Vtnsvr
New member
Dr. Tahir Tamer Kumkale
Televizyon programlarında gençlerimizin bilgi seviyesinin düştüğü yeri belgeleyen pek çok görüntü milletimizi rahatsız etmektedir.
Gülben Ergen’in kuaförünü bilen, Fenerli Aleks’in baba adını tereddütsüz söyleyen gençlerimiz ne yazık ki milli kültür ve milli bilinci geliştiren konularda çok ilgisiz ve çok bilgisizler.
You Tube’ da çokça izlenen bir program izledim.
Yoldan geçenlere soruyorlar,
“Mısır Piramitleri Türkiye’den kaçırılmış buna ne diyorsunuz?”
sorusuna verilen cevaplar akılları durduracak kadar uçuktu.
Binlerce ton ağırlığındaki taş bloklardan oluşan piramitleri “uçakla götürenler” yanında, “gümrükçülere rüşvet vererek kaçırmışlardır” Şeklindeki cevaplar çevremize ilgi seviyemizi en güzel şekilde anlatıyordu.
Bilgisayarların bir tuşuna dokunarak bilgiye ulaşılabilen asrımızda gençlerimizin bilgisizliği ve bilgiye ilgisizliğinin yarınlarımızı tehdit edecek boyutlara ulaştığını anlamak için uzman olmaya gerek yoktur.
27 Mart 2008 tarihli medyada yer alan bir haber konunun ulaştığı boyutları açıkça göstermekte ve acilen tedbir alınacak bir durumda olduğumuzu belgelemektedir. İşte o haber;
“Adana Valisi İlhan Atış, daha önce denetim için gittiği bir lisede öğrencilere Çanakkale Savaşları’nın nerede olduğunu sorduğunda,
“Kars ile Erzurum arasında bir yerde”
yanıtını alınca şoke olduğunu söyledi. Atış, öğrencilerin ayrıca Adana’nın ilçelerini, Türkiye’nin komşularını da sayamadıklarını da belirterek, öğrencilere her gün 10 dakika çevreyi ve ili tanıtıcı bilgiler anlatılması için kaymakamlara talimat verdiğini kaydetti.
Vali Atış, yaşadığı bu olayı anlatırken şöyle dedi;
Lise 1 öğrencisine Adana’nın ilçelerini sordum. Sadece ‘Seyhan, Yüreğir, Pozantı’ dedi. Herhalde Pozantılıydı.
Lise 2 öğrencisine aynı soruyu sordum.
‘Hatay, İskenderun, Tarsus’
diye saydı. Lise 1 öğrencilerine
‘Çanakkale Savaşları'nı kim anlatacak’
diye sordum. Anlatan çıkmadı.
Aynı soruyu lise 3’deki bir öğrenciye sordum, bilemedi.
‘O zaman Çanakkale Savaşları nerede oldu?
Çanakkale Savaşları Kars ile Erzurum arasındaki bir yerde mi oldu, yoksa Kars ile Sarıkamış arasındaki bir yerde mi oldu?’
diye şaşırtıcı bir soru sordum. Tartıştılar, karar verdiler;
‘Kars ile Erzurum arasındaki bir yerde’
dediler. Lise 3’lere Türkiye’nin komşularını sordum,
‘Yunanistan ve İran’
dediler. O kadar. Başka yok. Bu korkunç bir şey! Okul müdürü bana ‘Çocukları heyecanlandırdınız’ dedi.
Bağışlayın ama bunun heyecandan olduğunu düşünmüyorum.”
Benzeri durumla Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi derslerine girdiğim üniversite bünyesinde çok karşılaştım. Bunun için ilk derste öğrencilere, bir Türkiye haritası çizmelerini ve komşularımızı göstermelerini ve bu sınırların hangi anlaşmalarla çizildiğini” yazmalarını isterdim.
Ders verdiğim 16 yıl içinde bu sorunun cevabını bulamadığım için her öğrencinin sınır komşularımızı tanımadan ve Türk bayrağının kanununda belirtilen ebatları öğrenmeden geçer not almalarına izin vermedim.
