Başkan Muhsin, DeLikanLı Muhsin.

muratcolez

New member
Katılım
28 Nis 2007
Mesajlar
9,287
Reaction score
0
Puanları
0


Başkan Muhsin, delikanlı Muhsin

muhsin_yazicioglu_1__1238442303.jpg



Çile sadece insanlara, insanların seçilmiş seciyelerine mahsus bir iş. Çile çekiyorum diyen herkes çile çekmiş sayılmaz.

Çilenin büyüklüğü derdin büyüklüğü ile muvazidir diyenler, insanı, insanda ki his farklılıklarını anlayamayan tiplerdir. İnsan dertlerinin büyüklüğü kadar çile çekmez, herkes hassasiyeti ölçüsünde çile çeker.

İşte hassasiyetleri –vatan, insan, insanlık, devlet, insan hakları- çok yüksek olan Muhsin Başkan’la 1977 yılında tanışmıştım. Ben Manisa Ülkü Ocakları Başkan yardımcısı O ise Ülkü Ocakları Genel Başkanı idi. Hareketimizin Gençlik Liderlerinin tamamını tanıyordum. Fakat bu yağız Anadolu delikanlısına nedense kanım ısınmış, güvenmiş ve itimat etmiştim.

Ankara’dayım ve mecburi seyahatteyim Muhsin başkanın bir sohbetine iştirak ettim. Hitabeti güçlü değil, lakin kelimeleri seçerek, düşünce imbiğinden geçirerek kullanıyor. “Heyecan, akıl ve gönül olmazsa bir fikir, bir dava başarılı olamaz” diyor ama çok daha önemli bir cümlesini hatırlıyorum: “Bugün inandıkları fikirler uğruna cezaevine girenler, yarın hürriyetlerine kavuştuklarında, her şeyi fikrim ve inandıklarım uğruna yaptım diyebilmek yüceliğini gösteren kametlerin çokluğu dünyevilik isteyenlerden çok olursa fikrimiz iktidar olur aksi durumda vay o mücadeleye yazık o insancıklara!”

Bugünün dünyasında dürüstlük mağlubiyetle iç içedir. Eskiden “en iyi politika doğruluktur” esprisi bir gelenek halini almıştı, şimdi ki dünyamızda doğrunun hiç şansı yok. Genç Yiğitlerden, Delikanlı Muhsin Yazıcıoğlu siyasetin gülen yüzü, dürüst ve doğru sözlüsü idi. O doğrucu Davut’tu. O Taptuk Emre’nin dergahına hep doğru odun taşıyan Yunus gibi siyasetin arenasına doğru dosdoğru sözler taşıyan çağımızın yunus’u idi... “Sözüm odun gibi olsun ama doğru olsun” diyen adeta özdeşleştiği Mehmet Akif gibi, sözünü dorularla süsleyen bir fikir, bir iman ve irade adamıydı.

12 Eylül hazan rüzgârları O nu Mamak, Beni de Şirinyer Askeri cezaevine, cinnet mustatiline savurmuştu. 1987 başlarında tahliye olmuştuk. Siyaset yapmak, vakıf kurmak, milletine aşka hizmet etmek istiyordu. Arkadaşlarımızın bir kısmı hala mecburi ikametlerinde çile dolduruyorlardı. 12 Eylül öncesi Manisa’da Gençlik Liderimiz olan Salih Cerit’i cezaevinde ziyaret ettim. Ülkücülerin, Alperenlerin siyasi oluşumlarını merak ediyor benden bilgiler almak istiyordu. “Başkanım, şu, şu kişilerden lider olur diyorlar hayır hiçbirinde liderlik kumaşı ve dokusu göremiyorum, fakat bazı ufak tefek giderilebilecek eksikliklerine rağmen bizim beraber olacağımız, liderimiz diyebileceğimiz kişi Muhsin Yazıcıoğlu’dur. Salih başkan da bana rüyalarla amel olmaz fakat nübüvetin 46’da biri de rüyadır. Geçenlerde bir rüya gördüm bir camide varlık sebebimiz Hz.Muhammet(sav) Efendimiz etrafında sahabeler ve İmam-ı Rabbani, Abdulkadir Geylani gibi evliyalarla sohbet ediyor, ben (Salih Cerit), sen (Selçuk Özdağ), İrfan sönmez ve murat sancakla içeri girip sohbeti dinlemek istiyoruz. Bizleri önce içeri almadılar o esnada bir ses duydum, Muhsin Yazıcıoğlu geliyor dediler. Ve bizim giremediğimiz kapıdan içeri girdiler ve peygamberimizin iltifatına mazhar olup, sohbet halkasına dâhil oldular ve hemen akabinde de bizleri içeri aldılar. Ve bizlerde Muhsin Yazıcıoğlu’nunun arkasında da peygamberimizi dinledik dedi, ilave etti benim de kanaatim, liderimiz Muhsin yazıcıoğlu’dur.”

