Anglikan Kilisesi , Kraliçe II. Elisabeth , Fethullah Bağlantıları

Vtnsvr

New member
Hristiyan aleminde iki tane önemli kilise kavramı var.

Birincisi,bildiğimiz kiliseler,
ikincisi "Invisible Church" diye tanımlanan kilise kavramıdır.
Sanki yokmuş gibi bir oluşum.

Protestanlar örgütü gibi faaliyet gösteren bu kiliseler

"İslam inancında olanların,Müslümanlık'tan Hristiyanlığa geçmesi gerekmez.Oldukları yerde, oldukları gibi kalsınlar,Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler"

görüşünü benimserler.

"Müslüman gibi düşünmek yerine Hristiyan gibi düşünsün.Ancak Müslüman gibi yaşadığına inansın."

"İşte bu yapılanmaya "Invisible Church" denir.

İkincisi Katolik Kilisesi'nin davet kısmını yapan çok önemli gizli bir teşkilat var.

Bu kilise teşkilatının adı "OPUS DEİ" olarak bilinir.

"Tanrının İşleri" demektir.

Bu teşkilatın bir rivayete göre 80 bin üyesi olduğu söyleniyor.Üyelerin tamamı doktor,profesör,gazeteci ve zengin iş adamlarından oluştuğu söyleniyor.Hücreler halinde çalışır.Bu hücre çalışmasını sıkça duyduğumuz Hizbullah'ın yapılanmasında da görmekteyiz.

Hücrenin başında bir kardinal bulunur,Kardinali Papa tayin eder,Onun altındaki herkes hangi ülkede ise o ülkenin insanlarından oluşur fakat onlar o ülkenin yasalarına tabi olmak yerine doğrudan doğruya Papaya biat ederler.

Bu da bir ülkede "Opus Dei" nin ne denli etkin uygulama alanı bulduğunu gösterir.

2. Vatikan Konsülü:

2.Vatikan Konsülü'nü toplayan Papa 23.John,bu gizli teşkilata bağlı olarak 1936-1943 yılları arasında Türkiye'ye gelir.

Türkçe konuşabildiği için rahatlıkla casusluk yapabildiği söylenmektedir.

Burada II. Elizabeth’in heyetinden bahseden Aytunç Altındal'ın tespitlerine bakalım
(Bkz : Kraliçe Elizabeth'in Heyetindeki Esrarengiz İsim) .

1954'te XXIII. John, Papa olduktan sonra, 1958 yılında ilk defa bir Müslüman Devlet Başkanı Papa'nın ayağına giderek kendisini kutsadı.

Bu Celal Bayar'dı.

Aytunç Altındal'ın verdiği bazı bilgilerde,Celal Bayar 1960'ta ihtilalle devrilince Papa da onu idamdan kurtardı diyor.

Tabii ki burada söylemek gerekir,1 971'de de gelmişti.Bu resmi ilk ziyareti olarak kayıtlara geçmişti.

O zaman da 12 Mart muhtırası vardı.Rejim yine sıkıntı içindeydi.

Şimdiki ziyareti 2.resmi gelişi ancak toplamda 3.gelişi.

Acaba neyimiz sıkıntı içinde dersiniz?

Peki ya eşi Edinburgh Dükü Prens Philip'in babası,kraliçenin kayın pederi kimdir biliyormusunuz?

Edinburgh Dükü Prens Philip'in babası Yunanistan ve Danimarka Prensi Andrew.

Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan 2’nci Kolordusu’nun komutanıydı.

Türk ordusunun Başkomutanı ise Mustafa Kemal’di.

1921’deki savaş 22 gün 22 gece sürdü ve Yunan ordusu kaçmak zorunda kaldı. 30 Ağustos 1922’de de Yunanlılar bozguna uğratıldı.

Kaçarlarken,İzmir'i yakma emri veren adam Prens Andrew'den bahsediyorum.

Oğlu,Edinburgh Dükü Prens Philip'ne acıdır ki gelip Mustafa Kemal'in kabri önünde başı eğik kaldı.

Devamı için bakınız..

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=74330&cat=180&dt=2008/05/15

Unutmayalım ki İngiltere'nin ezeli ve ebedi düşmanları yoktur,ezeli ve ebedi dostları da yoktur,İngiltere'nin ezeli ve ebedi çıkarları vardır'.

Bunu ben demiyorum zamanında başbakanları söylemiş.

Zira İngiltere Tudorlarıyla, İskoçya Stuartları arasındaki evlenmeler,iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdığı görülmektedir.

Neden acaba?

Düşünsenize AB'nin üyesi olacaksınız ancak Avro para birimini kabul etmeyeceksiniz.

Boşuna mı 1961'de İngiltere'nin AB üyeliği için yaptığı başvuru,Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle tarafından reddedilmiş idi.

Türkiye'ye ise sömürge tutumu takınıp,Fransa kötü rol oynarken İngilizler dost rolü oynayacak biz de yutacağız.

Kaldığımız yerden devam edelim.

İşte o Papanın hazırladığı "Opus Dei" çok önemli bir girişimde bulundu.

Dedi ki: "Öncelikle okullar açmalıyız."

Ve 1962'den 1984 yılına kadar dünyanın çeşitli yerlerinde,463 üniversite,2112 de ilköğretim okulu açtılar.

Bunu da"Opus Dei"nin en önemli girişimi olarak Papalık,misyonerliğin çağrı kısmını
gerçekleştirdikleri gerekçesiyle kutsadı.

Burada F.Gülen'in de aynı yolu izlemesini istediklerini hatırlatalım.

Bu oluşumu Loyola adlı biri kurmuştu.2001 yılında azizliğe doğru yükseltildi.

Aslında Anglikan kiliselerinin oluşumunu izah etmeden evvel Tudor’lardan bahsetmek gerekir.

Yukarıda bahsettiğim konuyu açmalıyım.

Çünkü,Tudor’lar bilinmeden bazı konular anlaşılmakta güçlük çekilecektir.

Tudor’lar İngiltere tarihinin çok önemli bir dönemine kapı aralıyorlar.

Orta Çağ’da,tıpkı diğer Avrupa devletleri gibi güçsüz durumda olan İngiltere’yi güçlü bir devlet haline getiren Tudor’lar dır.

Bir zamanlar İngiltere için söylenen “Üstünde güneş batmayan imparatorluk”sözünde Tudor’ların hakkını yememek gerekir.

Ana fikir oluşturmak açısından Britanya'nın Tudor’lar kökenli hükümdarını şöyle görebiliriz.

- Kral VII. Henry (1485-1509)
- Kral VIII. Henry (1509-1547); VII. Henry'nin oğlu
- Kral VI. Edward (1547-1553); VIII. Henry'nin oğlu
- Kraliçe I. Mary (1553-1558); VIII. Henry'nin büyük kızı
- Kraliçe I. Elizabeth (1558-1603); VIII. Henry'nin ikinci kızı

Tudor hanedanı salt İngiltere’yi kapsamaz.

İngiltere,İrlanda ve bir kısım İskoçya'nın bir kısmı da Tudor hanedanlığın dan etkilendiği söylenebilir.

Tudor’ların ilki Owen Tudor’la başlayıp,1485-1603 yılları arası 118 yıl etkin olmuşlardır.

Bu dönem Britanya topraklarının en ihtişamlı dönemidir.

VII. Henry,monarşinik yapıyı sağlamlaştırmış,ekonomi de ileri düzeyde gelişim göstermiştir.

Yerine ise oğlu VIII. Henry geçer.

VIII.Henry,dinde yenilik istemekte ve “Roma Katolik Kilisesi” etkisinde olan İngiliz Kilisesi’ni,bağımsızlaştırmak,sadece İngilizlere ait bir yapı oluşturmak ister.

Bu amaçla İngiliz Kilisesi’ni,Roma Katolik Kilisesi’nden ayırır.

Merkezi bir otorite kursa da ekonomik açıdan zayıflamaktadır.

Sıra VI. Edward'a gelmiştir.

O nun döneminde,rönesanstan sonra reform hareketi yayılma gösterir,böylece İngiltere’de Protestanlık sağlamlaşmaya başlar.

Ancak,16 yaşında ölünce yerine Jane Grey geçer fakat 9 günlük bir kraliçelik sürecinden sonra koyu bir Katolik olan I.Mary tarafından tahtan indirilip idam edildiği için birçok kaynakta buna rastlamak mümkün olmamaktadır.

