ibrahimdag
New member
- Katılım
- 8 Kas 2005
- Mesajlar
- 316
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Mısır‘da dul bir kadıncağızın bir kızı ve altı öksüz torunu vardı. Bu zavalı kadıncağız, evinde iplik eğirir ve her hafta sonu 600 dirhem ipliği pazara götürüp satarak, bir kısmıyla bir dahaki hafta için keten satın alır ve kalanı ile de kendileri ve torunları geçinirlerdi. Gayet sâliha bir kadın olan bu fakir, her gece Allaha niyaz eder:
— Yâ Rab! Şu öksüzlere merhamet buyur, onlara hayırlı bir rızık ihsan eyle de, beni şu iplik bükmek meşakkatinden kurtar, artık ihtiyarladım, elim tutmaz ve gözüm görmez oldu. Beni bu azaptan kurtar, diye dua ederdi.
Günlerden bir gün, bu kadıncağız yine pazara iplik satmağa gidiyordu. Yolda, bizim bereketimiz Sultan Şeyh Abdül-kadir-i Geylânî kaddesallahu sırrahu hazretlerinin evi önünden geçerken, sabah namazından çıkmış ve müritleriyle birlikte evine dönmekte bulunan Hazret-i Şeyhe rastladı. Şeyh kendisine iltifat buyurdu ve sordu:
— Bacım, nereden gelip nereye gidersin?
— Sultanım, pazara iplik satmağa gidiyorum.
— Ver bakayım ipliklerine..
Kadın, elindeki 600 dirhem ipliği Hazret-i şeyhe sundu. O sultan:
— Hatun, bizden de bükülmüş iplik istiyorlar. Bırak da bu hafta ipliklerini ben satayım, buyurdu ve kadının:
— Kerem edersiniz, demesi üzerine gülümseyerek kadının elinden aldığı ipliği, mescidin damına attı ve atması ile birlikte nereden geldiği anlaşılamayan bir kuş yetişti ve iplikleri kaptığı gibi havaya doğru süzüldü, gitti. Kadıncağız ve dervişler arkasından bakakaldılar:
— Bu nasıl lâtife ola! diye içlerinden geçirdiler. Kadıncağız, hayret içinde bakarken, dervişler ona susmasını işaret ettiler. Zira, şeyhlerinin her cünbüşünde bir hikmet olduğunu biliyorlardı. Nitekim, Hazret-i Şeyh kadına şöyle buyurdu:
— Sakın üzülme bacım. İpliğini satılmağa gönderdim. Satılsın, parası gelsin, benden gel al..
Kadın, sessizce evine döndü ve ertesi gün tekrar şeyhin huzuruna giderek:
— Sultanım, iplik satıldı mı? diye sordu. Hazret-i Şeyh kendisine:
— Satıldı amma, parası henüz gelmedi. Hele birkaç gün sabret! buyurdu.
Böylece aradan bir hafta kadar geçti ve bu müddet zarfında fakir kadın birkaç defa şeyhin huzuruna gitti geldi. Sonuncusunda, sitem etmeğe başladı:
— Bu nasıl lâtife? İpliğimi dama attı, kuş gelip onu aldı ve yuvasına götürdü. Bir daha o iplikler ele geçer mi?
Kadın söylenip dururken, dervişler kendisine:
— Hatun, kızma ve sertleşme! Birkaç gün daha sabret, elbette bunda da bir hikmet vardır, dediler.
Kadın, henüz ayrılmıştı ki bazı tüccarlar şeyhin huzuruna geldiler. Elini ve ayağını öptükten sonra, önüne bin altın çıkarıp bıraktılar.
Dervişlerden birisi, bu tüccarlardan birisine sordu:
— Şeyhimize getirdiğiniz bu altınlar ne parasıdır? ‘ O tüccar durumu anlattı:
— Bizler, bir gemi ile Mısıra geliyorduk. Denizin orta yerinde şiddetli bir fırtınaya tutulduk. Rüzgâr, yelkenimizi parça parça etti, yırttı. Bir çare ararken kaptan: (Elimizde beş altı yüz dirhem iplik bulunsaydı yelkeni onarır, yolumuza devam ederdik.) dedi. Bizler de çığırışarak: (Ey sultan Abdül-kadir! Bize beş altı yüz dirhem iplik gönder. Malımızdan sana bin altın nezrimiz olsun..) diye yalvardık. O ânda, bir kuş geminin üstünde belirdi ve gagasında tuttuğu iplikleri geminin güvertesi üzerine bıraktı, süzüldü geçti ve gitti. Tarttık, tam 600 dirhem iplikti. Bu iplikle yırtılan yelkeni diktik ve onardık ve bu sayede sağ ve salim buraya vardık. Adağımız olan bin altını aramızda toplayarak Hazret-i şeyhe takdim ettik, dediler.
