulmaya başlandı. Benim de bu büyük Kırgız yazarından okuduğum ilk eserler bunlardır. Ne var ki o yıllarda ideolojik kamplaşma ve karşılıklı peşin hükümler yüzünden bazı yazarların değerleri hemen fark edilemiyordu. Aytmatov, bizim nazarımızda, bir Kırgız Türkü olsa da sonuçta Sovyet çıkarlarına hizmet eden bir komünistti. Aytmatov'un eserlerini Türkçeye tercüme eden ve bu eserler hakkında eleştiri yazanlar da ondan "Kırgız asıllı Sovyet yazarı" hatta "Rus yazar" diye söz ediyorlardı.

Aytmatov'un sıradan bir Sovyet yazarı olmadığını, Türkçeye Gün Uzar Yüzyıl Olur ve Gün Olur Asra Bedel isimleriyle iki defa çevrilen büyük romanını okuduktan sonra anlamıştık. Doğrusu, okuduğunu anlayan biri, totalitarizmin büyük bir ustalıkla eleştirilip sorgulandığı bu roman ve bu romanın sosyal psikolojiye kazandırdığı mankurt kavramı ortada dururken Aytmatov'u komünist diye bir kenara atamazdı. Komünist olsa bile, saygı duyulması, şapka çıkarılması gereken büyük bir yazar olduğu belliydi.

Demirperde yıkıldıktan sonra daha yakından tanıma imkânı bulduğumuz Aytmatov'un Türkiye'de onun için biçilen hiçbir elbiseye sığmadığını gördük. Karşımızdaki, komünizmi de, dar mânâsında milliyetçiliği de aşmış, yani 'komünist' de, 'Türkçü' de olmayan, ancak kendi tarihinden ve kültüründen yola çıkarak beşerî ve evrensel olanın peşine düşmüş, bütün insanlığın dertlerini kendi derdi bilen 'hümanist' bir yazardı. Son romanlarından olan Kassandra Damgası bu açıdan dikkatle okunması gereken bir eserdir.


Elbette her yazar, içinden çıktığı milletin hayatını anlatmak, millî efsanelerini, geleneklerini, törelerini kaynak olarak kullanmak zorundadır. Fakat Aytmatov, orada kalınırsa bir yere varılamayacağını; edebiyatın kendine millî hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde hedefler de koyması gerektiğini düşünüyordu. Ufkunu millî olanın ötesine doğru genişleterek evrensel olana ulaşmak için gayret göstermeyen ve 'tipik insan' ortaya koyma ustalığına erişemeyen yazar, iyi bir yazar olamazdı. Kendisiyle 1992 yılında yaptığım röportaj sırasında bu fikirlerini anlatırken Dişi Kurdun Rüyaları adlı romanından şöyle söz etmişti: "Biliyorsunuz, bu romanda iki kurt vardır, Taşçaynar ve Akbaran. Bir gün Moskova'da, kalabalık bir caddede yürüyordum. Ansızın bir kadın çıktı karşıma, 'Akbaran' dedi. Bir an, herhalde beni tanıyor, romanımı da okumuş diye düşündüm. Kadın gözlerimin içine bakarak 'Akbaran benim!' dedi ve hızla kalabalığa karışarak gözden kayboldu. Arkasından kalakaldım. Kimdi, niçin dişi kurt Akbaran'la kendisini özdeşleştirmişti? Bilmiyorum, ama demek ki onu yakalamıştım. Analık evrenseldir çünkü. Akbaran da, ne kadar kurt olsa, anadır..."


Bu hâtıra, Türk destanlarında çok önemli ve özel bir yeri bulunan 'kurt' figüründen bile yola çıkılarak evrensel bir insanlık durumunun açıklanabileceğini gösteren önemli bir mesaj taşıyor. Eski yazılarımdan birinde, Kızılelma, Ergenekon gibi destan unsurlarının bizde aşındırılıp kullanılamaz hale getirildiğinden şikâyet etmiştim. Şimdi birtakım çeteleri hatırlatan bu "mythe"ler, Cengiz Aytmatov gibi kudretli bir yazarın elinde pekâlâ dünya edebiyatına mal olabilirdi.


Yukarıda sözünü ettiğim röportaj, Aytmatov'un belki de Sovyet rejimini açık bir biçimde eleştirdiği ilk röportajdı. Bağımsız Devletler Topluluğu'nun Lüksemburg büyükelçisi olduğu için pek rahat konuşamasa da, o günün şartlarında söylenebilecek hemen her şeyi söylemiş, eskiden ne durumda olduklarını kısaca şöyle özetlemişti: "Sovyet yazarlarının birer kolları ve birer ayakları bağlıydı!"


Zamanla daha rahat konuşmaya, hatta Türk dünyasının Rönesans'ından ve ortak bir edebî Türkçenin gerekliliğinden söz etmeye başlayan Cengiz Aytmatov, ufkunu 'millî olan'ın ötesine doğru genişletmeyi başarmış bir yazardı ve Kırgız efsanelerini bütün dünyanın bildiği efsaneler haline getirmişti.


Nobel Edebiyat Ödülü'nü hak ettiği halde alamayan büyük yazarlardan biri de odur.


Hâtırasını saygıyla anıyor ve bütün Türk dünyasına başsağlığı diliyorum.

....

Cengiz Aytmatov'un yetiştiği şartları ve zamanı düşününce insanın gerçekten dikkatini çekiyor... Türk edebiyatının dünyada en çok tanınan, en önemli temsilcisiydi.Türklere dair çok şey anlattı, her satırına bizden birşeyler koydu... Gerçekten büyük bir yazar ...

 
Çok muhterem bi zatmış,
 
Ben özellikle 'Gün Olur Asra Bedel' adlı kitabını çok beğeniyorum. Ve herkesede tavsiye ederim :) Malum kitabını okudugum yıllarda tam kendisine hayranlık beslemişken o yıllarda vefat etmişti.
 
O kitabını okumadım ne yazıkkı ...İnşallah onuda okuyacagım.Teşekkurler Gebzelı
 
Beyaz Gemiyi Ve Gün Olur Asra Bedeli Okumuştum Çok Beğendim Sevdiğim Yazarlardandır.
 
Geri
Üst