18 yaşına kadar 11-12 yıl Türk eğitim sisteminde eğitim görerek Türkiye’nin ve komşuları hakkında bilgi sahibi olamayan gençlerimizin durumunu belgeleriyle Mili Eğitim Bakanlığına defalarca gönderdim. Ama netice alamadım. Zaten neticeyi Vali İlhan Atış’ın açıklamaları açıkça ortaya koyuyor.
Biliyoruz ki Atatürk; Gençlik kavramını, ülkenin geleceğini emanet edeceği nesiller için kullanmıştır.
Köhnemiş zihniyetlere, milleti geriye götürmek isteyen bağnaz kafalılara karşı dayanacağı istinat noktasının gençlik ve onların dinamik fikirlerinde olduğunu görmüştür.
Çağdaş ve modern ilmin hâkim olduğu zihniyetle yetişecek genç kuşakların, gelecekte eserlerini ve inkılâplarını daha da geliştireceğini, onu her türlü tehlikeden koruyarak yücelteceğini hissetmiş ve buna yürekten inanmıştır.
Tarihte hiç bir lider Atatürk kadar milletinin gençliğine güvenmemiş ve onun kadar gençliği ile bütünleşmemiştir.
Atatürk'ün Türk Milletine armağan ettiği en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti'dir.
“Ey yükselen yeni nesil!.. Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk. O'nu yücelterek yaşatacak olan sizsiniz."
sözünden de anlaşılacağı gibi Atamız bu büyük eserinin muhafaza ve müdafaasını Türk gençliğine emanet etmiştir.
Bugün sorgulamamız gereken husus şudur.
Günümüz gençliği bu emaneti muhafaza edecek bilgiye, inanca ve kendine güvene sahip midir?
Bizi Atatürkçü Düşünce ile yetiştiren nesillerden aldığımız feyzi, bizler günümüz gençliğine yeterince ulaştırabildik mi?
İşte bu soruların cevabını vermekte zorlanıyorum. Çünkü küresel esen fırtınalarla kafası karmakarış olan günümüz gençliğinin milli davalara yaklaşımını gördükçe bu konuda iyimser düşünmek çok zor.
Okullarda ezberletirilen “Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi” Türk gençliğine çok kapsamlı ve oldukça zor görevleri yüklemektedir.
Burada istenilenlerin gerçekleştirilmesi son derece planlı, proğramlı ve sürekli bir çalışmayı gerektirmektedir. Verilen sorumluluklar çoktur. Bunlar ancak şuurlu ve inançlı kitlelerin yapacakları zorlu bir mücadele ile başarılabilir.
Temelinde Atatürkçü düşünce sistemi bulunan Anayasamız; devletimizi, istiklâl ve cumhuriyetimizi Türk gençliğine emanet etmektedir.
Anayasa'nın bu konuyu düzenleyen "Gençliğin Korunması" başlıklı 58 inci Maddesi aynen şöyledir;
"Devlet; İstiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerini müspet ilmin ışığında, Atatürk İlke ve İnkılâpları doğrultusunda ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.”
Anayasanın bu maddesi geçerliliğini korurken, bugün devletimizin ülkenin geleceğini emanet ettiği gençlere karşı yapması gereken ödevlerini yerine getirdiğini söylememiz mümkün müdür?
Acaba evlâtlarımızı Atatürk'ün gösterdiği ilkeler ve düşünce sistemi doğrultusunda yönlendirebildik mi?
Çocuklarımıza, sorumluluklarına sahip çıkacak mücadele azmi aşılayabildik mi?
Çocuklarımızı, Türk Kültürü ve Türk tarihi motifleri ile eğitebildik mi?
Gelişmiş kitle iletişim araçlarından yararlanarak küreselleşme adı altında dünyanın her tarafından ülkemize yöneltilen kültürümüze yabancı ve beyinlerimizi sömürgeleştiren fikir ve düşüncelere karşı kendimizi ve gençlerimizi koruyacak sistemleri kurabildik mi?
Sözün kısası gençlerimizi Türk gibi mi, yoksa dünya vatandaşı olarak mı yetiştirdik?
Şimdi bütün bunların görüşülmesi ve tartışılması, Türk aydınlarının gündeminde bu temel konuların bulunması gerekiyor.