I.Mary dönemi kanlı ve zalimliklerle anılan bir dönem olmasının altında,reform hareketleri sonucu oluşan Anglikan mezhebiyle epeyce uğraşması ve Anglikan Kilisesi’ni ortadan kaldırması sayılabilir.

I.Mary,Kilise mahkemelerinin yeniden otorite kazanmasını sağlamış,birçok protestanı yaktırmış ve kendisine de “Kanlı Mary” denmsine sebep olmuştur.

İspanya kralı olan Felipe ile evlenip Fransa’ya karşı İspanya ile taraf olan I.Mary ölünce çocuğu olmadığından yerine kardeşi Elizabeth geçti.

I.Elizabeth en büyük Britanya hükümdarı olarak kabul edilmesinin nedenlerinden biri de belkide Tudor’ların son hükümdarı olması etkili olmuştur..

Askeri anlamda büyük başarılarına,güçlü İspanyol donanmasını yenerek perçin atmıştır.

I.Elizabeth zamanında devletin resmi kurumları,makamları para karşılığı satılmıştır.

Belki de özelleştirmede bizler onu örnek mi alıyoruz dersiniz?

Yoksa II.Elizabeth Türkiye ziyaretinde,I.Elizabeth'in mirasını ne denli benimsediğimizi görmeye mi geldi dersiniz?

I.Elizabeth’in çocuk ya da varis olabilecek bir kimsesi olmadığından ölümü ile dönem kapanmıştır.Böylece yönetim Tudor’lardan Stuart’lara geçmiştir.

Şimdi özel olarak VIII.Henry dönemine bakalım:

VIII.Henry(1509-1547),Martin Luther'in protestanlık mezhebine uygun bir yol ile,Katolik kilisesini protesto edip,Protestanlık esasına uygun Anglikan kilisesini kurdu.

Böylece Anglikanlık mezhebi kuruldu ve ingiltere'nin Resmi Mezhebi oldu.

Bunun altında yatan başka bir nedeni de izah etmekte fayda var.

VIII. Henry'nin Anglikanizm(sonuçta bir hristiyanlık mezhebidir)karısından boşanmak için kurduğu tarih notlarında belirtilmektedir.

Yani,Reform hareketi'nden sonra(16. yuzyil)ingiltere'sinde dogmus bir hristiyan ekoludur(okul,Mezhep,görüş,fikir,doktrin).

Anglikan kilisesi,VIII.Henry'den itibaren roma ile olan bağlarını kopartmış olduğu için,Anglikanizm'i İncil'e baglı ancak düzeltilmiş bir katolik mezhebi şeklinde tanımlanmasını sıkça görmekteyiz.

Papa'nın otoritesini reddeden anglikan kilisesi,16.yuzyıldan beri ibadette latince yerine ingilizce'yi kullanıyor.Kilise kral ve kraliçe tarafından temsil ediliyor.

İngiltere'nin kral veya kraliçesi aynı zamanda Anglikan Kilisesi'nin başıdır.

Peki Anglikan kilisesi Papa'nın otoritesini neden red ediyor?

Bunda Papa'nın,VIII. Henry'yi Bağışlamayı Reddedetmesi de etkilidir.(1533)

Papanın bağışlaması,Tanrının kanunlarına karşı gelen insanları affetmenin bir yolu olarak kabul edilir.

O çağda papaların metresleri,gayri meşru çocukları oluyordu.

Bu şartlar altında bağışlanma kağıtları Vatikan hazinesine yapılan bağışlarla kolaylıkla elde edilebiliyordu.

1503 yılında İspanyol Ferdinand, kız kardeşi Katherine'in 11 yaşındaki İngiltere Prensi Henry ile evlenmesi için Papa II.Julius'dan izin alması (bağışlama) gerekiyordu.

Çünkü,Katherine zaten Henry'nin ağabeyiyle evliydi ancak kocası ölmüştü.
Papa ise Hıristiyanlığın bir adamın kardeşinin karısıyla evlenmesini yasakladığını ve bu tür birleşmelerin Tanrının onlara çocuk vermemesiyle lanetleneceğini açıklmaktaydı.

Fakat,Papa'ya birlikte davranış garantisi ile beraber büyük bir maddi varlık(servet) sunulunca,İngiltere'nin gelecekteki kralı Henry Tudor iki yıl sonra kendinden beş buçuk yaş büyük Aragon'lu Katherine ile evlenebildi.

İspanya, İngiltere ve Roma için önemsiz görünmekle birlikte,11 Haziran 1509'da düğün yapıldı,Henry düğünden iki ay önce İngiltere kralı olarak taç giydi.

Henry ve Katherine birlikteliklerinde verimlilik simgesi olan nar sembolünü kullandılar.

Katherine,1518'e kadar altı kez hamile kalmış ve üç kız,üç erkek doğurmuştu.

Ne yazık ki, bunlardan sadece bir kız hayatta kalmıştı. Bu kızın adı Mary idi.

Katherine,Çirkinleşmiş ve kendini iyice dine vermişti.

Henry bir arayış içine girmiş,genç kadınlara genç kadınlara yönelmişti.Çünkü halkına bir prens borçluydu.

Sarayda Anne Boleyn adıyla bilinen bir genç kadın dikkatini çekmişti.

Henry bu kadını "melek ruhlu,taht gülü,kraliçeliğe yakışan" olarakalgılamaktaydı.

Lakin Anne hırslı ve kralın metreslerinden biri olmaya hiç niyeti olmayan bir kadındır.

Anne kraliçe olmak istiyordu, Henry de taht için erkek varisler.

Aranan kan bulunmuş gibiydi.

Ancak sorun,Henry hala Katherine ile evliydi ve Katherine'in Henry'yi bırakmaya hiç niyeti yoktu.

Danışman olan Kardinal Wolsey, papa Clement'e,

"Henry'nin Katherine ile olan evliliği geçersiz say,çünkü ilk bağışlama olayı hatalıydı"

demektedir.

Bu "hata"düzeltilecek olursa,Katherine'in kızı Mary'nin de tahtın varisi olmadığı,geçersiz bir evlilikten doğan bir çocuk anlamı çıkacaktı.

Katherine'in sadık adamları ve ailesi, Vatikan'la bağlantı kurup

"bu bağışlamayı sadece kişisel zevkleri için,ona layık olmayan bir kadınla beraber olmak için istemektedir"

diyecekti.

Kardinal Wolsey ise konuyu,

"tahta bir erkek varisin gerekliliği, Anne Boleyn'in erdemleri ve Katherine'in hastalığı yüzünden krala karşı olan karılık görevlerini yerine getiremiyor"

diye açıklamaktaydı.

Anne ile alakalı gelişmeler Roma'ya ulaştı.

Katherine'in kraliçe olarak kalması Roma için gerekliydi.

Henry'nin sabrı tükenmekteydi, Roma,İngiltere ile olduğu kadar İspanya ile de arasını iyi tutuyor ancak sorun gittikçe çözülmez oluyordu.

Papa Clement kendinden önceki bir papanın aldığı kararı bozmak istemiyordu.Böylece Henry karar vermek zorunda kalmaktaydı.

Bunun sonucu olarak,Roma ile giriştiği tüm görüşmeleri kesti ve yeni bir kilise kurdu.

Anglikan Kilisesi.

Hemen kendisini kilisenin başı ilan etti, Anne ile evlendi ve ilk evliliğini geçersiz ilan etti.

Henry aforoz edildi ama artık kendi kilisesi vardı ve istediğini yaptırabilirdi.

Anne Boleyn 19 Mayıs 1536'da idam edildi ve Henry tamamen özgür kalmış idi.

Papa'nın aforoz etmeden birkaç yıl önce "İnancın Savunucusu" unvanını verdiği Henry'nin Anne Boleyn'le evlenme fikri tarihe bir hüsran olarak geçmiştir.

VIII.Henry döneminde,ingiltere nüfusu savaşlar ve salgınlar nedeniyle azaldı.

Nüfusu arttırmak için hapishanlerdeki fahişeler ve tutuklu erkekler kralın kontrolü altında cinsel birliktelikte bulunabiliyorlar idi.

Mahkumlara çocuk doğurma karşılığında özgürlükleri verilemye başlanmış idi.

Çocukların bakım masraflarını da kral üstlenmişti.

