Vtnsvr
New member
Hristiyan aleminde iki tane önemli kilise kavramı var.
Birincisi,bildiğimiz kiliseler,
ikincisi "Invisible Church" diye tanımlanan kilise kavramıdır.
Sanki yokmuş gibi bir oluşum.
Protestanlar örgütü gibi faaliyet gösteren bu kiliseler
"İslam inancında olanların,Müslümanlık'tan Hristiyanlığa geçmesi gerekmez.Oldukları yerde, oldukları gibi kalsınlar,Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler"
görüşünü benimserler.
"Müslüman gibi düşünmek yerine Hristiyan gibi düşünsün.Ancak Müslüman gibi yaşadığına inansın."
"İşte bu yapılanmaya "Invisible Church" denir.
İkincisi Katolik Kilisesi'nin davet kısmını yapan çok önemli gizli bir teşkilat var.
Bu kilise teşkilatının adı "OPUS DEİ" olarak bilinir.
"Tanrının İşleri" demektir.
Bu teşkilatın bir rivayete göre 80 bin üyesi olduğu söyleniyor.Üyelerin tamamı doktor,profesör,gazeteci ve zengin iş adamlarından oluştuğu söyleniyor.Hücreler halinde çalışır.Bu hücre çalışmasını sıkça duyduğumuz Hizbullah'ın yapılanmasında da görmekteyiz.
Hücrenin başında bir kardinal bulunur,Kardinali Papa tayin eder,Onun altındaki herkes hangi ülkede ise o ülkenin insanlarından oluşur fakat onlar o ülkenin yasalarına tabi olmak yerine doğrudan doğruya Papaya biat ederler.
Bu da bir ülkede "Opus Dei" nin ne denli etkin uygulama alanı bulduğunu gösterir.
2. Vatikan Konsülü:
2.Vatikan Konsülü'nü toplayan Papa 23.John,bu gizli teşkilata bağlı olarak 1936-1943 yılları arasında Türkiye'ye gelir.
Türkçe konuşabildiği için rahatlıkla casusluk yapabildiği söylenmektedir.
Burada II. Elizabeth’in heyetinden bahseden Aytunç Altındal'ın tespitlerine bakalım
(Bkz : Kraliçe Elizabeth'in Heyetindeki Esrarengiz İsim) .
1954'te XXIII. John, Papa olduktan sonra, 1958 yılında ilk defa bir Müslüman Devlet Başkanı Papa'nın ayağına giderek kendisini kutsadı.
Bu Celal Bayar'dı.
Aytunç Altındal'ın verdiği bazı bilgilerde,Celal Bayar 1960'ta ihtilalle devrilince Papa da onu idamdan kurtardı diyor.
Tabii ki burada söylemek gerekir,1 971'de de gelmişti.Bu resmi ilk ziyareti olarak kayıtlara geçmişti.
O zaman da 12 Mart muhtırası vardı.Rejim yine sıkıntı içindeydi.
Şimdiki ziyareti 2.resmi gelişi ancak toplamda 3.gelişi.
Acaba neyimiz sıkıntı içinde dersiniz?
Peki ya eşi Edinburgh Dükü Prens Philip'in babası,kraliçenin kayın pederi kimdir biliyormusunuz?
Edinburgh Dükü Prens Philip'in babası Yunanistan ve Danimarka Prensi Andrew.
Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan 2’nci Kolordusu’nun komutanıydı.
Türk ordusunun Başkomutanı ise Mustafa Kemal’di.
1921’deki savaş 22 gün 22 gece sürdü ve Yunan ordusu kaçmak zorunda kaldı. 30 Ağustos 1922’de de Yunanlılar bozguna uğratıldı.
Kaçarlarken,İzmir'i yakma emri veren adam Prens Andrew'den bahsediyorum.
Oğlu,Edinburgh Dükü Prens Philip'ne acıdır ki gelip Mustafa Kemal'in kabri önünde başı eğik kaldı.
Devamı için bakınız..
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=74330&cat=180&dt=2008/05/15
Unutmayalım ki İngiltere'nin ezeli ve ebedi düşmanları yoktur,ezeli ve ebedi dostları da yoktur,İngiltere'nin ezeli ve ebedi çıkarları vardır'.
Bunu ben demiyorum zamanında başbakanları söylemiş.
Zira İngiltere Tudorlarıyla, İskoçya Stuartları arasındaki evlenmeler,iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdığı görülmektedir.
Neden acaba?
Düşünsenize AB'nin üyesi olacaksınız ancak Avro para birimini kabul etmeyeceksiniz.
Boşuna mı 1961'de İngiltere'nin AB üyeliği için yaptığı başvuru,Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle tarafından reddedilmiş idi.
Türkiye'ye ise sömürge tutumu takınıp,Fransa kötü rol oynarken İngilizler dost rolü oynayacak biz de yutacağız.
Kaldığımız yerden devam edelim.
İşte o Papanın hazırladığı "Opus Dei" çok önemli bir girişimde bulundu.
Dedi ki: "Öncelikle okullar açmalıyız."
Ve 1962'den 1984 yılına kadar dünyanın çeşitli yerlerinde,463 üniversite,2112 de ilköğretim okulu açtılar.
Bunu da"Opus Dei"nin en önemli girişimi olarak Papalık,misyonerliğin çağrı kısmını
gerçekleştirdikleri gerekçesiyle kutsadı.
Burada F.Gülen'in de aynı yolu izlemesini istediklerini hatırlatalım.
Bu oluşumu Loyola adlı biri kurmuştu.2001 yılında azizliğe doğru yükseltildi.
Aslında Anglikan kiliselerinin oluşumunu izah etmeden evvel Tudor’lardan bahsetmek gerekir.
Yukarıda bahsettiğim konuyu açmalıyım.
Çünkü,Tudor’lar bilinmeden bazı konular anlaşılmakta güçlük çekilecektir.
Tudor’lar İngiltere tarihinin çok önemli bir dönemine kapı aralıyorlar.
Orta Çağ’da,tıpkı diğer Avrupa devletleri gibi güçsüz durumda olan İngiltere’yi güçlü bir devlet haline getiren Tudor’lar dır.
Bir zamanlar İngiltere için söylenen “Üstünde güneş batmayan imparatorluk”sözünde Tudor’ların hakkını yememek gerekir.
Ana fikir oluşturmak açısından Britanya'nın Tudor’lar kökenli hükümdarını şöyle görebiliriz.
- Kral VII. Henry (1485-1509)
- Kral VIII. Henry (1509-1547); VII. Henry'nin oğlu
- Kral VI. Edward (1547-1553); VIII. Henry'nin oğlu
- Kraliçe I. Mary (1553-1558); VIII. Henry'nin büyük kızı
- Kraliçe I. Elizabeth (1558-1603); VIII. Henry'nin ikinci kızı
Tudor hanedanı salt İngiltere’yi kapsamaz.
İngiltere,İrlanda ve bir kısım İskoçya'nın bir kısmı da Tudor hanedanlığın dan etkilendiği söylenebilir.
Tudor’ların ilki Owen Tudor’la başlayıp,1485-1603 yılları arası 118 yıl etkin olmuşlardır.
