|Dynamic|
Banned
- Katılım
- 1 Nis 2007
- Mesajlar
- 171
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Türkiye’de seçim tarihleri bile ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin takvimine göre belirlenmektedir. 3 Kasım 2002 seçimleri, ABD’nin Irak’ı işgal planı gereği erkene alınmıştı. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde de, ABD’nin İran planlarına uygun bir zamanlama tutturulduğu görülüyor.
EŞBAŞKANLARA YAPTIRILABİLECEK GÖREVLERİN SINIRI
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns’ün Türkiye ziyaretinin gündeminde, yaklaşan İran saldırısının dayattığı görevlerin sıralanması vardı. Ancak Türkiye, Tayyip Erdoğan değildir. ABD güdümlü Mafya-Cemaat rejiminin milletin önüne koyduğu sandıktan ne çıkartılırsa çıkartılsın, ABD’nin Türkiye’ye yaptıramayacakları
vardır. İşte İran politikası artık bu kadar hayati önemdedir. Tayyip Erdoğan’ın İran’la enerji anlaşmasının uygulanacağı yolunda 21 Eylül Perşembe günlü açıklaması, ABD’nin beklediği tavır değildir.
TÜRBAN BAYRAKLILAR İLE ANTİ-TÜRBAN BAYRAKLILARIN KAVGASI
Ortadoğu’da bir denklem oluşmuş bulunuyor. Bu denklemde, Türkiye ile İran’ın arasında artı bulunmaktadır; yani kader birliği. İran, denklemdeki nesnel yerini çoktan almıştır; ülkesinin bütünlüğünü ve egemenliğini savunmaya
kararlıdır. Ülkemiz, ABD’nin Irak’tan sonraki ilk hedefiydi. Çünkü İran’a saldırı öncesinde Ankara’nın tam anlamıyla avuca alınması gerekiyordu. Türkiye’nin yediği 22 Temmuz vurgununun tarihsel anlamı önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılacaktır. Olayı bir türban kavgasına indirgeyenlerin bulunduğu mevziden görebileceğimiz bir vurgun
değildir bu. Çünkü onlar da, AKP ile aynı mevzidedir. ABD’nin Türkiye’de bir türban bayraklı bir de anti-türban bayraklı memurları var, programları aynıdır: ABD ile stratejik işbirliği, AB kapısına bağlanmak, hortumcu sistemlerini
sürdürmek.
ABD’NİN TERCİHİNİ SANDIKTAN ÇIKARAN EKONOMİK ZEMİN
Hortumcu mafyalar arasındaki taktik savaş, seçimden iki ay geçmiş olmasına rağmen, yeniden şiddetlendi. Hangisi ABD’nin tercihi olacak? ABD ikisini kızıştırarak, kendisi için en elverişli tercihi üretiyor. Türkiye’de bir süredir seçim, ABD’den ruhsat alabilme kavgasına dönmüştür. Bunun bir de ekonomik temeli bulunuyor. Varolan ağır borç yükü ve dış ticaret açığı karşısında, mafya sisteminin yüksek faizli sıcak para bulmak dışında bir seçeneği bulunmuyor. Bu nedenle Türkiye’de seçim, ABD’den sıcak parayı kimin alabileceği sorusunun cevabını belirliyor. Türbancı veya antitürbancı hortumcular arasındaki taktik savaş, bir yönüyle ABD’den sıcak para bulma ruhsatını alma
savaşıdır. Bu savaş, aslında Türk milletine karşı ABD’nin desteğini alma savaşıdır. Seçmen de öyle yönlendirilmekte, bu desteği kimin alacağına göre oy vermektedir. Sonunda ABD’nin tercihi, seçmenin tercihi oluyor.
VATAN DÜŞMANLIĞI YARIŞI
AKP ile TÜSİAD, kendileri için biricik çözümün peşindeler: ABD’nin desteğiyle rakibi bastırmak. Bu rekabet, bir vatan düşmanlığı çarpışmasıdır ve milletimiz açısından en tehlikeli dönemine girmiştir. Tayyip Erdoğan, 22 Temmuz öncesinde ABD’ye teslimiyette rakiplerine şans tanımadı. Ama ABD için, bu teslimiyetin somut ifadesi İran’a karşı Haçlı Seferi’nde gösterilecek başarıdır. Hainlik yarışına girenlerin başaramayacakları da budur. Çünkü Türkiye hortumculardan ibaret değildir. Kim iktidara gelirse gelsin, Türkiye’yi ve Türk Ordusunu İran’ın üzerine sürmeye kalkışmak, zorun da ötesinde imkansızı denemektir.
TÜRK ORDUSU NE YAPACAK?