Hatta fuhuş anlamına gelen bir kelime de(fuhuş diyelim sansür olmasın) o zamanlardan miras kaldığı söylenmektedir.

Yani, (Fornication Under Control of the King) kralın kontrolü altındaki fuhuş diyebiliriz.Baş harfleri birleştirin ne demek istediğim ortaya çıkacak.Bu yöntemle ingiltere nüfusunun arttığı söyleniyor.

Şimdi bu bilgiler ışığında sizlere bazı gazete haberlerini sunacağım.

Peki neden haberleri sunacağım?

Okuyalım sonra anlatalım.

Avustralya'da Anglikanların ilk kez bir kadına papazlık sıfatı vermesinden 16 yıl sonra piskopos yardımcılığına getirilen Kay Goldsworthy (51), Avustralya televizyonuna yaptığı açıklamada, "Avustralya Kilisesi'ndeki kadınlar için bugün, uzun zamandır beklenen bir gündür" dedi.
-----
Anglikan Kilisesi'ne kadın Başpiskopos

Hıristiyan Anglikan Kiliselerinin ilk kadın başpiskoposu din adamlarını birbirine düşürdü! ABD'nin Anglikan Episkopal Kilisesi Katharine Jefferts Schori (52)'yi yeni başpiskopos ilan edince kıyamet koptu!

Kilisenin yenilikçi kesimi liberaller, Schori'nin seçilmesine sevinirken, muhafazakarlar "Hıristiyan inancına sığmaz" diyerek başpiskoposları aralarına katılan "ilk kadını" tanımamaya davet etti.

Episkopal Kilisesi daha önce de homoseksüel Rahip Gene Robinson'u piskopos yaparak tartışmalara neden olmuştu.

-----
1992 yılında papaz olan, evli ve ikiz çocuk annesi Goldsworthy'nin, Avustralya'nın ilk kadın papazlarından olduğu belirtildi.

----------

Papa ile Anglikan lideri 'İslam'ı görüştü.
İslam hukukunun bazı kurallarının İngiltere'de uygulanmasını isteyen Anglikan Kilisesi lideri, Papa ile biraraya geldi.
Papa ile Anglikan lideri 'İslam'ı görüştü. 5 Mayıs 2008
-----------
Papa Benedict, İngiltere Canterbury Piskoposu Rowan Williams ile "Hıristiyan-Müslüman ilişkilerini görüştü.

Vatikan sözcüsü; Rowan Williams ile Papa'nın yaklaşık 20 dakika özel olarak konuştuklarını söyledi.

Sözcü, görüşmede,Hıristiyan-Müslüman ilişkilerinin,dinlerarası diyaloğun ve Papa'nın geçen ay gerçekleştirdiği ABD ziyareti izlenimlerinin ele alındığını kaydetti. Papa'nın sözcüsü,görüşmenin "sıcak ve dostane" geçtiğini de belirtti.

Dünya Anglikanlarının lideri ve Canterbury piskoposu Williams,geçtiğimiz sene, İslam hukukunun bazı bölümlerinin, İngiltere'de yaşayan Müslümanlar için uygulanmasını isteyerek,ülkesinde şiddetli tartışmalara yol açmıştı.

Williams'ın konuşması,ülkede fırtına koparmış ve İngiltere'deki 1.8 milyon Müslümanın nasıl entegre edileceği tartışmalarını alevlendirmişti.

----------

Mart'ta Vatikan'ın İslam ile ilişkilerinden sorumlu en üst düzey yetkilisi Kardinal Jean-Louis Tauran,Williams'ın "İngiltere'de İslam şeriat yasasının bazı kısımlarının uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu" söylemesinin yanlış ve "safça bir tutum" olduğunu ileri sürmüştü.

Rowan Williams, önde gelen Hıristiyan ve Müslüman bilim adamlarının İncil ve Kuran metinlerinin kapsamlı incelenmesi ve çalışılması için düzenlenen bir toplantı için Roma'da bulunuyor.

Toplantı "7. Köprüler İnşa Etme Semineri" adını
taşıyor.
Kaynak: Reuters

*******

Evet uzunca bir yazı oldu.

Ancak bazı konuları açıklanabilmem açısından bunları elzem olarak görüyordum.

Şimdi Kraliçe II Elizabeth acaba nereleri gezdi?

Bunu bir düşününüz derim.

Bir örnek ben vereyim.

Bursa’ya bağlı Trilye’nin (Zeytinbağı) Siyi Köyü’ndeki dünyanın en eski üçüncü kilisesi olarak gösterilen 1227 yıllık Başmelekler Kilisesi, 400 bin dolara satışa çıkarıldı.

Hürriyet, 19.07.2007

Mudanya’ya 7 km. mesafede, MÖ 220’den beri bir yerleşim olan, Rumca’da "sükunet" anlamına gelen Siği,bugünkü adıyla Kumyaka. Burayı Orhan Bey almış idi.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra köy tekrar Türklerin eline geçti.Siği’nin önemi,burada turistik denebilecek tek yapı, olması özelliği ve dünyanın en eski üçüncü kilisesi olduğu söylenen Taksiyarhon Kilisesi.

Bir diğer adı Başmelek Kilisesi olan Ortodoksların bu ibadet yeri,her yıl Fener- Rum Patriği Barthelemaos tarafından ziyaret ediliyormuş.

Taksiyarhis Kilisesi 1873'te inşa edilmiştir.

Adanın merkez kilisesi olarak kullanılmaktaydı. Taksiyarhis Kilisesi, adada yaşayan insanların rivayet ettiğine göre dünyadaki Ortodoks kiliselerinin zeytin, zeytin yağı ve sabun ihtiyacını karşılamaktaydı.

Şu anda en sağlam durumda olan kilisedir.

Taksiyarhis Kilisesinin çanı II. Dünya Savaşı yaklaşırken 1936'da yerinden çıkarılarak savaş halinde halka haber verilmesi için Ayvalık İlk Kurşun Tepesine getirilmiştir.
http://www.cundaevi.com/jpeg/Kilise2_t.jpg

Siği’den 4 km. daha ileride Tirilye var.

Tirilye’de Rumlardan kalma 7 Kilise, Üç Manastır ve Üç Ayazma bulunuyordu. Bu kiliselerden bugün sadece üçü ayakta.

En büyüğü halen Fatih Camii (Hagios Stephanos Kilisesi) olarak kullanılıyor.

Tarihte duvarlarına ilk kez resim yapılan kilise olarakkabul edilen Kemerli Yemekhane olarak adlandırılan kilise (Panagia Cemaat Kilisesi) ya da bir diğer adıyla Küçük Ayasofya,Kazım Karabekir Paşa zamanında Tirilye’de eğitim gören öksüz, yetim ve kimsesiz çocuklar için yemekhane olarak kullanılmış.

1909 yılında,Tirilye’nin metropoliti burayı bir papaz okulu olarak yaptırır.1924’e kadar ilkokul olarak kullanılan binada,daha sonraları önemli makamlara yükselen Rum çocukları eğitim görür.

Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un bu okulda okuduğu biliniyor.

Burada soru sormam gerekiyor?

1-Kraliçe acaba bu yapıyı gizlice ya da başka bir yöntemle gezdi mi?

2-Eküneiklik tartışmalarının sıkça yaşandığı bu dönemde kraliçe'nin ortodokslarla bir rekabeti bu ziyaretine neden olmuş mudur?

3-Satıllacağı söylenen bu yapının acaba kraliçe'ye satılmış olma ihtimali varmıdır?

4-Kraliçe acaba Türkiye'de hangi durumun kötüye gittiğini düşünerek zımni bir destek vermeye çalışmıştır?

5-Madem dostluk yerine çıkarları önemsemektedirler.Öyle ise AB'ye üyelik için neden Fransa'yı gerektiğinde karşılarına almaktan çekinmektedirler?Yoksa çıkarları bu yöndedir de bizler anlamakta geç mi kalmaktayız?

6-Kraliçe'nin Kur'an dinlemesi ne anlama gelmektedir?Bu dinletinin altında yatan ne olabilir?

Panagia Cemaat Kilisesi'ne,Taksiyarhis Kilisesinine,Hagios Stephanos Kilisesine,veya başka deyişle Başmelek Kilisesine,ya da Siği’ye,Tirilye'ye yakın olan bu yerlere özel bir
düşkünlüğü mü var?

