Başbakan ve Kurmayları Toplu Ağlama Töreniyle Halkı Kandırmaya Çalışıyor

bayılıyorum sizin şu sığ siyaset tartışmalarınıza. sen şimdi hiç tarih kitabı karıştırmadan kendince beni bir ''tarafa'' koymaya çalışıyorsun değilmi. ben ve benim gibiler felan. Ondan sonrada boş bir tartışma. Birde bana ''ihtiyaç'' hatırlatması yapıyorsunuz. Sana konuyla ilgili cevap yazmıyorum. Uzun uzunda anlatacak değilim fakat devlet durağan bir kurum değildir. Zamana ve şartlara göre kendini geliştirir. Hiçbir kanun yasa dogma değildir. ihtiyacı karşılayamadığında değiştirilir, geliştirilir veya yenisi ile değiştirilir. Bu ülkenin aleyhine buzamana kadar çalışan insanlar olduğu gibi o taraftan bu taraftan bundan sonrada olacaktır. Ama ülkenin daha refah içinde hüküm sürmesi için mücadele edenlerde hep olacaktır. O taraftan bu taraftan. O bakımdan taraf tutmak yerine ülke menfaatine olacak herşeye taraftutmaksızın destek vermek, aynı şekilde aleyhine olacak gelişmelerede karşı durmak. Bilinçli bir vatandaş olmanın gereğidir. Şimdi yakın tarihi bir araştır bakalım hangi gelişmeler ülke menfatine, hangileri aleyhine yapılmış...!

sen şimdi bu yazıdanda benim kast etmediğim birsürü anlamsız şey çıkartırsın belki. ama yapacak birşey yok.!

bir güzel söz söyleme sanatı varsa, birde güzel anlama ve dinleme sanatı vardır. (EPIKTETOS)

''bir güzel söz söyleme sanatı varsa, birde güzel anlama ve dinleme sanatı vardır. ''

güzel bir söz ile sonuç bölümüne varman idrak yeteneğinden yoksun insanlar için süslenmiş bir mesaj can alıcı bir vuruş olabilir
ANCAK;
Epiktetos gibi
sözün sahibi hayatını köle olarak yaşayıp efendisi tarafından azat edilmeyi beklemiş bir zavallının Spartaküs gibi onurlu bir mücadeleye adım atamayacağı koyun olup sürüde kalacağı lafta stoacı olup gerçekte köle yaşayan ve durumdan kendisini kurtarmak için bir gayret dahi göstermeyen angutun lafı bana tesir etmez. Çünkü bireyin özgürlüğünü ve bağımsızlığını lafta savunup hayatı boyunca köle yaşayıp azad edilmeyi beklemiş yüksek karakterli bu zatın söyledikleri pek tabii geri planını bilmeyen bir çoğu için değerli bir laf olarak görünebilir.

Bir zavallının sayıklamalarından ibarettir.

Gel gelelim durağan olmayan duruma göre değişen ülkenin refah içnde yaşaması gibi zırvalıklar ile anayasa mahkemesine seçilecek üye ve bunları iktidardaki parti tarafından atanması arasındaki bağlantıya diyeceğim ama ne alaka?

Fabrika mı açıyoruz sanayi hamlesimi yapıyoruz anayasa mahkemesine üyeyi seçilenler seçerse nasıl refah içinde yaşayacağız? Gayri safi milli hasıladan düşen payımız mı yükselecek yok memleketteki işsizler iş sahibi mi olacak. Refah la ne alaka?

Devletler baki hükümetler geçiçidir. Hükümetlerin icraatlarının anayasa ve yasalara uygunluğunu denetleyen mahkemenin üyeleri hükümet tarafından seçilirse bunu denetleyecek kurum mu kalır.

Hükümetin bir milletvekili demiyor mu yakında türkler azınlıkta kalacak kürtler çogunluk olacak o vakit (faraziye) bdp seçim kazanırsa kendisine karşı çıkmayacak üyeleri atayıp istediği gibi yasa değiştirir ses çıkaran olmaz itiraz etsen bile mahkemeden dönmez.

Ne olacak o zaman bir gün sende adalete ihtiyaç duyacaksın. Ama sen bu sığ siyasete cevap vermezsin.
Günü kurtarmak yeter bize . Zaten Atatürk ten beri 10 yıl sonrasını şekillendirecek kalıcı öngörüler yapılmadığı için bu halde değil miyiz?
Herkes kendi dönemini kurtarmak peşinde ..
 
