Albayrak
Can Feda
- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
"Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştamal veya buna benzer bir şeyler asarak yüzünü, gözünü gizler ve yanında geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır”
“Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır. Burada Fikret merhumun cümlece malum olan bir sözünü hatırlatırım: ‘Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer".
Mustafa Kemal Atatürk
Kurtuluş savaşını utku (zafer) ile kazanan büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirmek istediği ikinci rüyası, bu utkuyu devrimlerle taçlandırmaktı.
1926 yılında İsviçre’den alınan Yurttaşlar yasasıyla (Medeni Kanun), büyük bir devrim gerçekleştirilmiş, baş tacı kadınlarımız birinci sınıf yurttaş sayılarak, çalışma yaşamından, mirasta, tanıklıkta ve diğer alanlarda erkeklerle eşit haklara kavuşturulmuştu.
Henüz birçok Avrupa ülkesinde kadının seçme ve seçilme hakkı yokken, kadınlarımız 20 Mart 1930 tarihinde yapılan belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına kavuşurken, 5 Aralık 1934 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği ile de milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde ederek, 8 Şubat 1935 tarihinde yapılan genel seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinde 17 Milletvekili ile temsil edilmişlerdi. Yapılan ara seçimlerle bir kadın daha seçilerek bu sayı 18’e çıkmıştı.
Yurttaşlar Yasasının kadınlarımıza tanıdığı haklar sonrasında;
Yargıç kararı olmadan kocasının “boş ol” demesinin artık bir değeri kalmamış, erkek kardeşleri gibi babalarının mirasından eşit şekilde yararlanarak, yargıç karşısında tanıklıklarına erkekler gibi itibar (saygın) edilmiştir.
İş hayatına katılma engelleri kalkmış ve aile bütçesine katkı sağlayarak kendisine olan güvenlerini kazanmışlardır.
Bilinen bu kazanımları neden yazıyorum.
10 Nisan 2009 günü Hürriyet gazetesinin internet sitesinde gözüme çarpan ve kısa bir süre sonra yayından kalkan bir haber, büyük önder tarafından kadınlarımıza sağlanan hakların, kadın onuruna yakışır çağdaş uygarlık gereği altın değerinde haklar olduğunu bir kez daha bana anımsattı da ondan yazıyorum.
Haber özetle şöyleydi “Irakta bulunan Suudi Arabistanlı bir erkek telefonla, ‘artık sen benim karım değilsin’ diyerek karısını boşadı”.
Merak ederek Google arama motorunda girdiğimde, laik Türkiye Cumhuriyetinde hala geçerliymiş gibi şu ilginç bilgilerle karşılaştım.
“Müçtehit İslam âlimleri zamanlarında telefon olmadığı için, mektupla boşanmanın hükmünü vermişler, zamanımızın âlimleri de, bu konuya emsal teşkil ettiği için aynı şekilde değerlendirmişler. Yani “Telefonla veya mail yoluyla açık bir ifade ile bir erkek hanımını boşayabilir” demişler (delikanforum.net-sorularlaislamiyet.com)
Bu haber ve internet sitelerindeki bilgilerden sonra, kadınlarımızın bir bölümünün, birinci sınıf yurttaş olmalarını sağlayan haklarının değerini bilmediklerini, ikinci sınıf yurttaş olmayı, şiddet görmeyi, namus cinayetlerine kurban olmayı, erkek egemen toplumumuzda bir kader kabul ederek, onları bu duruma sokmaya çalışan siyasilere ve feodal baskıya nasıl çanak tuttuklarını gördükçe, kadınlarımız adına üzülmemek elde değil.
Tek sevincim, hala Atatürk ilke ve devrimlerine inanan bu devrimleri ve kendilerine verilen hakları büyük bir kıskançlıkla sahiplenen, Atatürk’ün çağdaş kızlarının çoğunlukta olmasıdır.
Atatürk’ün çağdaş kızları, demokratik tüm haklarınızı kullanarak Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkmada ki çabanızdan, hiçbir koşulda geri adım atmayınız. Sizi tekrar dört duvar içine hapsetmek isteyenlere izin vermeyiniz. Unutmayın ki bu uğraşınızda sizinle beraber olan Mustafa Kemal Atatürk’ün neferleri erkekler de var.
Yazımı, baş tacımız çağdaş cumhuriyet kadınlarına saygılarımı sunarak, büyük şair Nazım Hikmet Ran’ın bir şiiriyle seslenerek bitirmek istiyorum.
KADIN
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir
Harman yerinde dokuz zilli
Köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım, bacaklarım.
