MARCUSX
New member
Amerika’nın söylediğini yap “Yeni Osmanlı” hayali gör!
Komşularımızla sıfır sorun politikası yanlış mı? Hiç de değil. Keşke çok öncelerden bunu sağlayabilseydik.
Ama yapabilir miydik? Hayır.
Bugün dış politikadaki “olumlu” sayılan gelişmelerle ilgili farklı bir noktayı değerlendirmek istiyorum.
“Geçmişte komşularımızla sorunsuz yaşayabilir miydik?” sorusuna tereddütsüz “Hayır” cevabını veririm. Çünkü koşullar başkaydı.
Bir NATO ülkesi olarak Sovyet hâkimiyeti ile çevrilmiş, Batı’nın ileri karakolu durumundaydık. Kuzeyde ve doğunun bir bölümünde Sovyetler Birliği, doğuda önce Şah sonra molla döneminin İran’ı. Güney’de hem Sovyet rejimi hem de Batı ile çiftetelli oynayan bir Irak. Yine güneyde Sovyet etkisi altındaki bir Suriye.
Batı’da aynı paktta olduğumuz ama denizlerle ilgili sorunlarımızı hâlâ bitiremediğimiz Yunanistan, onun yanında Sovyet Bloku’ndan Bulgaristan.
Bu durumda Türkiye’nin komşularıyla sıfır sorun yaşaması mümkün olamazdı.
Şimdi durum değişti. Bir kere Sovyetler Birliği yok artık. Türkiye bu açıdan rahat nefes aldı.
Bunun yerine bölgede bu kez kapitalist olarak karşı karşıya gelen iki dev ABD ve Rusya’nın çıkar oyunlarının tam ortasındayız.
ABD, Afganistan’a demokrasi getirmek ya da terörü bitirmek için gitmedi. Bu ülkeden başlayarak Batı’ya kadar olan enerji bölgelerini ve enerji naklini güvence altına almak istiyor.
Bu nedenle enerji geçişinin tam ortasındaki Türkiye’nin en güvenilir ülke olması gerekiyor.
ABD, Irak’ta asker kaybı açısından başarısız görünse bile, amaca ulaşıldı aslında. Irak üçe bölünüyor. Kendi içinde sürekli çatışacak ama petrol bölgeleri Batı’nın egemenliğinde kalacak.
Suriye yeni dünya düzenine ayak uydurmak istiyor, ama ABD’nin terörist ülkeler listesinden çıkarılmış olsa bile kendisine hâlâ kuşkuyla bakıldığını biliyor.
Suriye’nin “güvenilir ülke” konumuna geçmesi için Türkiye devreye sokuluyor. ABD, Türkiye üzerinden bu ülkeyi “adam etmeye” çalışıyor.
Ermenistan enerji geçişlerinin tam önündeki bir ülke. Türkiye ile sorunu kalmazsa hem kalkınır hem de sorun çıkarmaz. Bu konuda da görev Türkiye’nin oluyor.
Sonuçta bölgedeki çıkarları konusunda anlaşan iki dev ABD ve Rusya, ortada Batı anlayışına göre “çıban gibi” duran İran’ı halletmek zorunda artık.
Ama bunun için çevredeki tüm ülkelerin güvenlikli olması gerekiyor. İşte Türkiye’nin “sıfır sorunlu komşuluk ilişkilerinin” temelinde yatan budur.
Türkiye’ye biçilen bir roldür.
Peki kötü mü? Değil elbette. Hele iyi kullanılırsa Türkiye gerçekten bölgesinin en güçlü üklesi durumuna gelir.
Ama bu iktidar ne yapıyor? Kendisine bahşedilen bu konumu kendi zaferi gibi gösterip, üstüne halkı “Yeni Osmanlı” gibi bir parlak görünen, oysa hiçbir anlamı olmayan lafın sihrine inandırmaya çalışıyor.
***
Tehlikeli söylem
Aslında ilk duyduğum günden beri yazmak aklımdaydı. Nedense bir türlü olmadı. Başbakan Erdoğan aynı tehlikeli söylemi sık sık tekrarladığı ve gündemden düşmediği için demek ki şimdi de yazabilirim.
Tehlikeli söylem dediğim şu: Başbakan neredeyse muhalefeti eleştirdiği her konuşmasında “Siz Sivas’tan öteye geçemezsiniz” diyor.
Tabii kastettiği şu: “Buralarda oturan halk sizi desteklemiyor. Buralarda oyunuz yok. Buralara gelmeye cesaret edemezsiniz.”
Bunda bir şey yok, siyaseten söylenebilir bir söz. Ancak Erdoğan bunu öyle bir tonda söylüyor ki, ortaya öyle bir manzara çıkıyor ki; sanki muhalefet partilerinin liderleri bu bölgelere gelirse büyük tepki toplayacaklar hatta vatandaş onları konuşturmayacak.
Yani ne yapacak? Taş atacak, yumurta yağmuruna tutacak. Bir başbakanın bu anlama da gelen söylemde bulunmaması gerek herhalde. Bunun da ötesinde Başbakan bu bölgelere gidiyor gitmesine de, dikkat ediyor musunuz, arkasında da bir ordu var neredeyse.
Ayrıca her gidişinden önce bu kentlerde olaylar çıkıyor, polisle çatışmalar yaşanıyor, yaralananlar oluyor. Bu kenlerde dükkânların da çoğu kepenklerini indirmiş halde karşılıyor Başbakan’ı. Bir ülkenin bazı yerleri siyasetçiler için “gidilemez” yer olmamalı. Hele bu asla teşvik edilmemeli.