Bu sohbetimizden 5 yıl sonra Büyük Birlik partisi kuruldu. Bizlerin aktif olarak siyaset arenasında yer alacağımız, vefatına kadar 17 yıl devam eden safahat başladı.

Tarihte bizim jenerasyondan daha muzdarip bir nesil var mıdır? Tahayyül edemiyorum? Muhsin Yazıcıoğlu ve bizleri siyaset arenasında barındırmak istemeyenler her gün üzerimize çeşitli vesilelerle bir kürek toprak serptiler adeta. Her seferinde direndik çünkü biliyorduk ki, direnenler kazanırlar.

Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları, hataları putlaştıran, faziletleri yerin dibine sokan bir cemiyette siyaset yaptılar. Yanlışların ve yalanların mağrur ve güçlü, gerçeklerin ise boynu bükük bırakıldığı bir agorada Hz.İbrahim gibi Anadolu platosunda insanımızı hakikate çağırdılar. Duyuracak olan Allah’tı. Önemli olan mükellefiyetimizi yerine getirmekti. O da emirleri bildirmek yasaklardan uzaklaştırmaktı. Günümüzde insanlar hakikate ram olmak yerini dünyaya zebun olmak gibi bir aczi yetin içerisinde. Muhsin Yazıcıoğlu’nu düşmanlarının anlamaması değil dostlarının anlamazlıktan gelmesi üzdü. Ama o hep bu anlamsız anlamamayı yıkmak istedi. Başarıya, bireysel hürriyete, ülke bağımsızlığına atılmış en önemli adım olarak da bunu görüyordu.

Konfiçyus “öldürmeyen her darbe insanı yüceltir.” diyor. Doğrudur insan acılarla büyür onlara tahammül göstermekle yücelir. Tarihte cemiyetin dizginlerini eline geçirmiş yüce kametlerin hemen tamamı çilelerin, işkencelerin demirden cenderesinden geçebilmiş insanlardır, hayatı sadece bir zevk vasıtası olarak görenler arasında tek irade kahramanı çıkmış değildir.

Zaten insan olmanın en önemli şartlarından biri sızılı bir yüreğe, hisseden, duyan bir kafaya sahip olmak demektir. İnsan kafasında ve gönlünde sadece kendine ait dertleri taşımamalıdır. İnsan, topyekün insanlığın çilelerini kafasında depolamasını bilen kendisi için değil ama cemiyeti için ağlayan adamdır.

İşte delikanlı, genç yiğitlerden Muhsin Yazıcıoğlu milleti için, İslam dünyası ve dahası insanlık için siyaset yapan onların dertlerini dert edinen bir bucuk milyar hücreli, bir yürekti. Ama her hücresini bir Müslüman’a hasredip kendine hiç ama hiçbir şey bir yürekti.

Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Ağla ey yüreğim sabaha kadar.

Yüreği olanlar ağlayın şimdi.