Bu dönem Britanya topraklarının en ihtişamlı dönemidir.
VII. Henry,monarşinik yapıyı sağlamlaştırmış,ekonomi de ileri düzeyde gelişim göstermiştir.
Yerine ise oğlu VIII. Henry geçer.
VIII.Henry,dinde yenilik istemekte ve “Roma Katolik Kilisesi” etkisinde olan İngiliz Kilisesi’ni,bağımsızlaştırmak,sadece İngilizlere ait bir yapı oluşturmak ister.
Bu amaçla İngiliz Kilisesi’ni,Roma Katolik Kilisesi’nden ayırır.
Merkezi bir otorite kursa da ekonomik açıdan zayıflamaktadır.
Sıra VI. Edward'a gelmiştir.
O nun döneminde,rönesanstan sonra reform hareketi yayılma gösterir,böylece İngiltere’de Protestanlık sağlamlaşmaya başlar.
Ancak,16 yaşında ölünce yerine Jane Grey geçer fakat 9 günlük bir kraliçelik sürecinden sonra koyu bir Katolik olan I.Mary tarafından tahtan indirilip idam edildiği için birçok kaynakta buna rastlamak mümkün olmamaktadır.
I.Mary dönemi kanlı ve zalimliklerle anılan bir dönem olmasının altında,reform hareketleri sonucu oluşan Anglikan mezhebiyle epeyce uğraşması ve Anglikan Kilisesi’ni ortadan kaldırması sayılabilir.
I.Mary,Kilise mahkemelerinin yeniden otorite kazanmasını sağlamış,birçok protestanı yaktırmış ve kendisine de “Kanlı Mary” denmsine sebep olmuştur.
İspanya kralı olan Felipe ile evlenip Fransa’ya karşı İspanya ile taraf olan I.Mary ölünce çocuğu olmadığından yerine kardeşi Elizabeth geçti.
I.Elizabeth en büyük Britanya hükümdarı olarak kabul edilmesinin nedenlerinden biri de belkide Tudor’ların son hükümdarı olması etkili olmuştur..
Askeri anlamda büyük başarılarına,güçlü İspanyol donanmasını yenerek perçin atmıştır.
I.Elizabeth zamanında devletin resmi kurumları,makamları para karşılığı satılmıştır.
Belki de özelleştirmede bizler onu örnek mi alıyoruz dersiniz?
Yoksa II.Elizabeth Türkiye ziyaretinde,I.Elizabeth'in mirasını ne denli benimsediğimizi görmeye mi geldi dersiniz?
I.Elizabeth’in çocuk ya da varis olabilecek bir kimsesi olmadığından ölümü ile dönem kapanmıştır.Böylece yönetim Tudor’lardan Stuart’lara geçmiştir.
Şimdi özel olarak VIII.Henry dönemine bakalım:
VIII.Henry(1509-1547),Martin Luther'in protestanlık mezhebine uygun bir yol ile,Katolik kilisesini protesto edip,Protestanlık esasına uygun Anglikan kilisesini kurdu.
Böylece Anglikanlık mezhebi kuruldu ve ingiltere'nin Resmi Mezhebi oldu.
Bunun altında yatan başka bir nedeni de izah etmekte fayda var.
VIII. Henry'nin Anglikanizm(sonuçta bir hristiyanlık mezhebidir)karısından boşanmak için kurduğu tarih notlarında belirtilmektedir.
Yani,Reform hareketi'nden sonra(16. yuzyil)ingiltere'sinde dogmus bir hristiyan ekoludur(okul,Mezhep,görüş,fikir,doktrin).
Anglikan kilisesi,VIII.Henry'den itibaren roma ile olan bağlarını kopartmış olduğu için,Anglikanizm'i İncil'e baglı ancak düzeltilmiş bir katolik mezhebi şeklinde tanımlanmasını sıkça görmekteyiz.
Papa'nın otoritesini reddeden anglikan kilisesi,16.yuzyıldan beri ibadette latince yerine ingilizce'yi kullanıyor.Kilise kral ve kraliçe tarafından temsil ediliyor.
İngiltere'nin kral veya kraliçesi aynı zamanda Anglikan Kilisesi'nin başıdır.
Peki Anglikan kilisesi Papa'nın otoritesini neden red ediyor?
Bunda Papa'nın,VIII. Henry'yi Bağışlamayı Reddedetmesi de etkilidir.(1533)
Papanın bağışlaması,Tanrının kanunlarına karşı gelen insanları affetmenin bir yolu olarak kabul edilir.
O çağda papaların metresleri,gayri meşru çocukları oluyordu.
Bu şartlar altında bağışlanma kağıtları Vatikan hazinesine yapılan bağışlarla kolaylıkla elde edilebiliyordu.
1503 yılında İspanyol Ferdinand, kız kardeşi Katherine'in 11 yaşındaki İngiltere Prensi Henry ile evlenmesi için Papa II.Julius'dan izin alması (bağışlama) gerekiyordu.
Çünkü,Katherine zaten Henry'nin ağabeyiyle evliydi ancak kocası ölmüştü.
Papa ise Hıristiyanlığın bir adamın kardeşinin karısıyla evlenmesini yasakladığını ve bu tür birleşmelerin Tanrının onlara çocuk vermemesiyle lanetleneceğini açıklmaktaydı.
Fakat,Papa'ya birlikte davranış garantisi ile beraber büyük bir maddi varlık(servet) sunulunca,İngiltere'nin gelecekteki kralı Henry Tudor iki yıl sonra kendinden beş buçuk yaş büyük Aragon'lu Katherine ile evlenebildi.
İspanya, İngiltere ve Roma için önemsiz görünmekle birlikte,11 Haziran 1509'da düğün yapıldı,Henry düğünden iki ay önce İngiltere kralı olarak taç giydi.
Henry ve Katherine birlikteliklerinde verimlilik simgesi olan nar sembolünü kullandılar.
Katherine,1518'e kadar altı kez hamile kalmış ve üç kız,üç erkek doğurmuştu.
Ne yazık ki, bunlardan sadece bir kız hayatta kalmıştı. Bu kızın adı Mary idi.
Katherine,Çirkinleşmiş ve kendini iyice dine vermişti.
Henry bir arayış içine girmiş,genç kadınlara genç kadınlara yönelmişti.Çünkü halkına bir prens borçluydu.
Sarayda Anne Boleyn adıyla bilinen bir genç kadın dikkatini çekmişti.
Henry bu kadını "melek ruhlu,taht gülü,kraliçeliğe yakışan" olarakalgılamaktaydı.
Lakin Anne hırslı ve kralın metreslerinden biri olmaya hiç niyeti olmayan bir kadındır.
Anne kraliçe olmak istiyordu, Henry de taht için erkek varisler.
Aranan kan bulunmuş gibiydi.
Ancak sorun,Henry hala Katherine ile evliydi ve Katherine'in Henry'yi bırakmaya hiç niyeti yoktu.
Danışman olan Kardinal Wolsey, papa Clement'e,
"Henry'nin Katherine ile olan evliliği geçersiz say,çünkü ilk bağışlama olayı hatalıydı"
demektedir.