Burada Türk Ordusu’nun tavrı Türkiye’nin geleceğini belirleyecektir. Komuta kademesi, AKP ile TÜSİAD merkezliler arasındaki kamplaşmanın tarafı mı olacaktır, yoksa ABD emperyalizmi ile Türk milleti arasında gündeme giren hesaplaşmanın mı? Türk Ordusunun vatanın bölünmesi planlarında rol üstlenmeyeceği açıktır; tam tersine vatan savunması mevzisinde olacağı kesindir. Ancak komuta kademesinin “ABD’den bağımsız olunamaz” gibi küresel safsataların etkilerinden arınması, bir dizi tecrübenin daha yaşanmasını gerektiriyor. ABD’nin İran’a karşı savaş hazırlığı, bu konuyu Türk Ordusu’nun gündemine oturtmuştur. Sonuç bellidir: Türk ordusu bazı bocalamalar geçirse bile, ABD denetiminden bütünüyle kurtulacaktır. Kurtulmayacak olsa, Türkiye ile birlikte Türk Ordusu da kalmaz; o nedenle kurtulacaktır. Umalım ki bu gerçeği, kafamızı sert kayalara fazla çarpmadan bulalım. Bunun için kararlılık, tutarlılık, çabukluk gerekiyor. Artık Mustafa Kemal gibi olmak şarttır. Yani devrimci olmak!
PRESTİJİ Mİ KURTARACAĞIZ, VATANI MI?
fiu anda Türkiye’nin geleceği, komutanların devrimciliğine bağlıdır. Artık devrimci olunmadan, vatan da savunulamaz, millet de birleştirilemez, ekonomi de kurtarılamaz. Komutanların hortumcu güçlerin AKP cenahı ile TÜSİAD cenahı arasında bir tercihe yönelmesi, vatan savunması görevinden vazgeçmek anlamına gelir. Burada Ordunun önüne bazı kolay “zaferler” şüphesiz konacaktır. ABD, Komuta kademesinin sarsılan prestijini tamir edecek çözümleri üretmiştir bile. Ancak kısa vadede kurtarılan prestij, Fenerbahçe Orduevi’nde sözde huzurlu bir emeklilik sağlasa bile, Türk vatanını karşılaştığı tehlikeden kurtaramayacak, önümüze çok daha ağır sorunlar yığacaktır. Bu nedenle Türk Ordusu’na kumanda edenler, tehdidin kaynağını cesaretle saptayan bir mevzilenmenin içine kararlı ve tutarlı olarak girmek durumundadırlar. “Savaşın kazanan tarafında olalım” gibi akıl yürütmeler, yanlıştır. Türkiye için bugün ya istiklal ya ölüm dışında bir taraf bulunmuyor. Doğru tavır, Türkiye tarafında olmaktır; vatanı savunmaktır. Kaldı ki, İran saldırısında rol almak, ABD’nin bozgununu paylaşmaktan başka sonuç vermez.
İran’ı vuran, Türkiye’yi vurmakta ve bölmektedir.
İran’a düşmanlık, Türkiye’ye düşmanlıktır. İran’la güçbirliği, vatan ve millet için biricik çözümdür.
Komuta kademesi, tarihî bir sınav vermektedir.
Doğu Perinçek

EŞBAŞKANLARA YAPTIRILABİLECEK GÖREVLERİN SINIRI
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns’ün Türkiye ziyaretinin gündeminde, yaklaşan İran saldırısının dayattığı görevlerin sıralanması vardı. Ancak Türkiye, Tayyip Erdoğan değildir. ABD güdümlü Mafya-Cemaat rejiminin milletin önüne koyduğu sandıktan ne çıkartılırsa çıkartılsın, ABD’nin Türkiye’ye yaptıramayacakları
vardır. İşte İran politikası artık bu kadar hayati önemdedir. Tayyip Erdoğan’ın İran’la enerji anlaşmasının uygulanacağı yolunda 21 Eylül Perşembe günlü açıklaması, ABD’nin beklediği tavır değildir.
TÜRBAN BAYRAKLILAR İLE ANTİ-TÜRBAN BAYRAKLILARIN KAVGASI
Ortadoğu’da bir denklem oluşmuş bulunuyor. Bu denklemde, Türkiye ile İran’ın arasında artı bulunmaktadır; yani kader birliği. İran, denklemdeki nesnel yerini çoktan almıştır; ülkesinin bütünlüğünü ve egemenliğini savunmaya
kararlıdır. Ülkemiz, ABD’nin Irak’tan sonraki ilk hedefiydi. Çünkü İran’a saldırı öncesinde Ankara’nın tam anlamıyla avuca alınması gerekiyordu. Türkiye’nin yediği 22 Temmuz vurgununun tarihsel anlamı önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılacaktır. Olayı bir türban kavgasına indirgeyenlerin bulunduğu mevziden görebileceğimiz bir vurgun
değildir bu. Çünkü onlar da, AKP ile aynı mevzidedir. ABD’nin Türkiye’de bir türban bayraklı bir de anti-türban bayraklı memurları var, programları aynıdır: ABD ile stratejik işbirliği, AB kapısına bağlanmak, hortumcu sistemlerini
sürdürmek.
