Bu Yazi Anlayana!...

Albayrak

Can Feda
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
4,439
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Aydınlığın karanlıkla savaşından...
‘Önümüzdeki 2 ay içinde alınacak ve uygulamaya sokulacak kararlar bu ülkeyi 10 yıl içinde son derece kanlı bir iç savaşın içine sokacak kadar vahim...’

Bu cümle geçen akşam bir araya gelip uzun uzadıya süreci irdelediğim bir siyasetçiye ait...

O genelde eleştirisini AK Parti üzerine kurdu.

AK Parti’yi; Başbakan’ı eleştirdi...

Ben ise bu kapsamlı eleştirilerin bir kısmına “kısmen” katılmakla birlikte çok başka bir açıdan meselelere dair düşüncemi söyledim...

Ben AK Parti’yi eleştirmiyorum. Bir parça geri çekilip tarihe bakınca sonuç şayet ilk paragraftaki kadar vahim bir sona gidiyorsa bunun müsebbibinin “emaneti” kötü yöneten kadrolar olduğunu düşünüyorum.

Benim temel eleştirim ise askere daha doğrusu TSK’nın komuta kademesine.

Açık açık konuşalım.

2. AK Parti dönemi 2.Cumhuriyettir.

AK Parti iktidarı Fethullah Gülen’in test sürüşüdür.

1989’dan bu yana ve 11 Eylül’den bu yana olan bitenleri değerlendirdiğinizde; Fethullah Gülen hareketinin nereden ve neden desteklendiğini anladığınızda, 28 Şubat süreciyle beraber, bugüne baktığınızda sonuç budur.

Jakoben Kemalistler başaramadılar.

Bu gerçeği de itiraf edin artık.

Devlet yani mülkiye ve harbiye ilk sorumludur.

Mülkiye ve harbiye 1950’den beri Atatürk’ün mirasını kötü yönetmiştir. (Aslında İsmet Paşa’yı milat almak daha doğru...)

İkinci sorumlu ise siyaset-tarikat-mafya üçgenidir. (Son döneme medyayı da eklemek şarttır.)

Müteahhit kafalı sağ zihniyetler bu ülkeyi yağmalatmıştır.

Eğitim, sağlık ve adalet göçmüştür.

Özal’la başlayan süreç ise mutlak teslimiyettir.

Kimse kendini kandırmasın. Derviş’le başlayan süreç AK Parti tarafından milim sapma olmadan “başarı” ile sürdürülmektedir.

22 Temmuz günü ise ılımlı İslam artık iktidarını ilan etmiştir.

Tandoğan’ı ve ardından birçok meydanı dolduran o milyonlara da, naçizane, bir önerim var...

Aklınızdan geçen o cümleyi ben dahil herkes biliyor. Kendini Atatürkçü ve laik olarak niteleyen o “yüreği incinmiş” kitle son zamanlarda hep şu minvalde konuşuyor:

“Özkök de bunlardan biriydi, Büyükanıt gelecek her şey bitecek. Hay Allah, galiba o da olmadı sıra Başbuğ’da...”

Bu hastalıklı düşünceleri bir yana bırakın ve uyanın..!

İddia ve tespitim şu: E-muhtıra’nın verildiği günden bu yana, bu ülkede en çok yıpranan kurum TSK’dır.

Bunun müsebbibi de bizzat komuta kademesidir.

Durun! Hemen hiddetlenmeyin... Biz daha öfkeliyiz.

Neden mi? Şundan:

5 Kasım süreciyle ortaya çıktı; 2. Cumhuriyetin ilk büyük adımı atılmakta ve başka ellerin kurdurduğu ve orta vadede bize açık bir tehdit olacak şoven milliyetçi bir Kürdistan’a “olur” verilmektedir.

Diğer adımları da 2008 ortasına kadar göreceğiz. Tahmin etmek zor değil...

Elbette bu bir tercihtir. Siyasi bir tercihtir... Demokratik bir tercihtir.

Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin karakterini değiştirecek nitelikte bu tercihi tercih etmeyen yığınların endişelerini ifade ettiğini düşündükleri samimi ve güvenilir bir siyasi kadro yoktur.

AK Parti ise kendi içinden empatik bir Cumhuriyetçi anlayış çıkarma dinamiğinden maalesef mahrumdur.

Bu onun kaçınılmaz sonu olacaktır. Ama endişe veren mesele bu sonun aynı zamanda Cumhuriyetin de sonu olmasıdır.

Burada durun ve bir zahmet Atatürk’ün gençliğe hitabesini okuyun... (Yok gerçekten okuyun...)

Bu metni , bir kariyer için, ezbeleyenlere ve ezberletenlere değil...

Anlayıp, her ne pahasına olursa olsun, uygulayacaklara ihtiyaç duyulan günlerdeyiz.

Atatürk, o hitabeyi de kalkıp ne askeri-sivil bürokratlara ne de siyasilere yazdı...

Gençliğe yazdı...

Okuyun ve düşünün...

Serdar Akinan/Akşam
 
düşüncemizi sunalım. Şeriat Hortladı değilmi sayın mossat:)

gülüyorum çünkü komik geliyor artık böyle cümleler bana

bu ülkenin rejimi yıkılacak, askerde oturduğu yerde oturacak.

bu cümle nasıl sana komik geliyorsa, irtica hortlardı gibi cümlelerde bana komik geliyor

anladın sen onu:)
 
Düşünceniz varsa mossatın postuna yazın.Yoksa düşünceleri provokasyona girmeyin.
 
Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı zaman, Birinci Dünya Savaşı’nın en ağır yenilgisi altında ezilmiş, maddi-manevi yönden parçalanmış, yer yer dağılmış olan Türk halkını, Anadolu ve Rumeli’deki dağınık kuruluşları bir tek amaç altında toplayarak Türkiye’nin, daha doğrusu Anadolu’nun bağımsızlığını sağlamak amacı doğrultusunda ilmik ilmik örüp birleştirerek örgütleme dehası göstermiş, bu uğurda her türlü fırsatı değerlendirmiştir.

O’nun bu örgütleme gücü umutsuzlukları umuda, kararsızlıkları atılıma, başarısızlıkları başarıya dönüştürmüş, en sonunda emperyalizm Anadolu topraklarında en büyük yenilgisini alarak denize dökülmüştür. Ardından yarı sömürge durumundaki Osmanlı İmparatorluğu’nu tarihe gömerek, bağımsız, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Eğer Mustafa Kemal Atatürk’de, ülke çapında bir örgütlenmeyi gerçekleştirme dehası ve kararlılığı olmasaydı bugünkü Türkiye Cumhuriyeti var olmazdı.

Mustafa Kemal Atatürk üyesi olmakla her zaman övündüğü Türk Ulusu’na hep inanmış, ulusu da kendine inandırmıştır. O, Türk Ulusu’nun ruhunda yaşadığını bildiği ulusal bilinç ve bağımsızlık aşkına her zaman saygı duymuştur. Milli Mücadele yıllarında bir konuşmasında şöyle demiştir:

“Bütün dünyanın uluslarını tanırım. Ve bu tanışıklığım savaş alanlarında olmuştur, ateş altında olmuştur, ölüm karşısında olmuştur. Ant içerek güvence veririm ki, bizim ulusumuzun manevi gücü bütün ulusların manevi gücünün çok üstündedir.”

Büyük Önder’in dağınık, perişan ve umutsuz bir ortamda bile ulusal örgütleme gücünün başarısı işte bu inançta ve inandırmakta yatar.

Atatürkçülerin doğru ideolojik temeller üzerinde hareket etmeleri şarttır.

İdeolojik temel Atatürk ilkeleridir..

Örgütlenme ise “Kuvayı Milliye ruhu”dur..

Sonucunda “Mücadeleci Atatürkçülük” ortaya çıkacaktır. Bugün ihtiyacımız olan tek şey budur.

Mücadeleci Atatürkçü olabilmek için Mustafa Kemal gibi davranmak gereklidir.