Yavrum, anam, karım, kız kardeşim
Hayat arkadaşımdır.
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
“Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır. Burada Fikret merhumun cümlece malum olan bir sözünü hatırlatırım: ‘Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer".
Mustafa Kemal Atatürk
Kurtuluş savaşını utku (zafer) ile kazanan büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirmek istediği ikinci rüyası, bu utkuyu devrimlerle taçlandırmaktı.
1926 yılında İsviçre’den alınan Yurttaşlar yasasıyla (Medeni Kanun), büyük bir devrim gerçekleştirilmiş, baş tacı kadınlarımız birinci sınıf yurttaş sayılarak, çalışma yaşamından, mirasta, tanıklıkta ve diğer alanlarda erkeklerle eşit haklara kavuşturulmuştu.
Henüz birçok Avrupa ülkesinde kadının seçme ve seçilme hakkı yokken, kadınlarımız 20 Mart 1930 tarihinde yapılan belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına kavuşurken, 5 Aralık 1934 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği ile de milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde ederek, 8 Şubat 1935 tarihinde yapılan genel seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinde 17 Milletvekili ile temsil edilmişlerdi. Yapılan ara seçimlerle bir kadın daha seçilerek bu sayı 18’e çıkmıştı.
Yurttaşlar Yasasının kadınlarımıza tanıdığı haklar sonrasında;
Yargıç kararı olmadan kocasının “boş ol” demesinin artık bir değeri kalmamış, erkek kardeşleri gibi babalarının mirasından eşit şekilde yararlanarak, yargıç karşısında tanıklıklarına erkekler gibi itibar (saygın) edilmiştir.
İş hayatına katılma engelleri kalkmış ve aile bütçesine katkı sağlayarak kendisine olan güvenlerini kazanmışlardır.
Bilinen bu kazanımları neden yazıyorum.
10 Nisan 2009 günü Hürriyet gazetesinin internet sitesinde gözüme çarpan ve kısa bir süre sonra yayından kalkan bir haber, büyük önder tarafından kadınlarımıza sağlanan hakların, kadın onuruna yakışır çağdaş uygarlık gereği altın değerinde haklar olduğunu bir kez daha bana anımsattı da ondan yazıyorum.
Haber özetle şöyleydi “Irakta bulunan Suudi Arabistanlı bir erkek telefonla, ‘artık sen benim karım değilsin’ diyerek karısını boşadı”.
Merak ederek Google arama motorunda girdiğimde, laik Türkiye Cumhuriyetinde hala geçerliymiş gibi şu ilginç bilgilerle karşılaştım.
“Müçtehit İslam âlimleri zamanlarında telefon olmadığı için, mektupla boşanmanın hükmünü vermişler, zamanımızın âlimleri de, bu konuya emsal teşkil ettiği için aynı şekilde değerlendirmişler. Yani “Telefonla veya mail yoluyla açık bir ifade ile bir erkek hanımını boşayabilir” demişler (delikanforum.net-sorularlaislamiyet.com)
Bu haber ve internet sitelerindeki bilgilerden sonra, kadınlarımızın bir bölümünün, birinci sınıf yurttaş olmalarını sağlayan haklarının değerini bilmediklerini, ikinci sınıf yurttaş olmayı, şiddet görmeyi, namus cinayetlerine kurban olmayı, erkek egemen toplumumuzda bir kader kabul ederek, onları bu duruma sokmaya çalışan siyasilere ve feodal baskıya nasıl çanak tuttuklarını gördükçe, kadınlarımız adına üzülmemek elde değil.
Tek sevincim, hala Atatürk ilke ve devrimlerine inanan bu devrimleri ve kendilerine verilen hakları büyük bir kıskançlıkla sahiplenen, Atatürk’ün çağdaş kızlarının çoğunlukta olmasıdır.
Atatürk’ün çağdaş kızları, demokratik tüm haklarınızı kullanarak Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkmada ki çabanızdan, hiçbir koşulda geri adım atmayınız. Sizi tekrar dört duvar içine hapsetmek isteyenlere izin vermeyiniz. Unutmayın ki bu uğraşınızda sizinle beraber olan Mustafa Kemal Atatürk’ün neferleri erkekler de var.
Yazımı, baş tacımız çağdaş cumhuriyet kadınlarına saygılarımı sunarak, büyük şair Nazım Hikmet Ran’ın bir şiiriyle seslenerek bitirmek istiyorum.
KADIN
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir
Harman yerinde dokuz zilli
Köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım, bacaklarım.
Yavrum, anam, karım, kız kardeşim
Hayat arkadaşımdır.
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı