Eğitimin “kesintisiz sekiz yıl” olması için verilen mücadeleyi…
Hiç bir altyapısı hazırlanmadan, başlatılan “sekiz yıl” zorunluluğu neticesinde çocukların “ahırdan bozma” mekanlarda eğitime tabii tutulmaları herhalde bu çağda “bize özgü” bir model olmalıydı!
***
(Bir yığın taze gündemin arasında, mesela “AK Parti’yi kapatma davası kabul edilmişken” nereden çıktı bu “sekiz yıl” meselesini deşelemek) diyebilirsiniz!
Anlatalım;
Adana Valisi İlhan Atış, bir Liseyi denetime gider. Lise üçüncü sınıftaki, yani yıl sonunda lise diploması alacak çocuklara “Çanakkale savaşlarını kim anlatacak” diye sorar. Sınıftan “çıt” çıkmaz.
Evet evet…
Türk tarihinin dönüm noktasını…
Türkün ve Türkiye’nin “varolma” mücadelesini…
Tarihimizin en şanlı sayfasını bilen çıkmaz, lise üçüncü sınıfta.
***
Sonra Vali, aynı çocuklara, “Peki, Çanakkale savaşları nerede yapılmıştı. Kars ile Erzurum arasındaki bir yerde mi, yoksa Kars ile Sarıkamış arasındaki bir yerde mi?” der.
Vali’nin müsaadesinden sonra çocuklar kendi aralarında tartışıp “Çanakkale savaşları, Kars ile Erzurum arasında bir yerde oldu” cevabını verirler.
Aynı lisede çocuklar, Türkiye’nin komşusu olarak sadece Yunanistan ve İran’ın isimlerini sayabilirler.
***
Lise ikinci sınıftaki çocuklara “Adana’nın ilçelerini say” diyen Vali, “Hatay, İskenderun, Tarsus” cevabını alınca şoke olur.
***
Haberi okuyunca, ben de bir ortaokul talebesine “Tuz gölü nerede?” diye sordum ve “koskoca bir suskunlukla” karşılaştım.
***
Eğitimi sekiz yıla değil, seksen yıla da çıkarsanız; Çanakkale savaşını bile öğretemedikten sonra hangi faydayı bekleyebilirsiniz!
Galiba hatırladım;
“Çocuklar Kur’an kursuna gitmeyerek, zihinlerini zinde tutacaklardı” sekiz yıl sayesinde!
Valinin ziyareti ortaya koyuyor ki, “çocukların zihinleri bomboş!”
***
Zaman Gazetesi’nde Mustafa Armağan’ın ”Çanakkale ve Akif nasıl unutturuldu” başlıklı yazısı, sorunun sadece eğitimcilerde olmadığını gösteriyordu.
Çanakkele muharebelerinden sonraki tarihi seyri irdeleyen Armağan, 1928’de Çanakkale’ye ilk resmi ziyaretini yapan M. Kemal Atatürk’ün, o gezi sırasında “Çanakkale şehitliği yapılması” emrini verdiğini, ne yazık ki şehitliğin, Menderes devrine kadar yapılamadığını yazdı.
***
Yine Armağan, 1933’te Nihal Atsız, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar ve Tevfik İleri gibi milliyetçi gençlerin gayretleriyle başlayan ve dokuz gün süren sivil Çanakkale gezisinin, o günün basını tarafından “rahatsızlık verici bir olay” haline getirildiğini, hatta gençlerin aralarında para toplamak suretiyle bir “Çanakkale şehitleri anıtı yapılması” girişiminde bulunmaları karşısında zamanın CHP Genel Sekreteri Recep Peker’in “Bu işin sonu kötü olur” tehdidinde bulunduğunu da yazdı.
***
Siz söyleyin;
Lise üçüncü sınıftaki bir çocuğa Çanakkale savaşının, -ayrıntılarını bırakın- nerede yapıldığı dahi öğretilemediyse…
Yaşadığı ilin ilçeleri dahi öğretilemediyse…
Ülkesinin komşuları dahi öğretilemediyse…
Başka ne öğretilebilir?
Nasıl bir adam çıkar bu okullardan?
Hadi ben söyleyeyim; “göbeğini kaşıyan adam!”
***
(Eğitim öğretimde ciddiyetini muhafaza etmeye özen gösteren okullar alınmasın sakın. Ama maalesef ülkemizde öğrencilerin okula olan bağlılıkları tartışılır durma gelmiştir! Öğrencilerin bağlı oldukları öteki değerlerden de bu anlaşılmaktadır!)
