Can Güvenliğim Yok

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Can Güvenliğim Yok
Yazar M. KARABULUT
Cumartesi, 26 Ocak 2008

LAİKLİK, TÜRBANA DEĞİL PATRİKHANEYE FEDA EDİLDİ!!!
KİN KAPISI'NIN İNTİKAMI İÇİN; BAĞIMSIZ TÜRK ORTODOKS PATRİKHANESİ BASILDI!!!
HEDEF; LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ'DİR.

Türkiye'de oyalanan kamuoyu ve türbanla kandırılan kişilerin dikkatine!
İhbar ediyorum, ABD büyükelçisi başpapazın önündeki tüm engellerin kaldırılması ve isteklerinin çözümü için yetkilendirildi. Bu nedenle "Türkiye'de can güvenliğim yok", başıma gelecek olan her kötülüğün arkasında Fener Rum Kilisesi olacaktır...

Tüm bunları yaşayan birisi olarak söylüyorum. Çünkü, ben Fener Rum Kilisesi'nin Türkiye'deki "ikinci sorunuyum..." Türban konusunda aldığı kararlar ile bilinen Danıştay tarihi sorumluğunun yerine getirerek, ilgili dairesinde bekleyen ve 3 milyon kişinin imza attığı Fener Rum Kilisesi'nin kapatma davasını bir an önce neticelendirmelidir.

Geldiğimiz son noktayı göstermek için, tirajlı bir gazetenin "aynı gün" yaptığı haberlere bakmak yeterli olacaktır.

Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi "ergenekon karargahı", (Hürriyet gazetesinin birinci ve on altı sayfalarındaki haber, tarih: 26 Ocak 2008) Haberdeki en çarpıcı birinci yalan, patrikhanede toplantıya katıldığı iddia edilen Güler Kömürcü, bırakın toplantıya katılmayı patrikhaneye adımını dahi atmamıştır.

Yunanistan'a göre ise "Patrikhane büyük avantajınız." (Hürriyet gazetesinin on dokuzuncu sayfa haberi, tarih: 26 Ocak 2008) Devam edelim, başlık "Yalvaç inanç turizmi merkezi olma yolunda", "Aziz Paul Yılı Yalvaç'ta sevinçle karşılandı. İlçeyi inanç turizminin merkezi haline getirilmek için çalışmalar sürüyor." (Hürriyet gazetesinin Akdeniz eki, birinci ve on dördüncü sayfalarındaki haber, tarih: 26 Ocak 2008)

- Bir günlük bu haberlerin karşılığı ne biliyor musunuz?

- Laikliğin türbandan önce Fener Rum Kilisesi'ne feda edilmiş olmasıdır...

Türkiye'de ise Fener Rum Kilisesi istekleri ise bir bir yerine getiriliyor.

1- TBMM'den çıkacak olan Vakıf yasası.

2- Canlı yayında Erdoğan'ın, ekümenikliği tanırız şeklindeki mesajı.

3- Canlı yayında Erdoğan'ın, Ruhban Okulunun önündeki engelleri kaldırırız şeklindeki anlamlı konuşması.

4- 2008 Aziz Paulus Yılı (Vatikan ile Fener Rum Kilisesinin 13 Ekim 2007 tarihinde İtalya'nın Ravenna kentinde atılan imza sonrası ilk işbirliği)

5- Kin Kapısı'nın intikamı için, Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin basılması. (Fener Rum Kilisesi, 1821 yılında Mora isyanı ile 1829 yılında Yunanistan Devletinin kurulmasını sağladı. Yetmedi, Sadrazam Benderli Ali Paşa'nın idam edilmesi ve Bektaşi olan Tepedelenli Paşa'nın görevden alınması ve ölümüne neden oldu. Tüm bunların sonunda hata yaptığını anlayan padişah II. Mahmud, Fener Rum Patriği V. Gregorius patrikhanenin giriş kapısında astı... "Kin Kapısı" karşılığında gidenlere dikkatinizi çekmek istiyorum!!!)

Tüm bunları yaşayan birisi olarak söylüyorum. Çünkü, ben Fener Rum Kilisesi'nin Türkiye'deki "ikinci sorunuyum..."

Saygılarımla
Muammer KARABULUT
Noel Baba Barış Konseyi
Yönetim Kurulu Başkanı
 
Küresel emperyalizmin düzeni bu.

Önüne çıkan endelleri havadan sudan bahanelerle ortadan kaldır.

