aytoldi
New member
- Katılım
- 14 Ara 2006
- Mesajlar
- 1,156
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Gazi 2 Nisan 1922 tarihinde yanında Sovyet Elçisi Aralov ile birlikte Konya' dadır. Aralov anlatıyor;
"O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Kanlı, canlı hemen hepsi de gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında, geniş cübbeli, beyaz sarıklı hocalar yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşa' yı selamladılar. Bunların içinden biri, bunların başı ve en nüfuslusu, Mustafa Kemal Paşa' dan, medrese sayısını artırmasını rica etti. Bu zat ayrıca, medrese öğrencilerinin askere alınmamalarını da istirham etti.
Hoca konuşurken Mustafa Kemal' in kendini tuttuğu belli oluyordu. Ama medrese öğrencilerinin askere alınmamaları söz konusu olunca, artık kendini tutamadı ve yüksek sesle, sertçe,
'Ne o?' dedi. 'Yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz!..'
Mustafa Kemal konuşurken gözleri daha korkunç bir hal alıyordu:
'Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim.'
Hocalar sindiler, ama yüzleri öfkeden kıpkırmızı kesildi, yabancıların yanında hükümet başkanı onları paylamıştı.
Mustafa Kemal Paşa bize dönerek 'Hadi gidelim,' dedi, 'artık burada bizim için yapılacak bir şey kalmadı.' Ve şöyle, isteksizce bir selam vererek oradan ayrıldı.
Mustafa Kemal Paşa otomobilde uzun süre yatışmadı.
'Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Her şeyden önce onları mali kaynaklarından, vakıflardan yoksun edeceğim. Yurt topraklarının büyük parçası, neredeyse üçte ikisi, belki daha çoğu vakıftır. Bu topraklar mollaların yaşam kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar.'
"O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Kanlı, canlı hemen hepsi de gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında, geniş cübbeli, beyaz sarıklı hocalar yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşa' yı selamladılar. Bunların içinden biri, bunların başı ve en nüfuslusu, Mustafa Kemal Paşa' dan, medrese sayısını artırmasını rica etti. Bu zat ayrıca, medrese öğrencilerinin askere alınmamalarını da istirham etti.
Hoca konuşurken Mustafa Kemal' in kendini tuttuğu belli oluyordu. Ama medrese öğrencilerinin askere alınmamaları söz konusu olunca, artık kendini tutamadı ve yüksek sesle, sertçe,
'Ne o?' dedi. 'Yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz!..'
Mustafa Kemal konuşurken gözleri daha korkunç bir hal alıyordu:
'Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim.'
Hocalar sindiler, ama yüzleri öfkeden kıpkırmızı kesildi, yabancıların yanında hükümet başkanı onları paylamıştı.
Mustafa Kemal Paşa bize dönerek 'Hadi gidelim,' dedi, 'artık burada bizim için yapılacak bir şey kalmadı.' Ve şöyle, isteksizce bir selam vererek oradan ayrıldı.
Mustafa Kemal Paşa otomobilde uzun süre yatışmadı.
'Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Her şeyden önce onları mali kaynaklarından, vakıflardan yoksun edeceğim. Yurt topraklarının büyük parçası, neredeyse üçte ikisi, belki daha çoğu vakıftır. Bu topraklar mollaların yaşam kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar.'