Peki, bu konuda bir çalışmaya şahit oluyor muyuz?
Ne yazık ki bunun cevabı da şimdilik hayır olmaktadır.
Sonuç olarak;
2008 yılı Martında Türk Milleti Atatürk'ün gösterdiği hedeflere doğru bir hayli yol almıştır.
Modern ve çağdaş bir dünya devleti olma yolunda da hızla ilerlemektedir. Bugün 1920'lerin 13 milyonluk Türkiye’sinden çok ilerde olduğumuz kesindir. Bu gelişmişliğimize rağmen henüz Atatürk'ün idealindeki Türkiye'ye ulaştığımız söylenemez.
Bunun için;
Türkiye Cumhuriyetini iç ve dış tehlikelere karşı koruma şuuruna erişmiş; Fikren, ilmen, fennen ve bedenen kuvvetli; Yüksek karakterli; Bilimden güç alan ve bilimi amaç edinen; Sağlık ve sıhhatini koruyan, sağlıklı düşünme yeteneğine sahip olan; Güzel Sanatları seven; Çalışkan ve kendine güveni olan bir gençlik yetiştirmek, devletin ve bizim nesillerimizin en önemli görevidir.
Kendisini en iyi şekilde yetiştirmek için her imkândan yararlanarak var gücü ile çalışmakta Türk gencinin vazgeçilmez görevidir.
Bunun için çalışkan, daha çalışkan ve en çalışkan olmak zorunda olduklarını özellikle vurgulamak istiyorum.
Eğer üzerinde iyi çalışırsak ve gereken asgari milli kültür eğitimini okullarımızda verirsek Türk gençliği; Atatürk'ün en değerli emaneti olan Türkiye Cumhuriyetini kanındaki binlerce yıllık tarihinden aldığı milli heyecanı ve milli ruhuyla sonsuza kadar koruyacaktır.
Bu kutsal görevi başarı ile yapmayı müteakip bir bayrak gibi nesilden nesile aktararak ülkemizi ebediyen hür ve bağımsız kılacaklardır.
Televizyon programlarında gençlerimizin bilgi seviyesinin düştüğü yeri belgeleyen pek çok görüntü milletimizi rahatsız etmektedir.
Gülben Ergen’in kuaförünü bilen, Fenerli Aleks’in baba adını tereddütsüz söyleyen gençlerimiz ne yazık ki milli kültür ve milli bilinci geliştiren konularda çok ilgisiz ve çok bilgisizler.
You Tube’ da çokça izlenen bir program izledim.
Yoldan geçenlere soruyorlar,
“Mısır Piramitleri Türkiye’den kaçırılmış buna ne diyorsunuz?”
sorusuna verilen cevaplar akılları durduracak kadar uçuktu.
Binlerce ton ağırlığındaki taş bloklardan oluşan piramitleri “uçakla götürenler” yanında, “gümrükçülere rüşvet vererek kaçırmışlardır” Şeklindeki cevaplar çevremize ilgi seviyemizi en güzel şekilde anlatıyordu.
Bilgisayarların bir tuşuna dokunarak bilgiye ulaşılabilen asrımızda gençlerimizin bilgisizliği ve bilgiye ilgisizliğinin yarınlarımızı tehdit edecek boyutlara ulaştığını anlamak için uzman olmaya gerek yoktur.
27 Mart 2008 tarihli medyada yer alan bir haber konunun ulaştığı boyutları açıkça göstermekte ve acilen tedbir alınacak bir durumda olduğumuzu belgelemektedir. İşte o haber;
“Adana Valisi İlhan Atış, daha önce denetim için gittiği bir lisede öğrencilere Çanakkale Savaşları’nın nerede olduğunu sorduğunda,
“Kars ile Erzurum arasında bir yerde”
yanıtını alınca şoke olduğunu söyledi. Atış, öğrencilerin ayrıca Adana’nın ilçelerini, Türkiye’nin komşularını da sayamadıklarını da belirterek, öğrencilere her gün 10 dakika çevreyi ve ili tanıtıcı bilgiler anlatılması için kaymakamlara talimat verdiğini kaydetti.