Yoksa oralardan satın alınmış bir arazisi mi vardır?

7-Bilmekteyiz ki Kaz Dağları'n dan kraliçe'ye özel hormonsuz ziraat ürünleri kamyonlarla gitmektedir.

Gözümüz de yoktur.Ancak Kaz Dağlarının Altın rezevleri açısından ne denli önemli olduğu da bilinmektedir.

Son yıllarda hızlı tren raylarında kullanıldığını öğrendiğim altın acaba gelecekte inşaasına başlanacak olan hızlı tren yollarının yapımınının, F.Gülen cemaati dentiminde olan koza madenclilikle bir bağı varmıdır?

8-Bu bağlantıyı kurduğum yer şurasıdır.

Futbolcu Hakan Şükür'ün Kraliçe onuruna verilen davette başbakanı dahi şaşırtması acaba rastlantı mıdır?

Çünkü kendisinin F.Gülen cemaatine yakınlığı bilinmekte ve kendisinden bir yalanlama yapılmamıştır.

9- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün (Daire Başkanı Mehmet Tombul imzalı) avukat Senih Özay 'a gönderdiği ''resmi yazı'' ya göre, Koza'ya maden işletme ruhsatı verildiği bildiriliyor.

Bilindiği gibi Kaz Dağı'yla Kanadalı ''El-Doragold'' ilgileniyordu.

Koza'nın yönetim kurulu başkanı Akın İpek , daha önce ABD'li ''Newmend'' den Bergama Ovacık'taki ''altın madeni'' ni almıştı...

''Akın İpek'in Koza şirketi ABD'li ve Kanadalı şirketlerin taşeronudur...''

Acaba İngiltere kraliyet ailesiyle de bir ilgisi var mı?

Akın İpek, ''Bugün'' gazetesinin de sahibi.

Fethullahçı Samanyolu Okulları'nın yönetim kurulu başkanıdır.

Ayvalık sırtları, Burhaniye Sübeylidere, Avunduk, Karadere, çokuluslu Newmont şirketinin...

İvrindi'nin Ergama, Çamavşar ve Kınık bölgeleri "Galata Madencilik" in...

Bergama Ovacık'ı, yıllarca yabancı şirketler işletmişti. Eurogold,Newmont bir süre Ovacık'ta boy göstermişlerdi.

Ardından Akın İpek'in Koza şirketi, Bergama'daki madeni satın aldı.

Siz sayın Kraliçe,bu oluşumda gizli bir ortaklığınız mı var,yoksa bilmediğimiz bir nedenle merak ettiğiniz bu yerleri sadece ziyaret mi amaçladınız?

10-Dinler arası diyaloğ temsilcisi olan F.Gülen'in son günlerde Türkiye'de olduğu söyleniyor.

Acaba ABD'de sizi görüştürmediler de gizli bir şekilde görüşme imkanı mı yaratıldı?

Öyle ya bu hengamede kim derse desin ben dahi inanmazdım.

Yoksa Nurcuları desteklemeyi dinler arası diyaloğun bir ulvi görevi olarak mı görüyorsunuz?

Ne de olsa Ilımlı islamın aldığı yolu gözlerinizle görmek istemiş te olabilirsiniz...

Haksız mıyım acaba?

11-Bu yazıyı neden mi yazdım?

Çünkü biz de sizi en az siznin bizi tanıdığınız kadar tanıyoruz.
Bu böyle biline...

1900'yılında Anglİkan Kİlİsesİ Masonlar' Desteklemeye başlamıştır..
Sizler bununla ilgili başka bir yazıyı diğer bölümde paylaşacağım.
Saygı ile...




Ahmet Dursun
 

yavuzbura1

New member
sonuna kdar bir nefeste okudum.herkesin okumasını tavsiye ederim.parsayı götürmek diye işte buna derim bn.bu arada teşekkürler dostum.
 

WiTaMiN

Pskolojisi Bozuk
siz bence her ipin ucunu fethullah gülen'e çıkaracağınıza bunlarla uğraşacağınıza asın o adamı daha iyi :) yormayın kendinizi :)
 

Vtnsvr

New member
siz bence her ipin ucunu fethullah gülen'e çıkaracağınıza bunlarla uğraşacağınıza asın o adamı daha iyi :) yormayın kendinizi :)
Kimse konuyu gülene çıkartmıyor.Fakat bütün yollar romaya çıkarmış ya ihanetin ip uçlarını çekince gülene çıkması ilginç.hangi taşın altına baksan bu zatı görüyoruz.Kimse Türkiye'de başka Müslümanı sulamıyor ama hep suçlanan bu.ne tesadüf değilmi?
 

sedapinar

New member
Kraliçe Elizabeth, 37 yıl sonra Türkiye’ye neden geldi? Kraliçe turistik gezi ve Kuran dinlemek için gelmedi. Kraliçe Elizabeth, Büyük Britanya’nın, Birleşik Kraliyet Devleti’nin hem de Anglikan Kilisesi’nin sembolüdür. Fakat İngiltere’nin politikalarını iktidardaki hükümet, Başbakan ve Dışişleri Bakanı tespit eder, uygularlar. Kraliçe kendi hükümetlerinin telkiniyle, AKP’yi iktidarda tutmak, Türkiye’yi kendi çıkarları için elde tutmak için geldi.
Kraliçe , 37 sene önceki gelişinde, o zamanki ortamda Bursa’ya gidip Kur’an dinlemek istememişti, başörtüsü örtmemişti. Bugün ortam başka; maksat Türk halkını Kraliçenin kişiliğini kullanarak, İngiltere’ye yaklaştırmak ve bu yoldan da AKP Hükümetini desteklemek.
TIMES gazetesinin yorumu şöyle “Seçilmiş Tayyip Erdoğan hükümetinin yaşatılması Batı için hayatî önem taşımaktadır.”
Oyun hep aynı oyun; özellikle İngiltere’nin tarihte “Türk Korkusu” ve kendi çıkarları için Türkiye’yi kullanmak oyunu! İngiltere’de “tek İngiltere” ve daimi çıkarları vardır.
 

guzlem

New member
Misyonerlik olayı bitmiştir. Kimse öyle kolay kolay hırıstiyanlığa girmesi mümkün değildir. Bu gün artık bilgi kaynağına ulaşmak son derece kolaydır. Bu nedenle arayış içinde olupta eğer bir din benimseyecekse kişi ancak ve ancak islamı seçecektir. Bu nedenle F. Gülen Batıda ilgiyle izlenmektedir. Bundan sonra yegane din müslümanlık olacaktır. Çünkü Kuran hiç bir zaman fen bilimleriyle ters düşmemiştir. Bence bunu dünyaya en güzel anlatan F. Gülen'dir. Bazılarımız gerek muhafazakarlık gerekse başka görüşler nedeniyle kabul etmesekte sonuç ortadadır.
 

ThugNiggaz

Lollipop G
Misyonerlik olayı bitmiştir. Kimse öyle kolay kolay hırıstiyanlığa girmesi mümkün değildir.

Doğru söylemişsin ama sonra kendinle çelişkiye düşmüşsün.Ne anlattı Fethullah?Yalncı gözyaşlarıyla , sümüklü burnuyla ne anlattı?Yoksa Vatikan Dinler Arası Diyalog fonununa "Onlar dünyanın melekleri demedimi?Yoksa bu fon "Fethullah Gülen Yüce PAPA'ya "sizin davanızı acizane sürdürmeye geldik" dedi" demedi mi?Haaa...Doğru bu zat okullar açtırıyodu demi hayrına?Eee..Tai en güzel örneğide nijer deydi.Halk okulun açılmasından önce ABD ye tehditler yağdırıyordu.Okul açıldı.2yıl sonra ne hikmetse BUSH bu bölgeyi ziyarete gitti.Müslüman Nijer halkı Amerika bayrağı donlarını giyerek BUSH a ponpon kız gibi kıç salladılar.Eeeee.Tabi Fg hazretleri ne diyor Fasıldan Fasıla kitabında EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLALLAH diyenlere Müslüman mış gibi bakılmalı diyordu.E tabi birde Fetullah gülenin vatikan papazı hakkındaki görüşüde görülmeye değerdir :( Gözleri yaşlı şekilde) Bu insan Müslümanla eşdeğerdir.Çünkü onu gizlice namaz kılarken , ağlayarak Cevşen okuduğunu gördüm diyor.Neden Müslüman olmadılar diyince onlar zaten Müslüman gibi yaşayan Hristiyanlar diyor.Onlarında hesabı Müslüman gibi sorulacak gibi ALÇAKÇA ,ŞEREFSİZCE laflar ediyor.Komünizmle Svaşa Derneğinde işler yapıyor.Sonrada TÜRKLERİN TEK VE KADİM DOSTU VARDIR.O DA ABD dir diyordu.Yoksa bizmi yanlış duymuştuk.?