Bu "hata"düzeltilecek olursa,Katherine'in kızı Mary'nin de tahtın varisi olmadığı,geçersiz bir evlilikten doğan bir çocuk anlamı çıkacaktı.
Katherine'in sadık adamları ve ailesi, Vatikan'la bağlantı kurup
"bu bağışlamayı sadece kişisel zevkleri için,ona layık olmayan bir kadınla beraber olmak için istemektedir"
diyecekti.
Kardinal Wolsey ise konuyu,
"tahta bir erkek varisin gerekliliği, Anne Boleyn'in erdemleri ve Katherine'in hastalığı yüzünden krala karşı olan karılık görevlerini yerine getiremiyor"
diye açıklamaktaydı.
Anne ile alakalı gelişmeler Roma'ya ulaştı.
Katherine'in kraliçe olarak kalması Roma için gerekliydi.
Henry'nin sabrı tükenmekteydi, Roma,İngiltere ile olduğu kadar İspanya ile de arasını iyi tutuyor ancak sorun gittikçe çözülmez oluyordu.
Papa Clement kendinden önceki bir papanın aldığı kararı bozmak istemiyordu.Böylece Henry karar vermek zorunda kalmaktaydı.
Bunun sonucu olarak,Roma ile giriştiği tüm görüşmeleri kesti ve yeni bir kilise kurdu.
Anglikan Kilisesi.
Hemen kendisini kilisenin başı ilan etti, Anne ile evlendi ve ilk evliliğini geçersiz ilan etti.
Henry aforoz edildi ama artık kendi kilisesi vardı ve istediğini yaptırabilirdi.
Anne Boleyn 19 Mayıs 1536'da idam edildi ve Henry tamamen özgür kalmış idi.
Papa'nın aforoz etmeden birkaç yıl önce "İnancın Savunucusu" unvanını verdiği Henry'nin Anne Boleyn'le evlenme fikri tarihe bir hüsran olarak geçmiştir.
VIII.Henry döneminde,ingiltere nüfusu savaşlar ve salgınlar nedeniyle azaldı.
Nüfusu arttırmak için hapishanlerdeki fahişeler ve tutuklu erkekler kralın kontrolü altında cinsel birliktelikte bulunabiliyorlar idi.
Mahkumlara çocuk doğurma karşılığında özgürlükleri verilemye başlanmış idi.
Çocukların bakım masraflarını da kral üstlenmişti.
Hatta fuhuş anlamına gelen bir kelime de(fuhuş diyelim sansür olmasın) o zamanlardan miras kaldığı söylenmektedir.
Yani, (Fornication Under Control of the King) kralın kontrolü altındaki fuhuş diyebiliriz.Baş harfleri birleştirin ne demek istediğim ortaya çıkacak.Bu yöntemle ingiltere nüfusunun arttığı söyleniyor.
Şimdi bu bilgiler ışığında sizlere bazı gazete haberlerini sunacağım.
Peki neden haberleri sunacağım?
Okuyalım sonra anlatalım.
Avustralya'da Anglikanların ilk kez bir kadına papazlık sıfatı vermesinden 16 yıl sonra piskopos yardımcılığına getirilen Kay Goldsworthy (51), Avustralya televizyonuna yaptığı açıklamada, "Avustralya Kilisesi'ndeki kadınlar için bugün, uzun zamandır beklenen bir gündür" dedi.
-----
Anglikan Kilisesi'ne kadın Başpiskopos
Hıristiyan Anglikan Kiliselerinin ilk kadın başpiskoposu din adamlarını birbirine düşürdü! ABD'nin Anglikan Episkopal Kilisesi Katharine Jefferts Schori (52)'yi yeni başpiskopos ilan edince kıyamet koptu!
Kilisenin yenilikçi kesimi liberaller, Schori'nin seçilmesine sevinirken, muhafazakarlar "Hıristiyan inancına sığmaz" diyerek başpiskoposları aralarına katılan "ilk kadını" tanımamaya davet etti.
Episkopal Kilisesi daha önce de homoseksüel Rahip Gene Robinson'u piskopos yaparak tartışmalara neden olmuştu.
-----
1992 yılında papaz olan, evli ve ikiz çocuk annesi Goldsworthy'nin, Avustralya'nın ilk kadın papazlarından olduğu belirtildi.
----------
Papa ile Anglikan lideri 'İslam'ı görüştü.
İslam hukukunun bazı kurallarının İngiltere'de uygulanmasını isteyen Anglikan Kilisesi lideri, Papa ile biraraya geldi.
Papa ile Anglikan lideri 'İslam'ı görüştü. 5 Mayıs 2008
-----------
Papa Benedict, İngiltere Canterbury Piskoposu Rowan Williams ile "Hıristiyan-Müslüman ilişkilerini görüştü.
Vatikan sözcüsü; Rowan Williams ile Papa'nın yaklaşık 20 dakika özel olarak konuştuklarını söyledi.
Sözcü, görüşmede,Hıristiyan-Müslüman ilişkilerinin,dinlerarası diyaloğun ve Papa'nın geçen ay gerçekleştirdiği ABD ziyareti izlenimlerinin ele alındığını kaydetti. Papa'nın sözcüsü,görüşmenin "sıcak ve dostane" geçtiğini de belirtti.
Dünya Anglikanlarının lideri ve Canterbury piskoposu Williams,geçtiğimiz sene, İslam hukukunun bazı bölümlerinin, İngiltere'de yaşayan Müslümanlar için uygulanmasını isteyerek,ülkesinde şiddetli tartışmalara yol açmıştı.
Williams'ın konuşması,ülkede fırtına koparmış ve İngiltere'deki 1.8 milyon Müslümanın nasıl entegre edileceği tartışmalarını alevlendirmişti.
----------
Mart'ta Vatikan'ın İslam ile ilişkilerinden sorumlu en üst düzey yetkilisi Kardinal Jean-Louis Tauran,Williams'ın "İngiltere'de İslam şeriat yasasının bazı kısımlarının uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu" söylemesinin yanlış ve "safça bir tutum" olduğunu ileri sürmüştü.
Rowan Williams, önde gelen Hıristiyan ve Müslüman bilim adamlarının İncil ve Kuran metinlerinin kapsamlı incelenmesi ve çalışılması için düzenlenen bir toplantı için Roma'da bulunuyor.
Toplantı "7. Köprüler İnşa Etme Semineri" adını
taşıyor.
Kaynak: Reuters
*******
Evet uzunca bir yazı oldu.
Ancak bazı konuları açıklanabilmem açısından bunları elzem olarak görüyordum.
Şimdi Kraliçe II Elizabeth acaba nereleri gezdi?
Bunu bir düşününüz derim.
Bir örnek ben vereyim.
Bursa’ya bağlı Trilye’nin (Zeytinbağı) Siyi Köyü’ndeki dünyanın en eski üçüncü kilisesi olarak gösterilen 1227 yıllık Başmelekler Kilisesi, 400 bin dolara satışa çıkarıldı.