''bir güzel söz söyleme sanatı varsa, birde güzel anlama ve dinleme sanatı vardır. ''

güzel bir söz ile sonuç bölümüne varman idrak yeteneğinden yoksun insanlar için süslenmiş bir mesaj can alıcı bir vuruş olabilir
ANCAK;
Epiktetos gibi
sözün sahibi hayatını köle olarak yaşayıp efendisi tarafından azat edilmeyi beklemiş bir zavallının Spartaküs gibi onurlu bir mücadeleye adım atamayacağı koyun olup sürüde kalacağı lafta stoacı olup gerçekte köle yaşayan ve durumdan kendisini kurtarmak için bir gayret dahi göstermeyen angutun lafı bana tesir etmez. Çünkü bireyin özgürlüğünü ve bağımsızlığını lafta savunup hayatı boyunca köle yaşayıp azad edilmeyi beklemiş yüksek karakterli bu zatın söyledikleri pek tabii geri planını bilmeyen bir çoğu için değerli bir laf olarak görünebilir.

Bir zavallının sayıklamalarından ibarettir.

Gel gelelim durağan olmayan duruma göre değişen ülkenin refah içnde yaşaması gibi zırvalıklar ile anayasa mahkemesine seçilecek üye ve bunları iktidardaki parti tarafından atanması arasındaki bağlantıya diyeceğim ama ne alaka?

Fabrika mı açıyoruz sanayi hamlesimi yapıyoruz anayasa mahkemesine üyeyi seçilenler seçerse nasıl refah içinde yaşayacağız? Gayri safi milli hasıladan düşen payımız mı yükselecek yok memleketteki işsizler iş sahibi mi olacak. Refah la ne alaka?

Devletler baki hükümetler geçiçidir. Hükümetlerin icraatlarının anayasa ve yasalara uygunluğunu denetleyen mahkemenin üyeleri hükümet tarafından seçilirse bunu denetleyecek kurum mu kalır.

Hükümetin bir milletvekili demiyor mu yakında türkler azınlıkta kalacak kürtler çogunluk olacak o vakit (faraziye) bdp seçim kazanırsa kendisine karşı çıkmayacak üyeleri atayıp istediği gibi yasa değiştirir ses çıkaran olmaz itiraz etsen bile mahkemeden dönmez.

Ne olacak o zaman bir gün sende adalete ihtiyaç duyacaksın. Ama sen bu sığ siyasete cevap vermezsin.
Günü kurtarmak yeter bize . Zaten Atatürk ten beri 10 yıl sonrasını şekillendirecek kalıcı öngörüler yapılmadığı için bu halde değil miyiz?
Herkes kendi dönemini kurtarmak peşinde ..

gelecek cevabı ve uslubu tahmin ediyordum. Zaten sözümün başında konuyla ilgili değil genel bir cevap yazdığımı belirtmiştim. ama senin zihniyetindeki bir insandan da bu cevap beklenirdii. Sen engin siyasi bilginle tatmin ve tarafgir olmaya devam et. Birgün ilkeleri tartışmak istediğinde konuşuruz. Bu ülkede yüksek yargıda veya başka kurumlarda görevli insanların siyasi, dini veya ideolojik görüşleri doğrultusunda değil, yalnız yaptığı işin gerektirdiği şekilde'' bağımsız'' görev yapma dirayetini kazandığı zaman belki bu tartışmalar bitecek, kimin kimi seçtiğinin bir önemi kalmayacak, aynı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, arzulanan bu zaten, fakat bu zaman pek yakın gözükmüyor. Çünkü baksana talep bu yönde.

Ayrıca Sen sözün sahibinin hayatını araştıracağına yakın tarihi araştır. Kaldıki kişileri ve deyişleri kendi görüşlerine uyup uymadığına göre ayırt ediyorsan buda senin sığ olduğunun ayrı bir göstergesidir. söylediklerine bakılırsa anayasa paketini bile dosdoğru incelememişsin. Tutturmuşun bir akp, chp neyse gidiyorsun. Beni zerre kadar ilgilendirmezler. Aslında yazdığın bazı tezat ifadelerle ilgili yazılacak çok cevap var. Ama senin ve benim herhangi bir konuda ortak noktada buluşmamız zor. O bakımdan yazmakta anlamsız.

eğer devamlı bir sulh isteniyorsa, kitlelerin vaziyetini iyileştirecek beynelminel tedbirler alınmalıdır.

medeniyet öyle bir ışıktırki ona karşı bigane olanları yakar ve mahveder.

medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kafidir.



sen şimdi bu sözleride incele, ama ilk önce kim söylemiş öğrende.! yanlışlık olmasın. ona göre konuyla bağlantısını veya ne demek istediğini, istersen düşünürsün..
 
Vay vay vay RTE taktikleri ya bizim yufka yürekli halkımız bunları görüp basacak eveti işte
 
neye niye beddua yağdıracağımı anlamadım.? Biraz daha açık yazarsan cevaplarım.

Bilmiyorum , yargı ile ne kadar işin oldu tam bilemiyorum ama gerçekten ortada haksız ve adaletsiz bir sonuç ile karşılaştığında isyan edeceksin bunu demek istiyorum. Ben , ailem ve aile dostlarımız bu adaletsiz sisteme birçok kez rastladık ve rastlamaya devam ediyoruz.
 
Bilmiyorum , yargı ile ne kadar işin oldu tam bilemiyorum ama gerçekten ortada haksız ve adaletsiz bir sonuç ile karşılaştığında isyan edeceksin bunu demek istiyorum. Ben , ailem ve aile dostlarımız bu adaletsiz sisteme birçok kez rastladık ve rastlamaya devam ediyoruz.

yüksek yargıyla hiç işim olmadı. Normal mahkemelerde birkaç ufak tefek işim oldu. Fakat sistemin bozukluğunu anlamak için mahkemeye gitmeyede gerek yok. Teyzem adliyede çalışıyor. avukat akrabalarım var vs. Ama dediğim gibi mahkemelerle hiç işi olmamış bir vatandaş bile mevcut sistemin bozukluğunun, yalnızca atıl mahkeme salonlarından, usül hatalarından, adaletin yavaş işlemesinden ibaret olamdığını biliyor. Benim derdim aslında bunlar değil yüksek yargıdaki mevcut millet ve ülke aleyhine gelişen ideolojik tavır. Ama seninle aynı fikirdeyim. Değişim öncelikle tepeden başlamalı. Seyfi oktay gibi ''seçkinci'' insanların bir araya gelerek büyük çabayla kurdukları bu ''yarsav yargısı'' bir an önce millet lehine düzenlenmeli..
 
yüksek yargıyla hiç işim olmadı. Normal mahkemelerde birkaç ufak tefek işim oldu. Fakat sistemin bozukluğunu anlamak için mahkemeye gitmeyede gerek yok. Teyzem adliyede çalışıyor. avukat akrabalarım var vs. Ama dediğim gibi mahkemelerle hiç işi olmamış bir vatandaş bile mevcut sistemin bozukluğunun, yalnızca atıl mahkeme salonlarından, usül hatalarından, adaletin yavaş işlemesinden ibaret olamdığını biliyor. Benim derdim aslında bunlar değil yüksek yargıdaki mevcut millet ve ülke aleyhine gelişen ideolojik tavır. Ama seninle aynı fikirdeyim. Değişim öncelikle tepeden başlamalı. Seyfi oktay gibi ''seçkinci'' insanların bir araya gelerek büyük çabayla kurdukları bu ''yarsav yargısı'' bir an önce millet lehine düzenlenmeli..

Bu ideolojik çatışma yıllardır olan birşey. Fakat bu çatışma Yasama-Yürütme-Yargı üçlüsünde olduğu sürece bu millet adaletsizliği her zaman görecektir. Ama ne yaparsan yap en tepeden de olsa ideolojik çatışma kişileri aşmış , kurumlara da yansımıştır.
 
Bu ideolojik çatışma yıllardır olan birşey. Fakat bu çatışma Yasama-Yürütme-Yargı üçlüsünde olduğu sürece bu millet adaletsizliği her zaman görecektir. Ama ne yaparsan yap en tepeden de olsa ideolojik çatışma kişileri aşmış , kurumlara da yansımıştır.

dediğin gibi bu iktidar, hükmetme mücadelesi''çatışması'' ülke var oldukça her alanda devam edecek. Bu kaçınılmaz. insanlar daha çok ''farkında'' oldukça umarım, millet lehine daha olumlu gelişmeler olacak. Ama nihai bir mutlu son olacağını bende düşünmüyorum..!
 
yasalar cikar hülümetler hep degisir
yasalar tekrar düzeltilir o kadar umutsuzluga düymeyelim
yasalari i9nsanlar koyuyorsa cikariyorsa onlari tekrar düzeltecek olanlarda bizler degilmiyiz
kizmayin her sey normaldir dünyada
 
Gözyaşı korkusu

Aslında bu gecikmiş bir yazı. Daha o manzarayı gördüğüm anda yazmayı düşünmüştüm gözyaşı korkusunu.

