Bunları biliyormuydunuz?

1001Design

330i ///M3 Design
Denizler Hakkında Neler Biliyoruz?

Okyanuslar; kıtaları birbirinden ayıran geniş ve derin su kütleleridir. Yeryüzünün yaklaşık üçte ikisini (% 70.5) kaplarlar ve bu alanın yaklaşık yarısında su seviyesi 3000 metrenin üzerindedir. Okyanusların ortalama derinliği 5.000 metre civarındadır ve en derin okyanus çukuru 11.000 metreye ulaşır. Everest Tepesi, bu dip derinlikten daha kısadır. Dünya üzerinde üç büyük okyanus vardır. Bunlar; Büyük Okyanus(Pasifik Okyanusu), Atlas Okyanusu (Atlantik) ve Hint Okyanusudur.

Büyük Okyanus(Pasifik Okyanusu): Amerika ve Asya kıtaları arasında bulunan dünyanın en büyük okyanusudur. İsmini İspanya krallığı adına Dünya'yı dolaşan Portekizli denizci Ferdinand MAGELLAN vermiştir. MAGELLAN, günler süren zorlu ve fırtınalı şartlar altında adını verdiği Magellan Boğazından geçip bu okyanusa açıldığında, fırtınaların dinmesinden ve kendisini sakin suların karşılamasından dolayı Portekizcede "sakin" anlamına gelen "Pasifico" kelimesinden yola çıkarak okyanusa bu ismi vermiştir. 179.7 milyon kilometrekare yüzölçümüne sahip olan bu okyanus, neredeyse Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusu'nun toplamı kadardır. Kapladığı alan dünyadaki toplam karaların alanından biraz daha büyüktür. En derin yeri 11.034 metre ile Mariana Çukuru olup burası aynı zamanda Dünya'daki en derin noktadır.

Atlas Okyanusu (Atlantik): Büyük Okyanus'tan sonraki en büyük ikinci okyanustur. Bir zamanlar tek parça olan ata kıtanın bölünmesiyle oluşmuş olup, Avrupa ve Afrika'yı Amerika Kıtası 'ndan ayırır. Yan denizleri ile birlikte (Akdeniz, Kuzey Denizi ve Baltık Denizi) 106,2 Mil. km² alana sahip olup, yeryüzünün beşte birini kaplar. 3314 metre ortalama derinliği bulunan okyanusun en derin noktası Porto Riko Çukuru’dur.

Hint Okyanusu: Kuzeyde Asya, batıda Afrika ve Arabistan Yarımadası, doğuda Malezya Yarımadası, Sunda Adaları ve Okyanusya tarafından çevrilen, dünyanın üçüncü büyük okyanusudur. Dünya sularının %20'sini kapsar. Afrika'dan Avustralya'ya kadar okyanusun genişliği 10.000 kilometre kadardır. Bu alanda yaklaşık olarak 73.566.000 km² yer kaplar.

Deniz ise karalar arasına veya kenarına sokulmuş kollardır. İç deniz karaların çok fazla içlerine sokulmuş ve ancak başka bir deniz aracılığıyla okyanusa bağlanan denizdir. Akdeniz, Karadeniz, Marmara Denizi, Kızıldeniz iç denizlerden bazılarıdır. Kıtaların kenarında bulunan, okyanuslardan eşiklerle ayrılmış fakat geniş boğazlarla buraya bağlantısı olan denizlere kenar deniz adı verilir. Kenar denizler ile okyanus çanakları arasında çoğu zaman adalar yayı uzanır. Kenar denizlerin bazıları; Çin Denizi, Japon Denizi, İrlanda Denizi, Hudson Körfezi, Sarı Deniz, Cava Denizi’dir. Denizlerin toplam yüzölçümü 360.800.000 Km2‘dir.

Dünyadaki denizlerin en büyüğü olan Güney Çin Denizi 1.1 milyon mil karelik bir alana sahiptir.

Dünyanın en büyük koyu Kuzey Kanada’daki Nudson koyları olup sahil uzunluğu 7.623 mil ve 317.500 mil karedir.

Deniz suları çeşitli etkenlerle hareket etmektedir. Bu hareketten en etkili olanlar dalgalar, gel-git ve akıntılardır.

Dalgalar, deniz ve göllerdeki kuzey sularının periyodik salınımlarıdır. Dalga oluşumunun temel nedeni rüzgarlardır. Deniz yüzeyini yalayarak esen rüzgarlar, sürtünme nedeniyle durgun sulara hareket kazandırır. Deniz yüzeyi pürüzlenir ve sürekli biçim değiştirir. Deniz yüzeyinin salınım hareketine dalgalanma, deniz yüzeyinde beliren pürüze dalga denir.

Gel-Git, Ay ve Güneş’in çekim gücünün etkisiyle Dünya’daki su kütlelerinin alçalması ve yükselmesi olayıdır. Ancak Ay, dünyaya en yakın gök cismi olduğundan gel-git olayında daha etkilidir. Bir yerdeki gel-git, gün içinde iki kabarma iki çekilme biçiminde altı saatte bir gerçekleşir. Bu seviye değişmelerinde her gün bir önceki güne göre elli dakikalık bir gecikme olur. Çünkü Ay, Dünya’nın çevresindeki dönüşünü 24 saat 50 dakikada tamamlamaktadır. Türkiye’deki denizler iç deniz olduğu için gel-git belirgin değildir.

Akıntılar, deniz ve okyanus sularının kütlesel olarak yer değiştirmesine akıntı denir.

Tsunami, Japoncada deprem dalgası demektir. Bu dev dalgaların hızı saatte 900 kilometreye ulaşabilmektedir. Derin denizde yüksekliği 1 metreden az olan bu dalgalar, karaya ulaştıklarında hızları azalır, ancak yükseklikleri artarak 30–50 metreye kadar ulaşabilir. Tsunami karaya ulaştığında, genellikle ilk önce körfezdeki bütün sular boşalır. Tsunamilerin % 90’ı Büyük Okyanusta ortaya çıkar. 1971 yılında Japonya' nın Ishıgaki adası kıyılarında ölçülen 85 metre yüksekliğindeki deprem dalgası dünyadaki en yüksek dalgadır.

İnsanoğlu denizi, tarih boyunca beslenmek, ham maddesini çıkarmak, teknolojisini geliştirmek ve ulaşımını sağlamak için kullanmıştır.

Yaşadığımız modern dünyanın bugünkü uygarlık seviyesine ulaşmasındaki en önemli etkenler arasında denizler üzerinden yapılan keşiflerin büyük rolü vardır. Eski çağlardan bu yana insanlar, gemiler aracılığıyla fikir ve mal alışverişinde bulunmuşlardır. Millattan önce iki binlerde, Mısırlıların icat ettiği gemiler olmasaydı, ne üzerinde yaşadığımız kıtalar keşfedilebilir, ne de ham maddenin hayati unsur olduğu o günlerde, birçok toplum ihtiyaçlarını karşılayabilirdi.