Vatansever olmak, bağımsızlığa inanmak başka türlü anlaşılamaz.

Bu bizlere çok şeyleri de anlatıyor aslında.

Bugün vatan savunması, dün olduğu gibi Mustafa Kemal’in yaptığı şekilde hareket etmeyi gerektiriyor.

O sadece Türk halkının bağımsızlık inancına ve mücadele azmine güvenmişti. Tüm Türk halkını bu inançlar üstünde örgütlemiş, emperyalizmi tarihin karanlık sayfalarına gömmüştü.

Bizlerin de yapması gereken tek şey bu. Kendimize inanmak, Mustafa Kemal’e inanmak.

Bu, milli mücadeleye inanların en büyük görevi ve borcudur.

Yılmadan, yorulmadan, bıkmadan yürüyeceğiz.

Hepimiz Mustafa Kemal’i, Mustafa Kemal’den öğreneceğiz.

Biz gücümüzü çok iyi biliyoruz


Çok Teşekkürler...
 
şeriat hortladı sözüne gülen arkadaşa bir sorum olacak
mewcut iktidarın söz sahibi wekillerinden birnin bir tv kanalındaki açıklaması senin için yeterli olacaktır sanırım
^meclis cuma günleri tatil olmalıdır^ bu söz bir çok şeyi ifade ediyor diye düşünüyorum
 
şeriat hortladı sözüne gülen arkadaşa bir sorum olacak
mewcut iktidarın söz sahibi wekillerinden birnin bir tv kanalındaki açıklaması senin için yeterli olacaktır sanırım
^meclis cuma günleri tatil olmalıdır^ bu söz bir çok şeyi ifade ediyor diye düşünüyorum

Bunu sayın Bülent Arınç abileri söyledi.
Şimdi YÖK başkanlığına hazırlanıyor.
Anaysa taslağı vericek kankilerine =)
 
şeriat hortladı sözüne gülen arkadaşa bir sorum olacak
mewcut iktidarın söz sahibi wekillerinden birnin bir tv kanalındaki açıklaması senin için yeterli olacaktır sanırım
^meclis cuma günleri tatil olmalıdır^ bu söz bir çok şeyi ifade ediyor diye düşünüyorum

bu söz birçok şeyi ifade ediyor diye düşünüyorsun, düşündüklerini ifade ette bizde faydanalım. Ona göre sana cevabımı yazarım.

-----------
buda Bülent Arınç'ın sadece meclis için cuma gününün tatil olmasının önerisi :

“Vekillerin daha rahat çalışmasını sağlamak için kulisler ziyaretçilere kapatılmalı. Kulisler, herkesin rahatlıkla girdiği mekanlar olmamalı. Böylece Meclis"in saygınlığı artar.

Meclis Genel Kurulu, ayda 20 gün pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günü çalıştırılmalı. Vekillerin ayın son 10 günü seçim bölgelerine gitmesi sağlanmalı. Böylece vekiller, sadece cumartesi-pazar bölgelerine gitmek zorunda kalmaz.

Toplantı yeter sayısı, mevcut düzenlemedeki gibi olabilir. Ancak karar yeter sayısı değiştirilmeli. Birçok vekil, Genel Kurul"a gelmediği için yasal düzenlemeler yapılamıyor. Genel Kurul"a 10 milletvekili de gelse Meclis çalışabilmeli. Avrupa"daki pek çok ülkede bu yönde uygulama var.

-----

Avrupalı olmak istemiyormusunuz yoksa:)
 
Kendimize inanmak, Mustafa Kemal’e inanmak.
Bu, milli mücadeleye inanların en büyük görevi ve borcudur.
Yılmadan, yorulmadan, bıkmadan yürüyeceğiz.
Hepimiz Mustafa Kemal’i, Mustafa Kemal’den öğreneceğiz.
Biz gücümüzü çok iyi biliyoruz

Daha fazla birşey söylemeye görek yok teşekkürler seda hanım..
 
Geri
Üst