Yıllardır milletvekilliği yapan bir adam verip veriştiriyordu eski Meclis Başkanı Bülent Arınç'a. Neymiş? Adam ağlıyormuş. Yanılmıyorsam Radyo ve Televizyon Gazetecileri Derneği'nin bir ödül töreni idi. Bülent Bey'in ödül vermesi söz konusu olunca Kamer Bey, kameralar karşısında adeta krize girmiş bağırıp çağırmıştı. Arınç'tan haz almaması doğal karşılanabilir; ama ısrarla 'Ağlayan adam' demesi tuhaf bir tepkiydi. Adam, söylediklerinden tatmin olmuyor, tekrar ber tekrar 'Adam ağlıyor yav!' diyordu. Ona göre ağlamak çok büyük hata, affedilmez bir kusurdu. İşte o zaman karar vermiştim gözyaşı üzerine birkaç satır yazmaya. Heyhat! 'sıcak gündem maddeleri' o hoyrat bakıştan hareketle merhametin kalbine seyahat etmeyi (en azından denemeyi) geri plana itti. Yine de içimde bir ukde olarak kaldı gözyaşı düşmanlığı. Zira bu bakış, sadece bilmem kaç dönemdir Tunceli milletvekilliği yapan ve ağzından çıkanı çoğu kez kulağı duymayan bir şahısla ilgili değil; bazı çevrelerde sıkça rastlanan bir yaklaşımdır.

Son olarak Başbakan Erdoğan kendini tutamayıp kürsüde ağlayınca gözyaşı düşmanları hep birlikte Başbakan'a çullandı. Oysa yadırganacak bir durum yoktu ortada. Başbakan yaklaşık 30 yıl önce sırf denge olsun diye asılan genç bir adamın veda mektubunu okuyordu. Darağacından Rabb'ine kanatlanan Mustafa Pehlivanlıoğlu, anasına, babasına, ailesine veda ediyor, onları Allah'a emanet ediyordu. Dönemin darbe komutanı Kenan Evren 'Bir soldan bir sağdan asın' diye emir buyurduğu için 'bağımsız yargı' harekete geçmiş, hukuk (!) işletilmiş, Mustafa öbür âleme kanat çırpmıştı. Son mektubunda nişanlısına da mutluluklar diliyordu. Başbakan tam buraya geldiğinde dayanacak takatı kalmamıştı ve ağladı. Nasıl dayanabilirdi ki! Gencecik bir adam, yıllar sonra okunan bir son mektup, acılı bir aile, Allah'a emanet edilen bir nişanlı. Hangi baba, hangi devlet adamı, hangi insan o dokunaklı mektubu okur da gözyaşlarına teslim olmaz ki!

Bizde ulusalcılık 'İsrail yapımı insansız hava araçları'na benziyor. İçinde mutantan çok laf var da insan yok. İnsan olmayınca şefkat yok, merhamet yok, adalet yok, sevgi yok, saygı yok... Bu nedenle en sağından en soluna kadar hiçbirinde insan özüne dokunan bir duyguya rastlayamıyorsunuz. Bir yığın komplo, akla hayale gelmeyen iftiralar. Nefret yayabilmek için uydurulmuş onlarca yalan dolan. Bu kadar kara propagandadan vatanperver bir kitle zuhur eder mi? Asla! Çünkü ülke sevgisi, bayrak aşkı, vatan hasreti gibi mefhumlar insan kalbinden alır gücünü. İçinde insan olmadıktan sonra ne vatanın kıymeti kalır ne vatanı ayakta tutan mukaddes değerlerin. Bunu anlayamadı ulusalcılar, bunu idrak edemedi kızıl elmacılar. Sandılar ki 'ülke elden gidiyor' demekle millet sokaklara dökülecek, bayraklara sarılacak ve onca komplonun kirletilmiş bilgileri içinde yok olup gidecek. İnsanî olanı göz ardı ettiler. O yüzden gözyaşlarından rahatsız olmalarını hiç ama hiç yadırgamadım. Sağcı gözükenin öfkesi de solcu gözükenin nefreti de aynı yere çıkıyor zira: Gözyaşı korkusu! Çünkü biliyorlar ki gözyaşı yağmur gibidir; sadece etraftaki çer çöpü süpürüp götürmez, içimizdeki karanlığı da aydınlatıverir aniden ve bizi yaklaştırır birbirimize...

