firatay
>>>> ALESTA
Altın Portakal’ın onur konuğu İtalyan yönetmen Coppola, “Baba filmleri mafyaya özendirdi, belki de o nedenle suçluyum. Gençlerin boşu boşuna şiddetle ve savaşla dolmasını istemiyorum” dedi.
Baba filmlerinin unutulmaz yönetmeni Francis Ford Coppola, 44. Altın Portakal Film Festivali’nin konuğu olarak Antalya’ya geldi ve Onur Ödülü aldı. Coppola, “Baba” serisini çekmekten rahatsız olduğunu açıkladı.
Coppola, “Baba serisi mafyaya özendirdi, belki de o nedenle suçluyum. Apocalypse Now da (Kıyamet) savaşa özendirdi oysa ki amacım bu değildi. Gençlerin boşu boşuna şiddetle ve savaşla dolmasını istemiyorum” dedi.
Festivali eşi Eleanor, oğlu Roman ve gelini Marie Coppola’yla birlikte katılan İtalyan yönetmen “Youth Withpout Youth” filminin gösteriminden önce kendisine sunulan Onur Ödülü’nü aldı. Yabancı ve Türk sinema sanatçıları Coppola’yı ayakta alkışladılar. Coppola, “Sevginiz ve hevesinizle buradayım. Onur ödülü almaktan mutluluk duyuyorum” dedi.

Coppola ödülünü almadan düzenlediği basın toplantısında ise birbirine benzer çok film çekildiğini ve filmlerin daha önce izlenmiş duygusu yarattığını söyleyerek sinemacıların yeni bir şeyler öğrenmesi için çaba göstermesi gerektiğini belirtti. Yönetmen, “Risk almak gerek. Ben de bundan sonra artık insanların kalbine dokunan etkileyici filmler yapmak istiyorum” dedi.
YENİ FİLMİM BENİM İÇİN İKİNCİ GENÇLİK GİBİ BİR ŞEYCoppola Türk yemeklerinin lezzetine değindi. “Belki de önceki yaşamımda Türk’tüm. Çünkü yemeklerinizi çok seviyorum. İnanılmaz lezzetli” diye konuştu.
Coppola, Romen dinbilimci, yazar ve düşünür Mircea Eliade’nin kısa romanından uyarladığı son filmi ‘Youth Without Youth’ ile ilgili soruları yanıtladı.
NTV’ye konuşan Coppola, “Bu öyküden bir komedi filmi de çıkabilirdi. Ayrıca filmi Romanya’da çektiğim için prodüksiyonla çok etkili bir şekilde ilgilenebildim. Filmi kendim finanse edebildim, Bu çok heyecan vericiydi. Çünkü Ingmar Bergman gibi her yıl film yapabilen yönetmenlere imrenirdim” dedi.
Coppola şöyle devam etti: “Okurken çok ilgimi çekti, çünkü okuduğum her sayfada beklemediğim yeni bir şey oluyordu. Okuduğum öykü başka başka öykülere dönüşüyordu. Yani öykü içinde öykü vardı. Bunu yaprak yaprak açılan bir güle, bir çiçeğe benzettim. İyi bir benzetmeydi. Tabii konu da ilgimi çeken bir konuydu. Bilinç, zaman, algı ve algılar üzerineydi. Yani benim çok iyi anlamadığım şeylerde. Filmi yaparken çok şey öğreneceğimi düşündüm. Her zaman yaşadığım en büyük zorluk, yazarı yorumlamak yazdıklarını filme geçirmektir. Öyküye ve yazara saygım büyük. Ama öyküde iş daha kolaydır. Çünkü okuyorsunuz, istediğiniz yerde durur, dinlenebilirsiniz. Geri dönüp tekrar okuyabilirsiniz. Ama film devam eder.
Yani öykünün dramatizasyonu her zaman zordur.
“Youth Without Wouth”‘ta, yıldırım çarpması sonucu gizemli bir şekilde 30 yaş gençleşen ve yıllar önce idealleri uğruna terk etmek zorunda kaldığı aşkının izini süren bir dilbilim profesörünün öyküsü anlatılıyor. Coppola, filmini genç bir sinemacının heyecanıyla çektiğini söyledi:
“Evet, altmış yaşındaydım ve genç bir filmci istedim. Kameraları kullananların genç insanlar olmasını istedim. Böylece istediğim gibi bir film yapabilecektim. Yani bu filmi yapmak benim için ikinci gençlik oldu.
Filmini California’daki üzüm bağlarından kazandığı parayla, 5 milyon dolar gibi hayli düşük bir bütçeyle çeken Coppola, Türk şaraplarını beğendiğini de, “Artık iyi şaraplar yaptıklarını biliyorum. Türkiye’de şarabın ve yemeğin iyi olduğunu hep biliyordum zaten. Türkiye bu konuda ünlü” sözleriyle açıkladı.