EEEE.Bunca şeyden sonra Fethullah beyide seversiniz değilmi?

DİPNOT:Yazı enfesti.herkes okumalı bence.
 

WiTaMiN

Pskolojisi Bozuk
Kimse konuyu gülene çıkartmıyor.Fakat bütün yollar romaya çıkarmış ya ihanetin ip uçlarını çekince gülene çıkması ilginç.hangi taşın altına baksan bu zatı görüyoruz.Kimse Türkiye'de başka Müslümanı sulamıyor ama hep suçlanan bu.ne tesadüf değilmi?
bu madalya demirel veya sezer'e takılsa yorum ne olurdu merak ediyom doğrusu.walla o taş mevzusunda sana katılmıyorum siz karın ağrısı yapmışsınız bu işleri, yok said kurdi bilmem ne :D :D
 

asas1453

New member
Misyonerlik olayı bitmiştir. Kimse öyle kolay kolay hırıstiyanlığa girmesi mümkün değildir. Bu gün artık bilgi kaynağına ulaşmak son derece kolaydır. Bu nedenle arayış içinde olupta eğer bir din benimseyecekse kişi ancak ve ancak islamı seçecektir. Bu nedenle F. Gülen Batıda ilgiyle izlenmektedir. Bundan sonra yegane din müslümanlık olacaktır. Çünkü Kuran hiç bir zaman fen bilimleriyle ters düşmemiştir. Bence bunu dünyaya en güzel anlatan F. Gülen'dir. Bazılarımız gerek muhafazakarlık gerekse başka görüşler nedeniyle kabul etmesekte sonuç ortadadır.
arkadaşım uyuyomusun sen..misyonerlik olayı öle bi çalışıyo ki...bizim diyanetin çalışmalarını 100 e katlar...

sen kaçtane apartman altı gizli klise var biliyomusun...biraz araştır..her söze inanma...dikkat et yarın bi gün misyıonerle karşılaşma...(hoş sana göre bitmş ya):durdurun:durdurun:biggrin
 

fatihsan

New member
Misyonerlik olayı bitmiştir. Kimse öyle kolay kolay hırıstiyanlığa girmesi mümkün değildir. Bu gün artık bilgi kaynağına ulaşmak son derece kolaydır. Bu nedenle arayış içinde olupta eğer bir din benimseyecekse kişi ancak ve ancak islamı seçecektir. Bu nedenle F. Gülen Batıda ilgiyle izlenmektedir. Bundan sonra yegane din müslümanlık olacaktır. Çünkü Kuran hiç bir zaman fen bilimleriyle ters düşmemiştir. Bence bunu dünyaya en güzel anlatan F. Gülen'dir. Bazılarımız gerek muhafazakarlık gerekse başka görüşler nedeniyle kabul etmesekte sonuç ortadadır.




İslam maskesi takmış dönmeler, devşirmeler,
Türk’e düşman Gizli Ermeniler,
Türk’e düşman Kürtçüler hangi ittifak için bir arada bulunuyorlar ?

Neden Diyarbakır’a giderek İmralı şeyhinin ültimatomları doğrultusunda “Kürt Sorunu”ndan bahsediyorlar ?
Neden Türkiye Cumhuriyeti Devleti yerine Anadolu Cumhuriyeti kurmak isteyenler bunların makamlarında ağırlanıyor?
Neden Türk’ün varlığı bunlara dokunuyor ?
Neden Türk çocuklarından intikam almaya çalışıyorlar ?
Bunların ortak hedefi ne ?
Türkiye’yi İslam devleti yapmak mı ?
Yoksa Türk milletini top yekun soykırıma uğratmak mı ?



Türk Milletine yönelik kinlerini İslam Tacirliği yaparak kusan yapının ana unsurlarını teşkil eden Kürtçü, Gizli Ermeni, dönme devşirme ve İşbirlikçi yapının hedefi Cumhuriyetimizi yıkmaktır. Çünkü Cumhuriyetimizin temeli Türk devrimine dayanır. Türk Devrimi bütün yönleriyle incelendiğinde Türk’ün milli varlığına özüne dönüş demektir. Atatürk Türk milletine Bilge Kağan’dan 1400 yıl sonra Türklüğünü yeniden iade eden dahi önderdir.



Etrak-ı bi idrak diye yüzyıllarca aşağılanan bir meclise girdiğinde “Haşa huzurdan öte beyim ben Türk’üm” diyerek boynunu büken mazlum ve Büyük Türk milleti Atatürk’ün gerçekleştirdiği Türk Devrimi ile Türk olmanın yüksek şuuruna varmış bu şuurla yeniden ayağa kalkmıştır.


Atatürk döneminin ünlü simalarından Adalet Bakanı Prof. Dr. Mahmut Esat Bozkurt, “Atatürk’ün samimi görüşleri” olarak ifade edilen “Atatürk ihtilali” isimli eserin de “Atatürk ihtilalinin farikası TÜRK OLMAKTIR. Maziyi bu prensip tasfiye etti. Yeniliği bu prensip getirdi. Bütün Türk ihtilali bütün eserleriyle bu prensibe dayanıyor. Bundan en küçük bir inhiraf geriliğe avdettir. VE ÖLÜMDÜR.” (Sf. 445-447) diyordu.


O dönemin deyişlerini bir gözden geçirelim.


İstiklal Marşından: “Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal”, “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal”. “Onuncu yıl Marşından: “Türk Önde Türk ileri”, “Türk’üz, bütün başlardan üstün olan başlarız”; Harbiye Marşından; “Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız”; Yedek Subay Marşından “Türklüğün öz cevheri taşar temiz kanından”; Kuleli Marşından; “Hayat umar Vatan tatlı sesinden: “Miras kalan asil kanla ceddinden”; Piyade Marşından: “Alnımda ırkımın hilali...” Evet işte Atatürk milliyetçiliği böyle bir milliyetçiliktir.
Milletimiz milli varlığımız ceddimiz gurur kaynağımızdır. Yok edilmek istenilen işte budur. Karşı karşıya kaldığımız tehlike budur!!!
İşte Cumhuriyet düşmanlığının ana sebebi Türklüğe has bir devrim olmasıdır.

Cumhuriyet düşmanı yapılanmaların bütün hedefi Türklüğümüzdür.


Gayri Türk Gayri milli ve Türk’e düşman unsurların yürüttüğü bu oluşum, hangi siyasi parti iktidara gelirse gelsin yeni bir yüz ve çehre ile mevcut iktidarların içerisinde yer almakta Cumhuriyeti tasfiye planını uygulanmaya devam ettirmektedir. Bu nedenle sözde bir demokrasi anlayışı adına Türk’ün adı geçmeyen bir yönetim biçimi istiyorlar !!! Türklerin soykırıma uğratıldığı, dışlandığı, içerisinde Türklük şuuruna sahip kişilerin kesinlikle yer almadığı bir yönetim biçimi hayali kuruyorlar.. Cumhuriyetin mesnedi olan Türk varlığını ortadan kaldırmak için el birliği içerisinde çalışıyorlar !!!


İşte bu nedenle Cumhurbaşkanlığı makamını ele geçirmedilermi?.
Cumhuriyet düşmanlığının altında yatan yegane sebep Türk düşmanlığıdır.
Hatta bu oyunda bile mazlum Türk çocukları kullanılmakta Türkmenlerin Yörüklerin yoğun olduğu yörelere özel imkanlar akıtılarak Işıkevleri ve kolejleri ile Türk evlatlarının kafalarına fanuslar geçirilmekte “Ben Türk’üm bu ülkenin asli sahibiyim. Ben Yüzden fazla devlet ve Cihan devleti kurmuş bir ırkın şerefli bir evladıyım” demesi gereken evlatlarımız “Hocaefendim bilir Türküm demek günahtır” demektedirler. ıkardığı isyanla Musul vilayetini kaybetmemize sebep olan Şeyh Sait “Bir Türk’ü öldürmek 70 gavuru öldürmekten daha evladır” demişti. “İki Mektebi musibetin şahadetnamesi veya Divanı örfi “Hatime” isimli 1913 baskı eserinde (Türkeli dergisi 105. sayfa)

“Ey Asuriler ve Kıyyaniler zamanında pişdar kahraman askerler olan Arslan Kürtler 500 yıldır yattınız uyanınız artık sabahtır” diyen Said-i Kürdi efendi hasta yatağında bile “Ben biraderi azamım ekremim Şeyh Sait Efendi’nin öcünü alacağım demiştim, aldım” demiştir.


Nasıl almıştır ?
Doğuda Kürt vatandaşlarımızı kışkırtarak Batı’da ise Türk çocuklarını Türklük şuurundan uzaklaştırarak!!!
Bu gün bu oyun Fetullah Hoca ile devam etmektedir.
Said-i Kürdi Efendi o günlerde dünyanın Emperyal gücü olan İngilizlerle birlikte hareket ediyordu.
Fetullah Hoca Efendi bu gün Amerika ile birlikte hareket ediyor.
Cemaatine “Türkiye’de yönetimi ele geçirmenin yolu Amerika ile işbirliğinden geçer” diyor.Nedense bu işbirlikçi Cemeatleri kullanan güçlerin tamamı Atatürk ve Türk düşmanı ! Fetullah Gülen ve Cemaati ile bu cemaatin yayın organı olan gazeteler nerede gerçek vatansever bir oluşum meydana gelse hemen ona saldırmaktadır. Yapılan gerçek dışı yayınlar PKK yandaşı gazete ve sitelerde kullanılmaktadır.


Televiyonlarda “Cemaat’ın işi” veya “Tarikat bağlantısı” diye adlandırılan Fetullahçı yapı’nın hedefi devleti ele geçirmek ve Türk çocuklarını milli şuurdan yoksun hale getirerek onlardan acımasızca intikam almaktır. Hırant Dink Cinayeti, Danıştay cinayeti, Andıç meselesi veya Örnek Paşa ile ilgili düzmece haberlerde aynı Cemaatçi yapılanmanın eseriydi. Malatya Suikastinin arkasında da aynı oluşumlar var !!!


Nereye baksanız aynı oluşumlarla bağlantılı evler ve bu evlerde eğitilen ve vatanını sevmenin böyle olacağı şeklinde beyni yıkanan gençlerimiz ortaya çıkıyor !!! Türk çocukları mankurtlaştırılıyor sonra cinayetlerde kullanılıyor.Hem öldürtüyor hem medyada yaygara yaparak Vatanseverlik duygu ve düşüncesine saldırıyor ve vatanseverliği suçlu ilan ediyorlar. Nitekim Danıştay Katliamının katili Alparslan Arslan 12 Ağustos 2006 günü duruşmada Fetullah Gülen’in öz amcazedesi- yeğeni Av. Kemalettin Gülen’in ismini vermiştir. Saldırgan ve ailesi Fetullahçıdır.


Aynı şekilde Hırant Dink suikastinin adresinin de emniyet içerisindeki fetullahçı yapılanmaya dayandığı ortaya çıkmış gazetelerde bu işin içyüzü ile ilgili bir çok haber çıkmıştır. Biz 25 yıldır bu tehlikeyi açık açık işaret ediyoruz onlarda her fısatta bizimle ilgili düzmece manşetler atıyor. Ancak daha bu sene basın yayın kuruluşları devletimiz milletimiz tehlikenin büyüklüğünün farkına varmaya başladı.

OYUNUN ARKASINDAKİ GERÇEK...

ABD'nin dünyanın kalbi olarak bilinen ve yeryüzünün en zengin enerji havzalarının bulunduğu Merkezi Avrasya'yı denetim altına almak için geliştirdiği Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nin (GOP) en önemli boyutunu, "ılımlı islam" stratejisi oluşturmaktadır. Fetullah Gülen vaazlarında Amerika Birleşik Devletlerini "Dünya denilen geminin kaptanı" olarak nitelendiriyor bu otorite ve irdeye hedeflerine ulaşmak için boyun eğilmesi gerektiğini vaaz ediyor. ABD Türkiye’yi ele geçirmek Irakta yaptığı soykırımı bütün İslam Dünyasında Yapmak için yürüttüğü Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin Ilımlı İslam ayağının temsilcisi Fethullah Gülen örgütlenmesidir. Bu kanlı ve kirli oluşumun asıl amacı içerisinde Türklük şuuru bulunmayan kendi milli varlığına düşman şahsiyetsiz, haysiyetsiz ailesinden ve toplumsal yapıdan uzak sadece şahsi çıkar peşinde koşan alışveriş eden Uluslararası şirketlerin istediği insan tipini yetiştirmektir.

İşte Gülen hakkında hangi gerekçelerle dava açıldığı ile ilgili dava dosyasındaki iddialardan bazıları:

KAYNAĞI BELİRSİZ FİNANS DESTEĞİ: Siyasi parti, kişi ve bazı devlet kadroları tarafından kabul görmesi nedeniyle hedefine ulaşmada devlet rejimini istismar ettiği, dini ve siyasi yapısını sürekli canlı tutan kaynağı belirsiz finans desteğine sahip olduğu, bünyesinde bulunan vakıf okul ve dershaneleri kullanarak eğitilmiş gençlerden oluşan bir taban oluşturduğu, devletin tüm kadrolarında, bütün bürokraside, milli eğitim bakanlığı ve emniyet teşkilatında kadrolaşıyor.

HEDEF, ŞERİAT DÜZENİ: Oluşturduğu ekipler ile köyleri dolaşarak zeki ve becerikli öğrencileri seçerek sağladığı imkanlar ile kendisine bağlıyor. Sanığın düşünceleri, öğrencilere evlerde, okullarda, kamplarda beyin yıkama metotları ile öğretiliyor. Şeriat düzeni hedefine ulaşmak için özellikle bunlar aracılığı ile toplumun bütününe hakim olmayı ve diğer yönden yürütme ve yasama erklerini hedefi doğrultusunda kullanmayı amaçlayan bir politika izliyor.

İŞTE DENETİM ALTINDAKİLER: Bu amaçla yurt içi faaliyetlerinden olarak 88 vakıf, 20 dernek, 128 özel okul, 218 şirket, 129 dershane ve 500 öğrenci yurdunun yanı sıra 17 yayın organı, gazete, TV istasyonu, ulusal iki radyo istasyonu, faizsiz finans kurumu ve bir sigorta şirketini denetim altında bulunduruyor.

TEK ENGEL SİLAHLI KUVVETLER: Eğitim alanında zaman zaman devletten de ileri imkanlara sahip. Önünde tek engel olarak gördüğü Türk Silahlı Kuvvetlerine sızma politikasını sessiz ve derinden devam ettiriyor. Subay ve astsubay çocuklarını kendi okullarına ve dershanelerine kaydettirmeye ve bu çocukları askeri okullara sokmaya çalışıyor.

YURTDIŞINDA TABAN OLUŞTURUYOR: Yurtdışı faaliyeti olarak da sosyo-ekonomik ihtiyaçları fazla olan yeni Türk devletlerinde taban oluşturup finans ihtiyacını karşılayacak olan şirketlerin ticari akımlarını sağlayıp bu devletlerde ihtiyaç duyulacak bürokrat kadroları yetiştirme çabası içinde bulunuyor. Bu doğrultuda yurt dışında 6 üniversite ve yüksekokul, 236 lise, 2 ilkokul, 8 yabancı dil ve bilgisayar merkezi, üniversite hazırlık kursları ve öğrenci yurtlarını faaliyete geçirdi.

BAŞKANLIK SİSTEMİ: Ilımlı ve modern imajı ile siyasi partiler ve hatta Atatürkçü laik kesim içinde desteğini artırmaya çalışıyor. Böylelikle TBMM’de yandaşlarının mutlak çoğunluğunu elde etmelerini sağlarken hedeflediği teokratik diktatörlüğe yumuşak geçiş sağlamak için başkanlık sistemini destekliyor. Yeterli güce eriştiğinde Atatürk ilk ve inkılaplarını ortadan kaldırmayı, laik demokratik sosyal hukuk devletini ortadan kaldırarak şeriat devleti kurmayı hedefliyor.