Deniz ve okyanuslar artık coğrafi keşiflerden, ticari gelişmelerin sağlanmasından çok daha büyük bir değer ifade etmektedir. Turizmden petrol araştırmalarına, bilimsel keşiflerden sağlık sektörüne kadar birçok alanda denizlerden yararlanılmaktadır. Bugün kullandığımız ilaçların bazılarının denizde yaşayan bitki türlerinden yapıldığını biliyor muydunuz?

Yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz oksijenin %70’ini denizler sağlamaktadır.

Kanser ilaçlarının %65’i deniz canlılarından ve bitkilerinden yapılır.

Dünyada her yıl 450 milyar m3 arıtılmamış ya da kısmen arıtılmış çöp, endüstriyel ve tarımsal atık denizlere bırakılmaktadır.

Denizlere %50 si plastik olmak üzere, saatte 675.000 kg çöp atılmaktadır.

Denizlerde bir cam şişe bir milyon yılda, bir plastik şişe ise 450 yılda kaybolmaktadır.

Denizlerdeki çöpler her yıl bir milyondan fazla deniz kuşunu öldürmektedir.

Her yıl çok yüksek miktarda kirletici madde deniz ve okyanuslara karışmaktadır. Ana kirleticilerden biri de petroldür. Petrol taşıyan tankerlerde oluşan ve petrol çıkartılan alanlardaki sızıntılar, kazalar ve kasıtlı boşaltmalar bu kirliliğin ana nedenleridir.

Deniz ve kumsallardaki katı atıklar da her yıl çok sayıda deniz kuşunu, memeli hayvanı, deniz kaplumbağasını ve balığı öldürmektedir. Bu katı atıkların çoğu gemilerden bırakılır, bir bölümü de akarsular yoluyla taşınır.

Kanalizasyonlar aracılığıyla büyük miktarda evsel atık denizlere taşınmaktadır. Gömülü çöpler, bahçe ve tarlalarda kullanılan böcek ilaçları gibi maddeler de yeraltı suları yoluyla akarsu ve denizlere ulaşarak kirliliğe neden olabilir.

Deniz kirliliği küresel ısınmanın ana nedenidir.


Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Resmi Kurumsal İnternet Sitesidir - Anasayfa - Turkish Naval Forces Official Web Site - Main Page
 

1001Design

330i ///M3 Design
S.O.S Nedir?

Çok kişi SOS kelimesinin anlamını "Save our ship" “Gemimizi kurtar”; "Save our soul" “Ruhumuzu kurtar”; "Stop Other Signals" “Diğer sinyalleri durdur” sözcüklerinin kısaltılmışı sanır. Oysa hiçbiri değildir. Tamamen telgraf zamanından kalma mors alfabesiyle ilgilidir. İmdat çağrısının çok kolay akılda tutulabilmesi için 1908 de üç nokta, üç çizgi, üç nokta olan S.O.S seçildi.
 

1001Design

330i ///M3 Design
Türkiye Denizlerini Tanıyor muyuz?

Türkiye’nin 3 tarafı denizlerle çevrilidir. Türkiye'nin adalar dahil sahip olduğu 8333 km'lik kıyı şeridinin, %20.34'ü Karadeniz, %11.20'si Marmara, %33.66'sı Ege Denizi ve %20.07'si Akdeniz'de bulunmaktadır.

Türkiye’nin kuzeyinde Karadeniz uzanır. Bu denizin Türkiye kıyılarının uzunluğu 1650 km kadardır.



Marmara Denizi Karadeniz'i Ege ve Akdeniz'e bağlayan bir iç denizdir. Karadeniz'e İstanbul Boğazı , Ege Denizi'ne Çanakkale Boğazı ile bağlanır Türkiye'nin Asya ve Avrupa kısımlarını da birbirinden ayırır. Yüzölçümü 11,350 km²'dir. Adalarında bol miktarda mermer bulunması yüzünden denize Yunanca mermer anlamına gelen Marmaros denmiştir.



Akdeniz: Doğuda Asya, kuzeyde Avrupa ve güneyde Afrika kıtaları tarafından çevrelenmiş bir denizdir. Batıda Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusu’na bağlanır. Güneydoğudan ise Mısır'daki Süveyş Kanalı (Suez) ile Kızıldeniz'e bağlanmıştır. Akdeniz yaklaşık 2.5 milyon km²'lik bir alanı kapsamaktadır. Mısır, Fenike, Aka ve Roma gibi büyük antik uygarlıklar Akdeniz havzasında ortaya çıkmıştır.


Ege Denizi’nin yüzölçümü 214.000 km²’dir. Ege denizi Anadolu yarımadası ile Yunanistan yarımadası arasında bulunan irili ufaklı 3000 kadar ada ve ada görünümündeki kara parçalarına da içine alan yarı kapalı bir denizdir. Ege denizinin, başka yerlerde çok az görülen, girintili çıkıntılı kıyılara; bu kıyılarda bulunan çok sayıdaki koy, körfez, boğaz ve yarımadaya sahip olma gibi bir başka özelliği daha vardır.



Tuzluluk oranı Karadeniz’de binde 18, Ege’de binde 25, Akdeniz'de binde 36’dır.

İstanbul Boğazı'nın temel fiziki karakteristiği, dünyanın en dar su yollarından biri olmasıdır. Orta hattından ölçüldüğünde ortalama uzunluğu 17 deniz milidir. Kıyılardaki uzunluk, Anadolu tarafında 19 deniz mili, Trakya tarafında ise daha kıvrımlı yapısından dolayı 30 deniz mili kadardır. İstanbul Boğazı'nın en geniş yerleri kuzeyde, Anadolu Feneri ile Türkeli Feneri arasında 3600 metre, güneyde Ahırkapı Feneri ile İnciburnu Feneri arasında 3220 metredir. Boğazın en dar yeri ise Anadolu Hisarı ile Rumeli Hisarı arasında olup, 698 metredir. Buna göre genişlik, boğazın her iki girişinde orta kısımlardan daha fazladır. İstanbul Boğazı'nın derinliği ana kanal boyunca 30 metre ile 110 metre arasında değişmektedir. En derin yer olan 110 metrelik derinlik, Kandilli açığındadır. Boğazda derinlikler genellikle 30-60 metre arasında değişmektedir. Bunun yanında, 30 metrenin altında olan bazı mevkiler de vardır. İstanbul Boğazı’nda Kandilli önlerinde 45 derece, Yeniköy’de ise 80 dereceye varan toplam 12 adet keskin dönüş vardır. Dip akıntısının sürati Marmara Denizi’nden İstanbul Boğazına girişte yaklaşık 1 knot, Karadeniz çıkışında ise 2 knots’dır.

İstanbul halici, bir boynuz gibi kıvrıldığı için yabancılar tarafından “altın boynuz” (golden horn) olarak ifade edilmektedir.

