GAZİ PAZAR YERİNDE
Sakarya savaşından sonra idi. Ilık bir güz sabahı. Akşehir'in pazar yeri karınca yuvası gibi kaynıyor. Bin ağızdan bin ses. Bir aralık, ortalıktaki uğultu perde perde sönmeye başlıyor, pazar yerini bir tapınak sessizliği kaplıyor. Yanlız, kulaktan kulağa bir fısıltı:
-Gazi gelmiş, Gazi.
Bütün gözler mutlu bakışlarla aynı yöne dönüyor; Gazi, o ölçülü, güzel yürüyüşüyle yavaş yavaş ilerlemekte, ara sıra sergilerin önünde durup ilgilenmekte. Belli, alışverişe çıkmış; ama O, başka birşey değil, yanlız gönül alıyor. Böylece gönül ala ala satıcı kadınların kesimine geliyor.
-Nasılsınız bacılar?
-Sağ ol Paşam, duacıyız.
Kadınlar Paşalarını özlem dolu gözlerle kana kana seyrederlerken kendilerini tutamıyorlar:
-Güzel Paşam.
-Yiğit Paşam.
-Yiğitlerin yiğidi Paşam.
Paşa utangaç; bu sevgi haykırışlarını durdurmak için birine soruyor:
-Erin var mı bacım?
-Var Paşam, cephede.
-Ya senin?
-Kanı helal olsun, benimki Çanakkale'de kaldı.
Gazi daha soracak, soracak ama bu yüreği yanıklardan alacağı yanıtların çoğunu şimdiden oranlıyor; Çanakkale'sinden sonra Kafkas'ı, Kanal'ı, Galiçya'sı, İnönü'sü, Sakarya'sı hep sıralanak, hemde hiç kırkınlık taşımayan, hiç bir şey istemeyen,beklemeyen seslerle. Bir an düşünüyor ve hemen, bu kez, ivecen(çabuk davranma alışkanlığında olan, canı tez) adımlarla, geldiği yana yöneliyor, bir kuyumcunun sergisi önünde durduktan sonra elinde bir avuç yüzükle dönüyor..
O gün pazardan köye dönen bacıların parmakları, Gazi'nin armağan ettiği yüzüklerle süslü, yürekleri yaşantılarının en büyük övüncü ile dolu idi....
KAYNAK: TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI, M. ALİ AĞAKAY, ATATÜRKTEN 20 ANI,syf:7
Sakarya savaşından sonra idi. Ilık bir güz sabahı. Akşehir'in pazar yeri karınca yuvası gibi kaynıyor. Bin ağızdan bin ses. Bir aralık, ortalıktaki uğultu perde perde sönmeye başlıyor, pazar yerini bir tapınak sessizliği kaplıyor. Yanlız, kulaktan kulağa bir fısıltı:
-Gazi gelmiş, Gazi.
Bütün gözler mutlu bakışlarla aynı yöne dönüyor; Gazi, o ölçülü, güzel yürüyüşüyle yavaş yavaş ilerlemekte, ara sıra sergilerin önünde durup ilgilenmekte. Belli, alışverişe çıkmış; ama O, başka birşey değil, yanlız gönül alıyor. Böylece gönül ala ala satıcı kadınların kesimine geliyor.
-Nasılsınız bacılar?
-Sağ ol Paşam, duacıyız.
Kadınlar Paşalarını özlem dolu gözlerle kana kana seyrederlerken kendilerini tutamıyorlar:
-Güzel Paşam.
-Yiğit Paşam.
-Yiğitlerin yiğidi Paşam.
Paşa utangaç; bu sevgi haykırışlarını durdurmak için birine soruyor:
-Erin var mı bacım?
-Var Paşam, cephede.
-Ya senin?
-Kanı helal olsun, benimki Çanakkale'de kaldı.
Gazi daha soracak, soracak ama bu yüreği yanıklardan alacağı yanıtların çoğunu şimdiden oranlıyor; Çanakkale'sinden sonra Kafkas'ı, Kanal'ı, Galiçya'sı, İnönü'sü, Sakarya'sı hep sıralanak, hemde hiç kırkınlık taşımayan, hiç bir şey istemeyen,beklemeyen seslerle. Bir an düşünüyor ve hemen, bu kez, ivecen(çabuk davranma alışkanlığında olan, canı tez) adımlarla, geldiği yana yöneliyor, bir kuyumcunun sergisi önünde durduktan sonra elinde bir avuç yüzükle dönüyor..
O gün pazardan köye dönen bacıların parmakları, Gazi'nin armağan ettiği yüzüklerle süslü, yürekleri yaşantılarının en büyük övüncü ile dolu idi....
KAYNAK: TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI, M. ALİ AĞAKAY, ATATÜRKTEN 20 ANI,syf:7