Hürriyet, 19.07.2007
Mudanya’ya 7 km. mesafede, MÖ 220’den beri bir yerleşim olan, Rumca’da "sükunet" anlamına gelen Siği,bugünkü adıyla Kumyaka. Burayı Orhan Bey almış idi.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra köy tekrar Türklerin eline geçti.Siği’nin önemi,burada turistik denebilecek tek yapı, olması özelliği ve dünyanın en eski üçüncü kilisesi olduğu söylenen Taksiyarhon Kilisesi.
Bir diğer adı Başmelek Kilisesi olan Ortodoksların bu ibadet yeri,her yıl Fener- Rum Patriği Barthelemaos tarafından ziyaret ediliyormuş.
Taksiyarhis Kilisesi 1873'te inşa edilmiştir.
Adanın merkez kilisesi olarak kullanılmaktaydı. Taksiyarhis Kilisesi, adada yaşayan insanların rivayet ettiğine göre dünyadaki Ortodoks kiliselerinin zeytin, zeytin yağı ve sabun ihtiyacını karşılamaktaydı.
Şu anda en sağlam durumda olan kilisedir.
Taksiyarhis Kilisesinin çanı II. Dünya Savaşı yaklaşırken 1936'da yerinden çıkarılarak savaş halinde halka haber verilmesi için Ayvalık İlk Kurşun Tepesine getirilmiştir.
http://www.cundaevi.com/jpeg/Kilise2_t.jpg
Siği’den 4 km. daha ileride Tirilye var.
Tirilye’de Rumlardan kalma 7 Kilise, Üç Manastır ve Üç Ayazma bulunuyordu. Bu kiliselerden bugün sadece üçü ayakta.
En büyüğü halen Fatih Camii (Hagios Stephanos Kilisesi) olarak kullanılıyor.
Tarihte duvarlarına ilk kez resim yapılan kilise olarakkabul edilen Kemerli Yemekhane olarak adlandırılan kilise (Panagia Cemaat Kilisesi) ya da bir diğer adıyla Küçük Ayasofya,Kazım Karabekir Paşa zamanında Tirilye’de eğitim gören öksüz, yetim ve kimsesiz çocuklar için yemekhane olarak kullanılmış.
1909 yılında,Tirilye’nin metropoliti burayı bir papaz okulu olarak yaptırır.1924’e kadar ilkokul olarak kullanılan binada,daha sonraları önemli makamlara yükselen Rum çocukları eğitim görür.
Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un bu okulda okuduğu biliniyor.
Burada soru sormam gerekiyor?
1-Kraliçe acaba bu yapıyı gizlice ya da başka bir yöntemle gezdi mi?
2-Eküneiklik tartışmalarının sıkça yaşandığı bu dönemde kraliçe'nin ortodokslarla bir rekabeti bu ziyaretine neden olmuş mudur?
3-Satıllacağı söylenen bu yapının acaba kraliçe'ye satılmış olma ihtimali varmıdır?
4-Kraliçe acaba Türkiye'de hangi durumun kötüye gittiğini düşünerek zımni bir destek vermeye çalışmıştır?
5-Madem dostluk yerine çıkarları önemsemektedirler.Öyle ise AB'ye üyelik için neden Fransa'yı gerektiğinde karşılarına almaktan çekinmektedirler?Yoksa çıkarları bu yöndedir de bizler anlamakta geç mi kalmaktayız?
6-Kraliçe'nin Kur'an dinlemesi ne anlama gelmektedir?Bu dinletinin altında yatan ne olabilir?
Panagia Cemaat Kilisesi'ne,Taksiyarhis Kilisesinine,Hagios Stephanos Kilisesine,veya başka deyişle Başmelek Kilisesine,ya da Siği’ye,Tirilye'ye yakın olan bu yerlere özel bir
düşkünlüğü mü var?
Yoksa oralardan satın alınmış bir arazisi mi vardır?
7-Bilmekteyiz ki Kaz Dağları'n dan kraliçe'ye özel hormonsuz ziraat ürünleri kamyonlarla gitmektedir.
Gözümüz de yoktur.Ancak Kaz Dağlarının Altın rezevleri açısından ne denli önemli olduğu da bilinmektedir.
Son yıllarda hızlı tren raylarında kullanıldığını öğrendiğim altın acaba gelecekte inşaasına başlanacak olan hızlı tren yollarının yapımınının, F.Gülen cemaati dentiminde olan koza madenclilikle bir bağı varmıdır?
8-Bu bağlantıyı kurduğum yer şurasıdır.
Futbolcu Hakan Şükür'ün Kraliçe onuruna verilen davette başbakanı dahi şaşırtması acaba rastlantı mıdır?
Çünkü kendisinin F.Gülen cemaatine yakınlığı bilinmekte ve kendisinden bir yalanlama yapılmamıştır.
9- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün (Daire Başkanı Mehmet Tombul imzalı) avukat Senih Özay 'a gönderdiği ''resmi yazı'' ya göre, Koza'ya maden işletme ruhsatı verildiği bildiriliyor.
Bilindiği gibi Kaz Dağı'yla Kanadalı ''El-Doragold'' ilgileniyordu.
Koza'nın yönetim kurulu başkanı Akın İpek , daha önce ABD'li ''Newmend'' den Bergama Ovacık'taki ''altın madeni'' ni almıştı...
''Akın İpek'in Koza şirketi ABD'li ve Kanadalı şirketlerin taşeronudur...''
Acaba İngiltere kraliyet ailesiyle de bir ilgisi var mı?
Akın İpek, ''Bugün'' gazetesinin de sahibi.
Fethullahçı Samanyolu Okulları'nın yönetim kurulu başkanıdır.
Ayvalık sırtları, Burhaniye Sübeylidere, Avunduk, Karadere, çokuluslu Newmont şirketinin...
İvrindi'nin Ergama, Çamavşar ve Kınık bölgeleri "Galata Madencilik" in...
Bergama Ovacık'ı, yıllarca yabancı şirketler işletmişti. Eurogold,Newmont bir süre Ovacık'ta boy göstermişlerdi.
Ardından Akın İpek'in Koza şirketi, Bergama'daki madeni satın aldı.
Siz sayın Kraliçe,bu oluşumda gizli bir ortaklığınız mı var,yoksa bilmediğimiz bir nedenle merak ettiğiniz bu yerleri sadece ziyaret mi amaçladınız?
10-Dinler arası diyaloğ temsilcisi olan F.Gülen'in son günlerde Türkiye'de olduğu söyleniyor.
Acaba ABD'de sizi görüştürmediler de gizli bir şekilde görüşme imkanı mı yaratıldı?
Öyle ya bu hengamede kim derse desin ben dahi inanmazdım.
Yoksa Nurcuları desteklemeyi dinler arası diyaloğun bir ulvi görevi olarak mı görüyorsunuz?
Ne de olsa Ilımlı islamın aldığı yolu gözlerinizle görmek istemiş te olabilirsiniz...
Haksız mıyım acaba?
11-Bu yazıyı neden mi yazdım?
Çünkü biz de sizi en az siznin bizi tanıdığınız kadar tanıyoruz.
Bu böyle biline...
1900'yılında Anglİkan Kİlİsesİ Masonlar' Desteklemeye başlamıştır..
Sizler bununla ilgili başka bir yazıyı diğer bölümde paylaşacağım.