Dolmabahçe sarayının yapıldığı yer 1614 yılına kadar bir koydu. İstanbul’un fethiyle zamanla bataklığa dönüşmüş ve Sultan I.Ahmed’in dikkatini çekmiştir. 1614’te Sultan’ın talimatıyla imparatorluğun en uzak yerlerinden bulunup getirilen ağaç kazıklar denize çakılır, kazıkların arasına yine ağaçtan hasırlar örülür ve koy doldurulmaya başlanır. Bu işlem 1672’de tahta çıkan II. Osman dönemine kadar devam etmiştir. Sonunda dolma adında bir hasbahçe yaratılır, adına da Dolmabahçe denir.

İstanbul Boğaziçi Köprüsü, Cumhuriyetin 50.yıldönümü olan 29 Ekim 1973'te hizmete açıldığında 1074 metre uzunluğu ile dünyanın dördüncü, Avrupanın ise birinci uzun asma köprüsüydü.

Çanakkale Boğazı'nın uzunluğu orta hattan ölçüldüğünde 30 mil kadardır. Çanakkale Boğazı kuzey, güney ve orta kesim olmak üzere üç kısımdan oluşur. Kuzey ve güney bölgesi, kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanır, genişliği 3.5 mili bulur. En fazla genişlik kuzey sınırında 3200 metre, güney sınırında ise 3600 metredir. Boğazın en dar yeri Çanakkale ile Kilitbahir arasındadır ve 1200 metredir. Çanakkale Boğazının batı kıyıları baştan başa, sahilden en fazla 2 gominoya kadar uzanan kayalık ve sığlıklarla bezenmiştir. Sığlıkların bittiği yerde derinlik aniden 50-60 metreye çıkar. Tüm seyir kanalında derinlikler 50-80 metre arasında değişir. Her iki kıyıdan yaklaşık 200 metre uzunluk boyunca 50 metre eş derinlik hattı devam eder. Kuzeyden girildiğinde 70 metrelik ortalama derinlik Nara'ya kadar 85 metreye çıkar. Boğazın en derin noktası aynı zamanda en dar yeri olan Nara'nın önündeki orta hattın üzerindeki 104 metrelik derinliktir.

Çanakkale Boğazı'nın Ege Denizi'ne çıkışından Cebelitarık Boğazı'na mesafe 1717 nm. (3180 km.), Süveyş Kanalı'na mesafe 664 nm. (1230 km.) olup gemiler tarafından seyir emniyeti ve ekonomik bakımdan avantajlı olduğu değerlendirildiğinden Cebelitarık'a intikalde sahile yakın kuzeyli rotalardan, geri intikalde sahile yakın güneyli rotalardan seyir yapılmaktadır.

Karadeniz’den, Marmara’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar uzanan kıyı şeridiyle Türkiye biyolojik çeşitlilik açısından çok değerli doğal yaşam ortamlarını barındıran bir ülkedir. Ülke nüfusunun yaklaşık %65’i kıyılara yerleşmiş durumdadır. Bu yerleşim, yoğun yapılaşmanın olduğu kentlerden, balıkçı köylerine kadar çeşitlilik göstermekte olup, tüm yerleşimlerin doğrudan ya da dolaylı olarak deniz ve kıyılar üzerinde etkileri olmaktadır.

Türkiye dünyadaki konumu nedeniyle zengin su ürünleri potansiyeline sahiptir. Ayrıca balıkçılık alanının büyük kısmını oluşturan farklı ekolojik özellikteki denizlere ve 8.333 km.lik bir kıyı şeridine, su ürünleri üretim alanı olarak kullanılabilecek 178 bin km2 doğal ve 3.442 km2 baraj göllerine sahip bulunmaktadır.

Su ürünleri üretiminin 120 milyon ton civarında olduğu dünyamızda, Türkiye, yaklaşık olarak 500 bin ton üretimiyle 30-35 nci sıralarda yer almaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri arasında 7 nci, Akdeniz havzasında ise 3 ncü sırada bulunmaktadır. Türkiye dünya su ürünleri üretimi içerisinde %0.04'lük paya sahiptir.

Su ürünleri üretimimiz büyük ölçüde denizlerden yapılan avlanmaya dayanmaktadır. 500 bin ton civarında seyreden toplam üretimimizin %80'i denizlerden elde edilmektedir. Üretim miktarı olarak en büyük paya sahip balıklar, Karadeniz'de hamsi, istavrit, kefal; Akdeniz'de sardalya, kefal, Ege Denizi'nde sardalya, Marmara'da hamsi, istavrit ve kefal gibi türlerdir. Türkiye’de deniz balıkçılığı açısından toplam üretimin % 63’ü Karadeniz, % 15’i Marmara, % 17’si Ege ve % 5’i Akdeniz’den karşılanmaktadır.

Su kirliliği ülkemiz için önemli bir sorundur. Kanalizasyon sularının %89.85'i arıtılmadan ırmaklara, göllere ve denizlere bırakılmaktadır. Endüstrinin ürettiği zehirli ve ağır metaller ihtiva eden atık suların yıllık üretimi 930 milyon metreküptür. Bunun sadece %22'si arıtılmakla % 78'i ise arıtılmaksızın doğrudan doğruya göl, dere ve ırmaklara bırakılmaktadır. Türkiye’de Sanayi tesislerinin %98’inde, belediyelerin %95’inde, turizm tesislerinin % 81’inde atık arıtma tesisi bulunmamaktadır.
 

1001Design

330i ///M3 Design
Gemilere Ne Zaman İsim Verilmeye Başlanmıştır?





Askeri gemilerimiz milletimizin ortak malı; devletimizin Türk Deniz Kuvvetlerine emanetidir. Bu nedenle, başlarında daima TCG, yani Türkiye Cumhuriyeti Gemisi sıfatı kullanılır ve gemilere bir isim verilir (TCG GÖKSU, TCG BODRUM, TCG AB-31 gibi).

Türklerde, ilk kez Aydınoğulları Beyliği döneminde efsanevi denizci Umur Bey bir gemiye GAZİ ismini vermiştir. Umur Bey’den sonra uzun yıllar boyunca askeri gemilere isim verilmemiştir. Osmanlı denizciliğinin yelken kürek döneminde de donanma gemilerine ad verilmemiştir.

Türk denizciliğinin gemilere yeniden isim vermesi ve bunun bir gelenek olarak günümüze uzanmasının öyküsü şöyledir.

1645 yılında başlayan ve kesin sonuç alınamayınca, uzun süreli bir yıpratma harbine dönüşen Girit Savaşı’nda kayıpların artması Türk halkı arasında derin bir üzüntü yaratmış, Donanmanın güçlendirilmesi ve zaferin bir an önce kazanılması için bir yardım kampanyası başlatılmıştır. Mısır Çarşısı’nın yakınında bulunan Uzunçarşı esnafı da bu kampanyaya büyük destek vermiş ve topladıkları paralarla 1650 yılında bir harp gemisi yaptırarak Donanma’ya armağan etmiştir. Uzunçarşı esnafının eşsiz vatanseverliğini taçlandırmak ve simgelemek üzere bu gemiye “UZUNÇARŞI” adı verilmiş ve böylece askeri gemilerimize isim verme geleneği başlamıştır.