Vali Atış, yaşadığı bu olayı anlatırken şöyle dedi;
Lise 1 öğrencisine Adana’nın ilçelerini sordum. Sadece ‘Seyhan, Yüreğir, Pozantı’ dedi. Herhalde Pozantılıydı.
Lise 2 öğrencisine aynı soruyu sordum.
‘Hatay, İskenderun, Tarsus’
diye saydı. Lise 1 öğrencilerine
‘Çanakkale Savaşları'nı kim anlatacak’
diye sordum. Anlatan çıkmadı.
Aynı soruyu lise 3’deki bir öğrenciye sordum, bilemedi.
‘O zaman Çanakkale Savaşları nerede oldu?
Çanakkale Savaşları Kars ile Erzurum arasındaki bir yerde mi oldu, yoksa Kars ile Sarıkamış arasındaki bir yerde mi oldu?’
diye şaşırtıcı bir soru sordum. Tartıştılar, karar verdiler;
‘Kars ile Erzurum arasındaki bir yerde’
dediler. Lise 3’lere Türkiye’nin komşularını sordum,
‘Yunanistan ve İran’
dediler. O kadar. Başka yok. Bu korkunç bir şey! Okul müdürü bana ‘Çocukları heyecanlandırdınız’ dedi.
Bağışlayın ama bunun heyecandan olduğunu düşünmüyorum.”
Benzeri durumla Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi derslerine girdiğim üniversite bünyesinde çok karşılaştım. Bunun için ilk derste öğrencilere, bir Türkiye haritası çizmelerini ve komşularımızı göstermelerini ve bu sınırların hangi anlaşmalarla çizildiğini” yazmalarını isterdim.
Ders verdiğim 16 yıl içinde bu sorunun cevabını bulamadığım için her öğrencinin sınır komşularımızı tanımadan ve Türk bayrağının kanununda belirtilen ebatları öğrenmeden geçer not almalarına izin vermedim.
18 yaşına kadar 11-12 yıl Türk eğitim sisteminde eğitim görerek Türkiye’nin ve komşuları hakkında bilgi sahibi olamayan gençlerimizin durumunu belgeleriyle Mili Eğitim Bakanlığına defalarca gönderdim. Ama netice alamadım. Zaten neticeyi Vali İlhan Atış’ın açıklamaları açıkça ortaya koyuyor.
Biliyoruz ki Atatürk; Gençlik kavramını, ülkenin geleceğini emanet edeceği nesiller için kullanmıştır.
Köhnemiş zihniyetlere, milleti geriye götürmek isteyen bağnaz kafalılara karşı dayanacağı istinat noktasının gençlik ve onların dinamik fikirlerinde olduğunu görmüştür.
Çağdaş ve modern ilmin hâkim olduğu zihniyetle yetişecek genç kuşakların, gelecekte eserlerini ve inkılâplarını daha da geliştireceğini, onu her türlü tehlikeden koruyarak yücelteceğini hissetmiş ve buna yürekten inanmıştır.
Tarihte hiç bir lider Atatürk kadar milletinin gençliğine güvenmemiş ve onun kadar gençliği ile bütünleşmemiştir.
Atatürk'ün Türk Milletine armağan ettiği en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti'dir.
“Ey yükselen yeni nesil!.. Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk. O'nu yücelterek yaşatacak olan sizsiniz."
sözünden de anlaşılacağı gibi Atamız bu büyük eserinin muhafaza ve müdafaasını Türk gençliğine emanet etmiştir.
Bugün sorgulamamız gereken husus şudur.
Günümüz gençliği bu emaneti muhafaza edecek bilgiye, inanca ve kendine güvene sahip midir?
Bizi Atatürkçü Düşünce ile yetiştiren nesillerden aldığımız feyzi, bizler günümüz gençliğine yeterince ulaştırabildik mi?
İşte bu soruların cevabını vermekte zorlanıyorum. Çünkü küresel esen fırtınalarla kafası karmakarış olan günümüz gençliğinin milli davalara yaklaşımını gördükçe bu konuda iyimser düşünmek çok zor.
Okullarda ezberletirilen “Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi” Türk gençliğine çok kapsamlı ve oldukça zor görevleri yüklemektedir.
Burada istenilenlerin gerçekleştirilmesi son derece planlı, proğramlı ve sürekli bir çalışmayı gerektirmektedir. Verilen sorumluluklar çoktur. Bunlar ancak şuurlu ve inançlı kitlelerin yapacakları zorlu bir mücadele ile başarılabilir.
Temelinde Atatürkçü düşünce sistemi bulunan Anayasamız; devletimizi, istiklâl ve cumhuriyetimizi Türk gençliğine emanet etmektedir.
Anayasa'nın bu konuyu düzenleyen "Gençliğin Korunması" başlıklı 58 inci Maddesi aynen şöyledir;
"Devlet; İstiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerini müspet ilmin ışığında, Atatürk İlke ve İnkılâpları doğrultusunda ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.”
Anayasanın bu maddesi geçerliliğini korurken, bugün devletimizin ülkenin geleceğini emanet ettiği gençlere karşı yapması gereken ödevlerini yerine getirdiğini söylememiz mümkün müdür?
Acaba evlâtlarımızı Atatürk'ün gösterdiği ilkeler ve düşünce sistemi doğrultusunda yönlendirebildik mi?
Çocuklarımıza, sorumluluklarına sahip çıkacak mücadele azmi aşılayabildik mi?
Çocuklarımızı, Türk Kültürü ve Türk tarihi motifleri ile eğitebildik mi?
Gelişmiş kitle iletişim araçlarından yararlanarak küreselleşme adı altında dünyanın her tarafından ülkemize yöneltilen kültürümüze yabancı ve beyinlerimizi sömürgeleştiren fikir ve düşüncelere karşı kendimizi ve gençlerimizi koruyacak sistemleri kurabildik mi?
Sözün kısası gençlerimizi Türk gibi mi, yoksa dünya vatandaşı olarak mı yetiştirdik?
Şimdi bütün bunların görüşülmesi ve tartışılması, Türk aydınlarının gündeminde bu temel konuların bulunması gerekiyor.
Peki, bu konuda bir çalışmaya şahit oluyor muyuz?
Ne yazık ki bunun cevabı da şimdilik hayır olmaktadır.
Sonuç olarak;
2008 yılı Martında Türk Milleti Atatürk'ün gösterdiği hedeflere doğru bir hayli yol almıştır.
Modern ve çağdaş bir dünya devleti olma yolunda da hızla ilerlemektedir. Bugün 1920'lerin 13 milyonluk Türkiye’sinden çok ilerde olduğumuz kesindir. Bu gelişmişliğimize rağmen henüz Atatürk'ün idealindeki Türkiye'ye ulaştığımız söylenemez.
Bunun için;
Türkiye Cumhuriyetini iç ve dış tehlikelere karşı koruma şuuruna erişmiş; Fikren, ilmen, fennen ve bedenen kuvvetli; Yüksek karakterli; Bilimden güç alan ve bilimi amaç edinen; Sağlık ve sıhhatini koruyan, sağlıklı düşünme yeteneğine sahip olan; Güzel Sanatları seven; Çalışkan ve kendine güveni olan bir gençlik yetiştirmek, devletin ve bizim nesillerimizin en önemli görevidir.
Kendisini en iyi şekilde yetiştirmek için her imkândan yararlanarak var gücü ile çalışmakta Türk gencinin vazgeçilmez görevidir.
Bunun için çalışkan, daha çalışkan ve en çalışkan olmak zorunda olduklarını özellikle vurgulamak istiyorum.
Eğer üzerinde iyi çalışırsak ve gereken asgari milli kültür eğitimini okullarımızda verirsek Türk gençliği; Atatürk'ün en değerli emaneti olan Türkiye Cumhuriyetini kanındaki binlerce yıllık tarihinden aldığı milli heyecanı ve milli ruhuyla sonsuza kadar koruyacaktır.
Bu kutsal görevi başarı ile yapmayı müteakip bir bayrak gibi nesilden nesile aktararak ülkemizi ebediyen hür ve bağımsız kılacaklardır.