Saygı ile...
Ahmet Dursun
Birincisi,bildiğimiz kiliseler,
ikincisi "Invisible Church" diye tanımlanan kilise kavramıdır.
Sanki yokmuş gibi bir oluşum.
Protestanlar örgütü gibi faaliyet gösteren bu kiliseler
"İslam inancında olanların,Müslümanlık'tan Hristiyanlığa geçmesi gerekmez.Oldukları yerde, oldukları gibi kalsınlar,Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler"
görüşünü benimserler.
"Müslüman gibi düşünmek yerine Hristiyan gibi düşünsün.Ancak Müslüman gibi yaşadığına inansın."
"İşte bu yapılanmaya "Invisible Church" denir.
İkincisi Katolik Kilisesi'nin davet kısmını yapan çok önemli gizli bir teşkilat var.
Bu kilise teşkilatının adı "OPUS DEİ" olarak bilinir.
"Tanrının İşleri" demektir.
Bu teşkilatın bir rivayete göre 80 bin üyesi olduğu söyleniyor.Üyelerin tamamı doktor,profesör,gazeteci ve zengin iş adamlarından oluştuğu söyleniyor.Hücreler halinde çalışır.Bu hücre çalışmasını sıkça duyduğumuz Hizbullah'ın yapılanmasında da görmekteyiz.
Hücrenin başında bir kardinal bulunur,Kardinali Papa tayin eder,Onun altındaki herkes hangi ülkede ise o ülkenin insanlarından oluşur fakat onlar o ülkenin yasalarına tabi olmak yerine doğrudan doğruya Papaya biat ederler.
Bu da bir ülkede "Opus Dei" nin ne denli etkin uygulama alanı bulduğunu gösterir.
2. Vatikan Konsülü:
2.Vatikan Konsülü'nü toplayan Papa 23.John,bu gizli teşkilata bağlı olarak 1936-1943 yılları arasında Türkiye'ye gelir.
Türkçe konuşabildiği için rahatlıkla casusluk yapabildiği söylenmektedir.
Burada II. Elizabeth’in heyetinden bahseden Aytunç Altındal'ın tespitlerine bakalım
(Bkz : Kraliçe Elizabeth'in Heyetindeki Esrarengiz İsim) .
1954'te XXIII. John, Papa olduktan sonra, 1958 yılında ilk defa bir Müslüman Devlet Başkanı Papa'nın ayağına giderek kendisini kutsadı.
Bu Celal Bayar'dı.
Aytunç Altındal'ın verdiği bazı bilgilerde,Celal Bayar 1960'ta ihtilalle devrilince Papa da onu idamdan kurtardı diyor.
Tabii ki burada söylemek gerekir,1 971'de de gelmişti.Bu resmi ilk ziyareti olarak kayıtlara geçmişti.
O zaman da 12 Mart muhtırası vardı.Rejim yine sıkıntı içindeydi.
Şimdiki ziyareti 2.resmi gelişi ancak toplamda 3.gelişi.
Acaba neyimiz sıkıntı içinde dersiniz?
Peki ya eşi Edinburgh Dükü Prens Philip'in babası,kraliçenin kayın pederi kimdir biliyormusunuz?
Edinburgh Dükü Prens Philip'in babası Yunanistan ve Danimarka Prensi Andrew.
Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan 2’nci Kolordusu’nun komutanıydı.
Türk ordusunun Başkomutanı ise Mustafa Kemal’di.
1921’deki savaş 22 gün 22 gece sürdü ve Yunan ordusu kaçmak zorunda kaldı. 30 Ağustos 1922’de de Yunanlılar bozguna uğratıldı.
Kaçarlarken,İzmir'i yakma emri veren adam Prens Andrew'den bahsediyorum.
Oğlu,Edinburgh Dükü Prens Philip'ne acıdır ki gelip Mustafa Kemal'in kabri önünde başı eğik kaldı.
Devamı için bakınız..
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=74330&cat=180&dt=2008/05/15
Unutmayalım ki İngiltere'nin ezeli ve ebedi düşmanları yoktur,ezeli ve ebedi dostları da yoktur,İngiltere'nin ezeli ve ebedi çıkarları vardır'.
Bunu ben demiyorum zamanında başbakanları söylemiş.
Zira İngiltere Tudorlarıyla, İskoçya Stuartları arasındaki evlenmeler,iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdığı görülmektedir.
Neden acaba?
Düşünsenize AB'nin üyesi olacaksınız ancak Avro para birimini kabul etmeyeceksiniz.
Boşuna mı 1961'de İngiltere'nin AB üyeliği için yaptığı başvuru,Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle tarafından reddedilmiş idi.
Türkiye'ye ise sömürge tutumu takınıp,Fransa kötü rol oynarken İngilizler dost rolü oynayacak biz de yutacağız.
Kaldığımız yerden devam edelim.
İşte o Papanın hazırladığı "Opus Dei" çok önemli bir girişimde bulundu.
Dedi ki: "Öncelikle okullar açmalıyız."
Ve 1962'den 1984 yılına kadar dünyanın çeşitli yerlerinde,463 üniversite,2112 de ilköğretim okulu açtılar.
Bunu da"Opus Dei"nin en önemli girişimi olarak Papalık,misyonerliğin çağrı kısmını
gerçekleştirdikleri gerekçesiyle kutsadı.
Burada F.Gülen'in de aynı yolu izlemesini istediklerini hatırlatalım.
Bu oluşumu Loyola adlı biri kurmuştu.2001 yılında azizliğe doğru yükseltildi.
Aslında Anglikan kiliselerinin oluşumunu izah etmeden evvel Tudor’lardan bahsetmek gerekir.
Yukarıda bahsettiğim konuyu açmalıyım.
Çünkü,Tudor’lar bilinmeden bazı konular anlaşılmakta güçlük çekilecektir.
Tudor’lar İngiltere tarihinin çok önemli bir dönemine kapı aralıyorlar.
Orta Çağ’da,tıpkı diğer Avrupa devletleri gibi güçsüz durumda olan İngiltere’yi güçlü bir devlet haline getiren Tudor’lar dır.
Bir zamanlar İngiltere için söylenen “Üstünde güneş batmayan imparatorluk”sözünde Tudor’ların hakkını yememek gerekir.
Ana fikir oluşturmak açısından Britanya'nın Tudor’lar kökenli hükümdarını şöyle görebiliriz.
- Kral VII. Henry (1485-1509)
- Kral VIII. Henry (1509-1547); VII. Henry'nin oğlu
- Kral VI. Edward (1547-1553); VIII. Henry'nin oğlu
- Kraliçe I. Mary (1553-1558); VIII. Henry'nin büyük kızı
- Kraliçe I. Elizabeth (1558-1603); VIII. Henry'nin ikinci kızı
Tudor hanedanı salt İngiltere’yi kapsamaz.
İngiltere,İrlanda ve bir kısım İskoçya'nın bir kısmı da Tudor hanedanlığın dan etkilendiği söylenebilir.
Tudor’ların ilki Owen Tudor’la başlayıp,1485-1603 yılları arası 118 yıl etkin olmuşlardır.
Bu dönem Britanya topraklarının en ihtişamlı dönemidir.