ABD’NİN TERCİHİNİ SANDIKTAN ÇIKARAN EKONOMİK ZEMİN
Hortumcu mafyalar arasındaki taktik savaş, seçimden iki ay geçmiş olmasına rağmen, yeniden şiddetlendi. Hangisi ABD’nin tercihi olacak? ABD ikisini kızıştırarak, kendisi için en elverişli tercihi üretiyor. Türkiye’de bir süredir seçim, ABD’den ruhsat alabilme kavgasına dönmüştür. Bunun bir de ekonomik temeli bulunuyor. Varolan ağır borç yükü ve dış ticaret açığı karşısında, mafya sisteminin yüksek faizli sıcak para bulmak dışında bir seçeneği bulunmuyor. Bu nedenle Türkiye’de seçim, ABD’den sıcak parayı kimin alabileceği sorusunun cevabını belirliyor. Türbancı veya antitürbancı hortumcular arasındaki taktik savaş, bir yönüyle ABD’den sıcak para bulma ruhsatını alma
savaşıdır. Bu savaş, aslında Türk milletine karşı ABD’nin desteğini alma savaşıdır. Seçmen de öyle yönlendirilmekte, bu desteği kimin alacağına göre oy vermektedir. Sonunda ABD’nin tercihi, seçmenin tercihi oluyor.
VATAN DÜŞMANLIĞI YARIŞI
AKP ile TÜSİAD, kendileri için biricik çözümün peşindeler: ABD’nin desteğiyle rakibi bastırmak. Bu rekabet, bir vatan düşmanlığı çarpışmasıdır ve milletimiz açısından en tehlikeli dönemine girmiştir. Tayyip Erdoğan, 22 Temmuz öncesinde ABD’ye teslimiyette rakiplerine şans tanımadı. Ama ABD için, bu teslimiyetin somut ifadesi İran’a karşı Haçlı Seferi’nde gösterilecek başarıdır. Hainlik yarışına girenlerin başaramayacakları da budur. Çünkü Türkiye hortumculardan ibaret değildir. Kim iktidara gelirse gelsin, Türkiye’yi ve Türk Ordusunu İran’ın üzerine sürmeye kalkışmak, zorun da ötesinde imkansızı denemektir.
TÜRK ORDUSU NE YAPACAK?
Burada Türk Ordusu’nun tavrı Türkiye’nin geleceğini belirleyecektir. Komuta kademesi, AKP ile TÜSİAD merkezliler arasındaki kamplaşmanın tarafı mı olacaktır, yoksa ABD emperyalizmi ile Türk milleti arasında gündeme giren hesaplaşmanın mı? Türk Ordusunun vatanın bölünmesi planlarında rol üstlenmeyeceği açıktır; tam tersine vatan savunması mevzisinde olacağı kesindir. Ancak komuta kademesinin “ABD’den bağımsız olunamaz” gibi küresel safsataların etkilerinden arınması, bir dizi tecrübenin daha yaşanmasını gerektiriyor. ABD’nin İran’a karşı savaş hazırlığı, bu konuyu Türk Ordusu’nun gündemine oturtmuştur. Sonuç bellidir: Türk ordusu bazı bocalamalar geçirse bile, ABD denetiminden bütünüyle kurtulacaktır. Kurtulmayacak olsa, Türkiye ile birlikte Türk Ordusu da kalmaz; o nedenle kurtulacaktır. Umalım ki bu gerçeği, kafamızı sert kayalara fazla çarpmadan bulalım. Bunun için kararlılık, tutarlılık, çabukluk gerekiyor. Artık Mustafa Kemal gibi olmak şarttır. Yani devrimci olmak!
PRESTİJİ Mİ KURTARACAĞIZ, VATANI MI?
fiu anda Türkiye’nin geleceği, komutanların devrimciliğine bağlıdır. Artık devrimci olunmadan, vatan da savunulamaz, millet de birleştirilemez, ekonomi de kurtarılamaz. Komutanların hortumcu güçlerin AKP cenahı ile TÜSİAD cenahı arasında bir tercihe yönelmesi, vatan savunması görevinden vazgeçmek anlamına gelir. Burada Ordunun önüne bazı kolay “zaferler” şüphesiz konacaktır. ABD, Komuta kademesinin sarsılan prestijini tamir edecek çözümleri üretmiştir bile. Ancak kısa vadede kurtarılan prestij, Fenerbahçe Orduevi’nde sözde huzurlu bir emeklilik sağlasa bile, Türk vatanını karşılaştığı tehlikeden kurtaramayacak, önümüze çok daha ağır sorunlar yığacaktır. Bu nedenle Türk Ordusu’na kumanda edenler, tehdidin kaynağını cesaretle saptayan bir mevzilenmenin içine kararlı ve tutarlı olarak girmek durumundadırlar. “Savaşın kazanan tarafında olalım” gibi akıl yürütmeler, yanlıştır. Türkiye için bugün ya istiklal ya ölüm dışında bir taraf bulunmuyor. Doğru tavır, Türkiye tarafında olmaktır; vatanı savunmaktır. Kaldı ki, İran saldırısında rol almak, ABD’nin bozgununu paylaşmaktan başka sonuç vermez.
İran’ı vuran, Türkiye’yi vurmakta ve bölmektedir.
İran’a düşmanlık, Türkiye’ye düşmanlıktır. İran’la güçbirliği, vatan ve millet için biricik çözümdür.
Komuta kademesi, tarihî bir sınav vermektedir.
Doğu Perinçek