Mustafa GÜDEN
KAYNAK
Hiç bir altyapısı hazırlanmadan, başlatılan “sekiz yıl” zorunluluğu neticesinde çocukların “ahırdan bozma” mekanlarda eğitime tabii tutulmaları herhalde bu çağda “bize özgü” bir model olmalıydı!
***
(Bir yığın taze gündemin arasında, mesela “AK Parti’yi kapatma davası kabul edilmişken” nereden çıktı bu “sekiz yıl” meselesini deşelemek) diyebilirsiniz!
Anlatalım;
Adana Valisi İlhan Atış, bir Liseyi denetime gider. Lise üçüncü sınıftaki, yani yıl sonunda lise diploması alacak çocuklara “Çanakkale savaşlarını kim anlatacak” diye sorar. Sınıftan “çıt” çıkmaz.
Evet evet…
Türk tarihinin dönüm noktasını…
Türkün ve Türkiye’nin “varolma” mücadelesini…
Tarihimizin en şanlı sayfasını bilen çıkmaz, lise üçüncü sınıfta.
***
Sonra Vali, aynı çocuklara, “Peki, Çanakkale savaşları nerede yapılmıştı. Kars ile Erzurum arasındaki bir yerde mi, yoksa Kars ile Sarıkamış arasındaki bir yerde mi?” der.
Vali’nin müsaadesinden sonra çocuklar kendi aralarında tartışıp “Çanakkale savaşları, Kars ile Erzurum arasında bir yerde oldu” cevabını verirler.
Aynı lisede çocuklar, Türkiye’nin komşusu olarak sadece Yunanistan ve İran’ın isimlerini sayabilirler.
***
Lise ikinci sınıftaki çocuklara “Adana’nın ilçelerini say” diyen Vali, “Hatay, İskenderun, Tarsus” cevabını alınca şoke olur.
***
Haberi okuyunca, ben de bir ortaokul talebesine “Tuz gölü nerede?” diye sordum ve “koskoca bir suskunlukla” karşılaştım.
***
Eğitimi sekiz yıla değil, seksen yıla da çıkarsanız; Çanakkale savaşını bile öğretemedikten sonra hangi faydayı bekleyebilirsiniz!
Galiba hatırladım;
“Çocuklar Kur’an kursuna gitmeyerek, zihinlerini zinde tutacaklardı” sekiz yıl sayesinde!
Valinin ziyareti ortaya koyuyor ki, “çocukların zihinleri bomboş!”
***
Zaman Gazetesi’nde Mustafa Armağan’ın ”Çanakkale ve Akif nasıl unutturuldu” başlıklı yazısı, sorunun sadece eğitimcilerde olmadığını gösteriyordu.
Çanakkele muharebelerinden sonraki tarihi seyri irdeleyen Armağan, 1928’de Çanakkale’ye ilk resmi ziyaretini yapan M. Kemal Atatürk’ün, o gezi sırasında “Çanakkale şehitliği yapılması” emrini verdiğini, ne yazık ki şehitliğin, Menderes devrine kadar yapılamadığını yazdı.
***
Yine Armağan, 1933’te Nihal Atsız, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar ve Tevfik İleri gibi milliyetçi gençlerin gayretleriyle başlayan ve dokuz gün süren sivil Çanakkale gezisinin, o günün basını tarafından “rahatsızlık verici bir olay” haline getirildiğini, hatta gençlerin aralarında para toplamak suretiyle bir “Çanakkale şehitleri anıtı yapılması” girişiminde bulunmaları karşısında zamanın CHP Genel Sekreteri Recep Peker’in “Bu işin sonu kötü olur” tehdidinde bulunduğunu da yazdı.
***
Siz söyleyin;
Lise üçüncü sınıftaki bir çocuğa Çanakkale savaşının, -ayrıntılarını bırakın- nerede yapıldığı dahi öğretilemediyse…
Yaşadığı ilin ilçeleri dahi öğretilemediyse…
Ülkesinin komşuları dahi öğretilemediyse…
Başka ne öğretilebilir?
Nasıl bir adam çıkar bu okullardan?
Hadi ben söyleyeyim; “göbeğini kaşıyan adam!”
***
(Eğitim öğretimde ciddiyetini muhafaza etmeye özen gösteren okullar alınmasın sakın. Ama maalesef ülkemizde öğrencilerin okula olan bağlılıkları tartışılır durma gelmiştir! Öğrencilerin bağlı oldukları öteki değerlerden de bu anlaşılmaktadır!)
Mustafa GÜDEN
KAYNAK