Atatürk, İnönü'ye Küskün Öldü

aSLihaN

New member
Katılım
12 Eyl 2005
Mesajlar
1,665
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
42
Konum
35 buJuk
İsmet Inönü'nün Birinci Dünya savaşı sonrasında karşılaştıkları ve kendisine Anadolu'ya geçip milli mücadele yapmayı teklif eden Kazım Karabekir'e söylediği: "Kazım, bu iş sonu ümitsiz, gel birer çiftlik alalım, sen Kazım Ağa ol, ben İsmet ağa olayım, bırakalım bu işi" mealindeki sözlerinin delili 19.3.1998 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan bir kupürde ortaya çıktı. İnönü ve ailesi bu iddiayı yıllarca kabul etmedi.

Ali Rıza Kardüz'ün 10 Kasım 1997 tarihli yazısı:
Atatürk'ün hastalığında ve ölümünde İnönü Ankara'da idi.

Atatürk ve İnönü'nün yirmi yıllık arkadaşlıkları, İnönü'nün oniki yıllık başbakanlığı 19 Eylül 1937 akşamı "Çankaya" sofrasında noktalandı.

Birikimleri patlatan olay, Atatürk'e ait Orman Çiftliği'nin Ziraat Bakanlığı tarafından satın alınması girişimi idi. İnönü Hazine yardımıyla ve devlet eliyle geliştirilmiş bir çiftliğin bedel karşılığı devlete satılamayacağını söylüyordu. Atatürk 11 Haziran 1937 tarihinde "bütün çiftliklerini ve mallarını millete bağışladığını" açıkladı.

Bu açıklamadan kısa süre sonra Atatürk'ün davetiyle katıldığı Çankaya sofrasında İnönü'nün "... memleket davaları ilgili olmayanlarla görüşülerek, hep sofra başında kararlaştırılıyor. Ben bu vaziyetten korkuyorum..." demesi bağları kopardı. Atatürk "Bir ara verelim" dedi. İnönü "Hay, hay. Size müteşekkir olurum" diye cevapladı. Atatürk sordu: "Kimi düşünürsün?" İnönü, "Mazur gör, kimseyi söyleyemem" diye karşılık verdi. "Celal Bayar?", "Hakikaten bana iyi tesir etti."

Konuşma bitmişti.

Bunları İnönü'nün torunu Gülsün (Toker) Bilgehan'ın "Mevhibe" isimli kitabından aktarıyorum. (Bilgi Yayınları / Özel Seri 32, Birinci Basım 1994, 280 S.)

Gülsün (Bilgehan) Toker anlatıyor: "Bahar gelmişti. 26 Mayıs 1938 günü Atatürk yazı geçirmek üzere trenle İstanbul'a hareket etti. İstasyonda kendisini uğurlayanlar arasında İsmet Paşa da vardı. Kalabalıktan uzakta, bir köşede bekliyordu. Kargaşa sırasında iki arkadaş birbirlerine yaklaşamadılar. Atatürk dostunun elini sıkamadan başkentten ayrıldı. Ankara'ya bir daha dönemeyecekti."

Çankaya'dayken hastalığı tehlike sinyalleri vermişti. Atatürk ölümcül bir karaciğer rahatsızlığı olan siroza yakalanmıştı.

"Aynı sıralar İsmet Paşa da yatağa düştü. Şiddetli bir safra kesesi krizi geçiriyordu. Ankara'da İsmet Paşa, Mevhibe'nin gayreti ile düzenli bir tedavi görüp iyileşmeye başlarken, İstanbul'da Atatürk'ün sağlığı giderek bozuluyordu."

"Atatürk'ün çevresi İnönü'nün İstanbul'a gelip Atatürk'ü görmesini önlemek için büyük çaba içine girmişlerdi. Atatürk'e İnönü'nün Ankara'dan ayrılamayacak kadar hasta olduğu, ölüm döşeğinde yattığını söylüyorlardı."