KAYNAKÇA:

- UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Batı Anadoludaki Türk Kitabeleri C-1”.
- ÜLKEKUL Cevat, “Türk Donanması’nda Bir Deneme Üretimi-Belgelerle Türk Tarihi Dergisi”
 

1001Design

330i ///M3 Design
Savaş Gemileri ve Denizaltılar

Bir gemi ne kadar hızlı gidebilir?
Fırkateyn ve uçak gemileri ortalama 30 knot hıza sahiptir.

Gemiler yakıt ikmali yapmadan ne kadar yol alabilir?
Normal seyir hızında fırkateyn ve uçak gemileri 7500 mil yol alabilirler.

Gemiler denizde nasıl yakıt ikmali yapar?
Gemiler; denizde lojistik destek gemileri vasıtasıyla yakıt ikmali, yiyecek, erzak ve cephane tedariki sağlarlar. Bu işlem denizde ikmal olarak adlandırılır. İki gemi borda bordaya gelip sabit hız ve rotada ilerlerken bir gemiden diğerine çelik telden taşıma halatı gerilir. Akaryakıt gemisi probunu bu tel üzerinden kaydırarak diğer gemiye yakıt, su vs. ikmali yapar. Bir geminin yakıt ikmali ortalama 40 dakika sürer. İkmali tamamlanan gemi kendi sembol bayrağını çeker ve kendi müziğini çalarak ayrılır. Bu bir denizcilik geleneğidir.

Fırkateynlerin görevleri nelerdir?
Savaş anında bu gemilerin temel görevi, dost gemileri saldırılara karşı korumaktır. Bunun dışında fırkateynler dünyanın her yerinde, insani yardımdan uyuşturucuyla mücadele operasyonlarına kadar pek çok görevi icra edebilen çok yönlü gemilerdir.

Hidrografi gemilerinin görevleri nelerdir?
Hidrografi gemileri en yeni teknikleri kullanarak denizlerde araştırma yapan ve harita çıkaran gemilerdir.

Lojistik destek gemilerinin görevi nedir?
Lojistik destek gemileri, donanmamız gemilerinin dünyanın herhangi bir yerinde uzun bir süre bağımsız hareket edebilmek için ihtiyaç duyabileceği hizmetleri karşılayan yardımcı gemilerdir.

Mayın karşı tedbirleri gemilerine neden ihtiyaç duyulmaktadır?
Mayınlar, Deniz Kuvvetleri donanması ve ticari gemiler için daimi tehdit unsurlarıdır. Ucuz ve çok etkili bir yöntem olması sebebiyle, karasularına girişi engellemek isteyen düşman ülkeler tarafından kullanılabilmektedir. Mayın karşı tedbir gemileri, savaş gemileri ve ticari gemilerin yurt içi ve yurtdışında faaliyetlerini güven içinde yürütmeleri için vardır.

Denizaltı nedir?
Denizaltı kısaca, ana üsten ayrıldıktan sonra karakol sahasına intikali de dahil olmak üzere, tüm harekatını sualtında icra eden, bu nedenle gizlilik özelliği olan sürpriz, stratejik, son derece etkili ve güçlü bir silahtır.

Denizaltılar hangi görevleri icra eder?
Denizaltı gemileri, denizdeki hak ve menfaatlerimizi korumak üzere, kendilerine tahsisli karakol sahalarında, verilecek her türlü görevi icra edebilecek imkan ve kabiliyettedir. Sürpriz silah olma özelliği nedeni ile hücum edene kadar gizliliğini koruması son derece önemlidir. Deniz kontrol, düşman denizaltıları bulma ve batırma, düşman gemileri bulma ve batırma(su üstü ve sualtı harekatı), mayınlama, SAT komandoları ile sızma, arama ve kurtarma, istihbarat, tespit ve teşhis denizaltıların temel görevleri arasındadır.
 

1001Design

330i ///M3 Design
Deniz Eri Elbisesindeki Palet Çizgilerinin Anlamı Nedir?



Türk Bahriyesi’nde palet kullanımı 1854-1856 Kırım Harbi’nden sonraki yıllara rastlamaktadır ve İngiliz Donanmasından örnek alınmıştır. Paletteki mavi zemin denizi, üç beyaz çizgi de denizin üstündeki köpükleri temsil etmiştir. Bu üç çizgi aynı zamanda İngiliz amirali Nelson’un (Ölümü 1805) üç büyük deniz zaferini temsil etmiştir. Bunlar; Sen Vensan, Abukir ve Trafalgar deniz muharebeleridir. Paletin altındaki siyah boyun bağı da onun ebedi matemine işaret etmektedir.

Başlangıçta Türk Bahriyesinde mavi zemin üzerinde üç beyaz çizgi yerine yine mavi zemin üzerinde iki kırmızı şerit kabul edilmiş, 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanından sonra koyu mavi (lacivert) zemin üzerinde üç beyaz şeride geçilmiştir. Yaka altına, dört köşeli muska şeklinde ve sabit, arkadan yaka altına bağlanıp takılan bir siyah kravat ilave edilmiştir. Günümüzde halen bu palet kullanılmaktadır. Bu üç çizgi Türk Deniz Kuvvetlerinin üç büyük deniz zaferini temsil etmektedir. Bunlar; 1090 Koyun Adaları, 1538 Preveze ve 1560 Cerbe deniz savaşlarıdır.
 

1001Design

330i ///M3 Design
Çimariva Nedir ?



Çimariva; personelin gemi boyunca düzenli bir şekilde selamlama için yanyana dizilmesidir. Personelin aynı hizada nizami olarak durabilmesi için fiziki olarak aynı yapıda seçilmesi ve aynı tip giyinmesi gerekmektedir.

Çimariva seremonisinin Türk donanmasına hangi tarihte ve ne şekilde girdiğine dair somut bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bununla birlikte; Erol MÜTERCİMLER tarafından kaleme alınan "Destanlaşan Gemiler-HAMİDİYE, YAVUZ, NUSRAT ve ALEMDAR" adlı eserde, Hamidiye Gemisinin, İstanbul Boğazı geçişlerinde, Padişahı selamladığından bahsedilmektedir.

Dünyada Çimariva geleneğinin bugünkü anlamında olmasa bile çeşitli başka sebepler ile uygulanmasının, en az denizcilik tarihi kadar eski olduğu sanılmaktadır. Çımariva ile ilgili çeşitli kaynaklardan edinilen ve çimariva seremonisinin tarihini oluşturduğu değerlendirilen uygulamalar ise şu şekildedir:

Manning Ship


Bu geleneğin, gemilerde mevcut personelin güverte üzerinde dizilerek gemilerinin ve tüm personelin silahtan arındırıldığını simgelemek, yani bir nevi barış göstergesi olarak kullanıldığı bilinmektedir (tarihte şövalyelerin, karşısındaki savaşçıya barış simgesi olarak başlıklarının siperliğini kaldırmaları gibi). Günümüzde ise selamlama seremonisi olarak kullanılmaktadır. Ancak daha sonraları (kısmi olarak günümüzde de uygulanmaktadır) personelin seren direkleri üzerinde sıralanması ile, tüm personelin güverte üzerine dizilmesi uygulamasından vazgeçilmiştir.

