Ben laik değilim arkadaş
Laik düşünceden yana olanları aşağılamak için bir deyim uydurmuşlardı:
‘Laikçi’ diyorlardı. İçkici gibi bir şey.
O zamanlar ‘laikçi’ olmak öyle kolay bir şey değildi. İmzalı imzasız teditler gelirdi. Arada bir laikçilerin otel odalarında meşale gibi yakıldığı, kapı önlerinde arabayla havaya uçurulduğu olurdu. Atatürk devrimlerini ve laikliği öven bir yazı yazmayagörün, çarşaf çarşaf tehdit alırdınız: ‘Seni domuz laikçi, son duanı et, seni devrimbaz, evrimbaz, hokkabaz seni, elimizden kurtuluş yok, bilesiniz!’
Ve bu tehditler, bir orkestra eşliğinde yürütülürmüş gibi aynı anda, aynı tonda başlar, aynı zamanda kesilirdi.
28 Şubat’tan sonra bu tehditler bıçakla kesilir gibi durdu.
Yani laikçilik zor zanaattı. Öldürülmeyi gerektiren bir nitelik.
Ve son zamanlarda dramatik bir şey oluyor: Gün geçmiyor ki, bir zamanlar ‘laikçilere’ küfretmeyi, onları tehdit etmeyi meslek edinmiş kişiler birer birer laikçi kanada geçmeye başlamasın. Üstelik bunlar öyle sıradan kişiler de değil. Kitap yazmışlar, konferans vermişler, gazetecilik yapmışlar…
Şimdi de bakanlık, müsteşarlık, danışmanlık yapan, devlet gemisini yüzdüren insanlar.
Bir zamanlar neler dememişler: Laikçileri şiş kebap yapalım, camileri kışla yapalım, Cumhuriyet’i dinle terbiye edelim, kahrolsun laiklik, kahrolsun Kemalizm…
Ve ne hikmetse laikliği, Cumhuriyet’i, Atatürkçülüğü düşman sayan bu insanların hemen hepsi şimdi en üst makamlarda. Ne kadar çok küfrettilerse, o kadar yükselmişler.
Ve şimdi yeni bir moda başladı. Gün geçmiyor ki bu zevattan biri ‘laikçi’ kanada iltihak etmesin:
‘Ben artık laikliğe inanıyorum!’ (Biz savunduğumuz zaman ‘laikçilik’, onlar inandığı zaman nedense birden ‘laiklik’ oluyor.)
“Neden? Yerinizde su mu çıktı?”
“Yok yok, laiklik iyi bir şeymiş. Biz fark edememişiz.”
“Ya laiklik aleyhine onca yazdıkların, konuştukların, savurduğun tehditler.”
“Olur öyle yanılgılar. Herkesin dönme hakkı yok mudur?”
Vardır tabii.
Ama insanlar bir kutuptan diğerine zıplıyorsa, bunun makul bir açıklaması da olmalı.
İlk başlarda laikliğin gördüğü bu rağbet hoşuma gitmişti. ‘Bak, savunduğumuz görüşlerin doğruluğu ortaya çıkmaya başladı’ diye sevinmiştim.
Ama yavaş yavaş fikrimi değiştirmeye başladım. Birdenbire herkesin laik kesilmesinde doğal ve yerinde olmayan bir şey var. Bir oyun oynuyor gibiler.
‘Yeter artık, lütfen bugün olsun kimse laikliği benimsediğini, saf değiştirdiğini açıklamasın,’ diye aklımdan geçiyor bazen. O kadar tıkış tıkış oldu ki laik kanat, nefes alacak yer kalmadı.
Belki de en iyisi, ‘Ben laik filan değilim arkadaş’ deyip çıkmak işin içinden. Nasıl olsa yeteri kadar laikçi kazandı toplum
TÜRKER ALKAN
Laik düşünceden yana olanları aşağılamak için bir deyim uydurmuşlardı:
‘Laikçi’ diyorlardı. İçkici gibi bir şey.
O zamanlar ‘laikçi’ olmak öyle kolay bir şey değildi. İmzalı imzasız teditler gelirdi. Arada bir laikçilerin otel odalarında meşale gibi yakıldığı, kapı önlerinde arabayla havaya uçurulduğu olurdu. Atatürk devrimlerini ve laikliği öven bir yazı yazmayagörün, çarşaf çarşaf tehdit alırdınız: ‘Seni domuz laikçi, son duanı et, seni devrimbaz, evrimbaz, hokkabaz seni, elimizden kurtuluş yok, bilesiniz!’
Ve bu tehditler, bir orkestra eşliğinde yürütülürmüş gibi aynı anda, aynı tonda başlar, aynı zamanda kesilirdi.
28 Şubat’tan sonra bu tehditler bıçakla kesilir gibi durdu.
Yani laikçilik zor zanaattı. Öldürülmeyi gerektiren bir nitelik.
Ve son zamanlarda dramatik bir şey oluyor: Gün geçmiyor ki, bir zamanlar ‘laikçilere’ küfretmeyi, onları tehdit etmeyi meslek edinmiş kişiler birer birer laikçi kanada geçmeye başlamasın. Üstelik bunlar öyle sıradan kişiler de değil. Kitap yazmışlar, konferans vermişler, gazetecilik yapmışlar…
Şimdi de bakanlık, müsteşarlık, danışmanlık yapan, devlet gemisini yüzdüren insanlar.
Bir zamanlar neler dememişler: Laikçileri şiş kebap yapalım, camileri kışla yapalım, Cumhuriyet’i dinle terbiye edelim, kahrolsun laiklik, kahrolsun Kemalizm…
Ve ne hikmetse laikliği, Cumhuriyet’i, Atatürkçülüğü düşman sayan bu insanların hemen hepsi şimdi en üst makamlarda. Ne kadar çok küfrettilerse, o kadar yükselmişler.
Ve şimdi yeni bir moda başladı. Gün geçmiyor ki bu zevattan biri ‘laikçi’ kanada iltihak etmesin:
‘Ben artık laikliğe inanıyorum!’ (Biz savunduğumuz zaman ‘laikçilik’, onlar inandığı zaman nedense birden ‘laiklik’ oluyor.)
“Neden? Yerinizde su mu çıktı?”
“Yok yok, laiklik iyi bir şeymiş. Biz fark edememişiz.”
“Ya laiklik aleyhine onca yazdıkların, konuştukların, savurduğun tehditler.”
“Olur öyle yanılgılar. Herkesin dönme hakkı yok mudur?”
Vardır tabii.
Ama insanlar bir kutuptan diğerine zıplıyorsa, bunun makul bir açıklaması da olmalı.
İlk başlarda laikliğin gördüğü bu rağbet hoşuma gitmişti. ‘Bak, savunduğumuz görüşlerin doğruluğu ortaya çıkmaya başladı’ diye sevinmiştim.
Ama yavaş yavaş fikrimi değiştirmeye başladım. Birdenbire herkesin laik kesilmesinde doğal ve yerinde olmayan bir şey var. Bir oyun oynuyor gibiler.
‘Yeter artık, lütfen bugün olsun kimse laikliği benimsediğini, saf değiştirdiğini açıklamasın,’ diye aklımdan geçiyor bazen. O kadar tıkış tıkış oldu ki laik kanat, nefes alacak yer kalmadı.
Belki de en iyisi, ‘Ben laik filan değilim arkadaş’ deyip çıkmak işin içinden. Nasıl olsa yeteri kadar laikçi kazandı toplum
TÜRKER ALKAN