ÜLKEYİ AĞ GİBİ SARIYOR: Böylece, oluşturduğu örgütün devletin laik yapısını yıkmak amacıyla kurulmuş olup, istişare kurulu, bölge imamları, şehir imamları, semt imamları, ev imamları gibi illegal yapılanma ile bütün ülkeyi bir ağ gibi sarıyor.

Cemaat çalışmalarına başladığı günlerde bile Amerika’dan destek alan Fetullah Gülen Ekümenlik iddiasında bulunan Ortadoks Rum Patriği Bartelemosun ve katoliklerin papasının yakın dostudur. Ruhban okulunun açılmasını ve Ekemünik verilmesini savunur.
Fetullah Hoca’nın bir diğer hedefi Türk milletine has İslam anlayışını yıkmaktır. Böylece toplumu ayakta tutan iki temel değer yıkılacak toplumda önce kargaşa ve karma hakim olacak daha sonra ABD teslimiyetine geçilecektir.

Fetullah Hoca’nın söylemlerini incelediğimizde Gnostik, Kabalaist, Kalvinist ve Hıristiyanlığa yakın bir anlayışını Türk çocuklarına zerk etmeye çalıştığı görülmektedir. Nitetim Fetullah Gülen’in projesi Hıristiyanların stratejisine aynen uygundur. Nitekim Papalığa göre, Hıristiyanlaştırmada en büyük engel; Müslümanların, Hz Muhammed Aleyhisselamın son peygamber olduğu, O’na inanmayıp yolunda gitmeyenlerin, sonsuz olarak Cehennemde kalacağı, inancıdır.Bu inancı kırmak isteyen Papalık Papaz Thomas Michael 1987’de Türkiye’ye gönderdi.Papaz Türkiyede dersler verdi. Uzun süre faaliyetlerini yürüttü. Önerilen ve İslamın temel inancına aykırı fikirler bu ziyaretten sonra dillendirilir oldu.

Bu yeni tanıma göre :

“Kur’an-ı kerimin bazı ayetleri ve bazı hadis-i şerifler tarihi sürecini doldurduğu için bunlarla amel edilemez. Kur’an-ı kerimin gelmesiyle yürürlükten kalkmış olan İncil ve Tevrat’ın hükümleri hâlâ geçerlidir. Bugünkü İncillere ve Tevrata inanan, Yahudi ve Hıristiyanlar da cennetliktir. Ehl-i Kitap ile ilgili âyetler, hadisler tarihseldir, dolayısıyla bugünkü Yahudi ve Hıristiyanları değil o dönemin insanlarını bağlar.” Nitekim, ülkemizde dinlerarası diyaloğun önde gelen temsilcisi Fethullah Gülen, bu konu ile ilgili âyetleri yorumlarken; Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili Kur’an-ı kerimde geçen ayetleri, bilinen manalarının dışında çok farklı bir düzeyde ele alıyor:

Ayetlerde geçen düşmanlığın o günün Yahudi ve Hıristiyanlarını içine aldığını, Kur’anın kullandığı aynı üslup, bugünün Yahudi ve Hıristiyanlarını içine alacak diye bir şart, bir mecburiyet olmadığını, ayetlerin kesin, fakat bugünkü Yahudi ve Hıristiyanları içine aldığının kesin olmadığını, ifade etmektedir. Hoşgörü ve Diyalog İklimi isimli kitabında (s.155-156) Hocaefendi, aynı konularla ilgili hadisleri yorumlarken de, “Yahudileri ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan âyetler ya Hazret-i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi Peygamberlerleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındadır.” diyor. Bütün kitapları incelendiğinde görüleceği gibi gerek Fetullah Gülen’in gerekse Cemaatin yaydığı fikir ve düşünceler dinimize karşıdır.


Nitekim, Fasıldan Fasıla adlı kitabının 2. cildinin 13. sayfasında Nasihlerin Mesihle aynı olduğunu bir anlamda Mesih’i temsil edeceklerini söyleyen Fetullah Gülen tarafından Türk çocukları İslam inanç sistemi zedelenerek mankurtlaştırılmaktadır. Mesih, Hıristiyan inancında tanrının oğludur. Bizim dinimizde ruhban yoktur. Fetullah Gülen’in bu ifadeleri Yüce dinimizi ret Hıristiyanlığı kabul anlamındadır.


Gülen’in iki kardeşinden birisinin ismi Mesih diğerinin ismi Sibgetullah’tır. Hıristiyan inancına ait Mesih ismini ne bir Müslüman da ne de Türk’te bulamazsınız. Sibgetullah ise 1913 Kürt isyanının liderinin ismidir. 27.02.1981 tarihinde Cerrahpaşa Tıp fakültesi Hastanesi psikiyatri kliniğinden reaktif ankiseyete hali ile 20 gün istirahat verilen Gülen kendisini Mesihlikten de öte farzederek "Kutb-ul Aktab", yani kalbinden geçeni Tanrının yerine getirdiği insan ilan etmiş, izleyicileri tarafından "müçtehid", yani din de içtihad yapan, kuralları değiştirme ve yeni kurallar koyma yetkisi ve birikimine sahip bir yüksek makam/şahsiyet olarak nitelendirilmiştir. Burada "Kutb-ul Aktab" ve "meçtehid" kavramları ile tarif edilen makam ise, peygamberlikten bile yüksek bir konuma işaret etmektedir. Çünkü Fethullah Gülen'e atfedilen yetenek ve verilen yetkiler, kutsal kitaplarda peygamberlere bile tanınmamıştır. Halbuki yüce dinimizde bu makamların hiç birisi yoktur. Bunlardan bahsetmek şirktir. Günahların en büyüğüdür.


Misyoner faaliyeti gösterdiği için Türkiye’de faaliyetlerine müsaade edilmemiş yabancı hocalar Fetullah Gülen’in olduğu iddia edilen okullarda çalıştırılmakta Bize göre Amerikanın Türkiye üzerinden yürütmekte olduğu sivil demokratik proje uygulanmakta Türk çocukları İslam inanç sistemi zedelenerek mankurtlaştırılmaktadır.

Dün sisteme karşı olan Gülen bu gün sistemin savunuculuğunu üstlenmekte, Basın ve yayın kuruluşlarında propagandasını rahatça yapabilmekte Vaizlik sınavını bile zamanında verememiş bir Din Hocası olarak Türkiye’nin meseleleri hakkında sanki bir uzmanmış edasıyla açıklamalarda bulunabilmektedir. Fetullah Gülen ne kadar din eğitimi aldı? Daha açıkçası Fetullah Gülen’in küçücük bir köy camiine bile imam olabilecek yeterlilikte bir dini eğitimi var mı ?

Sayın Ergül Poyraz Kanla Abdes Alanlar isimli kitabında Gülen’in 1965 yılında Kürtçülükten soruşturma geçirdiğini, 1959 yılında vaizlik sınavına girdiği halde. Diyanet işleri reisliğinin müşavere ve dini eserler inceleme heyetinin 196 sayılı belgesine göre Ayet-i kerime de 10 üzerinden zorlanarak 6 kelamda ise 10 üzerinden 5 alabilecek kadar Ayet ve Hadis bilgisinden mahrum bulunduğunu, 1966 yılında asaletinin tasdiki için kendisinden yeni bir risale istendiğini ancak baka baka yazdığı risalelelerinde ilk mektep talebelerinin dahi yapmayacağı hatalara düşerek, Allah’ın sıfatlarını dahi yanlış yazdığı için geçer not alamadığını, Bunun üzerine Diyanet işleri Başkanlığı 20 Mayıs 1966 tarihinde 27559 sayılı bir yazı ile ikinci bir risale daha istemek zorunda kaldığını,
Hocamızın ilim yerine bölücülüğe ve devlet düşmanlığına yönelmesi üzerine İzmir valiliği tarafından Diyanet İşleri Başkanlığına gönderilen 22.01.1972 tarih ve 7- 4722/22 sayılı yazı ile muzır faaliyetlerinin görüldüğü il dışına atanması istendiğini” yazıyor.