Manning The Side


Bu uygulamada; güverte nöbetçi subayının genel anons devresinden yaptığı anons ile, o anda güverte üzerinde ve gemi lumbarağzını gören tüm personel, cephelerini lumbarağzına dönerek, lumbarağzından gemiye giriş yapan subayı selamlama seremonisine katılır. Yapılan anons "MAN THE SIDE" şeklinde olduğundan; lumbarağzı nöbetçi personeli ile, anonsu duyan ilgili personel bu selamlama seremonisine katılır. (Bu uygulama Fransız gemilerinde halen mevcut olup, gemiye grup olarak gidilse dahi, tüm subaylar için ayrı ayrı bu selamlama seremonisi uygulanmaktadır)

Bu uygulamanın temelinde; personelin gemiye giriş-çıkış için kullandığı şeytan çarmıhlarında üst rütbeli personelin geçişine engel olmamak amacıyla, ast rütbeli personelin trafiği engellememesi için uygulanan bir gelenek yatmaktadır. Personel gemiye giriş/çıkış yaparken kullanılan tek araç şeytan çarmıhı olduğundan, daha üst rütbeli bir subay gemiye giriş veya çıkış yapmak istediğinde; daha ast rütbeli personel basamaklardan açılarak, şeytan çarmıhının kenarındaki halatlara geçici olarak asılmakta, böylece üst rütbeli subayın geçişine yol açmaktadır. Bu işlemi bir disiplin haline getirerek, tüm personelin bilgilendirilmesi ve gelen-giden subay ikazını yapmak amacıyla, "MANNING THE SIDE" anonsunun yerleştiği tahmin edilmektedir. Şeytan çarmıhının kenarlarındaki halatlara asılarak, yol açan ast rütbeli personele "SIDE BOYS" denilmiş ve bu terim denizcilik literatürüne de girmiştir. (İngiliz Kraliyet donanması tarihi)

Manning The Rails

Donanma gemileri tarafından, bir selamlama ve saygı gösterme metodu olarak kullanılmaktadır. Denizciliğin başladığı ilk yıllardan beri kullanılan bir ritüel olan gemiye gelen seçkin bir misafir veya çok üst rütbeli bir personele saygı göstermek, onu onurlandırmak amacıyla; seren direklerinin belli aralıklarla personel ile donatılarak, verilen komutla üç defa tezahürat yapılması (Örnek: Yaşasın kral, Yaşasın kral, Yaşasın kral, gibi) geleneğinden gelmektedir(Manning The Yards -Serenlerin personel ile donatılması). Günümüzde ise personel, serenler yerine küpeşteler/güverteler boyunca sıralanarak, seçkin bir misafirin selamlanması veya saygı geçişi esnasında personelin bir role dahilinde sıralanıp verilen komutla kendi dillerinde bağırarak, seremoniye renk katması şeklinde uygulanmaktadır. (Manning The Rails- Küpeştelerin / güvertelerin personel ile donatılması)


KAYNAKÇA
- Mütercimler Erol, Destanlaşan Gemiler
- www.TurkıshNavy.com
- Naval History Blog
- www.usni.org/navalhistory
- www.royal-navy.mod.uk
- Naval History and Heritage Command
 

1001Design

330i ///M3 Design
Pusula Gülü ve Rüzgar Gülü Nedir?



Gül sembolü, yüzyıllar boyunca haritalarla ve doğru yolu gösteren ruhlarla ilişkilendirilmiştir. Hemen her haritanın üzerine çizilen pusula gülü, kuzey, doğu, güney ve batıyı gösterirdi. Rüzgar gülü olarak bilinen sembol ise sekiz ana rüzgar, sekiz ara rüzgar ve onaltı çeyrek rüzgar olmak üzere, toplam otuziki rüzgarın geldiği yönü gösterirdi. Bir dairenin içine yerleştirildiğinde, pusulanın bu otuz iki noktası mükemmel bir biçimde otuz iki yapraklı geleneksel gülü andırırdı. Kuzey ucu okbaşıyla işaretlenmiş yön gösteren çizim, günümüze kadar pusula gülü olarak anılmıştır.

Yerkürenin üstünde, gül çizgisi yani boylam(meridyen) kuzey kutbundan güney kutbuna çizilen hayali başlangıç çizgisidir. İlk denizciler bu boylamlardan hangisinin gül çizgisi (sıfır boylamı) olduğunu bulmaya çalışırlardı, yani dünyadaki diğer boylamların hesaplanabileceği çizgiyi.

Bugün bu çizgi İngiltere'de, Greenwich'ten başlamaktadır. Ancak, Greenwich başlangıç meridyeni olarak seçilmeden çok önce, tüm dünyanın sıfır meridyeni Paris’teki Saint-Sulpice Kilisesi'nin üstünden geçerdi. Saint-Sulpice'deki pirinç işaret, dünyanın ilk başlangıç meridyeninin bir anısıydı ve Greenwich bu şerefi Paris'in elinden 1888 yılında aldığı halde, asıl gül çizgisini görmek hala mümkündür.
 

1001Design

330i ///M3 Design
Türkçe Rüzgar İsimleri Hakkında Bilgiler



Günümüzde kullanılmakta olan rüzgar isimleri yukarıda rüzgar gülü üzerinde gösterilmektedir. Bu isimlerden Yıldız, Karayel, Gün Doğusu ve Gün Batısı’nın kökeni tamamen Türkçe olup 1400’lü yıllardan önce kullanıldığı bilinmektedir. Poyraz, Lodos ve Keşişleme isimlerinin kökeni ise Yunanca’dır. Denizcilik terminolojimiz içinde yer bulan Kıble ise Arapça'dan dilimize girmiştir.

Türklerin deniz tarihi ve yabancı deniz tacirleriyle temasları, güneyde Alanya ve Antalya, kuzeyde ise Sinop limanlarını ele geçirdikleri 13’ncü yüzyılda etkin olarak başlamıştır. Bu zamana kadar kısıtlı bir denizcilik terminolojisine sahip olan ve takip eden yüzyıl içinde çevre denizlerde baskısını hissettiren Türkler, doğal olarak denizciliği öğrendikleri İtalyan, İspanyol, Yunan ve diğer milletlerin denizcilik terimlerinden büyük ölçüde etkilenmiş ve bu terimlerin birçoğunu kullanarak zamanımıza kadar gelen denizcilik terminolojisinin temellerini atmışlardır. Bugün bahriyemizde de kullanılan bu terminolojide mevcut çok sayıdaki yabancı kökenli gemicilik terimi ve bu konu kapsamındaki rüzgar isimleri birkaç yüzyıllık bir sürecin birikimidir.

