ne oldu birden bire hayat günlük gülüstanlıkken nerden çıktı bunlar. türkiye mükemmel bir yol izliyor bu yalan yanlış haberlerde neyin nesi diyesi geliyor insanın ki; eminim böyle düşünen milyonlarca yaratık dolaşıyor etrafımızda en yakınlarımda bile sürüsüne bereket... çünkü herkesin türkiye'si başka. kavramlar kavramlar...
kullandığımız kavramların benimsediğimiz olguların ne olduğunu biliyor muyuz acaba?? kaçımız bu güne kadar kendini sorguladı ki yaşamı sorgulamaya kalkıyor. hiçlik duygusuna kapılamamak için kendisini tv, dergi, magazin, pc ye kaptıranlar acaba hayatlarında hiç kendileri ile bir saat geçirdiler mi? özgürlüğün, mutluluğun, mülkiyetin, devletin, milletin, vatanın ne olduğunu gerçekte neye tekabül ettiğini irdelediler mi?
hergün karşı karşıya oldukları ama görmedikleri yada GÖRMEK İSTEMEDİKLERİ gerçekleri ufak detaylar olarak kabul edip, yaşamın kendi hayatlarından ibaret olduğunu benliği olabildiğince genişletmek yerine tam tersi olabildiğince küçülten bencillik ile bütünleşmiş bireylerin, kendi yarattıkları sorunları sanki başkası yapıyormuş gibi, sanki o birey o çarkın dişlisi değilmiş gibi sorun gündeme gelince başını gömdüğü kumdan çıkarıp bir iki gaklamasını sonra yine o bencillikle bezenmiş hayatına dönmesini kınıyorum. aslında kınamaktan daha fazlasına müstehaklar ama neyse...
sözüm burada ki herkese, kendimde dahilim buna. bu benim kendi iç sesimin bana söylediği, sizlerinde iç sesiniz aslında bunları bağırıyor, o nedenle kocunan olursa cevabını savunmasını bana değil, kendine yapsın.
ortada açlık varsa bunun suçluları bizleriz başkalarını suçlamak suçu başkalarına atmak çözüm değil. açlık varmış yoksulluk varmış, iyide herkese yetecek kadar yiyecekte var bununla beraber alabildiğine açgözlülük ve legalleşmiş hırsızlıkta var...
sorun sadece türkiye de değil dünya düzeyinde. ve bunun çözümü türkiye de değil dünyada. benliğiniz sadece türkiye ile sınırlıysa yine bir çözüm yok. kaldı ki benliği türkiye yi kapsayacak kadar geniş olan kaç kişi var...
nedenleri sebepleri belli bilinen şeyler, ama ne yazık ki bilinen şeyler herzaman söylenemiyor?
en güzelini nazım hikmet söylemiş;
DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
saygılar...