Gözyaşı düşmanlığının en büyük mağduru şüphesiz Fethullah Gülen'dir. Kendine ulusalcı diyen ama 'ulus'u sadece Ankara'da bir semt ismi sanan bir ittifak, Hocafendi'ye de yıllardır gözyaşlarından dolayı saldırıp durmakta. Bu nasipsiz koroya bazen kendine gazeteci ve yazar sıfatı yakıştıran kişiler de iştirak etmişti maalesef. Ayıpladıkları manzara, Hocaefendi'nin gözyaşlarıydı. Kâh sahabenin fedakârlığından bahsediyordu Hocaefendi, kâh çağımızın fedakârlarından. Ve iki uzak çağı yaklaştırıyordu birbirine. Ortaya çıkan manzara karşısında zaman zaman gözyaşlarına hakim olamıyordu. Ne acıdır ki bu fıtrî manzara kalbi kararmış, yüreği kasvet bağlamış, gönlü karanlıklara mahpus kalmış bazılarını ciddi rahatsız etti, ediyor. Oysa gözyaşından korkulmaz ki!

Necip Fazıl merhumun şu narin mısrasına hep hayran kalmışımdır: 'Ağlayın, su yükselsin, belki kurtulur gemi'. Bu, bir ufuk meselesi. Evet, kurtuluş ağlamakta! Akif'in "Ağlarım ağlatamam, hissederim söyleyemem, dili bağlı kalbimin, bundan çok bîzarım" demesi, o ıstırabı anlayanlar için ne kadar büyük bir hakikattir. Bir zamanlar 'milliyetçiler' 'Ağla gönlüm ağla hicran yaraşır/Kur'ansız vatana zindan yaraşır' der, deruni hisler içinde o insanların gözleri nemlenirdi. Şimdi ulusalcılar gözyaşı düşmanlığı üzerine vahşi söylemler geliştirdi. Rahmetlik Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül darbesinin işkence dolu zindanlarından kurtulduğunda 'Gözyaşı Geceleri' adı altında programlar yapmıştı. İsabetli bir tercihti. Zira, gözyaşından mahrum bir kitlenin yeni bir medeniyet hecelemesi imkânsızdı. Kendini solcu diye tanımlayanların önemli bir kısmı yıllarca Ahmet Kaya'dan 'Ağladıkça bozkırlar yeşerecek göreceksin' şarkısını dinlemişti. Şimdiki ulusalcı solcular gözyaşı düşmanı kesildi...

İnsaflı olmak, vicdanlı olmak gerekiyor. Gözyaşından korkulmaz. Gözyaşını kaybeden insanlığını kaybetmiştir. Siyaseti (daha geniş manasıyla hayatı) merhametten tecrit etmek, şefkatten koparmak, saygıdan ayırmak insan gerçeğinden uzaklaşmaktır. İnsansız siyaset, yalan makinesiyle yapılan parıltılı ama neticesiz bir maceradır; başka bir şey değil. Gözyaşından kaçtığınızda ne iktidar olup ülkeyi yönetmenin bir manası kalır; ne muhalefet olup icraat denetimi yapmanın. Darbeler vasıtasıyla ömrü heder edilen kayıp nesillere ağlamayacaksan niye siyaset yapıyorsun ki! Siyasetçi olsan da bu böyledir, gazeteci olsan da. Gözyaşından korkan, kendinden korkuyor demektir...
ekrem dumanlı
 
Yargı dönmüş AKP'nin şantiye alanına. Bu insanlar da , artık bıkmışlar oyunlardan , baskılardan. Bunları söylemeye yürek lazım. Sevgili AKP ve yandaşları , umarım hepinizde bu kadındaki yüreğin zerresi olur da 2011'de ülkeden çekip gidersiniz.
 
Geri
Üst