Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
BAŞBAKAN Erdoğan'ı dinlemek için Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonundayız.
Erdoğan'dan önce kürsüde İngiltere Başbakanı Cameron var.
Hayatımda gördüğüm en "plastik" lider diyebilirim.
Ezberlediği bir metni, okul müsameresinin başrol oyuncusu tonlamalarıyla okuyor.
Konuşmasını Arap Baharı'na ayırmış. Libya'da hâlâ tamamlanmamış ayaklanmanın,
Mısır'da nasıl değişeceği netleşmemiş yönetimin Arap ülkelerine "demokrasi"
değerlerini taşıdığını anlatıyor.
Ama asıl anlatmaya çalıştığı, buralara piyasa ekonomisinin girmesinden duyduğu
memnuniyet.
Yeni pazarlar, yeni kaynaklar bulunduğunu kaçırıyor zaten ağzından.
Bence utanç verici bir konuşma.
Soğuk, tatsız, ruhsuz.
Sonra ABD Komisyonu sekreteri çıkıyor kürsüye.
Fransızca başlıyor, İngilizce devam ediyor. Ben tam "Almanca bitirir" derken İngilizce
tamamlıyor konuşmasını.
Onun da mevzuu Arap Baharı.
Kendilerinden sonra kürsüye gelecek Erdoğan'dan rol çalmaya çalıştıkları belli.
Ve ardından kürsüye Erdoğan geliyor.
Ne anlatacağını çok merak ediyorum.
Mehmet Ali Birand'ın söylediği gibi heyecanlı falan değil. Çok rahat.
Önce Birleşmiş Milletler üyelerine bir "fırça atıyor" ya da "ayar veriyor".
"Dünyadaki gerçek sorunlara duyarsızsınız. Burası birkaç egemen ülkenin oyuncağı
olmuş. Onların çıkarlarını koruma mekanizmasına dönüşmüş. Ya bu değişir ya da BM
bir halta yaramaz" demeye getiriyor. Gözlerinin içine baka baka.
Sonra lafı Somali'ye bağlıyor. Somali'deki drama karşı dünyanın duyarsızlığından
yakınıyor.
Ardından da Türkiye'nin hem devlet hem halk olarak Somali'ye yaklaşık 700 milyon
dolarlık bir kaynak aktaracağını anlatıyor.
Özellikle Avrupa'nın çıkarı olmayan yerlerdeki sorunlara duyarsızlığını ima ediyor.
Ardından İsrail'e dalıyor. Yanlış anlaşılmış olması muhtemel geçmiş sözlerini açarak
tekrarlıyor.
Genel Kurul'da yapılan tek heyecanlı ve içerikli konuşma belki de.
Tayyip Erdoğan'a kürsü fark etmiyor.
Ha Van'da meydanda konuşmuş, ha BM Genel Kurulu'nda.
Aynı rahatlık.
Aynı ton.
Aynı üslup.
Kıdemli lider olmanın bütün rahatlığı üzerinde.
Çok garip aslında.
Türkiye'nin gerçekte sahip olduğu güçten daha güçlü bir tonlaması var.
Hepsi şaşırmış. BM'de böyle konuşmalar duymaya alışkın olmadıklarını söylüyorlar.
"Söylediklerinin büyük bölümü doğru ama biz bunları bu kürsüden duymaya alışkın
değiliz" diyorlar.
Sadece diyeceğim insanları gözümüzde çok fazla mükelleştirmemek gerekir... Her insanın hatası vardır ki bunlara ilk peygamber Hz Adem (a.s) de son peygamber Hz Muhammed (s.a.v.) de (peygamberlerde cüzzi de olsa hata vardır) dahildir.
Sadece diyeceğim insanları gözümüzde çok fazla mükelleştirmemek gerekir... Her insanın hatası vardır ki bunlara ilk peygamber Hz Adem (a.s) de son peygamber Hz Muhammed (s.a.v.) de (peygamberlerde cüzzi de olsa hata vardır) dahildir.
Değil mi? Fatih Sultan Mehmed de yaşasaydı senin düşündüğün gibi düşünürdü =).
İnşallah gerçekleri görürsün birgün =). Gerçekleri göreceğimiz kesin de onu gördüğümüzde inşallah hiçbirşey için geç olmaz =). O din 1500 senelik bir din... Başka şeyler gibi birkaç insan ömrüne sığabilecek kadar kısa ve insan yapısı uyduruk kurallardan oluşan birşey değil . Okuyun sadece diyorum...
Hıı bm de hemen almış ayarı düzeltmişler hemen kendilerini. Bu işler öyle kuru kabadayılıkla olmuyor maalesef Önce gücünü ıspatlayacaksın, kabul ettireceksin(Bkz abd) ondan sonra kabadayılık yapacaksın. Yoksa sadece konuştuğunla kalırsın
kıdemli bi lider ile kasımpaşa kabadayısını ayırt etmek gerek yoksa kasımpaşa dan başka bi adam koy başbakanlık koltuğuna yine öle kabadayı gibi konuşur ha bide arkasında dış mihraklardan destek veren olursa milletin vay haline.ha bizimde hiçbirşeyden haberimiz olmasa biz de inancaz ha.
tayyip in ayar çektiği tek yer var : türk halkı.
bizim millete öle bi ayar çekiyor ki kimsenin hiçbirşeyden haberi olmuyor.
birleşmiş milletler e ayarmış.zorla küfür ettireceksiniz adam a.