Bu işi öyle yap ki getirisi, faydası da katmerli olsun.
 
wayy noeş babaya bak beahh siyasete atılmı$$ heh buda mı olcaktı pehh :(
 
RUHBAN OKULU ŞAHZADE MEHMET'İN
Yazar M. Karabulut
Cuma, 01 Şubat 2008
- BAŞBAKAN YARDIMCISI, "PATRİKHANENİN VAKIFLARLA İLGİSİ YOK" DEDİ.
- RUHBAN OKULU ŞAHZADE MEHMET VAKFI'NA AİT.
- PATRİKHANE YÖNETİMİNDE OLAN VAKIFLARIN "VAKIF SENEDİ YOK."


TBMM'de görüşülen vakıf yasasının asıl hedefi Fener Rum Kilisesinin ekümenikliğine "mülk tedarik" etmektir. Fakat MHP milletvekili bugün TBMM'de Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı'ya soruyor, Fener Rum Patrikhanesi yeni çıkacak olan vakıf yasası ile ne kadar nasiplenecek? Bakan hükümet adına yanıt veriyor, "Fener Rum Patrikhanesi'nin vakıflarla ilgisi yok. Patrik vakıf yöneticisi değil." Bu sözler TBMM zabıtlarına, yasa tasarısının kabulü ile birlikte geçti ve tarih oldu!

Muhalefetin meclisteki tutumuna bakılırsa kabul edilen vakıf yasası yasalaşmadan Anayasa Mahkemesi'ne uğrayacak. ABD'nin ağır isteğinin Anayasa Mahkemesinde nasıl karşılaşacağını hep birlikte göreceğiz.

AKP, Osmanlı'nın tapu yerine tasarruf hakkı verdiği cemaat vakıflarına tapu verme isteğini biraz açacak olursak. Fener Rum Kilisesinden bir baş rahibi 12 Mart 1936'da Ruhban Okuluna ilişkin imzalayarak verdiği beyannamede, "vakıf değildir ve vakfiyesi yoktur" yazılıdır. Ruhban Okulunun bulunduğu Heybeliada ada ile birlikte adaların tamamı ise Şahzade Mehmet Vakfı'na aittir. Demek oluyor ki Türk yasalarına göre içi doldurulamayan Ruhban Okulunun toprağı bizim binası onların, binayı alıp Yunanistan gidebilirler...

Alttaki belge de, Sultan Beyazıt Vakfı üzerinde gösterilen Viyana Mıhitaryan manastırı ve mektebi örnek olarak verilmiştir.

AKP dolayısıyla Osmanlı uygulamasında dahi olamayan bir saflıkla, ABD'li Rumların isteği ile Fener Rum Kilisesi'nin kontrolünde olan vakıfların senetleri olmamasına rağmen, vakıf yasası adı altında iyileştirme ve mülk sahibi yapacak.
 
R Ö P O R T A J
BLOOMBERG L.P. - (ABD - Haber Ajansı) / NEWSROOM'un muhabiri AYLA JEAN YACKLEY geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin gündemine giren ve "Ergenekon operasyonu" olarak tanımlanan olayların ardından bir haber hazırlığını söyleyerek aşağıdaki soruları sordu. Sorulan soruları ve verdiğim yanıtları www.tepkimiz.net okurları ile de paylaşmak istedim...

1) Noel Baba Baris Konseyi ve oradaki gorevinizi biraz anlatirmisiniz?
Konsey'nin prensipleri ve amaclari nedir?

1) No­el Ba­ba adı­na 1991 yı­lın­da fa­ali­yet­te bu­lunmaya başladım. Antalya'da "Noel Baba İle Dünya Barışına Çağrı Etkinlikleri" adıyla 1993 yı­lın­da başlayan faaliyetlerin ger­çek­leş­me­si­ne ön­cü­lük ettim ve 1995 yı­lın­da "No­el Ba­ba ile Dün­ya Ba­rı­şı­na Çağ­rı Der­ne­ği"nin ku­ru­cu baş­ka­nı ol­dum. Aynı yıl "Noel Baba Barış Ödülü"nün ve­ril­me­si­ni sağlayarak, 1996 yı­lın­da da "No­el Ba­ba Vak­fı" nın ku­ru­cu­la­rı ara­sın­da yer ala­rak, vakfın yönetim kurulu başkanı oldum. Noel Baba Vakfı, 2005 yı­lın­da da "Ulus­la­ra­ra­sı No­el Ba­ba Ba­rış Kon­se­yi" nin kurulmasına öncülük etti ve konseyin baş­ka­nı seçildim ve halen bu görevi sürdürmekteyim. Şuanda dünyada gelenek oluşturarak Noel Baba adına etkinlik yapan, Noel Baba adına barış ödülü veren, barış ülkesi seçen ve bu amaçlarla bir konsey çatısı altında faaliyet gösteren tek kurumuz. Belki de fark edilmeyen en önemli özelliğimiz ise dünyada sürekliliği olan bir barış etkinliği ile tüm insanlığa barışı tarif etmemizdir.