İnönü'nün Atatürk'ü görmek için İstanbul'a gitmemesini Gülsüm (Toker) Bilgehan "Mevhibe" isimli kitabında şöyle anlatır:

"Bir gün öğleden sonra İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Ankara'yı aradı. Atatürk'ün günleri sayılıydı. Son bir kere İsmet Paşa'yı görmek istiyordu. Mevhibe bu defa tavrını koydu. Kocasının gidip son bir defa arkadaşını ziyaret etmesini istiyordu. Fakat Çankaya ile Dolmabahçe arasında garip bir dram oynanıyordu. İstanbul'da İnönü'nün başkentte kalması tercih ediliyordu. Ankara'da ise eski başbakanın yakın arkadaşları gitmesine engel oluyorlardı. Gazi'den sonra geride kalacak tek lider adayının İsmet Paşa olduğu belliydi. Kendisine bir suikast düzenleneceğinden korkuyorlardı. Mevhibe söylenenlere inanmıyordu. Bütün gücüyle İnönü'yü ikna etmeye çalıştı. Eski dostları Dr. Refik Saydam heyecanlıydı. "Aman Paşam, nasıl gidersiniz? Yapacaklarını biliyorsunuz. İmkanı yok böyle bir çılgınlıkta bulunamazsınız" diye feryat ediyordu. İnönü çaresiz kalmıştı. İki adım attı ve açık telefona kararını bildirdi. Ankara'da kalıyordu."

Sabiha Gökçen anlatıyor: "29 Ekim 1938 sabahı bütün gayretine karşın kalkamadı yatağından. Beni görür görmez ilk sözü şu oldu: Bugün bayram.. Yüzü her zamankinden daha solgundu. Elleri balmumu rengini almıştı. Gözlerinin etrafındaki mor halkalar derin birer kuyuyu andırıyordu.

Akşama doğru gençler yine vapurları doldurarak tıpkı 30 Ağustos'sa olduğu gibi Dolmabahçe Sarayı'nın önüne gelmişlerdi. Ata'yı görmek istiyorlardı. Coşmuşlardı. Tezahürattan yer gök inliyordu.

Pencerenin önüne bir koltuk yerleştirdiler. Atatürk koltuğa oturdu. Onu gören gençler çılgınca alkışlıyor, bayraklarını sallıyorlardı. "Yoruldum" dedi. "Çok çabuk yoruluyorum. Beni lütfen yatağıma yatırınız". Ve yatağına yatırıldı. Atatürk komaya girmişti. Doktorlar onu yeniden hayata döndürmeye muvaffak olmuşlardı. Atatürk ilk krizi atlatmıştı ama, büyük bir eriyiş içindeydi. Atatürk ikinci komaya girdi. Ve de saat, 10 Kasım sabahı 09.05'de durdu.

İnönü'nün torununun kaleminden 10 Kasım 1938 sabahı Pembe Köşk'te olanları okuyalım: "Pembe Köşk'ün telefonu çaldı. Ev halkı günlerdir kötü bir haberin sıkıntılı bekleyişi içindeydi. Duymaktan korktuklarını telefondaki ses söyledi: "Cumhurbaşkanı hazretlerini bu sabah kaybettik. Allah İsmet Paşa'mızı başımızdan eksik etmesin". Mevhibe yukarı katta hüzün içindeyken Pembe Köşk'ün salonlarında hava değişmişti. Son ayların buruk, kasvetli atmosferi yerini telaşlı bir hazırlığa bırakmıştı. Telefonlar ve ziyaretler sıklaştı. Haber kısa sürede ulaştı: CHP Grubu İsmet İnönü'yü Türkiye'nin ikinci cumhurbaşkanlığına aday gösteriyordu.