1400'lü yıllardan hemen önce kuzeydoğudan esen sert ve soğuk rüzgar olarak tarif edilen Poyraz’ın, Yunanca'dan Foryaz ismiyle alınarak kullanıldığı, 16’ncı yüzyıldan itibaren ise, önce Poryaz ve Boyras, daha sonra da bugünkü şekli ile Poyraz olarak kullanıldığı belirlenmiştir.

Güney doğudan esen Keşişleme Yunan kökenli olup, Piri Reis'in ünlü haritasında ve bahriye kitabında daha önce kullanılan şuluk ve şuruk terimlerinin yerine 16’ncı yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır.

En çok kullanılan bir diğer rüzgar ismi, Güney Batıdan esen Lodos'un da kökeninin Yunanca olduğu ve 16’ncı yüzyıldan itibaren Osmanlı denizcilik terminolojisine girdiği muhtelif kaynaklardan anlaşılmaktadır.

Güneyden esen Kıble’nin kökeni ise Arapça'dır ve 1400'lü yıllardan önce kullanılmaya başlandığı bilinmektedir.

Yaz aylarında Doğu Akdeniz'de sürekli kendini gösteren batı ve güney batıdan esen İmbat rüzgarı 16’ncı yüzyılda İtalyanca'dan dilimize geçmiştir.


KAYNAKÇA

The Lingua Franca In The Levant
Turkish Nautical Terms Of Italian And Greek Origin
 

1001Design

330i ///M3 Design
Silistre Nedir?





Silistre, denizcilik malzemelerinin en belirgin ve en eskilerinden bir tanesidir. İngilizce anlamı The Boatswain’s Pipe’dır.

İlk olarak Haçlılar (1262) ve Romalılar zamanında, İngiliz kürekçilere gemilerine gelebilecek ani saldırıları haber vermek maksadıyla ve 13 ve 14’üncü yüzyıllarda Akdeniz ülkelerinin bahriyelerinde kullanılmıştır. Daha sonraları ise gemilerde üst rütbeli subayların gemiye gelişi gibi bazı ikazları duyurmak maksadıyla kullanılmaya başlanmıştır.

İlerleyen yıllarda ise kürek çeken personele ses ile kumanda etmeden, daha kolay kumanda imkanı sağladığı için tercih edilmiş; kısa bir düdük ile hazırlık yapılması, aynı anda ve tempolu kürek çekilmesi için de uzun ve fasılalı bir şekilde çalınmıştır. Osmanlı Donanması hakkında yazılan yazılarda kürekçilere tempo vermek maksadıyla Osmanlı bahriyesinde de bir düdük kullanıldığına dair bilgilere rastlanılmaktadır.

Silistrenin özel açılı yapısından dolayı çıkardığı tiz ses güvertede oluşan bir çok gürültü arasında hatta fırtınalı havalarda bile rahatlıkla duyulabilmektedir. Bu ses, uç kısımda bulunan şamandıra deliği genişletilerek ayarlanabilmektedir.

Silistre çalınması, denizci dilinde emirlerin iletilmesi anlamına gelmektedir. Sözlü emir vermeden belirli standart emirlerin icra edilmesi maksadıyla da bazı çalma metotları günümüzde kullanılmaktadır.

İngiliz denizcilik standartlarına göre silistrenin bugünkü şekli 1870 yılında dizayn edilmiş, patenti verilmiş ve gemilerde personele standart emirleri anons etmek maksadıyla kullanılmaya başlanmıştır. Pirinçten veya kurşundan imal edilen silistreler, 99 cm (39 inch) uzunluğunda zincir/zincir örmeli el incesi ile birlikte kullanılmaktadır. Standart silistrenin ölçüleri; boyu 12.7 cm (5 inch) ve ağırlığı zinciri ile birlikte 45 gramdır.

II. Abdülhamit zamanında, yaklaşık kırk yıl boyunca Osmanlı Donanması’nın ıslahı görevini yürüten Amiral Henry Fe. WOODS’un anılarında bahriyemizde silistrenin bugünkü haliyle kullanıldığına dair bilgilere rastlanmaktadır.

Silistrede alçak ve yüksek olarak iki nota şekli, basit-düz (plain), titreyen (trill) ve de şakıyan (warble) olarak üç ayrı ses tonu bulunmaktadır.




Silistre dört şekilde tutularak çalınabilmektedir:

“Basit Alçak” notada çalmak için sabit bir şekilde şamandıranın ucunda bulunan delik kapatılmadan üflenmesi gerekmektedir.

“Basit Yüksek” nota delikten çıkan havaya baskı yaparak, şamandıranın etrafını parmaklarla kapatarak ve deliğin köşelerine ve silistrenin namlu kısmına dokunmamaya dikkat ederek elde edilir.

“Şakıyarak” çalmak için seri bir şekilde bir kanarya kuşunun şakımasına benzer bir sesle ani üflemeler ile elde edilir.

“Titreyerek” çalmak için dilin üflerken RRRR harfinin yuvarlanarak söylenmesi şeklinde titretilmesi gerekmektedir.

Günümüzde silistre, Türk Deniz Kuvvetlerinde askeri ve sivil şahısların gemiye geliş ve gidişlerinde selam makamında çalınan düdük olarak adlandırılmaktadır. Aşağıda belirtilen askeri ve sivil şahısların gemiye geliş ve gidişlerinde silistre çalınır:

(1) Cumhurbaşkanı,
(2) Başbakan ve Meclis Başkanı,
(3) Hükümet erkanı,
(4) Gemiyi resmen ziyaret eden milli ve ecnebi devlet ricali,
(5) Amiral ve generaller,
(6) Albaydan binbaşıya kadar (Binbaşı dahil) kara, deniz ve hava subayları,
(7) Birlik ve gemi kumandanı olan deniz subayları.


Silistre ne zaman çalınır?


1. Silistre gemiye gelişlerde, merasim yapılacak şahıs iskelenin alt tavasına ayak bastığı anda ve gemiden ayrılışlarda alt tavadan vasıtaya ayak bastığı anda çalışmaya başlar.

2. Gemi kıçtan kara veya aborda iken, kıçtan kara iskelesinden veya aborda tarafından gemiye giren şahıslara da silistre çalınır.

3. Silistre saat 08.00 den arya sancağa kadar olan zaman içinde gemiye gelen ve giden şahıslara çalınır. Saat 08.00 den evvel ve arya sancaktan sonra çalınmaz.
 

1001Design

330i ///M3 Design
Gemilerde Kullanılmakta Olan Flandranın Tarihi Geçmişi Nedir?