2) Gazetelerde "Ergenekon" olarak adlandirilan operasyon ile ilgili cikan haberlere gore, bazi saniklar ile iliskiniz oldugu iddia edildi. Tutuklananlarin arasinda tanidiginiz sahslar varsa hangileri?

2) Bahsedilen ilişkiyi ben açıkladım. Bunun için iddia değil. Noel Baba Barış Konseyi, Ayasofya Derneği ve Mili Güç Birliği gibi derneklerde birlikte olduğumuz, Sevgi Erenerol ile Kemal Kerinçsiz'i yakinen tanırım. Samimiyetim olmasa da Veli Küçük ile görüşmüşlüğüm vardır. Daha önce gözaltına alınan ama hala iddianamesi hazırlanmadığı için açık yargılaması yapılmayan Ergün Poyraz ise çok samimi görüştüğüm ve saygı duyduğum bir kişidir. Kerinçsiz aynı zamanda avukatımdır.

3) Turk Ayasofya Dernegi'yi Sayin Sevgi Erenerol ile kurdunuz haberler okudum. Dernegi'n prensipleri ve amaclarini anlatirmisiniz? Sayin Erenerol'un gorevli oldugu Turk Ortodoks Patrikhanesini nasil bir organizasyon? Tahminize gore cemaati ne kadar buyuk, Hiristiyan midir ve misyonu nedir, nasil degerlendiriyorsunuz?

3) Ayasofya bilindiği üzere dünyaca tanınan bir anıttır. Fakat, özellikle İstanbul'da Ayasofya ile ilgili hiçbir kuruluş yok. İşte o boşluğu kültürel alanda doldurmak üzere benim önerim ile Ayasofya derneği kuruldu.

Sevgi hanımın görevli olduğu Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi'ne gelince, Yunan devleti 1829 yılında kurulduktan sonra nasıl ki 1833 yılında kendi Bağımsız Yunan Ortodoks Kilisesini kurduysa, adı geçen kilise de, 21 Eylül 1922'de Kayseri'de 4 metropolit ile 72 Ruhaninin temsil edilmesi ile Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi'ni kurmuştur... Kuruluşunun en önemli nedeni "Fener Rum Kilisesinin siyasetini" kabul etmemesidir.

Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin cemaatinin, 1923-1927 yılları arasında yapılan mübadele ile bir milyondan fazla ve 1964 yılında da 60 bine yakın kişinin İstanbul'dan Yunanistan'a gitmesi ile azaldığı biliniyor. Fakat bugün, dünyada 15-16 milyon Türk Hristiyan yaşamaktadır. Bu nedenle dünyada Türklerin kurduğu ilk kilise olduğundan dolayı manevi ve tarihi değeri tartışılmaz.

Dünyada, Türkleri yalnızca Müslüman görmek gibi, bir yanılgı ve önyargı var. Türk insanın farklı inançları olabileceği unutuldu. Bu açıdan da bakıldığında patrikhaneyi önemsiyorum. Son olarak, çok fazla bilinmese de Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin varlığı, Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinde de vardır.

4) Tanidiginizin iddia edildigi Ergenekon saniklarin inanclari nelerdir? Sizce boyle bir orgutlenme varmiydi? Iddia edilen suclardan sizce suclular mi? Bilhassa darbe icin bir ortam hazirdiklarini ve Dink, Danistay ve Santoro suikastlarinda baglantilari oldugu isnat edildi, bunu nasil degerlendiriyorsunuz?

4) Benim tanıdığım arkadaşların, Ergenekon gibi bir ucube yapılanmanın içinde oldukları iddiasını saçma buluyorum, açıkçası hiç ihtimal vermiyorum.

Böyle bir örgütlenme var mıydı, onu NATO'ya sormak gerekiyor.

Şuan Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendini var eden mevcut yasaları ile varlığını sürdürüyor ama varlığını tehdit eden bir değişim ile karşı karşıya kaldı. O tehdidin en fazla göründüğü ilke ise türbandan dolayı "LAİKLİK". Eğer, T.C. Anayasasına dikkatlice bakılırsa laikliğin temel ilkelerden olduğu ve bir çok yasa ile harmanlandığı hemen anlaşılacaktır. O çok bilinen "gerici değişimin" önündeki en büyük engel ise anlaşılacağı üzere laikliktir. Arkadaşlarımın kaygısı ve inançları da bu bağlamda İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak'ın "söz konusu vatansa gerisi teferruattır" sözleri ile aynıdır.