"İsmet Paşa ancak gece yarısına doğru yukarı kata çıkabildi. Mevhibe başını cama dayamış ağlıyordu. Karısına yaklaştı. "Hanımcığım, artık kendini üzme... Önümüzde çetin günler var. Beni yalnız bırakma" dedi. Bu, ertesi gün cumhurbaşkanı seçileceğinin garip bir açıklamasıydı!.."
(Sabah gazetesi. 10 Kasım 1997)

ALINTI

Konuyla ilgili Falih Rıfkı'nın anlatımı ise şu şekilde:
"Derken başbakan (İnönü) ikinci bir çıkış daha yapıyor:
- Ne oldu paşam size? Eskiden böyle değildiniz. Artık emirlerinizi hep sofradan mı alacağız? Aramıza Kara Tahsinler giriyor. Konuşmamıza meydan vermiyorlar, diyor.
Atatürk gene soğukkanlılığını bozmadan:
- Efendiler anlaşılıyor ki, bugün fazla görüşemeyeceğiz. Siz artık rahatınıza bakın, ben biraz dinleneceğim diyor ve sofrayı bırakıyor.
Vekiller de bir müddet sonra çekilip gidiyorlar.
Ertesi gün Atatürk İstanbul'a hareket etti. Ben de yanında idim. Önce İnönü'yü kompartımanına çağırdı. Kendisine:
- Görev arkadaşlığımız bitmiştir. Ama dostluğumuz devam edecek, dedi. İnönü iki eli ile yüzünü kapadı. Atatürk:
- Dinlenmelisiniz, dedi."
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İş B. Yay. İstanbul 1969, s 496-497.)
 
ya bi kırıklık var ama küslük derecesinin boyutunu bence kimse bilemez bi kısım insanda kırgın göründüler ama gönülleri hep beraberdi dio tabi ismet inönünü Ata'ya yaptığı kaprisli davranışlar belkide bu kırgınlığın olduğunu güçlendiren deliller
 
tek adamın son cildini ve ikinci adam ciltlerini okuyanlar bu küslüğü iyi bilirler

okumayanlar okusun derim ;)

ayrıca atatürk son zamanlarında kendisinden sonra cumhurbaşkanı olacak kişi olarak inönüyü benimsemediğini belirtmiştir
 
Gizli vasiyetinde de aynen bu yazıyor zaten inönü dene şahıs ta cumhurbaşkanı olur olmaz Atatürk'ün dernek arkadaşlarını veya aynı dernek altındaki üyelerini hapishanelerde işkenceye sokmuştur. Paradan Atatürk'ün ve bozkurt figürünün resmini kaldırarak kendi resmini koymak terbiyesizlik ve gafletini yapmış Petrol ofisi nin simgesi olan bozkurtun ağzına alev ekleterek ejderhaya benzetmiş Atatürk'ün kişisel eşyalarından tunçtan bozkurt heykelini ve bozkurt masa zilini Samsun müzesinin deposuna attırmıştır. Bozkurt isimli Tuzla tersanesinde üretilen tamamiyle yerli sermaye ürünü olan gemimizin ismini değiştirtmiştir. Doğudan batıya özellikle büyük şehirlerimize kürd göçünü teşvik etmiş Türk illerinde Nüfus planlama adı altında çocuk yapmayı neredeyse yasaklarken kürd nüfusun nispeten fazla olduğu Türk illerinde çocuk başına maddi yardımı ilk o vermiştir. Atatürk'ün üyesi ve kurucusu bulunduğu Türk Ocakları'nı kapattırmıştır. Kardeşinin Devletin binasını zevk ve sefa alemlerinde (ifademi mazur görün ) karılı kızlı eğlencelerde kullanmasına kulak asmamıştır (!) (Kendisinin kulağında işitme cihazı takılı oldğu halde bunu duymamazlıktan gelmiştir. Atatürk'ün gölgesinde kaldığı için Atatürk'e büyük bir nefret beslemiş ancak onun hayatta olduğu zamanlarda bunu gösteremediğinden ölümünden sonra devlet dairelerinden resimlerini indirmek yerine kendi resimlerini koydurmak şekliyle aklı sıra Türk milleti'ne Atasını unutturmaya çalışmıştır... İşte bu sebeptendir ki Atatürk onun devletin başına geçmesini istememiştir. Oğluna olan tepkide bu sebeptendir.
 