Türkiye bir genç yiğidini, bir delikanlısını, bir alperenini kaybetti. Milletimizin, İslam âleminin başı sağolsun. Muhsin Yazıcıoğlunun vefatından sonra yapılan olağan üstü kongrede de anlaşılmıştır ki, yeri doldurulamaz. Çünkü Yazıcıoğlu’nda liderlik kumaşı, devlet adamlığı nosyonu vardı. Kaht-ı Ricale, devlet adamına ne kadar muhtacız.

Unutulmamalıdır ki âlemde şer oğuzda er tükenmez.

Bir fatiha okumaz mısınız?









Kaynak
 
İ'lay-ı Kelimetullah Davasına gönül vermiş bir insan olarak; Allah'ın bize seçtiği dine yeminle söylüyorum...

Bizi zindanlara attılar, adına YUSUFİYE dedik;
Bizi sürgünlere yolladılar, adına HİCRET dedik,
Bizi ölümlere uğurladılar, adına ŞEHADET dedik;

Küfrün, İslamı engemek için yapabileceği bu üç önemli müeyyide, imanımızın bizlere vermiş olduğu bir imtiyazla bizleri Allah'ın Rızasına götüren yollar olmuştur.

Ateşi Gül bahçesine çeviren"İbrahimi teslimiyete" esir olmuş insanlara kim ne yapabilir?
Zindanlarda durdurulamayan, süngülerle dizginlenemeyen, ölümlerle öldürülemeyen bir hareketin durak noktası Millet Meclisi değildir.
Varlık sebebimiz olan,iki cihan serveri Peygamberimizin yanı başı olacaktır inşallah...

Müslüman Türk'e kalmış son kara parçası olan Anadolu'da inançlarımıza, bin yıllık Nizam-ı Alem misyonumuza uygun, Devlet, Millet bütünlüğünü inanç ekseninde sağlamış yeni bir nizam fikrinin taşıyıcısı olacak Aziz Anadolu Gençliği...

Seni kendi memleketinde öksüz bırakan, namus anlayışının biricik remzi olan başörtüsüne tahammül edemiyecek kadar senin değerlerine düşman olan, bu dünya ile beraber ahiretine ipotek koymaya yeltenen, haklıyı değil, zengini haklı sayan, tarih boyunca istikbalinden zerre pay vermemiş bir milleti emperyalizme peşkeş çeken, mazlumun yanında yer almak davasının yüzyıllarca bayraktarlığını yapmış bir milleti zulme seyirci pozisyonuna sokan ve bunlara eklenebilecek sayısız şeneatin sahibi bu sistem, heyhat ki, bunca şerefsizliğine rahmen bizleri yine kendisine muhtaç duruma sokmaya çalışmaktadır...

İcra merci olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Müslüman Türk kimliğini ve onun ulvi misyonunu taşıyabilecek kanunlarla engellenmeye çalışılmaktadır...

Kurtuluş şavaşında Maraş'ı, Antep'i, İzmir'i kurtaran ecdadımız istiklalimizden sonra memleketlerine dönmüşler, Ankara'yı likayetsiz ellere bırakmışlardı. 70 yıllık tecrübelerimiz göstermiş ki, müslümanlar yönetimde söz sahibi olmadıkca huzursuzluk devam edecektir.

Ankara'yı fethetme vazifesi ve şerefi boynunda olan gençlik...

Tarihteki Alperenlik ruhunu Meclise taşıyacak, kıvırmadan siyaset yapacak insanları, icra makamı olan Meclis'e sokmadıkça bu vurguncu düzen devam edecektir. Türk yusuflarının kuyudan çıkma vaktidir.
"Allah nurunu tamamlayacaktır"

Şehit Muhsin YAZICIOĞLU
 
Oy yiğidim, oy civanım. Tüketme umutlarını. Zalimlerin tahtlarını. Yıkamadan gittin ona yanarım.

muhsin yazıcıoğlu. seveni ile sevmeyeni ile, o bu ülkenin vatandaşı, bu ülkede yaşayan bir siyasetçi, ya da mesleği her ne ise.

ergenekon diye bir örgütlenme yutturuldu bizlere, devleti üzecek bunlar denildi, alındı hepsi içeriye.
sevindim, yolda rahat yürüyeceğiz artık dedik. ve tekrar, bir suikast daha.

muhsin! veyl mağluba!

helikopteri düşürüldü, hazin ve aciziyet içersinde öldürüldü.

onu öldüren bu ülke, onu öldüren dışarıda halen gezen insanlar, onu öldüren -ölmeyi hak etmiş olsa bile- bu devlet. yargılanmasını isteyenler ölümüne sevinmekteler. bu ülke onu darağacına çıkarsaydı, bu kadar sinirlenmez, bu kadar isyan etmez, bu kadar üzülmezdim.
 
Yazıya uygunluğu yok belki ama son gelişen olaylardan sonra gündeme tokat gibi düşen Yalçın TOPÇU ağabeyin son olaylara ilişkin basın önündeki çıkışını buraya koyalım istedim. VIZ GELİR TIRIS GİDER...

_________________________________________
_________________________________________

Topçu: Bize vız gelir, tırıs gider

Ordu Gazeteciler Derneği'ni ziyaretinde açıklamalarda bulunan BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, BBP üzerinde bir süredir bir ‘operasyon' yapıldığını belirtti. Ancak bu tür oyunlara karşı uyanık olduklarını belirten Topçu, “Bizim en gencimiz 21 yaşında ve Türk-İslam kızıl elması bayrağını devam ettiriyoruz.





Bize karşı hesapları-kitapları olanlar vardır. Ama vardır da ne oldu. Hani demişler ya ‘adın mülayim, sert olsan ne yazar'. Hesabın olsa ne olur. Biz buraya değirmenle gelmedik ki. Urganların altından geçerek geldik. Ne yapacaklarsa yapsınlar” diye konuştu.

Topkapı Sarayı'ndaki İdil Biret konseri sırasında yaşanan olaylara da değinen Topçu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ı eleştirdi. İdil Biret'in konserinin tarihi bir mekanda verildiğini, ancak böylesine milli bir sanatçının konserinde daha önce hiçbir zaman ‘şarap ve minder' olmadığını hatırlatan Topçu, “Bu olay çok büyütüldü. Böyle baskılar bize vız gelir, tırıs gider. Biz birilerinin sesi çok çıkıyor diye milli ve manevi duygularımızı onların jargonu ile mahalle baskısına bakarak duvara asmayız. Bu olay çok büyütüldü, kabuğundan dışarı çıkarıldı. Değerli sanatçımız İdil Biret'in seslendirdiği Çaykovski ne zamandır minderlerin üzerinde şaraplarla beraber dinleniyormuş? Dünyada klasik müziğin dinleme standardı nasıldır? Ne demek yani, ‘şarap ve minderini kap gel, Topkapı'da İdil Biret konseri dinle'. İdil Biret rock yapmıyor. Gazel de çekmiyor. Klasik müzik icra ediyor. Bütün dünyada klasik müzik dinlenirken öksürene bile dönüp bakılır. Öksürüyorsan ‘niye geldin' derler gibi bakarlar. Böyle bir ortamda ses çıkmaz, sinek uçmaz. Özel kıyafeti vardır. Peki bu ezber tarihi bir mekanda niye bozuldu? Elin adamının tarihi mekanları ayak altı oluyor mu? Senin ayak altı dediğin yerin birinci avlu denilen yeri, Osmanlı askerleri sefere çıkartılırken dua okunan yerdir. Onun etrafında Kutsal Emanetler var. Kutsal Emanetler'in olduğu yerde 24 saat kesintisiz Kur'an-ı Kerim okunuyor” dedi.


kaynak
 
davaya çok hizmetleri olmuştur ama en büyük yanlışı başbuğ türkeş i satıp mecliste grup kurmasını engellemesidir, ülkücülerin bunu unutacaganı sanmıyorum.. ALLAH rahmet eylsein..
 
Geri
Üst