- Katılım
- 11 Mar 2008
- Mesajlar
- 20,694
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
40 yıllık sakal !
Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;
Kimdir bu ?
Vali yanıt verir; Efendim kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır.
Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve;
"Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan" der ve eliyle de boyun
altı hizasını gösterir.
Şıh; "Emrin olur Paşam" diyerek yerine çekilir.
Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Valiyi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır.
Atatürk telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmış...
Şıh gelir Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka görünüme bürünülmüştür.
Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;
"Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız? " Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp;
"Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim" der.
Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler.
Yazıda söyle yazmaktadır;
"İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla...
Atatürk”e Bir Köylünün Cevabı
Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan başkaldırıp ne memleketi imar edebilmişiz, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuzda olduğu kadar düşmanlarımızdadır da. Çünkü başta Moskovlar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi:
"Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler..."
Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, Balkan milletlerini kışkırtırlardı.
Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayrimüslimler durmadan zenginleşirlerdi.
Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk'e verdiği kısa bir cevap ile gayet veciz olarak izah etmiştir.
Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
"Bu köşk kimin ?"
"Kirkor'un... "
"Ya şu koca bina?"
"Yargo'nun"
"Ya şu ?"
"Salomon'un..."
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
"Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz?" Toplananların arkalarından bir köylünün sesi duyulur:
"Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlar'da Arnavutluk dağlarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk Paşam..."
Atatürk, "Hayatımda cevap veremediğim yegane insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur" der dururdu.
Yatılı paralı okul
Yil 1934, o donemde Milli Egitim Bakanligi Ulus'ta dir. Bakan ise Nigdeli Abidin OZMEN'dir.
Bakan, makaminda calismaktadir. Kapi calinir. Bakanin gür sesi:
"Giriniz!"
ATATURK'un Yaverlerinden biri, yaninda iki cocukla makama girerler.
Hosbesten sonra Yaver, Bakan Abidin OZMEN'e bir zarf uzatir.
Konuklara yer gosterir ve zarfi acar. ATATURK'ten gelen bir mektuptur bu:
"Bay Abidin OZMEN, Milli Egitim Bakani...."
Abidin OZMEN zarfi ozenle acar ve mektubu dikkatle okur:
"Yaver bey'le, size iki fakir ve kimsesiz cocuk gonderiyorum.
Bu cocuklari, uygun goreceginiz, bir liseye (parasiz yatili olarak) kaydini yaptirip..."
bu ATATURK'un bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir.
Bakan Abidin OZMEN, orta ogretim genel muduru'nu cagirtir ve su direktifi verir:
"Yaver Bey'in yanindaki bu iki cocugun evrakini aliniz ve bu cocuklari
Haydarpasa Lisesi'ne parali yatili olarak kaydini yaptirip, her ikisi için de
ucer yillik parali yatili makbuzlarinin 'veli ve ödeyen hanesine ATATURK'un ismini yazdirarak' bana getiriniz". der.
Bakanin emri yerine getirilmistir. Abidin OZMEN de kisa bir mektup yazarak, Yaver bey'le ATATURK'e yollar.
Mektubun icerigi söyle:
"Muhterem ATATURK, Yaver bey'le gondermis oldugunuz iki cocuk hakkinda emirlerinizi aldim.
Ancak, arkasinda Turkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaskani ATATURK gibi birisi bulundugu icin; bu iki cocugu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarimiz, hem de mantigimiz izin vermedi. Bu nedenle her iki cocugun da emirleriniz geregi Haydarpasa Lisesi'ne parali yatili olarak kayitlarini yaptirdim. Cocuklarin ucer yillik okul taksitlerine ait makbuzlari ekte takdim....."
ATATURK bu mektup uzerine, devrin Basbakani Ismet Inonu'ye telefon ederek:
"Bak"demis,"Senin Milli Egitim Bakanin bana ne yapti"diyerek olayi anlatmis. Inonu, Bakan'i adina özür dilemis.
ATATÜRK: "yok" demis"ozur dileme. Cok memnun oldum. Keske her devlet adami bu medeni cesarete sahip olabilse ve gosterebilse..."
Bu ani Yuksek Mimar H.Rahmi OZMEN'in amcasi, M.E.B. Bakani Abidin OZMEN ve ATATURK arasinda
gecer. Tarihi degeri olan ve hicbir yerde yayimlanmayan bu aninin unutulup gitmesine gonlu razi
olmayan Bakanin yegeni H.Rahmi OZMEN 15.08.1985 gunlu bir mektupla gazeteci yazar Vahap Okay'a
iletir. O da 15.09.1985 tarihli KOLAY ILAN adli gazetesinde yayimlar. Bu kaynaktan alinmadir
TÜRK ORDULARI BAŞ KUMANDANIYIM
Afyon karahisarın hatlarının çözülmesi sonunda bir kaç yunanlı tutsak
Geceleyim Mustafa kemel'in çadırna getirilmişti.
Bunlardan birisi, muzaffer generalin doğup büyümüş olduğu selanik'ten gelmişti
Yüz kendisine yabancı gelmediginden ve ünüformasındada hiç bir bellilik görmediğinden
kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
Binbaşımısınız?
hayır.
Albaymı?
Hayır.
Korgeneral mi.
Hayır.
Peki nesiniz?
Ben mareşal ve türk orduları baş komutanıyım!
Şaşkınlıkla ağzı açık kalan yunanlı kekeledi:
Bir baş komutanın savaş hattına bukadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş deyilde!...
Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;
Kimdir bu ?
Vali yanıt verir; Efendim kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır.
Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve;
"Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan" der ve eliyle de boyun
altı hizasını gösterir.
Şıh; "Emrin olur Paşam" diyerek yerine çekilir.
Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Valiyi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır.
Atatürk telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmış...
Şıh gelir Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka görünüme bürünülmüştür.
Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;
"Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız? " Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp;
"Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim" der.
Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler.
Yazıda söyle yazmaktadır;
"İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla...
Atatürk”e Bir Köylünün Cevabı
Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan başkaldırıp ne memleketi imar edebilmişiz, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuzda olduğu kadar düşmanlarımızdadır da. Çünkü başta Moskovlar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi:
"Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler..."
Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, Balkan milletlerini kışkırtırlardı.
Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayrimüslimler durmadan zenginleşirlerdi.
Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk'e verdiği kısa bir cevap ile gayet veciz olarak izah etmiştir.
Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
"Bu köşk kimin ?"
"Kirkor'un... "
"Ya şu koca bina?"
"Yargo'nun"
"Ya şu ?"
"Salomon'un..."
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
"Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz?" Toplananların arkalarından bir köylünün sesi duyulur:
"Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlar'da Arnavutluk dağlarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk Paşam..."
Atatürk, "Hayatımda cevap veremediğim yegane insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur" der dururdu.
Yatılı paralı okul
Yil 1934, o donemde Milli Egitim Bakanligi Ulus'ta dir. Bakan ise Nigdeli Abidin OZMEN'dir.
Bakan, makaminda calismaktadir. Kapi calinir. Bakanin gür sesi:
"Giriniz!"
ATATURK'un Yaverlerinden biri, yaninda iki cocukla makama girerler.
Hosbesten sonra Yaver, Bakan Abidin OZMEN'e bir zarf uzatir.
Konuklara yer gosterir ve zarfi acar. ATATURK'ten gelen bir mektuptur bu:
"Bay Abidin OZMEN, Milli Egitim Bakani...."
Abidin OZMEN zarfi ozenle acar ve mektubu dikkatle okur:
"Yaver bey'le, size iki fakir ve kimsesiz cocuk gonderiyorum.
Bu cocuklari, uygun goreceginiz, bir liseye (parasiz yatili olarak) kaydini yaptirip..."
bu ATATURK'un bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir.
Bakan Abidin OZMEN, orta ogretim genel muduru'nu cagirtir ve su direktifi verir:
"Yaver Bey'in yanindaki bu iki cocugun evrakini aliniz ve bu cocuklari
Haydarpasa Lisesi'ne parali yatili olarak kaydini yaptirip, her ikisi için de
ucer yillik parali yatili makbuzlarinin 'veli ve ödeyen hanesine ATATURK'un ismini yazdirarak' bana getiriniz". der.
Bakanin emri yerine getirilmistir. Abidin OZMEN de kisa bir mektup yazarak, Yaver bey'le ATATURK'e yollar.
Mektubun icerigi söyle:
"Muhterem ATATURK, Yaver bey'le gondermis oldugunuz iki cocuk hakkinda emirlerinizi aldim.
Ancak, arkasinda Turkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaskani ATATURK gibi birisi bulundugu icin; bu iki cocugu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarimiz, hem de mantigimiz izin vermedi. Bu nedenle her iki cocugun da emirleriniz geregi Haydarpasa Lisesi'ne parali yatili olarak kayitlarini yaptirdim. Cocuklarin ucer yillik okul taksitlerine ait makbuzlari ekte takdim....."
ATATURK bu mektup uzerine, devrin Basbakani Ismet Inonu'ye telefon ederek:
"Bak"demis,"Senin Milli Egitim Bakanin bana ne yapti"diyerek olayi anlatmis. Inonu, Bakan'i adina özür dilemis.
ATATÜRK: "yok" demis"ozur dileme. Cok memnun oldum. Keske her devlet adami bu medeni cesarete sahip olabilse ve gosterebilse..."
Bu ani Yuksek Mimar H.Rahmi OZMEN'in amcasi, M.E.B. Bakani Abidin OZMEN ve ATATURK arasinda
gecer. Tarihi degeri olan ve hicbir yerde yayimlanmayan bu aninin unutulup gitmesine gonlu razi
olmayan Bakanin yegeni H.Rahmi OZMEN 15.08.1985 gunlu bir mektupla gazeteci yazar Vahap Okay'a
iletir. O da 15.09.1985 tarihli KOLAY ILAN adli gazetesinde yayimlar. Bu kaynaktan alinmadir
TÜRK ORDULARI BAŞ KUMANDANIYIM
Afyon karahisarın hatlarının çözülmesi sonunda bir kaç yunanlı tutsak
Geceleyim Mustafa kemel'in çadırna getirilmişti.
Bunlardan birisi, muzaffer generalin doğup büyümüş olduğu selanik'ten gelmişti
Yüz kendisine yabancı gelmediginden ve ünüformasındada hiç bir bellilik görmediğinden
kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
Binbaşımısınız?
hayır.
Albaymı?
Hayır.
Korgeneral mi.
Hayır.
Peki nesiniz?
Ben mareşal ve türk orduları baş komutanıyım!
Şaşkınlıkla ağzı açık kalan yunanlı kekeledi:
Bir baş komutanın savaş hattına bukadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş deyilde!...