
Techland… 1991’de kurulmuş Polonya merkezli bir oyun geliştirici firması. Birçoğunuz bu firmayı Call of Juarez ismiyle tanıdınız, piyasada pek bulunmayan türden vahşi batı temalı FPS oyunuyla. Daha sonra 2009’da Call of Juarez: Bound in Blood ile çıktılar sahneye. Bilinen ve beklenen bir seri olmuştu CoJ, ta ki bugüne kadar. Techland, başarılı bir marka, iyi bir seri nasıl mahvedilir onun dersini vermiş bizlere.
Call of Juarez: The Cartel, ilk iki oyunun aksine vahşi-batı temasını bir kenara bırakmış, Hollywood esinlenmesi Los Angeles polisiyesi konseptiyle karşımıza çıkıyor. Düşmanlarını dize getiren, düello kaybetmek nedir bilmeyen McCall ailesinin, bilmem kaçıncı kuşaktan üyesi olan Ben McCall ve onun modern kovboy görünümü dışında hiçbir bağlantı kuramıyoruz önceki oyunlarla. Techland’in oynadığı bu kumar onlara biraz pahalıya mal olacak ama en çok zarar gören benim gibi vahşi-batı temasını oyunlarda görmek isteyenlerdir.

Üçlü kombo; FBI-DEA-LAPD
Bu zamana kadar bizlere başarılı bir şekilde Vahşi Batı atmosferini sunmuş CoJ’un, bir anda modern zamanlara geçip Hollywood’un eski polisiye filmlerine selam çakması oyuncuların en çok odaklandığı noktaydı. Yapımcılar belli ki yeni bir şeyler üretmek istiyordu, ama Adam Jensen’ın da dediği gibi değişim acısız olamazdı (kusura bakmayın hala Deus Ex: Human Revolution’ın etkisindeyim).
Oyunun fragmanlarını, oynanış videolarını görenler arasında modern zamanlara geçişi beğenenler ve destekleyenler de oldu, tepki gösterenler de. Bu değişimi destekleyenler oyunu oynadıktan sonra nasıl bir travma yaşadılar bilemeyeceğim ama güzelim kovboyculuk atmosferini hiç edenler için pek de iyi şeyler düşünemezler artık.

Neyse, sinir krizine gireceğim biraz daha durursam bu konu üzerinde. Ne demiştik; modern zamanlar, işte polisler, aynasızlar, uyuşturucu çeteleri, kötü polis-iyi polis ayakları. Biliyorsunuz bu geyikleri zaten, hani az izlemediniz o Hollywood polisiyelerini. Şimdi elimizde üç cengaver var; LAPD’den yani Los Angeles Polis Departmanı’ndan Ben McCall, ki yukarıda da adı geçmişti, FBI’ın genç ajanı Kim Evans ve Uyuşturucu ile Mücadele Timi yani DEA’den Latin kökenli Eddie Guerra. Evet, LAPD, FBI ve DEA’in en tuhaf üyelerini özenle seçmiş sayın yetkililer, neymiş efendim büyük uyuşturucu karteliyle mücadele edeceklermiş.
Affedersiniz ama bu gençlerin kendine hayrı yok, güya Amerika-Meksika sınırındaki uyuşturucu trafiğini ve trafiğin şefi karteli yok edeceklermiş. Gençlerle dalga geçiyoruz ama onlar da olmasaydı The Cartel’i gömsek, toprak kabul etmezdi. Her birinin ayrı hesabı var, McCall geçmişte kendisine kelek atan kartel mensubu bir arkadaşı tenhada kıstırmak istiyor. Kim, kardeşini uyuşturucu çetesinin pençelerinden kurtarmanın peşinde. Eddie’yi tam çözemedim, çok üçkağıtçı bir arkadaş. Uyuşturucu üyelerinin kıstırıldığı bir binada bomba patlıyor, tabi bomba patlamadan önce telefonu çalan Eddie dışarı çıkıyor ve olaydan tek sağ çıkan ajan olarak tarihe geçiyor. Hikayesi böyle bu arkadaşın, ayrıca kumar borçları var uslanmaz arlanmaz herifin.

Senaryo aslında klişe öğelerden geçilmiyor, bir kere ABD-Meksika sınır bölgesinden bahsediyoruz. İkincisi Los Angeles ve uyuşturucu çeteleri bir arada. Üçüncüsü ise kirli işlere bulaşmış polislerden, umursamaz tavırlara sahip dedektiflere kadar tüm Hollywood karakterleri sergilenmiş neredeyse. Ama DEA, FBI ve LAPD ajanlarının farklı farklı hikayelere sahip olması, ve her birinin kontrol edilebilir olması, hem oyunu farklı bir gözden oynamaya imkan tanıyor, hem de hikayenin sonu değişebiliyor.
Bunun yanında kontrol ettiğiniz karakterin, ana görevler dışında farklı farklı yan görevleri oluyor. Mesela Eddie ile gelen bir telefon sonucunda sağda solda uyuşturucu paketleri aramaya koyuluyorsunuz, kumar borcu böyle şeyler yaptırıyor işte. Ve bu tarz nesneleri, ekip arkadaşlarınıza görünmeden araklamanız gerekiyor ki tecrübe puanı kazanasınız. Bu olay çoklu oyuncu moduna da bir nebze olsun olumlu bakmamızı sağlıyor. Diyelim diğer iki arkadaşınızla co-op olarak oynamaya karar verdiniz senaryo modunu, hem düşmanlara karşı omuz omuza mücadele etmek zorundasınız, hem de birbirinizi kollayacaksınız birisinin ortada duran parayı çalma ihtimaline karşı.