Günümüzde dünya bahriyelerinde kullanılan flandranın geçmişi üç asır öncesine dayanmaktadır. Flandra kullanım geleneğinin başlangıcı ile ilgili İngilizler tarafından ortaya atılan rivayete göre; 1652-1654 yılları arasındaki İngiliz-Hollanda deniz savaşlarında Hollandalı Amiral Maarten Tromp İngilizleri denizden süpüreceğini ima etmek için gemi direğine süpürge asmıştır. İngiliz Amiral Robert Blake ise Hollanda donanmasını mağlup etme kararlılığını göstermek için gemi direğine iki parçalı antrenör kamçısı asmıştır. Savaşı İngiliz Amiral kazanmış ve zaferinin anısına yapılan törende, ince ve uzun formundan dolayı antrenör kamçı flandra (bayrak) olarak adlandırılan flandra, zaman içerisinde donanma gemileri için ayırt edici bir simge haline gelmiştir.

Profesyonel devlet donanmaları 17'nci yüzyılın sonlarına doğru oluşmaya ve şekillenmeye başlamıştır. O zamanlar bütün gemiler (savaş ve ticaret gemileri) yelkenli olduğundan hangi geminin savaş, hangi geminin ticari gemi olduğunu ayırt etmek oldukça güçtü ve bu sebeple donanmalar gemilerini ticaret gemilerinden ayırmak maksadıyla gemi direk başına toka edilen ince uzun formdaki flandraları kullanmaya başlamışlardır.

20’nci yüzyılın ilk yıllarına kadar kullanılan flandralar o zamanlardaki kullanım amaçlarına uygun olarak günümüz flandralarından oldukça büyüktü. Ancak savaş gemilerinin ticaret gemileri ile karıştırılmayacak ayırt edici özelliklere sahip olmaya başlamasıyla flandraların boyutları da küçülmeye başlamış, bu küçülme 20’nci yüzyılda elektronik haberleşmenin gelişmesiyle daha da artmıştır. Flandraların ve benzeri bayrakların kullanımı çok eski zamanlardan beri uluslararası bir gelenek olarak ülkeler tarafından devlete ait gemilerle sınırlandırılmıştır ve günümüzde flandralar çoğu donanma gemileri için karakteristik bir amblem halini almıştır.

Osmanlı Bahriyesinde flandraya ilişkin ilk bilgiler Katip Çelebi'nin 1656 Girit Harbi esnasında yazmış olduğu Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l Bihar” isimli meşhur bahriye tarihi kitabının "Flandra ve Bayrak" maddesinde geçmekte ve kitapta; "flandra ve kıç bayrakları yel bayrağına varınca, Paşa bastardasına (gemisine) ve kethüda (buyruğunda) gemisine miriden (devletten) verilir. Sair (diğer) gemilere sarılı kırmızılı birer kıç bayrağı yel bayrağına varınca miriden (devletten) verilir. Sair (diğer) bayrakları ve flandraları reisler kendi malından ederler. Bir geminin flandrası ve bayrağı harir (ipek) olursa iki yüz kuruşa ancak olur" şeklinde belirtilmekte ancak ayrıntıya girilmemektedir. Tarihçiler, o zamanki bahriye usullerimize dair çok değerli bilgiler veren Katip Çelebi'nin ayrıntıya girmemesini o tarihte henüz bayrak ve sancaklarımız hakkında kesin kaideler olmamasına bağlamaktadır.

Osmanlı Tarih deyimleri ve terimler sözlüğünde flandra; "harp gemilerinin ve bilumum beylik (devlete ait) gemilerinin grandi direklerine çekilen ensiz ve uzun sancakların adıdır" diye tanımlanmakta ve "pek eskiden kaptan paşalara mahsus dört köşe sancaklar altına ayrıca iki çatal flandra çekilirdi" şeklinde açıklanmaktadır.

Tarihi resimlerde, Osmanlı bahriyesinde Kaptan Paşa gemilerinde grandi direğinde sancak altında ve diğer gemilerde, özellikle kalyonlarda çatal uçlu flandraların kullanıldığı gözlemlenmektedir(Kılburun Harekatı (1787), İstanbul Limanında Harp Gemileri (1790), Mahmudiye Kalyonu (1840), Kırım Harbi (1853) tablolarında).

1840 Yılında Mehmet Ali Paşa'nın kaptanlığı esnasında basılmış olan donanma işaret kitabının baş tarafına resmedilmiş olan Mahmudiye Kalyonu'nun sancağının altında da çatal uçlu flandra görülmektedir.




1857 Yılında tanzim edilmiş olan levhada kaptanı deryaya mahsus sancak altında çatal uçlu düz kırmızı flandra görülmektedir, ancak üzerinde henüz ay ve yıldız mevcut değildir.

II. Abdülhamid zamanında 1904 yılında flandranın günümüz komutanlık flandraları biçimini aldığı, uçkurluk tarafında beyaz ay ve yıldız olduğu ve artık çatal uçlu olmadığı görülmektedir. Ayrıca kaptan paşalara ait forsun altında çatal uçlu flandra mevcuttur.

Bandiera-şamme-insegne adlı İtalyan eserinde 1911 yılında Osmanlı bahriyesinde kullanılan flandranın uçkurluk
kısmının 50 cm boyunun ise 14 m olduğu gösterilmektedir.

Meşrutiyet devrinde 1912 yılında Bahriye Nezareti tarafından Bahriye Matbaasında bastırılan "Devleti Aliyei Osmaniye Sancakları ile Düveli Ecnebiye Bandıralarını Havi Albüm" de flandra 1904 tarihinde olduğu gibi gösterilmiş ve "Harp gemilerinin grandi direklerine çekilen flandradır" şeklinde belirtilmiştir. Cumhuriyet idaresinin kurulmasından ve halifeliğin kaldırılmasından sonra Bahriye Vekaleti Celilesi (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı) tarafından 3 MART 1925 tarihinde önerilen ve 25 MART 1925 tarihinde kabul edilen kararnameye ilişkin çıkarılan "Milli ve Zata Mahsus Sancaklar Talimatnamesi" ile harp ve ticaret gemileri hakkında muayyen esaslar kabul edilmiştir. Bu talimatname milli bayrağın şeklini temsil etmekle beraber daha ziyade donanmanın ihtiyaçlarına göre yapılmış ve harp gemilerinde kullanılan flandranın boyutları günümüzde kullanılan ve aynen aşağıda belirtilen şekli ile belirlenmiştir.







29 MAYIS 1936 tarih ve 2994 sayılı Bayrak Kanununun uygulama usulünü göstermek maksadıyla 25 TEMMUZ 1937 tarihinde onaylanan kararname ile kabul edilen Türk Bayrağı Nizamnamesi (Türk Bayrağı tüzüğü)'nde flandra "Boyu eninin en az on sekiz misli olan ve Türk Bayrağı unsur ve nispetlerine uygun ay yıldızı bulunan bayraklara (flandra) denir. Bunlar ancak harp ve muavin (yardımcı) gemileri tanıma alameti olmak üzere yalnız denizde kullanılır" şeklinde belirtilmiştir.