CAN ATAKLI
Komşularımızla sıfır sorun politikası yanlış mı? Hiç de değil. Keşke çok öncelerden bunu sağlayabilseydik.
Ama yapabilir miydik? Hayır.
Bugün dış politikadaki “olumlu” sayılan gelişmelerle ilgili farklı bir noktayı değerlendirmek istiyorum.
“Geçmişte komşularımızla sorunsuz yaşayabilir miydik?” sorusuna tereddütsüz “Hayır” cevabını veririm. Çünkü koşullar başkaydı.
Bir NATO ülkesi olarak Sovyet hâkimiyeti ile çevrilmiş, Batı’nın ileri karakolu durumundaydık. Kuzeyde ve doğunun bir bölümünde Sovyetler Birliği, doğuda önce Şah sonra molla döneminin İran’ı. Güney’de hem Sovyet rejimi hem de Batı ile çiftetelli oynayan bir Irak. Yine güneyde Sovyet etkisi altındaki bir Suriye.
Batı’da aynı paktta olduğumuz ama denizlerle ilgili sorunlarımızı hâlâ bitiremediğimiz Yunanistan, onun yanında Sovyet Bloku’ndan Bulgaristan.
Bu durumda Türkiye’nin komşularıyla sıfır sorun yaşaması mümkün olamazdı.
Şimdi durum değişti. Bir kere Sovyetler Birliği yok artık. Türkiye bu açıdan rahat nefes aldı.
Bunun yerine bölgede bu kez kapitalist olarak karşı karşıya gelen iki dev ABD ve Rusya’nın çıkar oyunlarının tam ortasındayız.
ABD, Afganistan’a demokrasi getirmek ya da terörü bitirmek için gitmedi. Bu ülkeden başlayarak Batı’ya kadar olan enerji bölgelerini ve enerji naklini güvence altına almak istiyor.
Bu nedenle enerji geçişinin tam ortasındaki Türkiye’nin en güvenilir ülke olması gerekiyor.
ABD, Irak’ta asker kaybı açısından başarısız görünse bile, amaca ulaşıldı aslında. Irak üçe bölünüyor. Kendi içinde sürekli çatışacak ama petrol bölgeleri Batı’nın egemenliğinde kalacak.
Suriye yeni dünya düzenine ayak uydurmak istiyor, ama ABD’nin terörist ülkeler listesinden çıkarılmış olsa bile kendisine hâlâ kuşkuyla bakıldığını biliyor.
Suriye’nin “güvenilir ülke” konumuna geçmesi için Türkiye devreye sokuluyor. ABD, Türkiye üzerinden bu ülkeyi “adam etmeye” çalışıyor.
Ermenistan enerji geçişlerinin tam önündeki bir ülke. Türkiye ile sorunu kalmazsa hem kalkınır hem de sorun çıkarmaz. Bu konuda da görev Türkiye’nin oluyor.
Sonuçta bölgedeki çıkarları konusunda anlaşan iki dev ABD ve Rusya, ortada Batı anlayışına göre “çıban gibi” duran İran’ı halletmek zorunda artık.
Ama bunun için çevredeki tüm ülkelerin güvenlikli olması gerekiyor. İşte Türkiye’nin “sıfır sorunlu komşuluk ilişkilerinin” temelinde yatan budur.
Türkiye’ye biçilen bir roldür.
Peki kötü mü? Değil elbette. Hele iyi kullanılırsa Türkiye gerçekten bölgesinin en güçlü üklesi durumuna gelir.
Ama bu iktidar ne yapıyor? Kendisine bahşedilen bu konumu kendi zaferi gibi gösterip, üstüne halkı “Yeni Osmanlı” gibi bir parlak görünen, oysa hiçbir anlamı olmayan lafın sihrine inandırmaya çalışıyor.
***
Tehlikeli söylem
Aslında ilk duyduğum günden beri yazmak aklımdaydı. Nedense bir türlü olmadı. Başbakan Erdoğan aynı tehlikeli söylemi sık sık tekrarladığı ve gündemden düşmediği için demek ki şimdi de yazabilirim.
Tehlikeli söylem dediğim şu: Başbakan neredeyse muhalefeti eleştirdiği her konuşmasında “Siz Sivas’tan öteye geçemezsiniz” diyor.
Tabii kastettiği şu: “Buralarda oturan halk sizi desteklemiyor. Buralarda oyunuz yok. Buralara gelmeye cesaret edemezsiniz.”
Bunda bir şey yok, siyaseten söylenebilir bir söz. Ancak Erdoğan bunu öyle bir tonda söylüyor ki, ortaya öyle bir manzara çıkıyor ki; sanki muhalefet partilerinin liderleri bu bölgelere gelirse büyük tepki toplayacaklar hatta vatandaş onları konuşturmayacak.
Yani ne yapacak? Taş atacak, yumurta yağmuruna tutacak. Bir başbakanın bu anlama da gelen söylemde bulunmaması gerek herhalde. Bunun da ötesinde Başbakan bu bölgelere gidiyor gitmesine de, dikkat ediyor musunuz, arkasında da bir ordu var neredeyse.
Ayrıca her gidişinden önce bu kentlerde olaylar çıkıyor, polisle çatışmalar yaşanıyor, yaralananlar oluyor. Bu kenlerde dükkânların da çoğu kepenklerini indirmiş halde karşılıyor Başbakan’ı. Bir ülkenin bazı yerleri siyasetçiler için “gidilemez” yer olmamalı. Hele bu asla teşvik edilmemeli.
CAN ATAKLI