VII. Henry,monarşinik yapıyı sağlamlaştırmış,ekonomi de ileri düzeyde gelişim göstermiştir.
Yerine ise oğlu VIII. Henry geçer.
VIII.Henry,dinde yenilik istemekte ve “Roma Katolik Kilisesi” etkisinde olan İngiliz Kilisesi’ni,bağımsızlaştırmak,sadece İngilizlere ait bir yapı oluşturmak ister.
Bu amaçla İngiliz Kilisesi’ni,Roma Katolik Kilisesi’nden ayırır.
Merkezi bir otorite kursa da ekonomik açıdan zayıflamaktadır.
Sıra VI. Edward'a gelmiştir.
O nun döneminde,rönesanstan sonra reform hareketi yayılma gösterir,böylece İngiltere’de Protestanlık sağlamlaşmaya başlar.
Ancak,16 yaşında ölünce yerine Jane Grey geçer fakat 9 günlük bir kraliçelik sürecinden sonra koyu bir Katolik olan I.Mary tarafından tahtan indirilip idam edildiği için birçok kaynakta buna rastlamak mümkün olmamaktadır.
I.Mary dönemi kanlı ve zalimliklerle anılan bir dönem olmasının altında,reform hareketleri sonucu oluşan Anglikan mezhebiyle epeyce uğraşması ve Anglikan Kilisesi’ni ortadan kaldırması sayılabilir.
I.Mary,Kilise mahkemelerinin yeniden otorite kazanmasını sağlamış,birçok protestanı yaktırmış ve kendisine de “Kanlı Mary” denmsine sebep olmuştur.
İspanya kralı olan Felipe ile evlenip Fransa’ya karşı İspanya ile taraf olan I.Mary ölünce çocuğu olmadığından yerine kardeşi Elizabeth geçti.
I.Elizabeth en büyük Britanya hükümdarı olarak kabul edilmesinin nedenlerinden biri de belkide Tudor’ların son hükümdarı olması etkili olmuştur..
Askeri anlamda büyük başarılarına,güçlü İspanyol donanmasını yenerek perçin atmıştır.
I.Elizabeth zamanında devletin resmi kurumları,makamları para karşılığı satılmıştır.
Belki de özelleştirmede bizler onu örnek mi alıyoruz dersiniz?
Yoksa II.Elizabeth Türkiye ziyaretinde,I.Elizabeth'in mirasını ne denli benimsediğimizi görmeye mi geldi dersiniz?
I.Elizabeth’in çocuk ya da varis olabilecek bir kimsesi olmadığından ölümü ile dönem kapanmıştır.Böylece yönetim Tudor’lardan Stuart’lara geçmiştir.
Şimdi özel olarak VIII.Henry dönemine bakalım:
VIII.Henry(1509-1547),Martin Luther'in protestanlık mezhebine uygun bir yol ile,Katolik kilisesini protesto edip,Protestanlık esasına uygun Anglikan kilisesini kurdu.
Böylece Anglikanlık mezhebi kuruldu ve ingiltere'nin Resmi Mezhebi oldu.
Bunun altında yatan başka bir nedeni de izah etmekte fayda var.
VIII. Henry'nin Anglikanizm(sonuçta bir hristiyanlık mezhebidir)karısından boşanmak için kurduğu tarih notlarında belirtilmektedir.
Yani,Reform hareketi'nden sonra(16. yuzyil)ingiltere'sinde dogmus bir hristiyan ekoludur(okul,Mezhep,görüş,fikir,doktrin).
Anglikan kilisesi,VIII.Henry'den itibaren roma ile olan bağlarını kopartmış olduğu için,Anglikanizm'i İncil'e baglı ancak düzeltilmiş bir katolik mezhebi şeklinde tanımlanmasını sıkça görmekteyiz.
Papa'nın otoritesini reddeden anglikan kilisesi,16.yuzyıldan beri ibadette latince yerine ingilizce'yi kullanıyor.Kilise kral ve kraliçe tarafından temsil ediliyor.
İngiltere'nin kral veya kraliçesi aynı zamanda Anglikan Kilisesi'nin başıdır.
Peki Anglikan kilisesi Papa'nın otoritesini neden red ediyor?
Bunda Papa'nın,VIII. Henry'yi Bağışlamayı Reddedetmesi de etkilidir.(1533)
Papanın bağışlaması,Tanrının kanunlarına karşı gelen insanları affetmenin bir yolu olarak kabul edilir.
O çağda papaların metresleri,gayri meşru çocukları oluyordu.
Bu şartlar altında bağışlanma kağıtları Vatikan hazinesine yapılan bağışlarla kolaylıkla elde edilebiliyordu.
1503 yılında İspanyol Ferdinand, kız kardeşi Katherine'in 11 yaşındaki İngiltere Prensi Henry ile evlenmesi için Papa II.Julius'dan izin alması (bağışlama) gerekiyordu.
Çünkü,Katherine zaten Henry'nin ağabeyiyle evliydi ancak kocası ölmüştü.
Papa ise Hıristiyanlığın bir adamın kardeşinin karısıyla evlenmesini yasakladığını ve bu tür birleşmelerin Tanrının onlara çocuk vermemesiyle lanetleneceğini açıklmaktaydı.
Fakat,Papa'ya birlikte davranış garantisi ile beraber büyük bir maddi varlık(servet) sunulunca,İngiltere'nin gelecekteki kralı Henry Tudor iki yıl sonra kendinden beş buçuk yaş büyük Aragon'lu Katherine ile evlenebildi.
İspanya, İngiltere ve Roma için önemsiz görünmekle birlikte,11 Haziran 1509'da düğün yapıldı,Henry düğünden iki ay önce İngiltere kralı olarak taç giydi.
Henry ve Katherine birlikteliklerinde verimlilik simgesi olan nar sembolünü kullandılar.
Katherine,1518'e kadar altı kez hamile kalmış ve üç kız,üç erkek doğurmuştu.
Ne yazık ki, bunlardan sadece bir kız hayatta kalmıştı. Bu kızın adı Mary idi.
Katherine,Çirkinleşmiş ve kendini iyice dine vermişti.
Henry bir arayış içine girmiş,genç kadınlara genç kadınlara yönelmişti.Çünkü halkına bir prens borçluydu.
Sarayda Anne Boleyn adıyla bilinen bir genç kadın dikkatini çekmişti.
Henry bu kadını "melek ruhlu,taht gülü,kraliçeliğe yakışan" olarakalgılamaktaydı.
Lakin Anne hırslı ve kralın metreslerinden biri olmaya hiç niyeti olmayan bir kadındır.
Anne kraliçe olmak istiyordu, Henry de taht için erkek varisler.
Aranan kan bulunmuş gibiydi.
Ancak sorun,Henry hala Katherine ile evliydi ve Katherine'in Henry'yi bırakmaya hiç niyeti yoktu.
Danışman olan Kardinal Wolsey, papa Clement'e,
"Henry'nin Katherine ile olan evliliği geçersiz say,çünkü ilk bağışlama olayı hatalıydı"
demektedir.