Baba filmlerinin unutulmaz yönetmeni Francis Ford Coppola, 44. Altın Portakal Film Festivali’nin konuğu olarak Antalya’ya geldi ve Onur Ödülü aldı. Coppola, “Baba” serisini çekmekten rahatsız olduğunu açıkladı.
Coppola, “Baba serisi mafyaya özendirdi, belki de o nedenle suçluyum. Apocalypse Now da (Kıyamet) savaşa özendirdi oysa ki amacım bu değildi. Gençlerin boşu boşuna şiddetle ve savaşla dolmasını istemiyorum” dedi.
Festivali eşi Eleanor, oğlu Roman ve gelini Marie Coppola’yla birlikte katılan İtalyan yönetmen “Youth Withpout Youth” filminin gösteriminden önce kendisine sunulan Onur Ödülü’nü aldı. Yabancı ve Türk sinema sanatçıları Coppola’yı ayakta alkışladılar. Coppola, “Sevginiz ve hevesinizle buradayım. Onur ödülü almaktan mutluluk duyuyorum” dedi.

Coppola ödülünü almadan düzenlediği basın toplantısında ise birbirine benzer çok film çekildiğini ve filmlerin daha önce izlenmiş duygusu yarattığını söyleyerek sinemacıların yeni bir şeyler öğrenmesi için çaba göstermesi gerektiğini belirtti. Yönetmen, “Risk almak gerek. Ben de bundan sonra artık insanların kalbine dokunan etkileyici filmler yapmak istiyorum” dedi.
YENİ FİLMİM BENİM İÇİN İKİNCİ GENÇLİK GİBİ BİR ŞEYCoppola Türk yemeklerinin lezzetine değindi. “Belki de önceki yaşamımda Türk’tüm. Çünkü yemeklerinizi çok seviyorum. İnanılmaz lezzetli” diye konuştu.
Coppola, Romen dinbilimci, yazar ve düşünür Mircea Eliade’nin kısa romanından uyarladığı son filmi ‘Youth Without Youth’ ile ilgili soruları yanıtladı.
NTV’ye konuşan Coppola, “Bu öyküden bir komedi filmi de çıkabilirdi. Ayrıca filmi Romanya’da çektiğim için prodüksiyonla çok etkili bir şekilde ilgilenebildim. Filmi kendim finanse edebildim, Bu çok heyecan vericiydi. Çünkü Ingmar Bergman gibi her yıl film yapabilen yönetmenlere imrenirdim” dedi.
Coppola şöyle devam etti: “Okurken çok ilgimi çekti, çünkü okuduğum her sayfada beklemediğim yeni bir şey oluyordu. Okuduğum öykü başka başka öykülere dönüşüyordu. Yani öykü içinde öykü vardı. Bunu yaprak yaprak açılan bir güle, bir çiçeğe benzettim. İyi bir benzetmeydi. Tabii konu da ilgimi çeken bir konuydu. Bilinç, zaman, algı ve algılar üzerineydi. Yani benim çok iyi anlamadığım şeylerde. Filmi yaparken çok şey öğreneceğimi düşündüm. Her zaman yaşadığım en büyük zorluk, yazarı yorumlamak yazdıklarını filme geçirmektir. Öyküye ve yazara saygım büyük. Ama öyküde iş daha kolaydır. Çünkü okuyorsunuz, istediğiniz yerde durur, dinlenebilirsiniz. Geri dönüp tekrar okuyabilirsiniz. Ama film devam eder.
Yani öykünün dramatizasyonu her zaman zordur.
“Youth Without Wouth”‘ta, yıldırım çarpması sonucu gizemli bir şekilde 30 yaş gençleşen ve yıllar önce idealleri uğruna terk etmek zorunda kaldığı aşkının izini süren bir dilbilim profesörünün öyküsü anlatılıyor. Coppola, filmini genç bir sinemacının heyecanıyla çektiğini söyledi:
“Evet, altmış yaşındaydım ve genç bir filmci istedim. Kameraları kullananların genç insanlar olmasını istedim. Böylece istediğim gibi bir film yapabilecektim. Yani bu filmi yapmak benim için ikinci gençlik oldu.
Filmini California’daki üzüm bağlarından kazandığı parayla, 5 milyon dolar gibi hayli düşük bir bütçeyle çeken Coppola, Türk şaraplarını beğendiğini de, “Artık iyi şaraplar yaptıklarını biliyorum. Türkiye’de şarabın ve yemeğin iyi olduğunu hep biliyordum zaten. Türkiye bu konuda ünlü” sözleriyle açıkladı.