Atatürk'ün 'Anadolu' bilinci

Albayrak

Can Feda
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
4,439
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Aydınlığın karanlıkla savaşından...
Hafta sonu Atatürk 'ü anacağız. Her 10 Kasım'da olduğu gibi, Cumhuriyeti yaratan görüş ve ilkelerini " özlü sözleri "yle kutsayacağız.

Ne var ki şu " bölücüler "e karşı rehber olacak; " 5 bin yıldır bu topraklardayız " sözünü anımsamaz olduk. Hele " Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür " diyerek, İslam coğrafyasındaki bu " yegâne " laik devrimin, aynı binyıllara uzanan " kardeşlik kökleri "nden filizlendiğini belirtmesine de aldıran kalmadı.

Emperyalizmin beslediği " ırkçı-ayrılıkçı " saldırılara karşı " Anadolu'daki Cumhuriyet "imizi savunurken dünyanın en derinlikli ortak yaşanmışlıklarından gelen uygarlık birikimlerimizi göz ardı ediyoruz. Tarihsel dostlukların ve kardeşliklerin " sadece bu coğrafyaya ve bize has " bir erdem olduğunu; bizdeki her inancın ve her kimliğin, ancak Anadolu'da gözlenen " içten beraberlikler "le kişilik kazandığını önemsemez olduk.

Anadolu Müslümanının İslam ülkelerindekinden; Anadolu Hıristiyanının Batı ülkelerindekilerden; hatta Anadolu Türk'ünün Orta Asya'dakilerden; Anadolu Ermenilerinin Ermenistan'dakinden; hele Anadolu Rumlarının Yunanistan'dakilerden; dahası, Anadolu Arap'ının bile Arap ülkelerindekilerden farklı olduğunu; aynı şekilde Anadolu Kürtlerinin de Irak'takilerle, İran'dakilerle " aynı " olmadıklarını; " Anadolulu " olanların ortak karakterlerininse " birlikteliğin insancıllığı "nı içerdiğini bilsek bile susuyoruz.

ANADOLU'NUN CUMHURİYETİ

İşte böylesi bir tarihsel ayrıcalığın yine herkeste ortak bir yurt bilinci yarattığını; ırkçı ve ayrılıkçı siyasetlerinse temelde " Hepimizin Cumhuriyeti "ni hedef aldığını yeterince göremiyoruz... Oysa tıpkı geçmiş uygarlıklar gibi Anadolu'yu yurt yapmış Türkiye Cumhuriyeti'nin bu eşsiz niteliği, en yaşamsal, ulusal ve evrensel gurur kaynağımız.

Böylesine insan güzellikleriyle bezenmiş bir tarihsel beraberliğe çağdaş insanın " siyasal bakış "ını ise Atatürk bakın nasıl özetlemiş; " Geçmişimiz, modern bir devlet kurmada en iyi örnektir... "

Nitekim İlhan Selçuk da diyor ki; " Anadolu Türk'e de yeter, Ermeniye, Ruma, Çerkese, Arap'a, Fellah'a, Laz'a, Kürt'e, Süryani'ye, Nasturiye de yeter... Yeter ama emperyalizmin güdümüne girip birbirimize düşmanlaşmazsak. ." ( 03 Kasım 2007- 'Anadolu'nun Çilesi' başlıklı yazısı )

Peki, bunu nasıl başaracağız?

Özellikle şu insanlık dışı terörle bütünleşen Kürtçü ayrılıkçılara karşı söylemimiz de " ödünsüz " olmalı. Anadolu'daki Kürtler de Türkler de bu vatanın evlatları ve sahibidirler. Trabzonlu babaların Diyarbakırlı damatları ve onlardan olan Anadolu çocukları " biz "iz... Güneydoğulu anaların Egeli gelinleri ve onlardan olan torunları da.

Yıllardır ırk farkı tanımayan düğünlerin şenlendirdiği; kökenlerin yerine " bilgelik "lerin kutsandığı geleneklerle yaşanan bir ülkede, son zamanlardaki şu " etnik demokrat "lık da neyin nesiymiş?

Yine İlhan Selçuk, aynı yazısında " Oysa Türk ile Kürt iç içe, kapı komşu, hısım akraba!.. " dedikten sonra, bu Anadolu gerçeğini görmezden gelen " ırkçı solcular "ı da ne gü zel tanımlıyor; " Türklere dönüyorlar, 'Ulus devlet bitti' diyorlar... Kürtlere dönüyorlar, bu kez de 'Ulus devletini kur' diyorlar... "

TARİHLE VAR OLABİLMEK

Atatürk'ün Anadolu kültürlerine olan bağlılığı, bugüne dek, ülkemizi yönetenler bir yana, başka hiçbir dünya liderinde de gözlenemedi.

En zorlu dönemlerde ilk müzeleri kurup, ilk arkeolojik kazıları başlatmasından; öğrencilerin arkeoloji eğitimi için yurtdışına devlet bursuyla gönderilmelerine kadar insanı şaşırtan " tarih düşkünlüğü "nün nedeni, Anadolu'dur.

Afet İnan 'a 1936'da yazdırdığı " Tabiatın esrar dolu sinesine her gün daha çok girmekte olan insan zekâsı, realiteye kavuşmak için çalışanları tatmin edecek ve insanlık tarihini aydınlatacak ilimler bulmuş ve tespit etmiştir. İşte arkeoloji ve antropoloji o ilimlerin başında gelir. Tarih bu son ilimlerin bulduğu belgelere dayandıkça temelli olur.." sözlerini, bugün ancak, son 20 yıla ait uluslararası sözleşmelerde okuyabiliyoruz.

Bu sözlerine eklediği; " Tarihi bu belgelere dayanan milletlerdir ki kendi aslını bulur ve tanır.. " vurgulamasını ise geçmişi Anadolu kadar " derinlikli " olmayan ve farklı kültürlerin birlikteliklerini yaşayamamış " Batı ülkelerince hazırlanan sözleşmeler "de ara ki bulasın.

Dünyaca ünlü müzelerini Anadolu'dan taşıdıkları eserlerle kurup akademisyenlerinin kariyerlerini bile ülkemizdeki kazılarına borçlu olan Almanya ve Avusturya gibi ülkeler, böylesi bir anımsatmadan elbette ki hoşlanmayabilirler.

Ancak, bizim aydınlarımız arasındaki, Cumhuriyetin Anadolu uygarlıklarıyla " var oluş bağları "nı inkâr ederek, laik devrimin geçmişi kucaklayan değil, sanki yadsıyan bir anlayış içinde yapıldığını söyleyenlere ne demeli?

Oysa sadece müzelerimizin kuruluş tarihlerine bakıldığında bile Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın aynı zamanda Anadolu uygarlıklarının da kurtuluşu olduğunu herkes görebilir.

Örneğin Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Cumhuriyetin ilan edildiği 1923'te; Edirne ve Antalya müzeleri hemen ertesi yıl ( 1924 ); Adana ve Bergama müzeleri 1925'te; Ankara Etnografya Müzesi 1926'da; Tokat, Amasya ve Sinop müzeleri 1927'de açıldılar.

Ardından İzmir ve Sıvas 29'da; Kayseri 31'de; Afyonkarahisar 32'de; Denizli ve Çanakkale 33'te; Samsun ve Van 34'te; İznik ve Diyarbakır 35'te; Alanya, Silifke ve Isparta 35'te; Manisa 36'da; Niğde, Kütahya, Tire ve Kırşehir de 1937'de müzelerine kavuştular. Aynı yıl İstanbul Resim ve Heykel Müzesi açıldığında, Cumhuriyetin ilk 14 yılında ulusa ve ülkeye armağan edilen müze sayısı 30'u bulmuştu. Üstelik en yoksul ve borçlu yıllarda.

Söyler misiniz; 1950'lerden bu yana hangi hükümet, hangi muhafazakâr iktidar, hangi geleneklerine bağlı lider, bu ülkeye yılda ortalama 2 " yeni " müze kazandırabildi?

Keşke bu 10 Kasım'daki Atatürk'ü anma etkinlikleri özellikle bu müzelerimizde düzenlenseydi. Anadolu uygarlıklarından esinlenmeye her zamandan daha fazla ihtiyacımız olan şu günlerde, ne kadar da anlamlı olurdu.
 
Geri
Üst