Bu "hata"düzeltilecek olursa,Katherine'in kızı Mary'nin de tahtın varisi olmadığı,geçersiz bir evlilikten doğan bir çocuk anlamı çıkacaktı.
Katherine'in sadık adamları ve ailesi, Vatikan'la bağlantı kurup
"bu bağışlamayı sadece kişisel zevkleri için,ona layık olmayan bir kadınla beraber olmak için istemektedir"
diyecekti.
Kardinal Wolsey ise konuyu,
"tahta bir erkek varisin gerekliliği, Anne Boleyn'in erdemleri ve Katherine'in hastalığı yüzünden krala karşı olan karılık görevlerini yerine getiremiyor"
diye açıklamaktaydı.
Anne ile alakalı gelişmeler Roma'ya ulaştı.
Katherine'in kraliçe olarak kalması Roma için gerekliydi.
Henry'nin sabrı tükenmekteydi, Roma,İngiltere ile olduğu kadar İspanya ile de arasını iyi tutuyor ancak sorun gittikçe çözülmez oluyordu.
Papa Clement kendinden önceki bir papanın aldığı kararı bozmak istemiyordu.Böylece Henry karar vermek zorunda kalmaktaydı.
Bunun sonucu olarak,Roma ile giriştiği tüm görüşmeleri kesti ve yeni bir kilise kurdu.
Anglikan Kilisesi.
Hemen kendisini kilisenin başı ilan etti, Anne ile evlendi ve ilk evliliğini geçersiz ilan etti.
Henry aforoz edildi ama artık kendi kilisesi vardı ve istediğini yaptırabilirdi.
Anne Boleyn 19 Mayıs 1536'da idam edildi ve Henry tamamen özgür kalmış idi.
Papa'nın aforoz etmeden birkaç yıl önce "İnancın Savunucusu" unvanını verdiği Henry'nin Anne Boleyn'le evlenme fikri tarihe bir hüsran olarak geçmiştir.
VIII.Henry döneminde,ingiltere nüfusu savaşlar ve salgınlar nedeniyle azaldı.
Nüfusu arttırmak için hapishanlerdeki fahişeler ve tutuklu erkekler kralın kontrolü altında cinsel birliktelikte bulunabiliyorlar idi.
Mahkumlara çocuk doğurma karşılığında özgürlükleri verilemye başlanmış idi.
Çocukların bakım masraflarını da kral üstlenmişti.
Hatta fuhuş anlamına gelen bir kelime de(fuhuş diyelim sansür olmasın) o zamanlardan miras kaldığı söylenmektedir.
Yani, (Fornication Under Control of the King) kralın kontrolü altındaki fuhuş diyebiliriz.Baş harfleri birleştirin ne demek istediğim ortaya çıkacak.Bu yöntemle ingiltere nüfusunun arttığı söyleniyor.
Şimdi bu bilgiler ışığında sizlere bazı gazete haberlerini sunacağım.
Peki neden haberleri sunacağım?
Okuyalım sonra anlatalım.
Avustralya'da Anglikanların ilk kez bir kadına papazlık sıfatı vermesinden 16 yıl sonra piskopos yardımcılığına getirilen Kay Goldsworthy (51), Avustralya televizyonuna yaptığı açıklamada, "Avustralya Kilisesi'ndeki kadınlar için bugün, uzun zamandır beklenen bir gündür" dedi.
-----
Anglikan Kilisesi'ne kadın Başpiskopos
Hıristiyan Anglikan Kiliselerinin ilk kadın başpiskoposu din adamlarını birbirine düşürdü! ABD'nin Anglikan Episkopal Kilisesi Katharine Jefferts Schori (52)'yi yeni başpiskopos ilan edince kıyamet koptu!
Kilisenin yenilikçi kesimi liberaller, Schori'nin seçilmesine sevinirken, muhafazakarlar "Hıristiyan inancına sığmaz" diyerek başpiskoposları aralarına katılan "ilk kadını" tanımamaya davet etti.
Episkopal Kilisesi daha önce de homoseksüel Rahip Gene Robinson'u piskopos yaparak tartışmalara neden olmuştu.
-----
1992 yılında papaz olan, evli ve ikiz çocuk annesi Goldsworthy'nin, Avustralya'nın ilk kadın papazlarından olduğu belirtildi.
----------
Papa ile Anglikan lideri 'İslam'ı görüştü.
İslam hukukunun bazı kurallarının İngiltere'de uygulanmasını isteyen Anglikan Kilisesi lideri, Papa ile biraraya geldi.
Papa ile Anglikan lideri 'İslam'ı görüştü. 5 Mayıs 2008
-----------
Papa Benedict, İngiltere Canterbury Piskoposu Rowan Williams ile "Hıristiyan-Müslüman ilişkilerini görüştü.
Vatikan sözcüsü; Rowan Williams ile Papa'nın yaklaşık 20 dakika özel olarak konuştuklarını söyledi.
Sözcü, görüşmede,Hıristiyan-Müslüman ilişkilerinin,dinlerarası diyaloğun ve Papa'nın geçen ay gerçekleştirdiği ABD ziyareti izlenimlerinin ele alındığını kaydetti. Papa'nın sözcüsü,görüşmenin "sıcak ve dostane" geçtiğini de belirtti.
Dünya Anglikanlarının lideri ve Canterbury piskoposu Williams,geçtiğimiz sene, İslam hukukunun bazı bölümlerinin, İngiltere'de yaşayan Müslümanlar için uygulanmasını isteyerek,ülkesinde şiddetli tartışmalara yol açmıştı.
Williams'ın konuşması,ülkede fırtına koparmış ve İngiltere'deki 1.8 milyon Müslümanın nasıl entegre edileceği tartışmalarını alevlendirmişti.
----------
Mart'ta Vatikan'ın İslam ile ilişkilerinden sorumlu en üst düzey yetkilisi Kardinal Jean-Louis Tauran,Williams'ın "İngiltere'de İslam şeriat yasasının bazı kısımlarının uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu" söylemesinin yanlış ve "safça bir tutum" olduğunu ileri sürmüştü.
Rowan Williams, önde gelen Hıristiyan ve Müslüman bilim adamlarının İncil ve Kuran metinlerinin kapsamlı incelenmesi ve çalışılması için düzenlenen bir toplantı için Roma'da bulunuyor.
Toplantı "7. Köprüler İnşa Etme Semineri" adını
taşıyor.
Kaynak: Reuters
*******
Evet uzunca bir yazı oldu.
Ancak bazı konuları açıklanabilmem açısından bunları elzem olarak görüyordum.
Şimdi Kraliçe II Elizabeth acaba nereleri gezdi?
Bunu bir düşününüz derim.
Bir örnek ben vereyim.
Bursa’ya bağlı Trilye’nin (Zeytinbağı) Siyi Köyü’ndeki dünyanın en eski üçüncü kilisesi olarak gösterilen 1227 yıllık Başmelekler Kilisesi, 400 bin dolara satışa çıkarıldı.