22 EYLÜL 1983 tarih ve 2896 sayılı Bayrak Kanununun uygulanmasına ilişkin esasları belirlemek üzere 25 OCAK 1985 tarihinde Türk Bayrağı Tüzüğü'nde flandra; boyu eninin 18 katı olan bayraktır. Bu bayraklar savaş gemileriyle yardımcı gemilerde, tanıtma işareti olmak üzere, yalnız denizde kullanılır" şeklinde yeniden tanımlanmıştır. Geçmişte harp gemilerini diğer gemilerden ayırt etmek için kullanılan flandralar günümüzde gemi Komutanlarının simgesi haline gelmiştir ve Gemi Komutanı flandrası olarak adlandırılmaktadır.
 

1001Design

330i ///M3 Design
Çapa ve Çıpa Nedir?



Çapa kelimesi ilk olarak Akdeniz’deki Cenevizli ve İspanyol denizciler tarafından kullanılmaya başlanmakla birlikte etimolojik kökeni tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Türkçe ve yabancı diller arasında iki farklı kullanım biçimi vardır.

Bunlardan ilki, genellikle Türkçe kaynaklarda ifade edilen gemi demiri anlamıdır. Bu anlamda kullanılan çapa kelimesinin, yabancı kaynaklarda aynı manayı içerecek şekilde bulunmaması ve İngilizce olarak bu anlamda sadece “anchore” kelimesinin kullanılması, gemi demiri anlamında kullanılan çapa kelimesinin kaynağını Türkçe’den aldığı kanısını uyandırmaktadır. Zira, tarım alanında toprağı kazmak amacıyla kullanılan çapa aletinin uç kısmındaki kıvrımın, aynen gemi demirinin gagasına benzemesi sebebiyle, halk dilinde bu anlamı da içerecek şekilde kullanılabileceği fikri ortaya çıkmaktadır.

İkinci kullanımı ise İtalyan ve Yunan Kökenli Türkçe Deniz Terimleri adlı kitapta, “Temel olarak kalın döşemelik ya da kaplamalık tahta anlamına gelmektedir.” ifadesiyle açıklanmaktadır. Türkçe dokümanlarda ise bu anlam karşılığında “Çapa Tahtası” tabiri kullanılmakta olup Lütfü GÜRÇAY’ın Gemici Dili adlı kitabında, “Su kesiminin biraz aşağısından itibaren top ambarı lumbarına kadar vurulan en kalın dış kaplamalardır.” kelimeleri ile tarif edilmektedir.

Çıpa, Çipa, Çıpo, Çipo kelimeleri ilk olarak 15’nci yüzyılda Akdeniz Bölgesi’ndeki denizciler tarafından kullanılmaya başlanmış ve daha sonra bütün dünyaya yayılmıştır. Her dört kelime de aynı anlama gelmektedir. Buna göre Çıpa, Çipa, Çıpo, Çipo kelimeleri demirin ana gövdesine dik olarak üst kısmında yer alan ve zemine tutunmasına yardımcı olan demir çubuk anlamına gelmektedir.





1. Mapa : Ring

2. Çıpa : Stock

3. Gövde: Shrank

4. Gaga : Bill

5. Tırnak : Fluke

6. Kol : Arm

7. Boğaz : Throat

8. Taç : Crown
 

1001Design

330i ///M3 Design
Akdeniz ve Karadeniz İsimleri Nereden Gelmektedir?



Türklerin coğrafyayı anlamlandırırken renkler ve yönler arasında kurdukları ilişki, yaşadığımız coğrafyanın isimlendirilmesinde önemli etkilere sahiptir. Renkler ve yönler arasındaki bu ilişki renklerin bir yönü ifade etmesine dayanır. Türklerin yönleri anlatırken kullandıkları renkler şu şekildedir:

* Doğu; mavi,yeşil
* Batı; ak (beyaz)
* Kuzey; kara (siyah)
* Güney; kızıl (al)
* Merkez; sarı ve altın ile ifade edilmektedir.


Dağ, deniz, şehir, vadi, çöl ve nehir isimlerinin başında yer alan renkler aynı zamanda bir yönü temsil etmektedir. Bu kapsamda; Akdeniz (Batı Denizi), Karadeniz (Kuzey Denizi), Yeşilırmak (Doğu Irmak), Ak Hunlar (Batı Hunları), Kızıl Deniz (Güney Denizi) anlamına gelmektedir. Batı’yı ifade eden Ak kelimesi Akdeniz isminin, Kuzeyi ifade eden Kara kelimesi de Karadeniz isminin kaynağını teşkil etmektedir.

Bahr-i Siyah (Karadeniz) ve Bahr-i Sefid (Akdeniz) olarak isimlendirilen denizler, Türklerin coğrafyayı anlamlandırma olgularının derinliğini gösterdiği gibi, üzerinde yaşanılan ve uğruna mücadele edilen coğrafyanın korunması ve kollanması kadar, adlandırılması ve anlamlandırılmasının da önemli olduğunu göstermektedir. Akdeniz ve Karadeniz isimleri, özü itibarı ile Türk algılamasının ve adlandırmasının bir sonucudur.


KAYNAKÇA

- Prof.Dr. ÖZEY Ramazan, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde Siyasi Coğrafya, Aktif Yayınevi, 1999.
- AKARI Selçuk, Dil Tarih ve Coğrafya Denkleminde Ege Denizinin Adlandırılma Tarihi ve Ege Kelimesinin Anlamı, Deniz Basımevi, 2005
 

1001Design

330i ///M3 Design
Knot Nedir?



Eski zamanlarda gemi süratini ölçmenin tek yolu, suya bir tahta parçası atarak gemiden ne kadar hızla uzaklaştığını gözlemlemek idi. Bu çok kaba ölçme yöntemi, “Chip log” yönteminin bulunduğu 1500-1600 yıllarına kadar kullanıldı. (Her iki yöntem de muhtemelen Hollandalı denizciler tarafından bulunmuştur.)

“Chip Log” aparatı, bir makaraya sarılı olan ipe irtibatlı, küçük ağırlık parçası olan ahşap bir panel ve biz zaman ölçer’den (30 sn.lik kum saati) oluşmakta ve Chip Log ipi boyunca eşit aralıklarla (7 kulaç/42 ft.) düğümler bulunmakta idi. (Kum saati bitene kadar 10 düğüm geçtiyse gemi sürati 10 Knot’tur.)

Denizciler ahşap paneli geminin kıçından suya attıklarında, üzerinde düğümler olan ip makaradan akmaya başlamakta ve gemi ileri doğru daha hızlı hareket ettikçe ip te daha hızlı akmakta idi. Kum saati ile ölçülen belirli bir zaman aralığında geçen düğüm adedinin sayılması ile geminin süratini söyleyebiliyorlardı.

Bu yöntem denizdeki sürat birimi olan “Knot”un başlangıcıdır. İngilizce de “Knot” Türkçede “düğüm” demektir. Yani geminin bir saate aldığı yolun deniz mili cinsinden ifadesi “Knot” olarak tanımlanır.
 
Üst