Fetullah ismini “Fethullah” olarak açıklamıştı. Oysa, 31.01.1986 yılında İzmir Nüfus Müdürlüğünden, değişme sebebi ile aldığı 3881 kayıt no’lu kimliğinde ismi; Fetullah olarak geçiyordu. Fetullah, Allah’ın fetihçisi anlamını alsın, böylece saf insanlar üzerinde etkisi artsın diye uyanıklık yaparak adına resmi belgelerin aksine “h” harfini ekliyordu. İki ağlayıp bir söyleyen uyduruk sözlerle insanlarımızı etkilemeye çalışan hocamız kitaplar da yazıyor ancak bu yazdıklarının da maskesi çabuk düşüyor !!


Fethullah Gülen, 2004 yılında yayınladığı ‘Buhranlar Anaforunda İnsan.’isimli kitabı ile ilgili olarak Bakınız Emin Çölaşan ne yazıyor !!!

“Şemsettin Günaltay geçmişte başbakanlık yapmış, dini yönü güçlü bir devlet adamı. Ama yobaz, mürteci, din tüccarı değil.
Tarih, ahlak ve din konularında eserleri var. Uzun süre önce, 1915 yılında ‘Zulmetten Nura’ isimli bir kitap yazıyor.Aradan yıllar geçiyor ve bu kez Fethullah Gülen, 2004 yılında bir kitap yayınlıyor: ‘Buhranlar Anaforunda İnsan.’ Kitap yeni. Son baskısı bundan sadece
4 ay önce piyasaya verilmiş...


Ve ne acıdır ki, cümleler ve bölümler aynen Günaltay’ın kitabından apartılmış. Fethullah Gülen, bu kitabını kendi fikir ve görüşleri olarak okurlarına sunmaktan çekinmiyor. Murat Bardakçı bu yapılanı küt diye yakalamış, her iki kitabı yan yana koyup kanıtlamış.
Arada sadece bir fark var! Şemsettin Günaltay’ın o tarihlerde yazılmış kitabında doğal olarak Arapça ve Farsça sözcükler yoğun. Fethullah Gülen, ya da onun adına iş yapan ekibi, anlaşılsın diye bunları bir miktar Türkçeleştirmiş ! Ancak burada da ‘ufak tefek, önemsiz’ bir şeyler olmuş! Örneğin Şemsettin Günaltay’ın kitabında geçen ‘Türk’ sözcükleri, Fethullah Gülen tarafından ‘mümin’ diye değiştirilmiş. Türk yok, mümin var!.. Çünkü Türkler mümin olamaz, müminler Türk olamaz!”

Muhtelif konuşmalarında ve kitaplarında “Nihai hedefe ulaşana kadar, her yöntem ve yol mübahtır. Bunun içine yalan söylemek ve insanları aldatmak da girer. Yeter ki, 'hizmet' kesintiye uğramasın. Hizmet denilen çalışmanın en büyük özelliği, sessiz ve derinden olmasıdır. Bu gizlilik de güçlü oluncaya kadar devam edecektir. Cemaatin temel felsefesi budur..." diyerek bir çok maskenin arkasına saklanan bu cemaatin hedefinin devleti ele geçirmek olduğu bir çok iddianamenin ana konusudur.


Fetullah Gülen"in oluşturduğu örgüt yukarıda izah olunduğu gibi devletin laik yapısını yıkmak amacıyla kurulmuş olup, istişare kurulu, bölge imamları, şehir imamları, semt imamları, ev imamları gibi illegal yapılanmayla bütün ülkeyi bir ağ gibi sarmıştır. Yine bu illegal yapılanmaya bağlı olarak yurt içinde ve yurt dışında legal görünüşlü şirket, okul ve vakıflara sahip bulunmaktadır. Bu legal ve illegal yapılanması ile büyük ve güçlü görünüm arz eden örgüt, halk üzerinde bir manevi cebir ve baskı yaratmaktadır. Bu itibarla örgütün 3713 sayılı kanunun 1 nci maddesi delaletiyle aynı kanunun 7 nci maddesi kapsamı içinde ele alınması gerekmektedir.


Fetullah Gülen, Cemaati Amerikanın desteğinde büyümektedir. Hiçbir kuvvet tarafından geri adım atmaya zorlanamayacağı bir duruma ulaştığında, Atatürk ilke ve inkılâplarını ortadan kaldırmayı, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini yıkarak, şeriat esaslarına dayalı bir rejim kurma amacını bu ılımlı görünüm altında gizlemektedir. Çünkü Fetullah Gülen ilk etapta devlete karşı savaş vererek hedeflerine ulaşmanın yıpratıcı olduğunu tespit ederek, kurulu sisteme ters düşme yerine, onunla barışık, ama onu içten içe ele geçirici bir politikayı yeğlemektedir. Bu sebeple, birinci hedef olarak; asker, sivil ve emniyet teşkilatında örgütlenmek esas alınmıştır.


Stratejinin birinci adımında; devletin bütün kadrolarında, bütün bürokraside, Milli Eğitim Bakanlığında ve Emniyet Teşkilatında kadrolaşmayı, Stratejinin ikinci adımında; bünyesinde bulunan vakıf, okul ve dershanelerde, eğitilmiş gençlerden oluşan bir taban oluşturmayı, Stratejinin üçüncü adımında ise, kendisine maddi destek sağlayacak sermayeyi oluşturmayı hedeflemiş bunları büyük ölçüde başarmıştır.


Gülen ekibi, ancak ABD ve Batı'yı arkasına aldığı taktirde tam anlamıyla iktidar olacağını, kısmi de olsa, bir islamcılaştırma projesini gerçekleştirerek tabanını tatmin edeceğini hesaplamaktadır. Ancak getireceği düzen İslamlaşma değil İslamdan uzaklaşmadır.
Sayın Mercan Yanardağın’da söylediği gibi Türkiye böyle bir eşikte ve ülke şiddetli bir çatışmaya gebedir. İktidar savaşının taraflarından biri olan AKP'nin yanında, onunla ittifak halindeki Fettullah Gülen örgütü de bulunuyor. Devleti ve toplumu içeriden fethetmeye çalışan sinsi bir strateji izleyen F. Gülen ekibi, ABD'yi de arkasına almış durumdadır.


Nitekim Türkiye'nin tepesinde bugün bir kurumlar savaşı yaşanmaktadır. Hükümet ve Meclis çoğunluğu; Cumhurbaşkanlığı, Yüksek Yargı, Üniversiteler ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile adeta çatışma içerisindedir. Devleti ve toplumu içeriden fethetmeye çalışan sinsi bir strateji izleyen F tipi yapılanma, TSK'ya ve yüksek yargıya karşı örtülü operasyonlar yapmaktadır. Danıştay Saldırısı, Şemdinli İddianamesi, Örnek Paşa’nın günlüğü meselesi veya Andıç hadisesi devleti ele geçirmek isteyen bir güruhun güç denemesinden başka bir şey değildir.


Oluşturulan güç odakları devleti bütünüyle eline geçirmek için kıyasıya bir mücadeleye girmiş durumdadır. Hadiseyi basit bir cemaat veya tarikat bağlantısı olarak görmek gaflet ve dalalettir.Fetullah Hoca’nın uyguladığı program şu ana kadar başarı ile devam etmiş etmeye de devam etmektedir.Emniyet içerisindeki yapılanma bir çok kurum ve kuruluş içerisinde hızla sürmekte, Devlet adım adım ele geçirilmektedir. Erdoğan ve Gül’ün Anayasa Mahkemesine yönelik hakaretleri azlında cemaatle bütünleşmenin verdiği gücün neticesinde ortaya çıkan bir meydan okumadır.


Kanser bünyeyi harıl harıl yiyip bitirmekte bünyemizdeki hücreler şekil değiştirmektedir.
Bu gün devletin tepesine yönelik operasyon bertaraf edilmiş bile olsa bu yeterli olmayacaktır.
Meselenin kökü çok hem de çok derinlere inmiştir.
Bir çok makam ve mekanizma ele geçirilmiş geçirilmeye de devam etmektedir.
Devletin gerçek sahiplerinin şapkalarını önlerine koyarak uzun uzun düşünmeleri gerekir..

Aksi taktirde bir süre sonra kendilerinin oturdukları yerlerde ABD destekli fetullah’cı yöneticiler oturacak tahribat hızlanarak devam edecektir. Türkiye Çanakkale Savaşı kadar Sakarya Savaşı kadar önemli bir tehlikeler yumağı ile karşı karşıyadır ve bunun çözümü olmazsa olmaz noktasına gelmiştir.
 

HTML

Üst