Hürriyet, 19.07.2007
Mudanya’ya 7 km. mesafede, MÖ 220’den beri bir yerleşim olan, Rumca’da "sükunet" anlamına gelen Siği,bugünkü adıyla Kumyaka. Burayı Orhan Bey almış idi.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra köy tekrar Türklerin eline geçti.Siği’nin önemi,burada turistik denebilecek tek yapı, olması özelliği ve dünyanın en eski üçüncü kilisesi olduğu söylenen Taksiyarhon Kilisesi.
Bir diğer adı Başmelek Kilisesi olan Ortodoksların bu ibadet yeri,her yıl Fener- Rum Patriği Barthelemaos tarafından ziyaret ediliyormuş.
Taksiyarhis Kilisesi 1873'te inşa edilmiştir.
Adanın merkez kilisesi olarak kullanılmaktaydı. Taksiyarhis Kilisesi, adada yaşayan insanların rivayet ettiğine göre dünyadaki Ortodoks kiliselerinin zeytin, zeytin yağı ve sabun ihtiyacını karşılamaktaydı.
Şu anda en sağlam durumda olan kilisedir.
Taksiyarhis Kilisesinin çanı II. Dünya Savaşı yaklaşırken 1936'da yerinden çıkarılarak savaş halinde halka haber verilmesi için Ayvalık İlk Kurşun Tepesine getirilmiştir.
http://www.cundaevi.com/jpeg/Kilise2_t.jpg
Siği’den 4 km. daha ileride Tirilye var.
Tirilye’de Rumlardan kalma 7 Kilise, Üç Manastır ve Üç Ayazma bulunuyordu. Bu kiliselerden bugün sadece üçü ayakta.
En büyüğü halen Fatih Camii (Hagios Stephanos Kilisesi) olarak kullanılıyor.
Tarihte duvarlarına ilk kez resim yapılan kilise olarakkabul edilen Kemerli Yemekhane olarak adlandırılan kilise (Panagia Cemaat Kilisesi) ya da bir diğer adıyla Küçük Ayasofya,Kazım Karabekir Paşa zamanında Tirilye’de eğitim gören öksüz, yetim ve kimsesiz çocuklar için yemekhane olarak kullanılmış.
1909 yılında,Tirilye’nin metropoliti burayı bir papaz okulu olarak yaptırır.1924’e kadar ilkokul olarak kullanılan binada,daha sonraları önemli makamlara yükselen Rum çocukları eğitim görür.
Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un bu okulda okuduğu biliniyor.
Burada soru sormam gerekiyor?
1-Kraliçe acaba bu yapıyı gizlice ya da başka bir yöntemle gezdi mi?
2-Eküneiklik tartışmalarının sıkça yaşandığı bu dönemde kraliçe'nin ortodokslarla bir rekabeti bu ziyaretine neden olmuş mudur?
3-Satıllacağı söylenen bu yapının acaba kraliçe'ye satılmış olma ihtimali varmıdır?
4-Kraliçe acaba Türkiye'de hangi durumun kötüye gittiğini düşünerek zımni bir destek vermeye çalışmıştır?
5-Madem dostluk yerine çıkarları önemsemektedirler.Öyle ise AB'ye üyelik için neden Fransa'yı gerektiğinde karşılarına almaktan çekinmektedirler?Yoksa çıkarları bu yöndedir de bizler anlamakta geç mi kalmaktayız?
6-Kraliçe'nin Kur'an dinlemesi ne anlama gelmektedir?Bu dinletinin altında yatan ne olabilir?
Panagia Cemaat Kilisesi'ne,Taksiyarhis Kilisesinine,Hagios Stephanos Kilisesine,veya başka deyişle Başmelek Kilisesine,ya da Siği’ye,Tirilye'ye yakın olan bu yerlere özel bir
düşkünlüğü mü var?
Yoksa oralardan satın alınmış bir arazisi mi vardır?
7-Bilmekteyiz ki Kaz Dağları'n dan kraliçe'ye özel hormonsuz ziraat ürünleri kamyonlarla gitmektedir.
Gözümüz de yoktur.Ancak Kaz Dağlarının Altın rezevleri açısından ne denli önemli olduğu da bilinmektedir.
Son yıllarda hızlı tren raylarında kullanıldığını öğrendiğim altın acaba gelecekte inşaasına başlanacak olan hızlı tren yollarının yapımınının, F.Gülen cemaati dentiminde olan koza madenclilikle bir bağı varmıdır?
8-Bu bağlantıyı kurduğum yer şurasıdır.
Futbolcu Hakan Şükür'ün Kraliçe onuruna verilen davette başbakanı dahi şaşırtması acaba rastlantı mıdır?
Çünkü kendisinin F.Gülen cemaatine yakınlığı bilinmekte ve kendisinden bir yalanlama yapılmamıştır.
9- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün (Daire Başkanı Mehmet Tombul imzalı) avukat Senih Özay 'a gönderdiği ''resmi yazı'' ya göre, Koza'ya maden işletme ruhsatı verildiği bildiriliyor.
Bilindiği gibi Kaz Dağı'yla Kanadalı ''El-Doragold'' ilgileniyordu.
Koza'nın yönetim kurulu başkanı Akın İpek , daha önce ABD'li ''Newmend'' den Bergama Ovacık'taki ''altın madeni'' ni almıştı...
''Akın İpek'in Koza şirketi ABD'li ve Kanadalı şirketlerin taşeronudur...''
Acaba İngiltere kraliyet ailesiyle de bir ilgisi var mı?
Akın İpek, ''Bugün'' gazetesinin de sahibi.
Fethullahçı Samanyolu Okulları'nın yönetim kurulu başkanıdır.
Ayvalık sırtları, Burhaniye Sübeylidere, Avunduk, Karadere, çokuluslu Newmont şirketinin...
İvrindi'nin Ergama, Çamavşar ve Kınık bölgeleri "Galata Madencilik" in...
Bergama Ovacık'ı, yıllarca yabancı şirketler işletmişti. Eurogold,Newmont bir süre Ovacık'ta boy göstermişlerdi.
Ardından Akın İpek'in Koza şirketi, Bergama'daki madeni satın aldı.
Siz sayın Kraliçe,bu oluşumda gizli bir ortaklığınız mı var,yoksa bilmediğimiz bir nedenle merak ettiğiniz bu yerleri sadece ziyaret mi amaçladınız?
10-Dinler arası diyaloğ temsilcisi olan F.Gülen'in son günlerde Türkiye'de olduğu söyleniyor.
Acaba ABD'de sizi görüştürmediler de gizli bir şekilde görüşme imkanı mı yaratıldı?
Öyle ya bu hengamede kim derse desin ben dahi inanmazdım.
Yoksa Nurcuları desteklemeyi dinler arası diyaloğun bir ulvi görevi olarak mı görüyorsunuz?
Ne de olsa Ilımlı islamın aldığı yolu gözlerinizle görmek istemiş te olabilirsiniz...
Haksız mıyım acaba?
11-Bu yazıyı neden mi yazdım?
Çünkü biz de sizi en az siznin bizi tanıdığınız kadar tanıyoruz.
Bu böyle biline...
1900'yılında Anglİkan Kİlİsesİ Masonlar' Desteklemeye başlamıştır..
Sizler bununla ilgili başka bir yazıyı diğer bölümde paylaşacağım.
Saygı ile...
Ahmet Dursun