MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Türkiye geleceğe yoğunlaşmaktan, plan yapmaktan, güzel hayaller kurmaktan uzaklaştı.
AKP iktidarının özellikle son dönemlerinde geçmişimize dönük bir kavga, hatta bir intikam tutkusudur almış başını gidiyor.
Bu devlet, cumhuriyet ne kadar sağlam kurulmuş ki bunca hor görme, bunca düşmanlık ona diz çöktürtemiyor.
Çünkü kurucu atalarımız bugünün yönetenlerinden çok ama çok farklıydı. Onlar “On yılda on beş milyon genç” yaratan mucizenin kahramanlarıydılar.
Bütün tutkuları gençlerini çağdaş medeniyetin seçkin üyeleri olarak yetiştirerek devleti ve milleti yüceltmekti.
Yirminci Yüzyılın iki cehennem ateşi arasında hiçbiri tehlikeleri abartarak, halka korkular salarak iktidarlarının sorgulanmasını önleme kurnazlığı peşine düşmedi.
Nereden nereye?
Londra’daki bir akademisyen dostumdan aldığım aşağıdaki elektronik posta mesajı, Türk siyasetini 90 yıl ara ile temsil eden kuşaklar arasındaki ibret verici farkı ortaya koyması bakımından bana çekici geldi.
Hem şimdikilere ilham verir belki diye, hem özlem ve sevgimizin merkezinde duran o asil ruhları minnet ve rahmetle selâmlamaya vesile olur diye paylaşmak istedim.
Sözü burada, hatırasını saygı ile andığımız rahmetliye bırakıyorum:
İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar okul duvarında bir ilân gördüm..
“Avrupa’ya talebe yollanacaktır.”
Allah Allah dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa’ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey.
Ama bir şansımı denemek istedim.
150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış.
Vakit geldi Sirkeci Garı’ndayım; ama kafam çok karışık.
Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı?
Tam gitmemeye karar verdiğim bir sırada bir posta müvezzii ismimi çağırdı: “Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.”
Mustafa Kemal farkı
Telgrafı aldım ve açtım. Aynen şunlar yazıyordu:
“Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.”
İmza Mustafa Kemal...
Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” dedim.
Düşünün, 1923’te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm.
Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum.
Kürsü Başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamı Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak’ım.
..::GÜNGÖR MENGİ::..
AKP iktidarının özellikle son dönemlerinde geçmişimize dönük bir kavga, hatta bir intikam tutkusudur almış başını gidiyor.
Bu devlet, cumhuriyet ne kadar sağlam kurulmuş ki bunca hor görme, bunca düşmanlık ona diz çöktürtemiyor.
Çünkü kurucu atalarımız bugünün yönetenlerinden çok ama çok farklıydı. Onlar “On yılda on beş milyon genç” yaratan mucizenin kahramanlarıydılar.
Bütün tutkuları gençlerini çağdaş medeniyetin seçkin üyeleri olarak yetiştirerek devleti ve milleti yüceltmekti.
Yirminci Yüzyılın iki cehennem ateşi arasında hiçbiri tehlikeleri abartarak, halka korkular salarak iktidarlarının sorgulanmasını önleme kurnazlığı peşine düşmedi.
Nereden nereye?
Londra’daki bir akademisyen dostumdan aldığım aşağıdaki elektronik posta mesajı, Türk siyasetini 90 yıl ara ile temsil eden kuşaklar arasındaki ibret verici farkı ortaya koyması bakımından bana çekici geldi.
Hem şimdikilere ilham verir belki diye, hem özlem ve sevgimizin merkezinde duran o asil ruhları minnet ve rahmetle selâmlamaya vesile olur diye paylaşmak istedim.
Sözü burada, hatırasını saygı ile andığımız rahmetliye bırakıyorum:
İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar okul duvarında bir ilân gördüm..
“Avrupa’ya talebe yollanacaktır.”
Allah Allah dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa’ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey.
Ama bir şansımı denemek istedim.
150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış.
Vakit geldi Sirkeci Garı’ndayım; ama kafam çok karışık.
Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı?
Tam gitmemeye karar verdiğim bir sırada bir posta müvezzii ismimi çağırdı: “Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.”
Mustafa Kemal farkı
Telgrafı aldım ve açtım. Aynen şunlar yazıyordu:
“Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.”
İmza Mustafa Kemal...
Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” dedim.
Düşünün, 1923’te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm.
Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum.
Kürsü Başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamı Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak’ım.
..::GÜNGÖR MENGİ::..