Ötesi yani, Dink, Danıştay ve Santoro gibi cinayetleri işleyerek rejimi asıl tehlikeye sokan ise bence "gerici değimi" isteyen taraftır.

Bunun böyle olduğunu da, söz konusu cinayetlerin işlendiği gün yaptığım gibi, "Kin Kapısı" isimli kitabımda da açıklık getirdim. Şuan genişletilmiş ikinci baskısı yapılıyor.

Darbeye gelince. Eğer Türkiye'de yapılan darbelerin sonucu "gerici değişim" isteyen tarafın aktörleri iktidara geldiyse ve bu sayede bu gün laik Cumhuriyet can çekişiyorsa, o zaman Atatürk Cumhuriyeti'ni ilkelerini içlerinde yaşatan insanları "bir anlamda darbe için ortam hazırlayıcıları olarak göstermek", bence asıl 22 Temmuz 2007 günü yapılan hileli genel seçimler ile ortaya çıkan "sivil darbeyi" gizlemektir.

Normal çalışan bir insan zekası, bu değişimi ve gerici değişimin iktidarı ele geçirerek sistemi değiştirdiğini çok rahat görür. Burada ki sıkıntı ise değişime karşı duranların, değişimi isteyen tarafa karşı Cumhuriyetin temelin ilkelerini savunmalarıdır. T.C. Anayasa'sı değişmediği sürece, "gerici değişime" karşı duran Cumhuriyet savunucularının karşı duruşu "meşru" sayılır...

Demokratik bir ülkede vatandaşların en büyük güvencesi yasalardır. Onun için demokratik sistem vatandaşını yargılarken, oyların %99.9'nu alan bir iktidara karşı olmak ile yasalara karşı olmayı bir birinde ayırır. Vatandaşın her türden özgürlükleri demokratik kurallar ile belirlenir.

5) Yoksa Ergenekon grubu yasal bir muhalefet midir? Bu tarz devlet paralel orgutlenmeler aslinda devlete hizmet etmiyorlar mi? Devlete baglantilari var mi? Sizce bunlarin organizayonuna "derin devlet" denilir mi? Derin devletin fonsyonlarini kim yurutuyor? Bu anlamda askerin rolunu degerlendirir misiniz? Derin devlet size gore nasil bir yapidir, unsurlari ve esas amaci nelerdir? Su anda yapilan operasyon bu yapiyi temizleme calismisi mi? Yoksa farkli isimler altinda var olmaya devam mi edecek, neden?

5) Ergenekon adını bir kenara bırakacak olursak, tanıdığım arkadaşların muhalefeti yukarıda da yanıtladığım gibi yasaldır.

Demokrasiyi bilen ve devletlerin iç hukukuna saygılı olanlar, ülkesinin mevcut anayasasını savunan kişi ve kurumlara çete ile örgüt benzetmesi yapmaz. Bu türden benzetmeler ancak rejim karşıtları için yapılır. Türkiye'deki rejim karşıtları ise "gerici değişimi" isteyenlerdir.

Türk yasalarında, askerin rejimi kollama ve koruma görevi vardır. Aslında bunu yadırgamamak gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devleti olarak demokrasisini geliştirmek isteyen bir devlettir. Türkiye Cumhuriyeti demokrasisini aynı zamanda dünyanın ilk düzenli ordusunu kuran Türk insanı ile yaşatmak istiyorsa vatandaşları tabii ki askerin varlığını güvence olarak görecektir... Bugün, ABD paralı asker bulamaz iken, Türkiye'de hala davul zurna ile askere gidiliyorsa, ülkede yaşanan terörden dolayı şehit olan kişilerin anne ve babaları "vatan sağ olsun" diyorsa bu konuyu Türkiye'de sorgularken dikkatli olmak gerekir... Öyle ki, bu güven ve sevgi, 1980 öncesi Türkiye'sinde materyalizmden yana olan solculara "Jandarma biz sosyalistiz, dostuz yalnız biz sana" diye uzayıp giden marşı bile söyletmiştir.