Ya gardaşlar bu şekilde karalamasak ne dersiniz? Sımsıkı birlik olacağımız günlerde Atatürk İnönüyle küskün dememeliyiz bu zamanın barışıklığından o zamanın küskünlüğü iyidir...

sevgi saygı dostlukla
 
yeterr' Alıntı:
Ya gardaşlar bu şekilde karalamasak ne dersiniz? Sımsıkı birlik olacağımız günlerde Atatürk İnönüyle küskün dememeliyiz bu zamanın barışıklığından o zamanın küskünlüğü iyidir...

sevgi saygı dostlukla


işte olay budur arkadaşımız çok doğru söylemiş :) ağzına sağlık ;)
 
Inönü'nün tabi ki bu millete , özellikle Kurtulus Savasinda hizmeti büyüktür. Ama su Cumhurbaskani olunca, Türk Parasindan Atatürk'ün resmini cikartip kendi resmini koydurtmasini hala hazmedebilmis degilim. O olay hala pekcok insanin kafasinda soru isareti olmaya devam etmistir.
 
Atatürk VeLiinimetim dediği ßir ki$iye küskün öLeceğini hiç sanmıyorum inanasım gelmiyor $ahsen..
 
ne zaman gerçekleri söylemek karalamak oldu..karalamak ile ilgisi yok bu işlerin..kitap okuyun biraz kitap....
 
Grave_Worm soyluceklerimin hepsini soylemistir..aklima baska hic bir ornek gelmiyor. Cok haset biriymis Inonu Pasa. Yedirememis kendisine Atamizin buyuklugunun yanindan gecemedigi icin. Hic bir zamanda onu 2. adam olarak gormeyecegim.
 
yıllarca anadoluda milli mucadele veren 2 Komutan fikir ayrılığına düşmüşler sadece küslükle bence alakası yok
 
arkadaşalar
atatürk ve inönü kurtuluş savaşında
omuz omuza ülkemizin bağımsızlığı için mucadele ettiler,
öyle yorumlar getiriyorsunuz ki,
sanki kanlı bıcaklıydılar,
atamız inönüye güvenmeseydi,
antlaşmaya onu göndermezdi,
aralarında kırgınlık olabilir ama düşmanlık olacağına inanmıyorum.
kurtuluş savaşı kahramanlarından inönü hakkında
küçük düşürücü yazılar yazmasanız daha iyi olur diye düşünüyorum
saygılarımla
 
hiç bir zaman onun gibi birisi gelmeyecek ama bizler her zaman onun yolunda gideceğiz dostça kardeşçe
 
Milletimiz okumayı sevseydi birazcık bugün burada bu tartışmalar olmazdı.Yazmadığımız için şimdi 60-70 yıl öncesini dahi bilemiyoruz ve karanlıkta el yordamıyla yolumuzu arıyoruz.Eğer bilseydik;İ.İnönü'den bir devlet adamı olarak bahsetmez,Atatürk'ün silah arkadaşı veya Kurtuluş Savaşımızın değerli bir komutanı derdik.
 
http://www.gencturkhaber.com/haber.php?id=94714

2’nci Cumhurbaşkanı ve Atatürk’ün yakın arkadaşı İsmet İnönü’nün yeni yayımlanan hatıraları, ciddi konularda Atatürk’le görüş ayrılığına düştüklerini ortaya koyuyor

i103790_ata.jpg


İnönü Vakfı ile Bilgi Yayınları’nın işbirliği ile yayımlanan "İsmet İnönü Hatıralar" adlı kitapta, ’Atatürk’le Tartışmalarımız’ başlığıyla ayrı bir bölüm yer alıyor. Bu bölümde Başbakan İnönü, önce Hatay Meselesi’ndeki çatışmayı anlatıyor. İnönü’ye göre, Cumhurbaşkanı Atatürk Hatay Meselesi’nin uzayıp gitmesinden rahatsızdır ve bir askeri müdahale ile sorunu çözmekten yanadır. Oysa, İnönü hiç de aynı görüşte değildir:

"Atatürk’ün halinden bir askeri müdahale ile emrivaki yapmak fikri geçtiğini fark ettim. Kendisi ile bu meseleyi görüştüğüm gibi, Erkánıharbiyeyi Umumi Reisi Fevzi Paşa ile de görüştüm. Hatay’daki meselede haklarımızı tatbik sahasına koymak için bir netice alabilirdik, almak için çalışabilirdik, fakat her siyasi teşebbüsü bir tarafa bırakarak bir askeri hareketle emrivaki yapmak şeklini mahzurlu buluyordum. Kesin olarak vaziyet aldım."

