YUNUS NADİ
Yunus Nadi Bey’in ortak olduğu bir şirketin, Müdafai Milliye’ye çürük eğer takımlar ile diğer koşum takımları verdiği ve bunların işe yaramadığı mecliste mevzubahis oldu. Ve Yunus Nadi Bey’in mahkumiyeti ve tazminatla mükellef tutulması için kuvvetli bir cereyan belirdi.
Atatürk, Yunus Nadi’ye çıkıştı:
“Hangi Yahudi şirketini incelersek inceleyelim, kulakların şirketin arkasında gözüküyor”
Yunus Nadi Bey bir çok eşikleri öpmekle ve bin bela ile ancak yakasını kurtarabildi. Bunun üzerine Reisicumhur kendisini çağırdı,
“Yunus Nadi Bey sen benim şerefimle oynuyorsun, hangi Yahudi şirketini tetkik edersek, kulakların şirketin arkasında gözüküyor. Sen Cumhuriyeti (Gazetesini) çıkaracak bir şahsiyet değilsin. Yarından itibaren gazeteyi çıkarmayacaksın. Aksi takdirde seni, “TOPRAK ALTI” ederim” dedi.
Ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi kapandı. Beş altı ay kapalı kalan Cumhuriyet gazetesini açmak için, Yunus Nadi Bey binbir eşik öptü. Ve iki sene sonra hastalanıp Avrupa’ya gittiği zaman milyonlarca lirası bankalarda idi. Alman Harbi olduğu için kendisine döviz gönderilemedi. Ve Avrupa’da sefalet içinde öldü.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN
Hüseyin Cahit Yalçın Ankara İstiklal Mahkemesi’ne Cavid Bey’le beraber getirildi. Gizli cemiyet kurmakla itham edildi. Maliye Vekili Cavid Bey idama mahkum oldu, asıldı ve bir dönme memleketten azaldı. Amma mason olan Hüseyin Cahit Yalçın idamdan kurtularak Çorum’a sürgün edildi.
Atatürk sürekli Yahudi şirketlerini denetliyor ve o şirketlerde temas halindeki bir takım “uzun kulakları” çekip, “toprak altı etmekle tehdit” edip, kapı dışarı ediyordu.
Maalesef bugün Onun yolundan gittiğini söyleyen iki yüzlüler, Onun ülkeden kovduğu adamları ideal adamlar gibi gösterip, masonik çalışmalarını her fırsatta yüceltebiliyorlar.
Millet, Atasına sahip çıkar, tarihi hakikatleri layıkıyla öğrenirse bu maskelerin düşürülüp, memleketin asıl ve asil evlatlarının geleceğinin “BÜYÜK TÜRKİYE”sine yalansız ve riyasız liderlerle çabucak yürüyeceğine inanıyoruz.
Bu derdimize kifayet eden hatıralardan sonra konuya mason localarının kapatılma meselesinden sürdürürsek; evveliyatlı olarak Mason localarının kapatılması için bir kanun veya resmi tebliğ çıkarılmamış olduğunu görüyoruz. Nitekim, bu locaların hükümet tarafından “kendi kendilerini kapatmaları” istenmiş, bundan dolayı kapatma olayına “yarı resmi” denmiştir. Bu arada, hükümeti bu yola sevk eden başlıca iki sebepten bahsedilebilir:
1 - Kapatılma sebebiyle çeşitli çevrelerden gelebilecek “tepkiler” i çekmemek için bu yola başvurulmuş, savunmada bulunmak için “Biz kapatmadık kendileri kapattı” diyebilecekleri “uygun savunma ortamı” nın doğması istenilmiştir.
2 - “Konjonktüre uygunluk” sağlanmak istenilmiştir. “İtalya'da ve Almanya'da olduğu gibi devlet başkanlarının kesin emri ile değil de bizzat masonların kendileri tarafından yapılması isteniyordu.”(2)
10 Ekim 1935 tarihli gazetelerde mason localarının kapatılışına dair. devletin resmi ajansı Anadolu Ajansı'nın şu haberi yer alıyordu:
“ Ankara (A.A) Mesul (sorumlu) ve mâruf (bilinen) imzalar altında Ajansımıza verilmiştir: Türk Mason Cemiyeti, memleketimizin sosyal tekamülünü (ilerlemesini) günden güne artan muazzam terakkilerini nazarı itibara alarak ve Türkiye Cumhuriyeti'nde hâkim olan demokratik ve cidden laik prensiplerin tatbikatından doğan iyilikleri müşahede ederek faaliyetine bu hususta hiçbir kanun olmaksızın nihayet vermeyi ve bütün mallarını, memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasına çalışan Halkevlerine teberruyu (kendi isteğiyle yardım etme) muvafık (uygun) görmüştür.”(3)
( Vatan Gazetesi Sahibi-Yazarı DÖNME ) AHMET EMİN YALMAN
Merhum Van Eski Milletvekili İbrahim Arvas’ın, Tarihi Hakikatler ismiyle yayınlanan eserinde ise bu defa Türkiye’de gazeteciliğin duayeni olarak tanıtılan dönmelere yaptığı çıkışlar dikkatimi çekti. Atatürk sonrası Türkiye’de genel geçer adamlar olan bu zevat, genç nesle bir idol olarak tanıtıla dursun; bakınız Atatürk’ün gözünde bunların yeri neydi?!
İbrahim Arvas devam ediyor: “
“Biraz da Ahmet Emin Yalman’ı anlatacağım... Bir gün Mustafa Kemal Paşa Meclisteki Reisicumhur salonundan çıkmak üzere iniyordu. Büyük koridorda elliden fazla mebus var idi. Yalman kendisine tazim ve hürmetlerini arz etmek üzere, merdivenin dip tarafında duruyordu. Yere doğru kandilli bir temenna ile eğildi. Kalkınca kendisini tanıyan Reisi cumhur:
‘ Vay herif, sen beni tazim etmeğe mi geldin, def olup git memleketten elimi kana bulaştırma. Ben hayatta iken sen bu memlekette yazı yazamazsın” dedi.
ve kapıdan çıkıncaya kadar Yalman’a küfürler savurarak gitti...
Yalman, ancak Atatürk’ün ölümünden sonra ülkeye dönebildi...
Beş gün sonra Amerika’ya giden ilk vapura atladı ve Amerika’ya gitti. Ancak beş sene sonra Atatürk’ün ölümünde geldi. Ve sanki hiç bir şey olmamış gibi yazılarına başladı ve Atatürk’ün yerine oturanlardan himaye gördü.
İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler, Yargıçoğlu Mat., Ankara, 1964, s. 68 69