CoJ: The Cartel’i yerden yere vurmadım henüz, vuracak olmamın nedeni de yukarıda saydığım eksiler değil. Nereden başlasam bilemiyorum; en iyisi oyunun en bomba yanı, çizgisel ilerleyişinden bahsedeyim. Arkadaş ben böyle bir şey görmedim duymadım; yahu hadi anlarım tek bir yol olduğunu, başka hiçbir alternatifin olmadığı tek bir yol izlememiz gerektiğini. Düşmanlar belli zaman aralıklarıyla gelir, siz belli bir bölgeyi geçmeden karşınıza düşman çıkmaz, bunları birçok oyunda da gördüm zaten, çok şaşırtıcı değil. Ama konuşmaların zamanlarını bile sabitlediniz mi, ey yapımcılar ne yaptınız bir açıklık getirin hele. Yine en rutin işlerden birini yapıyordum, yani düşman avlıyordum, adamları ortadan kaldırdım, ama hızlı bir şekilde, paldır küldür saldırarak. Herkes öldükten sonra hala bir bağırış çağırış, ‘öldürün şunları’ diye. Ben az önce öldürdüm sizi, ölüyken konuştuğunuz yetmiyor, bir de ölüyken beni öldürmek istiyorsunuz.
Yapay zekanın hangi kafada yaşadığını açıklayabilmem için yukarıdaki örnek yeterli değil. Bu kartel mensubu arkadaşlar, fazla uyuşturucuya maruz kalmış olabilirler. Özellikle ormanlık alanlara denk geldikleri zaman, sağa sola bakmadan koşuyorlar. Ya bi dur, bi soluklan bakalım ne var ne yok ortamda. Ateş ediyorum, hiç umurlarında değil, sanki ölümsüzlük formülünü bulmuşlar, Allah ne verdiyse saldırıyorlar. Anlayacağınız yapay zekadan da geçer not alamıyor Call of Juarez: The Cartel.

Sonuç
Bound in Blood çok çok iyi grafiklere sahip değildi, ama Vahşi Batı atmosferini yeterli görsellikle çok iyi sunuyordu. Chrome 4 ile geliştirilmişti, The Cartel ise onun makyajlanmış versiyonu Chrome 5 motoru ile geliştirilmiş. Nasıl bir makyajlanma söz konusu bilmiyorum ama grafikler geriye doğru gitmiş, kötüleşmiş sanki. Belki de hiçbir gelişme olmadığından, 2-3 yıl önce bize yeterli gelen görseller artık karın doyurmuyor. Ama kesin olan şey, Techland’in Chrome 5 ile en azından CoJ: The Cartel örneğinde sınıfta kaldığı. Kötü silah modellemeleri, sürekli aynı tipler üzerine kurulmuş düşman birlikleri, vasat yüz animasyonları bu oyunda, hele ki o gözler nasıl oynuyor ya, Kim’in gözleri mesela. Ruhunu tuhaf yaratıklar ele geçirmiş sanki.

Vahşi Batı atmosferi zaten yok, modern zamanlar da klişelerle ve kötü bir yapay zekayla sunulmuş. Daha ilk bölümlerde yüzlerce adam öldürmüş oluyorsunuz ayrıca, bu kadar adam ölse LA’de gerçekten, 4 milyonluk nüfus epey bir kayba uğrar. Ayrıca vuruş hissini de hiç yansıtamadığı için yapımcılar, öldürdüğünüzden de bir şey anlamıyorsunuz. Yapımın çizgisel ilerleyişi ülkenin dört bir yanında anlatılacak cinsten. Sesler kötü, araç sürüşü denen olay hiç olmasa da olurmuş. Müzikler iyi ve üç karakterin farklı hikayesi ile farklı sonlar oyunun olumlu yanları.
Birkaç güzel ‘soundtrack’ ve elle tutulur finali dışında bir şey sunamayan oyunu oynayın diyemeyeceğim elbette, finalini YouTube’dan izleyin, müziklerini de oradan bulabilirsiniz belki emin değilim. Techland güzelim CoJ serisini berbat etti, güzel dizeler hazırlamak lazım kendilerine, kovboyculuk oynamamızı engellemeleri bir kenara, bir de vasat altı bir oyun hazırlamış Call of Juarez adıyla. Neyse biz yine seviyemizi koruyalım… hop, hop, hop, küfür yok beyler.