Tüccarlar gider gitmez, iplik sahibi kadın tekrar geldi ve Hazret-i şeyh, tüccarların getirdiği bin altını çıkarıp kendisine verdi. Bu suretle kadının duaları kabul buyurulmuş ve fakirlikten kurtulmuş oldu, şeyhe dualar ve senalar ederek ölünceye kadar refah içinde yaşadılar.
SEMERKAND
— Yâ Rab! Şu öksüzlere merhamet buyur, onlara hayırlı bir rızık ihsan eyle de, beni şu iplik bükmek meşakkatinden kurtar, artık ihtiyarladım, elim tutmaz ve gözüm görmez oldu. Beni bu azaptan kurtar, diye dua ederdi.
Günlerden bir gün, bu kadıncağız yine pazara iplik satmağa gidiyordu. Yolda, bizim bereketimiz Sultan Şeyh Abdül-kadir-i Geylânî kaddesallahu sırrahu hazretlerinin evi önünden geçerken, sabah namazından çıkmış ve müritleriyle birlikte evine dönmekte bulunan Hazret-i Şeyhe rastladı. Şeyh kendisine iltifat buyurdu ve sordu:
— Bacım, nereden gelip nereye gidersin?
— Sultanım, pazara iplik satmağa gidiyorum.
— Ver bakayım ipliklerine..
Kadın, elindeki 600 dirhem ipliği Hazret-i şeyhe sundu. O sultan:
— Hatun, bizden de bükülmüş iplik istiyorlar. Bırak da bu hafta ipliklerini ben satayım, buyurdu ve kadının:
— Kerem edersiniz, demesi üzerine gülümseyerek kadının elinden aldığı ipliği, mescidin damına attı ve atması ile birlikte nereden geldiği anlaşılamayan bir kuş yetişti ve iplikleri kaptığı gibi havaya doğru süzüldü, gitti. Kadıncağız ve dervişler arkasından bakakaldılar:
— Bu nasıl lâtife ola! diye içlerinden geçirdiler. Kadıncağız, hayret içinde bakarken, dervişler ona susmasını işaret ettiler. Zira, şeyhlerinin her cünbüşünde bir hikmet olduğunu biliyorlardı. Nitekim, Hazret-i Şeyh kadına şöyle buyurdu:
— Sakın üzülme bacım. İpliğini satılmağa gönderdim. Satılsın, parası gelsin, benden gel al..
Kadın, sessizce evine döndü ve ertesi gün tekrar şeyhin huzuruna giderek:
— Sultanım, iplik satıldı mı? diye sordu. Hazret-i Şeyh kendisine:
— Satıldı amma, parası henüz gelmedi. Hele birkaç gün sabret! buyurdu.
Böylece aradan bir hafta kadar geçti ve bu müddet zarfında fakir kadın birkaç defa şeyhin huzuruna gitti geldi. Sonuncusunda, sitem etmeğe başladı:
— Bu nasıl lâtife? İpliğimi dama attı, kuş gelip onu aldı ve yuvasına götürdü. Bir daha o iplikler ele geçer mi?
Kadın söylenip dururken, dervişler kendisine:
— Hatun, kızma ve sertleşme! Birkaç gün daha sabret, elbette bunda da bir hikmet vardır, dediler.
Kadın, henüz ayrılmıştı ki bazı tüccarlar şeyhin huzuruna geldiler. Elini ve ayağını öptükten sonra, önüne bin altın çıkarıp bıraktılar.
Dervişlerden birisi, bu tüccarlardan birisine sordu:
— Şeyhimize getirdiğiniz bu altınlar ne parasıdır? ‘ O tüccar durumu anlattı:
— Bizler, bir gemi ile Mısıra geliyorduk. Denizin orta yerinde şiddetli bir fırtınaya tutulduk. Rüzgâr, yelkenimizi parça parça etti, yırttı. Bir çare ararken kaptan: (Elimizde beş altı yüz dirhem iplik bulunsaydı yelkeni onarır, yolumuza devam ederdik.) dedi. Bizler de çığırışarak: (Ey sultan Abdül-kadir! Bize beş altı yüz dirhem iplik gönder. Malımızdan sana bin altın nezrimiz olsun..) diye yalvardık. O ânda, bir kuş geminin üstünde belirdi ve gagasında tuttuğu iplikleri geminin güvertesi üzerine bıraktı, süzüldü geçti ve gitti. Tarttık, tam 600 dirhem iplikti. Bu iplikle yırtılan yelkeni diktik ve onardık ve bu sayede sağ ve salim buraya vardık. Adağımız olan bin altını aramızda toplayarak Hazret-i şeyhe takdim ettik, dediler.
Tüccarlar gider gitmez, iplik sahibi kadın tekrar geldi ve Hazret-i şeyh, tüccarların getirdiği bin altını çıkarıp kendisine verdi. Bu suretle kadının duaları kabul buyurulmuş ve fakirlikten kurtulmuş oldu, şeyhe dualar ve senalar ederek ölünceye kadar refah içinde yaşadılar.
SEMERKAND