KONFERANSTA İKİLİK

1937’de Akdeniz’deki denizaltı korsanlığını önlemek için uluslararası bir konferans toplanır. Toplantıda Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras temsil etmektedir. İnönü, Dışişleri Bakanı’na gerekli direktifleri hükümet olarak verdiklerini belirttikten sonra şunları anlatıyor: "Ben hükümet noktai nazarı diye bunu takip ediyorum. Atatürk de o zaman Florya’da, onlar da Tevfik Rüştü ile temas etmişler. Tevfik Rüştü’nün verdiği bilgiye göre, Florya’dan ona ayrı talimat veriyorlarmış. Tevfik Rüştü hükümetle de reisicumhurla da temas ederek, her iki talimatı idare etmek için gayret ve maharet göstermeye çalışıyor. Nihayet bir gün talimatlar çelişiyor. Biz, İstanbul’dan verilen emre göre Tevfik Rüştü’nün bir karar verdiğini veya vereceğini öğrendik. Böyle bir hadise oldu. Tahkik etti, İstanbul’dan talimat vermişler."(Bunun üzerine İnönü Bakanlar Kurulu’nu toplayarak, "Bu anlaşmayı hükümet olarak ben kabul etmeyeceğim, siz ne dersiniz" diye soruyor. Bakanların büyük çoğunluğu, "Siz başvekilsiniz, biz size uyarız" diyorlar ve uyuyorlar. Ancak, hükümetin reddettiği anlaşma, Meclis tarafından onaylanıyor.)

ÇİFTLİK KİMİN MALI

Başbakan İsmet Paşa, Yugoslavya gezisinden dönerken, Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği’nin Ziraat Bakanlığı tarafından satın alınması için çalışmaların başladığını öğrenir ve durumu Atatürk’le görüşür: "Atatürk Ziraat Vekáleti’nin çiftliği satın almak istediğini söyledi. O zaman, hatırımda tam rakamı kalmadı, bedeli meselesinin konuşulduğunu da orada öğrendiğimi zannediyorum. Ben buna itiraz ettim. Orman Çiftliğini yetiştirmek için çok emek sarf etmişsiniz, ama hükümet ve devlet de bir örnek göstermek için gösterdiğiniz gayreti kolaylaştırmak üzere çok emek sarf etmiştir. Büyük ölçüde hükümet yardımı ile, hazine yardımı ile meydana gelmiş bir eseri tekrar hazineye satmak muamelesi bizim için doğru olmaz."

VEKİLLERE SERT MUAMELE

"Evvelce de Atatürk ile hükümet başkanı olarak beni müteessir eden bir olay cereyan etmişti. Atatürk vekillere sert muamele yapacak. Atatürk’ten bilhassa rica ettiğim, vekillerden hangisini istemiyorsa, itimadı yoksa söylesin, vekile söyleriz, hiç kimse kendi itimadına mazhar olmadığı halde vekálette kalmak arzusunda değildir, emin olsun bundan, bunu değiştirmek mümkündür. Yapmasın bunu. Bunu rica ettim kendisinden. Bu nokta üzerinde son derece kırılıyorum. Toplanıyoruz. Herhangi bir vekili istifaye mecbur etmek için, sert muamele yapmak onun için çok ağır bir muamele oluyor. Hükümet olarak, başvekil olarak benim için de çok üzüntü verici bir hadise oluyor."

HÜRRİYET

GençTürk Haber
23 Ağustos 2006 05:33


i103792_it.jpg
 
Atatürkle fikir ayrılıkları yok demedik ama şu noktayı atlıorsunuz biz millet olarak tek yürük olmak zorundayken neden bu şekilde kendi kendimizi bölmeye çalışıoruz bu 2 insanda kurtuluş için mücadele etmedimi?
 
Geri
Üst