Devletin derini, devletin varlığını bilen koruyan herkes için geçerlidir. Devlet, ihtiyaçlarını kurum ve kuruluşlarında görevlendirdiği kişiler aracığı ile yürütür. Gelişmiş demokrasilerde ise vatandaşlık görevi en üst düzeydedir. Düzene karşı yapılan kabahatlerde, vatandaşın söz söyleme ve davacı olma hakkı vardır. Avrupa'nın bir çok ülkesinde suçluyu gören bir vatandaş hemen bu durumu polise bildirmekte tereddüt etmez ama bu durum az gelişmiş demokrasilerde "ihbarcı" olarak algılanır. İhbarcı vatandaşa kabaca "derin devletçi" diyebiliriz. Bu bağlamda derin devlet yakıştırmasını açmak gerekirse; devlet düzeni tasfiye ediliyorsa, hedef devlet düzenini koruyanlardır. O zaman devlet yöntemini değiştirmek isteyenler, devletten yana olan kişi ve kurumları rahatlıkla "derin devlet" yanlısı olarak suçlayabilirler. Türkiye'de yaşanan ve tartışılan "derin devlet" bundan ibarettir.

6. soru yok.

7) Sizce saniklar neden ve neden simdi tutuklandilar? Su anki ekonomi veya siyaset sartlarla bir ilgisi var mi?

7) Şimdi gözaltına alınan kişilerin (tanıdığım kişiler için geçerli) Cumhuriyetten yana olan tutumları çok açık, bunu her ortamda ve izin alarak gerçekleştirdikleri eylemler ile de ortaya koydular. Karşı duruşlarının hepsi, AKP hükümetinin uygulamaları veya müdahale etmediği politikalara karşı yapılmıştır. Türkiye'de son 15 günde, Fener Rum Kilisesi'nin ekümenikliğine bağlı olarak, Ruhban Okulu, Vakıf yasası ve Türban gibi sistemin omurgasını ilgilendiren konular gündeme geldi. Yapılan operasyonun direkt muhatabı Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi'dir. Çünkü, adı geçen patrikhane Fener Rum Kilisesi'nin Türkiye'deki varlığı konusunda en büyük engeldir. Türkiye üzerinde öngörülen bir değişimde Fener Rum Kilisesi'nin ekümenikliği varsa, o zaman yasal varlığı devam eden Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi ortadan kaldırılmalı, onun üyeleri suçlanmalıdır. Biliniyor ki, hali hazırdaki Türk kanunlarına göre Anadolu'da bulunan tarihi kiliselerin hepsi 4 Haziran 1921 yılında çıkan bir yasa ile Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi'ne bağlanmıştır. O zaman neden tutuklandıkları çok açık ve doğal değil mi?

Bu durum benim içinde geçerlidir... Görüleceği üzere sorduğunuz soruları, bütün içtenliğim ile yanıtlıyorum, bu düşünce ve yaklaşımlarımdan dolayı, bugün "can güvenliğim yok" diyebiliyorsam ve durumu yazılı olarak da açıkladıysam, sanırım ülkemizdeki demokratik ortamı da tarif etmiş olurum. Benim söylediğim bir piyanistin söylediğinin çok daha üstünde ve insani boyuttadır. Yaşadığımız dünyada her zaman bir yönetme ve sahip olma isteği olmuş, bu istekten dolayı da krizler yaşanmıştır. Bunun sorgulanması oldukça karışık ve zahmetli bir iş, bence dünyanın asıl sorunu insana saygı ve insan sevgisidir. Dünyayı kim yönetirse yönetsin bunu çok fazla önemsememek gerekir. Önemli olan, insan kanının akıtılmaması ve insana "eziyet" edilmemsidir.

8) Turkiye'de hala darbe olur mu, olmali mi? Neden?

8) Türkiye'nin geçmişte olduğu gibi gerici değişimin önünü açacak askeri bir darbe yapılmasına gerek kalmadı. Çünkü istenen darbe seçimler ile yapıldı. Türkiye'deki sistemin teminatı T.C. Anayasası ve yasalarına bağlı kuruluşlardır. Mevcut Anayasayı savunmak, yani sistemi savunmak için bir darbe olur mu? Bence kesinlikle olmaz. Nedeni ise, Türkiye'de Cumhuriyet'in faziletlerini savunan kesim kesinlikle dış destek bulamaz, dış destek bulamadığı için de darbe de dahil olmak üzere Cumhuriyeti savunma amaçlı karşı bir oluşum başarılı olamaz. Tarih de böyle bir hadise yoktur.

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları, Cumhuriyeti yaşatmanın, kurulmasından daha zor olduğunu ne yazık ki henüz anlamış değil. Belki de birkaç nesil sonra anlayacak. Ben ise; laik Türkiye Cumhuriyeti'nin var oluşunu, insan onuru olarak gördüğüm için yanındayım ve savunuyorum. Biliyorum ki, Cumhuriyet'in varlığı dünya insanlarının barış ve huzurlu yaşaması içinde gerekli bir sistem.
 
Geri
Üst