Atatürk'ün muhafız çavuşu son günleri anlattı

1001Design

330i ///M3 Design
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
25,561
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Shut up and train!
Atatürk'ün yaşayan son muhafız çavuşu olan Ordulu 106 yaşındaki Ömer Çam, Atütürk'ün son günlerini anlattı.

Ordu'nun Akkuş ilçesi Gedikli köyünde yaşayan Ömer Çam, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün son muhafız çavuşu olarak biliniyor. Ulu Önder Atatürk'ün son istirahatgahı olan Dolmabahçe Sarayı'nda muhafız çavuşu olarak görev yapan ve ölümü sırasında burada görevinin başında bulunan Ömer Çam geçen yıllara rağmen zamana meydana okuyor.

İkinci eşi Halide Çam ile birlikte yaşayan ve 10 yıl önce evi yandıktan sonra sığındığı eski bir evde yaşam mücadelesi veren Ömer Çavuş, yangında yok olan Atatürk'le çektirdikleri resimlere çok üzülüyor. İl dışında yaşayan 3 çocuğu olmasına rağmen Ömer Çavuş, komşularının desteği ile yaşam savaşı veriyor. Zor şartlar altında yaşamını sürdüren Ömer Çavuş, 106 yaşına gelmesine rağmen 10 Kasım 1938 tarihini ve o anların heyecanını daha dünmüş gibi yaşıyor. İlerleyen yaşına ve birçok kronik hastalığına rağmen o günleri dün gibi hatırladığını ifade eden Ömer Çam, Atatürk'ü çok sevdiğini ve o yıllarda ellerini yüzlerini öptüğünü söyledi. Askerliği boyunca Atatürk'e 5 ay boyunca hizmet ettiğini ifade eden Mehmet Çavuş, "Suyunu ben verirdim. Ölümünden sonra da naşının başında 20 dakika nöbet tutma şerefine erdim" dedi.

Konuşmakta bir hayli zorlanan ve eşi ve komşuları tarafından Ordu Devlet Hastanesi'ne tedavi amaçlı getirilen Ömer Çam bir süre burada gözlem altında tutulacak. 15 Aralık 1329 (1908) tarihinde Ordu'nun Ordu'nun Akkuş ilçesi Gedikli köyünde dünyaya gelen Ömer Çam, 28 Nisan 1937'de 33. Tümende eğitim birliğine katılan Ömer çavuş daha sonra 16. Piyade Alayı 1. Tabur 3. bölükte askerlik hizmetine devam etti ve 1 Mayıs 1939'da terhis oldu. Daha sonra ikinci kez askerlik hizmeti için 83. Piyade alayı 6. Bölük Komutanlığı'na 3 Nisan 1941 tarihinde katıldı ve 31 Mart 1942 de terhis oldu.


Kaynak
 
Yazık adama hemde cok yazık , Baska bır ulkede oLsa bu tarz degerLı ınsanLarı el Ustunde tutarlar . turkıye , ataturkten sonra hıckımsesıne sahıp cıkamadı gercektenten yazık ...
 
tarihimizdeki ömer çam gibi değerli şahsiyetlerin anılmasına vesile olduğunz emeğinize sağlık. keşke devletimiz bu konuda biraz daha hassas olup sahip çıksalardı.
 
OSMANLI-KÜRT İTTİFAKI VE TÜRKMEN KATLİAMI
Yavuz Sultan Selim (1512-1520)’in Osmanlı tahtına geçmesiyle Türkmen sürgün ve katliamları hat safhaya varır. 24 Ağustos 1514’deki Şah İsmail ile Yavuz Selim arasıda geçen Çaldıran Savaşı öncesi 40 Bin üzerinde kızılbaşTürkmen katledilir. Savaş meydanında öldürülen Türkmenler hariç... Prof.Dr.Faruk Sümer; Safevi Devleti’in Osmanlılardan daha Türk çok bir Türk Devleti olduğunu söyleyerek: Safevi Devletinin kurucuları; Anadolu Kızılbaş Türk oymaklarıdır. Devletin resmi dili Türkçe’dir. On iki hayvanlı Türk Takvimini kullanmaktadırlar. Askeri teşkilatlanmaları Türk sistemidir. Edebiyatı vb. yazı sitemleri Türkçe’dir.... Demektedir ki, bütün kaynaklar bu hususu doğrulamaktadır. Yine Akkoyunlu Devleti ve Karamanoğulları Beyliği, Osmanlılar’dan daha Türktür. Çeşitli Türkmen oymaklarından ve Bayındır Beyleri’nin kurucusu olduğu aşiretler konfederasyonundan meydana gelen Akkoyunlular için John E.Woods; “300 Yıllık Türk İmparatorluğu” demektedir ki, isabetli bir saptamada bulunmaktadır. Kur’anı ilk Türkçe’ye çeviren ve Saray dahil her alanda Türk Dili’ni hakim kılan Akkoyunlular gerçek anlamda bir Türk Devletidir. Osmanlılar Türkleri aşağılarken Dede Korkut ise şöyle der: “Karanlıkta yolumu yitirirsem parolam Allah’tır/Soylu kuralın taşıyıcısı, efendimiz Bayındır Han’dır/Salur Kazan’dır savaş gününün galibi” Bölgede hüküm süren Akkoyunlu ve Safevilerin Türk Dilinin yöreye hakim olmasından rahatsızlık duyan Kürt Mollası İdris Bitlisi; Osmanlılar ile işbirliği yaparak Türkmenlerden intikam alır.

Yavuz Selim’e kadar Doğu Anadolu’da Türkmen hakimiyeti vardır. Yavuz ise; Şafi mezhebinden Nakşibendi tarikatından Kürt mollası Şeyh İdris-i Bitlisi’nin önerisi ve planlamasıyla Doğu ve Güney Anadolu’da Türkmenler katledilmişler, kurtulanlar ise Azerbaycan’a kaçmışlardır. Türkmenlerin hakim oldukları idari beylikler ve toprakları; Yavuz’un imzaladığı boş fermanları, İdris-i Bitlisi oldurarak Kürt Aşiret reisine ve ağalarına vermiştir. Böylelikle bugünkü doğudaki feodalizmin temelleri atılmıştır.

İdrîs-i Bitlîsi (Ö.8 Kasım 1520) “Selim Şah-Nâme” adlı eserinde; başta Diyarbekir olmak üzere Kürtistan memleketinde “Kürt Beyleri ve Kürt taifesinin mülk, millet, mezhep ve irsi bağlarının” nasıl güçlendirdiğini anlatırken, şehir ve yöre adlarını tek tek vererek Kızılbaş Türkmenleri de nasıl katlettiklerini “Allah’ın ve Padişah’ın yanında olan bir Molla olarak” zevkle ve kana susamış bir vampir edasıyla anlatmaktadır. Kürtler “dirlik ve birliklerini” İdrîs-i Bitlîsi’ye borçluyken, Türkler ise, Yavuz Selim ile İdrîs-i Bitlîsi’nin yaptıklarını lanetle anmaya devam edeceklerdir. Büyük bir Türk katili olan İdrîs-i Bitlîsi’nin bütün eserlerini Türkmen Tarihi açısından “Türklük bilincine sahib bir tarihcimiz” tarafından incelenip gerçek anlamda “Anadolu Türk Tarihi”nin bir kesitini ayakları üstüne oturtulması gereklidir. Yunan mezalimini ağızlarında sakız eden bazı “Türk Milliyetçi Yazarları” Yavuz ve İdris-i Bitlisi’nin Türk katliamlarını görmezlikten gelmektedirler.
 
Geri
Üst